
MERT'EN...
Son olanlardan sonra Emre'yle arama mesafe koymuştum. Ama it herif o kadar dayağa rağmen hayla dibimden ayrılmıyordu. Daha fazla onun yüzünü görmemek için evine kitlenmiş başına da iki adam dikmiştim. Her ne kadar evden çıkmadan önce tek olmamamı diretse de onu dinlememiştim. Zaten bu saaten sonrada onu dinlemeye niyetim yoktu. Buket'e bulamadığım her gün için bütün yer altı dünyasını ayağa kaldırmış bu da yetmemiş gibi bana karşı gelip "bulamadık ölmüş işte" diye beni kâle almayan o liderlerden bir kaçını suikast düzenleyerek öldürmüştüm. Son gördükleri yüz o kâle almadıkları yüz olmuştu. Onlarda boş durmamış beni alt etmek için bir sürü plana girişmişlerdi. Tabi o planları hayla devam da ediyor. Bu zamana kadar bu işi Emre devir almıştı. Güvenliğimden o sorumluydu. Ta ki buraya gelene kadar. Türkiye'den uzak bir ülkede olacağımız için akıllarına gelmeyecekti burada olmam ama bu sadece kısa süreli bir şeydi. Eninde sonunda yerimi bulacaklardı. Şimdi ise işim daha zordu. Hedef ben değil sevdiğim kadın olacaktı. Onu canım pahasınada olsa koruyacaktım. Gerekirse tüm yer altı adamlarını yok edeceğim ama onun saçının teline zarar gelmesine engel olacaktım. O benim nefesim benim ruhumdu. Karşımda asılı duran iki şerefsiz adama öfkeyle bakıyordum. Elimde ki demir sopayı tüm öfkeyle bir daha kaburgalarına geçirince ağzından kanlar akması bir oldu.
Ben onlara sadece korkutun dediğim halde bu iki şerefsiz kızı taciz etmişlerdi.
"Bu ikisini yaşayan ölüye çevirin. Gözleri görmesin ellerini de koparın atın timsahlara." Dedim yanımda hazır olda bekleyen Cem'e seslenerek.
"Tabi efendim nasıl isterseniz." Dedi mekanik bir sesle.
Öfkeyle adamlara döndüm. Aklıma Buket'in o olayda ki hali gelmişti. Hayal'i her ne kadar öldürmek istesem de bu çok ağırdı. Buket bunu duyduğunda nasıl etkilenmiştir Allah bilir.
"Ben size ona dokunmayacaksınız demedim mi lan!" Diye bağırıp tüm gücümle demir sopayla bir daha karnına vurmamla ağzından tekrar kanlar aktı. Birşeyler diyeceklerdi ama konuşmaya halleri bile yoktu. Konuşmasınlar da zaten.
Duyduğum o gülme sesiyle sanki gözlerim de ki o perde kalktı. Buket'in sesiyle nedensizce içimde ki öfke bir anda yok oldu. Bu kadın bana ne yapıyordu böyle.
Büyük bir tebessümle yönümü tek bir nefesiyle bana hayat veren kadına çevirdim.
"Hoşgeldin sevgilim." Çok özlemiştim. Bir saniye bile gözümün önünden ayrılmasını istemiyordum. O kadar ayrılık yeterde artardı bizim için.
Bakışlarım Hayal'e kayınca beni nefesimden ayıran şahıs olması onu bu adamların eline vermem için büyük bir nedendi. Ama taciz asla ama asla bir neden olamazdı. Bakışlarımı ondan çekince Buket'in sinirle dövdüğüm adama baktığını görünce ister istemez bende o adama baktım. Çok kötü etkilenmişti. Buket saatine bakıp "geç kalacağım, o adamı bana bırakın gerisi Hayal de onu Hayal halledecek"diyince afalladım. İki cılız kız nasıl döveceklerdi bu iki izbandullah gibi adamı. Benim bile her vuruşumda asılı olduğu yerden milim kımıldatamadığım adamları.
Cem'in gülme sesini duyunca sinirle ona baktım. Benimle birlikte Buket'e Cem'e sert bir şekilde bakıp 'seni güldüren nedir?" Diye sorunca bakışları bana kaydı Cem'in ona ölümcül bir bakış atınca labayli yüzü bir anda asıldı.
"Özür dilerim Buket hanım. Aklıma bugün ki tek yumrukla bayıltmanız geldi. Tek yumrukla bayılttıysanız halini düşünemedim de." Duyduklarımla afalladım. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştu. İşte benim kızım. Demek ki o asi tarafını iyi kullanmış ve bir şeyler öğrenmişti. Bu adamı tek yumrukla bayılttıysa dövüşte son derece iyiydi demektir. Benden bile onun tersine denk gelmemem gerektiğini şuan öğrenmiştim.
Buket'in bana seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Bu adamını senden alıyorum sevgilim." Gözlerinde ki o mana beni deli ediyordu.
"Bütün adamların emrine amade sevgilim." Dedim onu baştan sona süzerek. Her haliyle nefes kesiciydi.
Bana tutkulu bir şekilde bakıp gülümseyince dudaklarına yapışmamak için zor tutuyordum kendimi.
O adamlara öfkeyle bakıp birşeyler anlatırken ben ise aşık olduğum kadını izliyordum. Bu zamana kadar hiç bir kadına bu derece vurulmamıştım.
Yönünü bana çevirince kendime geldim. Gideceğini söylüyordu. Hemde o itle yemek yemeğe. Buna asla izin veremezdim. O adam çok tehlikeliydi. Tam bir adım atmıştı ki belinden tutup kendime çekip sarıldım.
"Gitmesen olmaz mı? Boş ver o puştu. Seninle güzel bir yemek yiyelim ne dersin sevgilim." Sinirli sesim beni şaşırmıştı. Ama o da biliyordu bu sinir ona değildi.
"Hem ben müstakbel eşimin yanımda olmasını istiyorum." Dedim gözlerim dudaklarına kayınca anlamıştı onun için ortam müsait olmayabilirdi ama benim için onu öpmeme hiç bir şey engel olamazdı. Benden ayrılıp, "Gitmem gerek sende biliyorsun sevgilim sadece iki saatlik bir yemek. Ve yaptıklarını da unuttum sanma bunun hesabını ayrı soracam." Unuttu sanmıştım ama unutmamıştı. Gülümseyerek göz kırptım.
"Senden gelecek her şey başım gözüm üstüne sevgilim." O yalancı sitemkar bakışlarını daha fazla sürdüremedi. Gözlerinde ki o parıltı beni benden alıyordu. Yüzünde görmeyi en çok sevdiğim o gülümseme oluştu. Depodan çıkarken son dedikleriyle yine sinirimi bozmayı başarmıştı.
"Hayal sana emanet. En ufak bir zarar gelirse sorumlusu sensin."
Sinirle arkasından bağırdım.
"Ama hayır ya yapamazsın bana bunu o yılana göz kulak olmam bunu çıkar aklından." Ama faydasızdı. Ters bir şekilde Hayal'e baktım.
"Seni şuan bura da öldürmüyorsam bu Buket için haberin olsun ne halt yiyorsan ye ben gidiyorum." Dedim çıkışa doğru giderken. Arkamdan ayak seslerini duyunca arkama baktım. Peşimden geliyordu.
Ters bir şekilde ona bakıyordum.
Ürkek bir şekilde konuştu. "Beni bura da bunlarla bırakma korkuyorum. Hem Buket'e yok. Sende gidiyorsun. Ya birşey yaparlarsa yine." Derin bir nefes alıp verdim. Bakışlarında Buket'in o günkü halinde ki bakışları görünce nedense bir anda acımıştım.
"Ses çıkarmak yok varlığını bile duymak istemiyorum. Buket'in toplantı yapacağı yeri biliyormusun? Seni sadece bunu söylersen yanımda götürürüm." Dediklerimle hızlıca başını olumlu anlamda salladı.
"Vitali bana da atmıştı adresi biliyorum." Hızlıca arkasına baktı. "Buket yokken kendimi çok savunmasız hissediyorum. Beni ona götür." Dedikleriyle afalladim. Bu mu yani güçlü olan kız. Galiba Buket haklıydı. Buket olmadan Hayal bir hiçti.
Şimdi anlamıştım ne demek istediğini.
Birşey demeden arabaya doğru ilerlerken o da arkamdan geliyordu.
Arabaya binince o da arka koltuğa binip başını cama yaslayıp sessizce ağlamaya başladı. Umrumda bile değildi. Yeter ki bana yük olmasın.
Arabayı çalıştırdığımda telefonu bana uzattı.
"Adres bu." Telefondan adrese bakıp geri verdim. Biliyordum burayı.
Yol boyunca hiç bir şekilde konuşmadı iyideoldu. Onun sesini bile duymaya tahammülüm yoktu.
Lokantaya geldiğimde vakit kaybetmeden içeri girdiğimde cam kenarında ikisini gördüm. Görünmeden Buket'in iki masa arkasına oturduğumda Meriç denen piçle göz göze geldim. Pis bir şekilde gülüp bakışlarını tekrar Buket'e çevirdi. Konuştuklarını tam duymasam da az çok anlıyordum. Buket'i asla bu ruh hastasıyla yan yana bırakamazdım. Hele ki kim olduğunu öğrendiğimden beri.
Hayal de yanıma oturup tam konuşacakken sus işareti yapmamla açılan ağzı geri kapandı.
Dikkatimi onlara verdiğim de Meriç piçi boş durmamıştı anlaşılan.
"Anne ve babanla ilgilimi bu ailevi sorun."
Soruyu sorarken anlık bir şekilde bana bakıp tekrar Buket'e döndü.
"Hayır çok yakınımla ilgili." Buket konuşurken sesi titriyordu. Ben gelmeden önce ne konuşmuşlardı da böyle sesi titriyordu. Öfkem git gide artıyordu. Ama sakin olmalıydım bu adamın amacını öğrenmem gerekiyordu.
"Hmm anladım. Anladığım kadarıyla kardeşiniz kadar yakın size."
Hayal, "Ne konuşuyorlar olabilir ki iş konuşuyorlar işte. Yanına neden gitmiyorsun?" Dedi şaşırmış bir sesle.
"Ben sana sus demedim mi yoksa o depoya geri gidersin." Dedim tehtitkar bir sesle.
"Kapa çeneni zaten zor duyuyorum." Dikkatimi tam ona verecekken Hayal'in tekrar konuşmasıyla derin bir nefes alıp verdim.
"Seni Buket'e söylerim öyle birşey yaparsan seninle konuşmaz." Mekanik bir şekilde Hayal'e döndüm.
"Tabi ya unuttum sen seversin sevenleri ayırmayı ve kardeşinin sırtından bıçaklamayı. Şimdi sus yoksa elimde kalacaksın." Dedim öfkeyle.
Dediklerimle olduğu yere sindi. Laftan az da olsa anlıyordu Allah'tan. Dikkatimi tekrar onlara verince amacının ne olduğunu anlamıştım.
"Başka bir ailen olduğunu ögrenseydin nasıl bir tepki verirdin?"Tüm sinir bedenimi sarmıştı. Bu adamın niyetinin toplantı olmadığını çok iyi anlamıştım.
Bir anda masadan bir hışımla kalktığım da Meriç ile göz göze geldik. Yüzünde anlık bir sinsi gülümseme oluştu. Bunu benden öğenmeliydi ondan değil. Masaya yaklaşırken sinirli ve net bir sesle konuşmaya başladım.
"Hiç bir şey değişmezdi. Onu bırakıp giden aileye aile denmez. Ayrıca bu iş yemeğimi değilmiydi, yoksa ben mi yanlış anlıdım." Gözlerimi meydan okurcasına gözlerine bakarak onların olduğu masaya ilerleyip Buket'in yanına oturdum. O benim amacımı ben ise onun amacını anlamıştım. Buket'in dolu dolu gözleriyle karşılaşınca kan beynime sıçradı. Ona ne anlatmıştı?
Ne demişti de onu bu hale getirmişti? Yumruğu suratına geçirmemek için kendimi çok zor tutuyordum. Öldürücü bakışlarımı onun gözlerine kitlelerek elimi yumruk yaptım. Bir olay çıkarırsam Buket sorun çıkarırdı.
"Bir daha onun gözünden yaş akmasına sebep olursan senin nefesini keserim benden söylemesi." Bana sinsi bir şekilde gülümsedi. Bende aynı şekilde ona sinsi ve ölümcül bir şekilde baktım.
Beklet'in sitemli sözleri üzerine bakışlarımı ondan ayırıp Buket'e çevirdim.
"Senin ne işin var burada Mert!" Sesinde ki sitemi ve öfke ortamın ne kadar çok gergin olduğunu anlatıyordu bile.
"Seni özledim sevgilim. Hem toplantı bitmiş gibiydi. Bende yanınıza geleyim dedim." Başımla arkamızdan duran Hayal'i işaret ettim. Bana olan sinirli bakışları özellikle bu puştun yanında sinirimi bozuyordu. "Bu kız elimde kalacaktı kendimi zor buraya attım. O yüzden bana kızmaya hakkın yok." Dediklerimle endişeli bir ifadeyle Hayal'e baktı. İşe yarayacağını biliyordum. Sinirli yüzü silindi. Dikkati Hayal'e kaymıştı.
"Buket bu kim?" Öfkeyle mekanik bir şekilde bakışlarımı Buket'en ayırıp ona baktım. Beni görmezden gelmeye çalışıyordu.
Buket şaşkınlıkla adama bakıyordu. O da anlamıştı amacını. Tam konuşacakken ondan önce davrandım. Benimle muhatap olmalı. Tabi onda o yürek varsa.
"Bana sorsana Meriç ATA!" Dedim alaylı bir sesle elimi uzatarak. Rahat tavrının altında öfke yattığını çok net bir şekilde girebiliyordum. Amacına ulaşamamıştı. Bu adamın Buket'e gözü vardı. Ve tahmin ettiğim şey doğruydu. Bu adamın da parmağı vardı. Herşey planlıydı. Onunla ortak olması bu planına dahildi.
Kısa bir süre gözüme baktı sonra havada olan elime. Elini uzatmayınca küçümseyici bir bakış atıp elimi indirdim. Senin attığın adım benim iki adım gerimde kalıyordu. Kendini çok akıllı sanıyordu ama değildi.
"Ben Buket'in nişanlısı yani müstakbel kocası Mert KORKMAZ." Dedim meydan okurcasına. Benim olana dokunanı yok etmek benim bir saniyemi bile almazdı. O da bunu iyi bilmeliydi.
Dediklerimle bakışları şaşkınlıkla bir anda Buket'in parmağına kaydı. Yüzüğü görünce yüzünün rengi gitmişti. Bu da beni oldukça keyiflendirdi. Zafer kazanmış bir şekilde konuşmaya devam ettim.
"Bende memnun oldum tanıştığıma." Dedim iğneleyici bir ses tonuyla. Bu dediklerim onu öfkelendirmişti. Ama belli etmemek için büyük bir çaba gösteriyordu. Elinde ki bardağı çok sert bir şekilde sıkıyordu. Alaylı bir şekilde hafif yüksek bir sesle konuştum tekrar.
"Toplantı da bittiğine göre nişanlımın burada işi kalmadı." Ayağa kalkıp Buket'in elinden tutup onu da kaldırdım. Buket şaşkınlıkla bana bakıyor ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. Bir bilseydi bu yaptığım onu ne büyük bir derten kurtardığını. O ise şaşkınlıktan Buket'e bakıyordu. Son bakışı olacaktı çünkü bu saaten sonra bir daha asla Buket'e aynı ortamda olmayacaktı. Buket son anda mahçup bir sesle, "İzninizle Meriç bey."Demişti bu bile sinirlenmem için yeterliydi. Ona açıklama yapamazdı. Bu piçin adını ağzına almasa şaşardım zaten.
Bana çok kızacaktı ama bunu onun için yaptığımı anladığında bana hak verecekti. Ona zarar gelmesine izin veremezdim. Ve buradan gitmemiz gerekiyordu. Emre haklıydı. Korumaları da almadığım için Buket tehlikedeydi. Buket'in yaşadığını öğrenirlerse bu benim için çok kötü olurdu. Açık hedef o olurdu. Restorandan çıkınca beni şaşırtmadı ve yine sorgulamadan bana bir ton laf etti. Onun bu halini bile özlemiştim. Ben onun bu halini seyrederken o bana kızıyor bir ton laf ediyordu.
"Mert napıyorsun sen toplantının ortasında yaptığında neydi böyle?" O adam yüzünden bana duyduğu öfke sinirimi bozuyordu.
"Ne toplantısı Buket adam sana yürüyor resmen ona ne senin ailenden. Toplantı için buluşmadığı çok beli bu kadar saf olma. O ortaklığı hemen iptal ediyorsun. Seninle ben ortak oluyorum. Bu adam da birşeyler var. Hiç gözüm tutmadı bu piçi." Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Bunda şaşırılacak ne var ki öyleydi bunu o da biliyordu ama bana söylemiyordu. Söylerse olacakları iyi biliyordu çünki.
"Senin kıskançlıktan gözün dönmüş." Sakin ol Mert o piç yüzünden onunla kavga etmemelisin. Sakinleşmek için derin nefes alıp verdim.
"Buket bak sevgilim bunun kıskançlıkla bir alakası yok sana anlatamadığım şeyler var ve bana güven ve şu ortaklığı iptal et. Sana söz herşeyi yoluna koyayım sana herşeyi anlatacam." En azından bu kadarını bilmeliydi. Dediklerimle bana sorgulayıcı bir şekilde baktı.
"Ne demek bunlar Mert neler oluyor?" Sesin de ki endişe canımı sıkmıştı. Bu yüzden daha net olmadan bir şey anlatamıyordum. Sakinleştirmek için yanağından öptüm gözlerine rahat olmasını belli ederek baktım.
"Zamanı değil sevgilim ama bana güven olurmu?" Dedim anlayışlı bir sesle.
"Neden şimdi anlatmıyorsun? Neden sonra diyorsun?" Hayla merak ediyordu. Bu inatçı tavrı asla değişmiyordu.
"İnat etme be kızım bende daha tam çözemedim çünkü ama bildiğim tek bir şey var bu adam çok tehlikeli. Ve seninle alıp veremediği birşey var." Kısa bir süre beni inceledi. Aklında olayı sorguladığını anlamıştım.
Beni onaylandıktan sonra derin bir nefes aldım verdim. Yine inat edecek diye korkmadım değildi. Onları eve bırakıp evin önüne onlara belli etmeden bir yığın korumayı dikip benimde bu Meriç denen adam hakkında daha detaylı bir araştırma yapmam şart olmuştu. Bakalım alıp vermediği neydi Buketle. Sadece bir takıntımıydı? Eğer öyleyse tek kurşunluk canı olacaktı. Ama bu işin içinde başka bir şey varsa ozaman işler baya bir karışacaktı.
Yol boyunca Buket çok sessizdi. Olayları düşünüyor olmalıydı. Bir kaç saniyelik ona baktığımda yüzü bembeyaz ve elleri titriyordu. O telefonda ne görmüştü ki bu hale gelmişti.
"Ne oldu Buket neden öyle bakıyorsun telefona?" Buket ağır ağır başını bana çevirince gözlerinin dolduğunu anlayınca endişem daha da arttı.
"MERT DİKKAT ET!?" Hayal'in sesiyle ani fren yapmam bir oldu. Gördüğüm şeyle korkuyla anlık Buket'e baktım.
Allah kahretsin tahmin ettiğimden önce davranmışlardı. Hayal ve Buket korkuyla birbirlerine bakıyorlardı. Acil bir çıkış yolu bulmalıydım.
"Mert bunlar kim dedim?" Buket'in sorusuna hiç düşünmeden cevap verdim.
"Öldürdüğüm yer altı mafyalarının adamları. Bulmuşlar yerimi." Tek olsaydım sorun yoktu ama konu sevdiğim kadındı. Ve ben korkuyordum. Soğuk kanlı olmalıydım.
"Ve seni!" Devamını söyleyemedim. Allah kahretsin. Buket'i öğrenmişlerdi. Gözlerinde ki korku canımı sıkıyordu. Aklıma gelen fikirle hemen Buket'e çevirdim bakışlarımı. Umarım işe yarardı, yaramalıydı.
"Ben size şimdi diyince kafanızı eğiyorsunuz ve ben diyene kadar o kafanız kalkmıyor. Ama Hayal sen kaldırabilirsin tabi onda sorun yok." Ortamı yumuşatmak için söylemiştim. Ama Buket'in sinirli bakışlarını görünce işe yaşamadığını o an anladım.
"Mert dalganın sırası mı üzerimize onlarca silah doğrultulmuş ve senin yaptığına bak."
Buket'in sinirli sesi ve endişesi çok netti.
"Öleceğiz kesin öleceğiz." Hayal korkudan titremeye başlamıştı. Korkudan titremeye başlayınca Buket'in de korkudan yüzünün rengi girmişti. Onu böyle görmek canımı gerçekten çok sıkıyordu.
"Sen birilerini öldü göstermeye meraklısın ölümle aran iyi senin neden korkuyorsun bu kadar." Ortamı yumuşatmak için dalgaya alsam iyi olacaktı. Ama bu onlarda pek işe yaramıyordu. Ama bir nevi dediklerim doğruydu. Bu sayede Hayal'e ben elimi değmeden kurtulmuş olurdum. Üzerimize doğru gelen adamla ciddileştim. İşler baya boka sarmaya başlamıştı cidden. Sakin olmalıydım.
Kendimi sakinleştirmem gerekiyordu. Buket benim endişeli halimi görürse daha çok panik yapar bu da benim dikkatimin dağılmasına neden olurdu. Bu hareketim onu şaşırtmıştı. Gözlerim tekrar aynalara kaydı.
Önde beş arkada ise daha fazla araba vardı. Tam karşımda ileride bizi bekleyen dört araba daha vardı. Daha dikkatli bakınca keskin nişancıyı görünce kanım çekildi. Bakışlarım anlık Buket'e dönünce namluyu onun göğüsüne hedef aldığını fark etmemle gazda olan ayağımı geri çektim. Buket Allah'tan bunun farkında değildi. En ufak bir hareket dahilinde o kurşun onun kalbine isabet edecekti. Beni dinlemiyorlardı. Buket benim tehlikede olduğumu bildiği için bu dediğimi görmezden geliyordu.
Lanet olsun başından beri takip altındaydık. Nasıl fark edemedim ben bunu. Buket ve Hayal birşeyler konuşuyordu ama şuan tek düşüncem Buket'i buradan sağlam çıkarmamdı. Dikkatli bir bir şekilde etrafı kontrol ettim yolu beş araba kesmişti. Arkadan hayatta çıkamazdım. Ama önümde ki arabalara çarparak çıkabilirim. Ama araba hareket ettiği an arabayı tarayacaklardı. En önemlisi de ilk işleri Buket'i hedef almaktı. Zaten amaçları zarar vermek. Arabaların plakasına daha dikkatli bakınca hiç şasırmamıştım.
Öldürdüğüm Mehmet ve Kazımın adamlarıydı. Bunların oğulları bir olup beni alt edeceklerini sanıyorlardı ama yanılıyorlardı. İki düşman beni alt edemeyecekti. Buradan bir kurtulayım sizinde soyunuzu kurutazsam bana da Mert demesinler. Arabamın camları hariç kurşun geçirmezdi. Keşke Emre'yi dinleseydim. Bana camları da yapalım dediğinde karşı çıkmıştım. Çünkü yaşamak için bir amacım yoktu ozaman. Hemen kapıları kilitledim. İlk işleri kapıları açıp Buket'i almak olacaklardı. Ona dokunmlarına asla izin vermezdim.
Buketle göz göze geldik gözlerinde korku çok netti. Benim kapım zorlandığı an korkusu endişeye döndü. Benim için korkuyordu. Bende onun için. Kapılar kurşun geçirmezdi. Onu koruyabilirdim. Emri vaki ve sert bir sesle konuşmaya başladım. Beni dinlemek zorundaydı.
"Siz ikiniz başınızı eğebildiğiniz kadar eğin ve ben söyleyene kadar asla o başınızı kaldırmayın anlaşıldı mı?" Kelimem biter bitmez Hayal hemen iki koltuğun arasına girip sindi. Ama Buket bana sinirli bir şekilde bakıyordu. Başını olumsuz anlamda acıyla iki yana salladı.
"Mert Allah aşkına birşey yap korkuyorum." Bende korkuyordum. Ama onun için gözlerine bana güven dercesine baktım. Zaman aleyhimize işliyordu. Acele etmeliydim.
"Korkma sevgilim ben yanındayken yanında olmasam bile sana en ufak bir zarar gelmesine asla izin vermem." Bu dediklerimle dolu dolu olan gözlerinden bir damla yaş aktı. Bana göz yaşları arasından sinirli bir şekilde iç çekerek konuştu.
"Aptal aptalsın işte. Anlamıyorsun ben sana birşey olacak diye korkuyorum." Onu böyle görmek canımı yakıyordu. Senin her damla yaşın için onların canını okuyacağım sevgilim sana söz veriyorum.
Tam konuşacakken Buket'in kapısının zorlanmasıyla korkudan çığlık atarak bana doğru sinmesi bir oldu. Elimi yanağına koyup sakinleşmesi için yanağını okşadım.
"Tamam sakin ol ben halledeceğim." Belimde ki silahı yavaşça çıkardım. İki bacağımın arasına koydum. Sesiz bir şekilde konuştum. Gözlerim adamlardaydı.
"Torpitoda silah var Hayal arka koltukta oturduğun koltuğun altında da silah var dikatli bir şekilde alın ben şimdi diyince başınızı eğin ve sakın kaldırmayın zorda kalmadığınız sürece silahları kullanmayın anlaşıldı mı?" Buket sonunda dediğimi yapmayı kabul etmişti.
"Peki aklından ne geçiyor? " Dedi korku ve merak dolu bir sesle.
"Seni hayatta tutmak. Bu adamların sana dokunmasına asla izin vermem. Kendi canım pahasına olsa bile." Acıyı çok net görmüştüm. Ama benim için de o önemliydi. Onu bir daha kaybedemezdim. Acıyla başını iki yana salladı.
Adamlar kapıları zorluyor ve açmamız için emirler veriyordu.
"Buna asla izin vermem anladın mı? Ya beraber ölürüz ya da beraber kurtuluruz buradan." Öfke ve acıyla bana bakıyordu. Off çok inatçıydı ve hiç zamanımız yoktu.
"Lütfen sevgilim zamanımız yok dediklerimi yap. Yaşayacağım sana söz ama şimdi dediklerimi yap." Başka çaremiz yoktu zaman kısıtlıydı ve aleyhimize işliyordu.
"Lütfen yaşa sevgilim olurmu?" Dedi yalvarır bir sesle. Dudaklarıma derin ama kısa bir öpücük kondurdu. Gözleri doldu.
Gözlerim doldu. Bu bir veda öpücüğüydü sanki. O da biliyordu. İşin sonunda bana bir şey olacağını ama zor da olsa kabul etmişti.
Elim vitese gitti. Gözlerine son kez derin bir sevgiyle baktım. Çok korkuyordum. Kendim için değil onun için derin bir nefes aldım. Son kez aynalara baktım. "Şimdi." Diye bağırmamla Buket başını ani bir şekilde eğdi. Hayal ise daha çok sindi olduğu yere.
Gaza köklendiğim an ateş etmeye başladılar. Önümde duran adamlara çarptım. Yarısı kenara kaçarken bir kaçı ezildi. Gaza daha çok köklendim. Zikzak yaparak kurşunlardan sıyrılmaya çalışıyordum. Hayali'in tarafında ki cam patlayınca Hayal çığlık atmıştı. Ardından Buket'in camı patladı. Buket olduğu yere daha çok sindi ara ara bana ve Hayal'e bakıp iyi olduğumuzdan emin olmak istiyor gibiydi. İki arabanın arasından son hızla geçince ileride bekleyen adamlarda ateş etmeye başladılar. Önümde ki cam patlayınca bakışlarım Buket'e kaydı. Başını kaldırmış dışarıya bakıyordu. Sinirle bağırdım. "Başını eğ sana başını kaldırma dedim." Ama beni duymazdan geliyor yada duymuyordu. Bir anda başını tamamen kaldırınca korkuyla direksiyon hakimiyetimi anlık kaybettim. Hemen kendimi toparladım. Hızla ensesinden tutup başını eğdim. İnatçı keçi illa dediğini yapacak. Gözümü yoldan ayırmıyordum. Keskin nişancıyla anlık göz göze geldik. Bana sinsi bir şekilde gülümsemesiyle korkudan aniden bakışlarım Buket'e döndü. Ama iyiydi. Kan yoktu. Neden öyle gülmüştü. Aklımı karıştırmak ve dikkatimi dağıtmak için yapmıştı kesin. Beni nişan aldığı an zikzak yaparak hızla oradan uzaklaştım. Arabanın tüm camları kırılmıştı. Aynalardan arkayı kontrol ettim. Gelmiyorlardı peşimizden. Derin bir nefes alıp verdim.
"Şükür atlattık sayılır. Çıkın hadi atlattık." Rahat bir nefes alıp verdim. Buket'in titreyen sesiyle gözlerim anlık ona döndü ve tekrar yola baktım. Başka bir tuzak olabilirdi. Dikkatli olmalıydım.
"Yara-yaralandın! Ha-Hayal iyi mi?" Sesi kesik kesik geliyordu. Çok korkmuştu. Ama şükür zarar gelmemişti. Kan diyordu ama ben iyiydim. Olduğu yerde öylece duruyordu.
"Ben iyim sevgilim ne kanı? Neden öyle duruyorsun eğildiğin yerden doğrul hadi. Takip etmiyorlar." Buket'ten ses çıkmayınca keskin nişancı'nın o son bakışı bir anda gözümün önüne gelince korkuyla ani fren yaptım. Hayır hayır olmamış olsun ne olur. Koluma baktım. Kan vardı ama bu benim kanım değildi. Endişe ve korkuyla yutkundum.
Kekeleyerek konuşmayı başarabilmiştim.
"Buket bu kan? Sen?" Korkuyla vücudunu inceledim ama kan yoktu. Aklıma gelen şeyle bir anda hiç düşünmeden eyildiği yerden doğrultum. Kan, kan vardı. Göğüsünde kan vardı. O kan görünce bayılırdı. O kanı sevmezdi. Ama o kana bulanmıştı. Göğsünün altında kurşun yarası vardı. Elim ayağım boşaldı. Beynim dondu. Ne yapmam gerekiyordu benim şimdi. Bana acıyla karışık tebessümle bakıyordu. Hayır bana öyle bakmamalıydı. Veda eder gibi bakamazdı. Buna izin vermem.
Gözleri ağır ağır kapanıyor gözleri gözlerimden uzaklaşıyordu. Ruhum çekiliyordu sanki. Titreyen ellerimle yüzünü kavrayıp bana bakması için beni hissetmesi için baş parmaklarımla yanağını okşadım. Başı yana düşünce tüm hücreme kadar yanıp yok olduğumu hissettim.
"Yapma işte yapma bunu bana, aç gözlerini ne olur? Bak iyisin hadi ruhum bırakma kendini." Açmıyordu gözlerini.
"Ne bekliyorsun gaza bas hastaneye hadi." Hayal'in bağırmasıyla kendime gelmiştim.
Bakışlarım ona kayınca üzerinde ki ceketi çıkarıyordu.
"Sen direksiyona geç hadi ne bakıyorsun?" Sinirle bağırması ve soğuk kanlılığı beni şaşırtmıştı. Hemen dediğini yapıp direksiyona geçip arabayı çalıştırdım ama çalışmadı.
"Allah kahretsin." Dedim direksiyona sert bir şekilde ard arda vurarak.
"Şimdi değil ne olur şimdi değil çalış." Bir kez daha çalıştırdım. Çalışmıştı hemen gaza köklendim. Hayal çıkardığı ceketi Buket'in yarasına bastırıyordu. Ceketi kaldırıp dikkatli bir şekilde yaraya baktı.
Derin bir nefes alıp verdi. Yüzünde gülümseme oluştu.
"İyi o iyi kurşun sıyırmış sadece. Muhtemelen kan gördüğü için bayıldı." Acıyla gözlerimi kapatıp açtım. Vücudumun karıncalandığını hissettim. İyiydi o iyiydi. Gaza biraz daha köklendim.
Hayal ise ara ara Buket'in nabzına bakıyordu.
"İyi olacak değil mi?" Dedim canım onun canından daha çok yanıyordu.
"Senin yüzünden oldu o adam seni vuracaktı. Sana bağırdı ama duymadın. Kendini siper etti. Gerizekalısın, biliyorsun Buket'in rahat durmayacağını dikkatli olmalıydın. Durduramadım onu eğmek için hamle yaptığımda çok geçti." Duyduklarımla beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Beni korumak için kalkmıştı.
Sinirle direksiyona ardı arda sert bir şekilde vurdum. Tam konuşacakken duyduğum silah sesiyle aynadan arkama baktım.
"Gelin şerefini siktiğimin itleri. Hepinizi lime lime etmezsem bana da deli Mert demesinler." Silahı alıp ardı arda ateş ettim. Araba kullandığım için onları tam net göremiyordum.
Sinirli bir şekilde Hayal'e döndüm.
"Silahı kullanmayı biliyormusun."Gögüsünü kabartarak, "Senden daha iyi hemde." Dedi daha yeni yaptığım şeyi ima ederek. Şuan onunla tartışmaya niyetim yoktu. Son olaydan sonra Hayali'in geçmişini araştırmıştım. Küçüklüğünden beri silah dövüş gibi eğitimler alıyordu. Bu da ona az da olsa güvenebileceğimin sebebiydi.
"Aferin göster kendini şimdi. Şunların hakkından gelelim her öldürdüğün adam için seni affetme oranım artacak." Dedim. Tam on araba vardı hepsinin içinde beş kişi desek elli kişi vardı.
"Elli kişi var her öldürdüğün adam için iki puan yüz alırsan seni affederim. Ama doksan altı alırsan sana işkence etme fikrimden vazgeçerim. Ama yine affetmem. Atmış altı not alırsan işkence planlarımı devreye koyarım." Dedim sinsice gülümseyerek.
Bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
"Sen ruh hastasımısın şuan ki derdimiz senin vereceğin not mu cidden?" Dedi sen ciddimisin dercesine bakıyordu.
"Amaç ortamı rahatlatmak. İstersen sen direksiyona geç ben hallederim iki dakikada. Bunlar benim için çocuk oyuncağı." Bir yandan onunla dalga geçiyor bir yandanda ara ara Buket'e bakıyordum. Gelen kurşunlardan zikzak yaparak kurtulmaya çalışıyordum. Buket İyiydi kan gördüğü için bayılmıştı. Ama kan kaybediyordu. Ve arkamızda onlarca adam vardı.
"Tamam anlaştık yüz yaparsam Buket'i beni affetmesi için ikna edeceksin." Dedikleriyle ani bir şekilde ona döndüm saniyelik bakışlarım ona döndü sinirli bir şekilde bakıp önüme döndüm.
"Seni arabadan atmama ne dersin." Dedim öfkeyle. "Benim kurallarım bu senin değil. Hem sana hayla öfkeliyim. Senin sözün geçersiz." Kendinden emin bir şekilde sırıttı.
"Yani yapacağıma eminsin." Dedi havalı bir şekilde. Öfkeyle dikiz aynasından ona baktım.
"Sen ve hepsini öldürmek hahaha güldürme beni. Tamam lan beş dakika sana hepsini beş dakikada öldür dile benden ne dilersen." Bu dediğim onu güldürmüştü.
"O çok uzun bir süre, ben üç dakikada hepsini öldürebilirim." Dedi bu dediği tek kaşımın kalkmasına neden oldu.
"Sana bir sır vereyim mi?" Dedi ciddi bir o kadar da alaylı bir sesle.
"Benim şuan yapacaklarımı iyi izle çünkü senin müstakbel nişanlın yani müstakbel eşin benim yaptığımı on misli daha iyi yapıyor. Sana ufak bir baldız tavsiyesi. Sakın onunla ters düşeyim deme." Şaşkınlıkla dona kaldım.
Hiç birşey demeden öylece durunca koltuğun altında ki silahı aldı.
"Sen yaraya tek elle tampon yap. Ve torpido da ki silahı da ver." Dediklerini yapıp silahı verdim.
İki silahı alıp ateş edenlere karşılık vermeye bandı.
"Dakikan başladı." Dedim alaylı bir sesle. Asla yapamazdı. Sadece güldü.
Ara ara dikiz aynasından bakıyordum. Bir arabanın tekerine nişan almıştı ve ardından sürücü koltuğunda ki adamı vurmasıyla araba takla atınca iki arabanın daha kaza yapmasına neden olmuştu. Ardından tek elle ateş ederken diğer elle nişan alıyordu. Bu kız beni cidden şaşırtmıştı.
"İyi izle enişte bey." Diye bağırıp ateş etmesiyle yüksek bir patlama sesi duyuldu. Ortadaki arabanın benzin deposuna nişan almıştı. Beş araba ard arda patlamıştı. Ard arda ateş edince bir araba daha yoldan çıkıp takla attı.
"Bu son arabada o şerefsiz var kardeşimi vuran onu öyle bi vuracam ki can çekişe çekişe ölecek." Bu söylediği yüzümde gülümseme oluşturdu.
"Öyle bir vur ki kimse kurtaramasın. Uzun süre can çekişsin." Dedim sinirli ve kin dolu bir sesle.
Ardı arada ateş etti. Ama acıyla karışık inleme sesi gelince bir küfür işittim.
"İyi misin?" Dedim. Ona birşey olursa Buket beni öldürürdü.
"Kurşun omuzumu sıyırdı sorun yok. Benimle kendince oyun oynuyor. Asıl ben onunla oynuyorum." Sesinde ki sinsi gülümseme beni şaşırtmıştı. O depoda ki korkak kızla bu aynı kişimiydi?
Bir kaç silah sesiyle silah sesleri kesildi.
"İşte bu kadar." Dedi keyifle önüne dönerek. Telefonda ki saate bakıp iki dakika kırk dokuz saniye. Rekor kırdım. Diğeri iki dakika elli beş saniyeydi. Aşıyorsun kendini Hayal." Kendi kendine konuşuyor ve kendini övüyordu. Bir önce ki derken o ne demek oluyordu. Tam bir kapalı kutuydu. Bu böyleyse Buket'i düşünemiyordum. Depoda olanlar aklıma gelince yüzümde tebessüm oluştu. İlk tanıdığım savunmasız Buket yerine benden bile güçlü bir kadın görüyordum. İkisinde görünüşü çıt kırıldım gibiydi. Ama işin aslı öyle değildi.
İkisi de tam bir deliydi. Ama onların bu tarafını görmek beni oldukça şaşırtmıştı.
Bana doğru eğildi. Elimden tampon yaptığı ceketi alıp o yapmaya başladı.
Kendiyle gurur duyar gibi, "İki koluna sıktım sonra göğüsüne ve tekere nişan almamla pufff uçtular." Heyecanlı bir sesle söylemişti.
Ona tuhaf bir bakış attım.
"Bu kadar manyak olduğunu bilmiyordum. Hem madem bu kadar cesur ve yeteneklisin neden depoda öyle davrandın." Dedim sorgulayıcı bir sesle.
Kahkaha attı.
"Buket'in en zayıf noktası merhameti. Az birşeycik onu kullandım diyelim. Beni affetmesi için herşeyi yaparım. Ve sende sözünü tutup bizi barıştıracaksın" dedi acıyla karışık emri vaki bir sesle. Tam konuşacakken duyduğumuz sesle başımız o tarafa döndü.
"Demek beni kullandın." Buket gözlerini açmış karşıya bakıyordu. Kana bakmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Üzerimde ki o kara bulutlar bir anda kalktığını hissettim.
"Hayal arkada badaniye olacaktı. Onu Buket'in üzerine ört kanı görmesin." Hayal hemen dediğimi yapmıştı. Bende üzerimdekini dikkatli bir şekilde çıkardım. Bir daha o gözlerin kapanmasına asla izin veremezdim.
Elimde ki onun kanını çıkardığım kazağa silip arkaya attım.
"Güzelim nasılsın. Canın çok yanıyor mu? Kurşun sıyırmış sadece iyisin bak hastaneye gidiyoruz. İyi olacaksın."
Gözleri ağır ağır bana döndü. Bir süre beni inceledi.
"İyi-iyisin." Dedi acıdan sesi çok kısık çıkıyordu. Ama iyi olduğumu görmesi onun gözlerinde ki rahatlamadan belli oluyordu.
"İyim Allahın keçisi. Ben sana kafanı bile kaldırma diyorum. Sen kendini bana siper ediyorsun. Sen bana kafayımı yedirtmek istiyorsun. Ya sana birşey olsaydı. Ne yapardım ben söyle." Onu kaybetme düşüncesi bile beni deli ederken onun buna teşebbüs etmesi beni deli ediyordu.
"Sakin mi olsan Mert kız yaralı bunu daha sonra konuşursunuz. Şuan tek sorunumuz onun iyi olması." Sinirle soludum.
Acı dolu bakışlarım gözlerini buldu. Bana gülümseyerek bakıyordu. Ama canı yanıyordu. Bunu belli etmemek için gülümsüyordu.
"Kapama o gözlerini ne olur. Esirgeme benden o gözlerini sevgilim. Canımdan can gitti." Acıdan konuşamıyordu. Olumlu anlamda gözünü kapatıp açtı.
Yol boyunca bir an bile gözlerini benden ayırmıyordu. Ara ara ona bakıyordum. Her bakışımda gülümsüyordu. Ama canı çok yanıyordu. Hayal onun yarasına bastırmaya devam ediyordu. Onunda yarası vardı ama bunu önemsemiyordu.
Hastanenin önüne gelir gelmez "DOKTOR DOKTOR YOK MU LAN!?" Diye bağırdım. Türkçe bağırdığım için anlamamışlardı ama kucağıma aldığım Buket'i görünce hemen sedyeyle geldiler. Buket'i sedyeye yatırdım. Hayal hemen onların dilinde açıklama yaptı. Onlara sokak çatışmasının arasında kaldıklarını ve arkadaşının yaralandığını söylemişti. Bu kız ne ayaktı böyle. Buket'i sedyeyle götürüken Buket'in başının yana doğru düşmesiyle korkuyla ona doğru koştum. Ama Hayal beni durdurdu.
"Sadece bayıldı iyi merak etme bırak işlerini yapsın doktorlar. Onu dinlemedim hastaneden içeri girdim ama yetişemedim. Çoktan acil bölümüne almışlardı. Sinirle duvarı yumrukladım. Aklıma gelenle. Hemen Emre'nin başında bekleyen adamı aradım.
"Buyurun Mert bey." Dedi mekanik bir şekilde.
"Saldırıya uğradım. Emre'ye söyle Türkiye'yede ki tüm adamları buraya getirsin. O ne derse yapılacak hemen."
"Siz iyimisiniz Mert bey?"
"İyim ama Buket yaralandı. Mehmet ve Kazımın adamlarıydı. Gerisini dememe gerek yok siz gereğini yapın. Onların ailesini yarına burada istiyorum."
"Emredersiniz Mert bey." Hakan telefonu kapatınca Hayal'e kaydı bakışlarım. Kan kaybediyordu.
"Sende kendini göster istersen. Birde seninle uğraşmayalım." Dedim vurdum duymaz bir şekilde.
"İy- iyim be- ben." Sandalye de oturmuş sol kolunu tutup kafasını geriye attımıştı.
"Yaa ne demezsin masallahın var." Hemşireye seslenip onunla ilgilenmesini söyledim. İki hemşire tekerlekli sandalyeyle onu götürünce acil bölümün kapısı açıldı. Hızla içeriden çıkan doktorun yanına gittim.
"İyimi o nasıl?" Dedim onların dilinde.
Doktor tebessüm ederek, "Hasta gayet iyi kurşun sıyırmış dikiş attık. Serumu bittikten sonra taburcu olabilir." Alamadığım nefesi almıştım. Sesli bir şekilde nefesimi geri verdim.
"Çok teşekkürler görebilirmiyim peki?"
"Tabi görebilirsiniz." Hızlıca içeriye girdim. Üzerini değiştirmişlerdi. Gözleri beni bulunca solgun olan yüzünde tebessüm oluştu.
"Sevgilim." Dedi kızacağımı bildiği için bana o dayanamadığım yüz ifadesiyle bakıyordu. Yanına gidip sandalyeyi çektim onun yanına. Dudaklarına tüm korkumu endişemi gidermesini dilercesine uzun ve tutkulu bir şekilde öptüm. Varlığını hissetmek istiyordum.
"İyisin birşeyin yok." Dedim kendime. Elim yüzünü kavradı. Yanağını okşadım.
"İyim canım birşeyim yok. Ufak bir sıyırık sadece." Sesi pürüzlü yüzü solgundu.
"Sen bunu bana nasıl yaparsın Buket? Benim canımı nasıl yakarsın? Ben sana kafanı bile kaldırma demedim mi? Ya kurşun sıyırmasaydı. Ya o kurşun-" devamını getiremedim. Dilim bile o kelimeyi devam ettirmeyi Red ediyordu.
"Sana seslendim ama duymadın beni silah sesleri çok vardı. Seni nişan almıştı. Keskin nişancı vardı. Başına isabet aldı Mert. Ben duramazdım. Anla beni. Eğer önüne geçmeseydim dikkati dağılmayacak ve seni başından vuracaktı. Bana istediğin kadar kız ama yine olsa yine hiç düşünmeden yaparım."
"Yapma benim için kendini en ufak bir tehlikeye asla ama asal atma. Anladın mı beni. Eğer bir daha benim için kendini tehlikeye atarsan ve sana birşey olursa yemin ederim kafama orada sıkarım. Anladın mı beni. Ben seni korumaya çalışırken senin kendini tehlikeye benim yüzümden atman, canımı yaktı. Ruhum çekildi. Senin saçının teline zarar gelmesin diye her şeyi yaparken senin böyle yapman, ben seni koruyamıyorum demektir bu Buket." Bana öfkeli bir o kadar acı içinde bakıyordu.
"Asıl sen anlamıyorsun şuan sen ne hissediyorsan ben on katını hissediyorum. Ben senin ölümünle bir kere savaştım. Bir kere daha o acıyı çekmeye gücüm yok. Ve buna asla ama asla izin vermeyeceğim. Bunu da sen aklından çıkarma." Bana öyle bir bakıyordu ki dediklerimin onda hiç etkisi yoktu. Dediklerinden sonra birşey diyemedim. Ne dersem diyeyim yine bildiğini okuyacaktı.
Yerinden doğrulmaya çalışınca omuzundan tutup onu engelledim.
"Şuan kalkamazsın dikişlerin zarar görebilir." Gözleri doldu. Canı yanmıştı dogrulunca hemde çok. Onu böyle görmek hemde sorumlusu benken.
"Benim iyi olmamı istiyorsan ilk önce sen iyi olmalısın Mert anladın mı beni." Dedi kırgın bir şekilde. Başımı aşağı yukarı olumlu anlamda ağır ağır salladım.
"Bu senin içinde geçerli benim iyi olmamı istiyorsan ilk önce kendine dikkat etmelisin güzelim." Dedim haylaz bir şekilde gülümseyerek.
Tam itiraz etmek için ağzını açmıştı ki doktorun girmesiyle açılan ağzı kapandı.
"Evet nasılsın Alina? Kendini iyi hissediyorsan serumdan sonra taburcu olabilirsin." Alina, bu ismi hiç sevmemiştim. O benim Buket'imdi. Bu dünyada ki bütün çiçeklerden bile güzeldi. Öyle bir kokusu vardı ki bütün dünyada ki çiçekleri toplasalar onun baş döndürücü kokusunun yanında hiç kalırlardı.
Ömrümden ömür gitmişti. Buket iyi olduğunu söylüyordu ama ağrısı vardı.
"Doktor bey ağrısı var onun için güçlü bir ilaç yazın." Dediklerimle Buket ile göz göze geldik. Bana anlamadığım bir şekilde baktı.
Doktor tam konuşacakken, "Hayır iyim öyle büyük bir acı değil dayanabilirim." Öfkeyle konuştum.
"Ne demek dayanabilirim Buket acı çekmeni izleyemem ben yazın doktor bey ilacı içecek o ilacı." Dayanabilirim ne demekti. Buket tam itiraz edecekken öfkeyle ona bakınca olduğu yere sindi.
Doktorun bakışları ikimizin arasında gidip geliyordu.
"Peki o halde ben senin ağrılarına iyi gelecek bir ilaç yazayım zaten antibiyotik ve bir krem de yazacağım. Yaranın enfeksiyon kapmaması lazım. Silahlı yaralanmalarda yarada enfeksiyon çok sık gördüğümüz bir şey. O yüzden günde iki defa düzenli pansuman yapılmalı bir hafta sonra da dikişler almamız için hastaneye gelin. Bol bol dinlenin ve sağlıklı beslenin lütfen. Birde sırtınızdan ciddi bir operasyon geçirmişsiniz. Sekiz ay önce ve-" Buket hemen lafa atlayarak konuştu.
"Tamam doktor bey dediklerinizi uygulayacağım. Teşekkürler herşey için." Doktara uyarı dolu bakışlar atıyordu. Sesinde ki telaş ve doktorun dedikleri beni şaşırtmıştı. Ameliyat mı? Ne ameliyatı.
Buket bana kaçamak bakışlar atıyordu. Bu bakışları tanıyordum. Bilmemi istemediği şeyler vardı.
"Ne operasyonu doktor bey?" Ben yokken neler yaşamıştı Buket böyle. Doktor Buket'e ardından bana baktı.
"Bilginiz var sanıyordum. Kusura bakmayın. Hasta doktor gizliliğinden ötürü anlatamam. Alina hanım anlatsa daha iyi olur." Endişe, korku, ve öfke birbirine karışmıştı.
"Buket ne ameliyatı ne oldu sana sekiz ay önce." Buket ne diyeceğini bilemiyor gibi öylece yüzüme bakıyordu.
"Öyle önemli birşey değil Mert sadece ufak bir şey." Doktor odadan çıkınca öfkeyle Buket'e baktım.
"Anlatıyormusun yoksa ben kendim mi öğreneyim.!" Bana korkuyla bakıyordu. Ama bende korkuyordum. Ben yokken neler yaşadığını baştan sona bilmem gerekiyordu.
Yanına oturup yüzünü ellerimin arasına aldım. "Bakma bana öyle sevgilim. Neden benden saklıyorsun? Neden ayrıyken neler yaşadığını bilmemi istemiyorsun? Ben yaşadıklarını böylemi öğreneceğim. Başkalarından duymak istemiyorum Buket." Gözleri doldu. Birşeyler söylemek istiyordu ama onu durduran birşey vardı.
Yutkundu acı bir yutkunuştu. Bu yutkunuşu çok iyi biliyordum. Göz yaşlarını bastırmak istiyordu.
"Kaldıramazsın Mert yaşadıklarımı kaldıramazsın. Sen kalbimin üzerinde ki kurşun yarasını gördüğün an sinir krizinin eşiğine gelmişken yaşadıklarımı anlatırsam hiç kaldıramazsın. Bırak geçmiş geçmişte kalsın. Bırak o toprağın altında ki geçmişi tekrar gün yüzüne çıkarmayalım. Bu ikimizide yaralar. Kabuk bağlayan yarayı kanatmanın anlamı yok ömrüm. Ne olur bana bu konu hakkında birşey sorma olurmu. Ben geçmişi unutmak istiyorum. O kabus dolu anları silmek istiyorum." Gözlerinden akan yaşlar onun yanaklarından benim kalbime kezzap etkisiyle damlıyordu. Baş parmaklarımla göz yaşlarını sildim.
"Ağlama artık senin bir damla bile göz yaşı dökmeni istemiyorum. Şimdi değil ama bir gün bana anlatmanı bekliyor olacağım. Seninle ilgili en ufak birşey benim için çok önemli. Kendini hazır hissettiğin zaman neler olduğunu anlatmanı istiyorum sevgilim." Acı bir tebessüm oluştu dudaklarında.
"Bunu sana yapamam ben buna hiçbir zaman hazır olamam." O zaman ben kendi bildiğim şekilde öğrenirim. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapayıp nefesimi sesli bir şekilde verdim. Onu daha fazla üzmeye hakkım yoktu.
"Tamam sevgilim nasıl istersen öyle olsun ama o yüzün gülsün yeter ki." Akan göz yaşlarını tekrar sildim. Dediklerimle tebessüm etti.
"Sen dinlen ben bir Hayal'e bakayım." Gülen yüzünü bir anda telaş kapladı.
"Ne oldu Hayal'e iyimi o?" Endişeli sesiyle ağzımdan bir küfür çıktı. Kızı ağlatmayayım diyorum daha beterini yapıyordum.
"Yok güzelim gayet iyi domuz gibi hatta. Sadece kolunu kurşun sıyırdı. Dikiş atıyorlardı. Gidip getireyim yolu bulamaz şimdi. Birde onunla uğraşmayalım." Dediklerimle yüzünde ki endişe yerini rahatlamaya bıraktı. Başını onaylar şekilde aşağı yukarı salladı.
Odadan çıktığım an ileride Buket'le ilgilenen doktoru gördüm. Odasına giriyordu. Bakalım geçmişinde benim yüzümden ne gibi yaralar açmışım. Bunu öğrenmeden asla rahat edemezdim.
Kapıyı çalmadan içeri girince doktor öfkeyle bana baktı. Onu umursamadan sandalyeye oturdum. O da yerine oturunca bana ne istiyorsun dercesine baktı.
"Buket yani Alina adında ki hastanızın hastane geçmişini istiyorum. Ameliyatlardan gribe kadar ne gibi şikayetlerle hastaneye gelmiş hepsini anlatın bana." Doktor kibirli bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Malesef hastalarımız hakkında bilgi vereme-" Belimde ki silahı çıkarıp anlına nişan aldım.
"Anlayamadım bir daha söyle ne yapamazsın?" Dedim tehtidkar bir şekilde. Ellerini havaya kaldırıp dehşetle bana bakıyordu.
"O dokümanı çıkarman ve bana anlatmaya başlaman için iki dakikan var." Tetiğe elim baskı yaptığı an, "Ta-tamam hemen bakıyorum sakin olun lütfen." Yüzümde tehlikeli bir gülümseme oluştu.
"Anlaşacağımızı biliyordum doktorcum. Seni ilk gördüğümde çok iyi anlaşacağımız anlamıştım zaten." Ben konuşurken o da bilgisayardan dökümanları çıkarıyordu. Ara ara gözüm ekrana kayıyordu. Aptalca şeyler yapması hiç hoş olmazdı.
Duyacaklarıma hiç hazır değildim. Ama bilmem gerekiyordu. Doktor dökümanları çıkarıp göz ucuyla incelemeye başladı zaman geçtikçe şaşkınlıktan gözleri git gide büyüyor bu da benim korkumu had safaya çıkarıyordu.
"Neden ekrana öyle bakıyorsun doktor?"
Başını ağır ağır bana çevirdi. Sonra tekrar ekrana baktı ardından tekrar bana baktı.
"Alina hanımın neden sizden sakladığını şimdi daha iyi anlıyorum. Siz Alina hanımın neyi oluyorsunuz?" Dedi meraklı bir şekilde.
"Eşim olacak bir kaç gün sonra uzun bir süre bazı sebeplerden birbirimizden uzak kaldık. Sen bunları boş ver neyi var ne gördün anlat hemen." Silahı ona doğru sallamamla korkuyla yutkundu.
"Tamam tamam indirdim ama en ufak detayı bile atlamanı istemiyorum ve o dokümanları da bana veriyorsun." Dedim uyarı bir sesle. Başını olumlu anlamda salladı. Tam konuşacakken kapı çaldı. Sinirle soludum.
"Hasta var kardeşim girmeyin." Diye bağırınca adım sesleri uzaklaştı.
Doktora baktım hadi dercesine bilgisayarı işaret ettim.
"Peki ala hangi aydan başlayayım." Dedi.
"Bu ülkede ilk hasta girişinden başla." Dedim direk. Kısa bir süre bilgisayar da birşeyler yaptı.
"Evet buldum. İlk girişi uzun süre açlık ve intihar girişimi. İki bileğini kesici aletle kesmiş. Bir damarı zarar görmüş. Ve estetik dikiş atılmış. Bir hafta tedavinin ardından taburcu edilmiş." Duyduklarımla kanım çekilmişti.
"Hemen ardından ruh ve sinir hastalıklarına sevk edilmiş."
"Nee ne diyorsun sen doktor." Duygu karmaşası yaşıyordum. Hangi duyguyu yaşayacağımı şaşırmıştım.
"Alina hanımın yaşadıkları biraz ağır. Fazla vaktim yok. Lütfen lafımı kesmeyin. Duymaya hazır değilseniz dökümanları vereyim siz bakın.
"Devam et!" dedim öfkeyle bağırarak. Korkuyla yutkundu ve devam etti.
"Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde üç ay kadar tedavi gördükten sonra hastaneden kaçmış. Ve iki gün sonra yüksekten düşme sebebiyle acil ameliyata alınmış. Ve çok ciddi bir ameliyat geçirmiş. Altı omurgası ciddi anlamda hasar almış, on iki tane platin takılmış omurgasına ve iki hafta entube şekilde yoğun bakımda kalmış." Öfkeyle sandalyenin kol kısmını sıkıca tutuyordum. Benim yüzümden olmuştu. Benim yüzümden. Cidden hiç yaşamamış. Ölümün eşiğinde mi dolaşmış hep.
"Peki yüksekten düşmüş mü yoksa intihar mı?" Dedim korkudan yutkunarak. Doktora nasıl baktıysam gözlerinde acıma duygusu görmüştüm.
"Bilmiyorum hastane kayıtlarında ne yazıyorsa onu söylüyorum size." Sol gözümden akan yaşı sildim.
Devam etmesi için işaret verince kalbimi söküp parçalara ayıran canımı hiç olmadığı kadar yakıp maf eden o her bir kelimeyi söylemeye devam etti.
"Üç ay yoğun bir fizik tedavi görmüş. Bu süreçte belli aralıklarla sakinleştirici verilmiş. Büyük ihtimal sinir krizi yada bir atak anında verilmiş olmalı. Taburcu olduktan bir hafta sonra tekrar ruh ve sinir hastalıklarına yatışı yapılmış. Hımm bir notta düşürmüş doktoru. Hayali varlıklar görme ve ölüme meyilli. Şizofreni belirtisi gibi duruyor." Yere dikili olan gözlerim mekanik bir şekilde doktora döndü. Onu ilk gördüğüm gün sahilde. Bana gerçek değilsin diyordu. Beni öldü sandığı için şaşkınlıktan öyle söyledi sanırken o benim orada bir hayal olarak gördüğünü mü sanıyordu. Benim gerçek olduğuma inanmamış benim hayal olduğuma inanmıştı. Ve beni artık görmek istemiyordu. Hayalim bile ona acı ve işkence etmişti. Masaya sert bir şekilde yumruk vurunca doktor korkudan irlkildi.
"Iyimisiniz?" Dedi korku ve endişeli bir şekilde.
"Benim yüzümden Allah kahretsin ki benim yüzümden. Onun bu halde olmasının sebebi bendim." Ayağa kalkıp ileri geri yürümeye başladım. Ellerimi saçlarıma geçirip öfkeden ve acıdan başka birşey hissedemiyordum.
"Devam et doktor." Doktor tereddüte kalmıştı ama devam etti.
"Üç hafta sonra taburcu olmuş." Ekrana kısa süre baktı. Anlık gözleri beni buldu.
"Şey bir de bir intihar girişimi daha olmuş." Nefes alamıyordum. Kalbim sıkışıyordu. Ölmek istemişti. Ben onu deli gibi ararken o en başından beri ölmek için her yolu deniyordu. Doktor temkinli bir şekilde konuştu.
"Silahlı yaralanma kalbinin iki santim aşağısından. İki defa kalbi durmuş ameliyat esnasında. İki hafta sonra taburcu olmuş." Beni dikkatli bir şekilde inceliyordu. Ben ise hiç anlamadığım kadar ağladığımı yeni fark ediyordum.
Çaresizce kollarımı iki yana açtım. Omuzlarım düştü. Omurgam da ciddi bir acı vardı bileklerim acıyor kalbim yanıyordu.
"Ben ne yapayım kendime doktor söyle ben bunlara sebep olan bene napayım. Sevdiğim kadına bunları yaşatmışken ben nasıl hiç birşey olmamış gibi onun yüzüne bakarım. Olduğum yerde dizlerimin üzerine düştüm. Bedenim ruhum kaldıramıyordu bu olanları. Bakışlarım masada ki silaha kaydı. Beni anca o silah bu azaptan kurtarırdı. Doktor bir anda silahı alınca bakışlarım doktora kaydı. Silahın sarjörünü çıkardı ve masanın diğer ucuna koydu. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Elini omuzuma attı.
"Sakin olun lütfen emin olun bunların hiçbirini bilinçli yapmamıştır. Ne oldu bilmiyorum ama Alina hanım size öyle bir aşkla bakıyor ki ona iyi geliyorsunuz." Acıyla bakışlarım masadan çekip doktora kaydı.
"Ben ona acıdan başka hiç birşey vermedim bu zamana kadar." Derin bir nefes alıp verdim.
"Daha var mı?" Dedim ellerim titriyordu. İlk defa ellerim acı ve korkuyla titriyordu. Babamı öldürdüğüm de bile titremeyen ellerim sevdiğim kadına verdiğim acıları duyduğum andan beri titriyordu.
Doktor tereddüte kalınca anladım. Daha fazla ne yaşamış olabilirdi ki?
"Söyle doktor." Dedim çöktüğüm yerden kalkıp sandalyeye oturdum.
Doktor yanımdan ayrılıp tekrar yerine oturdu. Kısa bir süre beni inceledi ve devam etti. Duyduklarım benim canımı bu denli yaktıysa Buket nasıl dayanmıştı bunlara? Doktorun söylediği her bir kelime hançer saplanmasına neden oluyordu.
"Hastaneye acil bölümünden giriş yapılmış olaydan bir kaç hafta sonra, kesici aletle yaralanma. Kayıtlara saçlarını keserken elini yaralamış diye girilmiş." Acıyla gözlerimi kapadım. Hayır bunu bu şekilde yapmış olamazsın değil mi? Gözlerimden yaşlar süzüldü. Benim bilmemi istememenin nedeni bundanmıydı. Kapalı olan gözlerimi açıp kolumu dizlerime yaslayıp saçlarımı çekiştirip yüzümü sert bir şekilde ovaladım. Sakinleşmeye çalıştım ama en ufak bir etkisi bile olmadı.
Doktorun bile sesi titriyordu anlatırken.
"İki ay sonra da şoktan kaynaklı bir bilinç kaybıyla gelmiş hastaneye." Bunu biliyordum. Kucağımda o gün bayılmıştı. Dünyam kararmıştı. Öldü sanmıştım. O bir dakikalık zaman diliminde ölüp ölüp dirilmiştim. Hastaneye götürdüğüm zaman doktor şoktan kaynaklı bayılma demişti. Ve Emre beni oradan uzaklaştırmıştı. Bana gitme desede sahil kenarında onu öyle çaresiz bir şekilde ağlarken görmek beni maf etmişti. Dayanamamış gitmiştim. Buket'i orada kendi kendine konuşurken gördüğüm an başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. O sırada atak geçiriyormuş ben bunu anlayamamıştım.
Doktor konuşmaya devam etti.
"Kısa bir süre öncede trafik kazası sebebiyle gelmiş. Ayağından kaynaklı bir ameliyat geçirmiş." O kazayı görmüştüm. Ama çok geçti. Emre'nin söylediklerini o an bilmiyordum. Ne konuştuklarını öğrenmek için aradım ama Buket açmıştı. Sesini o kadar çok özlemiştim ki kapatmaya elim gitmemişti. Beni nefesimden bile tanıyacak kadar iyi tanıyordu. Ondan kısa bir süre sonra ağlayarak evden çıkınca takip ettim. Emre evden kaçarcasına beni görmezden gelerek gidince bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Dengesiz bir şekil de araba kullanıyordu. Durdurmak için önünü kesecekken o kabus dolu kaza olmuştu onu durduramamıştım. Kaza yerinde o söylediği kelimeler canımı çok yakmıştı. Bu da bardağı taşıran son damlaydı.
"En son kayıtta bugünün kaydı." Dedi gözünü ekrandan ayırıp bana bakıyordu. Ama benim onu görecek halim bile yoktu.
Canımın canını yakmış onu hayatla olan bağlantısını koparmaştım.
"Eyvallah doktor." Diyip masada ki silahı ve sarjörü alıp silahı belime yerleştirip odadan çıktım. Nefes alamıyordum. Canım acıyordu. Onun aldığı her darbe her yara bende inanılmaz bir acıya sebep oluyordu. Sersem adımlarla hastanenin çıkışını bulmaya çalışıyordum. Önümü bulanık görüyordum. Ellerim titriyordu. Ya başarılı olsaydı. Ben şimdi onun cenazesini mi bulacaktım. Düşünceler, olaylar, doktorun dedikleri zihnimi esir almıştı. Yüksekten düşme dedi. Kendini nereden atmıştı. Ne olmuştu da atmıştı. Belki de düşmüştür. Evet düşmüştür. Bu kadar ileri gidemez ki o kendine bu kadarını yapamaz! O kurşun yarasını bana anlatmadı tam olarak. Uzun süre aç kalmış. Emre demişti. Ama intihar ettiğini söylemedi. Ben bileklerin de iz görmedim. Doğru ya doktor estetik dikiş demişti. Birine çarpmamla donuk bir şekilde bakışlarım bana çarpan kişiye döndü. Ama bulanık görüyordum. Birşey demeden yanından geçtim. O dokunmaya kıyamadığım saçlarına canını yakarak kendine hiç acımadan kıymıştı. Canımı yanacağını kendimden nefret edeceğimi biliyormuydu bunu yaparken. Ben şimdi onun yüzüne hiç birşey olmamış gibi nasıl bakacaktım.
Başımın dönmesiyle duvardan destek aldım.
"Mert ne bu hal?" Hayal'in sesiyle olduğum yere çöktüm. Ayaklarım beni taşıyamıyordu. Hızla yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü.
"Yoksa Buket ona birşey mi?"
"Hayal Buket neden atladı yüksekten? Düştüğünü söyle bana ne olur. Ayağı kaydı dengesini kaybedip düştüğünü söyle.
Nasıl kurşunu kalbine sıktı? O açlıktan kendini öldüremeyince bileklerini keserken sen neredeydin. Saçlarını ellerini parçalayarak keserken sen neredeydin Hayal?" Sesim git gide yükseliyordu.
Bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
"Se-sen nasıl öğrendin.?" Diyebildi. Onu umursamadan yerimden doğrulmaya çalıştım ama olmadı omuzlarım da tonlarca yük vardı ve kalkmama izin vermiyordu.. Ayaklarımı hissedemiyordum. Acıyla inledim.
"Nasıl oldu sen neredeydin o bunları kendine yaparken Hayal?" Bana buhulu gözlerle bakıyordu. Titreyen sesiyle konuşmaya başladı.
"İzini kaybettirdi. Vitali bulmuş onu izme bir yerde yıkık dökük bir binada son anda hastaneye yetiştirmiş. Onu hastaneden haber gelince bulduk. Sonra hastaneye yatırdık ama bir kriz anında kaçmış bulamadık. Öyle bir kayboluyor ki onu bulmak imkansız oluyor Mert o yüzden bir an bile yanlız bırakamıyorum. Hastaneye yattığında her gün gidiyordum yanına ama kısa bir süre kalabiliyordum. Sonra senin hayalini görmüş ondan kaçmış bana öyle anlattı. Zaten konuşmuyordu fazla. Uçurumun kenarında otururken buldum onu. Yüreğim ağzıma geldi onu orada görünce ayaklarını sarkıtmış kahkaha atıyor ardından ağlıyordu. Buket dememle bana bakıp ayağa kalktı. Çok kötüydü Mert o yüz ifadesi hayla gözümün önünden gitmiyor. Elini boşluğa uzatıp kendini kahkaha atarak boşluğa bıraktı. Bütün gece orada oturmuş." Tüm hücrelerime kadar yandım. Nasıl bir acıydı bu tarifi olamayan bir acıyla boğuşuyordum. Ard arda duvarı yumrukladım. Hayal de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yere oturup duvara yaslandı. Hastane koridorundan geçenler bize acıyarak bakıp yanımızdan geçiyorlardı.
"Şimdi anladın mı neden senden uzak tutmaya çalıştığımı Mert. İyileşiyordu. Ve aklı yerine geldiğinde ilk seni sordu. Ona ihtiyacım var dedi. Ama sen tekrar ona acı çektirecektin. Buket bunu kaldıramaz Mert ona yapacağın en ufak ihanet onun sonu olur. Lütfen ona sakın bir daha yanlış yapma bu onun sonu olur ve inan seni yaşatmam canım pahasına olsa bile seni öldürürüm. Onu senden uzak tutmaya çalıştım ama olmadı buldun onu. Ve dengeler altüst oldu. Babamın yönetimde olan şirketi babam aklı meşgul olsun diye Buket'e devir etti. Tam herşey yoluna girdi derken seni gördüğünü söyledi. Emre'ye sorduğum da doğrulayınca kan beynime sıçradı ama çok geçti. Onu bırakmayacağını biliyordum. Öyle de oldu." Haklıydı beni ondan uzak tutmakta haklıydı. Daha bulduğum ilk anda başına gelmeyen kalmadı. Ama ben onsuz da yapamazdım. Cebimden sigarayı çıkartıp titreyen elimle yakmaya çalıştım ama olmadı. O kadar çok titriyordu ki yakamadım. Hayal çakmağı elimden alıp yaktı. Dudaklarıma götürdüğüm ama çekemedim. Nefes alamadığımı o an fark etmiştim. Elim boğazıma gitti. Hava almam gerekiyordu.
"Be-ben hava almalıyım." Diye bildim titreyen sesimle. Duyduklarım, öğrendiklerimle kanım çekilmişti. Yaşamadan anlayamazsın dedikeri bu olsa gerek. Anlatılmayacak derecede bir acıydı. En kötüsü de benim yüzümden olmasıydı. O bana güvenmişti ben ise onu bir kere bile dinlemeden onu cezasını kesmiştim. Pişman olmuştum ama çok geçti. Herşey için çok geçti. Zorla da olsa ayağa kalkabilmiştim. Ara ara duvardan destek ala ala dışarı çıktım. Derin bir nefes almak istedim ama olmadı. Elimde ki sigara yere düştü. Emre'yi gördüm bana endişeli bir şekilde koşarak geliyordu. O beni anlardı. O benim neler yaşadığıma şahit olmuştu. Yenilmiş bir şekilde başım yana düştü. Yanıma geldiğinde omuzlarımdan tutup yüzümü inceledi.
"Mert ne oldu ne bu halin yoksa Buket?" Dedi.
"Be-ben o-onu" uyuşan bedenimin ardından gözlerim karardı. Emre'nin tedirgin sesi ve beni tutmasıyla bilincim kapanmıştı.
"Mert kardeşim kendine gel. Doktor doktor yok mu?" Ben bu saaten sonra nasıl nefes alacaktım...
🌸💔🌸
Vee bölüm sonu🍂
Ben daha kendime gelemedim. Gidin bir su için canlarım.😅❤️
Nasıl buldunuz bölümü arkadaşlar. İleriki bölümlerde de Mert'in o ayrılık sürecinde neler yaşadığını okuyacağız ama ondan önce bomba gibi bir sahne var onu yeni bölüme inşallah aktarabilirsem aktaracağım. Konu belli ama bağlamada sıkıntı oluyor. Neyse yine çok konuştum.
Yeni bölümlerde görüşmek üzere..💞
SEVİLİYORSUNUZZZ...🦋❤️🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.67k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |