54. Bölüm

52. Bölüm

Maviş
mavissrgt

Aşk tüm evrenin alt edemediği tek duygudur. Aşk o kadar güçlü bir duygudur ki bununla ne kadar savaşırsak savaşalım yenen taraf hep aşk olur. Duygularımız bizim en zayıf noktamızdır. Onları kontrol edemezsek o duyguların altında ezilip yok olmaya ve yönetilmeye mahkum oluruz. Ama tek baş edilemeyen bir duygu vardır. Evet AŞK o kadar kutsal bir şey ki ne anlatılır ne de anlatmanın bir tarifi vardır. Yaşamayan bilemez, yaşamayan anlayamaz, yaşamayan o duyguyu hissedemez. Bazen çok can yakıcı olur bazen ise tüm yaralarına merhem olur. Ama sonu hep hüsranla biter. Çok nadirdir mutlu sonlar. O masallar da yalandır aslında mutlu son denir ama halbuki ki o masallarında bilinmedik devamları vardır. Sadece öyle görmemiz istenir, bizde inanırız. Hayatın acı yüzüyle yüzleşmekten çok korkarız çünki. Bize iyi gelen o duygu sonunda bizim canımızı en çok yakacak duygu olacağını hep görmezden geliriz. Sonra kaçınılmaz o son gelir ve kalpte koca bir yara açılır hiç kapanmamak üzere. Aşk mutluluktan çok acı verici bir duygudur. Biz sadece o kısacık mutlu an için o kadar acıyı yaşamayı göze alıyoruz. Aslında aşkın özeti de bu değilmidir....

 

 

💔❤️‍🩹🥀

 

 

 

 

Sevdiğim adamın kollarında yol boyunca uyumuştum. Ard arda olan krizler beni korkutuyordu. Tekrarlanıyormuydu yoksa bu, bu çok kötü olurdu. Onlardan kurtulmak için çok çabalamıştım. Canım çok yanmıştı. Buna izin veremezdim tekrarlanmayacaktı. Ben o evrene tekrar hapis olmayacaktım. O zamanlar Mert oradaydı ondan orada kalmak güzeldi. Ama şimdi sevdiğim adamın kollarındaydım. Ve ben çok mutluydum herşeye rağmen ben mutluydum. Gerçek hayatta onunlaydım.

 

Mert'in ayarladığı eve gelmiştik. Çok uzun bir yolculuktu. Mert takip edilmediğimizden emin olmak için uzun yollardan ve dolaşarak geldiğimizi söylemişti. Ama bizden önce gelenler vardı belli ki evin önünde iki araba vardı. Evin konumu o kadar karışıktı ki cidden bulunması çok zor bir yerdi. Şehrin tam göbeği ama bir o kadarda kuytu ve izme bir yerdi. O kadar çok sivil koruma vardı ki Moldova'da ki korumalara Mert yetersiz demesini şimdi anlamıştım. Arabadan indiğimiz de iki koruma kapılarımızı açtı ikimiz de arabadan inip eve doğru yürürken Mert elimi sıkıca tuttu. Bu davranışı kalp ritmimi bozuyordu. Her temasında nasıl bu derece kalbimin ritmini boza biliyor hayret ediyordum.

 

"Emre gil gelmiş olmalı." Dedi eve girerken. Aklımda ki sorulardan biride buydu. Tam salona girerken bir anda durdu yönünü bana çevirdi.

 

"Sana bir sürprizim var." Dedi gözlerinde ki heyecan had safadaydı bu hali beni şaşırtmıştı.

 

"Neler oluyor sevgilim?" Dedim meraklı bir sesle.

Gözlerinde ki o mutluluk istemsizce benimde gülümsememe neden oluyordu. O mutluysa benimde mutlu olacağım bir şeydi emindim buna. Beni kendine çekip dudaklarıma öpücük kondurdu. Ardından anlıma sonra boynuma sonra da elimin üzerini öpüp beni salona yönlendirdi.

Salona girdiğimiz an konfetilerin patlaması ve alkış sesleri duymakla ilk ne olduğunu anlamasamda süslenen salon ve kırmızı güller, şamdanlar ve mumlarla süslenen masada nikah memurunu görmemle gözlerim şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı. Emre koltukta sevinçle bize bakıyor Hayal ise yerinde zıplayıp alkış yapıyordu. Mert ise dikatlice beni izliyordu.

 

"Mert!" Dedim hayran dolu bakışlarla.

"Bu bu çok güzel." Bu kadar olayın derdin içinde bunları ne ara ayarlamıştı. Gider gitmez evlenelim derken ben bu kadar çabuk olacağını tahmin edememiştim. Elini belime atıp beni kendine çekti. Aramızda ki mesafeyi sıfıra indirip kulağıma eğildi.

 

"Konu sen olunca imkansız diye bir şey yok karıcım. Senin için gelinlik ayarladım hadi git üzerini giyin herşey tam üsülüne göre olmasada en azından bunu yapalım." Benden ayrılıp belimde ki elini bıraktı.

 

"Hayal de hazırlanmana yardım etsin ben seni bura da bekliyorum." Dedi munzurca gülümseyip göz kırptı.

 

Hayal hızlı adımlarla yanıma gelince fark etmiştim ki o çoktan nikah için süslenmeşti.

 

"Sen ne ara giyindin Hayal?" Dedim şaşkınlıkla. Hayal tam cevap verecekken Emre ondan önce davrandı.

 

"Bu manyak kadın uçakta giyindi." Bir anda durdu aklına ne geldiyse bir anda bakışları Hayal'e döndü. Aralarında kısa bir bakışma oldu. Hayal'in yüzü kızlarınca hemen önüne döndü.

 

"Ben her zaman yanımda kıyafet taşırım bu gibi ani durumlarda benim kurtarıcım oluyor. Sen ne anlarsın ki zaten." Emre'ye bakmadan koluma girip beni karşıda ki odaya yönlendirdi. Bunların arasında birşey olmuştu. Ben Hayal de ki bu bakışı çok iyi biliyordum. O yanaklar ancak bir yakınlaşma anında kızarırdı.

Odaya geçtiğimizde asılı olan gelinliği gördüğüm an büyülenmiştim. Tam istediğim tarzdaydı. Bu adam beni çok iyi tanıyordu. Hemen üzerimi değiştirip makyaj masasına oturdum. Her zaman ki gibi en özel anlarımda Hayal beni hazırlıyordu. Bunu aramızda genelekleştirmiştik artık.

Büyük bir heyecanla aynadan Hayal'e baktım. Yüzünde hüzün vardı ama gizlemeye çalışıyordu.

"Neden üzgünsün?" Dedim meraklı bir sesle. Dediklerimle asık olan yüzüne yapmacık bir gülümseme kondurdu.

 

"Yok birşey canım." Dedi ama ben buna pek inanmadım.

 

"Hayal benden saklamaktan vazgeç artık aklını meşgul eden şey ne söyle bana." Ofladı.

 

"Senin mutlu olmanı herkesten çok istiyorum bunu biliyorsun değil mi kardeşim. Senin mutluluğun benim için herşeyden önce gelir." Elinde ki maşayı masaya bıraktı kenarda ki sandalyeyi çekip tam karşıma oturdu.

Ellerimi tutup samimi bir şekilde gözlerime baktı.

"O ne biçim söz tabi ki de bunu biliyorum. Gözüm kapalı güvendiğim birisin. Her ne kadar son yaptıkların büyük bir darbe olsada seni çok seviyorum. Bunu da kötü bir niyetle yapmadığını bildiğim için hayla yanımdasın zaten." Dedim tebessüm ederek kurduğum her cümle onun yüzünde rahatlamaya sebep olmuştu.

 

"Öyleyse beni iyi dinle bu söyleyeceklerim de senin iyiliğin için. Mert seni seviyor evet ama onun dünyasıyla senin dünyan bir değil Buket. Onunla evlenirsen hayatının geri kalanını onun karanlık dünyasında geçirecek her an ölümle burun buruna olacaksın. Biliyorum çok seviyorsun gözün ondan başka hiç birşey görmüyor. Ama gerçekleri görmen gerekiyor kardeşim. O adam ölümden başka bir şey getirmez sana. Ben çok korkuyorum başına birşey gelecek diye. Uçakta Emre bana birşeyler anlattı. Yer altı mafyalarının ele başları sizi arıyormuş. Sen o adamla evlenirsen sürekli birilerinden kaçmak yada savaşmak zorunda olacaksın. Bunlara hazırmısın? Ben senin o adamla evlenmeni istemiyorum. Tamam sevgili olun ama evlilik çok farklı bir evre." Anlayışla tebessüm edip ellerini samimi bir şekilde hafif sıktım.

 

"Seni anlıyorum Hayal ama ben bunları çok düşündüm ve evet onunla ölüme bile varım. Ama şunu bilmiyorsun. Mert bana söz verdi. Bu beladan kurtulur kurtulmaz. Tüm karanlık işleri bırakıp kendimize yeni güzel bir hayat kuracağız. Herkes gibi normal bir hayatımız olacak. İnan bana çok mutlu olacağız." Yüzünde ki endişe hayla yerli yerindeydi.

 

"Emre telefonda konuşurken duydum. Mert'en dolayı hedefleri sensin. Seni her yerde arıyorlarmış. Moldova'da olmadığını biz uçaktayken anlamışlar. Yani her an burayı bulabilirler. Ben seni ölümün kıyısından almışken. Tekrar o ölüme kendi ellerimle bırakmak istemiyorum. Sen benim canımın diğer yarısısın aramızda kan bağı olmasa bile ikizim kadar yakınsın bana sana birsey olma düşüncesi beni çok korkutuyor Buket. Eğer evet dersen gidelim dersen hemen şimdi eve dönelim babam korur seni. Sana zarar gelmesini engeller sende biliyorsun bunu yapar."

O kadar korkmuş ve endişeliydi ki çok hızlı konuşuyordu.

 

"Şiittt sakin ol ben iyim ve iyi olacağım. Bana birşey olmayacak. Sana söz veriyorum hep mutlu olacağım. Sen de benim için çok değerlisin sen benim öz kardeşimsin Hayal seni kendi canımdan bile çok seviyorum. Korkma ve rahatla iyim ve şuan çok mutluyum." Gülümseyerek söylediklerim onu az da olsa rahatlatmıştı ama endişesi hayla yerli yerindeydi.

 

Konuyu değiştirsem iyi olacaktı.

"Senin o içeride ki halin neydi öyle. Sen o uçakta Emre'yle ne yaşadın anlat bakalım." Dedim imalı bir sesle. Bir anda ayağa kalkıp saçlarımı yapmaya başladı.

 

"Neler olmadı ki." Dedi yüzünde gülümsemeyle beraber utançta vardı.

Onun bu hali beni gülümsetmişti.

 

Üzerinde ki mini elbiseyi işaret etti.

"Ben üzerimi değiştiriyordum. Sonra elbisenin fermuarı sıkıştı. Birde özel uçak kimse de yok. Emre bey ambulans uçak istemedi. İşte sizin uçakla aynı tarzda uçak. Her neyse bende ne yapım Emre'nin bulunduğu yani ona ayarlanmış yatak olan odaya gittim yardım istedim. O da beni tersledi. Hatta kızdı bana psikopat adam. Neymiş bunu giyme daha iyiymiş. Yok gibi bir şeymiş. Sence çok kısa mı bence değil gayet ideal boyda." Kıkırdayarak Hayali'in üzerinde ki elbiseye daha dikkatli baktım.

 

Bordo kalçasının hemen altında vücudunu saran ve göğüs dekolteli straplez bir elbiseydi. Ayakkabı olarakta stiletto koyu bordo bir topuklu ayakkabı giymişti. Zaten makyajına diyecek laf yoktu sade ve şık bir makyaj yapmış saçlarını da düzleştirmişti.

 

"Yani pekte haksız sayılmaz. Ben bu hallerine alışkınım ama o değil normal olarak. Ee sonra ne oldu." Dedim konuyu çok merak ettim.

 

"Aman bahane benim bedenim benim hayatım. Neyse işte bende fermuar sıkışınca ondan yardım almak için odasına gittim beni kovdu. Yapmayacam diye bende hostes vardı erkek dedim ki 'madem sen yapmıyorsun bende hostesten yardım isterim. Tam yanından kalkacakken beni kolumdan tutup yatağa geri oturttu." Yüzü kızardı yine. Bu hali beni gülümsetmişti. Hem saçlarımı yapıyor hem o anda kayboluyordu. Umarım saçlarımı yakmazdı.

Yanık saçlı gelin olmak istemiyordum.

 

"Fermuarı o da uzun süre yapamadı sonra yaptı işte bende teşekkür etmek için tam yönümü ona dönecekken-" durdu. Derin bir defes aldı aynadan yüzünü görebiliyordum. Bunlar sırılsıklam aşık olmuşlardı. Ama Emre Hayal için çok yanlış biriydi. Emre kendini aşka kapamış biriydi. Ah be Hayal umarım seni üzmez.

 

"Ve beni öptü." Dedi o şaşkınlığı hayla atamadığı çok belliydi.

Buyduklarımla şok olmuştum. "Nee ciddimisin Emre mi seni öptü." Kendini ondan uzak tutmaya çalışsa da bunu beceremediği ortadaydı.

 

"O sırada hostes gelince bende odadan çıktım direkt işte. Yolda da benimle konuşmamak için öne oturdu ve sürekli telefonla konuştu. Sence pişmanmı oldu beni öptüğüne." Acaba söylemelimiydim. Bence bilmeye hakkı vardı. Ümitlenmemeli yoksa çok canı yanardı.

 

"Aslında bunu sana onun söylemsi gerekir ama ben söylemek zorundayım. Onun söyleyeceğini pek sanmıyorum çünki, seninde heveslenmeni de istemiyorum sonradan çok üzülürsün." Dediklerimle kaşları çatıldı. Yüzünde ki merak çok netti.

 

"Emre aşka tövbe etmiş biri Hayal geçmişte onun yüzünden sevdiği kadını öldürmüşler. Ondan beridir hiç sevgilisi olmamış ve yemin etmiş kimseyi sevmeyeceğim diye. Evet sana karşı birşeyler hissediyor ama sana açılacağını pek sanmıyorum." Maşa yapan eli dediklerimle bir anda durdu. Bunu beklemediği çok açıktı. Ama bilmesi gerekiyordu.

 

"Kendini lanetli sanıyor. Onuda anlamak gerekiyor." Dedim ama gözleri doldu sonra bakışları yukarı kaydı.

Ağlamak istemiyordu.

"Aman onun neyini sevecem zaten hiç benlik biri değil. Sadece beni-" Dedi ve sustu. Bende zorlamadım. Saçlarımı son anda yanmaktan kurtardı. Hızlıca hafif olmayan bir makyaj yapıp gelindiğimi de giyince boy aynasından kendime baktım çok güzel olmuştum.

Kapı çalındığında an nefes alamaz oldum. Bir anda heyecan basmıştı. Herşey çok hızlı ilerliyordu ve bu beni hem korkutuyor hemde daha önce hiç tatmadığım duyguları yaşamama sebep oluyordu. Şuan peri masalının içindeydim sanki. Ben hiç olmadığım kadar mutluydum. Bir ay öncesine kadar ölüden farksız olan bedenim şuan heyecan ve mutluluktan yerinde duramaz haldeydi. Ellerim heyecandan titriyordu.

 

"Sevgilim hazırmısın?" Mert'in sesi de çok heyecanlı geliyordu. Derin bir nefes alıp verdim. Ama bu bile sakinleşmeme neden olmuyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

 

"Evet gelebilirsin canım." Heyecandan sesim kısılmıştı resmen. Aceleyle üzerimi düzelttim. Saçlarımı açık dalgalı yapmıştık. Önleri hafif toplamıştı Hayal. Mert içeri girince gözlerimi ondan alamadım. Giydiği takım elbisenin içerisinde dehşet derecede yakışıklı görünüyordu. Bu adama daha ne kadar aşık olabilirdim acaba. Anlaşıldı ona bir daha takım elbise giydirmeyecektim. Çok karizmatik ve yakışıklı duruyordu. Siyah gömlek ve siyah kravatla nefesimi kesiyordu adeta. Büyülenmiş gibi onu inceliyordum. Onun da bakışları benim bakışlarımdan farkı yoktu. Eli açtığı kapı kolunda kalmış olduğu yerde beni baştan sona süzüyordu. Gözleri gözlerimi bulunca gözlerinde ki o tutku bir girdap gibi beni kendine çekiyordu. Yüzünde hayran dolu bir ifade oluştu.

 

"İşte benim kadınım." Sesinde ki o ton gözlerinde ki o bakışı başımı döndürüyordu. Ağır adımlarla yanıma gelip elimi tutup dudaklarına götürdü.

 

"Her zaman ki gibi çok güzelsin karıcım. Nefesimi kesiyorsun." Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözleri dudaklarıma kaydı.

 

Boğuk ve kısık bir sesle gözlerini dudaklarımdan ayırmadan konuştu.

"Bu kırmızı ruju dağıtmamak için zor tutuyorum kendimi desem." Hayal yalancı bir şekilde öksürdü. Ben ise onun dedikleri ve yaptıklarıyla kitlenmiş bir şekilde gözlerine bakıyordum.

 

 

"Ayıp ama insan var burada." Dedi kınayıcı bir sesle.

"Ayıpsa kapı orada çıkabilirsin." Dedi gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geliyordu. Ben ise onun o büyülenmiş gözlerine kitlenmiş kalmıştım.

Bir anda kolumdan çekilmesiyle kendime geldim.

 

Gördüğüm kişiyle ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım bu Yagmur'du. Bana sıkça sarılmasıyla tuhaf bir şekilde Mert'e baktım. Bana anlayışlı ol dercesine baktı.

 

"Yaa çok güzel olmuşsun. Ve çok özledim seni." Benden ayrılıp samimi bir sekilde elimimi tuttu.

 

"Bu Mert varya seni bulacam diye neler çektirdi bize bir bilsen. Kan kusturdu resmen bize. Çok özlemişim seni ama. İyi ki de pes etmemiş." Bana tekrar sarılınca bende ona sarıldım. Fazla bir muhabbetliğimiz yoktu ama beni Mert'in o kriz anlarında çok kurtarmıştı.

 

Benden ayrılınca Mert'e doğru döndü.

"Sonunda mutlu olduğunu görebildim ya ölsem de gam yemem. Bu mutluluğu çok hak ediyorsun kardeşim." Mert'in gözlerinde ki o hüzün duygulanmama sebep olmuştu. Yağmur'un gözleri dolunca Mert ona bir anda sarıldı.

 

"Herşey çok güzel olacak Yağmur ben buna inanıyorum." Yağmur tam konuşacakken içeriden gelen ses böldü bu konuşmayı.

 

"Bu duygusal konuşmayı sonraya mı bıraksanız acaba nikah memuru bekliyor ya hani. O odaya giren neden çıkmıyor acaba." Hepimiz bu dediğine gülmüştük. Yaralı olduğu için gelmiyordu o yüzdendi bu davranışı.

 

"Az daha yetişemiyordum. Son anda haber verilir mi ya şu kiyafetimin haline bak şirketten çıkıp nasıl geldiğimi bilemedim. Az daha en güzel anı kaçıracaktım." Sitemle Mert'e kızıyordu.

Hayal, "Sana büyük bir iyilik yapayım mı?" Dedi kendinden emin bir duruşla.

 

"Bende yedek kıyafet var istersen onu giyebilirsin. Bedenlerimiz aynı gibi zaten olur sana." Yağmur koşarak Hayal'e sarıldı.

 

"Yaa sen varya cansın. İçim içimi yiyordu." Dedi sevinci her haliyle belliydi. Tencere kapak olmuşlardı cidden.

"Ayıp ettin kız dayanışması çok önemlidir. Hem makyaj malzemelerimi de kullanabilirsin." Yanında getirdiği ufak valizi açıp bir tane mini bir elbiseyi çıkarıp Yağmur'a verdi.

 

"Sakın o nikahı ben gelene kadar kıymayın beş dakikaya geliyorum diyip hızlıca odadan çıkınca bu haline kahkaha attım.

 

"Yeminle Hayal'in kopyası." Dedim kahkahalarımın arasından.

 

"Aslında böyle biri değil çok sert ve soğuk biridir. Ama konu süse püse geldiği zaman içinden böyle biri çıkıyor." Mert hayretler içerisinde giden Yağmur'un arkasından bakıyordu.

 

Nikah memurunu daha fazla bekletmeden masaya geçtik.

Tam o sırada Yağmur koşarak içeri girdi.

 

"DURUN!" Diye bağırdı. Hepimiz sabırla Yağmura baktık.

"Bu anı videoya almam gerekiyor. Anı olsun

Siz ikiniz kalkın dış kapıdan içeri girerken videoya alacam. Sonra nikah kıyılacak." Biz sen ciddimisin diye bakarken o çoktan telefonu çıkarmış kayda almaya hazırlanıyordu. Nikah memuru sinirden derin bir nefes alıp verdi.

 

"Bakın beni hem zorla getirdiniz. Bu da yetmezmiş gibi iki nikahımı kaçırdım sizin yüzünüzden. Bir an önce kıyayım şu nikahı ve gideyim artık lütfen." Nee bunlar nikah memurunu mu kaçırmışlar.

 

"Mert sen nikah memurunu mu kaçırdın?" Dedim hayretler içerisinde.

 

"Evet yıldırım nikahı bile iki gün sonrasına vardı. Birde gereksiz belgeler istiyorlardı. Bende gerekeni yaptım. Yağmur sende abartma. Sende kıy şu nikahı artık." Dedi emri vaki bir şekilde. Nikah memuru hemen önünde ki defterde sayfalarda bizim olduğumuz sayfayı bulmaya çalıştı. Öyle bir sesle söyledi ki kadıncağız korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Zaten Mert'en de bu beklenirdi. Birşeyi de usulüne göre yapsa şaşardım.

 

Yağmur hemen kayda başladı. Hayal benim Emre ise Mert'in nikah şahidiydi.

 

Kalbim çok hızlı atıyordu. Ben şimdi sevdiğim adamın eşimi olacaktım. Bu çok güzel bir duyguydu. Bakışlarım Mert'e döndüğünde bana öyle bir bakıyordu ki bu bakışı ona tekrar tekrar aşık olmama yetiyordu. Çok güzel bakıyordu. Kendimi eşsiz değerli biri gibi hissediyordum. Bir bakışıyla bile kendimi iyi hissetmeme yetiyordu. Nikah memuru sorduğu sorulara sırayla cevap verdik ve o can alıcı soruya gelmişti.

 

"Siz Buket Demir Mert Korkmaz'ı hastalıkta sağlıkta bir ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyormusunuz?" Yüzümde ki kocaman bir gülümsemeyle ilk Mert'e sonra Hayal'e baktım. En son nikah memuruna bakıp.

 

"Tüm kalbimle evet" Dedim yüksek sesle. Hayal, Emre ve Yağmur alkışladı.

 

"Peki siz Mert Korkmaz Buket Demir'i hastalıkta sağlıkta bir ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyormusunuz?"

 

"Bu da sorumu tabi ki evet." Dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. Hayal ve Emre'ye, "sizde sahitmisiniz?" Diye sordu. İkisi de "Evet şahidiz." Dedi ama Hayal biraz kararsız gibiydi ama ona olan konuşmam onu az da olsa rahatlatmıştı.

 

"Bende belediyenin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum. Mutluluklar dilerim." Dedikten sonra önünde ki defteri bize uzattı. İlk ben sonra Mert sonra da Hayal ve Emre imzaladı defteri. Nikah memuru ayağa kalkınca ben ve Mert'e ayağa kalktık. Aile cüzdanını bana uzattı. Heyecandan bayılmama ramak kalmıştı resmen. Titreyen elimle aile cüzdanını aldım.

 

Yağmur, "gülümseyin Mert sende Buket'e yanaş bi-." Yağmur'un cümlesi bitmeden Mert beni kendine çekmesiyle dudakları dudaklarımı buldu.

 

 

Benden ayrıldığı an gözlerinde ki o haylaz bakışlar beni gülümsetmişti. O haylaz bakışların altında büyük bir tutku yatıyordu.

Bende ondan farklı değildim. Benim en büyük zaafım Mert'i bunu tüm dünya anlamıştı artık. Ruhum onun ruhuna bağlıydı.

 

 

Nikah memuru gitmiş ben ve Mert evliyken ilk dansımızı yapıyorduk. Müzik ise bana evlenme teklifi ettiğinde çalan müzikti bu detay çok hoşuma gitmişti. Eylem Aktaş'tan/ Yüreğimden Tut bu şarkının anlamı ikimiz içinde çok güzeldi.

 

Aklıma gelen şeyle şaşkınlıkla Mert'e, "Benim adım Alina'ydı kimlikte sevgilim nasıl oluyorda nikah memuru Buket ismimle kıydı nikahı?" Cidden bu nasıl olmuştu. O an ki heyecanla fark etmemiştim ama şuan aklıma gelmesiyle büyük bir şaşkınlık yaşadım. Bunun bir kaç saat içinde hallolması imkansız.

 

"Sen benim Buket'imsin. Benim karım olacaksan seni tanıdığım sana aşık olduğum o kişi yani gerçek isminle olmanı istedim. Biraz tanıdık biraz rüşvetle oldu ama kimliğinin gelmesi bir ayı bulur. Ona birşey yapamadım." Beni kendine çekip başını boynuma yaslayıp kokumu içine çekti.

"İşte bu koku Benim yaşadığımı bana hissettiriyor. Bu his çok güzel karıcım. Artık bu koku Benim sende benimsin sana dair herşey benim." Karnımda ki kelebekler uçuşa geçmişti adeta tüm vücudum da karıncanma etkisi yaratmıştı bu dediği.

 

 

Müzik bitince Hayal elinde şampanya ile içeri girdi.

"Evett hanımlar beyler bu güzel günü kutlama şampanyasız olmaz." İleride ki cam kapaklı dolaptan kadehleri çıkarıp şampanyayı sallayıp kapağını açınca şampanyanın patlaması bir oldu. Mert elini belime atıp beni kendine çekince bende onun beline kollarımı sardım. Başımı göğüsüne yaslayıp Hayal'in kadehleri dolduruşunu izledim. Büyülü bir andaydım ve ben bu büyünün bozulmasından çok korkuyordum. Ben bu andan çıkmak istemiyordum. Hepimiz çok mutluyduk. Mert ve Emre'nin yaraları bile bu mutlu anda unutulmuştu. Onlarda yaralarını unutmuştu. Herkes kahkahalar içinde birbirleriyle uğraşıyordu. Ben ise olanları izliyordum. Hayal Emre'ye şampanyadan vermiyor Emre ise ısrarla istiyordu. Ama tam iyileşmediği için Hayal inatla buna karşı çıkıyor Yağmur ise Hayal'i destekliyordu. Emre ise Yağmur'a hainsin diye takılıyordu.

 

Hayal kadehi Mert'e uzattığı an elinden aldım.

"Ona içmek yasak." Dedim Hayal olayı anlayınca, "Aaa unuttum pardon." Dedi. Emre sinsice gülüp, "Yaa gülme komşuna gelir başına diye bir ata sözü var bilirmisin kardeşim." Dedi arkasına yaslanıp kollarını göğüsünde birleştirdi.

 

"Karıcım bana birşey olmaz hem sıfırdan bir ciğerim var artık. Bir kadehten birşey olmaz yani." Elimden almaya çalışınca sinirle kadehi uzaklaştırdım.

 

"Bu saaten sonra tek bir yudum bile yasak sana. Ben var olsam da olmasamda içmeyeceksin söz mü?" Dedim sitemli ve kızgın bir sesle. Ama gözlerinde ki o yıkımı görmemle neye uğradığımı şaşırdım.

 

"Sakın ama sakın bana bir daha yokluğunda yapmam gereken şeyleri söyleme sakın. Ben senin yokluğuna dayanamam. Anladın mı beni ne yapacaksam seninle yapayım. Ne yasaklayacaksan sen varken yasak olsun bana ama senin yokluğun-" durdu ah eder gibi ofladı.

 

"Bana bunu yaşatma olurmu?" Dedi çaresizlik tüm benliğini sarmıştı. Ben ise dediklerinin etkisiyle neye uğradığımı şaşırmıştım.

 

"Bana o tranvayı bir daha yaşatma Buket bunu kaldıramam. Ben herşeye ile baş edebilirim savaşabilirim ama senin yokluğunla asla savaşamam." Ellimde ki kadehi masaya bırakıp yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarına ufak bir buse kondurdum.

 

"Ben seni asla bırakmayacağım." Yüzüme kocaman bir tebessüm kondurdum.

"Benden öyle kolay kolay kurtulamazsın artık benimsin." Dedim aile cüzdanını göstererek. O da benim gibi korkuyordu. Şuan en mutlu günümüzdü ama o lanet peşimizi bırakmayacak diye bu mutlu anımızı bile yaşayamıyoruz.

 

"Heyyy neler oluyor kendinize gelin. Bugün kötü düşünmeyi yasaklıyorum. Hadi mutluluğumuza." Hayal kadehini kaldırınca hepimiz ona eşlik ettik.

Bugünün tadını çıkaracaktık. Her şeye rağmen bugün mutluluğumuzun günüydü.

 

******

 

Gece olmuş ve erkekler hariç biz kızlar sarhoş olmuştuk. Arkada çalan slow bir müzik eşliğinde başım Mert'in omuzundaydı. Bana sıkıca sarılmış baş parmağıyla omuzumu oksuyordu. Hayal sızıp kalmıştı. Başı Emre'nin dizlerindeydi. Emre ise onu izliyor ara ara iç çekiyordu. Yağmur ise tekli koltukta çoktan sızıp kalmıştı.

 

Benim ise gözlerim kapanmak üzereydi. Ama bugünün bitmesini istemiyordum.

Ama gözlerimi de daha fazla açık tutamadım. Kapanan gözlerimle tüm ağırlığımı Mert'e vermiştim. Bunu anlayan Mert beni tutun kolları daha sıkılaştı.

 

"Biz odaya çıkıyoruz kızlar sende Emre." Dedi. Bir anda koltuktan havalanmamla kollarımı Mert'in boynuna dolayıp başımı boyun girintisine yerleştirdim.

 

"Beni bırakma." Bunu neden söyledim bilmiyordum. Dilim benden bağımsız davranıyordu.

"Asla bırakmam hele bu saaten sonra asla." Bu dediği beni gülümsetmişti. Sırtım yatakla buluşunca uyuduğumu anladım. Yatağın soğuğu tenime değince titredim ve bilincim biraz olsun açıldı.

 

"Karıcım gelinliği çıkarmamız gerekiyor böyle uyuyamazsın." Başımı olumlu anlamda sallayıp yerimde doğruldum. Belimde ki düğümleri gözüm kapalı çözmeye çalıştım ama olmadı. Sinirle ofladım.

 

"Olmyo yapamuyom yardım et?" Dedim o kadar uykum vardı ki peltek konuşuyordum.

 

Elimin üzerine hissettiğim elle elimi sırtımda ki düğümden çektim.

 

"Ben hallede-" bir anda durdu. Sırtımda ki parmakları omurgamda gezindi. Allah kahresin yara izini görmüştü. Tam kalkacakken beni durdurdu.

 

"Bu bu nasıl oldu? Buket ne oldu sırtına?" Sesinde ki şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemez haldeydim. İçkinin etkisiyle yanlış birşey söylemekte istemiyordum.

 

"Uyumak istiyorum." Dedim. Sinirli bir sesle.

 

"Sevgilim sırtında ki izi söylemeden uyumana izin vermem." Titreyen sesi sebepsizce gözlerimin dolmasına neden olmuştu.

"Canın yanar söylemem." Dedim küçük bir çocuk gibi alıngan bir şekilde Mert'e bakarak.

 

"Yanmaz birtanem hadi söyle. Bu omurganda ki boydan boya olan yara neden oldu?"

 

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Söylemeyecem çok ağlarsın. Sen ağlama olurmu?" O üzülmesin o üzülünce benim canım yanıyordu.

 

"Tamam üzülmeyeceğim sana söz merak ettim sadece." Uzun bir süre gözlerine baktım ama bana tebessümle bakıyordu.

Kalbim sakın yapma diyor aklım söyle diyordu. Ama ben kendimi kontrol edemiyordum. Onu bulanık görüyordum ve ne düşüneceğimi dahi bilmiyordum. Ben içmemeliydim.

 

"Hadi karıcım ben senin kocanım değil mi?" Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle başımı olumlu anlamda salladım.

"İnsan kocasından birşey saklamaz anlat hadi güzelim bak sabrım taşıyor. Hadi söyle nasıl oldu bu yara?" Yüzünü tam net göremezsem de sesinden sinirlenmeye başladığını anladım.

 

"Ben düştüm oradan. Ama sen vardın beni çağırdın. Senin yüzünden düştüm. Bana gel ben seni tutacam dedin ama tutmadın." O an aklıma geldi. Beni tutmamaştı beni tutsaydı düşmezdim canımda çok acımazdı.

 

"Ne diyorsun sen Buket nereden düştün?" Sesi bile boğuk geliyordu. Artık sesinden bile anlayamıyordum sinirli olup olmadığını.

 

"O-" durdum gözlerimden akan yaşları sildim.

"O uçuruma sen beni çağırdın gel dedin bekliyorum dedin. Ama beni tutmadın. Annem çağırdı ama gitmedim sen çağırınca hiç düşünmeden atladım o uçurumdan. Canım çok acıdı Mert ben sana gelmek için attığım o adım benim canımı çok yaktı. Yürüyemedim ben çok korktum çok acı çektim ama sen yoktun. Sen neden yoktun o kadar acılarımın korkularım arasında tek ihtiyacım senken neden gelmedin. Küstüm sana sen beni çok yanlız bıraktın. Hem benim gerçek ailemide benden sakladın sen. Hani bir daha hiç bir şey saklamayacaktık. Sen beni önemsemiyorsun. Ben seni bu kadar çok sevmeseydim bir dakika bile yanında durmazdım." Bir hıçkırık çıktı dudaklarımın arasından.

 

"Ama lanet olsun ki seni çok seviyorum. Tüm o yaşananları yok sayacak kadar." Git gide kısılan sesim gözlerimden akan yaşlar ve boğazımda ki o koca yumru canımı yakıyordu. Yutkundum ama boğazımda ki o yumru canımı yakmıştı acıyla yüzümü buruşturdum.

 

"Beni seviyormusun gerçekten? Benim sevdiğim gibi sende beni sev-" Beni delice öpmeye başladı. Elim onun yüzünü bulunca yüzünün ıslak olduğunu anladım. Ağlamıştı hani ağlamayacaktı. Onun öpüşüne karşılık verdiğimde kendini kaybetmiş gibiydi adeta. Uzun bir süre beni sert ve tutkulu bir şekilde öpüp geri çekildi. Başını anlıma dayayıp nefes nefese, "Özür dilerim çok özür dilerim seni tutamadığım için. Senin yanında olamadığım için. Seni tek bıraktığım için. Benim yüzümden çektin acıları tek başına aşmaya çalıştığın için çok özür dilerim sevgilim." Ağlıyordu. Ağlamamalıydı. O ağlarsa benim canım daha çok yanıyordu.

 

"Ağlama söz verdin bana ağlamayacaktın hani. Bak ben iyim sen geldin yanımdasın."

 

"Benim yüzümden herşey benim yüzümden oldu. Ama sana söz veriyorum sebep olduğum o acıları sana unutturacak ve o acıların yerine mutluluk getireceğim. Seni çok mutlu edeceğim karıcım." Tekrar beni öpünce dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ben zaten çok mutluydum.

 

Eli belim de ki gelinliğin düğümlerine gitti. Bir yandan beni öpüyor diğer yandan gelinliğin iplerini çözüyordu. Gelinlik omuzlarımdan düşünce istemsizce utançtan yüzüm kızarmıştı. Heyecandan kulaklarım uğulduyordu. Kalbim deli gibi atıyordu. Ama onu istiyordum onu tüm benliğimle istiyordum. Siyah gömleğinin düğmelerini çözmeye çalışıyordum ama titreyen ellerim buna engel oluyordu. İlk iki düğmesini zar zor açmışken Mert bir anda gömleğin iki yakasından tutup sert bir şekilde iki yana çekiştirince düğmeleri kopmuştu. Şaşkınlıkla Mert'e bakınca yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluştu.

 

"Karıma zahmet olmasın dedim." Dedi bu haline kahkaha atmıştım.

Başım çok fena dönüyordu. Heyecandan mi yoksa içkinin etkisinden mi bilemiyorudum. Sadece iç çamaşırımla kalmıştım. Gözleri vücudumda gezindi gözleri göğüsümde ki yaraya gitti. Yeni olan yarayı Hayal makyajla bana kıza kıza yapmıştı ama acımıyordu. O murluk kapandığı için ufak bir yara olarak gözüküyordu. Gözleri diğer kurşun yarasına kaydı. Ah eder gibi nefesini verdi. Bu kadar drama çok fazlaydı. Onu kendime çekip öpmeye başladım.

 

"Bu bakışları sonraya saklayabilirmiyiz şuan sadece seni istiyorum anladınmı beni." Dedim öpüşlerimin arasından.

 

"Hımm demek beni istiyorsun. Karım ne derse o benim için emirdir." Anında öpüşlerime karşılık verdi. Elleri tüm vücudumda geziniyordu. Dokunduğu her yer karıncalanıyor ve bu da kasıklarımda inanılmaz bir sızıya neden oluyordu. Öpüşleri boynuma oradan aşağıya doğru ağır ağır kısa ve ıslak öpüşlerle aşağıya doğru iniyordu. Öptüğü her noktada yanma etkisi oluyordu. Eli iç çamaşırıma gidince tek bir hamlede çıkardı. Gözleri gözlerimi buldu. Nefesim hızlanmış göğüs kafesim çok hızlı inip kalkıyordu. Benden onay bekliyordu. Başımı olumlu anlamda salladım. İçimi bir anda dolduran o hisle yay gibi gerilmişti belim. Bir kaç saniye bekledi. Yavaş yavaş içimde gidip gelmeye başladı. Bir kaç defa yapmaya devam edince hızı daha da artıyordu. Dünyadan soyutlanmıştım adete. Zevkin doruklarına çıkmıştık. Bir anda kendini benim üzerime bıraktı. "Seni herşeyden bile çok seviyorum. Kendimden bile çok bunu sakın unutma." Nefes nefese kalmıştık. Boynuma ve dudaklarıma kısa ama derin bir buse kondurup yana attı kendini. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Ben ise hayla olanların etkisindeydim. Sevdiğim adamla bir olmak çok güzel bir histi. Utanıyordum ama bir yanımda utanmamam gerektiğini söylüyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu benim iyi olduğumdan emin olmak istiyordu.

"İyim." Diyebildim sadece, gözlerim kapanmak üzereydi. Yatağın üzerinde ki örtüyü üzerimize örtüp bana sıkıca sarıldı.

 

"Hadi uyu karıcım. Bugün çok yorucu bir gündü. Sana doyamıyorum ama dinlenmen gerekiyor. Bundan sonra tüm günler bizim." Ona daha da sokuldum. "Seni çok seviyorum kocam." Dedim içten bir sesle.

"Bende seni çok seviyorum karıcım." Dedi munzur bir sesle. Son dedikleriyle kendimi uykunun kollarına huzurlu bir şekilde bıraktım.

Ben bugün sevdiğim adama ait olmuştum. Zaman ne gösterir bilemeyeceğim ama tek bildiğim bugün benim en mutlu olduğum gündü. O kadar kaos o kadar olayların içinde bu an bana bize ilaç gibi gelmişti. Mutluluğun ilk basamağına adım atmıştık bu kadar ayrılık ve acıdan sonra mutluluğu hak ediyorduk.

İnanıyordum biz de normal bir aile gibi olacak ve çok mutlu bir hayat yaşayacaktık...

 

 

İKİ AY SONRA...

 

 

 

 

"MERTTTT!!?? BAK YİNE BENİ KANDIRIP GİTMİŞ!" Öfkeyle merdivenleri ikişer ikişer indim. İki aydır bir savaşın içindeydik ve beni bu savaştan uzak tutmak için hergün ayrı bir oyun yapıyordu dün içtiğim çaya uyku ilacı koymuş ve tüm gün uyumuşum. Çoktan hava kararmıştı. Öfkeyle salona yürüdüm. Cem koltukta oturmuş önünde ki bilgisayarda birşeyler yapıyor bir yandanda kulağında ki kulaklıkla konuşuyordu.

Beni görünce derince yutkundu. Ona kaç kere demiştim Mert'in bana kurduğu oyunlara ortak olma diye ama dinleyen kimdi. Tüm sinirimi ondan çıkaracaktım.

 

Öfkeyle ellerim yanlarım da tek ayağımı sinirle ritmik bir hareketle yere vuruyordum.

 

"Abi hakkını helal et yakalandım." Dedi telefonun ucunda Mert vardı.

Mert ne dediyse Cem sinsice güldü.

Kulaklığı kulağından alıp konuştum.

 

"Mert çok oluyorsun artık ama cidden elimde kalacaksın. Neredesin konum at hemen yoksa ben seni çıkar kendim bulurum." Öfkeden çıldırıyordum resmen. Beni böyle kandırmasına katlanamıyordum.

 

"Karıcım ben sana en başından demiştim. Sen bu işten uzak duracaksın diye. Zaten eve geliyorum. Çok az kaldı sana söz verdiğim o hayatı verece-" bir anda acıdan inleme sesini duymamla korkudan nefesim kesilmişti.

 

"Yavaş olsana lan." Yaralanmıştı.

 

"Mert sen yaralandın mı yalan söylüyorsun nerdesin çabuk söyle geliyorum." Bir yandan konuşuyor bir yandan da dış kapıya doğru ilerliyordum.

Cem de arkamdan geliyordu. Tam dış kapıyı açmamla Mert ile yüz yüze geldik. Kolunda kan vardı ve vücudunda yüzünde de her yeri kana bulanmıştı.

 

"Hiiiihhhh MERT BU HALİN NE?" Korkudan elimle ağzımı kapadım. Telefon elimden düşmüştü. Kan vardı her yerinde. Ayakta zor duruyordu ama yüzü gülüyordu.

 

"Geriye kaldı bir sevgili karıcım." Dedi yüzünde ki gülümsemeyle. Ben ise dehşet içinde ona bakıyordu. Galiba bana korkudan kal gelmişti. Benim bu halimi fark edince ciddileşti bir anda.

 

"İyim canım, benim değil bu kanlar merak etme." Omuzunu işaret ederek, "ufak bir yara sadece. Hem sen yanımdayken acılarımın hepsi geçiyor." Acıdan bayılmak üzereydi. Büyük bir yalancıydı.

 

Dolan gözlerimle, "çok büyük bir yalancısın. Canın acıyor şu haline bak." Yaralı olmayan koluna girip içeri girmesine yardım ettim.

Cem ile göz göze geldik. Biliyordu tabi yaralandığını da biliyordu.

 

"Bundan sonra seni yanımda istemiyorum. Defol gözüm seni görmesin pis yancı." Onun da payı vardı bunda. Cem öfkeli bakışlarımla ne yapacağını şaşırmış gibiydi.

 

"Onu bir suçu yok karıcım. Benim emrim altında ve hiç bir yere gitmiyor. Senin yanından bir saniye bile ayrılmayacak." Onu koltuğa otutturup hemen üzerinde ki gömleği dikkatli bir şekilde çıkardım.

 

"Madem senin paranla senin dediklerini yapıyor onu satın alıyorum benim verdiğim maaşla benim adamım olacak. Sen ne kadar veriyorsan ben iki katı veriyorum."

 

"Tamam anlaştık yenge." Bir anda lafa atması beni şaşırmıştı.

Mert, " Bare biraz naz yapsaydın Cem aldığın para neyine yetmiyor lan. Aylık atıyüz bin alıyorsun. Bu kadar aç gözlü olunmaz ki."

 

"Nee kaç alıyor kaç alıyor?" Dedim şaşkınlıkla.

 

"İki katıysa ozaman bir milyon sekizyüz bin ediyor." Benim aylık ona o kadar verecek param yoktu.

 

"Ben o parayı sana hayatta vermem. Ben kendi kendimi korurum. Hem kocam bey sen paramızı bu gereksiz yüzünden niye har vurup harman savuruyorsun. Bak sana iki katına sattı seni bundan koruma falan olmaz hain falanda çıkar bu şimdi." Cem şaşkınlıkla dediklerimi dinliyor Mert ise acıyla karışık gülüyordu.

 

"Satma konusunda hem fikirim ama ihanet konusunda ona güvenim sonsuz. Satsa bile sadece senin için satar sende benim eşim olduğuna göre pek satma gibi olmuyor. Beraber büyüdük Cem ile onun içini bilirim. O yüzden senin yanında olmasını istiyorum. Sen bakma böyle iş bilmez gibi durduğuna benden bile iyi olabiliyor bazen. Seni canı pahasına koruyacak tek kişi." O konuşurken bende karın boşluğu ve omuzunda ki sıyıran kurşun izlerini getirdiğim ilk yardım çantasıyla pansuman yapıyordum.

 

"Doktor gelmek üzere abi." Dedi Cem Mert'in yaralarını dikkatli bir şekilde inceleyip, "fazla derin değil allahtan kan kaybından bitkin düşmüş olmalısın." Elimin tersiyle yaranın üzerinde ki elini itip, "Onu bu kadar çok düşünseydin onunla giderdin. Çekil şimdi gözüm seni görmesin. Ona birşey olsaydı şuan böyle konuşuyor olmazdın." Dedim öfkeyle.

 

Cem tam konuşacakken Mert onu eliyle susturdu.

"Şuan ne dersen boş Cem sinirden yaramı kanattığından bile haberi yok sen çık hadi yoksa senden çıkaracak sinirini." Mert'in dedikleriyle ateşe değer gibi elimi yaradan çektim. Kanaması durmuştu ama bastırarak yaptığım pansumandan dolayı tekrar kanamıştı. Gözümden akan yaşı sinirle elimin tersiyle sildim.

 

"Hepsi senin yüzünden beni elim kolum bağlı işe yaramaz gibi hissettiriyorsun. Ben senin her gün yaralı halde eve gelmeni beklemek istemiyorum. Başına ne geldi diye tüm gün düşünmekten kafayı yemek üzereyim Mert neden anlamıyorsun beni." Sinirden ağlamaya başlamıştım.

 

Acıyla yerinden doğruldu. Eliyle yüzümü kavrayıp ona bakmamı sağladı.

"Sen benim nefesimsin bu konuşmayı seninle kaç kez yaptık. Öyle basit bir şey değil bu, hedefleri sensin beni öldürmezler ama seni buldukları an senin ölümünü bana izletirler. Son bir kişi Buket çok az kaldı. Ne olur sona bu kadar yaklaşmışken yapma bunu." O kadar bitkindi ki canı yanıyordu. Canı yanmıyor gibi davranıyordu ama başaramıyordu.

 

Büyük bir savaşın içerisindeydik ve ben onun yanın da olamıyordum. Bu benim çok zoruma gidiyordu. Her an birşey olacak korkusuyla yaşamak beni deli ediyordu. Ya odaya kitliyor ya uyuduğum zaman gidiyor, uyumadığım zamanda bir şekilde uyutmanın yolunu buluyordu. Geçen enseme vurarak bayıltmıştı beni. Her seferinde kızmak istiyordum ama eve kan revan içinde geldiği an tüm sinirim yok oluyordu. Şuan da öyle daha diğer yaraları geçmemişken yeni yaralar eklenmişti. Neredeyse hiç uyumuyordu bu da beni sinir ediyordu. Onun için çok endişeleniyor ve korkuyordum.

 

"Ya sana birşey olursa ozaman ben ne yaparım sen beni bu kadar düşünürken sana birşey olduğu an benim ne halde olacağımı hiç mi düşünmedin mi?" Öfkem ve sitemim ona olan kırgınlığım sesime yansımıştı.

 

Yüzümde ki elini indirip ellerimi tuttu. Net bir sesle, "Sana söz veriyorum bana birşey olmayacak. Senin için yaşayacağım."Yüzünde ki o samimi gülüş ve ciddiyet ne kadar içimi rahatlatsa da içimde ki o sıkıntı bir türlü geçmiyordu. Yüzüme ufak bir tebessüm kondurdum.

"Şahin denen o piç çok iyi saklanıyor ama arkamdan da kuyumu kazmayı ihmal etmiyor. Ama az kaldı çok az biraz daha sabır." İçeri koşarak giren Cem, "abi baskın var evin etrafını sarıyorlar." Mert hızla ayağa kalkıp gömleğini geri giydi. Ben ise ayağıma gelen fırsatla sinsice gülümsüyordum. Onda açtıkları her yara için onların canını okuyacaktım. Mert'in bakışları bana dönünce gördüğü yüz ifademle korkuyla bakmaya başladı.
"Sakın aklından geçeni yapayım deme. Hemen gizli geçitten Cem ile gidiyorsun." Dedi emri vaki bir sesle. Ben ise çoktan masada ki Mert'in silahını almış sarjörü kontrol ediyordum. Keşke Hayal de olsaydı ama onun buraya gelmesi sıkıntılı olurdu. Ali amca beni hayla Moldova'da sanıyordu. Son olanları bilmiyordu bilse beni keserdi.

Sinsice gülümsedim. Bakışlarım Mert ve Cem'e kaydı. "Hiç bir yere gitmiyorum gelecekleri varsa görecekleri de var. Hele sen bu haldeyken beni hiç bir güç buradan çıkartamaz. Hadi bakalım kazamız mübarek olsun. Hazırmısın kocacım karınla takım olmaya." Silahı kontrol ederken kurduğum her cümle onları sessizliğe gömmüştü. Bakışlarımı silahtan ayırıp onlara baktım.


Mert ve Cem korkuyla önce bir birlerine sonra bana baktılar onlarda biliyordu beni bu evden çıkaramayacaklarını.

Savaş başlasın bakalım...

🌸🦋

Evet canlarım bölümü nasıl buldunuz?
Finale adım adım yaklaşıyoruz. Sizce final nasıl bir son ile bitecek?
Bu arada bölümler artık eski saatine döndü. Malum ramazandan dolayı 21:00 da olan yayınlama saati artık 19:30 da yayınlamaya devam edecek canlarım.

Yorum ve oylarınız benim için çok önemli canlarım. Yeni bölümde görüşmek üzere.

SEVİLİYORSUNUZZZ...💞🦋2

Bölüm : 03.04.2025 19:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...