52. Bölüm

50.BÖLÜM

Maviş
mavissrgt

 

Bağırışlar ve silah sesleri bir birine karışmıştı. Hiçlik beni esir almış kendi benliğimi hapis etmişti. Bilincim açıktı ama gözlerimi açamıyordum. Bedenim soğuk zemindeydi. Beynimde ki o uğultu ve basınç canımı yakıyordu. Zaman algımı kaybetmiştim. Nerdeydim ben? Neler oluyordu? Sesler birbirine karışmıştı. Ama aralarından tek seçtiğim Hayal'in sesiydi.

 

"Mert dikkat et sağında!" Diyordu. Burnuma duman kokusu geliyordu.

 

"Buket! Buket'i uzaklaştırın açık hedef." Bu bu ses ona aitti işte.

 

"Bende Buket hanım." Bu seste tanıdıktı. Bilincim git gide daha çok açılıyor ve olayların gerçekliği tokat gibi yüzüme vuruyordu. Birinin üzerime kapandığını hissettiğim an gözlerim de açılmıştı. Çok karanlıktı. Üzerime kapanan kişiyi görmemle bakışlarım Mert'i aradı. O nerdeydi. O beni asla başkasına emanet etmezdi. Hele ki böyle bir durum da asla.

 

"Mert!?" Diyebildim sadece. Pürüzlü çıkan sesim kendini bana siper eden Cem'in bana bakmasını sağladı.

 

"Mert bey iyi lütfen kıpırdamayın." Başımı kaldırıp etrafa bakındım. Hayır her yer kandı. Ben bu kadarını kaldıramazdım.

 

"Buket canım iyisin. Gözünü kapat kardeşim çıkacağız buradan." Hayal'in sesi nereden geldiğini göremiyordum ama onun beni gördüğünü anlamıştım. Ama onun sesi çıkmıyordu.

 

"Mert! Mert nerde?" Can havliyle yerimden kalkmamla kurşunun kulağımın dibinden geçmesi bir oldu. Başımı hemen geri eğdim.

 

"Kaldırma başını ömrüm iyim buradayım. Sana gelemiyorum ne olur kaldırma başını. Açık hedefsin." Sesinde ki acı benim için değildi. Canı yanıyordu. Hemde çok.

 

 

"Cem neler oluyor?" Cem bir yandan ateş ediyor bir yandan da bana cevap veriyordu.

 

"Beş dakika daha dayansaydınız olmazmıydı yenge. Elinde ki bombayı Poyraz son anda yerden alıp uzağa atmasaydı şuan parçanı topluyorduk. Mert bey size çok kızgın haberiniz olsun. Ateş ve Poyraz'ı köşeye kıstırdık ama patlamaya adamları geldi. Çok kalabalıklar yarısını indirdik ama sürekli mantar gibi türüyorlar." Başımda ki ağrı ve kulağımda ki basınç yavaş yavaş geçiyordu.

 

"Bizden kaç kişi var? Dedim belimin arkasında ki silahı çıkararak.

 

"Bizden üçyüz küsür ama karşı taraf daha kalabalık. Destek istedik ama yolları kapatmışlar hiç bir şekilde destek gelmiyor." Dediklerini dinliyor bir yandan da ateş ediyordum. Gözlerim Mert'i aradı ileride ağacın arasında oturur vaziyetteydi. Gözlerimiz buluştuğunda ona kırgın bir şekilde baktım. Bana özür dilerim dercesine bakıyordu. Bunu hesabını sonra verecekti ama şimdi değil. İlk işimiz buradan çıkmak. İki el bombam kalmıştı. En kalabalık yeri hızlıca tespit ettim. Bildiğin çembere almışlardı bizi.

 

"Buket iyimisin?" Hayal'in endişeli sesi olayın ciddiyetini anlatıyordu daha yani 'iyisin' diyişi kendini kandırmaktan ibaretmiş. İyi olduğumu benden duymak istiyordu.

 

"İyim Hayal asayiş berkemal." Dedim ama hayla göremiyordum. Cem den ayrılıp kendimi daha az kan olan yere attım. Büyük kalın gövdesi olan ağaç beni oldukça iyi saklıyordu.

Mert çaprazım da kalıyordu. Hayal'i ise yeni görüyordum. Ağacın tepesine dalların arasına saklanmıştı. Patlayan el bombasından dolayı ormanda yangın çıkmıştı. Ama o kadar büyük bir yangın değildi. Dumanlar görüş acımızı kapatıyordu. Hayal de bu yüzden ağacın tepesine çıkmış olmalıydı.

Hayal'e şifreli bir şekilde konuştum.

 

"Saat kaç kardeşim. Ama en yoğun olduğun zamanı söyle." Kısa bir sesizliğin ardından, "saat on bir de baya yoğun olurum malum cilt bakımım uzun sürer benim." Dedi kahkahalar arasında. Olayı anlamıştı bile. Bu konuşma şekli bu tarz gibi şeylerde baya işimize yanıyordu.

Hayal hemen yerini değiştirip aşağıya indi eğilerek diğer ağaca tırmandı. Adamlar sesinden yerini bulabilirlerdi. Bende yerimi değiştirip Hayal'in dediği yeri nişan aldım. Cebimde ki el bombasının pimini çekip Hayal'in söylediği konuma tüm gücümle attım.

Büyük bir patlamanın ardından etraf saniyelik aydınlandı. Hızlıca etrafı inceledim. Cidden çok kalabalıklardı. Diğer kalabalık grup ise tam karşımdaydı. Ama oraya atmam için biraz daha yaklaşmam gerekiyordu. Bir kaç el ateş edip Mert'in olduğu yeri kontrol ettiğimde yarı baygın şekilde oturur vaziyette sırtını ağaca yaslamıştı. Bakışlarım iki adama kaydı dikkatli bir şekilde Mert'e doğru ilerliyorlardı. Çalılıklar onu gizliyordu ama bana seslendiği için yeri belli olmuş olmalıydı. İkisini nişan alıp ard arda birini kalbinden diğerini başından vurdum.

Hızlıca yanına gittim. Hiç iyi görünmüyordu.

Hızlı ve kesik kesik nefes alıyordu. Nefesi hırıltılı çıkıyordu. Gözleri kapalı tepki bile vermemesi beni korkutuyordu.

 

"Mert sevgilim iyimisin? Bana bak Mert?" Ses yoktu. Cebimde olduğunu hatırladığım kulaklığı taktım. Başı bir anda yana düşünce son anda tuttum. Başı avuç içime düşmüştü. Öylece kala kaldım. Hayır olamaz beni bu savaşın içinde bırakıp gidemezdi.

 

Korku tüm benliğimi esir almıştı. Öylece dona kalmış ellerimin arasında baygın adama kitlenmişti gözlerim. Çok kan vardı hemde çok. Ben bu kadar kanla baş edemezdim ki.

 

"Mert kalk ne olur çok kan var korkuyorum. Uyan çıkalım buradan ne olur." Titreyen ve çaresiz çıkan sesim ölüyü bile diriltecek cinstendi. Ama o uyanmıyordu. Omuzuma dokunan elle silahı o kişiye doğrultmamla Hayal'e göz göze gelmemiz bir oldu.

 

Dolu dolu gözlerle Hayl'e baktım. Tam konuşacakken Mert'in başı dizlerime düştü. Beynimden vurulmuşa döndüm. Ağır ağır başımı dizlerimde ki Mert'e kaydı.

Silah sesleri sanki bir anda kesildi. Dünya durdu. Zaman o anda akmayı bıraktı sanki.

 

"Ha-Hayal o-" Diyebildim sadece.

 

"İyi olacak merak etme ama buradan çıkmalıyız hemde hemen. Onun hastaneye yetişmesi gerekiyor. Sakin ol lütfen böyle yaparak ona zarar verirsin ancak." Başımı hızla onu onaylarcasına aşağı yukarı salladım.

 

"İyi olacak evet onu kurtaracam." Hızla kulağımda ki kulaklığı açtım.

 

"Hemen bizim olduğumuz yere gelin ben ve Mert'e etten duvar örün buradan onu sağ bir şekilde çıkarmamız gerekiyor hemen."dediklerimle hemen hepsi sırayla beni onaylayip hızlı ve dikkatli bir şekilde bizim olduğumuz tarafa geldi. Hemen Mert'i sırtıma almak için dizlerimde ki başını kaldırıp ağaca yasladım. Çok kan vardı ama dayanmam gerekiyordu. Midem bulanıyor gözlerim ara ara kararıyordu.

"Onlar kan değil Buket vişne suyu gibi düşün evet kan değil. Mert'e odaklan. Onu kurtarman gerekiyor."

 

Kendi kendime telkinler vererek derin bir nefes aldım. Mert'i tam sırtıma alacakken Cem hızla yanıma gelip beni durdurdu.

 

"Yenge bırak ben halledeyim çok ağır. Hem hızlıca çıkarız." Onu başımla onaylayıp kenara çekildim. Ne kadar hızlı olursak o kadar iyiydi bizim için. Cem Mert'i sırtına alınca bende önden onları koruyarak hızlı bir şekilde ilerledik. Bizden bir kaç kişi vuruldu. Ben Mert'in önünde Hayal ise arkasındaydı. Onu sağ bir şekilde çıkaracaktık.

 

Uzun bir uğraşın ve kayıpların ardından ormandan çıkabilmiştik. Arabaların tekerleklerini patlatmışlardı. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı. O da bizim ileride ki ağaçların arasında ki araba. Hemen arabaya binip hızla oradan uzaklaştık. Cem ve Hayal önde ben ve Mert ise arkadaydık. Diğerleri onları oyalamak için orada kalmıştı. Yolu kestikleri için Hayal'in bildiği ama kimsenin bilmediği bir gizli geçit vardı. Çok az kişi bilirdi o yolu. Hayal Cem'e yolu tarif ederken ben de başı dizlerimde olan sevdiğim adamın nabzını kontrol ettim. Çok yavaştı bana yaşamı vaad eden o kalbi durmak üzereydi. Bunu hiç sevmemiştim.

 

"Cem daha hızlı git nabzı çok yavaş." Dedim hıçkırıklarım arasından bağırarak.

 

"İkiyüz elli ile gidiyorum efendim zaten." Dedi çaresizce.

 

"En sonla git ozaman ne kadar gidiyorsa bas gaza işte." Diye bağırdım. Ellerimin arasından kayıp gidiyordu. Benim nefesim gidiyordu.

 

"Sakin ol canım iyi olacak." Hayal'in endişeli sesi tonu beni daha da deli ediyordu. Olaylara umursamaz tepkiler veren kız şuan yüzünde endişe vardı. Endişeyi onun yüzünde çok nadir görüyordum. Ama bu seferki canımı çok yakmıştı.

Dizlerimin üzerinde ki yüzü kan içindeydi. Çok kan vardı.

"Ha-Hayal çok kan var Hayal. On-ona birşey olursa" devamını getiremedim. Ona birşey olmayacaktı. Yüzü bembeyaz olmuştu dudakları mosmordu. İçimde ki yangını dışa vurmak acıdan haykırmak istiyordum. Ama kollarımın arasında ki sevdiğim adam tüm benliğimi dondurmuştu. Ona dokunmaya korkuyordum. Ya dokunduğum an yok olursa. Ellerim havada aslı kalmıştı. Titriyordum gözlerimden akan yaşlar onu bulanık görmeme neden oluyordu. Gözümden akan bir damla yaş onun yanağına düştü. Ağladığımı görse bana çok kızardı.

"Kalksana bana kız niye ağlıyorsun diye." Sesimde ki çaresizlik boğazımda ki o koca yumru kalbimde ki acının yansımasıydı.

 

"Ne olur yaşa sevgilim. Ne olur bırakma beni bak geldik az kaldı." Sessiz ağlamalarıma hıçkırıkta eklenmişti. Yüreğimde ki acının haddi hesabı yoktu. Zaman geçmek biliyor. Her saniye bir asır gibi geliyordu. Kulaklarımda ki basınçtan bana seslenen kişiyi zar zor duyabiliyordum.

 

"Nabzına bak." Diyordu biri. Mert'e olan bakışlarımı ağır ağır çektim. Hayal arkaya doğru uzanmış Mert'in nabzına bakıyordu.

Gözlerimi dehşetle açtım. Neden bakıyordu ki. O iyi olacaktı. Hayali'in yüzünde ki endişe Mert'in nabzına bakmasıyla korkuya döndü. Ağır ağır bakışları bana döndü. Gözlerinde ki o bakışı çok iyi biliyordum.

 

"Ne? Ne oluyor Hayal?" Başımı korkuyla iki yana salladım. "Bakma bana öyle o iyi, iyi olacak o." Diye haykırdım. Hayal bana acı dolu bir şekilde bakıyor ne diyeceğini bilemez gibiydi.

Cem, "Nabız var mı?" Diyordu ama Hayal sadece benim gözlerime bakıyordu.

 

Dudaklarından çıkan o kelime nefesimi kesmişti. Kalbime binlerce hançer saplanmıştı adeta. Ruhumun bedenimden ayrıldığını hissetmiştim.

 

"Nabız yok." Ne demek nabız yok! Bakışlarım keskin bir şekilde Mert'e döndü. İyiydi yüzü biraz solgundu. O da kan kaybından dolayıydı.

Başımı hızla iki yana salladım.

"Hayır hayır o ölmüş olamaz. Gidemezsin anlıyormusun beni bırakamazsın kalk. Bana bu acıyı ikinci kez yaşatamazsın!" Yüzünü iki avcumun arasına aldım.

Buz gibiydi.

Üşüyordu.

Canı benden gidecek kadar çok mu yanmıştı?

 

"Kalk ne olur uyan sevgilim. Bak ben yanındayım. Benim için aç o gözlerini. MERTTT KALK DEDİM SANA UYAN!" Haykıraşım onun gözlerini açmasına yetmiyordu. Hayal birşeyler diyordu. Ama benim gözüm Mert'en başka kimseyi duymak görmek istemiyordu. Canım gidiyordu. Kalbimi söküp alıyorlardı benden. Hayır buna izin veremem. O yaşayacak. Hızlıca göz yaşlarımı sildim. Öfkeyle bağırdım.

 

"Bana bir daha yokluğunu yaşatmana izin vermem." Dizlerimde ki başını dikkatlice kaldırıp koltuğa yasladım. Kalbine kalp masajı yapmaya başladım.

 

"Yaşayacaksın seni yaşatacağım. Bir elimi diğer elimin üzerine koyup kalbine pompalama işlemi yapmaya başladım.

"Bir, iki, üç, dört, beş hadi ne olur nefes al ömrüm." Hem ağlıyor hem kalp masajı yapıyordum. Kalp mesajını bırakıp suni teneffüs yapmaya başladım. Bu iki işlevi ard arda tekrarlamaya devam ettim. Zaman algımı tamamen kaybetmiştim. Sadece kalp masajina, onun kalbinin atmasına odaklanmıştım.

 

Araba ani firen yapınca geldiğimizi anladım.

 

"Doktor doktor yokmu?" Cem ve Hayal aynı anda bağırıyorlardı. Ben ise bir an bile yaptığım şeyi bırakmıyor belli aralıklarla kalp masajı yapıyor, hemen ardından da suni teneffüs yapıyordum. Biri beni onun üzerinden çekmeye çalışıyordu ama buna izin vermiyordum. Ben kalp mesajını bırakırsam onun kalbi atmazdı.

 

"BUKET YETER BIRAK DOKTORLAR İLGİLENSİN." Hayal'in bağırmasıyla bir anda durdum. Evet doktorlar kurtaracaktı onu. Son kez titreyen elim nabzına gitti. Ne olur işe yaramış olsun. Ama daha tam anlamadan biri beni onun üzerinden hızlıca çekmesi bir oldu.

 

"Bırak nabzına bakmam lazım." Hıçkırarak kurduğum her kelime boğazımı yakıyordu.

Cem beni sıkıca tutmuş arabanın yanından uzaklaştırmıştı. Ne kadar çırpınsam da beni bırakmıyordu.

İki hemşire bir doktor Mert'i arabadan çıkartıp sedyeye aldılar. Doktor hemen nabzına baktı. Çırpınmam bir anda durdu. Doktor elini Mert'in boynundan çekip bileğinde ki nabzına baktı. Bir anda sedyenin üzerine çıkıp kalp masajı yapmaya başladı.

 

"Nabız yok hemen müdahale odasına." Ayaklarımın feri kesildi. Cem beni tutmasaydı çoktan yere düşmüştüm. Mert gözden kaybolurken ben ise öylece arkasından bakakaldım.

İşe yaramadı onu hayata döndürmeyi beceremedim. Ben onu sonsuza dek kaybetmiştim.

Kolum kanadım kırıldı. Ruhum ölümle savaşmayı bıraktı. Zaman akmayı reddetti. Bedenimi titriyordu. Bu üşüdüğümden değildi. Bu kimsesizliğimdendi. Elim boğazıma gitti. Nefes alamıyordum. Boğazımda ki o koca yumru ciğerlerime kadar inen acıyı git gide hat safaya çıkarıyordu. Kan vardı. En sevmediğim şeye bulanmıştı. Benim sevdiğimi kana bulamışlardı.

 

"Buket kendine gel hemen bırakma kendini iyi olacak o." İyi olmayacaktı o beni onsuzluğa mahkum etmişti.

"Hadi gel içeri girelim." Bakışlarım hayla hastanenin girişindeydi. Başımı olumsuz anlamda ağır ağır iki yana salladım.

 

Ben onun can verdiği yere gidemezdim.

"O-Onu kay-kaybettim. Hayal o artık yok mu?" Bakışlarım ani bir şekilde Hayal'e döndü.

 

"Bu da senin bir oyunun değil değilmi. Hayal ne olur senin bir oyununsa onu benden alma yoksa ben nefes alamam." Cem'i kendimden uzaklaştırıp Hayal'in omuzlarından tutup sert bir şekilde sarstım.

 

"Bana bir daha bu acıyı yaşatma ne olur." Dedim yalvaran bir sesle. Hayal şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Dediklerimi idrak etmeye çalışıyor gibiydi.

 

"Buket bunu nasıl düşünebilirsin? Sana bunu bir daha asla yapmam yapamam da. O iyi olacak seni asla bırakmaz." Bana sıkıca sarıldı.

"Hadi gel hava çok soğuk içeri girelim. Hem yaran kanıyor ona da baksınlar. Mert seni böyle görmek istemezdi değil mi?" Beni kendinden uzaklaştırdı.

 

"Hayır Hayal ben o hastaneye girmem. O iyi olana kadar giremem. Hastaneler benim için ölüm demek bunu biliyorsun." Gözüm ileride ki banka kaydı. Tam hastanenin kapısının yanında.

 

"Be-Ben orada oturacam. O iyi olana kadar." Hayal'in birşey demesine izin vermeden o yöne doğru ilerledim. Ayaklarım titriyordu. Olaylar gözümde canlanıyor bu da başımın dönmesine neden oluyordu. Ayaklarım beni daha fazla taşıyamadı. Tam düşecekken birinin belimden sıkıca tutmasıyla düşmemi engellemişti. Daha fazla duygularımı bastıramıyordum. Beni tutan kişiye sıkıca sarılıp ağlamaya başladım.

Hıçkırıklarım iç çekerek ağlayışım beni git gide halsizleştiriyordu. Onun o kanlı hali gözümün önünden gitmiyordu.

 

"Benim yüzümden oldu. Onun bu hale ben getirdim." Sarıldığım kişi bana sarılınca ağlamam daha da şidetlendi.

"Ne olur ona birşey olmasın." Nefes alamıyordum. Aldığım kesik kesik nefesler ciğerimi yakıyordu.

 

"Şiitt sakin ol geçecek hepsi geçecek." Duyduğum sesle bir anda sarıldığım kişiden uzaklaştım. Dengemi tam kaybedecekken bu sefer Hayal beni tuttu.

 

"Siz! Sizin ne işiniz var bura da?" Meriç bey beni baştan aşağıya inceledi. Bakışları kanayan yarama kayınca gözlerini irice açtı.

 

"Yaralanmışsın Buket!" Dedi endişeli bir sesle.

 

Onu umursamadan arkamı dönüp ileride ki banka doğru Hayal'in desteğiyle yürüdüm. Şuan onunla uğraşacak halim yoktu.

Tam oturacakken bir anda beni kucağına alıp hastaneden içeri yürümeye başladı.

 

"Ne yapıyorsun sen ya indir beni hemen." Dedim tehtitkar bir şekilde.

 

"Yaralanmışsın ve bunu umursamıyorsun. Sen umursamıyorsan ben umursarım senin yerine. Şu haline bak ezik gibi duruyorsun. Kendine gel. Sen böyle bir kadın değilsin."

 

 

"Sen git nasihatlerini başkalarına ver hem sanene benim ne yapıp yapmadığımımdan.

Cem hemen al şu adamı buradan." Cem tam bana doğru hızlı adımlar atmıştı ki Hayal onu durdurdu.

 

"Bırak yoksa inat edip o banktan kalkmayacak. En azından bir oda da uyur dinlenir." Hayal'in dedikleri beni öfkelendirmişti.

 

"Ne uyuması Hayal deli etme beni. Ben Mert'in iyi olduğunu duymadan nefes bile almak istemiyorum." Meriç acil bölümüne girip beni bir sedyeye oturttu.

 

"Yanımıza gelen hemşireye bilgi verdikten sonra geri çekildi. Ama ben muane falan olmak istemiyordum. Tam sedyeden inecekken Hayal kolumdan tuttu.

 

"Lütfen Buket zorluk çıkartma işini yapsın hemşire."

"Anlamıyorsun beni ben iyim diyorum sana. Ben bu hastanenin içinde kalmak istemiyorum." Acıyla yalvaran gözlerle Hayal'e bakıyordum. Yaramın acısını böle hissedemiyordum.

 

"Doktor muane etmeden bir yere gitmene hayatta izin vermem boşuna inat etme." Meriç'i dedikleri öfkemin artmasına neden oldu.

"Sen kimsin ya ne hakla bana müdahale edebiliyorsun." Dedim bağırarak.

 

Kollarını göğüsünde birleştirip duvara yaslandı.

"Bu hastanenin sahibi. Buraya gelen her hastayı iyileştirmek görevimiz. Seninde yaran olduğuna göre yardım etmezsek bura da ki doktorlar ve hemşireler mesleklerine ihanet etmiş olur." Hemşire muane etmek için hamle yaptığında onu itekledim.

 

"Ben muane falan olmak istemiyorum dedim size rahat bırakın beni." Sinirli bir şekilde bağırarak kurduğum cümleyle Meriç sinirle bana doğru gelip göz hizama indi. Yüzünde ki o ciddi ifade de neyin nesiydi.

 

"Eğer şuan muane olmazsan seni yatağa bağlar muaneni ben yaparım uslu dur o yüzden." Sesinde ki netlik beni ürkütmüştü.

Ama bu bana yaptığı saygısızlığı göz ardı etmemi sağlamazdı. Sert bir şekilde tokat attım.

 

"Senin ne haddine benimle böyle tehditkar bir şekilde konuşmak. Kendine gel Meriç ATA ben senin öyle tehditlerine boyun eğecek biri hiç değilim. Bir daha sakın karşıma çıka sakın." Dedim tehditkar ve sert bir sesle dediklerim Hayal ve Cem'in dumura uğramasına sebep olmuştu.

Tokatın etkisiyle başı yana düşmüştü. Onu itip hızla acilden çıktım. Tam hastaneden çıkacakken iki hemşirenin konuşması dikkatimi çekti.

 

"Yeni gelen hasta ex olmuş sevgilisi kafayı yedi diyorlar. Yazık kıza ya nişanlısıymış galiba." Duyduklarımla adımlarım bir anda durdu. Mekanik bir şekilde ileride konuşan iki kişiye baktım. Hızla yanına gidip kadının boğazına yapıştım.

Kadın kocaman açılmış gözlerle korku dolu bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Ne dedin sen?" Dedim ama cevap vermiyordu. Diğeri hemşire onu benden kurtarmaya çalışıyordu.

 

"Cevap ver kim öldü. Kimdi o isim ver bana çabuk." Bir anda onun üzerinden çekilmemle Hayal ile göz göze gelmem bir oldu. Bana sert bir tokat attı.

 

"Kendine gel artık sağa sola saldırmaktan vazgeç. Acın böyle geçmeyecek anla bunu." Öfkeli çıkan sesi sona doğru kısılmaya başladı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

"Ama o, o dedi ki öldü dedi. Yaşamıyormuş nefes almıyor mu artık benim nefesim Hayal. Yalan söylüyor de bana ne olur." Hayal dehşete düşmüş bir şekilde bir bana bir hemşireye bakıyordu.

 

"Cevap ver Hayal bana yaşıyor o de, bana ne diyor bu hemşire de, yalan söylüyor de bana Hayal." İki hemşire dediklerimizi anlamıyordu. Cem koşarak yanımıza geldi.

 

"Mert beyi ameliyata aldırlar yaşıyor döndürmüşler hayata." Ben ne yaşıyordum böyle! Dizlerimin üzerine çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ama bu sefer sevinçtendi bu göz yaşları. Bu olanları kaldıramıyordum artık. Çok fazlaydı hemde çok. Acı ve mutluluğu aynı anda yaşıyordum.

 

"Allahım sana şükürler olsun. Onu benden almadığın için." Hayal nasıl tepki vereceğini bilememiş gibi öylece duruyordu. Peki ya daha yeni konuşulanlar. Tam konuşacekken ileride feryat eden bir kadın dikkatimi çekti. Ayakta zor duruyordu. İki kişi koluna girmişti. Feryadı benim yüreğimi yakmıştı. O kadar berbat görünüyordu ki içim acımıştı. Bende mi böyle görünüyordum? Onu bir anlık öldü sandığım da dünyam başıma yıkılmıştı. Bu kadını düşünmek bile istemiyordum çok zor bir durumdu. Hayal ne düşündüğümü anlamış olacak ki kadına bakarak konuştu.

 

"Ondan daha berbat görünüyorsun. Mert bu halini görse başta biz olmak üzere sana çok kızardı Buket. Kendini topla artık. Onun iyi olması için dua et." Beni yerden kaldırıp hastanenin içine doğru yönlendirdi.

 

"Hadi gel ameliyathanenin orada bekleyelim." Bu sefer onu dinledim. Titreyen vücuduma engel olamıyordum. Hayalden destek alarak yürüyordum. Cem ise arkamızdan geliyordu. Ağlayan kızın yanından geçerken kızla göz göze geldik. Saniyelik bana bakıp tekrar bakışlarını kaçırdı. Hayal bana Mert'in öldüğünü söylediği o gün geldi aklıma. Aynı bu kızın çaresizliği vardı bende de. Boş boş karşıya bakıyordu. İleri geri sallanıp ara ara iç çekiyordu. Oturduğu sandalyeden düştü düşecekti. Onun düşmesini engelleyen yanında oturan kişiydi. Gözlerinde ki o uçurumu çok net görmüştüm. Ve bunuda çok iyi biliyordum. O kız kendini o uçurumdan atacaktı bir gün. Umarım benim gibi keşkelerle yapamazdı. Bu çok kötü bir ızdıraptı çünki.

 

*********

 

Gözümü duvarda ki saaten ayıramıyordum. Kaç saat oldu ama hayla tek bir kişi bile bilgi vermiyordu. Ameliyathanenin önünde tam altı saatir ondan gelecek güzel bir haberi bekliyordum. Güneş doğmuştu ama benim güneşim hayla doğmamıştı.

 

Hayali'in sesiyle bakışlarımı koridordan bize doğru gelen Cem'e kaydı. Dünden beri hastanede bir sürü koruma vardı. Baya sıkı önlemler alınmıştı.

 

"Cem Emre'den bir haber var mı?" Doğru ya bir de Emre olayı vardı.

Cem başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

"Malesef Hayal hanım ormanı geceden beri arıyorlar ama tek bir iz bile yok. Başka bir yere götürüldüğünden şüpheleniyorum." Hayal sinirler saçlarını karıştırdı.

"Ben de dün ormanda aradım ama tek bir iz yok Allah bilir ne geldi başına." Koşarak bize doğru gelen korumayla dikkatimi o tarafa verdim.

 

"Cem Emre bey geldi." Dedikleriyle şaşkınlıktan gözlerim kocaman açıldı. Ne yani bir şey olmadı mı ona. Mert orada can çekişirken o kaçmışmıydı. Öfkeyle ayağa kalkıp korumaya doğru ilerledim.

 

"Mert'i o halde bırakıp kaçtı mı yani?" Dedim öfkeyle bağırarak. Koruma tam açıklama yapacakken ileriden bize doğru gelen Emre'yi görmemle bakışlarım direk Hayal'e kaydı. Hayal de Emre'nin halini görmüştü.

 

"Hiiihh Emre!" Eliyle ağzını kapadı. Koşarak Emre'nin yanına gitti. Yaralanmıştı karın ve kolunda kurşun yarası vardı. Koluna giren koruma ve arkasından gelen doktorla olabildiğince hızlı yanımıza gelmeye çalışıyordu. Durumu hiç iç açıcı değildi. En azından kaçmadığını anladım. Yoksa onu bu halden daha beter hale sokacaktım.

 

Hayal ağlamaya başladı. Ama telkinler veren kıza bak benden daha beter olmuştu.

 

"Aaa Hayal yapma böyle abartı tepkiler veriyorsun. Böyle yaparak ona yardımcı olamazsın. Bunları bana sen diyordun kendinde uygulamalısın bence." Dedim imalı bir sesle. Herşey öyle söylemekle olmuyormuş anlamış oldu.

 

Hayal bana sinirli bir bakış atıp geri Emre'ye döndü bakışları.

 

"Iyimisin yaran kanıyor. Neredeydin o kadar aradım seni ormanda." Emre Hayal'in son dedikleriyle şaşırmıştı.

 

"Se-sen orma-ormanamı geldin?" Ayakta zor duruyordu.

"Evet ama sen yoktun neredeydin bu hale nasıl geldin?" Dedi endişeli bir sesle. Ben ise umursamadan yerime geri oturup karşımda ki saate bakmaya devam ettim.

"Mert nasıl doktorlar birşey Dedi mi?" Bu soru banaydı ama ona cevap verecek halde değildim.

 

Cem, "Hayla ameliyatta kimse birşey söylemiyor. Sizinde yaranız ciddi isterseniz doktor bir baksın."

 

"Ben iyim sadece sıyırdı kurşun." Yalan söylüyordu. Evet kurşun sıyırmıştı ama kolunu karnında ki kurşun yarası çok netti. Zaten birazdan yığılıp kalacaktı.

 

Hayal, "Doktor bey lütfen onunla ilgilenin." Dedi Emre'nin dediklerini umursamadan. Emre tam birşey diyecekken Hayal konuştu.

 

"Bak zaten başımda inatçı biri var sende iki olma doktor ilgilensin hem daha çıkmadı çıkınca sa-" Emre'nin yere yığılmasıyla Hayal'in kelimesi yarıda kaldı. Doktorlar hemen sedyeye alıp onu götürdüler. Hayal ise öylece dona kaldı. Ah be Hayal nasıl bir adama aşık olduğunu bilsen hiç olmamayı dilerdin. Yaralı biri seni kalbine alamaz. Ayağa kalkıp yanına gittim.

"İyi olacak yarası hafif gibi duruyor zaten. Merak etme tamam mı." Dedim onu sakinleştirmek için sesim yumuşak çıkmıştı.

Ameliyathanenin kapısı açıldığı an hızla başımı o yöne çevirdim. Doktorun yanına gidip ondan gelecek iyi haberi bekledim.

 

"Durumu nasıl doktor?" Dedim. Sesimde ki endişe, korku had safadaydı.

 

"Çok zor bir ameliyatı. Zaten bize geldiğinde kalbi durmuştu. Son anda çalıştırdık kalbini. Ameliyat esnasında da iki defa kalbi durdu. Organları çok ciddi bir şekilde hasar almış. Birde yakın bir zamanda nakil olmuş onunda yan etkileri olunca uzun ve zorlu bir ameliyatı." Sadede gelsin artık.

 

"Doktor bana sonucu söyle iyi mi o?" Dedim sabırsızca.

 

"Evet inatçı bir bedeni var ameliyat güzel geçti. Bugün yoğumbakımda kalacak herşeye karşı. Yarın normal odaya alacağız geçmiş olsun." Üzerimden kocaman bir yük kalmıştı. Nefes aldığımı hissettim. Bana karanlık gelen bu hastane korudoru şuan aydınlanmıştı. Sevinçle doktora sarıldım.

"Çok çok teşekkürler ne dilerseniz dileyin benden." Dedim sevinçle.

 

"Ne demek bizim görevimiz bu." Doktordan ayrılıp Hayal'e sarıldım.

"O iyi Hayal bana döndü. Beni bırakmadı." Hayal de bu sarılamama karşılık vermişti.

 

"Sana demiştim. O seni bırakmaz sen yaşadığın sürece asla seni bırakıp gitmez. Ben bunu onun gözlerinde gördüm kardeşim." Buruk bir sevinci vardı aklı Emre'deydi. Doktor tam gidecekken kolundan tuttum.

 

"Onu görebilirmiyim peki. Bir dakika bile olsa lütfen." Dedim yalvarır bir sesle.

 

"Üzgünüm ama çok ciddi bir ameliyattı. O yüzden yarını beklemeniz gerekecek." Olsun yaşıyor ya biraz daha bekleyebilirim.

 

Doktorun kolunu bırakınca yanımızdan uzaklaştı. Cem derin bir nefes alıp verdi. Belli etmiyordu ama o da çok korkmuştu.

 

Hayal, "Ben bi Emre'ye bakayım. Tek kaldı kimsesi yok." Sesinde ki hüzün beni maf etmişti.

 

"Niye kimsesi olmasın Hayal biz varız ya. Hem onu ameliyata almışlardır. Ama gidip bakalım yinede." Dedim anlayışlı bir sesle. Sevinçle beni onaylayıp acil kısmına ilerledik.

 

İleride ki hemşireye Emre'yi sorduğumuzda tahmin ettiğim gibi ameliyata alındığını söyledi. Hayal'in yüzünde ki endişeyi anlıyordum. Ama yarası ciddi olsa buraya kadar bilinci açık bir şekilde gelemezdi. Ama Hayal yaşadığı korku ve endişeden bunu düşünemiyordu.

 

"Hadi gel hava alalım biraz." Diyerek onu dışarı çıkartıp banka otutturdum. Cem de bizimle gelmişti.

 

"Ben yiyecek birşeyler getireyim dünden beri hiç birşey yemediniz." Cem'i onaylayınca yanımızdan ayrıldı. Hayal'i teseli etmek istiyordum ama şuan ne desem beni duymayacaktı. Bende onun gibi sessiz kaldım. Başı omuzumda öylece yere bakıyordu.

Göğüsümde ki yara acıyordu. Kan kuruduğu için giydiğim kazak tenime yapışmıştı. Bu da her hareketim de canımı yakıyordu. Ama öyle dayanılmayacak bir acı değildi. Yanımıza gelen bir hemşire beni inceledi.

 

"Alina hanım doktor bey sizinle konuşmak istiyor. Buyrun ben sizi götüreceğim." Onu onaylayıp ayağa kalktığımda Hayal, "Bende geleceğim." Dedi. Ama hemşire, "Hayır sadece Alina hanımı istedi." Dedi. Bu durum tuhafıma gitsede fazla üzerine düşmedim.

 

"Sen burada kal ben hemen geliyorum." Hayal beni onaylayıp geri oturdu. Hemşire önde bende arkada hemşireyi takip ediyordum.

Merdivenlere yönelip aşağı kata inince duraksadım ama orası otoparka iniyordu.

 

"Doktora gideceğimi söylemiştiniz orası otoparka gidiyor ama." Dedim şüpheci bir sesle.

 

"Hayır yanlış biliyorsunuz. Aşağı katta doktorların dinlenme odası var buyrun lütfen." Korkumalardan biri konuşmaları duydu ve bende emir beklercesine gözüme baktı. Ondan gizlice silahı istedim. Beni başıyla onayladı.

 

"Tamam geliyorum." dedim hemşire tam arkasını döndüğü an silahı korumadan aldım. Ve sessizce, "Beni takip edin ama sizi fark etmesin. Bunda bir bokluk var gibi." Atam beni onaylar onaylamaz silahı montumun cebine koyup hemşirenin peşinden ilerledim. Parmağım montun içinde tetikteydi. Bir anda durunca bende durdum.

 

"Doktor bey nerde?" Dedim meraklı bir sesle.

 

"Doktor yok ama ben varım olmaz mı?" Duyduğum sesle cebimde ki silahı çıkarıp hemşireyi kendime siper ettim. Silahı hemşirenin başına dayayıp rahat bir şekilde duvara yaşlanmış beni işleyen Ateş'e baktım.

 

"Ne o havaya uçuramadım diye içinde mi kaldı." Dedim imalı bir sesle.

 

"Aa bak o gösterinin tadı damağımda kaldı onu inkar edemem." Yaslandığı duvardan doğrulup bana bir adım attığı an namluyu kadının başına bastırdım.

 

"Yaklaşmaya kalkışma öldürürüm kadını." dedim sert bir sesle.

 

Bir an da belinden silahı çıkarıp kadını vurunca korkuyla gözlerimi fal taşı gibi açıldı. Silahta ki susturucudan dolayı ses çıkmamıştı. Bu kadar korumaya rağmen nasıl girebilmişti hastaneye.

 

"Bu kadın umrumda bile değil. Ve seni öldürmek istesem bunu çoktan yapmıştım zaten. O yüzden elinde ki silahı indir." Onu umursamadan silahı ona doğrulttum.

 

"Sen benim sevdiğim adama zarar verdin ve bende bunca olanlara rağmen senin dediklerinimi dinleyecem. Böyle düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Seni bura da tek kurşunla öldürürdüm ama seninde acı cekmeni izlemek istiyorum Ateş beni karşına alarak hayatının en büyük hatasını yaptın." Sesimde ki meydan okuma onu gülümsetmişti.

 

"Yanımda ol ozaman Buket benim tarafımda ol." Dedikleriyle koca bir kahkaha attım.

 

"Cidden bunu ciddi ciddi soruyormusun?" Dedim inanamayarak.

Kafayı yemiş olmalı.

 

"Evet neden olmasın. Mert sana o kadar acı yaşattı. Ona rağmen onun yanında mı olacaksın. O senin ailem dediğin insanları katletti. Öz aileni senden sakladı. Sana bunları yapan biriyle birlikte olacak kadar grursuz olmadığını umuyorum." Elinde ki silahı beline geri koydu.

 

Sinsice gülümsedim. "Evet tam olarak öyle biriyim. Ne olacak bende grur diye birşey yok." Yüzümde yapmacık bir hüzün yerleştirdim. Başımı yana eğip "tüh bak sen şu işe istediğin gibi cevap alamadın değil mi? Aaa ne yapsak acaba?" Dedim yapmacık bir merakla. Dediklerim onu şaşırtmıştı ama belli etmek istemiyordu. Eli tam beline gittiği an kolundan vurdum.

 

"Ahh pardon bilerek oldu." Yapmacık bir acıma yerleştirdim yüzüme. Üzgün yüzüm bir anda ciddi ve öfkeli bir hal aldı.

"Biliyor musun bende seni nasıl bulabilirim diye düşünüyordum. Yerde ararken gökte buldum diye bir tabir vardır. İşte o tam şu ana çok güzel bir örnek." Diğer eli beline gideceği an o bir konunun nişan aldım. "O elin beline giderse büyük bir zevkle diğer kolunu da vururum.

 

"Cem gel al bu adamı." Benden bir işaret bekliyorlardı. Bunu biliyordum. Cem arabanın arkasından çıkıp yanıma geldi.

 

"Büyük bir zevkle yenge." Dedi sinsice gülümseyerek.

 

"Bu senin yanına kalmayacak biliyorsun değilmi Buket ben elbet kurtulacağım. Ama bundan sonra hedefim sensin. Senin karşına öyle bir anda çıkacam ki en mutlu anında kabusun olacağım. O günü iple çekiyor olacağım. Ve en son gördüğün yüz benim yüzüm olacak." Bütün adamlar yerlerinden çıktı. Cem belinde ki silahı aldı. Cem sert bir şekilde silahın kabzasıyla ensesine vurunca Ateş bayıldı.

 

"Bunu bizim yeni depoya götürün ve sıkı bir güvenlik önlemi alın. Kuş uçmayacak deponun etrafından anladınız mı?" Dedi Cem emri vaki bir sesle.

 

Ateş'in dedikleri beni korkutmuştu. Öyle bir söylemişti ki yemin eder gibiydi. Ama benim sevdiklerime zarar verdiği an nasıl bir canavara dönüştüğümü bilmiyordu. Buna asla izin vermeyecektim. Ateş'i arabaya bindirdiler. Araba gözden kaybolmuştu. Ama benim gözlerim hayla o boşluktaydı.

 

"Cem onun yakalandığını Mert bilmeyecek onun cezasını ben vereceğim. Arabayı hazırla çıkıyoruz." Cem ne diyeceğini bilemez bir halde öylece bakakalmıştı.

 

Bakışlarımı Cem'e çevirdim. "Ne duruyorsun dediklerimi yap onun ölümü benim ellerimden olmalı." Cem bu dediklerimin ardından yanında ki adama işaret verince adam hemen bizden uzaklaştı.

 

"Dışarısı sizin için çok tehlikeli yenge ortalık yetışsın ondan sonra ne yapacaksan yaparsın."

 

"Hayır ne olacaksa bugün olacak." Onun cevap vermesini beklemeden arabayı yanıma getiren korumanın kapımı açmasını beklemeden direk bindim. Cem sürücü koltuğuna geçtiğinde telefonla birşeyler yapıp arabayı çalıştırdı. Tam hastane bahçesinden çıkacakken Hayal arabanın önünü kesmesiyle Cem son anda frene basmıştı.

 

"Bunlar iki arkadaş ruh hastası. Biri arabanın önüne atlar diğeri adam öldürecem diye tutturur." Dedikleri beni güldürmüştü. Ama belli etmedim. Sesli bir şekilde uyarı niteliğinde öksürdüm.

 

"Pardon yenge ama öyle yani bir durmuyorsunuz yerinizde. Daha bir olayı atlatamadan diğer olayları çekiyorsun. Bela mıknatısımısın anlamadım ki." Sitemle kurduğu cümlelerle sert bir şekilde konuştum.

 

"Bu zamana kadar kimseyi öldürmedim. Hepsini yaralı bıraktım. Yani ömür boyu sakat kaldılar. Ben öldürmeyi sevmem Cem ben sakat bırakmayı severim. Yaşadığı ve aldığı her nefeste bana bulaşmaması gerektiğini anlasın diye.

Tabi dün gece olanlar hariç. Onun dışında hiç adam öldürmedim. Yani gözünün içine bakarak öldürmedim. Ama biliyormusun sen böyle konuşmaya devam edersen ilk öldürdüğüm kişiler listesinde adın ilk sırada olacak." Dediklerimle yutkunma sesini duydum. Bir dahada konuşmadı.

 

 

Hayal benim olduğum tarafta ki kapıyı açtı.

"Neler oluyor Buket nereye gidiyorsun?" Dedi meraklı ve endişeli bir sesle.

"Ufak bir işim var halledip geliyorum senin gözün kulağın Mert'e olsun hemen geleceğim merak etme." Bana inanmamıştı ama zorlamak istemiyordu. Zaten Emre'den iyi haber gelene kadar hastaneden ayrılmazdı.

 

"Dikkat et kendine bir şey olursa araman yeter anında oradayım biliyorsun." Dedi göz kırparak. Ona gülümseyip kapıyı kapattım. Onu bu işe daha fazla bulaştıramazdım. Benim olduğum arabayla beraber toplam yirmi araba yola çıkmıştık. Aşırı derecede Dikkat çekiyorduk. Ama Cem'in tek şartı da buydu. Depo sandığımdan daha uzaktı. Kaç saat oldu bilmiyorum ama ayaklarım uyuşmaya başlamıştı.

 

Depoya geldiğimiz de tam inecekken Cem kapıları kitledi. Onun bu yaptığına anlam vermemiştim.

 

"Ne demek oluyor bu Cem!" Dedim sinirli bir şekilde.

"Biraz beklemeniz gerekiyor güvenliğinizi sağlamam gerekiyor. Lütfen biraz bekleyin." Biraz daha bekleyebilirdim. Sessiz kaldım son dediklerine.

Kısa bir süre sonra etten duvar örerek yol yapıldığını fark ettim. Cem kapının kilidini açtığı zaman hiç beklemeden indim arabadan. Cem bana yetişip benimle beraber depoya girdi. Ateş baygın bir şekilde sandalyeye bağlı duruyordu. Başında ise dört koruma vardı. Bu adam bu kadar dehlikelimiydi. Bana hiç öyle gelmiyordu. Resmen bir orduyu bu depoya yığmışlardı.

 

 

Bir kaç dakika sonra ölecekti nasıl olsa. "Uyandırın!" dedim mekanik bir sesle.

Başında bekleyen adamlardan biri ileride ki kovadan suyu alıp sert bir şekilde yüzüne serpmesiyle Ateş irkilerek uyandı.

Bir tane sandalye çekip tam karşısına sandalyeye ters bir şekilde oturup elimi çenemin altına koyarak kendisine gelmesini bekledim.

Kısa bir süre sonra kendine geldi ve gözleri beni buldu. Gözlerinde anlık bir şaşkınlık belirdi.

 

"Ooo Buket hanım yada Vitali mi diyeyim. Doğru ya sana nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyorum." Dedi yapmacık bir merakla.

 

Umursamaz bir şekilde soluk bir gülümseme oluştu dudaklarımda.

 

"Bilmem istediğini söyle umrumda değil." Dedim sakin bir sesle.

"Hmm buldum." Dedi sinsice gülümseyerek. "Sana bu zamana kadar kimsenin bilmediği bir isimle hitap edeceğim. Biricik öz annenin sana verdiği isim ile." Kanım çekildi. Oturduğum yerden doğruldum.

 

"Dur neydi hmm hah hatırladım. Duru Gümüş. Bak soy adına kadar biliyorum." Duyduklarımla nefesim kesildi. Bunu beklemiyordum işte.

Hayır beni manipüle etmesine izin vermeyecektim. Benim gerçek ailem kara toprağın altında yatanlardı.

 

"İstediğini söyle umrumda bile değil sen de o insanda." Öfkeyle ayağa kalkıp korumanın elinden silahı aldım. Namluyu Ateş'in anlına dayadım.

 

"Hani demiştin ya gördüğün son yüz benim olacak diye evet doğru ama ufak bir düzeltmeyle benim değil senin gördüğün son yüz benim olacak. Şuan olduğu gibi. Seninle uğraşmak vardı ama buna bile değmezsin." Gözlerinde ki o korkuyu şimdi net bir şekilde görmüştüm.

 

"Beni öldürdüğün an herşey bitecek mi sanıyorsun. Bunu yaparak o bataklığa daha çok gömüleceksin haberin bile yok." Histerik bir gülümseme oluştu dudaklarımda.

 

"Ben o bataklığa çoktan battım zaten bana işlemez hiçbirşey. Sen benim sevdiğim adamın canını almaya kalktın. Sende bunun bedelini canınla ödeyeceksin." Yüzünde ki korku yavaş yavaş silinmişti.

 

"Peki Mert çok mu düz ayak o benim ailemi katletti. Ne bekliyordu oturup sineye çekmemi mi? Hayır bunun olacağını o da çok iyi biliyordu. Sadece ben değil yer altı mafyaları Mert ve senin idam emrini verdi bile. Yani beni öldürünce bitmeyecek herşey." Beni ikna etmeye çalışıyordu.

Ama onun oyununa gelmeyecektim.

Tam karşısında durup namluyu anlına dayadım.

 

"Bir yerden başlamak lazım temizliğe. Bu listemde ilk kişi de sensin Ateş." Tam tetiğe basacakken bir anda elimde ki silahı almaya çalışmasıyla ani bir afallama yaşadım. Hemen kendimi gelip silahı ondan almaya çalıştım. Ama çok güçlüydü.

 

"Ben bitti demeden hiç bir şey bitemez

Durucuk." Silah ikimizin arasında kalmıştı. Korumalar onu benden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Elim tetikteydi. Ve her an silah patlayabilirdi.

 

"Senin ölümün benim elimden olacak." Dedim öfkeyle bağırarak.

Cem, "Yeng-" Tek bir kurşun sesi tüm depoda yankılandı.

Ateş ile göz göze geldik. Yüzünde ki o sinsi gülümseme gözlerimin kocaman açılmasına neden olmuştu.

 

Tek bir silah sesi kimin hayatını sonlandırmıştı???

 

 

 

🥀💥

 

 

 

 

Ayyy son dakika yetiştirdim. Nasıl oldu canlarım kelime hatam varsa kusura bakmayın normalde bu hafta bölüm atamayacaktım ama sizi mağdur etmek istemedim. Bir haftada yazdığım bölümü bir günde yazdım resmen.

 

Oy ve yorum yapmayı unutmayın canlarım.

Yeni bölümde görüşmek üzere.❤️

 

SEVİLİYORSUNUZZZ..❤️💋

Bölüm : 13.03.2025 21:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...