47. Bölüm

45.BÖLÜM

Maviş
mavissrgt

Hâlâ rüyada gibiydim. Bu güzel an her an bozulacakmış gibi. Gece Mert'in kaldığı otele gelmiştik. Hayal ağzını bile açmamış benim gibi şoka girmişti. Mert ise kimseyi umursamadan beni oradan kucağında taşıyarak çıkarmıştı. Savaş bile birşey diyememişti.Meriç bey onun yüz ifadesi ise çok tuhaftı. O adamda sevmediğim bir şey vardı. O an o bile umrumda olmadı.

 

Yol boyunca başım onun gögüsünde dünyanın en güzel müziğini, kalbinin atışını dinliyordum. Saçlarımı okşuyor ara ara öpüyor kokumu içine çekip bana sarılı olan kolları beni daha da çok sarıyor. O da korkuyordu benim gibi, bu rüya sanki her an bir kabusa dönecekti. Otele geldiğimiz de bile beni bir an bile kucağından indirmemiş kucağında taşımıştı. Zaten taşımasa bile benim ayakta duracak halim yoktu. Alkol etkisini çoktan göstermişti. Odaya girdiğimiz de ortalığın dağınık olduğunu gördüm ama normal dağınık değilde her şey parçalanmış, savaş çıkmış gibi. Gözlerim Mert'i bulunca bir kaç saniye gözlerime bakıp tekrar bakışlarını kaçırdı. Neler olmuştu burada böyle. Beni dikkatli bir şekilde yatağa koydu. Başım dönüyordu. Gerçekmiydi tüm olanlar yoksa ben hayal mi görüyordum. Gözüm duvardan düşen yerde ki saate kaydı sabahın beşiydi. Güneş doğmak üzereydi. Mert yanıma uzanıp beni kendine çekti ve sıkaca sarıldı. Aramızda sessizlik yemini edilmiş gibi bir sessizlik vardı. Ama sarılışı dokunuşu çok şeyi ifade ediyordu. Başımı göğüsüne yaslayıp ona sıkıca sarıldım. Göğüsünün üzerine küçük bir buse kondurup tekrar başımı göğüsüne yasladım. Bu hareketim onu kısa bir süre nefesini kesmesine neden olmuş bana sarılı olan kollarının kasılmasına sebep olmuştu.

"Gerçeksin değilmi? Ben yine hayal görmüyorum." Titreyen sesimle görüş açım bulanıklaştı. "Yine gözümü hastanede açmak istemiyorum." Ağzımdan bir hıçkırık çıkmasıyla saçlarımı okşayan eli durdu. Derin bir nefes alıp verdi. Ama sanki o nefes onun canını yakmış gibiydi. Nefesini verirken nefesi titremişti. Bakışlarım yüzüne kayınca onunda gözlerinin dolduğunu gördüm. Konuşmuyordu! Konuşsun istiyordum. Sesini duymak, bana bu yaşananların hayal değilde gerçek olduğunu söylesin istiyordum.

 

 

Bana öyle bir bakıyordu ki o bakışlara ömrümün sonuna kadar hapis olabilirdim.

"Bundan sonra senin tek sığınağın benim kucağım olacak sevgilim. Şuan hiç olmadığı kadar gerçek." İki eliyle yüzümü kavradı.

 

"Belki geçmişin izlerini silemeyeceğiz ama o izlere çiçekler dikip güzelleştirebiliriz." Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Aynı tebessüm onunda yüzünde oluştu.

 

"Ben herşeyi unutmaya hazırım Mert." Bu söylediğim sanki onun omuzundan koca bir yükü almışım gibi rahatlattığını gördüm. Ama gözlerinde ki acı hayla yerli yerindeydi. Sesi titriyordu. Bir bakışıyla ölüm saçan adam şuan küçük bir çocuk gibi çaresiz, acıya batmış ve yıkılmıştı.

 

"Ne olursa olsun kendimi asla affetmeyeceğim. Bilerek yada bilmeyerek yaptığım herşey için. Senin gözünden akmasına sebep olduğum." Yanağımdan akan yaşı baş parmağıyla sildi. Sildiği yeri öptü ve gözleri tekrar gözlerimi buldu. Ağlamam onun hiç hoşuna gitmiyordu. Ağlamakta istemiyordum. Ama elimde değildi. Kendimi durduramıyordum. Göz yaşlarım benden bağımsız akıyordu.

 

"Herşey ömür boyu kalbimde bir yara olarak kalacak. Sen affetsen bile ben affedemem kendimi sevgilim." Başımı göğüsüne yasladı. Bunun sebebi gözünden akmak üzer olan yaşı görmemi istememesiydi. Bir daha birimizden bile ses çıkmadı. Sadece varlığını, varlığımı hissetmenin verdiği huzura bıraktık kendimizi.

 

Sadece bir birimize sarılarak o kadar ayın o kadar zamanın aramıza girdiği boşluğu doldurmak istedik. Ama bu imkansızdı. Onu o kadar özlemiştim ki o boşluk hiç bir zaman dolmayacaktı. Ben onu onun yanındayken bile özlüyordum. Emre haklıydı ben bencil biriydim. Onu hiç dinlemeden yargılamıştım. Onu dinleyecektim. Aileme olanlarla bir bağı yoktur belkide. O benim üzülememe dayanamazdı. Benim yüzümden babasını öldürmüştü. Bu benim canımı daha çok yakıyordu. Benim canım daha ne kadar yanabilir derken daha beterlerini yaşıyordum. Bunun bir sonu olurdu inşallah yoksa bir süreden sonra kaldıramayacağım bir evreye girmek istemiyordum.

 

Buna ben sebep olmuştum. Kendimi katil gibi hissediyordum. Bazı yaşanmışlıkların geri dönüşü olmuyordu. Bir pişmanlık olarak kalacaktı içimde. Onlarca pişmanlıklarımın arasına bir yenisi daha eklenmişti. Gözümden akan yaşlar onun gömleğine damlıyordu. Ara ara dudaklarımdan çıkan hıçkırık sesiyle başımın üzerine buseler konduruyor 'Ben buradayım.' Dercesine kendinin varlığını bana hatırarıyordu. Bunu yani ağlamamı sorun etmiyordu ilk defa. Çünki o da ağlıyordu.

Ayrı kaldıgımız her anın içimizde biriken her acı zehri gözyaşlarımızla atıyor ve bunu birbirimizde açtığımız yaraları yine bir birimize sarılarak tami iyileştirmeye çalışıyorduk. Anlatacak o kadar şey varken biz susuyor sadece bir birimizin varlığını hissetmek istiyorduk. Şuan tek ihtiyacımız buydu. Onun varlığını hissetmek istiyordum. Diğer şeyler ikinci sıradaydı.

 

Ne kadar o şekil durduk bilmiyordum. Geçmiş yaşanmışlıklar filim şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Gözlerim kapanmaya başlamıştı ama uyumak istemiyordum. Bununda rüya olmasından korkuyordum. Güneş doğmuş yeni bir sabaha sevdiğim adamın kollarında girmiştim. Ben bugün yeniden doğmuştum. Biz bugün yeniden doğmuştuk.

 

Başım Mert'in göğüsüne yaslı sıkıca sarılıyordum. Öyle bir sarılma ki sanki bir saniye bile bıraksam kaybolacakmış gibi, o da bana sıkıca sarılıyor ve belli aralıklarla saçımı okşuyor ve saçlarımın arasına buse konduruyordu.

 

"Ne olur rüya yada hayal olmasın." Bunu ara ara yapıyordum. En çok korktuğum şeydi çünki. Bazen içimden bazende sessizce kurduğum bu cümle rüya olmasından korktuğum için rabbime sürekli gerçek olmuş olsun diye dua ediyordum.

Fısıldıyarak Rabbime tüm kalbimle ettiğim duayı duymuş bana sarılı olan kolları dahada sıkılaşmıştı.

 

"Değil birtanem. Sana neler yaptılar bilmiyorum ama öğrenecek ve bunun hesabını soracam. Sinirden sert bir nefes aldı. "Başta o it herif Emre olmak üzere." Sesinde ki sinir hayal kırıklığı çok netti. Emre ne alakaydı?

 

Başımı kaldırıp o özlem duyduğum yüzüne baktım. Ömür boyu bıkmadan bakacağım tek yüz. İçimi rahatlatan içime huzur dolduran o yüz.

 

"Emre bana senin-" dedim ve daha sıkı sarıldım. "Sen öldün dediler. Senin siroz hastalığına yakalandığını ve öldüğünü söyledi bana Mert, ben ben o an orada ölmek istedim. Benden sonra kendini içkiye vurduğunu başka hiçbirşey yemediğini söyledi bana. Kan kustu dedi öldü dedi. Beni ararken ölmüşsün. Benim yüzümden. Bana o mektubu verdiler." Kaşları çatıldı. Haberi yoktu mektuptan. Bunu o bakışlarıyla anlamıştım.

"Benim mutlu yaşamamı hayatıma devam etmemi söylüyordu o mektup. Ben senin son isteğin sandığım o sözlere uymaya çalıştım." Yaşadıklarım anlattıkça yeniden canlanıyordu aklımda. Bu da kalbime hançeri binlerce kez saplıyorlardı sanki. Ama anlatmak istiyordum. Bilsin istiyordum.

 

"Ama senin son isteğin beni görmekmiş." Gözümden bir damla yaş aktı. Baş parmağıyla usulca o yaşı sildi. Sesim titredi. Boğazıma oturan o yumru boğazımı yaktı.

 

"Benim lanetim sevdiklerimin ölümüne sebep olmakmış ben bunu anladım." Dedim titreyen sesim git gide kısılıyordu.

 

"Sevdiğim kim varsa zarar veriyorum." Göz yaşımla ağzımdan bir hıçkırık çıktı. Ya ona birşey olursa! Ya lanetim onu bulursa! Ya bunlar bundan sonra gerçekleşirse! Düşüncelerimden onun sesiyle kurtuldum. Düşünmek istemiyordum.

 

"Hayır sevgilim sen benim en güzel uğurumsun. Sen bu acımasız hayatta bana cennet bana nefessin. Ben sen olmadan bir hiçmişim onu anladım. Ölmedim bak buradayım. Sana demiştim seni asla bırakmam seni bırakmam için ölmem gerekiyordu." Yüzünde munzur bir gülümseme oluştu. "Ve inan bana seni bu kadar erkeğin olduğu dunya da asla tek bırakıp gitmeye hiç niyetim yok. Seni asla yanlız bırakmam ne bu dünya da ne öteki tarafta." Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Bakışlarımı onun yüzüne çevirdim.

 

"Biliyormusun seni öldü sanırken bile hep yanımdaydın." Kaşları çatıldı.

"Nasıl yani?" Dedi meraklı bir şekilde. Gülen yüzü bir anda ciddileşti. Uzandığım yatakta biraz daha ona yaklaştım. Ona daha da sokuldum. Bana güç veriyordu. Derin bir nefes alıp geri verdim.

 

"Ben senin o kötü haberini alınca-" durdum.

Gözlerine baktım meraklı bir şekilde diyeceklerimi bekliyordu. Ondan ayrılıp ellerime çevirdim bakışlarımı. Yoksa ağlar ağlamaktan anlatamazdım. Ondan güç almak isterken bile onda yeniliyordum.

 

"Bazı olaylar oldu ve o günden sonra seni görmeye başladım. Ne zaman kötü olsam bana ya yağmurla yada kendin geliyorsun karşıma durup bana sinirli ve kırgın bakıyorsun. Sen bana öyle bakınca benim canım daha çok yanıyordu." Bakışlarım bir anda ona döndü.

 

"Sen o zamanda gerçekten gelmiştin değil mi?" Kısa bir sessizlik oldu. Beni dikkatlice izliyor ve her kelimemle yüzün de duygu geçişleri oluyordu. Başımı hızlıca iki yana salladım.

 

"Yok ya değildin. Eğer öyle olsa sana sarılmak istediğim zaman bir anda yok olmazdın. Ya da benim o halime dayanamaz bana sarılır o berbat haldeyken beni bırakıp gitmezdin." Gözlerim doldu. Başımı eğip devam ettim.

"Sana çok şey anlattım ama sen sen değildin. Biliyormusun senin öldüğüne hiçbir zaman inanmadım. Hep yaşıyor dedim. Kalbim o yaşıyor gelecek diyordu. Ama herkes, herkes inanmadı bana." Histerik bir gülümseme oluştu. Bakışlarım Mert'e döndü elimi onun yanağına koydum başını elime yasladı ve gözlerini kapayıp derin bir nefes alıp verdi.

 

"Ben Emre'nin bana anlatıklarıyla ilk defa o an ölmek istedim. Aldığım her nefes bana haramdı sanki. Ben o zamana kadar senin yaşıyor olma umuduyla ayakta duruyormuşum meğerse." Gözleri doldu. İçim yandı.

 

"Sen neredeydin bu zamana kadar. Hani bensiz yapamazdın. Ben seni aradım ama yaşadığına dair bir iz bulamadım. Ama sen benim yaşadığımı biliyordun. Hani beni her istediğin an bulabilirdin? Neyi bekledin?"

 

Ah edermiş gibi aldığı nefesi yüzünden çekmek istediğim elimi tuttu ve o nefesi geri verdi.

 

"Çok aradım seni. İsmini ülkeyi değiştirmişsin. Yeminle bir saniyem bile ara vermeden pes etmeden aradım seni. O puşt Emre'ye çok güvendim. Bende arıyordum seni ama o daha detaylı arıyordu. Bir ara birşeyler oldu." Dedi benim anlatamadığım şeylerde dediğim gibi o da aynı kelimeyi kurunca kalbim acıdı yoksa Emre'nin dedikleri doğrumuydu.

 

"O sıra kendimde değildim o sıra senin izini bulmuş bir doktor ona ulaşmış senin beni aradığını söylemiş ama bana bunu söylemedi." Nee doktor mu? Bu bu cidden bana inanmışmıydı. Ve bana sevdiğim adamı bulacağını söyleyen doktorum bulmuştu. Cidden o doktor nerdeydi. Bir anda ortadan kaybolmuştu. Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Tam konuşacakken dudağıma ufak bir buse kondurup geri çekildi. Saçlarıma baktı. Acı dolu bir bakışı vardı. Ama bana değil saçlarıma.

 

"Neden kıydın onlara. Neden dokunmaya kıyamadığım saçlarına kıydın." Konuyu degiştiriyordu. Buna izin vermeyecektim. Ona ne olduğunu merak ediyordum.

 

"Devam et ne oldu sonra neden kendinde değildin?" Ne olur Emre yalan söylemiş olsun. Ne olur başka birşey olsun.

 

Bakışlarını kaçırdı. Hayır yaşamış olma ne olur.

 

"Mert ne oldu sana dedim." Elimi yüzünden çekince bakışları gözlerimi buldu. Öfkem git gide artıyordu.

 

"Emre sana ne anlattıysa o oldu." Dedi bir anda. Emre'nin dedikleri beynim de yankılanmaya başladı.

 

'O kendine işkence ederek öldü.

 

'Senin yüzünden öldü.'

 

'Sen bencilsin Buket.'

 

'Kan kusarken yine seni aramaya devam etti.'

 

'Bile bile ölüme gitti. Tedavi olmak istemedi.'

 

'Son anında bile seni görmek istedi.'

 

Ellerim saçlarıma gitti. Elimin üzerinde elini hissettim. Bakışlarım onun gözleriyle birleşti. Hayretler içerisinde ona bakıyordum.

Beni o andan çıkarmak istermiş gibi.

 

"Ama iyim şimdi bak birşeyim yok." Hızla yataktan kalktım. İnanamayarak ona bakıyordum.

 

"Sen bunu kendine nasıl yaparsın? Nasıl kendine o işkenceyi yaparsın? Sen sen kafayı mı yedin. Ya sana gerçekten birşey olsaydı. Ben napardım. Yaşayamazdım anladın mı?" Öyle bir bağırmıştım ki boğazım ağırımıştı. Ayağa kalkıp yanıma geldi.

 

"İyim sevgilim bak birşeyim yok. Tedavi oldum." Dedi bana sarılmaya çalışınca geri çekildim.

Sinirle ona bakıyordum.

 

"Kan kustu dedi. Acı çekerek gitti dedi. Sen sen o son ana kadar ölümü bekledin. Ben yaşarken hemde. Ama ben seni öldü sanırken bile yalan dolu iki kelime yüzünden her gün yaşamak için her sabah her gece yatmadan önce o mektubu aklıma kazıya kazıya okudum. Senin yaşadığına kendimi inandırdım. Herkes senin için öldü dediği halde.

Ama sen beni pes etmeden aramak yerine ölmeyi istedin. Bu kadar mı yani bu kadarmıydı. Bulamayınca hemen çözüm olarak ölmeyi mi seçtin yani." Hayal kırıklığıyla bakıyordum. Öfkeyi, siniri, acıyı, çaresizliği aynı anda yüzünde görmek gözlerimden durmaksızın yaşların akmasına neden oldu. Bu sefer o bağırdı isyan edermişçesine.

 

"Öldün sandım anladın mı? Her yere baktım. Bu lanet olası yere bile iki defa gelip her taşın altına baktım. Devreye sokmadıgım insan kalmadı. İşinde en iyilerini devreye soktum. Tüm yer altı liderlerini alarıma geçirdim. Karşı gelenleri gözümü bile kırpmadan öldürdüm ben." Yüksek çıkan sesi git gide kısiliyor öfkeden acıya dönüyordu.

"Ama işin sonu yok dediler ölmüş olabileceğini söylediler bana. O ihtimal beni maf etti Buket. Ben seni morgda aradım Buket. Anladın mı beni." Omuzları düştü. Canın ne kadar yandığını o kadar net bir şekilde görmüştüm ki benim canım daha çok yanmıştı.

 

Aramızda ki mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldım. Benim sarılamamla oda sıkıca sarıldı. İkimizde yaralıydık merhemi sadece birbirimizdik.

"Kim yapar bunu bize Mert. Biz ne yaptık onlara. Kim bizi ayırır ki." Biliyorum kim olduğunu ama sen nasıl kaldıracaksın duyduğunda onu bilemiyorum." Dedi sinirli bir şekilde.

 

 

Duyduklarımla bacaklarım titremeye başladı. Aklımda ki kişi olmasın ne olur.

 

"Ki-kim Mert. Bunu bize kim yapar söyle. Sevdiğim biri yapamaz degil mi?"

 

Beni sıkıca göğüsüne bastırdı. "Öyle biri ki benim canımı çok yaktı. Ama diğeri senin canını daha çok yakacak. Biri Emre." Durdu sinirliydi bunu sırtımda olan eli yumruk olunca anladım.

 

"Diğeri de Hayal." Gözlerim şaşkınlıktan faltaşı gibi açıldı. Hayır bana bunu ikinci kez yapamazdı.

 

Ondan ayrılmak için hamle yaptım ama izin vermedi. "Biliyorum zor ama doğru Buket. Nedenini bilmiyorum. O puşt kendince birşeyler söyledi ama inanmadım. İlk defa Emre'ye can dostuma çocukluğuma inanmadım. Sen sende inanmayacaksın bu saaten sonra Hayal'e. Bunu biliyorum çok büyük bir darbe senin için daha kötü bir durum. Ama ne olur ne olur o gözlerinde yaş görmek istemiyorum bu benim canımı çok yakıyor. Bak yanındayım yanımdasın gerisi önemli değil." Beni bırakmamasının sebebi göz yaşlarımı görmek istememesimiydi. Ağladığımı yeni fark ediyordum. Eliyle başımı göğüsüne yaslı bir şekilde duruyor diğer eli de belimi sıkıca tutuyordu. Göz yaşlarım onun koluna damlıyordu bunu yeni fark ediyordum. Hızlıca göz yaşlarımı silip derin bir nefes aldım. Ağlamayacaktım ama bunun hesabını da ona soracaktım. Ona son bir şans vermiştim. Ama o bunu bile bile benden gizlemeye devam etmişti. Yüzüme bunca zaman nasıl bakabilmişti. O akıl hastanesinde geçirdiğim krizlerin çoğunda yanımdaydı. Herşeye şahit oldu. Onun yanın da o kadar acı çekerken acıdan kıvranırken hiç mi içi sızlamadı. Bana 'geçecek kardeşim' diyordu. Bana kardeşim diyordu. İnsan kardeşine bunu yaparmıydı.

 

Canım yandı anlarda o çektiğim her krizde bana olan tavrı yalanmıydı? Durduramadığım yaşlar dudaklarımdan hıçkırıgın çıkmasına sebep oldu.

 

"Bana kardeşim diyordu.

İnsan kar-kardeşine bunu ya-yaparmı?

Onu görmek istiyorum Mert beni ona götür. Bana hesap vermek zorunda." Bu sefer ondan ayrılmama izin verdi.

 

"Tamam ilk önce kendine gel bu halde olmaz izin veremem." Anlımı öptü sonra dudaklarıma kısa ama derin bir öpücük kondurup geri çekildi. "Herşey yoluna girecek sana söz veriyorum birtanem." Yüzünde ki o güven bana kendimi iyi hissetiriyordu. Yüzümü de ki acı tebessüm onda da aynısının olmasına neden oldu. Ona gülümseme çok yakışıyordu. Başkası o gülümsemesini görmesin istiyordum sadece bana özel olsun istiyordum.

 

"Bir gülüşünle aklımı başımdan nasıl aldığını bir bilsen bir daha o yüzün hiç asılmazdı sevgilim." Elleri tekrar saçlarıma gitti. Bana biraz daha yaklaştı. Bu hareketiyle heyecanlanmam normalmiydi. Ben bu duyguyu uzun zamandır hiç yaşamıyordum. Bu duyguyu özlediğimi fark ettim. Eli belime gitti ve beni kendine çekti.

 

Tutku dolu sesi gözlerimin onun gözlerine hapis olmasına neden oldu. Anlını anlıma dayadı gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmıyor aklından ne geçiyorsa tutkudan koyulaşan gözleri yanaklarıma hücum eden kan ve kasıklarımda ki o sızıya sebep oluyordu. Bakışlarıyla beni bu kadar etkileyebildiğini biliyormuydu acaba.

 

"Şuan tek düşündüğüm sensin sevgilim. Hiç kimse umrumda değil. Yanımdasın benimlesin. En önemlisi bana gülümsüyor beni kabul ediyorsun. Benden kaçmıyorsun. Bana teslim oldun. Bu benim için yeterli bir sebep. Dünya yansa umrumda değil." Burnunu burnuma sürttü. Yüzünde ki o gülümseme ayaklarımı yerden kesiyordu.

 

"Ben senden asla vazgeçmedim ki. Senden giderken bile seninleydim ben." Elim ensesine gitti. "Aklımı alıyorsun Mert Korkmaz." Dedim gülümseyerek.

 

"Benliğimi, ruhumu, kalbimi." Dedi ve dudakları dudaklarıma yaklaştı. Kalbim tekrardan atmaya başladı. Atmayı unutan kalbin onun temasıyla tekrar atmaya başladı.

"Aklımı alıyor beni yok ediyor ben ben olmaktan çıkıyorum sen yanımdayken ve bu beni mutlu ediyor." Gülümsedim ve benim gülümsememden öptü geri çekildi ve o da gülümsedi. Bende onu gülümsemesinden öptüm. Geri çekildim diger elimide omuzuna gitti. Ayakta durmakta zorlanıyordum. Gözlerinde ki koyuluk daha da arttı. Bu benim hoşuma gitmişti. Alkolün verdiği etkiyle benim bile inanamadığım o kelime dudaklarımdan döküldü.

 

"Seni istiyorum sevgilim." Gözlerinde gördüğüm o pırıltılı son gördüğüm şeydi. Bir anda beni kendine bastırıp sert bir o kadarda tutkulu öpmeye başladı. Onun öpüşüne anında karşılık vermem onu daha da çileden çıkarmıştı. Beni bir kaç adım arkamda ki boydan boya olan cama yasladı. Eli açıkta olan bacaklarıma gidince içimde ki kelebekler çırpınmaya başladı. Diğer eli ensemde saçlarımın arasındaydı. Çölde susuz kalmış suya muhtaç olan ve suyu bulmuş gibi, yoksunluk çeker gibi öpüyordu. Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Dudaklarımda ki dudakları boynuma doğru gidince ona yer açmak için başımı sağa yatırdım. Boynumu talan eden dili ara ara dudaklarında inildiler çıkarıyor. Beni daha da tahrik ediyordu. Öpüşleri köprücük kemiğime gelince derin bir nefes alıp tekrar dudaklarımı buldu dudakları. Bacağımda olan eli elbisemin altına inince elbisemin eteğini yukarı doğru sıyırmaya başladı bu ağır hareketi nabzımı daha da hızlanmasına neden oluyordu. Kalbim bu sefer çok hızlı atmaktan duracaktı. Öpüşlerimiz derin ve sertken bana dokunuşu bir o kadar narin ve ağır hareketlerdeydi. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum ama bu beni deli ediyordu. Elim onun gömleğinin altından tenine değince vücudu bir anlık titredi. Ne yaptığımı bende bilmiyordum. Bedenim benden bağımsız hareket ediyordu. Utanıyordum ama kendimi durduramıyordum. Ensemde ki eli elbisemin fermuarına gidince nefesim kesildi. Gözleri gözlerimi buldu. Dudakları dudakalarımı bırakmamış ama öpüşü durmuştu. Benden onay bekliyordu. Kısa bir süre gözlerine baktım istediğim tek adamdı. Gözlerimi kapayıp onu öpmeye başlayınca ilk bir kaç saniye durdu. Belinde ki elim onun sırtıda dolaşınca kendine gelmişti ve sırtımda ki eli elbisemin fermuarını hızlı bir şekilde indirdi. Eli açıkta kalan sırtıma gidince bu sever ben irkildim. Bu onun hoşuna gitmişti. Öpüşleri arasında gülmesi hoşuma gitmişti. Allah kahretsin bu adamın her hareketi beni benden alıyordu.

 

Beni tek bir hamleyle kucağına alıp yatağa yatırdığında sırtım yatakla buluştu. Şuan iki bacağımın arasında üzerime doğru eğilmiş halde beni öpüyor ve öpüşleri tekrar boynuma doğru kayıyordu. Elbisenin etek kısmı tamamen yukarı çıkmış kalçalarımın biraz üzerinde duruyordu. Mert eli bacağımda gezinirken diğer eli omuzumda ki eliyle elbisenin yakasını aşağıya indiriyor açığa çıkmaya başlayan tenimi usul usul öpmeye başlıyordu.

 

 

Hızlı hızlı inip kalkan göğüs kafesim ve heyecandan durmak üzere olan kalbim bu çok güzel bir histi.

 

Öpüşü bir anda durdu ve bakışları göğüsümün üzerinde durdu. Bir anda taşa dönüştü sanki nereye baktığını anlayınca yüzümde ki gülümseme soldu.

Gözlerinde ki tutku öfkeye ve acıya dönüştü.

 

"Kendimde değildim." Diyebildim.

 

Üzerimden çekip arkasını döndü elleri saçlarına gitti. Uzandığım yerden doğrulup arkadan sarıldım. "Kendimde değildim sevgilim. Hatırlamıyorum bile o anı."

Kalbimin üzerine kuşun yarasını görmüştü. Kriz anlarımdan biriydi. Ben bu yaranın nasıl olduğun hatırlamıyordum ama o sanki o acıyı yaşıyormuş gibi ellerini saçlarına geçirmişti. Onun önüne geçip yüzünü ellerimin arasına aldım.

 

"İyim acıyı hissetmedim bile. Yapma böyle." Dudaklarına derin bir öpücük bıraktım ve geri çekildim. Olayı hatırlamıyordum ama o acı çok net hatırlıyordum. Ama bunu bilmesi gerekmiyordu. Gözleri açıkta kalan göğüsüme buldu. Kurşun yarası net bir şekilde duruyordu. O silahı nasıl aldım o korumadan bilmiyordum ama titreyen ellerimi hatırlıyordum. Ve annemin 'seni bekliyoruz kızım' diyişini. Ve sonrası acı yanma ve bir el silah sesi.

 

Eli kurşun yarasına gitti. Dokunduğu an gözlerimi kapattım. Dudaklarını yaranın üzerinde hissedince tüm benliğimle titredim.

 

Açıkta kalan omuzumu kapatıp beni kucağına aldı. Yatağa yatırıp yanıma uzandı üzerimi örtüp sıkıca sarıldı.

 

"Galiba yaralarını görmeye hazır değilim." Sesi titredi acı dolu çıkan sesi bu ses kendini suçlayan bu ses canımı yakmıştı. Bunu anlamıştım. İyi gibi duruyordu ama değildi. Kalbimin üzerinde ki yaraya bu tepkiyi verdiyse sırtımda ki yarayı görünce yıkılacaktı. O dokunduğu ve fark etmediği sırtımda ki yara ona kavuşmak için attığım adımda beni ona değilde felakete sürüklemişti.

 

"Benim Hayal'in yanına gitmem gerek." Derin bir nefesi alıp sert bir şekilde verdi.

"Gitmesen olmaz mı?" Başımı kaldırıp ona baktım. Gözlerinde ki duygu gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına neden oldu. Bunu düşünmesi bile yanlıştı. Bana böyle bakmamalıydı.

 

"Seni asla bırakmam Mert, bu saaten sonra bunu sen istesen bile yapmam. Sadece yüzleşmek istiyorum. Kısa bir zamanımı alacak zaten. Sadece bunca şeyin bir açıklamasını yapmasını istiyorum buna hakkım var." Bana sıkıca sarıldı. Başıma ufak bir buse kondurdu.

 

"Herkesi herşeyi bırakıp gidelim mi sevgilim? Seninle en uzağa sadece sen ve ben bizim olduğumuz bir dünyamız olsun." Yüzümde tebessüm oluştu.

 

"Seninle ölüme bile gelirim hiç sorgulamadan hemde. Gidelim sevgilim. Bana elini uzatman yeterli bir an bile düşünmeden o eli tutarım." Ona biraz daha sıkı sarıldım. O buradaydı yanımda kollarımda daha ne isterdim ki. İçimde ki huzur ve mutluluğun tarifi yoktu.

"Sen ne istersen o olsun." Dedim iç çekerek. Sesinde ki rahatlamış ve huzur kalbimin ritmini değiştiriyordu.

 

"Herşeyin başladığı yere dönmeye hazırmısın o halde sevgilim." Sarılı olan kollarım bir anda gevşedi. Hayır buna hazır değildim işte. Ben oraya dönmek istemiyordum. Ora benim kabusum olmuştu.

 

Bunu fark etti. Ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama gerildiğini anladım.

 

"Oradan başka her yere gelirim ama orası olmaz Mert. Anlıyorsun beni değil mi?" Bakışlarımı kaçırdım. Orası olmazdı Türkiye'ye gidemezdim. Tüm acılarım oradaydı. Onlarla yüzleşemezdim. Buna hazır değildim. Elini çeneme yerleştirdi. Ona bakmam için çenemi tutup kaldırdı. Şefkatle gözlerimin içine baktı.

"İyileşmen iyileşmemiz için bunu yapmamız gerekiyor. Ben hep yanında elini tutuyor olacağım sana söz veriyorum." Başımı dolmaya başlayan gözlerimi umursamadan hızla iki yana salladım.

Hızla yataktan kalktım. Bu hareketim onu şaşırmıştı. O da ayağa kalkıp tam karşımda durdu.

 

"Hayır Mert olmaz bura da kalalım. Yeni hayatımıza yada başka yere gidelim. Ama orası olmaz anla beni ne olur." Mert tam konuşacakken kapının çalışmasıyla gözleri bende ayrılıp kapıya döndü.

Beni arkasına ani bir manevrayla alınca şaşkınlıktan ağzım aralandı. Bu tepkide neydi böyle.

 

Kapı tekrar çalınınca hemen çekmecede duran silahını aldı. Bana kısa bir bakış attı.

"Ne olursa olsun arkamdan burnunu bile çıkarma olurmu?" Zaten ufacık bedenim onun arkasında kayboluyordu. Başımı olumlu anlamda salladım. Eliyle elimi sıkıca tutuyordu.

 

"Mert benim müsaitmisin? Biliyorum içerdesiniz. İzin ver konuşalım." Mert ağzının içinde küfürler etmeye başladı. Gerilen omuzları rahatlamıştı.

Beni arkasından öne doğru çıkarıp silahı beline yerleştirdi.

 

"Neler oluyor Mert?" Şaşkınlıktan kurduğum anlamsız sözleri yeni idrak ediyordum.

 

Gerçek: ne olacak aptal hayatını s***en kişi geldi ve Mert'e öldürme beni diye yalvarıyor. Peki sen napacaksın Hayal'e bunu hiç düşündün mü?

 

Beynim de ki sesler yine başlamıştı.

 

Arkama geçip elbisemin fermuarını çekince vücudumda ki kan yüzüme hücum etmişti. Arkadan tek eliyle belime sarıldı. Diğer eliyle hiç fark etmediğim elbisesinin kalçama kadar yukarı çıktığı yere temas etti. Mert elbisemin etek kısmından tutup elini tenime sürterek yavaş yavaş aşağıya doğru indirdi.

 

Nefesini kulağımda hissederken vücudum ürperdi. "Seni benden başka kimse böyle göremez." Sesinde ki o tutku ve kıskançlık aklımı başımdan alıyordu. Yatağın üzerinde ki ceketini bana giydirip önünü düğmeledi.

Dudağıma kısa ama tutkulu bir öpücük kondurup yönünü kapıya çevirdi. Ben ise affalamış bir şekilde ona bakıyordum.

 

Mert, "Gel." Diye komut verince Emre kapıyı açıp içeri girdi. Mahçup bir şekilde başı yere eğik içeri girince Mert'in yüz kasları gerildi. O sakin hali öfkeye dönüştü. Haklıydı da bende Hayal'e çok sinirli ve kırgındım. Bakışlarım Emre'ye kayınca gördüklerimle. Ellerim ağzıma gitti. Yüzü tanınmayacak haldeydi.

 

Bakışlarım Mert'e kayınca onda tek bir mimik bile oynamamıştı. Tam konuşacakken Emre'nin arkasından içeri giren Hayal'i de görünce bu sefer bakışlarım üçü arasında gezindi.

 

Hayal'in iki kolundan tutan adamlar onu sert bir şekilde önüme itekleyince öfkeyle adamlara bağırdım.

 

"O elinizi koparırım sizin sakın bir daha onun canını yakacak bir şey yapmayın." Adamlar bağırmamla korkudan iki adım geriledi. Üçü de şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. Hepsine kısa bir bakış attım. Bakışlarım Hayal de durdu. Mert adamlara, "çıkın siz." Diyince adamlar ikiletmeden çıktılar.

 

Hayali baştan aşağıya inceledim. Allahtan ona birşey yapmamışlardı. Ama Emre'nin durumu hiç iç açıcı değildi. Ben Mert kadar acımasız olamıyordum. Sadece sevdiklerime zarar gelirse içimden bir canavar çıkıyordu.

 

"Senin Hayal'e gitmene gerek kalmadı sevgilim o sana geldi. Onunla olan hesaplaşmanı yap. İçine atma." Bakışlarım Hayal'den ayırmıyordum. Ağlamıştı gözleri kıpkırmızıydı. Herşeyin bittiğinin o da farkındaydı.

 

Hayatta ki tek dostumu kaybetmiştim. Ona soracak o kadar çok şeyim vardı ki ama ne sorarsam sorayım birşey değişmeyecekti.

 

Hayal benim sırtıma en büyük hançeri saplamıştı..

 

 

 

 

Ayyy biraz duygusal ve az birşeycikte romantik bir bölüm oldu.😍

 

Yorum ve oylarınızı vermeyi unutmayın canlarım. 🥰

Yeni bölümde görüşmek üzere.💞

 

SEVİLİYORSUNUZZZ...💋🦋❤️

 

 

 

Bölüm : 06.02.2025 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...