8. Bölüm
mavi / Ay Yıldız / Türkler kendi işini kendi halleder!

Türkler kendi işini kendi halleder!

mavi
mavikelebek2000

Buluşma yerine vardığımda vakit kaybetmeden kapıyı çaldım. Bir tık es verip üç tık ve tekrar bir tık yaptım. İçeriden ayak sesleri geldi, kapıyı aralandı, içeriden biri bana baktı.

“Şehit.”

“Vatan sağ olsun.”

“Bayrak”

“Canım feda.”

“İnsan”

“Vicdanıyla var olan.”

“Kurt.”

“Deli kurt.”

“Buyurun.”

Parolayı onayladıktan sonra kapıyı açtı ve beni içeriye davet etti. Elindeki silahı beline yerleştirip, salon olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledi.

“Görev Irak dendi. Detaylar nedir.”

İçeriye geçti, oturdu. Eliyle karşısındaki koltuğu gösterdi. Gidip oturdum. Konuşmaya başladı.

“Söylendiği gibi, Irak’a gideceksin. Oradan teslim almamız gereken biri var. Öncelikle yetkililerle görüş vermeye yanaşmazlarsa, bir yolunu bul. Ortak bir zeminde anlaşabileceğinizi öngörüyoruz. İlişkilerimiz iyiye giderken, bizi reddetmek istemeyeceklerdir.”

“Anladım, peki hedef kim?”

“Joseph Bloch. Bir mossad ajanı. Ülkemizde gerçekleşen bazı eylemlerde yer aldı. Özellikle provokatif faaliyetlerde bulundu. Kaçmaya çalışırken Irak da yakalandı ve şu an orada cezaevinde tutuluyor. Amacımız kendisini Türkiye’ye sağ olarak getirip sorgulamak. Bazı istihbari bilgilere ulaşmamız gerekiyor.”

“Anlaşıldı, başka bir detay var mı?”

“Operasyon sessiz ve titizlikle yürütülmeli. Ek bilgi yok. Harekete geçebilirsin.”

“O halde iyi akşamlar. Söylediğiniz gibi; teslim almam gereken bir paket var.”

Toparlanıp evden çıktım. Arabaya binerken Cansel’i aradım.

“Dinliyorum patron. Bir sorun mu var.”

“Jeti hazırlat. Gerekli izinleri de al. Irak’a gidiyoruz. Kurşuna da bizimle geliyor. Ekibe ek olarak en iyilerden on kişi daha. Görev zamanı.”

“Anlaşıldı. Kırk beş dakika içinde her şey hazır halde pistte sizi bekliyor olacağız.”

“Tamamdır”

Eve geçtim. Siyah triko bir kazak ve kumaş bir pantolon giydim. Kabanımı da aldığımda, baştan ayağa siyahlara bürünmüştüm. Saçımı sıkı bir atkuyruğu şeklinde topladım. Ay ve yıldız figürlü sallantılı küpemi taktım. Bu figürü her zaman üzerimde taşırdım; benim için bir imza gibiydi. Çantamı, kasada bulunan ruhsatlı silahımı da yanıma alarak, hava alanına gitmek için evden çıktım.

………………………………………………………………………………………….

Irak’a iniş yaptığımızda, yetkililer ile görüşme için konsolosluk binasına geçtik. Iraklı yetkililerle yapacağımız görüşme, Türk konsolosluğu bünyesinde gerçekleşecekti.

Toplantı Odasında yerimi aldım ve bakanlık yetkilisinin gelmesini beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra, kırklı yaşlarının sonlarında, gri saçlı, yapılı bir adam içeri girdi. Korumalarına dışarıda beklemelerini söyleyerek kapıyı arkasından kapattı. Onu karşılamak üzere bastonumdan destek alarak ayağa kalktım. Kendimizi tanıtıp el sıkıştık.

“Selamun aleykum. Ben Omer Heniye. Acil görüşmek istemişsiniz.”

“Aleykum selam Omer Bey. Ben Maye Vera Kurt. Evet, devletim adına aciliyeti olan bir konuda görüşmek istiyorum.”

“Sizi dinliyorum. Yardım edebileceğim bir şey ise elimden geleni yaparım.”

“Elinizde Türkiye’de ciddi karışıklıkların baş aktörü olan bir mossad ajanı varmış. Onun tarafımıza teslim edilmesini rica ediyoruz.”

“Yardımcı olmak isterim fakat bu talebiniz oldukça hassas. Başka bir ülkenin vatandaşını size doğrudan teslim edemeyiz. Şu an bile bu tutuklu nedeniyle üzerimizde ciddi bir baskı var.”

“Anlıyorum ancak o ajanın Türkiye’ye getirilmesi konusunda kesin talimat aldım.”

“Onu teslim etmem hem sizi hem de beni zor durumda bırakabilir.”

“Her şey yasal ilerlemek zorunda değil. Farklı bir yol izleyebiliriz. Bu sayede sorumluluk almanıza gerek kalmaz. Bize gelince biz sonuçlarına katlanamayacağımız adımlar atmayız merak etmeyin.”

“Nasıl bir yoldan bahsediyorsunuz.”

Karşımdaki adam, dikkatle beni dinliyordu. Oturduğum yerde dikleşip tüm ciddiyetim ile konuştum.

“O adamı içeride beslemek istemediğiniz konusunda hemfikiriz bence. Eğer siz bize gerekli konum bilgilerini paylaşırsanız, sessizce işimizi halledip çıkarız.”

“Bu riskli olmaz mı içerideki askerleri, durum konusunda bilgilendiremem. Bu da sizin zarar görme ihtimalinizi arttırır.”

“Biz bu riski alıyoruz. Siz bize yardım edecek misiniz?”

“Bu kararı tek başıma veremem. Birkaç görüşme yapmam gerek.”

“Elbette, ben sizi burada bekliyorum.”

Adam gittikten sonra Cansel’i aradım.

“Adamı almak için risk almamız gerekecek. Herhangi bir bilgi elde edebildiniz mi. İçeri girebileceğimiz bir yol.”

“Sanırım bir açık bulduk.”

“Seni dinliyorum.”

“Her ay cezaevine sağlık kontrolu için ekip geliyor. Bu ay kontrolleri bizim doktor mu yapsa diyoruz.”

“Güzel fikir bunun üzerinde operasyonu kurgulamaya başlayın. Son görüşmeleri yapıp size katılacağım.”

“Anlaşıldı.”

Bir süre sonra Omer Bey odaya döndü, karşıma oturdu. Ellerini önünde birleştirip dizine yasladı ve hafif öne eğilerek bana baktı. Gergin görünüyordu.

“Eğer bizi bu işe karıştırmadan sessizce halledebilirseniz. İstediğinizi yapabileceğinizi söylediler. Fakat size konum bilgisinden başka bir yardımda bulunamayız. Bir de dikkatli olmanızı ciddi bir askeri yaralanmaya mahal vermemenizi istiyoruz.”

“Anladım, teşekkürler. Size iyi akşamlar.”

Ayağa kalkıp başımla selam verdim. Tam çıkarken seslendi:

“Maye Hanım, konum bilgisini almadınız.”

“Lüzumu yok. Bilgiye sahibiz.”

“Tekrardan kusura bakmayın. İnanın size yardım edebilmeyi bende isterdim.”

“Önemi yok. Türkler kendi işini kendi halletmeyi sever.”

Görüşme sonrası güvenli eve geçtim. Olası sonucu tahmin etmiştim. En azından operasyon yapılacağından devlet yetkilileri haberdardı; bu da uluslararası bir krizi engelliyordu. Ekibin yanına gittiğimde yoğun bir hazırlık içerisindeydiler.

“Kolay gelsin. Ne durumdayız.”

“Sağlık taraması için sahte kimlikleri oluşturuyoruz. Sen ne yaptın patron bize yardım edecekler mi?”

“Yalnızız, bizim adımızı karıştırmadığınız sürece istediğinizi yapın dediler.”

“Her zaman yalnızdık be patron hallederiz biz.”

“Ondan şüphem yok zaten. Halletmek zorundayız.”

“Eyvallah”

O gece sabaha kadar planlama ve sahte kimlikler üzerine çalıştık. Sabah saatlerine doğru ekibe birkaç saat dinlenmeleri için talimat verdim. Operasyon için dinç olmaları gerekiyordu.

Bora, Deniz ve ben operasyonu dışarıdan yönetecektik. Cansel, Savaş, Kerem ve Kayla ise içeride görev alacaktı. Sağlık taraması başlayacak, sıra hedefimize geldiğinde dikkat dağıtıcı bir kargaşa çıkarılacak, ardından hedef güvenli şekilde paketlenecekti.

Ben ise operasyon sonrası tahliye sürecinden sorumluydum. Her şey plana göre giderse sıkıntı çıkmadan ülkeye dönüş yapacaktık.

Bir fincan kahve hazırlayıp pencere önüne geçtim. Güneş yeni doğuyordu. Böyle görevlere sık sık çıkardık. Kurşunun altı kişilik yönetici kadrosunu bizzat ben eğitmiştim. Her birine gözüm kapalı canımı emanet ederdim.

Cansel ekip lideriydi. Aynı zamanda benim sağ kolumdu. Avukatlık okumuştu. Görev sırasında ona Kâtip derdik. Kurşunun her bir üyesi aldıkları eğitimin yanında farklı uzmanlık dallarına da sahipti.

Savaş, mekanik mühendisiydi. Lakabı “Arıza”.

Kerem, kimya mühendisiydi. Ona “Zehir” derdik.

Kayla, doktordu. Takma adı da “Doktor” olmuştu.

Bora, her türlü elektronik işinden anlardı, yazılımcıydı. “Hayalet” lakabıyla bilinirdi.

Deniz ise psikologdu. Analiz konusunda üzerine tanımazdım. İnsanı iyi okurdu. Ona “Gözcüydü” derdik.

İşte bu ekip kurşunun bel kemiğiydi. Kendi yaptığım güvenlik işi dışında ülkeme hizmet etmek için de elimden geleni yapıyordum. Ben de yorulmuştum. Dinlenmek için odama çekildim.

 

Bölüm : 15.01.2025 19:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...