
LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİ EKSİK ETMEYİN ARKADAŞLAR BU FİNAL BÖLÜMÜ YORUMLARINIZ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ.🌸🦋
İYİ OKUMALAR...💝
Sözde babam olduğunu idea eden o odam Emrah öz babam olmamasına rağmen o gün o hastanede bana babalık gösterileri yapıyordu ama şimdi bunu daha iyi anladım ki onun tek derdi para. Para için beni satan insandan da beklenemezdi zaten babalık. Benim tek ve öz babam vardı o da beni büyüten kişiydi. Bana bir gün olsun asla şu adamın baktığı gibi bakmadı. İğrenircesine ve hırs dolu. Araba çalışır vaziyette bakışlarım ara ara karnıma dayadığı silaha kayıyordu. Evet korkuyordum hemde iliklerime kadar. Bu canavar adam çocuklarıma zarar verecek diye ödüm kopuyordu o silahı bir şekilde elinden almalıydım. Ayağım gazda ara ara arabaya gaz veriyor Mert'in beni görebileceği bir açıda olmam gerekiyordu. Aklımda çok güzel bir plan vardı ve bu planı devreye koymak için önce Mert'in beni ve bu piçi görmesi gerekiyordu.
"Bas gaza gidiyoruz." Dedi keskin ve soğuk bir sesle. Ben ise ona öldürücü bakışlar atıyordum. Benden korkuyordu bunu gözlerinde görebiliyordum ama elinde ki silah ona cesaret veriyordu. Eğer hamile olmasaydım bu arabaya binmeye cesaret bile edemezdi. O da zayıf noktamı çok iyi biliyordu. Klasik bir yöntem aklıma geldi Mert'i bekleyecek vaktim yoktu. Onun tarafında ki cama dikatlice bakmaya başladım. Yüzümde sinsi bir gülümseme oluşunca orada birinin olduğunu düşünüp hemen silahı o tarafa çevirdiği an dirseğimi sert bir şekilde boynuna geçirip silahı ani bir hareketle elinden aldım boynun da hissettiği acı onun dikkatini dağıtmış o sırada silahı tutan eli gevşeyince fırsat bulup silahı elinden aldım. Silahı ona doğrultum. Yutkunarak dehşet içinde bana bakıyordu eli kapı koluna gidince, elinden gözümü kırpmadan vurunca ağzından acı dolu bir haykırış çıktı.
"Can yakmayı düşünüyorsan canının yanmasını da göz önünde bulundurmalısın." Dedim tehlikeli ve öldürücü bakışlarımı üzerinde tutuyor acı çekmesinden sadisçe zevk alıyordum.
"Bittin sen senin varya-" Diyip tam benim üzerime atıldığı an kulağını sıyaracak şekilde ateş ettim. Benim ateş etmemle karnımda ki hareketlenme arttı. Korkuyorlardı silah sesinden dolayı korkmuş olmalılardı. Tek elimi karnıma koyup, "Sakin olun canlarım anneniz eğleniyor sadece sizde keyfini çıkartın. Çünki anneniz geçmişin intikamını alıyor şuanda." Benim konuşmamla hareketlenmeleri durdu. Bu haleri benim gülümsememe sebep olmuştu.
Emrah denen âdi adam ise kulağında ki basınçtan kendine gelmeye çalışıyordu. Gözümü ondan ayırmadan ayaklarımın dibinden çantayı aldım ve içinden plastik kelepçeyi çıkardım.
"Bunu tek eline bağla onu da şu başının üstünde ki yere bağla hemen." Dedim tiksinirek.
Ona ufak bir tur artırmanın zamanı geldi.
İlk baş dinlemedi duymazdan geldi ama silahı diğer koluna hedef alınca korkudan geriye doğru çekildi.
"Ruh hastası manyak tamam tamam dur yapıyorum." Onun böyle korkudan kıvranması bana o kadar zevk veriyordu ki inanılmaz derecede hemde. Kelepçeyi dediğim gibi takınca elimde ki silahı iki bacak arama koydum. Tam gaza yüklediğim an Mert'in bir anda ani firen yapmasıyla gazdan ayağımı çektim. Öyle bir hızla arabadan inip yanıma koşmuştu ki işte bu yüzden bekledim. Yerde ki korumaları görüp korkmasın diye. Kapımı açtığı an önce beni kontrol etti ardından yaralı bir şekilde duran Emrah'ı, tuttuğu nefesini verip gözlerini kapattı.
"Buket Buket Buket sen bana kalp krizimi geçittirmek istiyorsun. Neden bana haber vermedin. Birşey oldu sandım. Ömrümden ömür gitti senin haberin varmı?" Dedi stemli bir şekilde.
"Sakin ol kocam sence beni bu zamana kadar kim alt edebilmiş ki bu vasıfsız eleman mı alt edecek. Şimdi kocam izin verirsen şuana haddini bildirip geleceğim." Mert bana dehşet içinde bakıyordu. Açık olan kapıyı kapattım. Tam geri açacakken kapıları kitledim. Emrah ise olacakları Mert'in yüz ifadesinden yeni anladığı için korkuyla yerinden kıpırdandı.
Mert bana bağırıyor kızıyordu ama onu şuan umursamayacaktım. Benim sevdiklerime zarar veren bir adama haddini bildirmek benim hakkımdı.
Sinsice gülümsedim gülümsemem kahkahaya dönüştü. Bir anda gülümsemem solunca ölümcül bakışlarımı ona dönderdim. Elinde ki kelepçeyi koparmaya çalışıyor bir yandan da cama vurup Yazgı'dan yardım dileniyordu. Onu yeni fark ediyordum. Yazgı ise donuk bir ifadeyle Emrah'ı izliyordu elleri cebinde rahat bir pozisyonda ayakta öylece duruyordu. Ona göz kırpınca donuk olan yüz ifadesi gülümsemeye dönüp o da bana göz kırptı. Bakışlarım Mert'e döndü bana öfkeyle bakıyordu ona buruk bir şekilde gülümseyip gaza bastım. Lastik selerinini ardımda bırakıp git gide hızımı arttırıyordum.
"Nerede kalmıştık?" Dedim çok sakin bir sesle. Yolun boş olmasını fırsat bilerek ikiyüz seksenle gidiyordum. Bakışlarım saniyelik Emrah'a döndü. Yüzü kreç gibi olmuş taş kesilmişti.
"Aaa olmaz ama böyle daha başlamadık bile." Dedim yapmacık bir şaşkınlıkla.
"Baba kız seninle ufak bir gezintiye çıkıyoruz ne güzel işte gül hadi bakim." Dedim yüzüme yerleştirdiğim yapmacık hayal kırıklığına şok olmuş gibi bakıyordu.
Son anda gördüğüm arabayla ani manevrayla sağa kırdım. Bu hareketime korkudan bağırmıştı.
"Dikat et araba!!!" Diye ben ise onun dediklerini duymazdan geldim.
"Eee anlat bakalım beni satarken ne geçiyordu aklından yada dur ikizime neler yaptın bana olan hırsını ikizimden nasıl çıkardın onu anlat hmm yada anneme neler yaşattın ondan başla." Sakin ses tonum git gide sinirli çıkmaya başlıyordu.
"Cidden sen anneme deliler gibi aşık değilmiydin. İnsan aşık olduğu kadını kendinden bile kıskanırken sen sevdiğin kadını nasıl elin adamlarına peşkeş çektirdin. Tabi sevginde doğruysa." Sessizliği beni deli ediyordu.
"ANLAT DEDİM SANA ANLAT ALLAHIN CEZASI!!??" Öyle bir bağırdım ki korkudan yerinden sıçramıştı.
"Be-ben bilerek olmadı ben bilerek yapmadım aklım yerinde değildi." Dedi korkudan titreyerek. Gaza daha ne kadar basabilirim bilmiyorum ama arabaların arasından zikzak yaparak geçiyor ara ara öfkeden direksiyon hakimiyetini kaybediyordum.
"Ne olur arabayı durdurup öyle konuşalım Duru."
"Bana Duru diyip durma benim adım Buket anladın mı Buket. Ya sen nasıl bir adamsın ama bunun hesabını vereceksin bana bize yaşattıklarının hesabını vereceksin." Koca bir kahkaha attım ve sol gözümden bir damla yaş aktı.
"Tabi aklın yerinde olmaz içmediğin bir gecen bile yokmuş. Seni öyle bir hale koyacam ki ölmek için yalvaracaksın bana tıpkı annemin o zamanlar sana yalvardığı gibi." Telefonumun sesini duyunca ekrana baktım. Mert arıyordu meşgule bırakıp tekrar önüme döndüm.
Karşı seride geçip son sürat arabayı sürdüm karşıdan gelen arabalar kornaya basıyordu. Bazıları beni son anda fark edip direksiyonu çeviriyordu. Ben ise buna alışık olduğum için ustaca kullanıyordum ama bunu yanımda ki bilmeyecekti.
"Buket kafayı mı yedin Allah aşkına durdur sana söz veriyorum bir daha karşınıza çıkmayacağım. Arkadaşından aldığım herşeyi geri verecem yeter ki indir beni ruh hastası." Sesinde ki çaresizlik ve korku gözümde ki gülümsemeyi arttırdı.
Karşıdan gelen tırı görünce ona anlık bir bakış attım.
"Sıkı tutun yada tutunma sana hayatının en adrenalinli anını yaşatacağım. Tır ve kamyonun arasından son hızla geçip son anda karşıma çıkan arabayla direksiyonu bariyerlere kırıp son anda tekrar diğer tarafa çevirdim. Arabayı bariyerlere bir kaç metre sürtünerek ilerledi. Tekrar arabayı normal şeride soktuğum da bakışlarım Emrah'a kaydı bayılmıştı. Arabanın hızını düşürdüm. Pet şişede ki suyu açıp yüzüne serptim.
"Oooo olmaz ki böyle ama tam heyecanlı yerinde senin yüzünden başa alacağım şimdi." Kendine geliyordu. Mert'in tekrar ve tekrara aramalarına mecburen cevap verdim. "Mert iyim dakika başı arayıp niye dikkatimi dağıtıyorsun!" Dedim sinirli bir şekilde.
"Buket o adam sandığın kadar korkak biri değil. Arabayı kenara çek ve arabanın içinden in arabayı Emrah'ın üzerine kitle yaklaştık sana zaten."
"Ateş olsa cümrüğüm kadar yer yakar sevgilim. Senin tehlikeli dediğin kişi az önce korkudan bayıldı." Dedim yanımda kine küçümseyici bakışlar atarak.
"Duru o adam tam bir oyunbaz numara yapıyor inanma ona sakın eğer öyle bir numara yaptıysa büyük bir planı vardır. Ne olur Mert'in dediklerini yap." Yanımda ki adama bakınca bana sinsice güldü.
"Çok geç küçük mafya bozuntusu." Elini kelepçeden ani bir şekilde çıkarıp elimden telefonu aldıp sert bir şekilde arkaya attı. Bacak aramdan silahı alacağı an hemen direksiyonu sağ sol yaparak almasını engelledim. Saçlarımdan tuttuğu an ben gaza daha çok bastım. Bu hareketim ona kahkaha attırdı.
"Biliyormusun sana DNA testi yaptırmak istiyorum benin kızım olma olasılığı çok yüksek. Benim gibi gözü kara ve zekisin."
Ellerinde olan saçlarımı ani bir şekilde çekip dirseğimle yüzüne sert bir şekilde vurdum. O anki bocalamayla elim silaha gitti ama hemen silahı elimden aldı.
"Senin kızın olacağıma ölürüm daha iyi." Dedim tiksinircesine yüzüne bakıp.
"Çok konuşma da arabayı dediğim yere sür yoksa karnında ki o piçler ölür." Dedikleriyle kan beynime sıçramıştı.
"O piç sen olmayasın malum senin baban da belli değilmiş ya." Silahın kapzasıyla anlıma vurunca direksiyon hakimiyetini kaybetmemle gözümün kararması bir olmuştu. Tek eliyle direksiyonu tutuyor diğer eliyle de silahı.
"Bana bak sen sanki nesin senin babanı bulmaya kalksak yılların geçer. Benim babam belliydi sahip çıkmıyordu. Lan senin baban belli bile değil. Anan olacak o kadını o kadar adamın altına attım ki sayısını ben bile bilmiyorum." Öfkeyle gazda ki ayağım daha da baskı yaptı direksiyonu sert bir şekilde onun tarafında ki bariyerlere çarpmamla kafasını sert bir şekilde cama çarptı. Bariyerlerden uzaklaşıp tekrar sert bir şekilde bariyerlere çarpınca bu sefer alnı kanamıştı. Kemerimin takılı olması bana büyük avantaj sağlıyordu. Karnımda ki sızı kendini belli edince bu işe son vermenin zamanının geldiğini anladım.
Tekrar direksiyonu sert bir şekilde sahil yoluna kırdım. Dikiz aynasından Mert'i görünce yüzümde sinsi bir gülümseme oluştu. Mert'e sahil yolunun sinyalini verdim. Mert dediğimi anlamış olacak ki o da sinyali verdi. Direksiyonu direk sahil iskelesine kırdım.
"Ne yapıyorsun lan sen hemen çık buradan yoksa ilk kurşunu karnına yersin." Dedi öfkeyle. Ben ise çoktan iskeleye girmiştim. İskelenin sonuna geldiğimde ani bir manevrayla arabayı üçyüz atmış derece çevirdim. Mert ile göz göze geldik. O iskelenin başında ben ise sonundaydım.
"O arabayı ezme pahasına olursa olsun bu iskeleden çıkacaksın yoksa gebertirim seni anladın mı beni." Diye bağırdı. Başımı ağır ağır ona çevirdim.
"Nasıl istersen." Dedim sakin bir şekilde.
Mert gözleriyle birşeyler anlatıyordu. İlk anlamadım ama şimdi anlamıştım. Gözlerimi ağır bir şekilde kapatıp açtım. Yüzümde sinsi bir gülümseme belirdi.
"Biliyormusun seni keşke hiç bilmeseydim. Ama bana en çok ne kazandırdın biliyormusun." Ona tüm duygularımla bakıyordum. En çokta kin ve öfke vardı bakışlarımda biraz da hayal kırıklığı.
Ondan bir baba şefkati beklerken bana sinsi bir düşman gibi yaklaşmıştı. Belki de bende suç vardı babam olmayan bir adamdan babalık yapmasını bekleyemezsin Buket. İkizi'nin bile kabusu olan bu adam sana düşmandan başka ne olabilirdi ki. Ama o ilk yaklaşımı benim aklımı çok karıştırmıştı. O yüzden bu yaşananları hak etmişti. O bir canavardı ölmeyi hak eden bir canavar.
"Sevdiğim adamın bana ne kadar bağlı ve aşık olduğunu aldığım kararların ne kadar doğru olduğunu ve bu yolda doğru ilerlediğimi anlamamı sağladın. Anneme yaşattıklarının en acısını öteki tarafta çekmen için mezarın öyle bir yerde olaca ki kimse bulamayacak bir damla suya bile muhtaç kalacak mezarın. Hakkım sana helal değildir. Yaşattığın ahlarla yan." Dediklerimle afalamıştı ama bu uzun sürmedi hemen kendini toparladı afallamış yüzü öfkeli bir hal aldı.
Bir şey demesine izin vermeden gazı sonuna kadar kökledim. Mert'e aynı anda bana doğru geldi. Arabalar burun buruna geldiği an el frenini çekip frene bastım direksiyonu sonuna kadar çevirdiğim ama Mert ile göz göze geldik. Bana eğil diye bağırdığı an başımı eğdim. Ard arda gelen silah sesleri ve vücudumda hissettiğim sıcak sıvı. Bebeklerim!? Onlara birşey olmadı değil mi? Son hatırladığım ise karnımda ki inanılmaz bir acıydı. Bilincimin kapanmasıyla içimde ki korku da had safaya çıkmıştı. Onlara birşey olursa ben bunu kaldıramazdım.
******
"Ambulans nerede kaldı? Buket sevgilim aç gözlerini. Allah kahretsin kanaması var. Emre bebeklerim, onlar beni bırakıyor."
"Sakin ol Mert böyle yaparsan işler daha kötüye gider."
"Şerefini siktiğimin durumuna bak daha kötü ne olabilir lan ne olabilir?"
Kasıklarımda hissetiğim ağrıyla bilincim açılmıştı. Uğultulu gelen sesler git gide netleşiyor ve bulanık gördüğüm kişi daha da belirgin oluyordu Mert'ti, ani giren acıyla acı dolu bir inleme döküldü dudaklarımdan. Mert ıslak gözlerle bana bakıyordu. Bakışları bacaklarımla gözlerim arasında gidip geliyordu. Dehşete düşmüş bir şekilde başımı hızla iki yana salladım. Bacaklarımda hissettiğim sıcaklığa bakamıyordum. "Hayır hayır beni bırakmazlar bana söz verdiler Mert bana söz verdiler dedim sana!!" Öyle bir feryat edişti ki bu sesim gök yüzünde yankılandı karnımda hissettiğim tekmeyle nefesim kesilmişti. Eli karnımda olan Mert'te bunu hissetmişti yaşlı gözlerle buruk bir gülümseme oluştu.
"İyi olacaklar iyi olacaksın bak onlar savaşçı senin gibi inatçı sakin ol tamam mı sakin ol ki onlar da iyi olsun birtanem geçecek sana söz veriyorum." Ağlamam şiddetlendi yaşıyorlardı. Ama bacaklarımda ki kan, onları her an kaybedebilirim bu korku aklımı yitirmeme sebep oluyordu.
"Me-Mert beni bırakmazlar değil mi? Be-ben onları düşünmeden hareket ettiğim için mi be-beni bırakıyorlar. Ben onlar olma-olmadan yaşayamam ki." Kesik kesik hıçkırarak kurduğum her cümlede kasıklarımda ağrı git gide şiddetini arttırıyordu. Hayla iskeledeydik Mert beni arabadan çıkarmış yerde onun kollarındaydım. Canımın acısı zerre kadar umrumda değildi onlara birşey olursa asıl ozaman katlanılmaz bir acıya mahkum olacaktım.
"Hayır onlara birşey olmayacak ne olur bırakma kendini." Gözleri tam tersini söylüyordu. Görüş açım git gide bulanıklaşıyordu.
"Buket! Buket kendine gel bana bak ne olur bana bak. Sana gitme dedim yapma dedim Allah belamı versin seni o eve zincirlemem gerekiyordu benim."
Nefesim kesiliyor aldığım her nefeste karnımda ki ağrı git gide şiddetini arttırıyordu. Benim suçumdu benim sorumsuzluğum yüzümden onları kaybediyordum.
"N-Ne ol-olur yaş-yaşat oları. Be-benim canım pahasına da ol-sa yaşat Mert." Son kurduğum cümleyle Mert'in haykırışı öyle bir acıya bulanmıştı ki.
"Hayır hayır seni bırakmam anladın mı sizi bırakmam." Bilincimin tamamen kapanmasıyla başım yan tarafa düşmüştü. Benim mucizelerim beni bırakamazlardı. Onlar olmadan yaşayamayacağımı bilmeleri gerekiyorlardı....
🥺🥀🥺🍂🥺
YAZAR GÖZÜNDEN...
O günden sonra tüm televizyon haberlerinde dolaşan bir haber vardı. Haberde şunlar deniliyordu.
"Son dört ayda ölüm sayıları artmış olup askeri güçler ve polis teşkilatı bu gizli seri katile ulaşamıyorlardı. Tüm halk endişe de özelikle önemli iş adamları ve yer altı dünyasından önemli adamlar hedef alınması dikkatlerden kaçmadı."
Başka bir haber kanalında ise;
İstanbul yer altı dünyasında dehşet: İntikam cinayetleri. Her cesedin üstü papatyalar kaplı şekilde bulunuyor.
Mert o dört ayı yer yüzünde ki düşman olabilecek her düşmanını fahşice katledip karısının en sevdiği papatyaları karısının ölüm döşeğin de olmasına sebep olanları önce vahşice öldürüp sonra karısının sevdiği çiçekleri bir imza niteliğinde de cesetlerin üzerine koyarak intikamını almıştı. Ama bu içinde ki o acıya iyi gelmemişti. Katlettiği o kadar insan bir nebze olsun iyi gelmemişti.
Çünki onun tek istediği karısının gözlerini yeniden açması ve o hayat dolu gülümsemesiyle ona bakmasıydı.
Mert sevdiği kadına zarar veren ve verecek olanları bile yer yüzünden silmişti. Tüm dünya bu katliamı konuşuyordu. Ama kimse bunun arakasında onun olduğunu bilmiyordu. Çünki tüm katliamlarını gece yapıyor önce işkence edip sonra uvuzlarını kese kese yavaş yavaş öldürüyordu. Evet eski acımasız canavar adam geri gelmişti. Karısını kaybetme korkusu bile onu bu hale getirmeye yetmişti. O Emrah denen adam ölmüştü. Buket ise düşük riski olmasına rağmen o arabayı kullanmıştı. Çok kanaması olmasından dolayı düşük yapmak üzereydi. Onu son anda hastaneye yetiştirmişlerdi. Doktor bebekleri almazsak annenin hayatı tehlikeye girer demişti. Mert ilk karısını seçmişti ama karısının son bakışları içini dağlamıştı. Ve birazcık umut olmasından dolayı o dört ayı bebeklerin anne karnında gelişimine devam etmesini istemişti. Bu dört aylık süreçte bir çok kez Buket ve bebekleri ölümün kıyısından dönmüştü. Çünki Buket'in durumu kritik olduğu için otomatikman bebeklerinde durumu kötüye gidiyordu. Bebekler doğdu ama Buket'in bedeni bu doğumu kaldıramadı. Ve yoğum bakıma kaldırıldı. Bu süreçte Mert'in ömründen ömür gidiyordu. Ama karısının ona döneceğini biliyordu çünki ona söz vermişti...
BUKET'EN...
Kulağımda yankılanan kalp atış sesleri başımda inanılmaz bir ağrıya sebep oluyordu. Gözlerimi açmaya çalışıyordum ama göz kapaklarım dahi ağrıyordu. Saçlarımda hissettiğim eller...bu eller ona aitti.
"Uyan be güzel ne çok uyudun. Senin o öfkeni bile çok özledim. Beni o güzel gözlerinden mahrum bıraktığın yetmedi mi daha ne kadar hasret kalacağım o sesine ve gözlerine." Gözlerimi açmak için çok uğraşıyordum ama olmuyordu parmağımı bile oynatmaya halim yoktu.
"Mert bey yine mi buradasınız lütfen çıkarmasınız. Yoğumbakıma girmek yasak daha kaç defa söyleyeceğim size."
"Benim karım burada o bensiz korkar yapamaz gittim onu bıraktım sanır. Ne kadar engeleseniz de onu görmeme müdahale edemezsiniz."
"Bakın anlıyorum sizi ama buraya böyle kafanıza göre girerseniz onun sağlığını tehlikeye atmış oluyorsunuz. Ona çok iyi baktığımıza emin olabilirsiniz."
"Onun size değil bana ihtiyacı var şu kıt kafan alsın artık bunu." Neler oluyordu? Neredeydim ben? O kadar yorgundum ki düşünemiyordum bile beynim uyuşmuş gibiydi.
Uyumak istemiyordum bana ne olduğunu bilmek istiyordum.
Bir dakika...!!!?????
Bebeklerim??? Onları hissedemiyordum. Hayır hayır olamaz bu.
"Neler oluyor doktor o cihaz neden öyle sesler çıkarıyor?"
Uyan Buket bebeklerin nerede sen de hayla yatıyormusun burada. Kalk çocuklarını aldılar senden.
"Lütfen dışarı çıkın."
"Buket!? Neler oluyor iyi mi o?"
"Hastanın nabzı yavaşladı ve solunum yok acil kırmızı kod." Ayak sesleri Mert'in çığlığı bedenimi zapt etmeye çalışmaları beynimde ki basınç ve uğultu ve aklımdan çıkmayan o düşünce ruhum da inanılmaz bir sancıya sebep oluyordu.
Vücudumu saran titreme ve kolumda hissettiğim acıyla o karanlığa esir olmuştum.
Mert bana söz vermişti bizim çocuklarımızı canım pahasına da olsa koruyacaktı....
********
MERT'EN...
"BIRAKIN BENİ BUKETTTT!!???" Ona birşey oldu ona birşey oldu."
"Mert ne oldu?" Beni zorla kapıya çıkarmışlardı. Yazgı, Hayal, Emre ve Yağmur endişeli bir şekilde bana bakıyorlardı.
"Ona birşey oldu Emre cihazlardan garip sesler geldi sonra tüm vücudu titremeye başladı. Beni bırakıyor benim onun yanında olduğumu hissetmedi mi yoksa?" Canımın canı gidiyordu. Benim yüzümden olmuştu onu koruyamadım onu o arabaya bindirmeyecektim hatta ona o siktiğimin arabasını hiç almayacaktım.
"Tamam sakin ol doktordan öğreniriz şimdi yapma böyle ne olur." Emre korku dolu sesini bastırmaya çalışsa da başarılı olmamıştı.
"Ölüyor lan ölüyor neyinden bahsediyorsun hemde benim yüzümden onun dediğini kabul etmeyecektim. Onlar yüzünden karımın ölüm fermanını verdim."
"Saçmalama Mert böyle söylediğini Buket duysaydı seni evire çevire döverdi. Hem hayla görmedin onları." Öfkeyle Yağmur'a baktım.
"Karımın bu halde olmasının sebebi onlar. O gözünü açmadan onları görmek istemiyorum." Dedim öfkeyle.
"Mert tam beş gün oldu babalarıyla tanışmak istiyorlardır bunu sende istiyorsun ama neden görmek istemediğini biliyorum. Sen onları gördüğün an Buket'i kaybedeceğini düşünüyorsun değil mi? Çünki Buket kendi canı pahasına onların yaşaması için sana vasiyet verdi. Ve inan bu çok doğru bir karardı. İnan bana o da iyi olacak. İkizimi az da olsa tanıdıysam uyanacak ve senin sözünü tuttuğunu gördüğü zaman ki yüzünde ki o mutluluk, işte o zaman sen iyi ki diyeceksin." Yazgı çöktüğüm yere oturup elini omuzuma koydu.
"İyi olacak buna inanıyorum." Dolan gözlerimle başımı iki yana salladım.
"Olmayacak dört aydır olmadı şimdide olmayacak. Onu sonsuza kadar kaybettim. Pes etti Yazgı o pes etti. Benim yüzümden o gün bebekleri değil onu seçseydim şuan gözlerine bakıyor olurdum iyi olurdu yanımda olurdu." Yenilmişliğin verdiği yıkılmayla gözlerimi kapadım.
"Nefesim beni nefessiz bıraktı ben onsuz nasıl nefes alınır bilmiyorum ki." Ruhum ölüydü o gün kollarımın arasında ölü gibi duran bedeninden sonra ben de yaşamayı bıraktım. Benim ruhum da o an bedenimden ayrılmıştı. Hıçkırarak ağlamaya başlayınca omuzumda ki el kasıldığını hissettim. O günden beri ilk defa ağlıyordum. Bu zamana kadar uyanacak gözüyle baktığım karım şuan yaşam savaşını kaybedişine şahit olmuştum. İki çift ayak tam karşımda durunca bakışlarım başımda dikilen kişiye kaydı. Doktordu yüz ifadesi vücudum da inanılmaz bir acıya sebep olmuştu. Hayır hayır şimdi değil. Hızla ayağa kalktım.
"Sakın söyleme o cümleyi anladın mı sakın! Duymak istemiyorum." Hastane çıkışına doğru koşmaya başladım. Hayır beni bırakamazdı. Bana söz vermişti benim nefes aldığım sürece ne olursa olsun yaşayacağına söz vermişti.
"Mert dur!?"
Hastaneden dışarı adım attığım an yağan yağmuru gördüğüm de dizlerimin bağı çözülmüştü. Ayaklarım bir anda çivilendi olduğum yere.
"Hayır bana bunu yapamazsın bana yaşattıklarını yasatamazsın." Adım dahi atamadım bir adım daha atsam yağmur tenime temas edecekti. Bana yağmurla gelmesini istemiyordum. Onu kaybetmek istemiyordum.
Ölmedi..!!!
Ölemez..!!
Beni bırakamaz..!!!
"Ne olur bırakma beni!!!" Çaresizliğin vücut bulmuş haliydim. Bakışlarımı gökyüzüne çevirim.
"Onun yerine benim canımı alsaydın olmazmıydı?" Bedenim bu acıyı daha fazla kaldıramadı dizlerimin üzerine çöktüm. Ben onsuz ne yapacaktım.
Canım acıyordu o gün o morgda o sandığım her bedene dokunduğumdakinden daha çok yanıyordu canım. Nefes alamıyordum. Nasıl nefes alırdım ki nefesim yoktu artık.
"HAYIRRR NE OLUR GİTME NE OLUR..."
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum canım o kadar yanıyordu ki bu dünyayı ateşe verip kendimi de bu ateşte yakmak istiyordum. Kolum kanadım kırılmıştı. Benim yaşama sebebim yokmuydu artık. Hayır buna izin veremezdim. Hızla göz yaşlarımı sildim. Beni bırakmaya hakkı yoktu. Titreyen bedenimi zorda olsa yerden kaldırmıştım geldiğim yöne hızla yürümeye başladım. Yanımda biri vardı ama onu bile gözüm görmüyordu.
Yoğunbakım kapısının önüne geldiğimde herkes ağlıyordu. Annesi yoktu çünki bu acıyı kaldıramadı şuan başka bir oda da ilaçla uyutuluyor. Ama bunlar hemen kabulenmişti nasıl kabullenirlerdi.
Öfkeyle onlara bağırdım.
"Niye ağlıyorsunuz o ölmedi beni bırakmaz o anladınızmı bana söz verdi." Yoğunbakımın kapısını açmaya çalıştım ama açılmadı. Öfkeyle cam kapıyı kapıyı tek yumrukla kırdım. İçeri girdiğimde bir kapı daha vardı sert bir şekilde kapıyı açtım.
"Beni bırakıp gitmene asla izin vermem anladın mı beni." Odaya girdiğim an gördüğüm şeyle vücudum da ki tüm kan çekilmişti adeta. Üzeri beyaz bir örtüyle kapalıydı. Uzayan saçları örtünün dışına sarkmıştı.Ama o karanlıktan korkardı.
Allahım bu nasıl bir acı böyle.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz açın hemen üzerini. Benim karım karanlıktan, kapalı alandan korkar." Hızla yanına gidip üzerinde ki örtüyü çektim. İki elimi yanaklarına koyup dudaklarına ve yüzüne ard arda öpücükler kondurdum.
"Hadi uyan sevgilim bak bunlar senin beni bıraktığını söylüyorlar." Başımı hızla iki yana salladım. "Hayır inanmadım tabi ki onlara hadi aç gözlerini ne olur." Titreyen sesim gözlerimden akan yaşlar onun bembeyaz olan yüzüne damlıyordu. Birleri benden onu uzaklaştırmaya çalışıyordu ama ben onu bırakamazdım. Sıkıca sarıldım.
"Ne olur aç gözlerini yalvarırım aç ne istersen yaparım yeter ki nefes al." Haykıraşım tüm evrende duyulmuştu ama sadece o duymamıştı. Haykırışımı duymasını istediğim tek kişi duymamıştı.
"BANA BUNU YAPAMAZSIN ANLADIN MI BANA BU ACIYI TEKRAR YAŞATAMAZSIN UYAN DEDİM SANA UYANN!!!" Olmadı açmadı o hasret kaldığım gözlerini üzerine kapanıp ciğerlerim parçalanırcasına haykırarak ağlamaya başladım. Yapamazdı bunu yapmaya hakkı yoktu. Beni ondan koparmaya çalışıyorlardı ama ben onusuz nasıl yaşanır bilmiyorum ki.
"Ben çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacam senin benden alan onlarken söyle bana nasıl bakacam." İki kolumdan tutanları sert bir şekilde ittim.
"Yeter bırakın lan beni bırakın yaklaşanı öldürürüm anladınız mı?" Emre ve Yazgı'ydı. Cansız bir şekilde yatan kadına döndü bakışlarım. "Şimdi seni o soğuk kapalı yere mi götürecekler hayır hayır sen çok korkarsın ki bırakmam seni o yere koymalarına izin veremem." Aklımı yitirmiştim. Onun beni bırakmasına ihtimal bile veremiyordum. Etrafımda ki insanlar bana acıyarak bakıyorlardı. Hemşire Buket'in yüzünü tekrar örtmeye çalıştığı an belimde ki silahı çıkarıp hemşirenin kolundan vurdum. Hemşire acıdan inlemişti.
"Ona elinizi sürerseniz hepinizin leşini sererim anladınız mı lan beni uzak durun çıkın dışarı hemen." Hayır onu benden almalarına izin vermeyecektim.
"Mert ne olur sakin ol kendine gel yapma böyle." Çaresizlikle başımı yana yatırdım.
"Onu benden alamazlar Emre buna izin vermem. Sizde çıkın dışarı. O gözlerini açana kadar onun yanından ayrılamam yoksa bana çok kızar değil mi beni yanında göremezse-" Koca bir kahkaha attım. Bana korkuyla bakıyorlardı.
"Yine o nazlı tiriplerini atar. Bu sefer ondan uzak kalmak istemiyorum onun yanında kalacağım. İçeri giren olursa acımam öldürürüm." Acım öfkeye dönüşüyordu.
Emre tam birşey söyleyecekken havaya ateş ettim.
"Çıkın dedim size!" Doktor ve hemşireler hızla odadan çıktılar Yazgı ve Emre ise bir birlerine bakıp mecbur onlarda odadan çıkmışlardı. Arkalarından kapıyı kitledim.
Omuzlarım düştü ruhum paramparça olmuştu. Sedyede öylece yatan kadına kaydı gözlerim tüm hücrelerime kadar yanıyordum. Elimde ki silah o kadar ağır gelmişti ki elimden yere düştü. Ölüm sessizliği olan oda da tok bir ses çıkardı.
Ağır ve korkak adımlarla onun yanına ilerledim. Yanına uzandım başımı göğüsüne koydum. Yoktu kalp atışı yoktu. Bir ümit atıyordur diyordum ama cidden bırakmıştı beni.
"Gerçekten gittin mi? Beni bebeklerimizi bırakıp gittin mi? Bana onları kurtar demiştin. Kurtardım onları sevgilim ama seni kurtaramadım. Olamadı ben seni yaşatmayı başaramayan işe yaramaz adamın tekiyim." Ona sıkıca sarıldım. İç çeke çeke ağlayışlarımı görse hayata dönermiydi acaba. Benim üzülmeme dayanamazdı değilmi benim onusuz bir saniye bile hayatta kalmayacağımı biliyordu. Bunu bile bile beni nasıl bırakır.
Elim bembeyaz olan yüzüne gitti. O al al olan yüzü şuan bembeyazdı. Onu her kaybettiğimi sandığım o zamanda ki acı şuan ki acının yanında hiç kalıyormuş. Başımı boyun girintisine sokup o doyamadığım evim gibi hissetiğim kokusu şimdi içimde kezzap etkisi yaratıyordu. Kokusunda ölmek istiyordum. Şuan ölmek onunla aynı mezara gömülmek istiyordum.
"Ne olur gitme Buket geri dön ben sensiz yapamam sevgilim." Haykıraşım ciğerlerimi yakıyor tarifi olmayan bir acı ruhumu bedenimi esir almıştı. Nasıl tepki vereceğimi bilemez haldeydim sadece her şeyi yakıp kül etmek istiyordum.
"Bebeklerimizi görmeyi ço-çok istiyordun. Uyansana bak onlar seni bekliyorlar sen olmazsan onlar eksik kalırlar ömrüm. Hadi ne olur dön bana." Olmuyor yapamadım onu yaşatmayı beceremedim. Ben onu yaşatmayı beceremedim. Benim yüzümden, onun hayatına girdiğim an onun ölümün içine hapis etmiştim. Hep bir ölüm ile yaşam arasında gidip gelmişti.
"Hayır yapma be güzel ne olur yapma kurbanın olayım yapma gitme dön bana olmaz mı?" Haykıraşım tüm oda da yankılandı. Odanın kapısına vuruyorlar bağırıyorlardı. Ama olanları uğultulu bir şekilde duyuyordum.
"Üşümüşsün sen soğuğu sevmezsin ki seni soğuğu sevmeye de ben mecbur bıraktım değil mi? Sen yağmuru da sevmezdin ama benim yüzümden onu da sevmek zorunda kaldın. Biliyormusun bende yaşamayı sevmezdim ama bana yaşamayı sen sevdirdin. Şimdi bırakıp gidemezsin bana yaşamayı yeni sevdirmişken şimdi de çekip gidemezsin." Kapı zorlanıyordu bağırışlar vardı ama neden bağırdıklarını bilmiyordum. Belki de birazdan olacaklar için yapıyorlardı.
Son kez başımı göğüsüne dayadım.
Gözlerimi kapayıp ona sıkıca sarıldım. Son kez kalbinin bir ümit atması için uzun süre bekledim. Ama atmıyordu onu sonsuza kadar kaybetmiştim. Gözlerimde durmadan akan yaşlar onun göğüsünde ufak bir su birikintisi oluşturmuştu. Başımı göğüsünden kaldırdım. Yanaklarını baş parmağımla okşadım.
"Gittin! Gittin öylemi?" Acı dolu bir kahkaha attım. "Merak etme sevgilim seni bırakmaya niyetim yok öteki tarafta bekle beni olur mu geleceğim." Yanından kalıp sersem adımlarla yerdeki silaha doğru ilerledim. Yürüyormuydum onu bile bilmiyordum. Sanki koca bir boşluğun içindeydim. Yerde ki silahı alıp tekrar onun yanına gittim. Ayak ucuna oturup silaha acı dolu bir gülümsemeyle baktım.
"Sen kalbine sıktığın o kurşunu şimdi de ben sıkacağım çok acımış olmalı sevgilim. Nasıl dayandın onca acıya." Silahın namlunu kalbime dayadım.
"Çocuklarımıza bakacak dayısı, teyzesi, amcası, halası var ama senin yokluğunu dolduracak kimse yok birtanem. Ben senin ölümüne sebep olan onlara asla babalık yapamam senin bu halde olmanın sebebi onlar ve benken birde. Ben bu saaten sonra kendimi sevemem ben nefes alamam."
Parmağım tetiğe gitti. Ağlamaktan yanan gözlerim acıyan boğazım sesimin kısık ve pürüzlü çıkmasına neden oluyordu. Ben kendi sesimi bile duyamıyacak haldeydim.
"Yapma derdin biliyorum ama yapmak zorundayım anla beni sevgilim anla ne olur?" Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Ben böyle hayal etmemiştim. Benim bizim hayallerimizin arasında bu yoktu. Nasıl olabilirdi ki nasıl sana kondurabilirim böyle birşeyi." Gözlerimi kapayıp alamadığım nefesi almaya çalıştım. Göğüsümde ki basınç git gide artıyordu. Yanına uzandım tek elimde göğüsüme dayadığım silah diğer elim ise sevdiğim kadının yüzünde.
"Geliyorum sevgilim." Kapı kırılma sesiyle tam tetiğe basacağım an bir el silahı son anda elimden aldı. Silah eteş almıştı ama kurşun cama isabet almıştı. Yakamdan tutup beni ayağa kaldırdığı an sert bir yumruğu suratıma geçirmişti.
"Kendine gel artık ne demek lan intihar etmek ne demek? Çocukların ne olacak Buket'in sana emanet ettiği canı pahasına koru dediği çocuklarınız ne olacak?" Attığı yumrukla öfkeyle bana yumruk atan Yazgı'ya döndüm. Acı dolu ve çaresizliğin esir aldığı bakışlarla ona bakıyordum onunda bakışların da benimkinden farkı yoktu. O da acı çekiyordu. Ama benim kadar çekmediğine emindim.
"Ben onsuz nefes alamıyorum lan alamıyorum anlasana beni, ondan başka kimse umrumda de-" Kapının girişinde Hayal'in kucağında iki bebekle kıpkırmızı gözlerle beni izlediğini görünce yüreğimi yakan o kor ateş kat be kat katlandı. Ben onları hiç görmemiştim. Ağır adımlarla yanıma geldi.
"Annelerini son kez görsünler istedim." Dedi hıçkırarak ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Yapma dercesine yalvarırcasına baktım.
Ağır adımlarla yanımdan geçip sedyede yatan sevdiğim kadının iki yanına çocuklarımızı koydu yanakları Buket'in yüzüne değiyordu. Temas ettikleri an ağlamaya başladılar. Onlar ağladıkça ruhum can çekisiyordu resmen annelerinin öldüğünü hissetmiş gibilerdi sanki. Onlarla beraber herkes ağladı. Onlarla beraber melekler bile ağlıyordu. Gök gürledi yağan yağmur daha da hızlandı. Cama değen yağmur sesleri benim ve çocuklarımın ağlama sesleri bir birine karışıyordu. Biri pembe battaniyeye sarılmış aynı Buket'e benziyordu. Diğeri ise mavi battaniyeye sarılmıştı o da ona benziyordu. Dizlerimin üzerine çöküp başım önüme eğip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Yağmur'un sesini duydum. Oda da kim vardı bilmiyordum bakışlarım yerde, can çekişen ruhumun benliğime bıraktığı etki, tarifi olmayan bir acıydı. Bağırışlar oluyordu. Ama beynimde ki basınç sesleri uğultulu duymama neden oluyordu tek duyduğum ses sevdiğim kadının gülüşüydü ve bana o arabayı çalıştırmadan önce bakışıydı. Bakışlarım önümde diz çöken kişiye kaydı. Emre bana birşeyler diyordu. Ama bulanık görüyordum sesi boğuk ve yankılı geliyordu. Boş gözlerle ona bakıyordum.
"Yaşıyor lan yaşıyor." Duyduğum kelimeyi idrak etmeye çalışıyordum. Ne demek yaşıyor? Yaşamanın anlamı neydi?
Doktorlar koşarak içeri girdiler bakışlarım ağır ağır koşturan doktorlara kaydı. İkizler susmuştu. Başım sedyede yatan gidişiyle dünyamı başıma yıkan kadına döndü. Monitörde gördüğüm kalp atışlarıyla gözlerim fal taşı gibi kocaman açıldı. Şaşkınlıkla hızla Emre'ye döndüm. Bana gülümseyerek bakıyordu.
“Evet, geri döndü! Mert geri döndü, kendine geldi! Onun sana ihtiyacı var! Kendine gel lan.”
Kararan dünyam bir anda yeniden renklenmişti. Geri dönmüştü… benim için değil, çocuklarımız için. Ama olsun. Nasıl geliyorsa, hangi sebep için geliyorsa gelsin… yeter ki geri gelsin.
Hızla ayağa kalktım. Bedenim titriyordu, ama bu kez korkudan değil; heyecandandı.
Doktorlar etrafını sarmış, oksijen maskesini takmış, vücuduna kabloları bağlıyorlardı.
“Bu… bu bir mucize…” dedi hemşire, şaşkın bir sesle.
Buket’in yanına koştuğumda, göz kapakları ağır ağır aralanıyordu. Kalbim göğsümden fırlayacaktı sanki. Hayal, kucağına aldığı ikizleri Buket'e doğru yaklaştırdı. Ben yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözyaşlarım gözlerine düşerken, onun gözleri yavaş yavaş benimkileri buldu. Ve... o an silik bir gülümseme belirdi dudaklarında.
“Yaşıyorsun… döndün bana, döndün! Ömrüm, beni bırakmadığın için teşekkür ederim… sonsuz teşekkür ederim…” dedim, yüzünün her santimini öperken.
“Mert…” dedi cılız sesiyle.
“Buradayım güzelim… buradayım ruhum. İyi olacaksın… gözlerini açtın ya, bundan sonrası kolay. Yorma kendini, tamam mı?” Ağlamaktan sesim çatllaşmıştı, kendim bile zor duyuyordum.
Bakışları Hayal’e kaydı. Gözleri dolmuştu, inanamıyor gibiydi.
“Be… bebeklerim mi?” diye sordu titreyen bir sesle.
Hayal hafifçe başını salladı, ikizleri dikkatli bir şekilde Buket’in yanına yaklaştırdı.
“Evet kardeşim… senin çocukların. Seni bekliyorlar.” dedi sevgiyle.
Doktor hemen araya girdi.
“Lütfen dışarı çıkın. Bu kadar kalabalık Buket Hanım için iyi değil.”
Hayal onaylayıp çıkacakken Buket, zayıf eliyle onu durdurdu.
“Sarılmak… istiyorum… onlara.” dedi.
Hayal gözleri dolu dolu, ikisini de dikkatlice Buket’in kucağına bıraktı.
Buket ikisini de koklayarak öptü… her öpücükte bir veda ve özlem gizliydi sanki.
Sonra gözleri bana kaydı.
O bakışı tanıyordum. O bakışı asla unutamazdım.
Başımı hayır dercesine iki yana salladım.
Hayal heyecanla, “Hadi, bir fotoğrafınızı çekeyim! İkizlerle ilk fotoğrafınız! İyileşince hep beraber bir tane daha çekeriz!” dedi. Kimse anlamdı kimse anlamayacaktı o bakışı.
Buket buruk bir gülümsemeyle onayladı. Beni bakışlarıyla yanına çağırdı.
Sol yanına yaklaşıp alnına usulca bir öpücük kondurdum.
Flaş patladı.
Göz göze geldik.
Bana öyle bir baktı ki… “Affet beni...” der gibiydi.
Bir flaş daha patladı.
“Mert…” dedi zorlukla.
“Yapma güzelim... ne olur yapma...” dedim.
"Gitme... beni bırakma...
Biliyorsun… sensiz yaşayamam." Fısıltılı çıkan sesimi ve dediklerimi sadece o duyuyordu.
Zorla açık tuttuğu gözleriyle, “Biz... seninle... isim düşünmedik, değil mi?” dedi. Beni susturmak istiyordu.
Gözyaşlarım içinde başımı salladım. Düşünmemiştik. Çünkü… böyle bir sonu asla hayal etmemiştik.
Kızımıza baktı önce. Onun yanağından kokusunu çekerek öptü.
“Güneş…” dedi. Bana baktı o bakışı can yakıcıydı.
“Hayatını, güneş gibi aydınlatsın...” Onsuz bir hayatımın karanlığa gömülü olacağını biliyordu.
Başımı hayır dercesine iki yana salladım.
Ama o, gözleriyle beni susturdu.
Oğlumuza döndü sonra.
“Kuzey…” dedi o kadar zor konuşuyordu ki. Onu da öpüp kokladı.
“Hep yönünü bul... yaşa. Yaşamayı sev, ko-kocam...” dedi. Son kelimeyle bana içten bir gülümsemeyle baktı. Bana vasiyet bırakır gibiydi. Ama ben gülümseyemedim.
Yüzündeki gülümseme silinmeye başlamıştı.
Sesi daha da kısıldı.
“Yaşa… olur mu? Onlar için yaşa. Beni… bizi anlat onlara. Bil… bilsinler bu savaşımızı...”
“Seni... bekleyeceğim. İyi ki… sen… sevgilim…”
Bir anda... başı yana düştü. Gözleri sonsuza kadara kapandı...
Vücudum taş kesildi.
Zaman durdu.
Kalbim... onun kalbiyle birlikte sustu.
Ruhum o an beni terk etti.
Sanki kulağıma fısıldadı: “Gelme... peşimden gelme. Bu cehennemde tek başına yan.”
Çığlıklar yükseldi odada. Acı, haykırış, gözyaşı… Her şey birbiriyle karıştı.
Ama ben, nefes bile almadan… sadece onu izliyordum.
O kadını.
Beni cehennemde bırakıp giden kadını.
İki hemşire beni geriye çekti.
Ama geç kalmışlardı.
Çünkü o gitmişti.
Gitmeden önce bana “Benimle gelme” demişti.
Ve şimdi ben, bu hayata zincirlenmiş bir mahkûm gibi kalakaldım.
Sol gözümden bir damla yaş süzüldü.
O an, dünyam sonsuza dek karardı.
Ve ben... yaşarken ölen birine dönüştüm.
Sevdiğim kadın, beni içimde onun adıyla yanmaya mahkûm etti.
“Yaşa,” demişti bana.
Ama ben... onsuz nasıl yaşardım ki?
(Derin bir nefes alın ve gidin bir su için sevgili okuyucularım devam ediyor ama önce kendinize gelin ve bana saymaktan vazgeçin lütfen 😅 iyi okumalar😅💋)
YİRMİ YIL SONRA....
"Evet işte şimdi oldu. Babam gelmek üzere Kuzey son hazırlıklar tamam değil mi?"
"Evet evet herşey olması gerektiği gibi."
"Hayal teyze geldi mi?"
"Yolda Buket ile geliyorlar." Dedi gülümseyerek. Ona sinsice gülümsedim.
"Seviyorsun değilmi onu?" Dedim.
"Tabi ki de hayır." İnkar etmesine gülmemek için zor tuttum kendimi. Hayal teyzenin kızına körkütük aşıktı. Ama bunu kendine itiraf edemiyordu.
"Yaa kesin öyledir. Bak bence açıl sonra çok geç olabilir. Babam Ne demişti unuttun mu sevdiğin zaman asla gururlu davranıp uzak durmayın çünki-" Dedim ve acı dolu bir şekilde yutkundum.
"Anladın işte." Dedim kısık sesle. Kuzey'in de yüzü düştü ama belli etmedi.
"Ona açılacağım zaten ama onun beni sevdiğinden şüpheliyim Güneş." Ona gülümseyerek baktım.
"O iş bende bugün ağzını ararım. İkiz kardeşin ne güne duruyor." Bana koşarak sarıldı.
"İyiki varsın kız valla sen olmasan ne yaparım bilmiyorum." Dedi rahatlamış bir şekilde.
"Sende öyle canım ikizim. Hadi şu hazırlıkları bitirelim. Babam bunu gördüğü zaman çok mutlu olacak. Evin koca salonunu öyle bir süslemiştik ki. Kapı sesini duyduğumuz an heyecandan yerimizde duramadık. Evet bugün annem ve babamın doğum günüydü. Her yer papatyalarla süslemiştik. Pasta bile papatya çiçekleriyle süslenmişti.
Babam annemin ölümünden sonra doğum gününün kutlanmasını hiç istememişti. Ne zaman kutlamaya yeltensek ortan kayboluyor ve bir hafta eve gelmiyordu. Bizde bu sefer gizli yapmayı tercih ettik. Bize kızacaktı ama onun için kızmasını gözardı edecektik.
Babam içeriye yorgun ve yüzünden hiç eksik olmayan o hüznüyle girdi. Beni görünce yüzünde tebessüm oluştu.
"Güneşim." Dedi içten bir gülümsemeyle. Evet ben ülke dışında üniversite okuduğum için babam beni görünce şaşırmıştı. Kuzey ise burada babamla kalmıştı. Aslında beni değil annemi görüyordu. Çünki annemin kopyasıydım. Babamın gözleri evin büyük salonunda gezindi. Tabi ki unutmamaştı ama annemi hatırlatan her şey onda inanılmaz bir acı veriyordu.
Bana ve Kuzey'e kırkınlıkla baktı. Tam evden çıkacakken kapı çaldı. Koşarak kapıya gittim. Yönümü babama çevirdim.
Babama şefkatli bir şekilde bakıp yanağına öpücük kondurdum.
"Lütfen baba bu sefer bizimle kal." Onun birşey demesine izin vermeden. Kapıyı açtım.
Hayal teyze eşi Emre amca ve Yağmur halam ve eşi Yazgı dayım gelmişti. Bana sıkıca sarılıp içeri girdiler. Buket bana sıkıca sarılıp sevinçle o da içeri girdi.
Bu kızın huyu aynı Hayal teyzemin kopyasıydı. Bitmeyen enerjisi ve hayatı takmayan âna önem veren bir yapısı vardı.
Babam olduğu yerde hayla duruyordu. Bakışlarım yüzüne kaydığında ağladığını fark etmiştim. İlk defa ağladığına şahit oluyordum. Elim ayağıma dolaştı Kuzey'e baktım. O Buket'e bakıyordu zaten gözü ondan başkasını da gördüğü yoktu.
Elimi babamın yüzüne koyup göz yaşlarını sildim. "Babam neden ağlıyorsun?" Dedim anlayışlı bir şekilde.
"Ben gitmek istiyorum. Neden papatyalarla süslü bu oda ben size doğum günü istemiyorum demedim mi?" Dedi stemli sesiyle.
"Annemi anmak istedik babacım. Hem onun var olduğu günü kutlamak kadar güzel bir şey yok." Babam bana ve odaya baktı.
"Anneni anmaya gerek yok ki çünki o kendinden bir kopya bıraktı bana." İki eliyle yüzümü kavradı. "Bakışın gülüşün bile annen kızım beni bu hayta tutanda bu zaten. Ama ne olur papatya içerikli birşey yapmayın. O gün o papatyayı doğru düzgün takamadı hemde benim yüzümden ben anneni çok yaraladım Güneş ama o herşeye rağmen beni sevdi. Ben onu yaşatamadım. Ama bak bu ölü bedende hapis olmuş bir şekilde yaşıyorum." Dedikleriyle oda da ki herkes bende olmak üzere taş kesilmistik. Gözlerim dolmuştu. Derin bir nefes alıp zoraki bir gülümsemeyle babama baktım.
Kendini suçlamaktan hiç vazgeçmiyordu.
"Babam biz varız artık kendini suçlamaktan vazgeçmelisin kaç yıl oldu. Bizde annemizi çok özlüyoruz ama annem seni böyle görse inan sana çok kızardı."
"Aaa yeter ama Mert bu ne hal başladın yine haa bu güzel günü berbat etme artık." Hayal teyze sitemle babama bakıyordu.
"Şimdi geç otur şuraya size bir sürprizim var bende dün eskileri karıştırırken buldum. Nasıl bana ulaştı hiçbir fikrim yok."
"Ne buldun ki teyze dedim merakla." Önce babama sonra bana ardından Kuzey'e baktı.
"Annenizin size bıraktığı bir video." Dedi ama bakışları babamdan ayıramıyordu. Babam heyecanla onun yanına geldi.
"Nee ne diyorsun sen hemen onu bana ver." Dedi ilk defa gözlerinde o ışıltıyı görmek beni şaşırtmıştı.
"Önce otur bi." Çantasından hafıza kartına benzer birşeyi çıkarıp bana uzattı. "Bende merak ediyorum üzerinde not vardı. Ondan olduğuna dair. Notta size vermem yazıyordu. İzlemeye cesaret edemedim takta izleyelim." Elim titriyordu bana uzattığı şeyi alırken. Hemen hafıza kartını salonda ki sinama televizyonuna taktım. Hepimiz heyecanla videonun açılmasını bekledik. Ekranda bir kadın belirdi. Bu... Bu annemdi. Çok güzeldi... gülümseyerek kameraya bakıyordu. Elleri karnındaydı. Gülümseyerek karnına ardından kameraya baktı.
"Merhaba..."
"Ömrümmm..." Babam ağlayarak ekrana daha çok yaklaştı. Bu hali canımı yakmıştı. Ben aşkı babamdan öğrenmiştim ve asla karşıma böyle biri çıkmayacağını iyi biliyordum.
"Şuan karnımda ikizlerim var ve şuan bu videoyu izliyorsanız Hayal bulmuş ve size getirmiş demektir. Ve ben bu hayatta değilimdir demek oluyor bu..." Yüzünde acı bir tebessüm oluştu. Gözlerimden akın akın yaşlar akıyordu. Babam ekranda ellerini annemin yüzünde gezdiriyordu. Annemin hiç videosu yoktu sadece evlendileri sırada çektikleri video vardı.
"Dün gece bir rüya gördüm. Doğumda ölüyordum. Bunu Mert'e anlatsam bana kızacak ve doğumumda tüm dünyada ki en uzman doktorları başıma yıkacağına emindim. Kocam beni benden çok düşünüyor. Sizin babanız çok iyi bir eş ve çokta iyi bir baba canlarım. Bu videoyu da herşeye karşı çekmek istedim. Şuan kaç yaşındasınız? Büyüdünüz mü? Kime daha çok benziyorsunuz? Bunlar ve bunun gibi bir sürü soru var aklımda. Bu bir veda videosu. Mert sevgilim kocam..." dedi gözlerinde ki aşk dolu bakış babamı hıçkırarak ağlatmaya yetmişti.
"Söyle ömrüm söyle nefesim söyle ruhum." Dedi babam acı dolu sesi hepimizi ağlatmıştı.
"Biliyorum seni bırakmayacağıma söz verdim. Ama hayata ne kadar müdahale etmeye çalışsakta hayat kendi bildiğini okuyor.
Hayla peşimden gelmek için kendine birşey yapmadıysan çok teşekkürler çocuklarımızı bu kötü dünyada tek bırakmadığın için." Annemin gözleri doldu.
"Annemm..." Kuzey kendini sıkıyor ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Buket elini Kuzey'in yumruk yaptığı eline koydu. Ona destek olmak istercesine samimi bir şekilde gözlerine bakıyordu.
"Bir kaç gün önce sizin ikiz olduğunuzu öğrendim. İnanın hayatımda ki en güzel haberdi. Ben hiç bebeğimin olamayacağını sanırken siz bana hediye olarak geldiniz. Babanızın sizi öğrendiğinde ki o mutluluğunu görmeniz lazımdı." Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Babamın eli göğüsüne gidince kokuyla yerimden kıpırdadım. Hiç beklemiyordu bunu bizim gibi. Annemi aniden görmek onu darmadağın etmişti.
"Mert eğer bana birşey olduysa bana çok kızma olurmu? Şunu bil ki ben seni hep çok sevdim. Seni asla kolay kolay bırakmam. Bizim hayalimiz var daha onu gerçekleştireceğiz. Biliyormusun hayalimize bir adım daha yaklaştık. Geriye kalan sadece çocuklarımızın doğması tamam sana hayla kırgınım o olanlardan sonra ama sana olan aşkım herşeyi affeder. Belki de bu videoyu yıllar sonra çocuklarımızla beraber izleriz sende bana nasıl böyle bir video çekersin diye kızarsın." Babam başını iki yana salladı. "Şunu da söylemeden edemeyeceğim bu babanız varya çok kilo aldım diye bana ve size yemeği kısıtladı. Bizi aç bıraktı o kadar parası var ama beni aç bırakıyor. Kızın ona sizi aç bıraktığı için." Yüzünde munzur bir ifade oluştu. Babama videoda bile takılıyordu. Babam bu olayı anlatmıştı bize.
"Affetmemiş beni, bana kırgın mı gittin sevgilim." Neyden bahsediyordu babam.
Göğüsünde ki eli sol koluna gitti.
"Baba iyimisin?" Dedim endişeyle.
"Bana kırdığın gitti." Dedi tekrar.
"Ben aranızda değilsem de şunu unutmayın hep kalbinizde yaşayacağım sizi çok seviyorum canlarım. Bu hayatta hep güçlü olun. Sevgilim bizim savaşımızı anlat onlar olur mu beni unutmalarına izin verme." Annemin gözleri doldu gözlerinden akan yaşı hızlıca sildi. Boğazımda oluşan yumru canımı yakıyordu.
"Hoşçakalın canlarım sizi çok seviyorum." Kamera kapandı babam donmuş bir şekilde ekrana bakıyordu.
Endişeyle gözyaşlarımı silip babamın yanına gittim.
"Babam ne olur cevap ver iyimisin? Emre amcam ve Hayal teyzem ve diğerleri yanıma geldiler.
"Mert kendine gel." Dedi Emre amca ama babam acı çeker gibi ekrana bakakaldı. Gözleri yukarı kaydığı an bilinci kapandı. Korkuyla bağırdım. "Baba babam ne olur aç gözlerini."
"Ambulans ambulansı arayın." Dedi Hayal teyze." Ona birşey olma korkusu beni deli ediyordu.
"Babam kendine gel ne olur seni de kaybedemem bırakma bizi." Ama yoktu babam açmıyordu gözlerini....
YAZARDAN
Mert bunca yıl sevdiği kadının vasiyetini yerine getirmek için yaşayan bir ölüye dönüşmüştü. Çocuklarıyla çok iyi ilgilenmiş onları karısının dediği gibi bu hayata çok iyi hazırlamıştı. Buket'in annesi kızının ölümünü kaldıramadı ve kısa bir süre sonra o da vefat etmişti.
İkisinin hikayesi dilden dile dolaşmıştı. Birbirleri için deli divane olan iki kişi. Aşkları için girdikleri savaşları ne pahasına olursa olsun kazanan bir birlerini ölü sanarken bile pes etmeyen bir birlerini delice sevmeye devam etmişlerdi. Onların hikayesi kötü bitti ama Buket öldükten sonra bile sevdiği kadına gitmeyi bekleyen Mert karısının ona kırgın olduğunu karısının doğum gününde öğrenmişti. Karısı ona kırgın ölmüştü. İşte bu Mert için inanılmaz derece de bir acıydı. Onun kalbi buna dayanamadı ve yirmi yıl boyunca hapis olduğu bu cehennemden kurtulmuştu. Bazı aşklar ne yaparsanız yapın mutlu bitmez. Hayatın kurduğu düzene ne kadar karşı çıkarsanız çıkın ne kadar inatla değiştirmeye çalışsanız da yine de olmaz, bazı aşkların sonu kötü sonla biter tıpkı Mert ve Buket'in aşkı gibi. Kurdukları o hayali yaşayamadılar hep eksik kaldılar...
Hayatın bize yazdığı hikaye bazen adil olmaz. Ama aşk, geride kalanlara sonsuz bir umut bırakır.
Onların savaşları bitti; ama hikayeleri, kalplerimizde yaşamaya devam edecek....
SON
Ağlamaktan içim dışıma çıktı. Veda etmek çok zor umarım bu hikayemde hepinizin kalbine dokunmuşumdur. Buket ve Mert'in hikayesi beni derinden etkileyen bir hikayeydi. Onları yazarken sanki oradaydım.
Yeri geldi ağladık yeri geldi sinirlendik yeri geldi heyecandan yerimizde duramadık. Yeri geldi hıçkıra hıçkıra ağladık. Ve istemesemde o sona geldim. Uzun bir süre bu finalin etkisinden çıkamayacağım bunları yazarken bile gözlerim dolu dolu yazıyorum.
İyi ki varsınız sizi çok seviyorum. Bu yolculukta beni yanlız bırakmadığınız için tüm duyguları beraber yaşadığımız için size de çok teşekkür ederim sevgili okuyucularım.
HOŞÇAKALIN...❤️🩹🦋🥺
UFAK BİR HATIRLATMA; Bir kurgum daha var bildiğiniz üzere ve ben bir kaç ay ara vermek ve kendimi toparmak istiyorum canlarım. Konusu çocukluktan başlayan platonik aşk olacak. Tabi o süreçte taslakta yazmaya devam edecegim. Yeni hikayelerde görüşmek üzere.🦋🌼
Son kez;
SEVİLİYORSUNUZZZ.....🥺🥺🌸💞🌼
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.67k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |