159. Bölüm

FİNAL-PART 1

HELEN MAVİ
mavimsu_

🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭

 

Helikopter havalandığında kadın derin nefes aldı; içine şimdilik huzur dolmuş olsa da, kucağında ağlayan bebeğin sustuğunu fark ettiğinde korkuyla açtığı gözlerini bebeğe dikti. Bebeğin şaşkın şaşkın etrafını izlediğini gördüğünde tekrar rahatladı. Uçuyor olma hissiyatı, ağlayan bebeği susturmaya yetti. Kadın, bebeğin yüzü gibi huyunun da annesine çektiğine şahitlik etti. Annesi, korku hissetse bile aksiyonu hissettiği an, anın tadını çıkaran biriydi.

 

Gözlerini sıkı sıkıya kapattı. Az önce yaşadığı anı tekrar tekrar kafasında yaşadı. Korku, endişe, üzüntü, acı… Kadın birçok duyguyu aynı anda yaşadı. Birçok duygu aynı anda tamamlandı. Gözlerinin önünde vurulup yere düşen zavallı çocuğun sureti belirdiğinde kapattığı gözlerini öfkeyle geri açtı. Yanında oturan bir adamı vardı, hemen önünde oturan üç adam vardı. Bu üç adamdan biri, gencecik bir çocuğun belki de hayatını ondan alan adamdı. Kadın, kimsenin ölmesini istemiyordu. Hiç kimsenin zarar görmesini istemiyordu.

 

Bebeği onlardan almış olması bile formaliteydi. Kadın, bebeğin kılına zarar gelmemesi için gerekirse canını ortaya koymaya razıydı. Sadece onun yavrusu ölümle tehdit ediliyordu ve onu bununla tehdit eden kişi, kızının babası da olsa acımadan kendi öz kızına kıyabilecek kadar cani biriydi. Onu bebeği kaçırıp kendisine getirmesiyle tehdit etmişti. Kamer bölgesine sadece Kamer'lerin izni olan kişiler girebilirdi. Kadın, bu yüzden buraya bebeği kaçırması gereken kişi olarak gönderildi. Eğer bunu yapmayı reddederse ya da beceremezse, kendi kızı Almina öldürülecekti.

 

Kendi kızı ölmesin diye bir başkasının kızını, hele ki abisinin biricik kızının, biricik olan kızını ölüme atacak değildi. Ona zarar gelmesine asla izin vermeyecekti. Bu uğurda kimsenin zarar görmemesi için elinden geleni yapmayı planladı. Fakat planları ters tepti; daha şimdiden bir can gitti diye geçirdi içinden.

 

Bebeği kendine doğru çevirip onun keyifli hâlini izlemek istedi. Üstelik bu hareketi yapmasının bir diğer sebebi, bebeği travmatik olabilecek her türlü sahneden uzak tutmak istemesiydi. Onu kendine doğru çevirdiğinde, Atlantis bebeğin çoktan uyuduğunu görünce tüm yorgunluğuna rağmen gülümsedi. Zaten uykusunu tam alamamış olmalıydı diye söylendi içinden; bir de üstüne fazlasıyla ağladığı için bedeni yorgun düşmüş olmalıydı. Gökyüzü, yeryüzünden daha soğuktu; bebeği sıcak yatağından öylece çıkardığı için pişmanlık duydu.

 

Poyraz'ın vurulmasına sebebiyet veren adamına montunu çıkarmasını söyledi. Adam, kadının lafını ikiletmeden hemen yerinden doğruldu ve montunu çıkardı. Adamdan aldığı montu, küçük bebeğin üzerine örterek onu soğuktan bir nebze olsa korumaya çalıştı. Nerede olduklarını görmek için bakışları dışarı kaydığında, henüz daha orman olan bölgeyi geçmediklerini, ağaçların sıklığını görünce anladı. Yan tarafında oturan adamına doğru döndü. Kadının kendisine baktığını hisseden adam, efendisinin bakışları sebebiyle olduğu yerde dikleşti. Montunu vermesi vesilesiyle ayağa kalkan ve de henüz yerine oturmayan adamı işaret ederek "aşağıya atın şu köpeği" dedi. Adamlar, kadının lafını tek bir saniye düşünmeyerek hatta tek bir kelime itiraz etmeyerek aynı anda ayağa kalktılar.

 

"Kimse ölmeyecek ve kimse kimseyi öldürmeyecek" emrini defalarca vermiş olmasına rağmen, o adam silahına davranıp, gencecik bir çocuğu belki de hayattan kopardı diyerek kendine telkin vermişti ki kararından vazgeçmesindi. Kadın, emre itaatsizliğe asla gelemezdi. Hele ki onun yüzünden kaynaklanan itaatsizlik sebebiyle yitip giden bir canın varlığına gelemez değil, katlanamazdı.

 

Ölüm emri an itibarıyla verilen adam, korkudan titremeye başlasa da, diğer adamlar çoktan onu kollarından tuttular. Adam, yalvarmaya, hatta ağlamaya başladı. Zerre acımadı kadın; Kızı yerine koyduğu Afra'nın ağlayan yüz ifadesini görmüş olmak ona yetti de arttı. Kafasını, adamın olduğu tarafa çevirmedi bile. Zaten çok sürmedi; bir dakika içerisinde geriye kalan 3 kişi, ekip arkadaşlarını gökyüzünden yeryüzüne doğru ölüme fırlattı.

 

(🎭)

 

Koca mâlikaneden içeriye kucağında uyuyan küçük bebekle girdi. Beyaz fayans üzerinde atığı her adımdan çıkan tok ses yüzünden her adımını daha sakin olmaya özen göstererek atıyordu. Bebeği zaten bugün yeterince üzdüğünü düşünüyordu. Daha fazla ona eziyet etmeye hakkı yoktu. Korumalar birer ikişer olarak yolu açıyorlardı. Evlerinde şu son dört gündür ciddi düzeyde güvenlik önlemleri vardı.

 

Büyük salona girdiğinde kocasının koltuğa oturmuş bacak bacak üstüne atar vaziyette kahvesini yudumladığını gördü. Bakışları düzdü kadının lakin içinde iğrenme duygusu kabardıkça kabarıyordu. Kahve gözleri adamın üzerinde gezindiğinde bebeği ondan uzak tutmanın mantıklı olduğuna karar verdi. Sağı solu belli olmayan biriydi adam. Her an her şeyi yapabilecek potansiyel vardı onda.

 

Kadın yan tarafta adamın kahvesinin bekçiliğini yapan kırıklarının sonundaki kadın çalışanına sessizce yanına gelmesini söyledi. Bebeği yatırmasını ve de uyanana kadar sessizce başında durmasını emretti. Uyanınca altını değiştirip yemeğini yedirmesi gibi detayları eklemeyi de unutmadı. Kadın çalışan, patronunun tüm söylediklerini eksiksiz olarak yerine getirmek üzere kafasını sallayıp onu götürmek için bebeğe uzandığında Zeynep Sevde bir anlığına irkilip bebeği göğsüne bastırdı. Kimsenin ona zarar vermesini istemiyordu. Her hareket, ister istemez tedbir almasına neden oluyordu.

 

Yaptığının farkına vardığında şaşkınca ona bakan çalışanına umursamaz bir bakış atıp bebeği rahatsız etmeyecek şekilde yanağından öptü. Kokusunu derin derin içine çektiğinde ayrılık vaktinin geldiğini bildiğinden bebeği karşısında duran kadına yavaşça verdi. Kadın bebeği alıp salondan uzaklaştığında yüzleşmesi gereken birinin olduğunu bildiğinden kocasına doğru döndü. Kocam demek bile kadın için işkence niteliğindeydi.

 

"Çıkın dışarı." Kahvesini yudumlayan Arzem, oldukça sakin şekilde emretti, etrafında bulunan korumalara. Emir geldiği anda salonu birer ikişer şekilde boşaltan adamların ardından Arzem Soykamer, bitmiş kahve fincanını önünde duran cam sehpanın üzerine gelişi güzel şekilde koydu. Ayağı kalkıp yavaş yavaş karısının yanına doğru adımladığında bakışlarını bir an olsun onun üzerinden ayırmadı.

 

Kadının tam karşısına geldiğinde hiçbir şey söylemeden iki eliyle kadının yüzünü avuçlayıp alnına öpücük kondurdu. Kadın iğrenme duygusuyla dişlerini adeta birbirine kenetlenmiş düzeyde sıktı.

 

"Hatanı telafi edebileceğinden hiç şüphem yoktu." Kadın bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı. Yeğeninin kızını kaçırdığı için pişmanlık duygusuyla yeniden acı çeker oldu.

 

"Karşılığında bir adamımın yere çakılıp parçalarına ayrılmasına sebep olmuşsun ama olsun. Sana bir değil, bin adamım feda olsun." Avuç içleri hâlâ kadının yanaklarında duran adam, baş parmaklarıyla kadının yüzünü okşayıp geri çekildi. Kadın adamın geri çekilmesiyle rahatlayıp derin nefes aldı.

 

"Kızım iyi mi?" Adam kadına gülümsedi. Kızını severdi adam, ama dünya üzerinde var olan hiçbir şeyi ve hiç kimseyi karısını sevdiği kadar sevmezdi. Karısı ise onun haricinde her şeyi ve herkesi severdi. Çoğu zaman karısını kızından kıskanırdı. Tıpkı şu an olduğu gibi. Telefonunu cebinden çıkarıp adamlarından birini aradı.

 

"Almina'yı serbest bırak ve aşağıya inmesini söyle." Kızını kendi odasına kitlemeyi uygun gördü adam. Almina kilitlendiği yerden kaçmak konusunda ustaydı. Ancak kendi dizinin dibinde olursa kaçmadığından emin olabilirdi. Damadım olacak Atlas yüzünden bu hâle geldi bu kız dedi adam. Kızı sevdiği için o çocuğa ses etmiyordu, ama zerre sevmiyordu da onu. Uygun bir zamanda öldürmeyi planlasa da sürekli olaylar üst üste geldiği için fırsat bulamıyordu.

 

Zeynep, duyduğu sözler üzerine ferahlayan gönlüne yayılan huzuru iliklerine kadar hissetti. Kızı iyi ve güvendeydi. Daha ne isterdi. Adım sesleri arkasından geldiğinde dünya güzelim diye sevdiği kızını karşısında sapasağlam gördüğünde hızla ona doğru koştu kadın.

 

Almina, annesinin ona doğru geldiğini gördüğünde adımlarını hızlandırdı. Annesinin makyajla gizlemeyi çok iyi başardığı yüzünün ardında yatanı artık bildiğinden ona bakmaya katlanamıyordu. Öğrendiklerinin ağırlığı ve sebep olduklarının suçluluk hissiyatında kayboldu. Annesine sarılıp sanki bugün yeteri kadar ağlamamış gibi tekrar ağladı. Annesi kızının güçlü biri olduğunu biliyordu. Sadece canı ruhsal anlamda çok yanarsa ağlardı Almina. Ağlamaktan içi çıkacak kıvama gelen kızını gördüğünde kendini tutamayıp onunla bir içli içli ağlamaya başladı.

 

Almina, annesine tekrar sarıldığında bu sabah yaşadıkları ve öğrendikleri, bir bir gözünün önünden geçti. Kadın için hayatının en kötü günü bugün olmalıydı gözünü tekrar sımsıkı kapatığında yaşadığı her şeyi en başından hatırladı. Bugün yaşadığı her şey, film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp geçti.

 

...12 Saat Önce...

 

Almina, annesine katalogdan beğendiği gelinliği gösterip fikrini almak istediğinden odasına doğru gittiğinde, annesi ve babasının odasının kapısının hafiften aralık olduğunu gördü. Aralık olan kapıdan içeri baktığında annesinin aynanın karşısında makyaj yaptığına şahit oldu. Arkası kapıya dönük olduğu için eğer ses çıkartmazsa annesinin onu fark edemeyeceğine emindi. Uzun yıllardan beri sevgilisi olan Atlas, geçen ay ona evlenme teklifi ettiğinde büyük sevinçle kabul etmişti. Şimdilerde düğünle ilgili hazırlıklara başlayan kadın bu sebeple etrafına ondan beklenilenin aksine neşe saçıyordu.

 

Annesine gizli adımlarla yaklaşmaya başladı. Yüzünde kocaman sırıtışıyla annesinin yanına varmak üzereyken aynada önce kendi yansımasıyla karşı karşıya geldi. Suratındaki sırıtışı hâlâ varlığını koruyordu. Ta ki gözleri annesinin aynadaki yansımasına değinceye kadar. Varlığını sürdürmeye devam eden sırıtışı o anın içinde takılı kaldı. Kaşları çatıldı ve kalbi kasıldı. Nefes alışverişi bile değişti gördükleri yüzünden.

 

Patlamış dudak ve morarmış göz...

 

Annesi bundan ibaretti. Almina, profesyonel biriydi. Ses çıkarmak yerine gözlemlemeye devam etti. Annesinin hareketlerini sessizce izlemeye başladığında yutkundu. Annesinin hareketleri ilk kez şiddet görmüş birinin hareketleri gibi değildi. Yavaştı. Alışıktı. Sanki her zaman olan şeylerden biriydi. Seçtiği makyaj malzemeleri pigmenti en yoğun olanlardı. Ve en önemlisi annesinin bakışları yaşadıkları yüzünden üzüntülü değil hâlâ yaşadığı yüzünden hüzünlüydü.

 

O an düştü katalog elinden. Beyni hızlı hızlı çalışıp annesine bunu yapan kişinin yüzünü gözlerinin önüne getirdi. Babası nedenini bilmese de onu yıllarca başka ülkelerde okutup annesi ve kendinden uzakta büyütmüştü. Bu süreçte ilk zamanlar babasına çok kızsa da sonradan Atlas ile tanışma fırsatı yakaladığı ve kolay kolay yıkılacak biri olmadığı için babasına neredeyse teşekkür edecek kıvama gelmişti. Belli ki annesinin hikayesi yıllara uzanıyordu. O yıllarda annesinin yanında olmadığından onun yaşadığı şeyleri görememişti.

 

Yere düşen katalogun sesini duyunca korktu Zeynep Sevde. Kafasını hızla arkasına çevirdi. O sandı ki kocası hıncını tam olarak alamadığı için geri geldi... Kızını karşısında görmeyi beklemiyordu. Kızını gördüğünde "keşke" dedi, "keşke gelen Arzem" olsaydı.

 

"Anne..."

 

Almina'nın ağlamaklı sesini duyduğunda sertçe yutkundu. Oturduğu pufun üstünden kalkıp kızının yanına doğru hızla adımladı. Yaptığının yanlış olduğunun sonradan farkına vardı şayet kızının burnunun dibine girerek yara izlerini daha çok gözüne sokmuştu. Kadın kızının ağlamaklı surat ifadesini gördüğünde yüreği el vermediğinden ne yaptığının farkında olmadan onun yanına gitmişti. Yaptığının yanlış olduğunu bilse de kendisine kızmak yerine hak veriyordu. Tek kelime edemedi. Kızına hiçbir şey söyleyemedi. Söyleyecek bir şeyi yok gibiydi. Almina ise annesinin yanına gelmesiyle aynadan fark edemese de daha ciddi yara izleri ve ezilmelere şahit olunca olduğu yerde sendeledi. "Ne zamandan beri böyle?" Kızının sorduğu soruya ne cevap vereceğini bilemedi Zeynep Sevde.

 

Ne dese, değişirdi iş; ne dese, düzelirdi hayatları. Bilemedi, sustu ve sustular. Biri cevap beklediği için sustu, diğeri cevap veremediği için sustu. Her iki kadın, sessizliğin içinde debelenirken hiç konuşmaması gereken biri yüzsüzcesine konuştu:

 

"Sevgili kızım, cevabını ben vereyim ister misin?"

 

Almina babasının sesini duyduğunda derin nefes aldı. Öfkeli gözleri babasına döndüğünde, onun sert ve bir o kadar umursamaz yüzünü ikinci kez gördü. Hayal kırıklığını yeniden tüm varlığıyla hissetti.

 

"Hep böyle biriydin, değil mi? Ben anlamlar yükledim sadece sana."

 

Almina bağırıp çağırmanın faydasız olduğunu bilecek kadar iyi tanırdı babasını. O aslında babasından her şeyi beklerdi, her hareketi beklerdi. Beklemediği tek şey, babasının annesine zarar verme ihtimaliydi. Buna inanmak çok zordu. Babası, annesini onunla dahi paylaşamayacak kadar çok severken, şimdi nasıl oldu da anneme kıydı diye düşünüyordu. Üstelik babasının yüzünde görmeyi umut etse de tek bir pişmanlık belirtisi göremediği için sinirleri iyiden iyiye bozuluyordu.

 

"Sen, babana anlamlar yükleyecek zekada değilsin, kızım."

 

Almina, babasının onu aşağılamasına öfkelenmek istedi. Kırılmak değil, öfkelenmek istedi. Parçalanmak değil, parça parça etmek istedi. Yapamadı. Öfkelendi, kırıldı ve parça parça oldu. Başı hüzünle önüne eğildiğinde, annesi ona güç olmak istedi. Elini eli arasına alıp baş parmağıyla elinin üstünü okşadı. Her şey için çok geç olduğundan Zeynep Sevde kızına destek oldu. Yapabileceği tek şey buydu.

 

Annesiyle göz göze gelen Almina, güven duygusunu hissedince başını dik tutup babasına karşı eğdiği başını tekrar kaldırdı. Daha dik ve daha korkusuzca baktı babasına. Bu başkaldırı, Arzem'in hoşuna gittiğinden bir psikopat gibi gülümsedi kızına. Ona ders vermek istedi. Ona haddini bildirmek istedi. Ona kim olduğunu öğretmek istedi. Adımları sertti. Bakışları sertti. O her adımda iki kadına yaklaştığında kadınlardan biri korkusuzdu. Diğeri ise korkağın tekiydi. Kendi için korkak değil, kızı için korkağın tekiydi. Tek bir yumruk vurmamıştı adam bugüne kadar kızına çünkü annesi kızını hep ondan uzak tutmuştu.

 

Tam karşılarında durdu adam. Kızının gözünün içine dik dik baktı. Almina gözlerini babasından tek bir saniye ayırmadı. Babasına en az onun kadar sert baktı.

 

"Hera'nın annenin yeğeni sayıldığını biliyorsun, peki annenin hayat hikayesini biliyor musun?"

 

Karısına yaşattıkları yüzünden zerre pişmanlık duymuyordu. Öyle ki, adam bütün yaşattıklarını kızına da acı vermek için gururla anlatabilecek kadar acımasızdı.

 

Zeynep Sevde hızlı başını hayır anlamında iki yana doğru salladı. Kocasını ve onun deliliklerini iyi bilecek kadar yanında çok kaldığından, kızına hayatının en büyük acısını yaşatmak istediğini biliyordu. Buna izin veremezdi. Kocasını kızından uzaklaştırmak adına ikisinin arasına girmeye kalktığında, Arzem Soykamer ondan önce davranarak belinden çıkardığı silahın namlusunu kızının alnına yasladı. Almina, daha önce silahla çok karşı karşıya geldiğinden korkusuzca silahın önünde dikilebilirdi; ancak ona silah doğrultan kişi öz babası olunca, olduğu yerde sendeledi. Zeynep Sevde, işin içine silahın girdiğini gördüğünde ağzından kaçan çığlığa engel olamadı; hareket edemiyor olduğu yerde öylece dikiliyordu. Kocasının kızına zarar verme ihtimalini tarttığında, bu ihtimalin oldukça yüksek olduğunu gördü; korkusu şiddetle artmaya başladı.

 

Karısının çabalarını boşa çıkartan adam, kızına hayatının dersini verme isteğine kaldığı yerden devam etti: "Attila'nın abim olduğunu öğrendikten sonra hayatımın geri kalanında onu araştırmaya başladım. Onu araştırdıkça ailesi olarak bildiği insanları tanıdım: annesini, babasını, ve kız kardeşini, yani anneni bu şekilde tanıdım." Zeynep Sevde, artık her şey için çok geç olduğunu bildiğinden ağlamaya başladı; gözyaşları gözlerinden oluk oluk akıyordu. Kocasından yediği dayaklar yüzünden yüzüne aldığı yaralar gözyaşlarıyla ıslanıyor; canının acımasına neden oluyordu. Oysa canı en çok kalbinin olduğu yerden acıyordu.

 

"Zamanla fark ettim ki, ben abimi araştırma işini boş vermiş, abimin kız kardeşini araştırmaya başlamışım. Onu gizlice takip ettim, gittiği her yerde hemen arkasında oldum. O beni fark edemese de, ben onun bütün hayatına ilmek ilmek işledim kendimi. Hoşlandığı ve hayatında olan bütün erkekleri yok ettim. Günün sonunda hayatında olan sadece iki erkek kaldı: biri babası, diğeri abisiydi. Ama ben anneni kendi ailesinden bile kıskanacak kadar çok sevdim."

 

Almina, hikayenin bu kadar psikopatça olduğunu bilmediğinden, babası konuştukça gözlerini tepkisiz kalmak istese de, ondan bağımsız olarak şaşkınlıkla açıp duruyordu. Babasının bir sapık gibi annesinin hayatına kendini işlemesine ve onun hayatında olan her erkeği sırf kıskançlık duygusu yüzünden yok etmesine hayretle bakmakla yetiniyordu. "Günlerden bir gün bütün hazırlıkları tamamladım ve o gece annenin hayatına kendimi tamamen dahil edebilmek için onun hayatında olan herkesi yok ettim. Babasını öldürdüm, annesini öldürdüm, kendi abimi sırf annene abilik yapıyor diye öldürmek istedim ama maalesef işler planladığım gibi gitmedi."

 

Zeynep Sevde hikayeyi bütünüyle çok iyi biliyordu; yaşadığı şeyleri ona yaşatan kişiden bu kadar soğukkanlı şekilde duyuyor olmak canını acıtmaya devam ediyordu. Hele ki tüm yaşadıklarını öğrenen kişinin kızının olması, utançtan yerin dibine girmesine neden oluyordu. Zeynep Sevde, zayıf biri olduğunu düşünüyordu; kızının karşısında aciz ve zayıf anne konumuna düşmek, onu kahretmeye yetiyordu. Öte yandan, Almina duydukları ile daha ne kadar acı çekeceğini şaşırmış durumdaydı. Annesinden utanıyordu, annesine bakmaya utanıyordu; annesinin gerçek hayat hikayesini bilmediğinden, annesi bu kadar acı çekerken onun yanında olamadığından, annesini koruyamadığından, annesinin yüzüne bakamayacak kadar çok utanıyordu. İki kadın birbirinden ölesiye utanıyordu; nedenler farklıydı, fakat acılar aynıydı.

 

"Babam, yani deden Vural, zeki adamdır. Ne yaptığımı çözmüş olsa da, geç kalmıştı. O yetişene kadar ben çoktan anneni dünyaya getiren iki insanı hayattan koparmıştım. Sıra Vural'ın kıymetli oğlu Attila'ya geldiğinde, babam bana mani oldu. Ama anneni elimden alamadı, buna izin vermedim. Buna asla izin vermedim. Vural'ın Veliahtı bendim, bana bütün gücünü borçluydu. Nankörlük etmese, onu çok daha yerlere getirebilirdim. Ama işte deden, aşağılık herifin teki."

 

Arzem, sözlerinin sonuna doğru kahkaha attı, sanki kendisi aşağılık herifin teki değildi diye düşündü Almina. Arzem'in yaptıklarından zevk alan biri olduğundan, kendi için hiçbir şekilde kötü duygu barındırmadığını fark etti.

 

"O zamanlar Lerzan'ın annesi ile evliydim, sen yoktun. Fakat ben o kadınla mutlu değildim, mutlu olmak istiyordum. Beni sadece annen mutlu edebilirdi. Onu alıp dünyanın başka bir ucuna götürüp beni mutlu etmesi için eve hapsettim. O evde hayatımın en mutlu anlarını yaşadım. Bu süreçte anneni benden kimse almaya çalışmasın diye onu öldü gösterdim."

 

Zeynep Sevde, duyduklarından dolayı kafasını önüne eğdi. Oyuncak gibi bahsedilmesi zoruna gitse de karşılık veremedi. Karşılık veremiyor oluşu, başını önüne eğmesine yetti. Annesinin başını eğdiğini fark eden Almina, dayanamadı. Annesinin yaptığı gibi hızla elini annesinin elinin arasına alarak ona destek olmak adına elini sımsıkı tuttu. Kızının yaptığını gören Zeynep, hissettiği güven duygusuyla eğdiği başını tekrar havaya kaldırdı. İki kadının kendisine diklendiğini gören Arzem, ikisini yerle bir etmeyi o kadar çok istedi ki hiç acımadan sözlerine büyük bir öfkeyle devam etti.

 

"Anneni öldü olarak göstersem de, dayın Attila her yerde onu aramaya devam etti. Herkesi Zeynep'in öldüğüne ikna ettim, fakat bir türlü dayını bunu ikna edemedim. Onu zaten öldürmem gerekiyordu; bunun için önceden girişimde bulunsam da, babam olacak o herif, büyük oğlunu benden daha çok sevdiğinden buna izin vermedi. Ben de fırsat kolladım. Madem Attila'yı öldürmeye iznim yok, o zaman neden onun mutluluğunu öldürmeyeyim ki dedim. Gül adında asker bir kadınla tanışıp evlenip aile kurmuş. Üstüne bir de klon bir bebeği evlatlık almıştı. Ben mutlu olmak için dünyanın öteki ucuna uçmak zorundayken, o mutluluğu yanı başında bulmuştu. O an çok sinirlendim ve birkaç bombalı saldırı düzenledim. Planımı Veliaht olarak devreye sokmam çok zordu. Ben veliaht olsam da, babam baş uluydu; onun olduğu yerde benim suikast düzenlemem çok zordu. O yüzden ben de suikasti ilk önce ona ve geriye kalan tüm Ululara düzenledim."

 

Almina acıyla derin nefes alıp verdi.

Zeynep Sevde acıyla yutkunup durdu.

Arzem zevkten dört köşe olduğu için gülümsemekle yetindi.

 

"Askeri alanda silah üretiminde çığır açmıştı yapılandırma. Yeni tanklar ve savaş uçakları.

Ulular bu silahların askeri birliklerdeki kutlamalarına katılacaktı. Babam henüz yoldayken adamlarım tarafından silahlı saldırıya uğradı. Ulular bombalı saldırılar yüzünden o gece birçok askerle beraber tarafımca öldürüldü. Ulular ölünce tabii düzen fazlasıyla bozuldu. O zamanlar ki arkadaşlarım olan veliahtlar, bir gece'de Ulu konumuna geçti. Tabii ben de babamın yokluğundan ötürü Baş Ulu olacaktım. Her birimizin çocukları, yetiştirmemiz gereken veliahtlar olacaktı. Abin Lerzan'ın benim için çok iyi bir veliaht olabileceğini söylemem gerek. Ancak eğer 9 canlı babam, ölmek yerine hayatta kalmayı başarmasaydı. Onun ölmemiş olması beni hem Baş Ulu'luktan hem de yaptıklarımı çözdüğü için veliahtlıktan olmama sebep oldu. Eski veliaht dostlarım Ulu olmuş ve babalarını öldürdüğüm için benden intikam almak adına peşime düşmüşlerdi. Onlardan kurtulmanın tek yolu kendimi öldü göstermekti. Bunu sadece onları beni öldürdüklerine ikna edersem başarabilirdim.

Meselâ Dündar, yıllar sonra beni karşısında kanlı canlı görmeyinceye kadar beni öldürdüğünü zanneden zavalının tekidir."

 

Arzem, geçmişte yaptıklarını düşününce gülümsedi. Babası ona daima deli olduğunu söylerdi. Arzem, çocukken buna üzülürdü; fakat büyüdüğünde babasına deli olduğunu defalarca kez kanıtlayacak hareketlerde bulunmuştu. Yaptığı delilikler yüzünden kimsenin onu suçlamasına tahammül edemezdi. Ona göre, delilere hesap sorulmazdı. Deliler kutsal canlılardı. Deliler, akıllılardan bile üstündü.

 

"Planım babamı öldürmekten yanaydı. Eğer onu öldürmeyi becerebilseydim, baş ulu olacaktım. Ve baş ulu olduğumda verdiğim ilk emir, eşimin abisi olan Attila Tuğrul Türkeş'in ailesinin geriye kalan fertlerini yok etmek olacaktı. Babam olay yerinde ölmek yerine hastaneye kaldırıldığında öyle ya da böyle geçici olarak baş ulu olmayı başarmıştım. Bombalı saldırırlar sonucunda Ulu'larla beraber hayatını kaybeden askerlerden biri Attila'nın eşi Gül Türkeş'ti. Attila, ondan 2. kez ailesini aldığım için benden hep nefret etmiştir"

 

Almina, babasının anlattığı hikayeyi bu şekilde bilmiyordu. Almina'nın bildiği hikaye, annesinin terörle mücadele Başsavcısı olan Cihan Türkeş'in kızı olması ve babasının terörle mücadele gibi konularla ilgilenen veliahtlardan biri olması sebebiyle tanıştıklarını peşi sıra birbirlerine aşık oldukları şeklinde ilerliyordu. Hatta hikayenin devamı, annesi ve babasının evlenmek istemelerinin veliaht olmanın kendisinin hakkı olduğunu düşünen dayısı Attila'nın kıskançlığı sebebiyle karşı konulduğu biçiminde devam ediyordu. Vural Soykamer ise sevdiği kadından olan oğlu Attila'ya karşı daha fazla sevgi duyduğundan, Attila ne isterse onu yapmış, annesi ve babasının evlenmesine ve birlikte olmalarına izin vermemişti. Korkunç olan hikaye, ona o kadar romantik şekilde anlatılmıştı ki, o annesine olan aşkı sebebiyle kendisini öldü olarak gösterip veliahtlıktan vazgeçip annesiyle beraber dünyanın başka bir ucunda yaşamaya başlayan bir babanın kızı olarak görüyordu kendini. Olayın özünü bilmek, acının içinde oturmasına ve acı sebebiyle gözlerinin bir kez daha dolu dolu olmasına neden oldu.

 

"Tam olarak öyle yaptım," dedi babası. Zeynep Sevde hikayenin geldiği noktayı artık kestirebildiğinden daha fazla dayanamadığı için sesinin çıktığı kadarıyla kocasına mâni olmak adına konuştu.

 

"Sus lütfen!" Zar zor duydu odadaki diğer iki kişi, kadının sesini. Arzem gülümsedi; gülümseyişi içinde şeytanlığın her türlü izlerini barındırıyordu.

 

"Neden susayım ki, en heyecanlı yerine geldik? Oysa..." diye devam etti. Almina, annesinin acı çektiğini hissetse de, babasının konuşmasına devam etmesini istediğinden sesini çıkarmadı. Kadın gerçekleri öğrenmek istiyordu ve o gerçekleri annesi ona vermeyecekti. Adam, karısının acı çeken hâlinden zevk alıyordu; ona sadece kendisi acı çektirebilirdi düşüncesi ve bu düşünce sayesinde harekete geçirdikleri ona zevk veriyordu. Bakışları tekrar kızında durduğunda aldığı haz tavan yaptı; sırıtışını bozmadan Almina'nın canını yakmaya kaldığı yerden devam etti.

 

"Annenle zorla evlendim, onu başka ülkeye zorla götürdüm. Gözlerinin önünde ailesini yok ettim. Onu evin içine yıllarca dışarı çıkmamak üzere hapsettim. Şimdi söylesene, benim güzeller güzeli kızım, annen bütün her şeyi zorlamayla yapmış ve yaşamışken, seni kendi rızasıyla dünyaya getirmiş olma ihtimali ne kadardır?"

 

Sırıtışını tek bir saniye bozmadan sözlerini tamamladığında Zeynep Sevde dizlerinin üzerine çöktü, daha fazla ayakta kalmaya gücü yetmeyen kadın yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Duymuş olduğuyla yeni bir gerçekliğe uyanan Almina yerinde sendeledi; mavi gözlerinden yaş taneleri birer ikişer olarak yanaklarından kayıp yok oldular. Ağzı şaşkınlıkla aralandı, gözlerini açık tutmakta zorlandı. Kalbindeki ağrı varlığını giderek belli ediyordu; lakin kalbi son derece sağlıklı şekilde kan pompalamaya devam ediyordu.

 

Almina'nın öğrendiği şeyler hayatı boyunca unutamayacağı acıyı omuzlarına yükledi. Orada 50 yaş yaşlanmış gibi hissetti. Saçlarına aklar düşmedi, yüzü kırış kırış olmadı; ama onun yaşına 50 yaş eklendi.

 

Annesinden utanan kadın şimdi kendisinden utandı, annesine yaşattıklarından utandı, varoluşundan utandı, var olma sebebinden utandı. Öyle bir utandı ki, kadının yüzü utançla kıpkırmızı oldu. Ne konuşabildi ne de susabildi; kadın arafın yeryüzündeki hâli oldu.

 

Elleri buz kesti, bedeni kaskatı oldu. Böyle yaşayabilir miydi? Emin değildi. Böyle yaşayan annesi bugüne kadar nasıl yaşamıştı, haberi yoktu. "Sahi ya," dedi kendi kendine, "sahi, benim annemden haberim ne zaman oldu ki şimdi olsun?" dedi kadın. "Annem bunca acıyı çekerken, haberim var mıydı ki yaşayıp yaşamadığından haberim olsun?"

 

Annesinin ona olan sevgisi geldi aklına. Kimse beni sevmese, annem seviyor. O bana yeter, dediği günler peşi sıra geldi geçti gözlerinin önünden. Almina, tecavüz sonucu dünyaya gelmiş bir çocuk olduğunu kavradığı bugünden itibaren, annesi tarafından bir daha sevilmeyi beklemeyeceğinden emindi. Çünkü hakkıydı. Zeynep Sevde'nin Almina'yı sevmemek hakkıydı, fakat yapmamıştı. Zeynep Sevde, Almina'yı o kadar çok sevmişti ki, o hayatına, hatta o rahmine düştüğü ilk andan itibaren kafasından kendini öldürme düşüncelerinin hepsini çıkarıp atmıştı.

 

Almina da tıpkı annesi gibi dizlerinin üzerine düştüğünde, tıpkı annesi gibi sesli sesli içi çıkana kadar ağladı. Annesi kızını göğsüne çekti, iki kadın dizlerinin üzerine çökmüş, onları bu hâle getiren adamın karşısında en zayıf hâllerine bürünmüşlerdi.

 

Almina, annesine sarılmak istedi fakat buna hakkının olmadığını düşündü. Annesine sarılmaya hakkının olmadığını düşündü ve öylece kalakaldı. Annesinin göğsünde annesi gibi ağladı, annesine ağladı. Zeynep Sevde, kızının ona sarılmadığını fark ettiğinde bir daha kızının ona sarılmayacağını fark ettiği için ağladı; kızı için ağladı, kendi için ağlamayı çoktan bıraktı.

 

Onları tepelerinde durmuş büyük soğukkanlılıkla izleyen

Arzem Soykamer, o gün sabah saatlerinde veliahtların yüzüklere ulaştığını anlamıştı, fakat yüzüklere nasıl ulaştıklarını anlayamamıştı. Yüzük hâlâ parmağında duruyordu. Parmağındaki yüzüğü çıkaramadan anahtar yüzüğünü kopyasını yapmaları mümkün değildi düşündü, tongaya düştüğü anı düşündü. Ne kadar düşünürse düşünsün mantıklı bir cevap bulamamıştı.

 

Sinirli bir şekilde çalışma odasından aşağıya indiğinde, öfkesi her geçen saniye daha fazla artmıştı. Bir şeyler ters gitmişti, fakat adam neyin ters gittiğini çözememişti. Salona indiğinde karısını ve kızını konuşurken buldu; arkaları adama dönük olduğu için geldiğinin farkında değillerdi.

 

Onları umursamadan yanlarından geçip gidecekti ki, kızının sesiyle olduğu yerde öylece kalakaldı. "Anne, hani geçen gün sütlaç getirmiştin ya, Hera yapmıştı. Tadı çok güzel olmuştu. Şimdi ben istesem yapmazsın. Sen bir daha istesene yapsın ama bu kez lütfen içine herhangi bir metal alet koymasın, valla. Ben sizin adetlere yetişemiyorum. Hamile kadın tatlı yaptığında tatlının içine ne diye şans getirsin diye yüzük koyar ki, resmen hijyen konusunda sıfırsınız."

 

Arzem Soykamer, olduğu yerde kalakaldığında yere diktiği bakışlarını karısının ve kızının olduğu yere çevirmişti. Karısının sırtında hissettiği bakışlar, refleks olarak kafasını kocasına çevirmesine neden olmuştu. Karısı ile göz göze geldiğinde adam, ihanete uğradığını, korku dolu bakışların gözlerine temas etmesi sebebiyle anlamıştı. Karısına kafasıyla merdivenleri işaret ettiğinde kadının gözlerinin korkudan dolu dolu olduğunu bu mesafeden bile görebiliyordu.

 

Kadın yukarıya çıktığında Arzem peşinden gitmiş ve onu neredeyse öldüresiye dövmüştü. Kafasını dağıtmak için odadan çıktığında aslında hâlâ daha öfkesinin bitmediğini anlamıştı. Tekrar kadına acıyı iliklerine kadar yaşatmak için yatak odalarına gittiğinde kızı ve karısını yan yana görmüştü.

Kızıyla ilk kez göz göze geldiğinde annesinin yaşadığı acıyı aynı şekilde kızına yaşatmak istemişti. Ancak bunu yaparsa karısından yaptığı ihanet sebebiyle intikam almış olacaktı. Bir annenin canı en çok evladının canı yanarsa acırdı.

 

Arzem Soykamer, kızının boşboğazlığı yüzünden karısının ihanetine şahit olmuştu. Şimdi iki kadın dizleri üzerine çökmüş, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış olsa da, bu onu planlarından geri adım attırmaya yetmemişti. Elinde onu güvende tutan tek şey Kamer aile sandığıydı. Sandık olmadan adam güvende değildi. Onu güvende tutacak kişiyi Arzem Soykamer çok iyi biliyordu; o kişiyi getirebilecek tek kişi karısıydı. Karısına bunu yaptırabilecek tek kişi de kızıydı. Kızını karısı için tehdit olabilecek hâle getirebilecek tek şey ise kızının kafasına doğru tuttuğu silahtı.

 

Şimdilerde adam, kendine onu koruyabilecek yeni oyuncağını karısı sayesinde bulabilmişti ve bunu tamamen kızına borçluydu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Almina, yaşadığı ve öğrendiği her şeyi kendi kilitli kaldığı odasında uzun uzun düşünmüş, uzun uzun ağlamıştı. Yaşadığı her şeyin bir kez daha gözlerinin önünden film şeridi gibi akıp geçtiğini hissettiğinde o görüntülere daha fazla dayanamayarak gözlerini hızla açtı. Annesine zar zor sarıldığında, bunun onun hakkı olmadığını bilse de, annesinin ona karşı olan sevgisini hissetmek istediğinden kendisine kocaman sarıldı. Annesi muhtemelen babasının ondan istediği şeyi gerçekleştirmiş ve de Hera'nın kızını kaçırmayı başarmıştı. Annesinin onun için yeğenini harcadığını bildiğinden, kendisinden bir kez daha utandı. Annesine yaşattığı her şey için kendisinden bir kez daha utandı.

 

"Siz anne kız eğlenmenize bakın, ben de gidip şu küçük oyuncağımla oynayayım biraz." Arzem'in hiçbir canlıya acıması yoktu. Baş düşmanı Arem'in kızıydı o bebek, onu satıp taraf değiştiren Hera'nın kızıydı. Attila Tuğrul Türkeş adında kendi soyadını taşımasa bile, babasının en gözde evladı olan o adamın torunuydu o bebek. Şimdi içeride mışıl mışıl uyumayı hak etmiyordu. Canını acıtamadığı herkes için o bebeğin canını yakmalıydı. Adamın zihniyeti o kadar kirliydi ki, bütün o kirlilik ona normal geliyordu, sanki olması gereken neyse, adam onu yapıyordu.

 

Duydukları yüzünden gözleri fal taşı gibi açılan Zeynep, bir an bile düşünmeden kızının kolları arasından çıkıp kendini Arzem'in önüne attı. Ona söz vermişti adam, fakat Zeynep Sevde bir kez daha adamın sözlerini tutmayan ve de kendi çıkarları doğrultusunda asla tutmayacağı sözleri veren biri olduğunu görmüştü. Ölürdü de izin vermezdi o bebeğe zarar gelmesine.

 

Arzem, karısının korkusuzca karşısında dikildiğini gördüğünde bir kez daha psikopatça gülümsedi. Kızı da annesine örnek alırcasına adımlarını onun karşısında durdurduğunda adamın sırıtışı giderek büyüdü.

 

"Çekilin önümden, yoksa acıdan ağlayan tek canlı içerdeki o velet olmaz."

Adamın sarf ettiği tehditi zerre umursamadı anne ve kızı. Her ikisi de, canı pahasına o bebeği korumaya sanki ant içmişti.

 

Arzem, tepkisizce ona bakan karısı ve kızına yandan bakış atıp yanlarından geçip gitmeyi hedefledi. Zeynep Sevde tam da o anda hayatında ilk kez bir şey yaptı, ilk kez daha önce hiç yapmaya cesaret edemediği bir şey yaptı. Sağ elini kaldırdı ve havaya diktiği elini kocasının suratına çarptı. Tokat yüzünden çıkan ses, koca salonda defalarca kez yankılandı. Arzem, bunun bir başkaldırıştan çok isyan olduğunu fark ettiğinde nefrete bulaştı bakışları. Öfkesi katlandıkça katlandı.

 

Zeynep Sevde, ne yaptığının farkına sonradan varsa da buradan geri dönüş olmadığını biliyordu. O bebek için isyan etmeye hazırdı. Almina, annesinin isyan ateşine odun atmaya hazırdı. Omuzlarını dikleştirdi, ellerini yumruk yaptı. Bir bacağını geriye doğru atıp bir bacağını ileri doğru aldı. Babası, Veliaht eğitimi almış biri olabilirdi, lakin artık yaşlı, ihtiyarın tekiydi. Eğer canı gönülden isterse, babasını yere indirebileceğinden emindi.

 

Karısı ve kızındaki ani değişimi gören adam, aldığı her nefeste daha fazla öfkelendi. Kimse konuşmuyordu, fakat herkes öfke kusuyordu.

 

Arzem, daha önce defalarca kez yaptığı gibi karısının boğazına yapıştı. O kadar ani şekilde gerçekleşti ki, bu hareket o bile yaptığının farkına iş işten geçtikten sonra vardı. Farkına varmış olması, geri adım atmasına neden olmadı. Elleri arasında can çekişen karısının boğazını sıkmaya devam etti. Zeynep Sevde, kocasının elleri arasından kurtulmak ve nefes almak için onun bileklerine vurmaya çalışsa da, gücü giderek azaldığından yumruklarının şiddeti de giderek azalıyordu. Almina, babasının öfkesinden nasibini alıp almamaktan korkmadan annesini kurtarmak için babasına karşı saldırıya geçti. Yan taraftan babasının çenesine yumruk attığında, Arzem Soykamer şiddetli yumruğun etkisiyle yana doğru sendeledi.

 

Karısı avuçlarının arasından çıktığında, aynı gün içerisinde dizlerinin üzerine ikinci kez düştü. Derin derin nefes alıp veriyor, eliyle boğazını ovuşturuyordu. Sadece biraz daha gecikseydi kızı, kocası içindeki öfke yüzünden onu öldürülebilirdi.

 

İsyan ateşinin giderek büyüdüğünü gören Arzem, bu kez hedefine kızını aldı. Onun saygısızlığının bedelini ona ödetmeye kararlıydı. O anda gözleri kızına doğru döndüğünde, onun çoktan dövüş pozisyonu aldığını gördü. Bu durum onu sadece güldürdü, çünkü dövüşte iyi olan değil, silahı belinde olan kazanırdı. Belinden çıkardığı silahını kızına doğrulttu; namlunun ucunda duran kızını sadece saniyeler içerisinde hiç acımadan öldürmeyi aklına koydu. Almina, babasının gözünde yeşeren ölüm isteğini görünce bir kez daha ondan nefret etti. Kızını öldürmek isteyen bir baba, kızından sevgi bekleyemezdi.

 

Kurşun silahtan saniyeler içerisinde çıktı, fakat kurşun yanlış bedene isabet etti. Zeynep Sevde, kızı için bir an bile düşünmeden ölüme koştu. Aynı gün içerisinde, iki ayrı kişi, sevdikleri için kendini siper edip aynı yerden yara aldı ve aynı yerden aldıkları yara yüzünden hayattan koptu. Aynı gün içerisinde iki farklı kadın, iki farklı silahtan çıkan kurşunun hedefi olacakken, sevdiklerinin ölümüne sebep olan iki farklı kişi oldu.

 

Ölüm, sadece bir başlangıçtı. Bu savaşta, iki taraf da artık eşitti. En çok hayatta olan değil, en az ölüm gören kişi savaşı kazanan kişi olacaktı.

 

 

(Final - Part 1 tamamlandı.)

 

 

Bölüm : 20.12.2024 16:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
HELEN MAVİ / KÜLDEN ELBİSEM / FİNAL-PART 1
HELEN MAVİ
KÜLDEN ELBİSEM

17.56k Okunma

1.54k Oy

0 Takip
67
Bölümlü Kitap
🎭GİRİŞ🎭🎭 1 İLK DÜĞÜM (BİRİNCİNİN İKİNCİSİ)🎭 2 ORMANIN DA GÖZÜ VARDIR🎭3 ZEHİR-ZEMBEREK🎭 4 TANRIÇA HERA🎭5 KAMER'DE BİR GECE🎭 6 YENİLDİYSEN BAYIL🎭 7 TANRIÇA UYKUSU🎭 8 SAHTE KAÇIŞ🎭 9 ÇİN SEDDİ GÖREN TÜRK🎭10 ALİCE🎭 11 ÇOCUK KADIN🎭 12 BİLİNMEYEN YARINLAR🎭 13 UÇAK ÜSTÜ SOHBET🎭 14 ELİMİ BIRAKMA🎭 15 İKİNCİ KEZ OLMAZ🎭16 ANAHTAR NERDE🎭 17 YILANLARIN GAZABI🎭 18 KAPLAN SAVAR ÇIĞLIK🎭 19 SEN 17'SİN🎭 20 KANLANMIŞ KALP🎭 21 ÇIKARLAR VE SAVAŞLAR🎭 22 LOTUS ÇİÇEĞİ VE TANRIÇA🎭 23 İKİ YÜZLÜ ADAM🎭 1 KESKİN KARARLAR (SOLAN ÇİÇEKLER)🎭 2 İZİ KALAN YARA🎭 3 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE🎭 4 KATİLİN OĞLU🎭 5 CANAVAR CANAVARI TANIR🎭 6 HIZLI VE VELİAHT🎭 7 İKİ ULU BİR TANRIÇA🎭 8 KALBİN İKİLEMİ🎭 9 YENİ ÜYE🎭 10 SAVAŞIN YARISI🎭 11 TETİKLER VE TUŞLAR🎭 12 BİRİNCİ ARTIK İKİNCİ🎭 13 KAMER'İN GÖNÜL DİLİ🎭 14 EŞİM SENSİN🎭 15 RİNG ÜSTÜNDE VELİAHTLAR🎭 16 ORMAN'A YAĞMUR YAĞMIŞ🎭 17 ÖFKELİ RUH VE ALAYCI RUH🎭 18 GÜLPEMBE🎭 1 NEFES BİLE ALMADAN (ATEŞİN KÜLÜ)🎭 2 EFENDİLER KAN DÖKTÜĞÜNDE🎭 3 BABA MİRASI ŞİİR🎭 4 UÇURUM KENARINDA AŞK🎭 5 GÖREV: SEÇİMLER🎭 GÖREV: SEÇİMLER (PART 2)🎭 6 GÜL GÖRMEZ BÜLBÜL'ÜN GÖZ YAŞINI🎭 7 SON YOLCULUK🎭 8 TOPRAKLA DERTLEŞ🎭 9 HERA'NIN CANAVARI🎭 10 NEŞELİ GÜNLER🎭 11 DOĞDU GÜNEŞİM🎭 12 KAYIP ŞEHİR ATLANTİS MİSÂLİ🎭 13 KÜLDEN BEDENLERBİLGİLENDİRME YAPTIK BABACIM158. BölümFİNAL-PART 1FİNAL-PART 2FİNAL-PART 3FİNAL-PART 4FİNAL-PART 5FİNAL-PART 6FİNAL-PART 7FİNAL SON PART- 8kitapgunceesiw
Hikayeyi Paylaş
Loading...