
MERT'EN...
"Nasıl tüm olanları bir anda anlatırsın ona onun bunları kaldıramayacağını bilmiyormusun sen Hayal!"
"Nereden bilebilirdim böyle olacağını herşeyi bir şekilde öğrenmiş bende sorularına cevap verdim. Hem eninde sonunda öğrenecekti."
"Beni deli etme Hayal bütün olanları aynı anda öğrenmeyecekti ama. Elimde kalmana ramak kaldı. Haddini aşmaya başladın sen."
Başımda ki şiddetli ağrı kulaklarımı tırmalayan seslerle daha da artıyordu. Sesler kesik kesik ve uğultulu geliyordu. Acıyla yüzümü buruşturup gözlerimi araladım.
"Ne diyorsun sen be hiç bir haltta yiyeme-" Daha fazla kaldıramıyordum. Bu tantanayı.
"Dır dır dır başım şişti bee bir susun." Sinirle söylediğim sözlerle konuşmalar bir anda kesildi. Gözümü açtığımda anlık bir afalladım. Neredeydim ben? Ani bir refleksle konuşan kişilere baktım. Bir hastane odasındaydım ve Hayal ve Emre bana tuhaf bir şekilde bakıyordu.
Bir dakika!!
Olaylar gözümün önünde canlanmaya başlamıştı. Aklıma doluşan anılarla öfkem ve yüreğimde ki acı git gide kendini belli ediyordu. Bakışlarım Emre'ye döndü. Gözlerimin dolmasıyla Emre hızla yanıma gelip kolunu omuzuma koydu.
"Lütfen sakin ol bak Buket seni sorup duruyor. Şuan değil öğrendiğini öğrenirse ondan öğrenmedin diye sana öfkelenebilir." Ne diyordu bu? Sesinde ki çaresizlik ne kadar acınası bir durumda olduğumun kanıtıydı. Ve bu benim zerre umrumda değildi.
Boş boş yüzüne baktım. Kolumda ki serumu tek hamlede çıkarıp yataktan kalktım.
Ben neler duymuştum öyle. Başımın dönmesiyle kalktığım gibi geri yatağa oturmuştum. Yine o iğrenç sakinlestiriciyi vermişlerdi.
Öfkeyle Emre'ye baktım. "Ben sana ne olursa olsun şu ilacı vermeyeceksin demedim mi?" O kadar öfke doluyum ki ama bunu dışa vuramıyordum. Canım yanıyordu. Haykırmak kırıp dökmek istiyordum. Ama ilaç buna engel oluyordu. Kolumu kaldıracak halim bile yoktu.
"Çok kötüydün kardeşim. Nöbet geçiriyordun doktorlar bunu yapmak zorundaydı." Sesinde ki endişe ve temkinli ses tonu beni deli ediyordu. Ben sakinleşmek istemiyordum.
"Buket nerde?" Dedim daha fazla gözlerimi açık tutamıyordum.
"Odasında seni sordu bende işin olduğunu ama geleceğini söyledim. Üç saattir uyuyorsun. Ne olur kendine gel bırakma kendini şimdi değil Mert şimdi değil. Geçmiş bitmiş olaylar için kendini yiyip bitirmeye gerek yok." Nasiyatleri boşaydı. Ben duyduklarımdan sonra asla ama asla kendimi affedemeyecektim.
"Be-Beni ona götür." Git gide uyku beni esir alıyordu ama buna izin vermeyecektim. Onu görmeye tenini hissetmeye kokusuna ihtiyacım vardı. Benim ona ihtiyacım vardı.
"Odasında doktorlara onu uyutmasını söyledim. En azından sen kendine gelene kadar uyusa iyi olacak. Dakika başı seni sordu. Sana birşey olacak diye çok korktu. Ben de uyursa daha iyi olur diye düşündüm. Hatta bir ara kalkmaya peşinden gelmeye çalıştı." Kendi canı umrunda bile değildi. Hayır bu yaptığı çok yanlıştı. Benim için canını tehlikeye atmamalı bunu ona anlatamıyordum.
Onu özlemiştim. Benim yüzümden ne acılara maruz kalmıştı. Beynim allak bullaktı. Düşünceler beynimi istila ediyor bu da beni deli ediyordu. Ne düşüneceğimi bilemez haldeydim. Onu görmek istiyordum. Tek bildiğim şuan buydu.
"Hangi oda?" Dedim bitkin düşen vücudum sesime yansıyordu. Hayal öylece beni izliyor ağzını bile açmıyordu. Ona ilk defa hak vermiştim. Ama ben Buket'en ayrı kalmazdım.
"Bin yüz iki. Allah kahretsin ki o da sensiz yapamıyor." Dedi Hayal soğuk ve nefret dolu bir sesle.
Cevap vermeden ayağa kalktım. Başımın dönmesiyle olduğum yerde durdum. Emre yardım edeceği al elimi kaldırıp onu durduğum. Bir kaç saniye sonra ağır ve sersem adımlarla odadan çıktım. Benim odamın numarasına baktım. Bin yüz birdi. Yani yan odamdamıydı. Hiç vakit kaybetmeden yan odaya ilerledim. Arkamdan gelmiyorlardı gelmesinlerdi de zaten. Benim sadece ona ihtiyacım vardı. Odaya girdiğimde uyuyordu. Uyurken bile ayrı bir güzeldi. Bulanık görmeme rağmen gözlerim onu gördüğü an netleşiyordu. Bende nasıl bir etki bıraktığını bilseler onu benden bir saniye bile ayırmaya yeltenmezlerdi.
Yatağına oturup kısacık kestiği saçlarına gitti ellerim. "Bunlara kıyarken neden kendini öldürmek istercesine o elleri parçaladın ki o kadar mı sende derin yaralar bıraktım da böyle kendinden vazgeçtin sevgilim. Hiç mi aklına gelmedi senin aldığın her bir nefes için dünyayı yakabileceğimi." Yanına uzanıp kolumu başının altına yerleştirip. Yan bir şekilde diğer elimi yüzüne gitti. Yüzüne gelen kızıl saçlarını kulağının arkasına ittim.
"Ben şimdi nasıl senin yüzüne o gözlerine bakabilirim sevgilim söyle bana. Sana o kadar acı çektirmem yetmiyormuş gibi yokluğumda iyisindir diye umarken daha beterlerini yaşatmışım sana. Hayatını cehenneme çeviren benim. Ama sensizde olmuyor be güzelim. Ne yapacağım ben söyle bana." Gözümden akan yaşlar saçlarına damlıyordu. Uykusu ağır değildi. Şuan uyanması gerekirdi ama ilacın etkisinde olduğu için beni duymuyordu. Önceden geçirdiğim sinir krizlerinden dolayı aldığım sakinlestiriciler bana artık fazla etki etmiyor sadece sersemletiyordu. Beni duymasada olur. En azından uyanıkken soramadıklarımı uyurken soruyor ve söylüyordum. Gözüm ellerine kaydı. Canı çok acımış olmalıydı. Yanağında olan elim onun avuç içine gitti. İzler vardı ama çok net değildi. Avcunun içini dudaklarıma götürdüm. Her bir yarasını her bir acısını öpmek istiyordum. Küçükken babam beni dövdüğünde yada düştüğümde annem öpünce acım hafiflerdi. Belki onun yara izlerini öpersem hafiflerdi yaraları ve acıları.
Diğer eline baktığımda orada ki yaralar daha derindi. Ben daha önce nasıl fark edemedim bu yaraları. Acı dolu bir inilti koptu dudaklarımdan. Gözlerimi acıyla kapadım. Bu çok ağırdı, bu çok fazlaydı. Benim, o hayat dolu kızı dönüştürdügüm kişi bu olamazdı. Yaşayan ölüye dönmüştü. Diğer avuç içini de öptüm, göz yaşlarım avuç içine damlamıştı. O benim karanlık dünyama hayatıma renk katarken ben onun renkli hayatını karanlığa bürümüştüm.
Onun acılarını ruhum hissediyordu. Nefes alamıyordum. Kırıp dökmek kendime işkence etmek istiyordum. Hatta o işkenceyi bana Hayatını maf ettiğim kadın yapsın istiyordum. Ama o bırak bunu yapmayı bana değil kendine zarar verirdi.
Elimle yüzünü kavrayıp yanağını okşamaya başladım.
"Affetme beni birtanem sakın affetme. Çünki ben kendimi asla affetmeyeceğim." Saçlarının arasına öpücük kondururken o bağımlısı olduğum kokusunu içime çektim.
"Ama ne olur benden de gitme benden nefret et ama benden gitme olurmu?"
Ona iyi gelmiyordum. Varlığımda yokluğumda ona zarar veriyordu. Ne yapacaktım ben ona zarar gelmemesi için ne yapmalıydım? Ondan uzak duramıyordum. Bu imkansız ötesi birşeydi.
Sakinleştiricinin etkisine daha fazla dayanamamıştım. Gözlerim ağır ağır kapanmaya başlamıştı. İlk defa ne yapacağımı bilemiyordum. "Canının böyle yanacağını bilseydim seni gördüğüm o ilk gün dünyanın o bir ucuna gider yada kafama sıkardım. Ama biliyorum ki çok geç sevgilim. Ama bu saaten sonra ne olursa olsun o yüzünde ki gülümsemenin solmaması için herşeyi yapacağım." Gözümden akan son damla gözyaşı ile uykuya esir oldum. Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı.
BUKET'EN
Vücudumda hissettiğim ağırlıkla bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu. Burnuma onun eşsiz kokusu geliyordu. Beni uyandıran en büyük etken de onun bu eşi benzeri olmayan kendine has kokusuydu. Gözlerimi araladığım da bana sarılı bir şekilde uyuyordu. Sabah olmuştu. Nereye gitmişti ona o kadar çok ihtiyacım varken o beni yanlız bırakıp o adamların peşinemi gitmişti. Uyurken bile kaşları çatıktı. Rüya görüyordu. Burnum onun burnuna değmek üzereydi. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu.
Elim uzamış sakallarına gitti. Dudaklarına kısa bir öpücük kondurup geri çekildim. İyiydi yanımdaydı. Ona birşey olamamış sözünü tutmuştu. Benim öpüşümle çatık kaşları yavaş yavaş silindi. Dudaklarında tebessüm belirdi.
"Bu anı o kadar uzun bir zaman bekledim ki." Dedi uyku mahmuru sesi onu daha da bir karizmatik yapıyordu. Dedikleriyle gülümsedim.
"Gözlerimin açılması için daha istekli öpmelisin ama bunu saymıyorum." Dedi munzur bir şekilde gözleri kapalı bir şekilde onu öpmemi bekliyordu.
"Hmm peki benim bundan ne gibi bir çıkarım olacak." Dedim yalancı bir stemle.
"O hayran olduğun gözlerime kavuşacaksın Buket hanım." Dedi kendinden emin bir sesle.
"Ama cezalısınız Mert bey unuttunuz galiba yaptıklarınızı." Bir anda o munzur yüzü gitti ciddi bir ifade belirdi.
"Ne cezası benim niye haberim yok." Dedi unutmuştu.
"Hatırlatayım ozaman hani sana yapma dediğim halde yaptığın şey varya o." Bir anda gözlerini açtı. Gözlerine alaylı bir şekilde baktığım an gözlerinin kıp kırmızı olduğunu fark edince bir anda gülen yüzüm soldu. Gözleri kıpkırmızıydı. Ne olmuştu böyle. Tam yerimden doğrulmaya çalıştığım an göğüsümde ki unuttuğum yara kendini hatırlattı. Acıyla yüzümü buruşturdum.
"Dikkat et neden öyle bir anda kalkıyorsun dikişlerin açılacak sevgilim." Onun dediklerini umursamadan endişeli bir şekilde gözlerine daha dikkatli baktım. Normal bir kızarıklık değildi. Ve gözleri şişmişti. Ağlamışmıydı yoksa.
"Mert gözlerinin hali ne böyle. İyimisin ne oldu sana böyle?" Sesimde ki endişe yerini korkuya bırakıyordu. Sorduğum soruyla derin bir nefes alıp verdi.
"Bumuydu o yüz ifadesinin sebebi bende-" dedi ve sustu.
"Mert ağladın mı sen?" Dedim direk aklımda ki soruyu sordum.
Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Uzandığı yerden doğrulup oturdu.
"Hayır sevgilim gayet iyim." Gözlerini kaçırıyordu. Yalan söylüyordu birşey olmuştu.
Sorgulayıcı bir şekilde kısa bir süre yüzünü inceledim.
"Ben gidip doktorla konuşayım sonra çıkarız olurmu sevgilim." Tam ayağa kalktığı an kolundan tuttum. Bu hareketim onun gözlerini kapatmasına ve derin bir nefes alıp vermesine neden oldu.
Evet kesinlikle bir şey olmuştu.
"Yalan söylüyorsun bir şey oldu ve bana anlatmıyorsun Mert. Ne oldu? Neden bana bakmıyorsun ve gözlerini kaçırıyorsun?" Sesimde duyacaklarımın korkusu ve gördüğüm iki çift gözün içimi yakan acısı vardı. Bir anda bana döndü. Gözlerinde gördüğüm o yıkım neyin yıkımıydı? Ne olmuştu da böyle olmuştu. Ağır adımlarla yanıma geldi. Eliyle yüzümü kavradı. Bana anlamadığım bir bakışla gözlerimin içine bakıyor baş parmağıyla yanağımı okşuyordu. Anlıma derin ama kısa bir öpücük kondurdu.
"Birşey yok sevgilim sadece son olanlardan dolayı, seni kaybedeceğim sandım. Ondan ama iyisin yanımdasın. Nefes alıyorsun." Kendini rahatlatmak için bana değilde kendine söylüyor gibiydi. Rahatlamış yüzünde bir anda sinir ve korku belirdi.
"Bir daha asla ama asla nefes almaktan vazgeçme olurmu?" Gözleri dolmuştu. Şaşkınlıkla onu izliyordum.
"Ben olsam da olmasamda senin aldığın her nefes bana hediye gibi. Sen yaşa olurmu ne olursa olsun yaşamaktan vazgeçme. Bana birşey olsa bile şunu bil ki senin nefes alman son isteğimdir." Dediklerini anlamsızca bakıyordum. Ama ciddiydi. Hemde hiç olmadığı kadar ciddi.
Gözlerinde ki öfke acı çok netti. Elim yanağımda ki eline gitti. Avuç içini öptüm. İçten ve anlayışlı bir sesle gözlerinin içine aşkla bakıyordum.
"Ben iyim sevgilim sen iyiysen bende iyiyim. Sen nefes alıyorsan bende nefes alıyorumdur bunu sakın unutma sen var olduğun sürece bende var olurum." Elim onun kalbinin üzerine gitti. O atan kalp ritimleri elimin altında hissetmeye başladığım an içime huzur doldu. Yüzümde tebessüm oluştu.
"Bu attığı sürece bil ki." Diğeri elini benim kalbimin üzerine götürdüm.
"Bu kalpte her zaman atmaya devam edecek." Yüzünde acı bir tebessüm oluştu.
"Beni dinlemeyeceksin değilmi, yine kendi bildiğini okuyorsun. Sana hiç bir zaman laf anlatamıyorum." Dedi stem edercesine. Hayır onun dediğini yapmayacaktım. İstesemde yapamazdım ki zaten. Bu kalp onun kalbine öyle bir bağlanmıştı ki o kalp durduğu an bende ki bu kalpte o an atmayı bırakırdı. Ben onu bana yaptığı onca şeye rağmen affetmiş biriydim. Aşkım o kadar büyüktü ki gururumu hiçe saymıştım. Ailemin bana bu yaşıma kadar aşıladığı o gururumu ilk defa sevdiğim adam için yok saymıştım. Ve bundan hiç pişman değildim. Belki annemin babamın mezarına gidecek yüzüm yoktu. Ama onlara anlatırsam anlardı beni. Annem babamda düşman çocukları değillermiydi. Beni anlamları lazımdı. Babam bana bir gün karşına öyle biri çıkar ki onun için tüm dünyayı karşına alırsın derdi. Bende gülerdim. Benim en büyük zaafım ailem derdim. Ama babam şuan aşkı hiç tatmadığımı karşıma çıkınca ozaman onu anlayacağımı söylerdi. Şimdi anlıyorum seni baba. Onun için can alıp can verirdim.
Tam cevap verecekken kapının çalınmasıyla konuşmamız yarım kalmıştı.
Emre ve Hayal içeri girdiklerinde Hayal yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.
"Çok korktum Buket sana birşey olacak diye." Ona hayla kırgındım. Birşey demeden öylece bekledim.
Emre, "çıkış işlemlerini yaptım. Dün dediğin şeyde tamam. Biraz zor oldu ama hallettim. Çıkalım istersen Buket ve Hayal için güvenli bir yer ayarladım." Hayal benden ayrılıp Emre'ye sinirli bir şekilde bakıyordu.
Bana bir çocuğun annesine şikayet eder gibi Emre'yi şikayet etmeye başladı.
"Bu varya bu beni tehdit ediyor Buket. Ben kendi evinde kalmak istiyorum ama gelmiş bana diyor ki seni o eve zincirlerim." Bu dediğine inanamıyormuş gibi bakıp kahkaha attım.
"Hayal sen bu adamı tek bir yumrukla yere serersin bana niye kendini acındırıyorsu?" Dedim şaşkınlıkla beraber gülerek.
"Bu sefer işlemedi Hayal dııttt elendin." Dedi Mert imalı bir şekilde gülerek. Hayal ona öfkeyle bakıyordu.
"Bu ne demek Mert." Dedim daha yeni Hayal'e söylediklerini kastederek.
"Bu yalancı varya sırf onu affet diye kendini sana acındırıyor. " Dediklerine şaşırmamıştım. Hayal'in yapısı buydu. İnsanların zayıf noktalarını bulup onu kullanırdı. Ama bu bende fazla işe yaramazdı. Hafif şeyler dışında umrumda olmazdı. Son yaşananlar mesela onu asla affedemeyeceğimi o da çok iyi biliyordu.
Uzandığım yerden doğrulup oturur pozisyona geldim.
"Biliyorum ama bana işlemeyeceğini o da iyi biliyor." Dedim umursamaz bir şekilde.
Hayal dediklerimle sinirle benden ayrıldı ayağa kalktı.
Mert'i işaret ederek konuşmaya başladı.
"Onu affetin beni de affedeceksin!" Sesinde ki öfkemiydi yoksa kıskançlıkmı anlayamamıştım.
"Hayda olay yine bana döndü. Bana bak Hayal beni deli etme benim ne suçum var en büyük suçu sen işledin. Onun acı çektiğini bile bile ona işkence edip doğruları saklayan ben değil sendin." Hayal öfkeyle bir iki adım ona doğru adım atınca bende ayağa kalktım. İşler sarpa sarıyordu.
Mert ile aralarına girdim. "Yeter bu kadar çocuk gibi kavgamı edeceksiniz. Hadi çıkalım. Bende bunaldım şu hastaneden zaten." Hayal tam konusacakken ters bir bakış attım.
"Hadi dedim Hayal zorlama beni." Dedim uyarı dolu bir sesle.
Hayal öfkeyle Mert'e bakıp odadan çıktığı an kapıyı öfkeyle sert bir şekilde kapattı.
"Bu kız tam bir ruh hastası. Allah bunu alacak adama sabır versin. Bu evde kalır bu gidişle benden demesi." Emre'nin dedikleri beni güldürmüştü.
"Hayırdır Emre konumuz bu mu şimdi. Ne ayaksın sen?" Dedim imalı bir şekilde. Bu Emre Hayal'e kaşı birşey hissetmiyorsa benimde adım Buket değil. Bu yeni fark ettiğim birşey değildi. En son benim evimde sevgili rolü yaparkende Hayal'e nasıl baktığını görmüştüm.
Benim dediklerimle bir an da affaladı.
"Ne-ne alaka yaa ne işim olur benim böyle vahşi bir kadınla. Allah yazdıysa bozsun. Ruh hastası manyak karı." Mert ile bir birimize baktık. O da fark etmişti. Ama Emre bunun farkında değildi. Acaba Hayal de onu seviyormuydu?
Mert, " Neyse hadi çıkalım." Dedi konuyu kapatmak istiyordu. Ama neden bence çok güzel bir şeydi bu.
Emre onu başıyla onaylayıp odadan çıktı.
"Neden konuyu kapattın hemen bence çok yakışıyorlar." Dedim meraklı bir sesle.
"Emre aşk meşk işlerine çok uzak sevgilim. O aşık olsa bile uzak durmayı tercih eder. O yüzden bu konuyu açma olur mu?" Dedi dibime kadar gelip burnumun ucunu öptü.
"Bir şeymi oldu. Yani geçmişinde." Beni kucağına alıp odadan çıkmak için hamle yaptığında bir anda durdu bana baktı. Gözlerinde ki o kederi çok net gördüm ama hemen kayboldu o kederli ifade. Yürümeye devam etti. Emre'nin geçmişi hiç iyi değildi anlaşılan.
"Sevdiği kadını nişanlanacağı gün öldürdüler. Emre'nin kollarında can verdi. Ondan beridir Emre kimseyi sevmemeye yeminli. Çünki-" Dedi ve sustu. Acı dolu bir nefes alıp verdi. Titreyen sesi beni kahretmişti. Devamını ben getirdim.
"Çünki kimi sevse ölüyor kendini lanetli gibi hissediyor değilmi?" Dedim dolan gözlerimi görmemesi için başımı onun omuzuna yasladım. Emre'yi o kadar iyi anlıyordum ki. Karanlık işler yapan birinin bir bağı olmamalı çünki en zayıf noktası o olur. En önemlisi de kendini lanetli hissetmesi. Bu duygu çok kötüydü.
Hiç bir şey demedi diyemedi. Benim de böyle düşündüğümü çok iyi biliyordu. Lanet bu hayatta ki en berbat şeydi. İnsan sevmeye korkarmıydı. Lanetli olan biri korkardı. Emre aşka kendini kapamıştı. Peki ben, ben ne olacaktım. Sevdiğim adamın lanetime kurban gidecek diye ödüm kopuyor yüreğim ağzımda yaşıyordum. Ama onsuzda oluyordu. Emre de benim durumuma düşmemek için aşka kendini en başından kapatmıştı. Haklıydı hemde çok haklıydı. Sevdiğine zarar gelecek diye korkuyla yaşamaktansa hiç aşık olmamak en mantıklısıydı. Ama şöyle bir şey daha vardı. Konu aşk olunca mantık devre dışı kalıyordu...
🥀🥀🥀
Mert'in ayarladığı eve gelmiştik. Çok lüks bir villaydı. Sayamayacağım kadar çok koruma vardı ve evin etrafı dronla izleniyordu. Evin etrafı evin yüksekliğini geçecek kadar yüksek bir duvarla kapatılmıştı. Ve en üstte de dikenli teller vardı. Açık cezaevi gibi bu neydi böyle. Adım başı adamlar ellerinde silahlar bir saniye bile gözünü ayırmıyordu etraftan.
Evden içeri girdiğimizde salondan bize doğru gelen Cem'i gördüm.
"Sevgilim bundan sonra sen nereye Cem oraya. Yanına bir kaç koruma daha vereceğim."
Şaşkınlıkla Mert'e baktım.
"Oldu birde elektronik kelepçe tak olmadı cip yerleştir üzerime nasıl fikir?" Dedim hayretler içerisinde.
"Aaa bak bu çok güzel bir fikir. Emre-" Öfkeyle sözünü kestim.
"MERT BENİ DELİ ETME!" Bu adam ciddiydi. Yüzünde ki ciddiyet beni şoka sokmuştu.
"Mert ben bu kadar yüksek güvenlikli daha doğrusu açık ceza evinde kalamam. Bunlar bana çok ağır gelir." Hayal de bana katılırcasına onaylar sesler çıkarıyordu.
Mert yanıma gelip beni kendine çekip sarıldı.
"Geçici bir durum sevgilim en fazla iki gün ver bana halledeceğim. Ama bu süreçte senin güvenliğini sağlamam gerekiyor. Ya seve seve kabul etmen gerek yada benim yöntemlerimle kabul edeceksin. Ne olur zorluk çıkarma." Ondan ayrılıp öfkeyle bir ona bir Emre'ye baktım.
"Sizce uzaktan bakılınca korumasız ve güçsüz biri gibi mi duruyorum. Buraya yığdığın adamları alt etmem on dakikamı alır. Öyle boş biri değilim yani. Öyle ezik kadın muamelesi yapmaktan vazgeçin. Hem sen o adamların yanına gideceksin bende oturup böyle bekleyeceğim öylemi?" Hayal de bir adım atıp yanıma geldi. Emre bu dediğime gülmemek için kendini tutuyor Mert ise Hayal'e anlamadığım bir şekilde bakışıyorlardı. Hayal'e baktığımda ben sana demiştim bakışını yakaladım.
"Sevgilim yaralısın ve yeni hastaneden çıktın. Bu halde seni bu evden bir adım bile dışarı çıkmanı istemiyorum. Lütfen aklımın sende kalmasını istemiyorum. Bana söz ver ben gelene kadar bu evden dışarı adım dahi atmak yok." Gözlerinde ki çaresizliği ve korkuyu görünce canım yandı. Ama ona birşey olma düşüncesi de nefesimi kesiyordu.
Hayal elini omuzuma koydu. Bakışlarım ona döndü. "Mert haklı yaralısın ve bu sadece ona zorluk çıkarmaktan başka bir işe yaramaz." Haklıydı ama ya onun bana ihtiyacı olursa. Neler yapacağımdan en ufak bir fikri bile yoktu. Küçüklüğümden beri aldığım silah eğitimi ve buraya geldiğimden beri çok ünlü bir dövüş ustasından eğitim almıştım. Ben şuan ondan bile iyiydim.
"Sana söz ona birşey olmasına izin vermeyeceğim. Ama sen gelirsen onu ben bile koruyamam. Konu sen olunca aklı devre dışı kalıyor." Dedi Emre stemli bir şekilde. Mert'in bu halini sevmiyordu.
Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim.
Gözlerim Mert'in gözlerini buldu.
Yalvarır bir sesle dolan gözlerimle ona baktım.
"Lütfen bana geri gel olurmu. Sana birşey olmasını kaldırmam bunu biliyorsun değilmi?"
Bana sıkıca sarılıp boynumu kokumu içine çekerek öptü.
Bende ona sıkıca sarıldım. Benden ayrılıp elleriyle yüzümü kavradı.
Yüzlerimiz bir birine çok yakındı.
"Sana söz veriyorum sana geleceğim."
Başımı acıyla gülümseyerek olumlu anlamda salladım. Dudaklarıma kısa bir öpücük bırakıp benden uzaklaştı.
"İstediğin bir şey olursa Cem'e söyle o halleder." Başımı sadece olumlu anlamda sallamakla yetindim. Emre'ye gidelim hareketi yapıp dış kapıya doğru ilerledi. Kapıdan çıkınca son kez dönüp bana baktı. Gülümsedi ama bu normal bir gülümseme değildi. Kapı kapandı ben ise öylece kapanan kapıya bakakaldım.
Kapının kapanmasıyla tuttuğum göz yaşları ardı ardına akmaya başladı. Omuzum da Hayal'in elini hissetmemle ona döndüm.
"Yapma böyle o iyi ona birşey olmaz için rahat olsun." Göz yaşlarımın arasından Hayal'e sinirle baktım. Omuzum da ki elinden kurtulmak için iki adım geriledim.
"Senin tek bir kelimene bile güvenmiyorum artık. Seni görmek dahi istemiyorum. Sen bana hayatımın en büyük darbesini vurdun Hayal." Sesim titriyordu. Bu koca evde onunla tek kalmıştık. Cem bize şaşkınlıkla bakıyordu. Olayları anlamak istiyordu. Sinirli bakışlarım Cem'e döndü.
"Sen çıkabilirsin." Dedim sert bir sesle. Beni başıyla onaylayıp hızlı adımlarla evden çıktı.
Hayal ise bunların olacağını bildiği için suçlu bir çocuk gibi dolu dolu gözlerle bana bakıyordu.
"Yapma böyle Buket sana ne kadar çok değer verdiğimi sen benden daha iyi biliyorsun. Yapmak zorundaydım. O sana iyi gelmiyordu. Geçmişi açmak istemiyorum ama onu affederek çok büyük bir hata yaptın. Bugün değil ama bir gün onu affettmenin bedelini çok ağır ödeyeceksin. Ailenin katili olan biriyle bir hayat kuramazsın sen, sürekli aklına bu gelecek." Sesinde ki sitem ve öfke çok netti. Dedikleriyle omuzlarım düştü. Onu duymazdan gelerek üst katın merdivenlerine yöneldim. Haklıydı hemde çok ama şu lanet olasıca kalbime söz geçiremiyordum. Mert ile bu konuyu daha konuşmamıştım. Konuşmaktan da çok korkuyordum.
Ağlamaktan titreyen sesime engel olamıyordum. Arkam dönük merdivenleri çıkarken, "Sen çok acımasızsın Hayal yüzünü dahi görmek istemiyorum sakın benimle muhatap olma." Söylediklerimin ardından adım sesleri duydum. Peşimden geliyordu. Hızlıca rast gele bir odaya girip kapıyı kitledim. Hayır şuan değil şuan onunla konuşmayacaktım. Ben kendimle bile yüzleşemiyorken bir başkasıyla yüzleşmeye hazır değildim. Hayal kapıya vurmaya başladı. "Aç şu kapıyı konuşacağız bana haksızlık yapamazsın Buket."
"Senin sesini dahi duymak istemiyorum." Yatak odasında kocaman bir televizyon vardı. Rast gele bir müzik açıp son sesi açtım. Çünki oradan da konuşmaya devam ediyordu. Balkona çıkıp köşede ki koltuğa oturdum. Yaram acıyordu ani hareketler yaptığım için. Bakışlarım korkuyla yarama kaydı. Korktuğum başıma gelmişti kanıyordu. Hemen bakışlarımı çektim. İçeride çalan müzik canımı yakıyordu. Ne diye bu çıkmıştı ki. Sezen Aksu'dan Vazgeçtim çalıyordu. Koltuğa yarama dikkat ederek uzandım. Göğüsümde ki ıslaklık beni rahatsız ediyordu. Ama şuan bu en son düşüneceğim şeydi. Hem eskisi gibi dayanıksız değildim. Onca yaranın ardından bu hiç birşeydi. Beni kan tutardı. Ama artık o kadar çok etkilenmiyordum. Gözlerim gökyüzüne kaydı. Şubat'ın sonlarındaydık hava çok soğuktu. Üzerimde ki kazak üşümeme engel değildi. Üşüyordum ve ben soğuğu seviyordum. Üşümek hoşuma gidiyordu. Akşam olmak üzereydi. Ve ben çok yorgundum. Bu öyle normal bir yorgunluk değildi. Yaşanmışlıklar insanı çok yoruyordu. Mert iyimiydi? İnşallah sapasağlam gelirdi. Çok korkuyordum. Tam bulmuşken tekrar kaybedemezdim onu. Onunla gitmek istedim. Onun yanında olmak ama izin vermedi. Beni güçsüz sanıyordu. O ilk tanıdığı zamanlarda ki Buket sanıyordu. Ama ben o Buket'i çoktan gömüştüm.
Ağırlaşan gözlerimle kendimi uykunun kollarına attım. Aklımda ki birbirinden bağımsız bin bir düşünceyi durdurmak istiyordum. Belki uyandığım da yanımda olurdu. Zaman çabuk geçerdi. Uyumazsam dayanamayıp onun peşinden gidecektim çünki ona verdiğim sözü tutacaktım.
******
"Cem odaya taşıyalım. Hemen ilk yardım çantasını getir çabuk."
Duyduğum sesle gözlerimi açmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Aşırı titrediğimi fark etmiştim. Tüm kaslarım kasılmıştı.
"Hayal hanım bu böyle olmayacak ben doktor çağırıyorum ateşi var. Hem yarası da kötü görünüyor."
"Tamam bende pansumanını yapayım. Sen çık doktoru ara hemen."
Göğüsümde ki ağrı çok şidetliydi. Titremelerim ağrımı daha da arttırıyordu.
Kapalı gözlerimle zorda olsa konuşabilmiştim.
"Me-Mert ge-geldimi?" Ona ihtiyacım vardı.
"Hay ben senin Mert'ine ölmek üzeresin hayla o salağın adını mı sayıklıyorsun." Öfkeyle konuşurken bir yandan da üzerimde ki kazağı çıkarıyordu. Yaptığı hamleyle göğüsümde ki acı hat safaya ulaştı. Acıdan inledim.
"Çok özür dilerim çok mu acıdı." Dedi eli bir anda durmuştu. Başımı belli belirsiz onaylarcasına salladım.
"Üşü-üşüyorum üzerimi ör-ört." Sesi boğuk geliyordu. Titremekten dişlerim birbirine çarpıyordu.
"Hak ettin bunu sen yeni hastaneden çıktın nasıl bu buz gibi havada balkonda saatlerce uyursun Buket. Üstelik yaran kanıyor ve müdahale bile etmiyorsun. Senin amacın ne?" Öfkeden sesi git gide yükseliyordu. Hızlıca üzerimdekini çıkardı. Gözlerimi zor da olsa açmıştım. Bakışlarım tavandan Hayal'e doğru çevirdim. Yine ağlamıştı. Dikatli bir şekilde yarayı inceliyordu.
"Allah kahretsin dikişin patlamış. Nasıl becerdin bunu." Sesinde ki öfke ve korku yüzüne yansımıştı.
"Bağırma bana" Dedim stemle. "Uyuyakalmışım." Boğazımda ki kuruluk Sesimin pütürlü çıkmasına neden oluyordu.
Pamuğa bir sıvı döküp yarama bastırınca acıdan vücudum gerildi.
"Dayan biraz az kaldı." Dedi.
Kapı çalındığında içeri Cem ve bi adam girdi. İç çamaşırla durduğum için utanmıştım. Hayal bunu anlamış olacak ki ince bir pikeyle üzerimi göğüs hizama kadar örtü.
"Ateşli silah yaranması bu sabah taburcu oldu ama balkonda baygın halde bulduk. Ateşi de var." Cem mekanik bir şekilde doktora bilgi veriyordu. Ama ben bayılmamıştım.
"Bayıl- bayılmadım." Dedim kekeleyerek hayla üşüyordum. "Uyu-uyuyakaldım."
Doktor hem muane ediyor hem beni dinliyordu.
"Yaranız enfeksiyon kapmış bundan kaynaklı bilinç kaybı yaşamışsınız Alina hanım." Dedi doktor Türkçe aksanıyla.
"Size bir kaç ilaç yazacağım bunları hemen kullanın. Bir kaç saate toparlarsınız. Yaranız da iyi gibi kanama durmuş. Dikişlerin hasar görmüş ama o kadar önemli değil. Bol bol sıvı tüketin ve dinlenin. Ateşiniz içinde bir iğne yapacağım." Doktor reçeteyi yazıp Cem'e verdi. Cem hızla odadan çıktı.
Doktor pansumanı tekrar yaptıktan sonra iğneyi de yapıp odadan çıktı.
Hayal yanımdan kalkıp karşıda ki dolapları kurcalamaya başlayınca ilk ne yaptığını anlamasam da elinde ki kalın kazağı görünce anladım. Bol salaş bir kazıktı. Pembe kazağı dikatlice giydirdi. Hayla ona kızgındım ama şuan ona ihtiyacım vardı.
Ne kadar kızgın olsamda Hayal'e olan sevgim çok farklıydı.
"Mert'en bir haber varmı?" Dedim üşümem yavaş yavaş geçiyordu. Vücudum da ki ağrı da hafifliyordu. Baya etkili bir iğneydi galiba. Derin bir nefes alıp verdi.
"Emre'yi aradım açmadı. Pek müsait değiller galiba." Gözlerim komidinin üzerinde ki saate kaydı. Gecenin onu olmuştu. Ve hayla gelmemişti. Endişeyle soludum.
"Ya birşey olduysa Hayal." Hayal cevap vermesine izin vermeden komidinin üzerinde ki telefonumu alıp Mert'i aradım. Uzun bir süre çaldı ama açmadı. Korkum öfkeye dönüşüyordu. Tekrar aradım bu sefer meşgule düştü. Ne yani aramamı red mi etti. Kulağımda ki telefonu kulağımdan uzaklaştırıp öylece telefona bakakaldım.
"Mert beni meşgule attı. Ama o beni ne olursa olsun meşgule atmaz ki Hayal." Korkuyla Hayal'e baktım. "Kesin başına birşey geldi. Hissediyorum Hayal birşey oldu." Hayal ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana bakıyordu. Tama ayağa kalkacağım sırada Cem'in bağırmasıyla irkildim.
"Tamam Mert bey hemen adamları gönderiyorum. Çabuk tüm adamları toplayın. Mert beye suikast düzenlenmiş." Hayal'e ikimiz aynı anda korkuyla bir birimize baktık. İkimiz de yataktan kalkıp aşağı kata hızlıca ilerledik. Ne demekti bu? Mert!! Allahım hayır babam gibi olmasın sonu ne olur. Cem salonun ortasında adamları toplamış emir veriyordu.
"Siz ikiniz bodrum kata inin ne kadar mühimmat varsa hepsini alın el bombaları da dahil. Sizlerde silahlardan ikişer tane alın ve size attığım konuma gidin. Hadi hadi ne duruyorsunuz hızlı olun." Cem'in öfkeli ve emri vaki sesi beni daha da endişelendirmişti.
"Cem neler oluyor Mert'e ne oldu?" Cem'in sert yüzü beni ürkütmüştü. Mert'in adamları da Mert gibi sinirlenince yada ciddi bir ortamda ürkütücü derece korkunç olabiliyorlardı bunu şuan anlamıştım.
"Buket hanım bir şey yok lütfen odanıza geçin ve asla o oda dan çıkmayın otuz koruma size eşlik edecek bende dahil. İşler biraz karıştı." Öfkeyle Son basamakları da inip Cem'in karşısına dikildim.
"Sen ne dediğinin farkındamısın? Sevdiğim adam suikaste uğruyor ben böylece duracağım öylemi? Bende geliyorum." Dedim kendimden emin bir sesle.
Bana şaşkınlıkla bakıyordu.
"Ben buna izin veremem Mert bey beni öldürür. Kesin talimatı var. Sizi korumakla hükümlüyüm ben. Lütfen beni zor durumda bırakmayın." Tam konuşacakken aşağı kattan ellerinde bavullarla yukarı çıkan adamları gördüm. "DURUN!" Diye bağırdım.
Adamlar bir anda durup bana baktılar Hayal'e göz göze geldik. Bir kaç saniyelik sözsüz bir konuşma geçti aramızda. Beni başını salayarak onayladı. Hızlı adımlarla adamların yanına gittim.
"Ne var bunların içinde." Adam mekanik bir şekilde cevapladı.
"Silah, mermi ve patlayıcılar var efendim." Dedi.
"Aç bavulu!" Dedim. Adam ilk Cem'e sonra bana baktı. "AÇ DEDİM SANA!" bağırmamla adam hızla çantayı yere koyup fermarını açtı. İçinden iki silahı aldım birini Hayal'e attım Hayal çevik bir hareketle silahı alıp şarjör kısmına açıp baktı ve sarjörü geri takıp beline yerleştirdi. Bende aynı hareketi yapınca Cem şaşkınlıkla bizi izliyordu. Askılıkta olan montumu giydim. Yaram acıyordu. Ama şuan en son umursuyacağım şeydi. İçinden bir kaçtane el bombası alıp iç ceplerime ve diğer ceplerime koydum. Yedek bir kaç tane sarjörü de ceplerime koyunca aynısını Hayal de yaptı.
"Hadi çıkıyoruz." Dedim ve kapıdan çıktım.
Cem korkuyla seslendi. "Bugün benim ölüm fermanımı imzaladınız haberiniz olsun Buket hanım." Hayal Cem'in korkuyla söylediklerine kısık bir şekilde güldü.
"Çok konuşma Cem hadi acele et." Dedim en önde ki arabaya binerek. Diğer arabalar çoktan yola çıkmıştı sadece dört araba kalmıştı o da depoda ki silah ve patlayıcıları yerleştirmek için arkada kalmışlardı.
Ben ve Hayal arka koltuğa geçtik. Sürücü koltuğun da bekleyen adam bizi görünce şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Cem de ön koltuğa oturunca sürücü koltukta ki adam Cem'e baktı. Cem sinirle soludu.
"Hiç bakama bana öyle Mert beyin nişanlısı da kendi gibi olur inadım inat dedi. Bugün benim ölüm fermanımı imzadı Ali." Dedi yanında ki adama arada dikiz aynasından bana bakıyordu.
"Hiç öyle bakma bana Cem Mert orada o haldeyken oturamam ben evde. Hem merak etme öldürmesine izin vermem." Dedim son dediklerimi alaylı bir şekilde söyleyerek.
Araba hareket edince içimde ki korku git gide artıyordu.
"Cem o iyimi?" Dedim içimde ki korkuyu bastırarak.
"İyi efendim." Dedi kısa ve net cavabı sinirimi bozmuştu.
"Nasıl olmuş olay Mert nereye gidiyordu ki böyle oldu." Cem sustu cevap vermedi.
"Konuşsana ne susuyorsun." Dedim öfkeyle.
"Benim bilgi verme yetkim yok malesef bunu Mert beye sor-" namluyu ensesinde hissettiğinde kelimeleri yarıda kaldı. Vücudunun gerildiğini gördüm.
"Bana bak adam akılı cevap ver acımam dağıtırım beynini. Boş boş konuşup sinirimi bozma." Öfke ve tehditkar sesim çok yüksek çıkmıştı.
"Valla dediğini yapar bence konuşsan iyi olur. Konu Mert olunca gözü kendini bile görmüyor gerisini sen düşün." Dedi Hayal ciddi bir sesle. O da benim kadar olayları merak ediyordu. Ve ilk defa bu kadar ciddiydi.
"Sizin önünüzü kesen kişilerin ailelerini kaçırdı. Türkiye'den buraya getirdik. Ve onları öldürmek için evden çıkmıştı. Yapmışta ve videoyu yer altı mafyalarının yani Mehmet ve Kazım'ın oğulları Ateş ve Poyraz'a gönderdik. Onlarda zaten Mert beyi takibe almışlar. Yollarını kesmiş ve çapraz ateşe almışlar Mert ve Emre beyi." Korkudan mekanik bir şekilde ard arda saydıkları beni bozguna ugratmıştı. Ne yani Mert masum insanların canınımı almıştı.
Silahı ensesinden çekip tekrar belime yerleştirdim.
"Peki öldürdüğü insanlar masum mu?" Alacağım cevaptan korkuyordum.
"Hayır tabiki de Mert bey asla masum birinin canını almaz. Hepsi ya uyuşturucu lideri yada organ mafyası gibi karanlık işlerin başında."
"Hak etmişler ozaman." Dedim derin bir nefes alıp verdim. Hayal de ne düşündüğümü anlamış olacak ki gözlerinde ki o bakışı daha fazla görmemek için bakışlarımı kaçırdım.
Yol boyunca aklım sadece Mert'eydi.
Duyduğum silah sesleriyle geldiğimizi anladım. Orman yoluydu ve ormanın içinden silah sesleri geliyordu.
Hayal'e göz göze geldik. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu.
"Bende sıkılmıştım zaten monotonluktan biraz aksiyon yaşayalım değil mi kardeşim." Dedi yumruğunu uzattı. Eline baktım sonra bakışlarım gözlerini buldu.
"Sana hayla çok öfkeliyim bunu bil. Ama şuan işler değişti. O yüzden bugün ateşkes yapıyorum." Dedim ve elimi yumruk yapıp yumruğuna vurdum.
Cem bana ve Hayal'e kulaklık uzattı. "Bu kulaklıkla bir birimizle iletişim halinde olacağız yenge bunları takın." Cem'in verdiği kulaklıkları alıp taktık.
Arabadan iner inmez Cem, "Buket hanım siz bu tarafa gidin orası daha güvenilir." Çocuk mu kandırıyordu bu. Etrafımızı korumalar sardı bir anda.
"Mert ne tarafta?" dedim ertafı inceleyerek. Cem'in dediklerini duymazdan geliyordum. Bize doğru koşan adama silahımı doğrulduğum an Cem de hemen benim gibi silahını doğrultu.
"Bizden biri." Dedi direk gördüğü adamla, silahımı geri indirdim. Yanımıza gelen adam, "Mert beyin kurşunu bitti ve nerede olduğunu bilmiyoruz bir anda kayboldu ortadan telefonu da kapalı." Adamla göz göze geldiğimiz an şaşkınlıkla bana baktı sonra Hayal'e.
"Ne taraftaydı en son?" Aklımda ki bin bir türlü kötü senaryoları bir kenara atmam gerekiyordu. Hedefim Mert'i bulmaktı.
"Güneye doğru efendim." dedi yüzünde ki afalamayı görmezden gelerek o tarafa doğru koşmaya başladım. Arkamda ki ayak seslerinden adamlarından peşimden geldiğini biliyordum. Hava karanlıktı elimde fenerle etrafa bakarak dikatli bir şekide ilerliyordum. İleride ki ağacın arkasında birini görmemle elimi kaldırdım. Arkamda ki adamlar durdu. Önümde ilerleyen Cem benim gördüğümü görmüş olacak ki dikkatli bir şekilde ağacın arkasındakine bakıyordu. Daha dikkatli bakınca Mert'in olmadığını anlamam zor olmadı. El fenerini kapatıp arkadan dolandım. Adam elinde silahla bizim ona doğru gitmemizi bekliyordu. Silahı ona doğrultum.
"Pişşttt!" Adamın bana dönmesiyle anlından vurmam bir oldu. Cem ve Hayal'in bana seslendiğini duydum. Onlara kalsaydı bu iş uzayacaktı.
"Buradayım temiz." Dedim ağacın arkasından çıkarak. Cem ve diğerleri beni görür görmez etrafı hızlıca incelediler sonra tekrar bana baktılar.
"Yenge bir yerinde dur Allah aşkına bir de seninle uğraşmayalım. Ya tek olmasaydı." Dedi sitemle.
"Konuşma Cem bu böyle olmayacak dağılalım. Zaman kaybı olur." Hayal yanıma gelip, "Bencede ben seninle geliyorum diğerleri de ikişerli gruplar halinde değılsınlar." Onu onaylarcasına başımı salladım.
"Olmaz asla tek kalamazsınız güvenliğinizden ben sorumluyum yenge ne olur bi dinle beni yaa." Yüzünü net göremiyordum ama öfkeliydi. Ve bu benim umrumda değildi.
"Cem beni deli etme şuan önceliğimiz Mert'i bulmak."
"Bir de Emre'yi" Dedi Hayal şaşkınlıkla bakışlarımı Hayal'e çevirdim. Bana ne dercesine bakıyordu. İmalı bir sesle, "birde Emre'yi." Dedim. Bunu daha sonra düşünecektim. Hayal'de de birşeyler vardı.
Ağaçların arasından ilerlediğim zaman Hayal de arkamdan geliyordu. Çatışmanın olduğu yere yaklaştıkça yerde ki cesetler çoğalıyordu. İleride bir gölge geçtiğinde dikkatimi o yöne verdim. Çok hızlı geçmişti.
Hayal'e elimle diğer tarafı işaret edince o sağa tarafa ben sol tarafa doğru ilerledim. Cem ile göz göze geldik. Elimle gölgenin geçtiği yeri gösterdim. Anladı. Ve önüme geçip beni arkasına aldı. O önde ben arkada temkinli bir şekilde ilerledik. Silah sesiyle hemen ağacın arkasına yaslandım. Kurşun tam karşımda ki ağaca saplanmıştı.
Karşılık verdiğimde. Karanlıktan dolayı nerede olduğunu göremedim. Bir iki el silah sesinden sonra nereden ateş edildiğini anladım. Saat dört yönündeydi. İki kişiydi. Eğilerek yerimi değiştirdim. Açık hedeftim.
İleride ki çalılıkların arasına saklandım. Beni göremeyen adamlardan biri etrafına bakınıyordu. Diğeri de Cem'i oyalıyordu. Tam ağacın arkasından çıktığı an anlını nişan alıp eteş ettim. Sonra diğerini de tam vuracaken Cem benden önce davranıp adamı vurdu. Bakışları bana döndüğü an arkama nişan alıp ateş etmesiyle yuvarlanarak diğer ağacın arkasına geçtim.
"Dikatli ol yenge aman diyim!?" Dedi etrafı inceleyerek.
"Eyvallah." Dedim gülümseyerek.
"Ne demek görevimiz." Dedi o da benim gibi gülerek. Hayal orta da yoktu. Onun için hiç korkmuyordum. Gece atışları konusunda küçüklüğünden beri eğitim alıyordu. Ben pek sevmezdim ama ara ara onunla atışlara giderdik. Babam devamlı gitmemi istemişti ama ben sevmiyordum. Tabi ara ara gidiyor ve buraya geldikten sonra hiç aksatmadan aldığım eğitimlerle Hayal kadar olmasa da iyiydim. Hayal şuan kana susamış aç kurt gibi avını aradığına emindim.
Dikkatli bir şekilde ilerlerken ileride çatışmanın yoğunlu baya artmıştı. Mert bu taraflarda olamazdı. Etrafa dikkatli bir şekide bakmaya başladım. Ben Mert olsam hangi tarafa giderdim.
Sol tarafımda çalılıklar vardı. Sağ tarafımda ise seyrek ağaçlar ilerisi ise koca bir kaos vardı.
Tabi ki sol taraf sol tarafa dikkatli bir şekilde ilerledim. Cem önüme geçip beni yine arkasına almıştı. Ara ara arkama ve etrafıma bakıyordum.
Arkamda dal kırılma sesi duyduğum an, "eğil!" diye bağırıp kendimi ağacın arkasına attım. Saklandığım yerden çıkıp iki el ateş edip geri ağacın arkasına saklandım. Cem sürünerek bir ağacın arkasına geçti. Bulunduğumuz yere adamlar gelmeye başlamıştı. Bu böyle olmayacak. Cem'e seslendim.
"Bu böyle olmayacak Cem adamların bu tarafa çekmemiz gerekiyor aklımda bir plan var."
Cem, "Ne gibi bir plan yenge?" Dedi
"İzle ve gör oyala onları şimdi diyince ateş etmeyi kes." Dedim beni onaylayıp diğer adamları da bize doğru gelmesini sağladı. Cebimde ki el bombasını çıkarıp uygun anı kolladım. Sayamıyordum ama baya bir kalabalıklardı.
El bombasının pimini çektim. Kulaklığa dokunup konuşmaya başladım.
"Benim tarafımda ki adamlara yakınsanız uzaklaşın birazdan büyük bir şölen yaşatacağım çünki."
"Tamamdır."
"Uzaklaşıldı."
"Burada tamam."
"3,2,1" dedim ve bombayı ileride ki kalabalığın arasına tüm gücümle attım. Atmamla büyük bir patlamanın yaşanması bir oldu.
Yüksek sesten kulaklarım çınlamıştı. Sesi duyup geleceklerdi hemen. "Hemen uzaklaşamalıyız." Cem yanıma gelip beni yönlendirdi.
"Bu taraftan gidelim." Onu onaylayıp o tarafa doğru hızlı adımlarla ilerledik.
Ne kadar yürüdük bilmiyorum ama silah sesleri çok az geliyordu. Nerdeydi bu adam.
Tam konuşacekken konuşma sesleriyle Cem ile aynı anda o tarafa baktık. Bu Mert'in sesiydi. O tarafa doğru ilerledim. Cem kolumdan tutup beni durdurdu.
"Tek değil yenge sakin ol belli ki yakalanmış. Dikkatli olmalıyız en ufak bir hatayla geri dönüşü olmayan şeyler olur." Doğru söylüyordu. Başımla onu onayladım.
Dikkatli ve sessiz bir şekilde o tarafa doğru ilerledik.
İleri de ki çalılıkların orada iki adam vardı. Daha dikkatli baktığım da Mert'i gördüm ağaca bağlanmıştı. İki adam Mert'e acımadan vuruyorlardı. Kan beynime sıçramıştı.
"Ben o elleri kırmazmıyım şimdi." Öfkeyle onalara doğru adım atmıştım ki Cem yine kolumdan tuttu.
"Yenge Allah aşkına sakin ol onlar normal adamlar değil. Kazım ve Mehmetin oğulları Ateş ve Poyraz. Sandığın kadar basit biri değil." Elini kulağına götürüp konuştu.
"Bulduk Mert beyi güney tarafındayız. Patlamanın olduğu yerden saat sekiz yönüne gelin. Poyraz ve Ateş' te burada dikatli olun." Kulaklıkta ki herkes tamam dedikten sonra Hayal konuştu.
"Peki Emre orada mı ben bulamadım." Cem ile göz göze geldik. Cidden Emre neredeydi.
"Bilmiyorum Hayal görünmüyor uzaktalar. Sen bu tarafa gel. Buralar da olması lazım." Hayal beni onaylayınca dikkatimi Mert'in olduğu tarafa verdim. Çok kötü vuruyorlardı.
Cem'e baktığımda dikkatini oda vermişti. Ama ben böyle bekleyemezdim. Ani bir hareketle sağ tarafa eğilerek dikatli ve hızlı adımlarla ilerledim. Cem korkuyla bana baktı. Kulaklıktan, "Ne yapıyorsun yenge bu yaptığın çok tehlikeli geri gel hemen."
"Ben böyle eli kolu bağlı onun işkence çekmesini bekleyemem." Kulaklığı kapatıp yoluma devam ettim. Dikkatimin dağılmaması gerekiyordu.
Biraz daha yaklaştım.
"Sen kimsin lan? Benim ailemi katledecek yüreği nereden buldun. Seni öyle bir hale koyacam ki senin o aşkından ölüp bittiğin sevgilin bile tanıyamayacak." Silahın kabzasıyla sert bir şekilde Mert'in yüzüne vurunca içim acıdı. Öfkeyle elimi yumruk yaptım. Birini vurduğum an diğeri direk Mert'i vuracaktı.
Mert ağzında ki kanı tükürüp gülümseyerek onlara bakıyordu.
"Mert Korkmaz ve soy adımdan buluyorum. Ve sıra size de gelecek. Benim yolumu kesip sevdiğim insana zarar vermek neymiş soyunuzu kurutarak öğreteceğim size." Adam sert bir tekmeyi karnına geçirdi. Mert kan kusunca hiç düşünmeden ceplerimde ki iki el bombasını alıp ellerim ceplerimde onlara doğru ilerledim. Adam tam yumruk atacakken konuşmamla eli havada kaldı.
"Ona bir daha dokunursan parçanı dahi bulamazlar." Kendi sesim beni bile ürkütmüştü. Adamlar mekanik bir şekilde bana döndüler.
"Ooo seni gökte ararken yerde bulduk Buket yada Alina mi demeliyim?" Sesinde ki alaylı ton birazdan olacaklardan sonra aynı kalacakmıydı acaba. Histerik bir kahkaha attım.
"İşte nasıl dua ettiysen ben size geldim. Hayırdır ne işiniz varmış benimle." Dedim yapay bir şaşkınlıkla.
"Bu-Buket ben sana ne dedim. Çabuk uzaklaş buradan hemen." Bakışlarım can çekişen sevdiğim adama kaydı. Onu öyle görmek canımı yakıyor bu el bombalarını onların ağzına tıkayıp havaya uçurasım vardı.
Samimi bir tebessümle Mert'e baktım.
"Sakin ol sevgilim herşey yolunda hemde hiç olmadığı kadar." Bakışlarım iki adama kaydı. Tam bana doğru bir adım atmışlardı ki ellerimi ceplerimden çıkardım.
Mert gördüğü şeyle gözleri kocaman açıldı. Yapardım o da bunu çok iyi biliyordu.
Adamlar ellerimde bombayı görünce önce adımları bir anda durdu, birbirlerine baktılar sonra kahkaha attılar.
"Sen elindekini oyuncak sanıyorsun galiba onun pimini çekersen sen ve sevgilinde havaya uçacak." Sağ elimde ki bombanın pimini hiç düşünmeden dişimle çektim
"Buket gözünü seveyim sakın yapma sakın aklından geçeni yapma ne olur bana bu acıyı tekrar yaşatma." Acıyla ona baktım.
"Bu sefer beraber gideceğiz sevgilim. Ayrılmak yok bu sefer. Mert'in gözleri dolunca benimde gözlerim dolmuştu.
Tekrar adamlara baktım. Bana dumura uğramış gibi bakıyorlardı.
"Ne o benim hakkımda herşeyi biliyorsunuz sanıyordum. Aaa bak şimdi bu iyi olmadı. Deli raporum olduğunu ve intihara meyilli biri olduğumu bilmiyormuydunuz? Tabi hiç acımadan insan öldürdüğümüde özellikle sevdiklerime zarar veren insanları.
Aman neyse birazdan ne kadar deli olduğumu anlayacaksınız zaten bazen anlatamadığın şeyleri yaşatmak gerekiyor ki daha iyi kavrayabilesin değilmi." Adamlar korkudan bir adım gerilediler ama ben de üzerlerine gitmeye başladım. Diğer elimde ki bombanın piminide çekince adamlar yutkundu.
"Bizi öldürünce eline ne geçecek. Sende öleceksin." Koca bir kahkaha attım.
"Siz benim sevdiğim adama zarar verdiniz. Ve biraz daha geç kalsam belkide ölecekti. Sence ben o zaman yaşıyor ve yaşatıyor olurmuydum. İnanın bana sizi bulur parçalara ayırmadan ölmezdim." Kollarımı iki yana açtım. "Ama görünen o ki sonumuz yine aynı gibi. Hadi siz seçin sağ mı sol mu?" Dedim alaylı bir sesle.
"Poyraz bu kadın cidden delirmiş." Adam korkuyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.
"Buket o elinde ki bombaları uzağa at ne olur bak patlayacak." Gözünü dahi zor acıyordu ama bana sesi yüksek çıkıyordu.
"Kaçak oynamaktan yoruldum artık öleceksek şimdi ölelim bu konu da kapansın. Ben artık kayıp vermek istemiyorum. Her an başına birşey gelecek korkusuyla yaşamak istemiyorum." Öfkeli Bakışlarım Poyraz ve Ateşe döndü.
"Sizde kan istiyordunuz değil mi? Tamam öyle olsun bu ormanı kana bulayacağım bende" serçe parmağımı kaldırdım. Adamlardan ses çıkmıyor gözleri ellerimdeydi. Yapamayacağım sanıyordu ama yapardım. Gözlerine bakıp ölümcül bir bakış attım. Yüzük parmağımı da kaldırdım. Poyraz ve Ateşin yüzünde ki alaylı ifade yavaş yavaş siliniyordu. Benim ise o ölümcül gülüşüm artıyordu.
Orta parmağımı kaldırdığım an Poyraz öfkeyle bağırdı.
"Tamam manyak karı dur sen kazandın ne istiyorsun?" Dedi.
Ateş, "hiç bir halt yiyemez boş boş aksiyon yaratıyor işte.
Yüzümde ki öfke hat safadaydı. Gözü kalkacak son parmağımdaydı. Tam kaldıracağım sırada Mert'in acı dolu haykırışı durdurdu beni.
"Yapma ne olur yapma kurban olduğum bunu bana yapma. Kendine gel ben seninle ölmek değil yaşamak istiyorum nefesim. Onların gazına gelme ne olur. Bak iyim birşeyim yok. Buket Allah aşkına yapma." Yalvarıyor haykırıyordu. Ama bizim buradan sağ çıkma gibi bir şansımız yoktu. En iyi ihtimal birimize ölüp birimiz yaşayacaktık. Bunu ikimizde kaldırmazdık.
"Sonumuz belli değilmi sevgilim. Buradan sağ çıkamayacağız en azından acısız ölelim." Gözlerine son kez baktım.
"Annem babamın yanına gideceğim. Hem sende benimle geleceksin diğer tarafta seninle tüm kötülüklerden uzak yaşayacağız." Mert bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Konuşmaya hali yoktu. İp olmazsa çoktan yere düşmüştü.
"Seni seviyorum canımın canı. Öbür tarafta görüşmek üzere." Dedim yarı alaylı yarı ciddi bir sesle. Buruk bir tebessümle son kez sevdiğim adama baktım. Ne olacaksa olsun artık. Korkuyla bana bakan iki adama çevirdim bakışlarımı.
"Bu savaş hiç bitmeyecek ve ben bu savaşa son noktayı koyuyorum." İşaret parmağımı tam kaldırdığım an arkada Cem'in bana işaret yaptığını gördüm. Adamlar gelmişti. Fark etmeden etrafa baktım. Etrafımız sarılmıştı. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Akan göz yaşımı elimin tersiyle sildim.
"Dikaktli ol manyak ruh hastası elinden düşecek." Boş boş elimde ki bombaya baktım.
"Ee düşsün ne olacak ki eninde sonunda patlayacak."
"Bak bizim derdimiz bu adama dersini vermek o bizim ailemizi katletti. Seninde öy-" bir anda durdu. Aklına birşey geldi ve sinsice güldü.
"Sen bilmiyorsun!" Dedi ve Mert'e baktı.
"Ona söylemedin değil mi?" Anlamsızca onlara bakıyordum. "Ne söylemedi bana?" Dedim merakla.
Ateş yüzünde zafer kazanmışçasına gülümseme oluştu. Ellerini ceplerine koyup rahat bir şekilde bana bakıyordu.
"Sen Mert'i ailenin katili olduğu için istemedin değil mi? Ailenin ölümüne sebep oldu yada öldürdü." Dedi umursamaz bir şekilde.
"Sus sakın o ağzını açma yoksa hayatını karartırım Ateş." Mert acıyla bağırdı ama Ateş onun bu halinden zevk alıyor gibiydi.
"Çabuk anlat yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam." Dedim elimde ki bombayı göstererek. Mert benden ne saklıyordu. Yoksa o sormaya korktuğum sorunun cevabımıydı.
"Aslında senin ailen ölmedi. Bunu Mert'e çok iyi biliyor anlattı sanmıştım ama anlatmamış." Dedikleriyle havada olan kollarım boşluğa düştü.
"Hop hop bombaya dikkat." Dedi beni uyarırcasına. Ama ben duyduklarımın etkisindeydim. Nasıl yani annem babam yaşıyormuydu?
"Ne yani be-benim annem babam yaş-yaşıyor mu?" Dedim duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. Cem ve adamları yavaş yavaş yaklaşıyorlardı. Ateş'in kurduğu son cümle dizlerimin bağının çözülmesine neden oldu.
"Hahahaha yazık sana hiç birşeyden haberin yok. Seni ayakta uyutmuş. Senin anne baban ölenler değil senin gerçek anne baban yaşıyor. Sen evlatlıksın bunu nasıl senden saklayabilir sevdiğin adam." Kulaklarım uğuldamaya başladı. Bir şeyler daha diyordu ama duyamıyordum. Bakışlarım ağır ağır Mert'e döndü. Bana birşeyler anlatıyordu ama onu da duyamıyordum. Ne diyordu bunlar ne saçmalıyorlardı. Görüş alanım git gide bulanıklaşıyordu. Ellerimde ki bombalar ellerimin arasında kayıp gitmesi son hissettiğim şeydi. Son duyduğum şey ise büyük bir patlama. Karanlık beni büyük bir patlamayla esir almıştı. Bu patlama sadece elimde ki bombadan değil Ateş'in
Son dediklerinin de büyük bir etkisi vardı.
Ben evlatlıkmıydım?....
Ayyy yazarken zorlandığım bir bölüm oldu. Nasıl buldunuz bölümü?
Son sahne beni benden aldı. Bakalım yeni bölümde neler olacak. Sizce neler olacak? Tahminlerinizi merak ediyorum canlarım.
Yeni bölümde görüşmek üzere canlarım❤️🌸
SEVİLİYORSUNUZZZ....💋🦋❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.67k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |