Buluşma yerine vardığımda vakit kaybetmeden kapıyı çaldım. Bir tık es verip üç tık ve tekrar bir tık yaptım. İçeriden adım sesleri geldi, kapıyı aralayıp bana baktı.
Parolayı onayladıktan sonra beni içeriye buyur etti. Elindeki silahı beline yerleştirip, salon olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledi.
“ Görev Irak dendi. Detaylar nedir.”
İçeriye geçip oturdu. Eli ile karşısındaki koltuğu gösterdi. Gidip oturdum. Konuşmaya başladı.
“ Söylendiği gibi Irak’a gideceksin. Oradan teslim almamız gereken biri var. Önce yetkililer ile konuş vermeye yanaşmazlar ise bir yolunu bul. Ortak bir noktada uzlaşabileceğinizi düşünüyoruz. İlişkilerimizi rayına oturtmuşken bizi reddetmek istemezler.”
“ Anladım, peki söz konusu hedef kim?”
“ Joseph Bloch adında bir mossad ajanı. Ülkemizde gerçekleşen bazı eylemlere katılmış. Daha çok kışkırtıcı rol oynamış. Kaçmaya çalıştığı sırada Irak da yakalanmış. Şuan orada hapis tutuluyor. Sorgulamak ve bazı istihbari bilgilere ulaşabilmek için canlı şekilde Türkiye’ye getirilmesi gerek.”
“ Anlaşıldı, başka bir detay var mı?”
“ operasyonu titizlik ve sessizlik ile halledin. Başka bir şey yok. Harekete geçebilirsin.”
“ O halde iyi akşamlar. Sizin de söylediğiniz gibi, getirmem gereken bir paket var.”
Toparlanıp evden çıktım. Arabama binerken Cansel’i aradım.
“ Dinliyorum patron. Bir sıkıntı mı var.”
“ Jeti hazırlat gerekli izinleri de al. Irak’a uçuyoruz. Kurşuna da ihtiyacım var. Bizim ekip ve en iyilerden on kişi. Görev zamanı.”
“ Anlaşıldı. Kırk beş dakika içinde her şey hazır halde pistte sizi bekliyoruz.”
Eve geçtim. Siyah triko bir kazak ve kumaş bir pantolon giydim. Kabanımı da aldığımda, baştan ayağa siyahlara bürünmüştüm. Saçımı sıkı bir atkuyruğu topladım. Ay ve yıldız figürlü sallantılı bir küpe taktım. Ay ve yıldızı farklı şekillerde her daim üzerimde bulundururdum. Bu benim imzam gibi bir şeydi. Çantamı ve kasada bulunan ruhsatlı silahımı da yanıma alıp hava alanına gitmek için evden çıktım.
………………………………………………………………………………………….
Irak’a iniş yaptığımızda yetkililer ile görüşme yapmak için konsolosluk binasına geçmiştik. Iraklı yetkililer ile görüşmemiz Türk konsolosluğunda gerçekleşecekti. Odaya geçip bakanlık yetkilisinin gelmesini beklemeye başladım.
Biraz sonra kırklı yaşlarının sonunda kır saçlı yapılı bir adam yanındaki korumalarına dışarıda kalmasını söyleyerek içeriye girdi. Onu karşılamak üzere bastonumdan destek alarak ayağa kalktım. Kendimizi tanıtıp el sıkıştık.
“Selamun aleykum. Ben Omer Heniye acil görüşmek istemişsiniz.”
“Aleykum selam Omer Bey, ben Maye Vera Kurt. Evet devletim için aciliyeti olan elzem bir mesele var.”
“Sizi dinliyorum. Yardım edebileceğim bir şey ise elimden geleni yaparım.”
“ Elinizde Türkiye de karışıklık çıkarmış bir mossad ajanı varmış onun bize teslim edilmesini rica ediyoruz.”
“ size yardımcı olmak isterim ancak bu istediğiniz oldukça zor. Başka bir ülkenin vatandaşını size teslim edemeyiz. Şu an bile mahkum için bize baskıda bulunuyorlar.”
“ Anlıyorum fakat bana o adamı ne olursa olsun ülkeye getirmem emredildi.”
“ Anlamıyorsunuz. Onu size teslim edersem sadece benim değil sizin de başınız belaya girer.”
“ Her şey yasal ilerlemek zorunda değil. Farklı bir yol izleyebiliriz. Bu sayede sorumluluk almanıza gerek kalmaz. Bize gelince biz sonuçlarına katlanamayacağımız adımlar atmayız merak etmeyin.”
“ Nasıl bir yoldan bahsediyorsunuz.”
Karşımdaki adam bana doğru eğilmiş fikrime ilgili. Dikkat ile beni dinliyordu. Oturduğum yerde dikleşip tüm ciddiyetim ile konuştum.
“ Bu adamı içeride beslemek istemediğiniz konusunda hemfikiriz bence. Eğer siz bize gerekli konum bilgilerini verirseniz biz bu adamı sessizce alalım.”
“ Bu riskli olmaz mı içerideki askerleri, durum konusunda bilgilendiremem. Bu da size zarar verme ihtimalleri var demek.”
“Biz bu riski alıyoruz. Siz bize yardım edecek misiniz?”
“ Buna kendi başıma karar veremem izin verirseniz birkaç arama yapacağım.”
“ Tabi ben sizi burada bekliyorum.”
Adam gittikten sonra Cansel’i aradım.
“ Adamı almak için risk almamız gerekecek. Herhangi bir bilgi elde edebildiniz mi. İçeri girebileceğimiz bir yol.”
“ aslında bir şey bulduk sanırım.”
“ Bu hapishaneye her ay sağlık kontrolüne geliniyormuş. Bu ay kontrolleri bizim doktor mu yapsa diyoruz.”
“ Güzel fikir bunun üzerinde operasyonu kurgulamaya başlayın. Son görüşmeleri yapıp size katılacağım.”
Omer bey odaya geri dönüp karşıma oturdu. Ellerini önünde birleştirip dizine yasladı ve hafif öne eğilerek bana baktı. Sıkıntılı görünüyordu.
“ Eğer bizi bu işe karıştırmadan sessizce halledebilirseniz. İstediğinizi yapabileceğinizi söylediler. Fakat size konum bilgisinden başka bir yardımda bulunamayız. Bir de dikkatli olmanızı ciddi bir askeri yaralanmaya mahal vermemenizi istiyoruz.”
“ Anladım teşekkürler o halde size iyi akşamlar.”
Bunu söyleyip kalktım bir baş selamı verip kapıya yöneldim. Bana seslendi. Kafamı ona çevirdim.
“ Maye Hanım konum bilgisini almadınız.”
“ Lüzumu yok. Bilgiye sahibiz.”
“ Tekrardan kusura bakmayın. İnanın size yardım edebilmeyi bende isterdim.”
“ önemi yok. Türkler kendi işini kendi halletmeyi sever.”
Görüşmeden sonra Cansellerin bulunduğu güvenli eve geçmiştim. Zaten sonuçtan pek ümidim yoktu. Düşündüğüm gibi de olmuştu. En azından bir operasyon yapılacağından devlet yetkililerinin haberi vardı. Devletler arası bir soruna yol açmayacaktı. Bizimkilerin yanına gittiğimde harıl harıl çalıştıklarını gördüm.
“ Kolay gelsin. Neler yaptınız.”
“ Sağlık taraması için kimlikleri oluşturuyoruz. Sen ne yaptın patron bize yardım edecekler mi?”
“ Yalnızız, bizim adımızı karıştırmadığınız sürece istediğinizi yapın dediler.”
“ Her zaman yalnızdık be patron hallederiz biz.”
“ Ondan şüphem yok zaten. Halletmek zorundayız.”
O gece sabaha kadar planlama ve sahte kimlikler üzerine çalıştık. Sabaha doğru herkese birkaç saat dinlenmesi için dağılma talimatı verdim. Operasyon için dinç olmaları gerekiyordu.
Bora, ben ve Deniz operasyonu dışarıdan yönetecektik. Cansel, Savaş, Kerem ve Kayla içeriye gireceklerdi. Aşılama ya başlayacaklar, sıra bizim mahkuma gelince de olay çıkarıp adamı paketleyeceklerdi.
Ben se operasyonun çıktıktan sonraki ayağında yer alıyordum. Her şey plana göre giderse sıkıntı çıkmadan ülkeye dönüş yapacaktık.
Kendime bir kahve hazırlayıp camın önüne oturdum. Güneş yeni doğuyordu. Böyle görevlere sık sık çıkardık. Kurşunun altı kişilik yönetici kadrosunu bizzat ben eğitmiştim. Her birine gözüm kapalı canımı emanet ederdim.
Cansel gurubun lideriydi benim de asistanım. Avukatlık okumuştu. Görev sırasında ona Katip derdik. Kurşunun her bir üyesi aldıkları eğitimin yanında farklı uzmanlık dallarına da sahipti.
Savaş, mekanik mühendisiydi, lakabı Arıza idi.
Kerem, kimya mühendisiydi, lakabı Zehirdi.
Kayla, doktordu, lakabı da Doktor olmuştu.
Bora, her türlü elektronik işinden anlardı yazılımcıydı, lakabı Hayalet.
Deniz, psikologdu analiz konusunda üzerine tanımazdım. İnsanı iyi okurdu. Lakabı Gözcüydü.
Bunlar benim kurşun ekibinin ana kadrosunu oluşturuyordu. Kendi yaptığım güvenlik işi dışında ülkeme hizmet etmek için de elimden geleni yapıyordum. Ben de yorulmuştum. Dinlenmek için odama çekildim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |