
Elif'ten
Bervan ağanın kapıya gelip tekrar boş gitmesi iyi
olmadı.
Zümra'nın inadı hiçbir zaman geçmeyecek, bizi de
etkilemeyecek gibi.
Yaşadıkları kolay olmasa da şimdi herkes ağzından
çikacak bir lafa bakıyor.
Amcam bile her dediğine susuyor, her yaptığına
göz yumuyor.
Onun yaptiğı artık şimarıklık; hiçbirimiz kolay
şeyler yaşamadık.
Hiç kimseye aci çektirmeye hakkı yok, oysa ki
ablasının yaptiğı hatta onu bu hale getirdi.
Koskoca Bervan Arslanoğlu onun için geliyor, o ise
her defasında kovuyor.
Ne yapmaya çalışIyor bilmiyor ama kendine de biz
de acımiyor.
Ben olan biteni kafanmda geçirmeye başladım;
Zümra'nın yine Bervan ağayı kovmasına başımı sallayıp
arkamı döndüm.
Yaptiğı şeyle artık çok ileri gitti bence, ben de işimi
bitirip toparlanmaya başladım.
"Yarın şirkete gelmen gerek Zümra, artık CEO
oldun, işlerinin başına geç."
"Her şey için sağ ol Elif, sen de olmasan ne
yapardım?"
"Açık konuşalım mi? Zümra, senin bu yaptıkların
şımarıklık; artık Bervan ağayı daha ne kadar kovacaksın? Amcadan ne zaman nefret etmeyi
brakacaksın?"
"Şımarıklık mi? Kusura bakma ama ben hiç
kimseye şımarık demiyorum. Uç ay içinde hayatım alt
üst oldu ve benim sinirli olmam, öfke duymam
Şimarıklık mı?"
"Zümra, bak haklısın ama yeter artık; kimseye
değilse kendine acı, Allah aşkına."
"Doğru diyorsun Elif, herkes doğru bir yanlış zaten.
Yolun açık olsun, amca kızı."
Bana bile kizmış olmasına dayanamadım; doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlarmiş zaten bu hayatta.
Daha fazla konuşmadan arabama binip konağa
gittim. Yol boyu kendime kızdım durdum.
Ne demeye iyiliğini düşünüyorsam, ne hali varsa
görsün; kardeşten öte gördüm ben onu ama o bana
hayatımın dersini verdi evinden kovarak.
Saat geç olduğu için herkes odasına çekilmişti, ben
de odama geçip kafamı dağitmak istedim.
Uyumak için hazırladım, sirada telefonum çaldı;
gelen arama tanımadığım bir numaraydı, açıp
konuştum.
Arayan kişi Dizdar Bozdağli'ymış. On dakika
konuştuktan sonra telefonu kapattım.
Sabah erkenden işlerim olduğu için hemen
uyudum.
Uykumun en tatı olduğu anda silah sesi ile
rüyamın ortasından yataktan fırladım.
_*_
Dizdar 'dan
Boncuk gözlümle konuşmuş, o güzel ipek sesini
duymuştum.
Hayatımıin en güzel anını yaşamiştım. Beni tekrar
reddetme korkusunu anlatmıştim sonunda.
İçime dolan huzurla bu gece rahat bir uyku
çekecektim.
Yillar sonra ilk defa kafamı yastığa koyar koymaz
uyudum.
Sabah ezanı ile yengemin çığlıik atmasıyla
uyandım.
Boncuk gözlümü beyaz gelinlik içinde görüyordum;
oysa ki rüyamin içinden resmen yengem geçti.
Kendimi toparlayıp avluya indim. "Kaçtı kızım,
kaçtı!" sesleri yükseldikçe hızlı merdivenlerden indim.
"Kim nereye kaçtı, yenge? Bir sakin ol da söyle."
"icla kocaya kaçmış, Dizdar."
Yengemin söyledikleri kafama balyoz darbesi gibi
iniyordu. Bu hayata her istediği olmuş biri neden ölümü
göze alırdı ki?
"Kime kaçmış biliyor musun?"
Yeğenim Ferhat hemen ortaya atıldı: "Aldanoğlu
şirketinin araçlarından biri konağa yakın bir yerde
duruyormuş, lcla o arabaya binmiş."
Aldanoğlu dediği yerde hemen Bervan'ı aradım.
Karısının ailesi ise o da bizimle gelecekti.
Telefon ettikten
sonra Mahmut Aldanoğlu'nun
konağına doğru yola çıktım. Ferhat yerinden
durmuyordu.
"Bacı bile olsa hakkı ölümdür," deyip gaza
basıyordu.
Abim yol boyu susmuş, elliyle yüzünü sivazlayıp
durdu.
Gözünden sakındığı kızı, namusumuzu iki paralık
etmişti.
Yollar uzamış, bitmek bilmiyordu. Saat iyice
ilerlemiş, gün aymaya başlamıştı.
Konağın önüne geldik; diğer abimler de gelmiş,
konağın kapısında bekliyordu.
İçeri girmelerine hiçbir koruma izin vermiyordu.
Bervan da bizim ardımızdan gelmişti. Ne yaptıysak
kapıyı açtıramıyorduk.
Yeğenim Ferhat, "Hava ateş etmiş, bütün
korumaları öldüreceğini söylüyordu."
Onlar da işlerini yapıyordu, haklı olarak ağalarını
korumak zorundaydılar.
Tek birinin bize silah çekmesini bekliyorduk; biz
değil, onlar başlatsın istiyordum.
Aradan yarım saat geçti, Mehmet ağanın arabasI
kapının önünde durdu.
lçinden Mehmet ağa ve Zümra yengem indi.
Yüzündeki öfke, herkesi yakıp yıkmaya yeterdi.
Sanki bizim değil de onun namusu oradaymış gibi,
babasının önünden geçip konağın kapısının önüne
geçti.
"Aç kapıyı, hanım ağan geldi," dedi.
"Kusura bakmayın, hanım ağam ama açamam."
Babasının sağ kolu olan korumasına dönüp vurun
emri verdi; dik duruşu bütün Bozdağlıları etkilemişti.
Kardeşim Bervan, onun yaptiğına sinirlenmişti
çünkü buralarda bir kadın bu tür şeylerde bulunmazdı.
Beş dakika geçmeden konağın kapısı açıldı. Herkes
içeri girdi, Mahmut ağa karşımızda dikilmiş bizi
izliyordu.
Ferhat bütün konağı aramaya başladı; öfkeyle deli
divane olmuştu.
"Bu baskıIn ne demek, ağalar?"
"Senin şerefsiz oğlun yeğenimi kaçırmış, Mahmut
ağa nerde oğlun, o p..¢?"
"Eğer oğlum öyle bir şey yaptıysa, bedelini ben
ödetirim. Evime baskın yapmak nedir?"
"Oğlun nerde dedim sana, Mahmut ağa?"
Bütün konağı talan etmişti Ferhat ama onlar
dışında herkes vardı.
Bunun böyle olmayacaktı; şehirden çıkmadan her
yeri aramaya başlamalıydık.
Tam konaktan çıkmaya başlıyordu ki lcla ve kaçtiğı
şerefsiz karşımızda belirdi, Ferhat bir boğa gibi adamın
üzerine atıldı.
On kişi zor zapt ettik; yüzü gözü darma dağın
olmuş bir halde yerde yatıyordu.
Silahını çıkarıp kafasına dayadı; gözünü kan
bürümüş gibiydi.
Ne yapsak da vazgeçmeye niyeti yoktu;
"Namusuma göz dikenin hakkı ölümdür," diyip durdu.
Hiç beklemediğimiz kişiden, Zümra'dan bir hamle
geldi.
Otoriter bir sesle konuşmaya başladı:
" Eğer sen onun kılına zarar verirsen, ben de
bacının canını alırım. Bunu bil, Bozdağlı; sizden bir,
bizden bir gider, acimam."
Bütün herkes olan bitene şaşırmış, Zümra
yengemin ne yapmaya çalıştiğıni anlamaya çalışıyordu,
tam o Sirada:
"Sana gerek yok, Zümra yenge; kendi bacıma da
ben sikarım," deyip silahını onların üstüne doğrultu
Silahından çıkan kurşunla kimi vurduğunu bile
bilmiyordu yeğenim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.2k Okunma |
2.31k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |