

7 MART 2021
Bu gece uzun olacaktı. Gerekli tüm teçhizatlarını kuşanıp son kontrollerini yaptı. Timde ki tek kadın olduğundan ayrı bir bölümde hazırlanıyordu. Her şeyin eksiksiz olduğuna kanaat getirdiğinde, kararlı adımlarla hangara doğru yöneldi. Yolda ilerlerken karşılaştığı askerler hazır ola geçip saygıyla selam veriyordu.
Hangara girdiğinde timin çoktan yerlerini aldığını gördü. Selam verip yüzbaşının yanındaki pozisyonuna geçti. Bu, tim ile çıkacağı ilk operasyondu. Normalde yalnız çalışırdı; istihbaratçılar genellikle tek başına hareket etmeyi tercih ederdi. Ancak aldığı yeni emirler doğrultusunda artık Gölge timi ile görev yapacaktı.
Kapı açıldı ve içeriye Albay girdi. Tim refleksle hazır ola geçti. Yüzbaşı, duraksamadan tekmil verdi:
“Bir yüzbaşı, bir üsteğmen, iki teğmen, bir asteğmen, bir astsubay; emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım.”
Albay sert ama gururlu bir ifadeyle timi süzdü.
“Yolunuz açık olsun yiğitlerim. Ayağınıza taş değmesin. O haini alıp sağ salim dönün.”
Albayın sözlerinden sonra gölgeden gür bir “Emredersiniz” duyuldu. Verilen komutla birlikte hepsi araçtaki yerlerini almıştı. Helikopter havalandığında, kısa süreli bir sessizlik hakim oldu. Ancak bu çok sürmedi. Ömer teğmen, Yavuza hitaben alayla konuştu.
“Pişt Yavuz’um, bu sefer kendine dikkat et.”
Yavuz, usanmış bir bakış attı.
“Ömer, çeneni kapat. Vallahi kıracağım.”
“Ne dedim ki badim? Ben senin için söyledim. Sonra Albay, nerenden yaralandın diye sorunca, suratın kıpkırmızı oluyor.”
Gülüşmeler yükseldi. Yavuz dışında herkes gülüyordu. Üsteğmen olayı bilmese de neyden bahsettiklerini az çok anlamıştı. Nereden vurulduğuna dikkat etmek gerekiyordu yoksa gerisi rezillik oluyordu. Askerler arasında vurulmanın da bir raconu vardı.
Yavuzun söyledikleri ile herkes bir kez daha gülmüştü.
“Bu sefer sen dikkat et. Çok güldün, o kursun senin bir tarafını delmesin de görürüm seni.”
“Tövbe de lan” diyen Ömer’in sesi çatallanmıştı, korktuğu her halinden belliydi.
O sırada Yüzbaşı, ciddiyetle seslendi:
“Astsubayım! Kenan, iyi misin? Bir süredir dalgınsın. Bir sorun varsa şimdi söyle, görev sırasında zafiyet istemem.”
Kenan kendine geldi, dik durarak yanıtladı. “İyiyim komutanım. Görevden önce annem ile konuştum. Kalbi yine sıkıntı çıkarmış. Hastanedeydi. Aklım biraz orada kaldı.”
Timden “geçmiş olsun” sesleri yükseldi.
Yüzbaşı kaşlarını çattı. “Neden buradasın o zaman? İzin alıp annenin yanına gitseydin ya. Madem buradasın derhal kendini topla görevde tek bir hata istemiyorum.”
“Emredersiniz komutanım”
Pilot, atlama noktasına yaklaştıklarını, hazırlanmaları gerektiğini anons etti. Hepsi ciddi hallerine dönüp hazırlandılar. Kapılar açıldığında birer birer kendilerini boşluğa bıraktılar.
Üsteğmen için bu anlar vazgeçilmezdi. Boşlukta süzülmek onu özgür hissettirirdi. Bazıları ona deli derdi. Bazı durumlarda bunu söylemekte oldukça haklıda olurlardı. Zaten lakabı da oradan kalmıştı: Deli, bu onun için bir iltifattı.
……………………
Sessizce indiklerinde her şey plana uygun şekilde ilerliyordu. Hızla paraşüt ekipmanlarını topladılar, hedeflenen noktaya beş km uzakta etrafı ağaçlık açık bir alana inmişlerdi. Herkes hazır olduğunda bölgeye doğru harekete geçtiler. Hedefleri “Baver” kod adlı bir teröristti. Görevi hata yapmadan tamamlamaları gerekiyordu. Yaptıkları plana göre, Yavuz ve Çağrı dışarıda gözetleme için alanı iyi gören noktalara konuşlanmıştı. Tehlikeli bir durumda müdahale edeceklerdi.
İçeri giren dört kişilik ekip dikkatli şekilde ilerlemeye başladı. Operasyon bölgesi tek katlı, harabe yapıların olduğu kayalık ve açık bir araziydi. Görünürde çok fazla terörist yoktu. Bir aksaklık çıkmaz ise adamları gürültüsüz halledeceklerdi.
İstihbarata göre aradıkları adam bu evlerden birisindeydi. Tim ikişerli guruplar halinde ayrılarak evleri aramaya başladı. Patlayıcı tuzak ihtimali göz önünde bulundurularak, her kapıya temkinle yaklaşılıyordu. Yüzbaşı ve Ömer sağdan ilerlerken, üsteğmen ile Kenan sol kanadı tarıyordu. Evlerin etrafında nöbet tutan teröristleri susturuculu silahlarıyla öldürüp, evleri hızlıca arayarak sonrakine geçiyorlardı.
Ortalık çok sessizdi, bu da tuzak olma ihtimalini güçlendiriyordu. Yüzbaşı telsizden uyardı:
“Bu sessizliği sevmedim. Herkes gözünü dört açsın. Çağrı, Yavuz, sizde tetikte olun. Bu işte bir tuhaflık var.”
Genç kadın komutanını onaylayacağı sırada, yanındaki astsubay dalgın bir şekilde, önündeki evin kapısını kontrolsüz açtı. Kadının kulağına gelen, çark sesi ile harekete geçip Kenan’ı geriye çekmesi çok kısa sürede gerçekleşmişti. Patlayan bina ile ikisi de ileriye savruldular. Üsteğmen Kenan’ın üzerine düştü. Patlamanın Kenan’a çok fazla zarar vermesini engellemişti. Fakat onun için aynısı geçerli değildi. Çok fazla kan kaybediyordu. Kendine gelen Kenan komutanın halini görünce yardım için bağırmaya başladı.
“Komutanım kendinize gelin iyi misiniz iyi misiniz…. Komutanım.. biri..biri yardım etsin. Yavuz.. Yavuz
komutanım çok.. çok kan var yardım edin.”
Sayıklayarak timin sıhhiyesi olan Yavuz teğmeni çağırıyordu. Etrafta kalan birkaç terörist onları hedef almıştı. Yavuz ve Çağrı anında müdahale etti. Yüzbaşı, durumu kontrol altına aldıktan sonra, Ömer’i Yavuz’un yerine yollayarak dikkatli bir şekilde Kenan’ın yanına geçti. Durum hiç iyi görünmüyordu. Üsteğmenin bilinci kaplıydı ve vücudunda çok fazla açık yarası vardı.
Yavuz hızlıca yerini alıp müdahaleye başladı. Yüzbaşı, karargahla bağlantıya geçerek acil tahliye istedi. Bu sırada Kenan sürekli sayıklıyor, komutanının iyi olup olmadığını soruyordu. Onun da koluna şarapnel parçası isabet etmişti. Yavuz gerekli müdahaleyi yaparak kanamayı durdurmaya çalışıyordu. Yüzbaşı, sakinliğini koruyarak emirler yağdırıyordu. Açık arazide çok uzun kalamazlardı.
Bariz bir gerçekti ki tuzağa düşmüşlerdi. İstihbarat yanlıştı, burada kimse yoktu. Yüzbaşı sedye hazırlamaları talimatını verdi. Üsteğmeni sedyeye yerleştirip, tahliye noktasına doğru ilerlemeye başladılar. Gece karanlığında sessiz ama hızlıydılar.
Helikopter tam vaktinde iniş yaptı. Üsteğmen hızla içeri alındı. Tim, tıpkı geldikleri gibi sessizce ama bu kez ağır bir yükle yuvaya döndü.
13 MAYIS 2024
Uzun zamandır yurtdışındaydı. Annesinin “ben memleketimi özledim dönelim” ısrarlarına daha fazla kayıtsız kalamamış, ülkeye dönüş yapma kararı almıştı. Kardeşleri bu karardan pek memnun değildi. Yurt dışında kurdukları rahat düzenlerini bozmak istememişlerdi. Ancak anneleri ısrarcıydı. Çocuklarının kendi kültürlerinden uzak, şımarık ve sorumsuz büyüdüklerini düşünüyor; köklere dönüşün onları değiştireceğine inanıyordu. Zenginliğin ve rahat yaşam tarzının etkisiyle fazlasıyla özgür ve disiplinsiz yetişmişlerdi.
Alparslan kardeşlerinin biraz zor değişeceklerini düşünse de her şeyin annesinin istediği gibi gitmesini umuyordu. İstanbul’a inişlerinden saatler önce yakın arkadaşı Taner ile iletişime geçmiş, güvenlik önlemlerinin almasını istemişti. Afrika da sürdürdüğü maden ticareti dolayısıyla birçok düşman edinmişti. Kazancın çok olduğu yerde rekabet oluyordu. Rekabet ise insana düşman kazandırıyordu.
Ailesinin güvenliği onun için her şeyden önce geliyordu. Bundan dolayı her türlü tedbiri almalı, hiçbir düşmanın onların huzurunu bozmasına izin vermemeliydi.
Uçak İstanbul’a indiğinde, annesini ve kardeşlerini yanına alarak Taner’in ayarladığı araçlara doğru yöneldiler. Ailesini önde bekleyen araçlardan birine yerleştirdi. Kendi ise Taner’in bulunduğu araca geçti. Hareket ettiklerinde sessizliği ilk bozan Alparslan oldu. Gözleri, onları karşılayan korumalara takılmıştı; eğitimden yoksun, dağınık bir görüntü sergiliyorlardı.
“Bu korumaları nereden buldun? Profesyonel durmuyorlar. Sağlam adamlar mı?” dedi kaşlarını çatarak
“Sana da merhaba kardeşim. İyi misin bende iyiyim sağ ol.”
Taner, alıngan sesine tezat, alaycı bir ifadeyle başını sallayarak sözlerine devam etti.
“Kısa sürede bulabildiklerim bunlardı, haklısın çok da iç açıcı bir tablo yok. İyi bir güvenlik şirketi ile anlaşmak lazım, aklımda biri var ama randevu almak bile epey maliyetli olabilir.”
Onun bu tavrına Alparslan gülerek karşılık verdi ve dostça omzuna vurdu:
“Kusura bakma, endişeli olduğumdan es geçmiş bulundum. İyi olduğuna sevindim kardeşim o zaman iş konuşmaya devam edebiliriz. Bizde paradan bol ne var, yeter ki ailem emin ellerde olsun. Bu şirket güvenilir mi onu söyle bana?”
Taner sırıtarak kafasını iki yana salladı ve “havanı yesinler” der gibi bakarak konuştu.
“Ülkenin en iyisi oldukları söyleniyor. Eğitmenleri eski özel kuvvet mensuplarıymış. Koruma personeli özel eğitimlerden geçiriliyor, düzenli olarak denetleniyorlar. Disiplinli çalışıyorlarmış, referansları sağlam.”
“Adı ne bu şirketin? Randevu alalım. Titizliklerini bizzat görelim.”
“Ay yıldız güvenlik, en yakın tarihe bir görüşme ayarlıyorum. Bu arada direk eve mi geçiyoruz?”
“Evet, uçak yolculuğu yeterince yordu. Bir ara oturup uzun uzun sohbet ederiz. Şimdilik doğruca eve gidelim.”
Taner ona anlayışla baktı. Yorgun görünüyordu. Ailesi için endişeli olduğu belliydi. Sessizce arkadaşını onayladı.
Onu yoran sadece yolculuk değildi ailesinin güvenliği onun için en büyük stres kaynağı idi bu problemi halletmeden içi rahat etmeyecekti. Taner’in bahsettiği şirketin iyi çıkması en büyük temennisi idi. Bunları düşünerek yolu izlemeye başladı. Annesinin “memlekete dönme zamanı geldi” demekte ne kadar haklı olduğunu fark etti. O da İstanbullu özlemişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |