161. Bölüm

FİNAL-PART 3

HELEN MAVİ
mavimsu_

 

🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭

 

"Lerzan, aslında kardeşlerimizi yurt dışına gönderdiğimiz süreçte babası tarafından onların peşinden gitmek için görevlendirildi. Devamlı olarak Hazan'ın etrafında dolaşıp durdu. Amacı, Hazan'ın kalbini kazanarak vakti geldiğinde Orhon'ların damadı olmaktı. Yüksek ihtimalle amacı için çıktığı yolda Hazan'a aşık oldu."

 

Erdem konuştukça Hazan, kucağıma kafasını iyiden iyiye gömmeye devam ediyordu. Ağlamak istemediğinden kendini sıkıyordu; bunu bedenini kasıp durmasından anlıyordum. Koltukta gelişi güzel oturduğumda başını dizlerimin üzerine koyup ağlamaya başlamıştı. Onu o hâlde görünce, kendi derdimi bir nebze olsa unutmak zorunda kalmıştım.

 

Saçlarını okşamak benim görevimdi. Hazar'ım... Benim en öfkeli veliahtım saçları okşanmadığı için, içinde bunun özlemi kalarak yitip gitmişti. Orhon kardeşlerinin zaafı saçlarıydı. Saçlarının okşanıp her şeyin geçeceğini söyleyecek birilerine ihtiyaçları vardı. Orhon kardeşler yaralıydı.

 

Bakışlarım Asya ve Görkem'in üzerinde gezindi. Biz bir aileydik, evet, ama bu üç çocuk birbirlerine hiç kimse yanlarında yokken aile olmuştu. Hemen karşımızda oturmuşlardı. Asya başını Görkem'in göğsüne koyup bakışlarını kucağımda ki Hazan'a çevirmişti. Görkem, Asya'nın saçını okşayıp Hazan'a bakıyordu. İkisinin de gözleri dolu doluydu. Erdem konuşmaya devam ettiğinde, bakışlarım tekrar ona dönmüştü.

 

"Hazar... Kardeşim zeki adamdır." Kansu, Erdem'in omzunu sıkkıp gülümsemişti.

 

"Zeki laf mı lan? Dahi benim kardeşim." Yüzündeki buruk tebessüm hepimizin kanıyan yarasını temsil ediyordu.

 

"Oyun oynamış resmen. O gitmiş ama gölgesi hâlâ korumaya devam ediyormuş gibi." Mert, Afra'yı kendine çekmiş, onun saçlarıyla oynarken konuşmuştu. Afra'ya gelince o burada değildi. Dalıp gitmişti...

 

"Resmen geleceği görmüş gibi video çekmiş. O şerefsizlerin aklını almıştır." Doğu'nun heyecanlı sesine katılıyordum. Bir elim Hazan'ın saçları arasında gezinirken, Hazar'ın yaptıklarını düşünür olmuştum. Videonun kayıt altına alındığı tarihi bulmak Doğu ve Batı'yı zorlasa da bulmayı başarmışlardı.

 

Lara'nın kaçırıldığı gün en derin hislerin adamı olan Hazar, iki video kaydı bırakmıştı kız kardeşine. İlkinde, "bunu izliyorsan abin ölmüştür" diye giriş yapmıştı Hazar. Lerzan'a aşık olduğunu biliyorum demişti. Onu sevdiğini ve onunla olmak istediğini biliyorum diye de devam etmişti. Ama var o çocukta bir şey. İnsan hiç babasına ihanet eder mi? Baban ne kadar kötü olursa olsun yanında durursun. Hazar işte böyle bir adamdı. Dünyanın en kötü babasına bile eyvallahı vardı.

 

Hazan'ın bize izletiği video şöyle devam ediyordu. "Ben ölünce onunla ol seni seviyor. Belli ki bir şeyler ters gitti ve sana aşık oldu. Ama unutma kardeşim, onun ihaneti yüzünden ben öldüm..." Haklıydı Hazar. Eğer Lerzan babasının planlarını gizlemek yerine anlatsaydı, Lara ölmezdi. Lara ölünce, Hazar'ın da öleceğini bilecek kadar iyi tanıyordu bizi düşman.

 

Hazan'ın abisinden kalan video kayıtlarından ilkini izlediğinde, abisi ona zaten ne yapması gerektiğini en ince detayına kadar anlatmıştı. Lerzan'a karşı içinde şüphe duyguları tohumlanıp serpildiğinde, abisi ondan ne istediyse onu yapacaktı. Abisinin istekleri Erdem ile iş birliği yapması yönündeydi. O güne kadar o video kayıtlarından Erdem'in bile haberi yoktu. Hazar'ın sağ kolum dediği adamı vesilesiyle videolar ikiliye ulaşmıştı.

 

Erdem, kardeşinin isteklerini tabii ki yerine getirecekti. Pek tabii Hazan da abisi için sevdiği adamı test edecekti. Eğer Hazar'ın öleceğini bildiği hâlde Lerzan babasının yanında duruyorsa, hikaye orada son bulacaktı. Eğer haberi yoksa Hazan, sevdiği adam onu hayatına oyunları için kurban etmek adına almış olsa bile, aşk galip gelecekti. Ve Hazan sevdiği adamı affedecekti.

 

Hazar'ın ikinci videosu aslında Lerzan ve Arzem için çekilmişti. Orada sanki hayattaymış ve tüm planlardan haberi varmış gibi konuşmuştu. Lerzan'ın telefonunun güvenliğini kırmak ve içine sızmak mümkün değildi. Tabii eğer onun telefonuna ulaşabilecek olan karısı bizim tarafımızda olmasaydı. Video kaydı Lerzan'a ulaştığında Hazan'ın yüklediği virüs programı sayesinde Lerzan'ın adım adım babasıyla olan konuşmalarını dinlemişti. Buraya geldiğinde onları bize de dinletmişti.

 

"Seni defalarca kez uyardım. Yapma dedim, o adam çok akıllı, kolay lokma değil dedim. Sen ne yaptın? Adamın sevdiği kadını öldürdün. Bak yaşıyorum diyor, her şeyden haberi var. Ne seni ne de beni yaşatmaz."

 

"Bu nasıl mümkün oldu bilmiyorum. Bana bağırıp çağırmayı kes. Hazar'a oynamasaydım, o çok istediğin veliaht koltuğuna oturamazdın."

 

"Eğer sen Hera yerine beni varisin yapsaydın, buna gerek kalmazdı."

 

"O kızın bizi neden sattığını bilmiyorum, ama bu işin içinde bir iş var. Onun gibi kindar kadın nasıl oldu da veliahtları affedip tüm planlarımı mahvetti, bilmiyorum. Sana gelirsek, karına iyi bak. Abisi geldiğinde seni onun elinden sadece karın kurtarabilir."

 

"Sakın baba. Duydun mu beni? Aklından bile geçirme! Hazan bu oyuna beni kurtarmak için bile dahil olmayacak."

 

(...)

 

Konuşma, Arzem'in telefonu oğlunun suratına kapatması yüzünden burada bitmişti. Bir yerde çok haklılardı; Hazar hayatta olsaydı, yaşamıyor olacaklardı. Hazar korurdu. Hazar her zaman koruyandı. Ateşe atlardı, yandım demezdi. Söz konusu sevdikleriyse eğer, o öldüğü hâlde korurdu.

 

Bir yerden ise habersizlerdi. Veliahtlar bana ihanet etmemişti. Veliahtlar babam ne istediyse onu yapmıştı. Onları affetme sebebim bundan kaynaklıydı.

 

İhanet ortaya çıktığında, bu işi Erdem'e bırakmak istemedi Hazan. Bu işi kendi yapmak istedi. İşte böylece küçük kadın, karnındaki bebeğin babasını ihaneti sebebiyle öldürmeyi seçti. Çünkü ihanetin affı olmazdı.

 

"Artık şu videoyu izleyelim mi?" Batı'nın sözleriyle herkesin kafası, cam masa üzerinde duran flash belleğe kaymıştı. Hazar Orhon bizim içinde bir video çekmişti...

 

Herkesin gözü bana kaydığında, bu sorunun cevabını benim vermemi istediklerini anladım. Hazan yerinden doğrulduğunda, gözlerim ona kaydı. Yorgun olsam da, ona tebessüm ederek konuştum. Eli karnında gezdiği için, yine elini karnına atarak gülümsedi. Bebeğinden güç aldığını bildiğimden, bu hareketi canımı yaktı. Benim gücüm benden çok uzaktaydı.

 

Gözlerim güç almak için karşı koltuğumda oturan Arem'e kaydığında, veliahtımın beni izlediğini gördüm. Tebessüm ederek karşılık verdi bana. Birbirimizden güç alıyorduk. Kafamı salladım. Evet demekti bu. Evet, hadi Hazar'ımızı izleyelim. Batı yerinden doğrulup flash belleği eline aldı. Çaprazımda duran televizyonun yanına gittiğinde içimi heyecan kapladı. Birazdan Hazar'ı görecektik. Ekrandan görmüş olmak neyi değiştirirdi? Birazdan Hazar karşımıza çıkacaktı.

 

Batı biraz oyalandıktan sonra, televizyon ünitesi üzerinde duran kumandayı eline alarak tekrar yerine geçti. Yerimde dikleştim. Kalbim ağzımda atmaya başladı. Bu hissi en son ekranda bana tüm gerçekleri anlatan babamı gördüğümde yaşamıştım...

 

Kimsenin suratına bakmadan, sadece ekrana baktım. Derken ekranda bir yüz. Onun yüzü. Hazar Orhon'un yüzü...

 

Yorgundu bakışları. Gerçi onun bakışları hep yorgun olurdu. Saçları dağınıktı. Eliyle karıştırmayı çok severdi saçlarını. Kimse saçını sevmiyor diye, o hep severdi saçlarını.

 

Kamerayı masanın üstünde sabitlemeye çalışıyordu. Ah be Hazar'ım. Hikayeni bilen herkesi kendisinde tutuklu bırakan adamım. Çok özledim. Hazar, ben seni çok özledim. Ekrana bu yüzden kitlendim. Bu yüzden özlemden içimin kavrulduğuna şahitlik ettim. Bu yüzden daha şimdiden gözlerim doldu. Hazar... Öfkeli adamım... Yemin ederim çok özledim.

 

Telefonu sabitlediğinde ekrana başarıyla gülümsedi. İçim titredi. Kalbimin her bir yeri acıyla kasıldı. Acıyı tam kalbimde o tebessümün ardından hissettim. Dudaklarımdan kaçan hıçkırık benden bağımsız gelişti. Hazan'ın beni kendine çekmesiyle teselli sırasının bana geçtiğini anladım. Birinin gölgesi üzerimize düştüğünde Hazan'ın göğsünden kafamı kaldırdım. Arem gelmişti. Ağlamama dayanamazdı o.

 

Elini bana uzattığında elini tutmuştum. Beni önce ayağıya kaldırıp sonra ben ne olduğunu anlamadan elini bacaklarımın altından geçirerek kucağına aldı. O hâlde onun oturduğu koltuğa doğru ilerledik. Koltuğa ben hâlâ kucağındayken oturdu. Bir eli sırtımda duruyordu. Diğer eliyle sağ elimi eli arasına alıp okşuyordu. Kafam televizyona doğru dönüktü. Göz yaşlarım yüzümde kurumuştu. Sol yanağımı göğsüne yaslayıp öylece Hazar'ı izlemeye devam ettim.

 

"Nasılsınız çocuklar? Görüşmeyeli uzun zaman olmuş olmalı."

Hazar'ın alaylı sesini duyunca, her şeye rağmen güldüm. Arem'in iç çektiğini duysam da ona bakmamıştım.

 

"Şerefsize bak, bir de dalga geçiyor bizimle."

Kansu'nun sesi daha çok gülümsememe neden olduğunda, Arem başımın üstüne öpücük kondurdu.

 

Ekrana tekrar odaklandığımda, Hazar'ın sanki bizi görüyormuş gibi, her birimizin üzerinde tek tek gözlerini gezirdiğini hissetmiştim. Oysa böyle bir şey mümkün bile değildi. Keşke mümkün olsaydı; her şey kadar mümkün olsaydı yaşadığını görmek, ama değildi. O zaten ölü biriydi. Çaba sarf etmiştik onu yaşatabilmek için. Nafile bir çaba olduğunu, onu kaybettiğimiz zaman anlamıştık.

 

"Biraz klasik olacak ama sanırım durumu en iyi böyle özetleyebilirim: Eğer siz bu kaydı izliyorsanız, o zaman ben ölmüşüm demektir."

 

Ağlamamak için bütün bedenimi kasmıştım. Arem'in sırtımdaki eli yavaş yavaş olduğu bölgeyi okşamaya başladığında, beni rahatlatmak için böyle davrandığına emindim. Kimseden çıt çıkmıyordu; hepimiz pür dikkat, fazlasıyla uzun zamandır özlediğimiz adamın bize bıraktığı video kaydını izliyorduk.

 

"Bugünün tarihi hakkında hiçbir fikrim yok, ama bugün Lara'nın ortada olmadığı günlerden biri olduğunu söyleyebilirim." Gözlerini kameradan çekip ileriye doğru baktığında iç çekmişti, canı acıyordu. Henüz Lara'yı bulmak için kendini ateşe attığı o dakikaların içine girmemişti.

 

"Şu an kendi evimdeyim, kendi odamdayım. Kansu hemen aşağıda, evimin her tarafına adamlar koymuş, kaçıp gitmemi istemiyor. Ya da, durun siz nasıl söylüyordunuz, ha! Hazar bir delilik yapmasın istiyor."

 

Yine alayla güldü, ve yine hepimizi alaylı ifadesi yüzünden güldürmeyi başardı.

 

"Alınmayın beyler, ama bir gün sizinle ters düşeriz diye, kendi evime, sizin haberinizin olmayacağı birkaç gizli tünel yaptırdım. Biraz sonra odamın içindeki tüneli kullanarak buradan çıkıp gideceğim. Lara'nın bulunduğu yer bana iletildi, oraya tek gitmem gerekiyor; yoksa onun canını yakabilirler. Buna izin veremem." Ses tonu bir anda değiştiğinde aslında Lara kaçırıldığı için öfke ve korku dolu olduğunu sesinin tonundan anladık.

 

Bakışlarım, kız kardeşinden bahsedilen Evren'e kaymak istediğinde, kafamı Arem'in göğsünden sola doğru çevirmek zorunda kaldım. Evren'i göz hapsine aldığımda, Hazar'a tebessüm ederek, daha doğrusu Hazar'a gurur dolu bakışlar yollayarak baktığını gördüm. Kız kardeşini ve erkek kardeşini kaybettiği için, bu olayda en çok sarsılan isimlerden biri Evren'di. Neyse ki, Evren'in şanslı olduğunu düşündüğüm tek konu, onu hayatta tutan karısı ve oğlunun varlığıydı. Eğer Elena ve Ekin olmasaydı, Evren'in geleceği noktayı düşünmek bile istemiyordum. Muhtemelen Hazar ve Lara'nın peşinden giderdi. Evren gözü kara biriydi ve bunu kesinlikle yapardı; yapmamasının tek sebebi ailesi olduğundandı. Ailesini bırakamasa da, aslında vicdan azabı ile kavrulduğunu çok iyi biliyordum. Evren Korkmaz, kız kardeşini koruyamadığı ve erkek kardeşini kız kardeşinin yolunda kaybettiği için, muhtemelen hayatının sonuna kadar kendini suçlayacaktı. Onun bünyesinde barındırdığı vicdan azabını engellemek, kimsenin yapabileceği türden bir şey değildi.

 

Hazar'ın sesini duyduğumda kafamı tekrar önüme çevirerek Arem'in kucağında iyice yer edindim. Hazar'ı kaldığım yerden diğerleri gibi dinlemeye devam ettim.

 

"Her şeye rağmen, o tüneli sizinle ters düştüğüm için değil, buna mecbur olduğum için kullandığımdan mutluyum."

Böylece video kaydının tarihi ikinci kez belli olmuştu. O günün tarihi, gülpembenin ölüm tarihine ve Hazar Orhon'un intihar tarihine denk geliyordu. Yani tarih 07/07/2025'ti.

 

"İçimde tuhaf bir his var. İlk kez hissettiklerimde yanılmak istiyorum, ama sizin de bildiğiniz gibi, daha önce hiç yanılmadım. Daha önce hislerim hiç tersine çıkmadı. Bugün her şey son bulacakmış gibi hissettiğimden size veda etmek istedim. Bu video kayıtlarını güvendiğim bir adama emanet edeceğim. Vakti geldiğinde o size emanetimi geri getirecektir."

 

O konuştukça sesini duymayı çok özlediğimi fark ettim. Aslında, ona dair olan her şeyi çok özledim. Ben doğrudan onu özlediğimi fark ettim.

 

"Vedaları beceremem, ama sanırım, eğer bize bir şey olursa, birilerini birilerine emanet edebilirim."

 

Bu kadar ileri görüşlü olmak zor olmuyor mu? Hazar bize bir şey olursa demişti, çünkü onun için Gülpembe biz demekti ve Gülpembe'ye bir şey olmadığı sürece onlara bir şey olmazdı. Hazar'ın içindeki tuhaf duygunun sebebi bu yüzdendi o kendi ölümünden değil, ikisinin ölümünden korkuyordu.

 

"Öncelikle veliahtlar, kız kardeşim size emanet."

 

Hepimizin bakışları doğal olarak Hazan'a döndüğünde, o gözlerini utançla bizden kaçırmayı tercih etti. Onu anlayışla karşılıyordum. Eğer abisine olan ihanetine rağmen Lerzan ile ilişkiye kurmaya devam etseydi, hiçbirimiz buna tahammül edemezdik. Oysa o, abisi için birçok kişinin yapamayacağı şeyi yapmış ve uğruna aşık olduğu adamı kendi elleriyle öldürmüştü. Canının ne kadar çok yandığını tahmin etmek zor değildi; canı yanıyor olsa da dik duruyor olması abisinin hatırınaydı.

 

"Kız kardeşimi iyi tanırım. Eğer ben ona gerçeği ispatlamazsam, sizin söylediğiniz hiçbir şeye inanmaz. O yüzden zamanı geldiğinde gerçeğin ona gösterilmesi için yanınızda olmasam bile, yanınızda olacağım."

 

Sonunda havalı havalı göz kırptığında, onun kendini beğenmişliği beni tüm dertlerime rağmen bir kez daha gülümsetti. Etrafımdaki herkes benimle aynı durumdaydı. Arem'in bedeni, Hazar'ın sözlerine orantılı olarak kasılıyordu. Bu da, o da dahil olmak üzere burada bulunan herkesin, karşımızda konuşan adamı çok özlediğinin kanıtıydı.

 

"Gelelim koca koca adamları kime emanet ettiğime."

 

Yüzünde oluşan sırıtış bile, veliahtların başına gelecekleri tahmin ettiklerinden homurdanmalarına neden oldu.

 

"Homurdanmayı kesin!"

 

Hepimiz öncelikle irkilerek ve devamında şaşırarak ekrana baktığımızda, ilk tepkiyi Batı verdi.

 

"Tövbe bismillah!"

 

Onun tepkisini ikizi takip etti.

 

"Lan, görüyor mu oradan bizi?"

 

İki küçük kardeşinin ortasına oturan abileri Kansu, iki elinin tersiyle kardeşlerinin ense köküne gelisi güzel vurdu.

 

"Ne görmesi gerzekler? Hazar'ın bizi görmesine gerek mi var? Benim kardeşim bizi görmeden de ne yaptığımızı bilecek kadar iyi tanır."

 

Kansu çok haklıydı. Veliahtlar kadar birbirine bağlı ve birbirine ait kan bağı olmadan can bağı olan arkadaş grubu görmemiştim. Onlar birbirlerine o kadar aittiler ki, her adımlarını tahmin edebilirlerdi. Herkes bir diğerini o kişinin kendisinden daha iyi bilirdi.

 

Veliaht demek aile demektir. Veliaht ailesini satmaz! Çünkü Veliaht kardeşini satmaz...

 

"Sizi, kendisi Türkeş olduğunu iddia etse de, bize karşı her zaman Hera olan kadına emanet ediyorum. Yani sizi bücüre emanet ediyorum."

 

Gözlerim hızla dolduğunda, kafamı Arem'in göğsüne sakladım. O beni iki eliyle sarıp sarmaladığında, ağlamamak için dişlerimi kırarcasına birbirine kenetledim. Ona olan sevgim gözümde kabardıkça kabardı, bana olan sevgisi içime işledikçe işledi. Ben gurursuz Veliaht'ın bücürüydüm, şu anda bücürün hiç olmadığı kadar gurursuza ihtiyacı vardı, ama gurursuz burada olamayacaktı. Arem, saçımı okşamaya devam ettiğinde, başımın üstüne bana güç vermek ister gibi öpücük kondurdu. Böylece kendime geldiğimde, kafamı tekrar simsiyah saçları, yüzüne düşmüş gecenin karanlığında, geceden daha karanlık olan o adama baktım.

 

O gece, intihar etmeden hemen önce kurşunu kalbine hedeflediğinde bana bunu zaten söylemişti:

"Sen Hera'sın... Hera kal... Lütfen, Hera olarak kal. Kimseye güvenme. İnadıkların sana yalan söylüyor. Bencilik yapıyorum biliyorum ama kardeşlerimin sana ihtiyacı var. Kamer'in en çok sana ihtiyacı var. Onları sana emanet ediyorum. Seni de onlara BÜCÜRÜM..." Demişti.

 

"Konuşmayı fazla uzatmak istemiyorum. Evlenin, her biriniz çoluğa çocuğa karışın. Birbirinizi yiyip bitirmeyin. Bücürün laflarına dikkat edin, öyle bir yerde öyle bir laf ediyor ki kendine gelemiyor insan. Doğu ve Batı'ya teknolojisiz bir hayat nasip etmeyin, yaşayamazlar. Kansu'nun hayatına bir kız girerse, ona geçmiş olsun dileklerimi iletin. Dileklerimi ileteceğiniz kişi Kansu değil, Kansu'nun kız arkadaşı olsun. Arem ve Hera'nın evlendiğinden emin olun. Çünkü bücür, 'Soykamer ' soyadını almamak için muhtemelen evlenmez. Benden sonra Erdem'e dikkat edin, gidip sağda solda kimseye dalaşmasın, yakışıklı yüzü bozulmasın kardeşimin. Mert'e Afra'yı isteyin. Yoksa her Allah'ın günü bu çocuk mezarımın başına gelip orada da rahat bırakmaz, kafamı şişirir benim. Evren, sen hiç merak etme kardeşim, kız kardeşin her iki diyarda da bana emanet, gözün arkada kalmasın. Bir de arkamdan çok sallamayın, ben zaten yaşayacağımı yaşadım. Sizi bırakıp gittiğim yok yani. Hadi Allah'a emanetsiniz."

 

Ağlarken gülmek bu olsa gerekti. Kızımın acısı hâlâ içimdeyken, dünyanın her yerinde yüzlerce adam kızımı arıyorken, ben burada Hazar sayesinde biraz da olsa nefes almıştım, biraz da olsa gülmeyi başarmıştım. Bunu, burada olmadığı hâlde Hazar başarmıştı. Zaten ondan başka kimse böyle bir şeyi başaramazdı. Hazar haklıydı. Hiçbir zaman terk etmedi, o hep yanı başımızdaydı. Şayet eğer öyle olmasaydı, o burada yokken gülemez, o burada yokken bir düşmanı daha listeden silemezdik. O burada olmasa da gölgesi daima üzerimizde olacaktı. Çünkü Hazar Orhon böyle bir adamdı.

 

Kamerayı eline aldığında, tam kapatmak üzereyken tekrar durdu. Bir kez daha pislik pislik güldüğünde, lafı acaba kime çakacak diye merak ettim. "Ha bu arada Allah demişken, bücür kapatmadan önce söyleyeyim, senin için öteki tarafta ne olduğunu araştıracağım. Arafta kalmanı istemem. Arem ile kalıyor olman yeteri kadar sıkıntılı zaten." Ve de böylece lafı bana ve Arem'e çakarak kamerayı kapattı.

 

Şokla açtığım ağzımı kapatmakta zorlanırken, Arem gün içinde kaçıncı kez yaptığını saymasam da yine ve yeniden kafamın üstüne öpücük kondurdu.

"Benim hayatıma girecek kıza niye geçmiş olsun dedi lan bu?"

Kansu yine sadece kendinde takılı kaldığını bir kez daha belli etmeyi başardı.

 

"Daha önce hayatına giren bütün kızlara, güvensizliğin yüzünden hayatı zindan ettirdiğin için olabilir mi abi?"

Batı'nın sesini duyduğumda, kafamı Kansu'ya çevirdim. Burukça tebessüm ederek Batı'ya bakıyordu.

 

İkizlerin annelerinin arkasında yatan sır perdesini bilmiyordu. Bu yüzden abilerinin ilişkilerinde neden kimseye güvenemediklerini anlayamayacaklardı. Kansu, annesinin babasını aldattığı gibi bir kadın tarafından aldatılmaktan korkuyordu. Hayatında hiç kimse ciddi olmamış, aşktan kaçmıştı. Hikayesi, onu bu şekilde davranmaya zorluyordu.

 

Sevgilimin göğsünde huzur bulduğuma inanmıştım, ama etrafımızdaki herkes paramparça durumdaydı. Hazar, bizi bir araya getirmeye çalıştı, ailemizin en küçük üyesini bulmamız adına onun gelecekten bir haber olarak çektiği video kaydı, bizlere ışık tuttu.

 

Kızım bir yerlerde bizi bekliyordu; teyzelerini, amcalarını, annesini ve babasını bekliyordu. Dayısı Poyraz, onu korumak için hayatını feda etti. Şimdi geriye kalan aile üyeleri olarak, güçlerimizi birleştirip düşmanlarımıza sert bir darbe indirmek istiyorduk.

 

Atlantis'i bulup hayatımın merkezine koymak istiyordum, bu uğurda her şeyi yapardım. Tek isteğim, kızımın güvende olmasıydı.

 

Hepimiz birbirimize baktığımızda sanki anlaşmış gibi aynı anda ayağa kalktık. Ben Arem'in kucağında olduğum için ikimizin ayağa kalkması diğerlerine oranla daha gecikmeli gerçekleşti. Hepimizin gözlerinde aynı hedefi gördüm.

 

Ne yapacağımızı bilmemek içimi kemiriyordu. İhanet eden kişi, ailemin bir parçası olan halamdı. Halam için ihanet etti desem de bir tarafım buna canı gönülden inanmıyordu. Poyraz'ı öldüren adam, ormanın ilerisinde adamlarımız tarafından ölü bulunmuştu. Bunu halamdan başkası yapamazdı. Arzem'in halamı nasıl etkilediğini bilemiyordum, ama umut verici olan şey, bebeğimin zarar görmemesiydi. Şayet halam, kimsenin ölmesini istemediği için Poyraz'ı öldüren adamı öldürmüştü.

 

Birimizin artık konuşmayı başlatması gerekiyordu. Herkesin bana olan bakışlarından ilk tepkiyi benim vermemi beklediklerini anlamıştım fakat, ben daha ağzımı açamadan evimizin yapay zekası olan Alice benden önce konuştu. "Almina Soykamer ve Atlas Kayalar Kamer Bölgesine giriş yaptı". Ses bütün salonda yankılandığında herkes ikinci kez bana baktı. Benden onay bekliyorlardı.

 

Kaşlarım, ben ne olduğunu anlayamadan zaten çatılmıştı. Sıkmaktan çenem ağrımaya başladığında, kafamı yavaş yavaş aşağı yukarı sallamıştım; bunu yapma sebebim, "gelsinler" demekti. Özellikle o kız buraya gelsin demekti.

 

Arem onayımı aldıktan sonra cebinden telefonunu çıkarmış ve bölgenin yukarısındaki adamlara giriş izni verdirmişti. Arzem, Soykamer, kara güvenliğinin üst düzey olduğunu bildiğinden hava güvenliğini imha etmişti. Hava güvenliği Alice'in kontrolü altındaydı; kara güvenliği daha çok insani kontrol altında olduğundan karayı kontrol etmek daha zordu. Etrafta yüzlerce adam vardı; hepsini imha etmek mümkün değildi. Ancak Alice'in geçici süreliğine sistemini devre dışarı bırakabilmeyi başarmak, hava güvenliğini savunmasız hâle getirmek demekti. Arzem, Soykamer ve onun adamları peşlerine Halamı alıp bebeğimi bu sayede rahatlıkla kaçırabilmeyi başardılar.

 

Şimdi ise evin güvenliği tekrar aktif hâldeydi. Almina buraya gelirse, sadece zarar görürdü; bize artık zarar vermeleri mümkün değildi.

 

Kaç dakika öylece zemini izledim, bilmiyorum. Kaç dakikam böyle geçti, habersizdim. Çok zaman mı geçti, az zaman mı geçti? Acım içime sığmıyorsa, sebebi kızımdı; onun gidişi ve şu anda yanımda olmayışı acımı kat ve kat artırıyordu. Acım içime sığmayacak kıvama geldiğinde, işin içine öfkem giriyordu. İşin içine Türkeş giriyordu.

 

Adım sesleri gelmeye başladığında kafamı yavaş yavaş kaldırıp önüme döndüm. Almina ve Atlas'ı görünce geldiğimiz noktaya üzüldüm. Şimdi Tim-4'ten geriye sadece Afra kalmıştı. Ali ihanet etti, Lerzan ihanet etti. Almina, kızımı kaçıran adamın kızıydı, Atlas ise o ailenin damadıydı. Yiğit ve Zahir ne alemdeydi, uzun süredir haberim yoktu onlardan. Söz de veliahtları dağıtacak ekibimin dağılmış olması ağır gelmişti.

 

Sarı saçlı ve ağlamaktan gözünün içi kan kırmızısı olan kadını görünce sertçe yutkundum. Bir şey olmuştu. Ayaklarım bedenimi dik tutamayacak kıvama geldiğinde, yer yerinden oynamış gibi dengemi kaybetmeme neden oldu. Biri beni kendine çektiğinde, Arem'in kolları arasında olduğumu çok sonra fark ettim.

 

Kızıma bir şey olma ihtimali bütün gücümü tekrar sömürmeye yetmişti. Gözlerim benden bağımsız olarak dolduğunda sanki kanatlarım vardı da en mutlu olduğum anda bir bıçak kanatlarımı benden alıp özgürlüğümü kısıtlamıştı, sanki okyanusta bir damla suya muhtaç kalmış, susuzluktan suyun ortasında ölmüş gibiydim. En mutlu olduğum anda Azrail çıka gelmiş ve "Sana ayrılan sürenin sonuna geldik." demiş gibiydi. İçimde yaşadığım acı öylesine yüksek boyutlara çıktı, gözüm öylesine karardı ki, aklım beni yokluğa uğurladı. Kafayı yedim ben orada, kafayı yokluğu yüzünden yedim.

 

Bir zamanlar hayat dolu gülüşleri, evimi aydınlatan masum bakışları olan bebeğime bir şey olma ihtimali acının en yalın haliydi. Gözlerim, yüreğimde açılan derin bir yara nedeniyle sürekli yaşlıydı. Sanki o gelmeyene kadar hep yaşlı kalacaktı.

 

Bebeğim, ellerimden kayıp gitmiş, kalbimde yankılanan sessiz çığlıklarımı hiç duymamıştı. O masum yaratık, şimdi nerede, kiminle? Bilmiyordum. Annelik sevgisiyle dolup taşan kalbim, şimdi derin bir acıyla dolmuştu. Özlem dolu her anım, çaresizce onu düşünmekle geçiyordu. Onu koruyamamanın, ona sarılamamanın verdiği acı içimi parçalıyordu. Bebeğimi geri getirebilmek için ellerim titriyor, ama kaybolan masumiyetini geri alamamanın derin acısı beni adeta yerle bir ediyordu.

 

"Tanrıça! Yapma güzelim. Güçlü dur. Kızımız için." Arem'in sesi kulaklarımda melodi hissiyatı uyandırarak çınlandığında dişlerimi sıkıp kendimi güçlü olmaya ikna ettim. Onunla beraber tekrar doğrulduğumda artık daha iyiydim. En azından bir dakika öncesine göre daha iyiydim.

 

"Atlantis nerede lan? Yeğenim nerede? Annele baban ne yaptı ona?"

 

Kansu daha fazla dayanamamış olmalıydı. Ben kendimden geçmek üzereyken, Arem ise beni kendime tekrar getirmeye çalışırken Kansu araya girerek Almina'nın üzerine hücum etmişti. Eğer onu Mert ile Atlas tutmasaydı, emindim ki öfkesi daha ileri gidecekti. Almina'nın boğazından hıçkırık kaçtığında, onun hıçkırığı içimi yaktı geçti. O her ağladığında aklıma sadece kızıma bir şey olma ihtimali geliyordu. Aklım, bunun dışında çalışmıyordu.

 

"Bırakın lan beni! Küçücük bebeği oyuna dahil etmek nedir? Derdi mi vardı babanın bize gelseydi, herkesten öte bana gelseydi, benim kaybedecek hiçbir şeyim yok. Beni alsaydınız bizden birini alsaydınız, küçücük bebeği almak ne demek lan?" Kansu'nun öfkesi, kızıma olan sevgisinden geliyordu. Kızımı o kadar çok seviyordu ki, ona bir şey olacak diye aklı çıkıyordu. Kansu, öfkeli biri değildi, söz konusu sevdikleri olmadığı sürece tabii.

 

"Sakin ol oğlum. Bekle bir anlatsın önce."

Mert onu sakinleştirmeye çalıştıkça, Kansu sakinleşmek yerine daha çok çileden çıkıyordu. Atlas ise onu sakinleştirmenin mümkün olmadığını anladığında onu durdurmak yerine sevgilisine destek olmayı tercih etmişti. Kansu sevgilisine zarar vermeye çalışırsa, bunu sevgilisinin yanında olarak engellemeye çalışacaktı.

 

Evren ve Erdem, Mert'in tek başına Kansu'yu zapt edemeyeceğini anlayınca harekete geçtiler. Doğu ve Batı'ya baktığımda ikisinin abilerini durdurmak için ilk kez çaba sarf etmediğini gördüm. Muhtemelen, onlar da abilerinin yaptığının aynısını yaparak Almina'nın üzerine atlamak istiyorlardı. Kendileri yapamadığından, abilerinin yaptığına seslerini çıkarmıyorlardı.

 

"Hera..."

 

Almina'nın tüm kargaşa içerisinde sesi, çığlık atar gibi çıktığında hepimizin bakışları ona döndü. Gözleri kan çanağıydı, yüzü ağlaması sebebiyle ıslak ıslaktı. Gözlerim, gözlerine değdiğinde bana baktı, baktı ve konuşabilecek kıvama geldiğinde sözleriyle hepimizi olduğumuz yere mıh gibi zımpaladı.

 

"Annemi öldürdü...

Babam annemi öldürdü... Atlas gelmese beni de öldürecekti. Annem izin vermedi. Kızına zarar vermesine izin vermedi diye öldürdü annemi."

 

Nereden ve nasıl konuşacağımı bir kez daha unutur olmuştum. Arem'in eli elimi destek olmak için sımsıkı tuttu. Zeynep Sevde Türkeş ölmüş müydü? Halam ölmüştü, öyle mi? Babamın yaşayan tek akrabasıydı. Türkeş'lerden geriye bir o bir de ben kalmıştık. Şimdi sadece ben vardım. Kafamı iki yana doğru hızla sallamıştım. Hayır, sadece ben yoktum; benim kızım da vardı. Ve benim kızım, her şeyden öte, bir Türkeş'ti.

 

"Kızım nerede?"

 

Türkeş devreye girerse, amacı sadece yaşayanları korumak olurdu; gidenlerin acısını sonradan yaşar, yasını sonradan tutardı. Zaman şu an ölü bir Türkeş'i anma zamanı değildi, zaman yaşayan bir Türkeş'i kurtarma zamanıydı.

 

Almina kırgınlıkla gözlerime baktı; annesinin ölümünü umursamıyorum sandı. Annesinin ölümünü nasıl umursamam, ona olan sevgim de saygım da sonsuzdu; ama bedeli ne olmuş olursa olsun, hangi sebebin altına sığınmış olursa olsun, bana bunu yapmaması gerekirdi. Kızımı benden almaması gerekirdi, kızımı tehlikeye atıp sonra onu o tehlikeden korumak için ölmemesi gerekirdi.

 

"Bilmiyorum...

Biz zor kaçtık."

 

Arem benden uzaklaştığında, yokluğunu hissettiğim an irkildim. Nereye gittiğini görmek için arkamı döndüğümde, onu cam sehpanın önünde buldum. Sonra cam sehpaya öfkeyle tekme attı, sehpa ters düştü, binlerce parçaya ayrıldı. Tıpkı onun da benim gibi öfkesi giderek harlanıyordu; ikimizin de canı kızımızdan dolayı fena hâlde yanıyordu.

 

"Nereden bulacağız lan biz bu adamı?"

 

Erdem derin nefes alıp ofladığında, aslında hepimiz onunla aynı şeyi düşünüyorduk. Düşüncelerimiz sebebiyle, hiçbirimiz Arem'in öfkeden parçalara ayırdığı cam sehpayı umursamadık.

 

"O adamla yıllarım geçti benim, sizin onu bulmanıza gerek yok. O sizi bulur."

 

Atlas soğuk soğuk konuştuğunda, onun soğukluğu yüzünden içim titredi; ya da belki de kızımın yokluğu yüzünden de içim titremiş olabilirdi. Kansu bu kez öfke ile Atlas'ın üzerine atlayacakken, hepimiz gelen telefon bildirimi sesi ile olduğumuz yönü, sesin geldiği yöne doğru çevirdik. Bakışlarım Arem'e kaydığında, onun telefonunu cebinden çıkarmakla meşgul olduğunu gördüm. Telefonu çıkarma işlemini hızlı olmaya özen göstererek başardığında, önce ekranda gördüğü şeye gözlerini kısarak ve kaşlarını çatarak baktı. Kafasını telefon ekranından kaldırıp bana baktığında, o an fark ettim yeşil gözlü adamın durgun bakışlarından neyin ne olduğunu çok iyi anladım.

 

Çünkü o an ölüm de yaşam da bir başlangıçtan ibaret değildi; bir oyundan ibaretti. An itibarıyla oyun başlamıştı.

 

 

(Final - Part 3 tamamlandı.)

 

 

Bölüm : 20.12.2024 16:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
HELEN MAVİ / KÜLDEN ELBİSEM / FİNAL-PART 3
HELEN MAVİ
KÜLDEN ELBİSEM

19.16k Okunma

1.58k Oy

0 Takip
67
Bölümlü Kitap
🎭GİRİŞ🎭🎭 1 İLK DÜĞÜM (BİRİNCİNİN İKİNCİSİ)🎭 2 ORMANIN DA GÖZÜ VARDIR🎭3 ZEHİR-ZEMBEREK🎭 4 TANRIÇA HERA🎭5 KAMER'DE BİR GECE🎭 6 YENİLDİYSEN BAYIL🎭 7 TANRIÇA UYKUSU🎭 8 SAHTE KAÇIŞ🎭 9 ÇİN SEDDİ GÖREN TÜRK🎭10 ALİCE🎭 11 ÇOCUK KADIN🎭 12 BİLİNMEYEN YARINLAR🎭 13 UÇAK ÜSTÜ SOHBET🎭 14 ELİMİ BIRAKMA🎭 15 İKİNCİ KEZ OLMAZ🎭16 ANAHTAR NERDE🎭 17 YILANLARIN GAZABI🎭 18 KAPLAN SAVAR ÇIĞLIK🎭 19 SEN 17'SİN🎭 20 KANLANMIŞ KALP🎭 21 ÇIKARLAR VE SAVAŞLAR🎭 22 LOTUS ÇİÇEĞİ VE TANRIÇA🎭 23 İKİ YÜZLÜ ADAM🎭 1 KESKİN KARARLAR (SOLAN ÇİÇEKLER)🎭 2 İZİ KALAN YARA🎭 3 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE🎭 4 KATİLİN OĞLU🎭 5 CANAVAR CANAVARI TANIR🎭 6 HIZLI VE VELİAHT🎭 7 İKİ ULU BİR TANRIÇA🎭 8 KALBİN İKİLEMİ🎭 9 YENİ ÜYE🎭 10 SAVAŞIN YARISI🎭 11 TETİKLER VE TUŞLAR🎭 12 BİRİNCİ ARTIK İKİNCİ🎭 13 KAMER'İN GÖNÜL DİLİ🎭 14 EŞİM SENSİN🎭 15 RİNG ÜSTÜNDE VELİAHTLAR🎭 16 ORMAN'A YAĞMUR YAĞMIŞ🎭 17 ÖFKELİ RUH VE ALAYCI RUH🎭 18 GÜLPEMBE🎭 1 NEFES BİLE ALMADAN (ATEŞİN KÜLÜ)🎭 2 EFENDİLER KAN DÖKTÜĞÜNDE🎭 3 BABA MİRASI ŞİİR🎭 4 UÇURUM KENARINDA AŞK🎭 5 GÖREV: SEÇİMLER🎭 GÖREV: SEÇİMLER (PART 2)🎭 6 GÜL GÖRMEZ BÜLBÜL'ÜN GÖZ YAŞINI🎭 7 SON YOLCULUK🎭 8 TOPRAKLA DERTLEŞ🎭 9 HERA'NIN CANAVARI🎭 10 NEŞELİ GÜNLER🎭 11 DOĞDU GÜNEŞİM🎭 12 KAYIP ŞEHİR ATLANTİS MİSÂLİ🎭 13 KÜLDEN BEDENLERBİLGİLENDİRME YAPTIK BABACIM158. BölümFİNAL-PART 1FİNAL-PART 2FİNAL-PART 3FİNAL-PART 4FİNAL-PART 5FİNAL-PART 6FİNAL-PART 7FİNAL SON PART- 8kitapgunceesiw
Hikayeyi Paylaş
Loading...