
Ateş'in gözlerinde ki o sinsi gülüş yavaş yavaş soldu. Sendeliyerek iki adım geriledi. İlk kendime baktım, bende kurşun yarası yoktu. Ateş'e kaydı gözlerim. Onda da kan yoktu. Ama çok durgun duruyordu. Ateş bir anda yüz üstü düşünce bir adım geriledim. Başı tam ayaklarımın önündeydi. Ateş'in arkasında Hayal elinde silahla öylece duruyordu. Nasıl yani Ateş'i vuran Hayal'miydi. Sırtından vurulmuştu.
"Hepiniz bu kadar salak olamazsınız diyordum. Ama cidden salakmışsınız. Vurmak varken niye onu Buket'en ayırmaya çalışıyorsunuz. Ya o silah patlasaydı vurulan Buket olsaydı." Hayal öfkeyle konuşarak bana doğru geliyordu. Şaşkınlıkla Hayal'e bakakaldım öylece.
"Sen hani hastanede kalacaktın nasıl geldin sen buraya?" Dedim şaşkınlıkla.
Yanıma gelip ilk önce beni kontrol etti sonra stemle konuşmaya başladı.
"Asıl sen nasıl seni tek bırakacağımı düşünürsün. O hemşire olmasaydı belkide çoktan başına birşey gelmişti. Bunca gereksiz korumalar seni koruyamadı baksana." Dedi hepsine iğneleyici bir şekilde bakıp tekrar bakışları bana döndü. Adamlar ise hiç bir cevap veremediler.
İçlerinden tek konuşan Cem oldu. "Eğer biz Ateş'i vursaydık yenge zarar görebilirdi. Bizim önceliğimiz Ateş'i öldürmek değil yengeyi korumak." Hayal'e meydan okurcasına öfkeyle gözlerine bakıyordu.
"Bumuydu sizin koruma anlayışınız. Bak ben nasıl tek kurşunla hallettim." Dedi kendinden emin ve meydan okurcasına Cem'e bakıyordu.
"Çok hareketli bir andı ani bir hareketle o kurşun yengeye gelseydi acaba bunun hesabını nasıl verecektiniz Hayal hanım." Dedi sesinde ezikleme vardı. Bu kadar yeterdi. Şuan onların kavgalarını kaldıracak durumda değildim.
"Tamam yeter bu kadar." Dedim konuşmalarını bölerek. Gözlerim yerde can çekişen Ateş'e kaydı. Tek dizimin üzerine çöküp gözlerinin içine baktım. Can çekişiyordu ama bunu belli etmemek için çok çabalıyordu. Silah benim elimde kalmıştı. Ve güç bendeydi her zaman ki gibi.
"Beni asla ama asla sevdiklerimden ayıramazsınız ne sen ne başkası. Buna asla izin vermem sana olduğu gibi buna teşebbüs eden herkesin canını okurum." Derin bir nefes alıp verdim.
"Ateş!" Dedim titreyen sesime engel olamadım.
"Çok canım yandı ama bu saaten sonra canımın yanmasına asla izin vermem can yakma sırası bende. Son gördüğün yüz benim oldu." Dedim histerik bir şekilde gülümseyerek.
"Cehennemde görüşmek üzere." Ağzından kanlar akıyordu. Sinsice bir tebessüm oluştu kanlı dudaklarında. Hissiz gözlerinde tehlikeli bir bakış oluştu bir anda.
"As-asla mutlu olamaya- olamayacaksın. Senin kaderinde mut-mutsuzluk var Duru senin sonun kötü bitecek. Be-Ben olmasam bile diğer üyeler bunu yapacak." Öksürme krizinden sonra gözlerini bir kaç saniye kapatıp ve geri açtı. Buna asla ama asla müsade etmeyecektim.
Hiç bir şey demeden silahın namlusunu anlına dayayıp meydan okucasına gülümsedim. Başımı hafif sola eğip onun gözlerinin içine kilitledim gözlerimi.
"Daha geçen gün sen demiyormuydun sonun olacam diye bak kim kimin sonu oldu. O yakıp ateşin içine atmaya çalıştığın bendim ama bak işler tersine döndü ateşin içine seni ben attım. Sıra diğerlerine de gelecek. Bana kurulan her tuzağa gömecem onlarıda tıpkı şuan sana olanlar onlarada olacak. Merak etme çok sürmeden gönderecem onlarıda senin yanına." Gözleri öfkeden kocaman açıldı. Ayağa kalmak istedi ama yapamadı. Çünki kurşun tam omurgasına denk gelmişti.
Birşey demesine izin vermeden son kez meydan okurcasına gülümseyip gözlerine teklikeli bir bakış atıp tetiği çektim. Boş depoda yankılanan silah sesiyle etrafa ve üzerime kanlar bulaştı ve bu benim midemi bulandırmıştı. Bunu hak etti. Artık can yakma sırası bendeydi. Bu yaptığım büyük bir savaşın başlangıcıydı. Bunu çok iyi biliyordum. Ama yapacak başka birşey yoktu. Ya bu savaştan galip çıkacaktım yada bu kanlı savaşın kanıyla boğulup ölecektim.
*******
Hastaneye gelmiştik. Yol boyunca Hayal'in nasihatlerine maruz kalmıştım. Klasik Hayal ve nasihatleri beni baymıştı. Cem artık dayanamamış son ses müzik açmıştı arabada. Haklıydı ama o nasihatleri çok can sıkıcıydı. Cem bile dikiz aynasından bakıp sustur diye yalvaran bakışlar atmıştı bana. Traji komik bir andı resmen. Ama Hayal konuşurken hem sinirli hemde çok ciddiydi. O yüzden onu onaylamaktan başka çarem yoktu yoksa daha çok konuşacaktı.
Çoktan akşam olmuştu. Mert hayla yoğunbakımdaydı. Doktor bir iki saate normal odaya alırız diyince çok mutlu olmuştum. Durumu çok hızlı bir şekilde iyiye gidiyormuş. Doktorlar bile çok şaşırmış onun bu durumuna. Beni bırakmayacağını biliyordum. Sonun da iyi bir haber almıştım. Emre ise ameliyattan çıkmış normal odaya alınmıştı. Hayal adamları üzerimizi değiştirmek için bir kaç birşey almaları için yönlendirmişti. Hemşire bize bir oda vermişti. Hayal ile üzerimizi değiştirirken göğüsümde ki yaranın hiç iyi olmadığını yeni anlıyordum. Ateş ile ufak itişmede yarama sert bir şekilde vurmuştu. O an acıyı hissedemedim ama şuan cidden git gide acı artıyordu. Hayal üzerini değiştirdiği için görmemişti ama acilen doktora muane olmam gerekiyordu. Yaram intihap kapmış ve yaranın etrafı morarmaya başlamıştı. Yara kanamıyordu ama hiç iç açıcıda durmuyordu. Zaten bandajda olmadığı için bu kadar hızlı kötüleşmişti yara.
Hızlıca üzerimi değiştirip Hayal'e döndüm.
"Ben bi lavaboya gidip geliyorum sende Emre'nin durumunu sor bi nasıl oldu merak ettim." Tam arkamı dönecekken bir anda kolumdan tuttu.
"Senin yaran nasıl oldu. Yüzün kreç gibi olmuş Buket hiç iyi görünmüyorsun. Aç bakim yarana." Sesinde endişe vardı. Gözü kazağımın altında ki yarama kaydı.
"İyim canım sorun yok. Bu ara fazla kana maruz kaldım. Ne kadar tedavi olsam da hayla kan gördüğüm zaman kötü oluyorum. Bayılmasam da baya etkiliyor işte. İyim yani merak etme elimi yüzümü yıkasam kendime gelirim." Dedim Samimi ve tebessüm ederek kurduğum cümleler onu rahatlatmış gibi duruyordu. Kolumu bıraktı.
"İyi bakalım. Haa bu arada babam aradı. Beni Türkiye'ye çağırıyor. Tabi senide, senin durumunu biliyor ama çok özlemiş bizi. Malum orada da işler baya karışık. Gelemiyor bir kaç günlüğüne bare gelin diyor." Duraksadı gözlerini benden kaçırdı. Ben bu hali biliyordum. O da çok özlemişti ailesini ama benim durumum yüzünden dile getiremiyordu. Yüzünü avuçlarımın içine alıp bana bakmasını sağladım. İçten bir gülümsemeyle gözlerine baktım.
"Sakın ama sakın bir daha ailenin özlemini benim yüzümden saklama. Onları özlemen kadar güzel ve doğal bir şey yok kardeşim. Ben oraya gidemem biliyorsun ama sen git bir iki hafta ailenle vakit geçir özlem gider. Hem sana da çok iyi gelir. Ama ben, ben o topraklara adım atamam Hayal bunu sende benim kadar iyi biliyorsun. Hazır değilim buna. Amcama ve teyzeme çok selam söyle onları çok özlediğimi ve çok sevdiğimi de ilet olurmu?" Ne diyeceğini bilemez halde bakıyordu bana.
"Ama babam ve annem seninde gelmeni çok istiyor. Uzun zaman oldu. Tamam babam ara ara geliyordu. Ama annem sen buraya geldiğinden beri seni hiç görmedi. Tamam yoğun bir kadın ama Türkiye'de de az da olsa seni görebiliyordu. Telefonda annemle konuşurken senin konun geçince sesi titredi Buket. Biliyorsun annem seni benden çok seviyor." Bakışlarımı kaçırdım. Ellerimi Hayali'in yüzünden çekip arkamı döndüm. Boğazımda o yumru yerini almıştı. Bende onları çok özlemiştim. Ama bunu yapamazdım. Orası benim sevdiklerimin ölüleriyle doluydu. Birde başıma yeni bir aile belası çıkmıştı. Bunu Hayal'e anlamalıydım. Hem konuyu da değiştirmiş olurdum. Yoksa bu ısrarı sürecek ikimizde üzülecektik. Yönümü tekrar Hayal'e döndüm.
"Sana çok önemli bir şey söylemem gerekiyor Hayal." Bu konudan ne kadar kaçabilirdim ki zaten eninde sonunda yüzleşecektim. Allahım biri bitmeden biri başlıyordu. Bıktım artık sorunlarla boğuşmaktan. Yüzümden anlamış olacak ki yüzünde ki hüzün endişeye döndü.
"Buket korkutuyorsun beni ne oldu demeye korkmalımıyım?" Dedi şaşkın ve korku dolu hali sesine yansımıştı.
"Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Bende yeni öğrendim ama hayla kendim de kabullenemiyorum. İnanmak istemiyorum da." Çok karmaşık bir ruh halindeydim nasıl tepki vereceğimi dahi bilemiyordum.
"Aklına ilk gelen yerden başla işte Buket korkmaya başlıyo-" gözlerimi kapayıp sözünü bir anda keserek hızlıca konuşmaya başladım.
"Benim gerçek bir ailem varmış benim ölen ailem beni evlatlık almış." Gözlerimi açtığımda gözlerimin dolduğunu Hayal'i bulanık gördüğümde anladım. Sesim git gide kısılmaya başladı. Hayal kırıklığı sesime yansımıştı.
"Hayal ben evlatlıkmışım." Hayal ağzı açık öylece dona kalmıştı. Ben bile hayla inanamıyorken Hayal'in böyle olması çok normaldi. Acaba Ali amca biliyormuydu. Onlar çocukluk arkadaşıydı. Eğer biliyorsa bu benim için çok ağır bir darbe olurdu. Aklımda binlerce soru dönüp duruyordu.
"Ne-ne diyorsun sen Buket? Ne demek bu?" Şaşkınlıkla kurduğu cümleler ve şokun etkisinden çıkmak için başını hızla iki yana sallayışı. Bu bile onu kendine getiremedi.
Başım dönüyordu daha fazla ayakta durmayacağımı anlayınca arkamda ki koltuğa oturdum. Omuzlarım düşmüştü. "Ben koca bi yalanın içindeymişim. Ve en acısıda ne biliyormusun?" Dedim titreyen sesimle. Bana meraklı bir şekilde bakıyordu.
"Mert bunu biliyormuş." Dedim stem ve sinirimin hakim olduğu bir tonla.
"Neee nasıl Mert nasıl bilebilir Buket? Ne zaman oldu bunlar? Bana neden anlatmadın bu zamana ka-" bir anda durdu. Aklına birşey gelmişti aklına gelenlerle gözleri dehşetle kocaman açıldı.
"Ateş sana Duru diye seslendi. Senin gerçek adın Duru mu yani. Ve Ateş gerçekleri biliyor. Ben sana Duru diye seslenince kendince seni sinir ediyor sanmıştım." Hayretler içerisinde bana bakıyordu. Başımı olumlu anlamda ağır ağır salladım. Gözümden akan yaşı hızlıca sildim.
"Benim adım Duru Gümüş'müş Hayal ve gerçek ailem yaşıyormuş. Beni neden bıraktılar ki bu zamana kadar hiç mi merak etmediler nasılım diye. Canım yanıyor hemde çok sevdiğim adamdan bir darbe daha yedim. Ben bunu Mert'in düşmanından öğrendim Hayal o gece ormanda ben canım pahasına onu kurtarmaya çalışırken ona o kadar koşulsuz güvenirken, onca şeye rağmen affettim ben onu. Bana söz verdi bir daha birşey saklamayacaktı benden Hayal ama sakladı hemde en önemli şeyi sakladı." İçimde ki yangını daha fazla tutamadım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ellerimle yüzümü kapadım. Ben bunları hak etmiyordum. Ben bu kadar acıyı asla hak etmiyordum asla. Hayal yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.
"Bence Mert bunu yeni öğrendi. Düşün bi senin ailenin ölümüne sebep olan biri aslında ailenin onlar olmadığını öğreniyor. Kim olsa direk söyler kendini aklamaya çalışırdı. Onlar ailen değilmiş ben senin aileni öldürmedim derdi." Hızla elimi yüzümden çekip Hayal'den ayrıldım ve sinirle baktım.
"Hayır onlar benim gerçek ailem benim tek ailem var onlarda o kara toprağın altında. Beni merak edip aramaya bile tenezzül etmeyen birine ne anne derim ne de baba. Onlar benim umrumda bile değil bu zamana kadar varlıklarını dahi bilmediğim birinin bu saaten sonra da bilmeme görmeme gerek yok. Bence Mert'e benim böyle düşündüğümü gayet iyi biliyordu."
Nefes alamıyordum. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim.
"Nereye gidiyorsun?" Dedi
"Konu açılmamak üzere kapandı. Biraz hava alacağım sonra Mert'in doktoruyla konuşacağım."
"Mert sana bu kadar şey yapıyor hayla onu düşünüyorsun. Yeter artık hayatını sikti adam yaa hayla dilinden düşmüyor yaa yeter cidden yeter." Öfkeyle bağırması beni şaşırmamıştı. Bende kendime çok öfkeliydim. Ama kalbime söz geçiremiyordum. Arkam Hayal'e dönüktü. Derin bir nefes aldım.
"Anlamıyorsun hiç bir zamanda anlamayacaksın. Umarım anlamak zorunda da kalmazsın kardeşim." Sona doğru titreyen sesime yine engel olamadım. Zaten bu lanet olasi sesim en ufak şeye titreyip acizliğimi belli ediyordu. Hızlıca odadan çıktım. Kendimi hastanenin tuvaletine attım. Musluğu açıp ard arda yüzüme çarptım. Bana iyi gelmesini beklediğim su iyi gelmemişti. Kabinlerden birine girip kapıyı kitledim. Klozetin üzerine oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ben bu kadar grursuz biri değildim. Koca bir kaosun içindeydim çıkış yollarım kapanmıştı. Ne yapacaktım ben şimdi? Hayatım bir kasırgaya kapılmış sürükleniyordu ve ben öylece izliyordum. Bana ailen başkası diyorlardı. Ama benim bir ailem vardı zaten. Ben kendimi bildim bileli anne bana dediğim insanları ailem diye biliyordum. Herşeyin yoluna girmesi gerekirken daha bir çıkmaza sürüklenmesi beni deli ediyordu.
******
Bir anda irkilmemle oturduğum yerden doğruldum. Ne olmuştu bana böyle elim boynuma gitti. Nasıl yani ben burada uyumuş olmam imkansızdı. Aklıma gelenlerle yine gözlerim doldu. Hiç iyi değildim. Büyük ihtimal yine aynı şeyler oluyordu. Ve ben bir daha o durumu yaşamak istemiyordum. İç çekerek ağlamalarım bir türlü durmak bilmiyordu.
Ne kadar orada öylece kaldım bilmiyordum ama ağlamalarım iç çekişlere dönmüştü.
Bir anda tuvaletin kapısı açıldığı an elimi ağzıma götürdüm. Ağladığımın bilinmesini istemiyordum. İki kadın sesi duydum bir şey hakkında konuşuyorlardı.
"Şu yoğunbakımda ki hasta uyanmış."
"Evet bende duydum gözünü açar açmaz nişanlısını sormuş. Ama kızı bulamıyorlar."
"Adam başına birşey geldi diye ortalığı ayağa kaldırmış. Bütün korumaları diken üstünde. Mafya deniliyor adam hakkında ismi neydi unuttum."
"Mert Korkmaz ismi gibi hem yakışıklı hem korkusuz. Valla nişanlısı çok şanslı böyle seven adam kaldı mı yaa. Benim nişanlım olacaktı. Onu bir saniye bile yanlız bırakmazdım. Adam bu dünyadan olamayacak kadar yakışıklı."
"Ayy evet yaa onunla bir gece geçirmek için neler yapmazdım ki ad-" kabinin kapısını sert bir şekilde açıp kabinden çıktım.
Ne diyordu bu oruspu yosma ben bunu yolarım.
"Sen benim nişanlım hakkında böyle iğrenç bir şekilde konuşmaya nasıl cüret edersin! Senin o dilini koparıp tekrar sana yediririm." Evet tüm sinirimi şimdi bu oruspudan çıkaracaktım. Hızlıca göz yaşlarımı silip kadına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Kadın şok olmuş bir şekilde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uzun siyah saçlarını elime dolayıp sert bir şekilde çektim. Acıyla inlemesiyle kafası geriye doğru gitti.
Eli elimi buldu kendini kurtarmaya çalıştıkça doladığım saçları daha sert çekiyordum.
"Bana bak sen kimsin benim nişanlımla yatma hayalleri kuruyorsun lan." Kafasını sert bir şekilde duvara vurdum.
"Senin beynin arıza vermiş belli ki onu düzeltmekte bana kaldı anlaşılan." Kadın acıdan inliyor benden kurtulmaya çalışıyordu. Kadının kafasını tekara duvara sert bir şekilde durunca kaşı patlamıştı. Yanında ki kadın tam hamle yapacakken öldürücü bakışlarım onu buldu.
"Sakın deneme bile sende elimde kalırsın yoksa. Şunun işini bitireyim sana da sıra gelecek zaten." Dedim tehditkar bir sesle. Kadın dediklerimle korkudan yutkundu. Hızlıca bir bana bir elimde ki kadına baktı. Koşarak tuvaletten çıkmasıyla bağırması bir oldu.
"Yardım edin manyak kadın arkadaşımı öldürüyor kimse yokmu?" Bu davranışına kahkaha attım. Ama bu kahkaha öfkeden atılan bir kahkahaydı.
"Duydun mu seni öldürüyormuşum öyle diyor. Halbuki sadece ufak bir uyarıda bulunacaktım. O zaman ne yapalım öldüreyim de yalancı çıkmasın arkadaşın. Hem dünya senin gibi nişanlı ve evli olan adamlar da gözü olan bir yosmadan kurtulur. Büyük bir iyilik yapacağım insanlığa." Kadın korkudan titremeye başladı. "Kime bulaştığının farkında bile değilsin." Dedim sinsice gülerek.
"Ö-özür di-dilerim." Dedi ama çok geçti.
Diğer elimle boğazını sıkmaya başlayınca korkusu daha da arttı. Duvarla elim arasında sıkışıp kalmıştı. Ölmeliydi o da ölmeliydi. Canımı yakan canımı sıkan herkes ölmeliydi. Boğazını sıkan elimle git gide daha da baskı yapıyordum. Kadının yüzü önce kırmızı sonra mora doğru renk almaya başladı. Çırpınması yavaş yavaş durmaya başlamıştı. Ben ise büyük bir zevkle ölmesini izliyordum. Gitsin cehennemde ki zebanilerle yatsın benim sevgilimden uzak durmalıydı. Kadının göz bebekleri yukarı doğru kaymaya başladığı an bir anda biri beni onun üzerinden çekmesiyle kadın ellerimden kurtulmuştu.
Sinir ve öfkeyle çırpınmaya başladım. "Bırak beni gebertecem onu bırak." Sesim tuvalete yankılanıyordu. Kadın yere düşmüş eli boynunda nefes almaya çalışıyordu.
"Dur Allah'ın delisi dur bak dikişlerim patlayacak." Duyduğum sesle bir anda durdum. Mert'in sesiydi bu. Bir anda kafamı beni tutan adama çevirdim.
"Mert senin ne işin var burada?" Dedim şaşkınlıkla. Bir anda ondan ayrılıp stemle ona baktım.
"Yeni ameliyattan çıktın şu haline bak senin yatakta olman gerekmiyormu?" Dedim öfkeyle.
"Sen yine ortalıktan kaybolmasaydın bende bu halde seni aramak zorunda kalmazdım sevgilim. Ama meğer senin değilde başkasının yardıma ihtiyacı varmış. Hem senin bu kadınla alıp veremediğin ne?" Kadına tuhaf bir şekilde baktı.
"Onu cehennemde ki zebanilere gönderiyordum sevgilim. Dünyada ki erkeklerle yatmaktan sıkılmışta değişiklik istiyordu bende değişiklik olsun dedim ona." Kadın korkuyla bana bakıp benim ona baktığımı görünce hemen gözlerini kaçırdı. Mert ne olduğunu anlamamış olacak ki bana anlamaz gözlerle bakıyordu.
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.
"Yok birşey neyse hadi gidelim yoksa elimde kalacak." Kadına ölümcül bir bakış attım.
"Umarım uyarımı anlamışsındır." Kadın korkuyla başını olumlu anlamda salladı. Tehlikeli bir şekilde gülümsedim.
"Güzel çabuk kavrıyorsun aferin sana." Bakışlarım Mert'i bulduğunda beni şaşkınlıkla izliyordu. Galiba olayı çözmeye çalışıyor yada beni böyle bulmayı ummuyordu.
"Buket sevgilim iyimisin sen?" Dedi bakışlarımda ki o ifadeyi görmüş olacak ki bana korku ve şaşkınlıkla bakıyordu.
"Eğer sana bir yanlış yaptıysa soluğunu şuan kesebilirim." Dedi kadına öfkeyle bakarak.
"Evet yaptı hemde çok büyük yanlış yaptı. Ama ben hallettim sevgilim sorun yok." Dedim yapmacık bir tebessümle kıza bakarak.
"Umarım bir daha aynı hataları yapmaz. Yoksa bu kadar affedici olamam." Bakışlarımı kızdan ayırıp Mert'e çevirdim.
Bu salak kadın yüzünden sevdiğim adamın uyanmasına bile doğru düzgün sevinememiştim.
"Hadi gel daha fazla ayakta durmamalısın sevgilim. Hem sen niye ayaklanıyorsun daha yeni Hayal'in yanındaydım. Hemen ortalığı ayağa kaldırmanın bir anlamı yok ki sevgilim. Bana birşey olmaz merak etme." Dedim dudağına derin bir öpücük kondurup geri çekildim. Onu öpmemle sinirli ve gergin yüzü bir anda rahatlamıştı.
Ama nedense bir anda o endişe geri geldi yerine. Gözlerinde ki o bakışı görünce stem edercesine konuştum.
"Yapma ama Mert iyim işte bende senin yanına gelecektim. Zaten doktor hayla uyuyor diyince uyanmanı bekledim." Dedim ama öyle birşey yoktu. Hayal'e son konuştuklarımız canımı yakmıştı. Üstüne göğüsümde ki yara da canımı acıtıyordu. Şimdi Mert'e yaramı söylesem kendini unutacaktı. En iyisi onu odasına götürüp ondan sonra yarama baktırmaktı.
"Buket iki saatir yoksun ortalıkta buraya kaç defa baktık. Kameralara da baktık ama koridorun belli yerlerinde ki kamera bozukmuş en son çıkışa doğru gittiğin gözüküyordu. Korumalarda senin çıktığını görmemiş yüreğim ağzıma geldi. Ateş ve Poyraz'ın canını çok yaktım. Hedeflerinde sen varsın. Lütfen gözümün önünden bir saniye bile ayrılma." Cidden iki saat o kabinde mi kalmıştım. Yoksa yine zaman algımımı kaybetmiştim. Ne zaman yoğun stres ve üzüntü içinde olsam kendimi kapattığım yerde ne kadar kaldığımı bilemiyor ve kendimi dış dünyaya kapatıyordum. Bunu aştım sanıyordum ama aşamamışım demek ki. Yine psikoloğ yolları bana gözüktü anlaşılan. Bunu durdurmam gerekiyor ilerlerse yine o eski günlere dönmekten korkmaya başlamıştım. Koca bir boşlukta kaybolmak çok korkunçtu. Savunmasız ve çaresizliğin hakim olduğu o boşluk....
Emre ona Ateş'in öldüğünü söylememişti anlaşılan. Zaten söyleyemezdi de oda hasta yatağındaydı. Şuan söylemenin yeri de değildi zaten. Üzerinde hastane kıyafetiyle ve yüzünün renginin gitmesinden ne kadar bitkin ve hasta olduğu çok net anlaşılıyordu. Tam konuşacakken Hayal içeri koşarak girmesiyle dikkatimiz ona kaydı.
Beni görür görmez derin bir nefes aldı ve sesli bir şekilde geri verdi.
"Şükür iyisin. Nerdesin sen kaç saatir seni arıyoruz. Telefonunda yanında değildi." Bir anda durdu. Aklına geleni anlamıştım. Yine o ataklardan birini geçirmiştim. Ama hangisi olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Bir anda korkuyla gözleri kocaman açıldı. Tam konuşacakken kaş göz işaretiyle susmasını söyledim. Şuan yeri değildi.
"İyim Hayal bir şey yok." Tam yerdeki kadını gösterecekken kadının çoktan gittiğini yeni fark etmiştim.
"Birine haddini bildirmekle meşguldüm de ondan zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım." Dedim imalı bir sesle. Aklında ki şey değildi bunu anlaması lazımdı yoksa soluğu direk doktorun yanında alırdık. Bunu Mert'en saklamaktan bile çekinmezdi. Ufak bir bilinç kaybı gibi birşeydi.
Bakışlarımdan ve söylediklerimden anlamış olacak ki biraz olsun rahatlama vardı. Ben pek birşey hatırlamıyorum ama o dönemlerde Hayal, 'seni ne yaparsak yapalım o kaybolduğun zihninin içinden çıkaramıyorduk. Gözlerim açık bir şekilde sabit bir şekilde karşıya bakıyormuşum. Bu yüzden baya bir süre göz damlası bile kullanmıştım. Bir kaç aydır olmuyordu ama bu aralar üst üste gelen şeyler tetiklemiş olmalıydı. Ama bunu Mert'in bilmesine gerek yoktu. Hatta o yokken yaşadığım hiç birşeyi bilmemeliydi. Kendini suçlayacaktı bunu biliyordum.
Konuyu kendimden uzaklaştırmam gerekiyordu.
"Tamam bu kadar yeter hadi sevgilim daha fazla ayakta durma odaya geçelim." Dedim onun koluna girerek kapıdan çıktık. Hayal'e anlık göz göze geldik bana endişeli bir şekilde bakıyordu. İyiydim ben, tek seferlikti bir daha olmayacaktı bu. İlaçlarımı da uzun zamandır kullanmıyorum zaten büyük ihtimal onun da etkisi olabilir.
Odaya geçtğimiz de direk doktoru çağırdım. Muane edilmesi gerekiyordu. Yeni ameliyat olmuştu ama o ayaklanmıştı hemen. Doktor kısa bir muanenin ardından iyi olduğunu ve iki gün daha herşeye karşı hastanede kalması gerektiğini söylemişti ama Mert kabul etmedi. Her ne kadar kalması için ikna etmeye çalışsam da bir yandan da haklıydı burası hiç güvenli değildi. Emre'nin son durumu iyiydi sabaha uyanır demişti. Onun içinde korumaların yarısı burada kalacaktı.
Şuan çıkış işlemlerini yapmıştık. Ve Mert son olarak Emre ile ilgili doktorla konuşuyordu.
Şükür durumu iyiydi. Kurşun tehlikeli yere denk gelmemiş. Kan kaybından dolayı bu kadar kötüye gitmiş durumu.
Mert'in koluna girdim. Hastaneden çıkarken Mert adamları çok sert bir şekilde uyarmayı ihmal etmemişti.
Arabaya bindiğimiz de artık Ateş konusunu anlatsam iyi olacaktı.
Başı benim omuzumdaydı. Hiç hali yoktu çok halsizdi ama bunu bana yansıtmak istemiyordu.
"Sevgilim sana birşey söyleyeceğim ama kızmak yok söz mü?" Dedim sevecen bir sesle.
Derin bir nefes aldı sesli bir şekilde geri verdi.
"O kadını öldürdün değil mi? Biliyordum neyse birşey olmaz Cem halletmiştir cesedi." Dedi rahat bir şekilde.
"Şey öldürmek konusu doğru ama kişi yanlış sevgilim." Dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Çok kızacaktı. Benim bu işlere bulaşmamı istemiyordu.
"Buket kimi öldürdün?" Dedi başını omuzumdan çekip bana şüpheyle bakarak.
"Şey aslında güzel bir haber bir düşmandan kurtulmuş olduk." Mert'in yüzünde ki korku git gide daha da arttı.
"Sevgilim korkutuyorsun beni söyle hadi ne haltlar yedin." Kendini zor tuttuğu çok netti. Son kozumu kullanacaktım.
"Bana kızmaya hakkın yok hem sen benden gerçek ailemi sakladın. Hiç hakkın yok tamam mı?" Dedim üste çıkmam gerekiyordu.
"Buket lafı hiç dolandırmadan anlatırmısın? Hadi yavrum, hadi güzelim. Dinliyorum seni." Sabrının sonuna gelmiştik anlaşılan.
"Ben Ateş'i öldürdüm." Dedim bir anda.
Mert dona kaldı. Kaşları çatıldı ilk sonra ağzı konuşmak için açılıp geri kapandı. Gözlerini kapayıp kısa bir süre bekledi. Gözlerini açtığında şaşkınlık ve öfkeyle bana baktı.
"Se-sen ne dedin?" Dedi yanlış duymayı umarak.
"Duydun işte onu öldürdüm." Dedim rahat ve umursamaz bir tavırla omuzumu kaldırıp indiridim.
"Sana zarar verdi. Bunun bedelini ödemeliydi. Hem kendi benim ayaklarıma kadar geldi. Aklınca beni kaçıracak intikam alacaktı. Kendi ateşinde yandı." Sinsice gülümseyip göz kırptım. "Bir düşman elendi sevgilim sırada kaç düşman var bilmiyorum ama onlara da sıra gelecek." Neden bu kadar kızdı ki hiç anlamıyordum. Ha o öldürmüş ha ben ne fark eder.
"Buket sen ne yaptığının farkındamısın. Onu öldürmeyi bende çok iyi bilirdim. Sen şuan tüm yer altı mafyalarını karşına aldın. Bunu nasıl yaparsın. Ben sana bu işe karşıma dedikçe sen savaşın ortasına atıyorsun kendini." Öfkeden bağırıyordu.
"Sen bana kafayı yedirmeye mi çalışıyorsun. Hem sen bunları yaparken Cem nerdeydi?" Bir anda bakışları öfkeyle Cem'e döndü. "Ben o şerefsizi boşuna mı diktim senin başına." Arabayı kullanan Cem korkudan yutkunduğunu buradan duyabilmiştim.
"Valla abi sen bana yengenin saçının teline zarar gelmesin dedin bende dediğini yaptım. Bak gayet iyi yenge. Demi yenge koruma işini iyi yaptık." Korkudan ne konuştuğunu bilmiyordu resmen.
"Lan it ben sana tehlikeye bulaşmasın beladan uzak tut dedim. Onunla birlikte yer altı kurucusunun yeğenini öldür demedim ama demi. Kendine mezar ayarla Cem." Sesin de ki o korkunç ses tonu beni bile ürkütmüştü. Öfkeli gözleri bana döndü.
"İtiraz falan istemiyorum Buket Türkiye'ye dönüyoruz hem de şimdi." Şaşkınlıkla ona baktım.
"Hayır tabiki de hayatta oraya dönmem." Dedim inatla.
"Buket seni burada koruyamam. Çoktan tüm yer altı mafyaları buraya geliyorlardır. Acilen Türkiye'ye dönmeliyiz. Yoksa yarına kalmadan bizi bulurlar ve ben burada seni koruyamam. Ama Türkiye de koruyabilirim. Anladın mı beni ister zorla ister seve seve geleceksin benimle. Cem hava alanına sür Emre'yi de özel bir ambulans uçak ayarlayın Hayal ile beraber bir saate onlarda çıkmış olsunlar. Adamlar burada dursun. Benim evin önüne adam yığın. Onları oyalar bir süre adamlar." Tam itiraz edecekken bana parmağını sallayarak tehditkar bir şekilde konuştu.
"Sakın deneme bile bunları daha kim olduğunu bilmediğin adamı öldürmeden önce düşünecektin. Şimdi uslu dur yoksa bayıltmak zorunda kalacağım seni." Açık olan ağzımı geri kapadım. Kollarımı göğüsümde birleştirip oturduğum yere sindim.
"Allahın manyağı seni tanıdığımda böyle değildin. Çıtı pıtı birşeydi ya anlamıyorum bende mi sorun var. O yavru kedi aslana döndü bir anda. İşin usulünü de bilse bare, kafasına göre adam öldürmekle olmuyor bu işler. Bende tek kurşunla öldürmeyi bilirdim. O adamın dokunulmazlığı var öldüremezsin onu o masada oturan kimse oylama yapılmadan infazını veremez kimsenin ama sen verdin yani ben. Şimdi ne olacak söyleyeyim sana senin ve benim değer verdiğimiz kim varsa ölecek. En son da biz anladın mı. Ama ben buna izin vermeyeceğim. Ne olursa olsun izin vermeyecek gerekirse o masada ki herkesi öldüreceğim." Eli çenemi buldu. Ona bakmamı sağladı. "Sen bu dünyada ki en büyük mucizemsin Buket. Saçının teline bile zarar gelse yakarım bu dünyayı." Ah eder gibi baktı gözlerime. Çok şey söylemek istiyordu ama söyleyemiyordu.
"Tesadüf müsün yoksa şans mı, yoksa kader mi bilmem ama bu dünyada bana iyi gelen her şeysin. Sakın ama sakın beni bırakma olurmu. Sana birşey olma korkusu bile benim aklımı yitirmeme sebep oluyor."
Bakışlarında sitem vardı. Bana sinirliydi. Çünkü başıma büyük bir bela almıştım. Hemde çok büyük bir bela.
"Ama o seni öldürecekti. Sen nasıl benim için çok korkuyorsan bende senin için endişeleniyorum ve korkuyorum. Sana zarar veren herşeyi yer yüzünden silmek istiyorum sevgilim. Ve ne dersen de bundan da vazgeçmeyeceğim. Beni sen bile durduramazsın." Kendimden emin bir şekilde gözlerine baktım.
"Ve ayrıca ben Türkiye'ye de gelmiyorum." Son dediğime sinirle soludu.
"Beni zor kullanmak zorunda bırakıyorsun sevgilim yapma." Dedi emri vaki bir sesle.
"Canını yakmak istemiyorum. Zaten uzun bir süre gittiğimiz yerden burnunu bile çıkaramayacaksın." Şaşkınlıkla gözlerim fql taşı gibi açıldı.
"Ne yani sen onca insanla savaşırken ben oturup senin her an ölüm haberini mi bekleyeceğim. Hayatta olmaz. Beni o evde tutamazsın." Delirmiş olmalıydı. Bunca şeyi benim yüzümden olmuştu ve o ölüme gidiyordu. Buna hayata izin veremezdim. Öfkeyle yerimden doğruldum.
"Beni o eve hapis edemezsin Mert bende gayette iyi kendimi savunabilirim." Dedim onu ikna etmek için her şeyi yapsam bile ne yaparsam yapayım beni hayatta o savaşın içine sokmayacaktı.
"Konu kapandı sevgilim. Önce senin güvenliğini almam lazım. Merk etme onların tüm hassas noktalarını biliyorum. Bende boş insan değilim yani." Yanağımdan makas alıp gülümsedi. Beni rahatlatmak istiyordu ama hiç rahatlamamıştım. Kötü çok kötü şeyler olacaktı. Büyük bir felaket bizi bekliyordu. Çok korkuyordum ya onu tekrar kaybedersem. Yaşayamazdım bu sefer hiç bir güç beni bu hayatta tutamazdı.
Tüm yol boyunca tek bir kelime bile konuşmadım. Ölüme gidiyorduk resmen. Onunla ölmeye bile razıyım ama o beni yaşatmak için kendini feda edecekti.
O da bu suskunluğumu çok iyi biliyordu. Onu asla ama asla yanlız bırakamazdım.
Uçaktaydık Mert özel bir uçak ayarlatmıştı. Onun için yani ikimiz için uçakta bir oda ayarlanmıştı. Yarası daha yeni olduğu için bu yolculuğu uzanarak getirecekti ama pek laf dinleyecek gibi de değildi. Telefondan Emre ile görüntülü konuşuyor ona talimat veriyordu. Türkiye içinde önlemler alıyor Türkiye de ki tüm illerdeki onun tarafında olan bölge liderleriyle konuşup onları kendi tarafına çekiyordu.
İndiğimiz anda bir ordu koruma bizi bekliyor olacaktı. Daha inmeden Türkiye'nin yarsını kendi tarafına çekmişti bile. Bu kadar manipüle konusunda usta olduğunu bilmiyordum.
Ben ise iki koltuk arkada somurtmuş bir şekilde oturuyordum. Telefonumu da almıştı zaten. Ne diye alır ki telefonumu. Neymiş kaçmaya çalışır polisi ararmışım. Ararım tabi beni o eve koyup kendi o kadar adamla savaşmasına izin vermem. Bende başka yollar bulurdum. Benim aklımı okuması hiç güzel değildi. Bu durum sinirimi bozuyordu. Hostes gelip iniş yapacağımızı söyleyince sinirle kemerimi takmaya çalıştım ama sinirden titreyen ellerimle bunu pek beceremiyordum.
"Sende benimle inatlaş tam olsun." Dedim bağlayamadığım kemere sayarken bir el elimin üzerinde görmemle başımı bana gülümseyen Mert'e çevirdim.
"Sakin ol sevgilim bırak ben hallederim." Dedi. Yüzü yüzüme çok yakındı. Bu adam ona bu kadar sinirli olmama rağmen en ufak bir temasta kalbimi bu kadar delice atmasına nasıl sebep oluyor hayla anlamış değildim.
Bakışlarım onun dudaklarında gezinirken o da kemerimi bağlıyordu.
"Bu kadar öfkelenecek ne var anlamış değilim." Dedi beni sakinleştirmek için sakin bir ses tonuyla konuşuyordu. Ama bu ses tonu beni nasıl benden aldığını bilse...
Ben birşey demeyince bakışları benim gözlerime kaydı. Gözlerimde ki tutkuyu görmüş olacak ki yüzünde arsızca bir gülümseme oluştu. Hemen başımı çevirip camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Nefesini boynumda hissedince irkildim. Kemerimi bağalayan eli bir anda durdu.
"Bende seni çok istiyorum hemde tahmin edemeyeceğin kadar çok." Boynumu öpünce gözlerim istemsizce kapandı. Kokumu içine derince çekti.
"Beni nasıl deli ettiğini bir bilsen." Dedi dudaklarını boynumdan çekmeden konuşması karnımda karıncalanmasına sebep olmuştu. Ses tonu arzudan boğuk çıkıyordu. Başımı ona çevirmemle aramızda ki mesafeyi sıfıra indirmiştik. Başını boynumdan çekince dudaklarımızın arasındaki mesafe yok oldu. Daha fazla bu çekime engel olamadım. Dudakları dudaklarıma deyiyordu ama beni inatla öpmüyordu.
Ensesinden tutup onu kendime çekerek öpmeye başladım. Dudakları iki yana gerilmesinden güldüğünü anladım. Dudağını ısırmamla acıdan inlemesi bir oldu. Bu davranışım onu daha da tetiklemiş olacak ki beni kucağına otutturması bir kaç saniye sürmüştü.
Beni tutkuyla öpmeye başlayınca bende karşılık verdim. Onu bu kadar delicesine arzulamam normalmiydi. Bir saniye bile ondan ayrı kalmak istemiyordum.
Eli kazağımın altından belime sızdı.
Öpüşlerimiz daha da derinleşince bir anda durdu.
"Daha fazla dayanamayacağım galiba bugün evlenelim mi hemen uçaktan iner inmez." Gözlerinde ki istek ve tutku beni ona daha çok itiyordu.
Başımı gülümseyerek olumlu anlamda salladım.
"Seninle her şeye varım sevgilim. Sade bir nikah bile benim için yeter. Yeter ki benimle ol." Beni kendine çekip tutkulu bir şekilde öptü. Dudaklarımdan çekilip içten bir gülümsemeyle bana baktı.
"Karım olacaksın sadece benim olacaksın. Benden kurtulamayacaksın bu saaten sonra karıcım." Dedi arsız bir şekilde gülümsüyordu.
Cilveli bir şekilde, "sende kurtulmak isteyen kim ki kocacım asıl sen benden kurtulamayacasın. Başına büyük bir bela aldın." Dedim kıkırdayarak. Elini yanağıma koyup baş parmağıyla oksamaya başladı. Bana öyle bir bakıyordu ki kendimi çok değerli bir sanat eseri gibi hissetmiştim.
"Sen benim başıma gelen en güzel belasın karıcım. Yeter ki bana hep böyle bak ve kocacım de." Ellerimi boynuna dolayıp, "hmm sonradan pişman olmada." Dedim imalı bir sesle.
"Nedenmiş o ben bu hayatta yaptığım hiç bir şeyden pişman olmadım. Tek bir pişmanlığım var o da sana çektirdiğim acılar." Gözlerine hüzün yerleşti.
"Geçmiş geçmişte kaldı. Hepsi oldu ve bitti. Kendimize yeni bir sayfa açtık ve ben o sayfada geçmişimize dair bir şeye yer vermek istemiyorum." Mert tam konuşacakken hostes anons yaptı.
"Lütfen kemerlerinizi takınız inişe son bir dakika." Mert beni kucağından yan koltuğa koyup kemerimi bağladı.
"Önce güvenlik karıcım. İndiğimiz de bol bol konuşacağız zaten." Öyle bir tonda söylemişti ki utançtan yüzüm kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim.
Uçaktan indiğimiz de cidden bir ordu dolu korumalar vardı keskin nişancılar hiç saymıyorum bile. Mert elimi sıkıca tutup kulağıma eğilip, "olabildiğince hızlı yürü ve bir saniye bile durmadan ileride ki arabaya biniyoruz anlaşıldımı karıcım." Yüzü aşırı ciddiydi ama gözleri bir o kadar munzur bakıyordu.
Başımı olumlu anlamda salladım. Uçağın merdivenlerinden hızlıca indip direk bizi bekleyen arabaya doğru ilerledik. Resmen etten yol yapmışlardı bize.
Korumaların ellerinde silahlar tetikte bekliyorlardı. Arabaya biner binmez otomatikmen araba kitlendi. Şaşkınlıkla Mert'e baktım.
"Sakin ol ufak bir önlem sadece." Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Başıma ufak bir buse kondurup geri çekildi.
"Herşey yoluna girecek merak etme ve sakın korkma ben yanındayken asla ama asla korkma." Başımı olumlu anlamda salladım. Zaten korkmuyordum. Ama bu kadar yüksek güvenlikli ortamlara alışık değildim sadece. Bu da beni germişti ister istemez. Mert telefonda sürekli iletişim halindeydi. Emre ile Hayal uçağa binmiş onlarda yarım saate burada olurlardı. Kocaman bir konvoyla Mert'in ayarladığı yere doğru gidiyorduk. Zaman geçmek bilmiyordu. Bu ülkeyi ne kadar sevsemde bütün sevdiklerimin ölüleri ve acılarım buradaydı. Ülkeye indiğim andan beri içimde ki sıkıntı geçmek bilmiyor tam tersi daha da artıyordu. Öküz oturdu derler ya tam olarak o olmuştu. Yüreğime öküz oturmuştu sanki nefes alamıyordum. Camı açmak için düğmeye bastığımda camlar açılmamıştı. Endişem daha da arttı. Birkaç kez daha denedim ama açılmadı.
Korku ve panikle Mert'e döndüm. Hayla telefonla konuşuyordu.
"Mert bu cam neden açılmıyor?" Mert bana kısa bir bakış atıp telefonu beklemeye aldı.
"Güvenlik için sevgilim. Hem çok az kaldı. Biraz daha sabır." Telefonu tekrar kulağına götürüp konuşmaya devam etti. Ama ben nefes alamıyordum. Vücudumu kasılıyor ve aldığım oksijeni hissedemiyordum.
Düğmeye daha sert basmaya başladım. Korku ve panik tüm bedenimi esir almıştı.
"Cem camı aç hemen." Dedim öfkeyle. Cem ve Mert şaşkınlıkla bana baktılar. Benim bu tepkimi abartı buluyorlardı ama şuan ne düşündükleri umrumda değildi. Ben nefes almak istiyordum. Elim boğazıma gitti.
"Be-ben nefes ala-alamıyorum camı aç de-dedim sana." Vücudumda ki kaslar git gide daha da kasılmaya başladı. Mert görüş açıma girmişti ama sesleri derinden geliyordu.
"Buket sevgilim neyin var iyimisin?" Cevap veremiyordum çünki kasılan kaslarım ağzımı dahi oynatmama izin vermiyordu. Bir anda tüm pencerenin açıldığını içeri dolan soğuk havayla hissettim.
"Bak açtık camları kendine gel kuraban olayım aç gözlerini. Kolonya ver hemen." Diye bağırdı. İçeri dolan havayla zorda olsa kafamı dışarı çıkardım. Sakin ol Buket iyisin. Sakin olmalıydım. Vücudum kasıldığı için tüm kaslarım ağrıyordu. Ama hayla vücudum titriyordu.
"Buket neyin var?" Sesi titremişti. Yüzünü göremiyordum ama bu halim onu korkutmuştu.
"İ-iyim." Diyebildim sadece çünki hayla nefes alamıyordum. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama vücudum da ki titrmeler azalmıştı ve nefesi daha rahat alabiliyordum.
Kafamı candan içeri sokunca arkama yaslanıp derin bir nefes aldım geri verdim.
"Camlar açık kalsın lütfen. Kapalı alanda kalamıyorum." Mert bana endişeyle bakıyordu.
"Neden kalmıyorsun ne tetikledi seni böyle de kalmıyorsun?" İşte geçmişim peşimi hiç bırakmıyordu bırakmayacaktı da. Ne kadar kaçmaya çalışırsam çalışayım hep peşimde olacaktı.
"Hatırlamıyorum sadece kapalı ve dar alanlarda duramıyorum." Dedim şuan anlatacak halde değildim. Bura bana iyi gelmiyordu işte bunu anlamalıydı.
"Mert burası bana iyi gelmiyor ne olur geri dönelim." Gözlerim dolmuştu.
"Benim bura da tranvalarım tetikleniyor beni neden anlamak istemiyorsun?" Dedim Hayal kırıklığıyla.
Gözlerinde ki o yıkımı çok net görmüştüm.
Ellerimi avuçlarının içine aldı ve öptü.
"Seni anlıyorum anlamaz olurmuyum ama buna mecburum sevgilim. Yoksa işler çok kötü bir hal alacak. Sende beni anla lütfen şu sorunları bi halledelim sana söz veriyorum istediğin yere gideceğiz ve yeni bir hayat kuracağız ve tüm belalardan uzak mutlu bir yuvamız olacak. Sen ben ve birde senin gibi dünyalar tatlısı bir kızımız bir de oğlumuz olacak."Gözleri dolmuştu ama bu sefer kurduğu hayalin etkisinden. Ama onun hayali hep eksik olacaktı. İçimi yakan son sözü kalbime hançer saplanmışçasına acı vermişti.
"Çok güzel hayallerim var karıcım hepsini gerçekleştirmek için herşeyi yapmaya hazırım. Tabi çocuk için biraz daha beklememiz gerekecek onlara çok güzel bir hayat yaşatmak istiyorum."
Acıyla gözlerimi kapadım. Şuan öğrenirse hiç iyi olmazdı herşey bittiğinde söyleyecektim ona. Belkide o zaman beni hayatında istemeyecekti.
"Büyük bir savaş bizi bekliyor. Seninde bana destek olman gerekiyor güçlü olmalısın zor evet ama bizim için son bir savaşa daha dayanmalısın olurmu?" Dedi anlayışlı ve titreyen sesi benim ağlamamı daha da şiddetlendirmişti.
Başımı olumlu anlamda tebessümle salladım.
"Mutluluğumuz için seninle tüm savaşlara hazırım." Beni kendine çekip dudaklarıma derin ama kısa bir öpücük kondurdu.
"Ne zaman kötü hissedersen hayal kur mutlu olduğumuz çocuklarımızla evimizin bahçesinde olduğumuzu düşün. Bir oğlan bir kız onlar oyun oynuyor ben mangalı yapıyorum sende sofrayı kuruyorsun." Gülümsemem daha da arttı. Beni rahatlatmaya çalışıyordu ve işe de yarıyordu. Ama içim de ki o eksik parça gülümsememi hep yarım bırakıyordu. Ona şuan söyleyemezdim.
"Tıpkı normal insanlar gibi." Dedim.
"Normal insanlar gibi. Tehlikeden uzak mutlu ve huzurlu bir hayatı sana sunacağım sana söz karıcım." Dedi beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Bende ona sıkıca sarıldım.
Aynı anda, "Mutluluğumuz için savaşacağız." Dedik.
Evet pes etmeyecektim. Sonunda mutluluk varda savaşmaya hazırdım hazırdık.
Kurduğu hayal çok güzeldi. Öyle bir hayat çok güzeldi. Bunu hayali gerçekleştirecektik. Biz normal bir hayat yaşamayı hak ediyorduk....
❤️🩹🌸❤️🩹
Ayyy daha neler neler yazacaktım ama bölümü yetiştirmek için bu haftalık bu kadar yeterli bence. Ayyy finale çok az kaldı. Ve dün final netleşti. Hatta bölüm hazır gibi birşey.
Sizi çok seviyorum yeni bölümde görüşmek üzere.
Oy ve yorumları unutmayın olurmu.
SEVİLİYORSUNUZZZ....💋🦋🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.67k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |