6. Bölüm
mavi / Ay Yıldız / Bir Deli Meselesi

Bir Deli Meselesi

mavi
mavikelebek2000

“Evet. Beni çiftlikten al…” konuşmamı silah sesleri böldü herkes bağrışıp içeri kaçışmaya başladı. Alparslan hızla annesini ve kardeşlerini yanına alıp çökmelerini sağladı. Bana da eğilmemi işaret etti. Yere eğildiğim de Cansel’in sesini duydum.

“Patron iyi misin? Orada neler oluyor. Patron cevap ver.”

“İyiyim Cansel siz bensiz gidin benim buradaki pürüzü halletmem gerek. Dikkatli olun.”

“Anlaşıldı sende patroniçe. Bilirsin ben işimi şansa bırakmam. İhtiyacın olan her şey yanında, kullanmaktan çekinme.”

Biraz paranoyaklık huyu vardı. Ama bu kızı seviyordum. Her zaman her ihtimali hesaplıyordu.

Çocuklar abilerine neler olup bittiğini soruyor, Melek Hanım panikle içeriyi işaret ederek oraya geçmemizi söylüyordu. Durumu anlayabilmek için kenara yaklaştım, kafamı kaldıracaktım ki Alparslan kolumdan tutup sertçe geri çekti. Düşerken omzumu masanın kenarına çarptım. Acıyla yüzümü buruşturdum. Öfkeli bakışlarımı ona çevirdim.

“Bir daha sakın bana dokunma. Ailen ile ilgilen. İşine bak.”

“Saçmalamayı bırak! Kendini vurdurtmak mı istiyorsun. Hemen içeri geçiyoruz.”

Ne yapmam gerektiğini söyleme hakkını nerden buluyordu. Çocukların korku dolu gözleri üzerimdeydi. Melek hanım da endişeyle beni izliyordu. İçeriye girdiğimde neler olduğunu öğrenirdim. Kontrollü şekilde içeri geçtik, ardından giriş kata yöneldim. Bir yandan da etrafıma da ki insanları sakinleştirmeye çalışıyordum.

“Herkes sakin olsun. Burada güvendesiniz. Kimseye bir şey olmayacak. Durum kısa süre içinde kontrol altına alınacak.”

Yanımdaki görevli genç kadına döndüm. Korkudan elleri titriyordu.

“Hiçbir sivil aşağıya inmeyecek, anlaşıldı mı? Şu an burası en güvenli yer. Kimse camlara yaklaşmasın.”

Başını sallayarak onayladı. Elimi omzuna koyum teskin edici bir tebessüm sundum. “Sakin ol. Her şey yoluna girecek.”

Giriş kata inerken, Alparslan da ailesine yukarıda kalmalarını söyleyip peşime takılmıştı. Girişteki güvenlikler pozisyon almış, silahlarını dışarı doğrultmuş bekliyorlardı. Camlar kurşun geçirmezdi ve acil bir durumda otomatik kitleme sistemleri devreye girecekti.

“Dışarı da neler oluyor. Durum ne” diye sordum.

Korumalardan biri öne çıktı: “Efendim, dışarıda yaklaşık yirmi silahlı adam var. Alparslan Kutlu’nun dışarı çıkmasını talep ediyorlar. Şimdilik havaya ateş açmakla yetindiler. Alparslan Bey çıkmazsa içeri gireceklerini söylüyorlar.”

Bunu duyan Alparslan dışarıya yönelmişti. Bastonumu önüne uzatıp ilerlemesini engelledim. Açıkçası beni şaşırtmıştı. Onu kibirli ve şımarık olarak tanımlamıştım, fakat durumlar ciddileştiğinde oldukça atılgan olabiliyordu.

“Nereye gittiğini sanıyorsun. Dur bakalım. Önce neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayalım.”

“Neyi bekleyeceğim, birilerinin kafasına sıkmalarını mı? Gidip dertlerini öğreneceğim. Ayrıca bu konu seni ilgilendirmiyor senin dışarıda ne işin var.”

Bastonu mu itip ilerlemeye başladı. Korumalara işaret yapmam ile önüne geçip onu engellediler. Çekilin önümden diye bağırıyordu. Korumaların bana baktıklarını fark edince hiddetle bana döndü.

“Derdin ne senin söyle önümden çekilsinler. Bu işe karışma.”

“İlk olarak ben bir Ay Yıldız mensubuyum ve buradaki her bir insanın canından sorumluyum. İkincisi; güvenliğini sağlamam gereken insanlar arasında sende varsın. Sevgili müşterim! Üçüncüsü; hiçbir planın olmadan dışarıya çıkıyorsun. Benim ise planım hazır. Yani içerde kal ayak bağı olma.”

Bunları söylerken adım adım üzerine gitmiş ve tam önünde durmuştum. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

“Peki bizi buradan çıkaracak o parlak planın ne?”

“Her şey çözüldüğünde öğrenmiş olursun. Yine ve yine benim için bir vakit kaybısın.”

Sözlerim üzerine dişlerini sıktı sinirlenmişti fakat o inatçı tavrından ödün vermeyeceğini belirtir şekilde konuştu. “Tek başına dışarı çıkmana izin vermem. Onların derdi benimle.”

“Sen burada kalıyorsun.”

Bunu söylediğimde itiraz edip karşı çıkmıştı. Şu inadı can sıkıcıydı. Kapıdakiler talimat verip onun geçişini engelledim. Dışarı çıktım. İlerlerken bastonumun gizli bölmesine ki cihazı kulağıma taktım.

Korumalar silahlarını saldırganlara doğrultmuştu. Aynı şekilde onların da namlusu bize dönüktü. Öne çıkıp karşılarına geçtim. Bastonumu önüme alıp iki elimi üzerinde birleştirdim ve liderleri olduğunu düşündüğüm adamın gözlerinin içine bakarak konuştum. ,

“Ne istiyorsunuz”

“Sen kımsin?” adamın aksanı bozuktu. Cüsseli yapısı ve eğitimli görünüşü ile yabancı bir paralı asker olması olasıydı.

“Mekanın sorumlusuyum. Asıl siz kimsiniz.” Adam benim sorumu görmezden gelerek, başıyla içeriyi işaret etti.

“Bizım senınle de mekanın la da işımız yok. Alparslan Kutlu. Onu bıze ver.”

Ben de aynı şekilde onun isteğini görmezden gelip konuştum. “Sorumun cevabı bu değil. Kimsin?”

Sinirlenmiş görünüyordu. Üzerime yürüdü. Korumalar tetikteydi, namluyu ona çevirdiler. Sakin bir şekilde korumalara silahları indirmelerini işaret ettim. Adam ise tükürürcesine konuşmaya başladı.

“Bak kadın, bizım senınle işımız yok bırak öyle kalsın. Yoksa canın yanacak. Alparslan’ı bıze ver.”

“Benim mi senin mi.” Kolumdan tutup beni kendine doğru çekti. Oldukça sıkıyordu. Moraracağına emindim.

“Buradakı herkesle bırlikte seni gömerım. Alparslan’ı getır.” Tereddüt etmeden gözlerine baktım ve sordum.

“Nereye” Anlamamıştı. Bana baktı.

“Yani,” dedim sakince, alnını işaret ederek, “Kurşunu nereye istersin? kafana mı, kalbine mi yoksa başka bir yerine mi? Kırmızı sana yakışmış bu arada.”

Adam üzerindeki lazeri fark ettiğinde gözbebekleri büyüdü “Eğer kolumu hemen bırakmazsan” dedim. “Alnında bir delik açmak ile başlayacaklar.” Elini ittirdim.

Gerginlikle geri çekildi. “Bunun bedelını odersın. Benı vurursanız adamlarım burada kı herkesi oldurur.”

Adamın tehdidine karşılık sadece güldüm. Bu aptal neyle karşı karşıya olduğunun farkında değildi. “O zaman bende hepinizi vururum. Ortada sorun diye bir şey kalmaz. Galiba hala idrak edemedin. Burası benim sahnem ve burada oyunun kurallarını ben belirlerim. Silahlarınızı indirin yoksa sonuçları ağır olur.”

“Blof yapıyorsun. Ama ben yapmıyorum. Bu son şansın aptal kadın.” O bana aptal mı demişti. Kendi aptallığının farkında bile değildi.

“Öyle mi. Demek blof yapıyorum. Tamam hadi doğrulayalım.”

Kulağıma dokunup emir verdim. “Uyarı atışı yapın.” Bunu der demez adamların kulaklarında çizikler oluşmuştu. Karşımdaki çam yarması geriye yalpaladı. Kulağının yanından geçen kurşun onu sarsmıştı. Buna ölüme yakın olmak diyorduk. Gülerek konuştum.

“Bu sözümü kulağına küpe yap canım. Tanımadığın birine düşmanlık yapma. Bakarsın en büyük hatan olmuş.”

Temkinli hareketler ile etrafına bakındı yanındakiler de etrafa bakıyorlardı. Kurşun sıyırmıştı kolay değildi. Geri geri giderek konuştu.

“Soyle o Alparslan’a gemıdeki butun adamların kafasına sıkacağım. Korkaklığının nelere mal olduğunu duysun.” Bu sözleri beni sinirlendirmişti. O sırada telefonum çalmaya başladı. Cansel arıyordu.

“Dinliyorum.”

“Burada her şey tamam patron adamları paket ettik. Orada lazım mıyız? Gelelim mi?”

“Gelmenize gerek yok. Paketin fotoğrafını at.”

“Tamamdır yolluyorum.”

Karşımdaki izbandutta o sıra telefonu ile uğraşıyordu. Sanırım gemiye ulaşmaya çalışıyordu. Gelen bildirim sesi ile fotoğrafı açtım. Bu gülmeme sebep oldu. Karşımdakilerin bakışları bana döndü. Telefonu adama çevirerek konuştum.

“Boşuna arama şu an sana cevap veremezler. Biraz paket olmuşlarda, eee seni paketlerken hangi renk kurdele kullanalım.”

Adam fotoğrafı görünce sinirlenip üzerime yürüdü ve silahını bana doğrulttu. Daha o tetiğe basamadan benimkiler adamı kolundan vurdu. Acı ile yere çöküp bileğini tuttu. Diğerleri de silahına davrandı.

“Tavsiye etmiyorum beyler. Atın elinizdekileri yoksa sonunuz bundan beter olur.” önümdeki adamı işaret ederek konuşmuştum. Tereddütte düştüler fakat arkalarından dolanıp onları kıskaca almış adamlarımı görünce silahlarını atıp ellerini havaya kaldırdılar.

“Toplayın hepsini. Şunun da yarasıyla ilgilenin. Onunla işim bitmedi.” İçeri girmek için döndüğümde Alparslan dışarı çıkmayı başarmış bana doğru geliyordu. Yerde kanlar içinde yatan adamı görünce beni baştan aşağı süzdü.

“Sana bir şey oldu mu?” dedi. Rahat tavrımdan iyi olduğumu çıkartmış olacak ki bağırmaya başladı. “Beni nasıl içeride bırakıp çıkarsın. Aklını mı kaçırdın sen.”

Alparslan’ın yüzü öfkeyle kasılmıştı. O güne kadar hiçbir kadına sesini yükseltmemiş bir adam olarak, Maye’nin karşısında kendini tutmakta zorlanıyordu. Karşısındaki kadının tavrına bakacak olursak, zorlanmaya devam edecekti.

“Bitti mi.?” Diye sordum karşımda bağırıp çağıran adama. Normalde böyle bir muamele karşısında sessiz kalacak biri değildim. Onu bugün yaşadıklarından dolayı mazur görüyordum.

Afallamış şekilde sordu. “Ne”

“Bağırman diyorum. Çünkü bittiyse sana gemideki herkesin güvende olduğunu ve problemin çözüldüğünü söyleyeceğim. Saldırganlar etkisiz hale getirildi. Aa bak söyledim bile.” Benden uzaklaşarak derin bir nefes aldı. Sabır dilediğinden emindim. Onun kadar olmasa da benimde sinir bozucu olduğum zamanlar vardı. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp yanıma geldi. Yüzünde sinir bozukluğunun verdiği bir gülümsemeyle sakince sordu.

“Sen deli misin?”

Gülümsedim ve elimle takdim edercesine kendimi işaret ederek konuştum. “Belki biraz… olabilir. Gerçi beni tanıyanlar zır deli olduğumu düşünür ama, neyse. Sen biraz diye düşün.”

Bir süre bana sen şaka mısın der gibi baktı ve “Bence de sen zır delisin.” Deyip biz konuşurken gelen polislerin yanına ilerledi. Sanırım Cansel onlara haber vermişti.

…………………………………………….

Olayların üzerinden iki gün geçmişti. Adamları paketleyip kendi usulümüzce bir güzel sorgulamıştık. İşimiz bitince gerekli görüşmeleri yapıp karakola teslim etmiştik.

Alparslan’ı da ifade vermesi için çağırmıştık. Adamların halini görünce yüzünü buruşturmuş ve polislerin tepkisizliğine de şaşırmıştı. Benim etrafımda olduğu sürece daha çok şaşırırdı.

Şimdi ne mi yapıyordum. Alparslan’a gitmek için hazırlanıyordum. Melek hanım beni yemeğe davet etmişti. Reddetsem de fazla ısrarcı olunca kabul etmek zorun da kalmıştım.

 

Bölüm : 08.01.2025 19:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...