
Sadece Zümra'dan
Mervan'ın sesi kulaklarımda yankılanırken, derin
bir boşluğa düştüğümü hissettim. Kizını, o masum
yavrucağ, bu acımasız döngüye sürüklediğimi
düşünmek, içimde açtiğım yarayı daha da
derinleştiriyordu.
Ama artık geri dönüş yoktu. Ne ben, ne Mervan, ne
de Berivan.. Hepimiz bu karanliğın içine hapsolmuştuk.
Dizlerim çözüldü, toprağın soğuk yüzeyiyle buluştu
bedenim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu,
fakat zihnim bulanıklaşmaya, gerçeklikten kopmaya
başlamıştı.
Gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm şey,
Mervan'ın arkasındaki boşluktu. Karanlık, sonsuz bir
boşluk.
"Bu iş bitti," diye mirildandı Mervan, sesi sanki
uzaklardan geliyordu.
Ruhumun karanlığı mıydı, yoksa gerçekten mi gece
çökmüştü, bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı:
Töreler, insanın kalbinde açtiğı yaraları asla
kapatmaz. Ödeşmek... Bedel ödemek... Hepsi, sadece
daha fazla karanlık getirirdi.
Zihnimde yankılanan seslerle baş başa kaldım.
Kendi kendime mirıldandım, ama sesim dahi bana
yabancıydı artik.
"Neden?" dedim kendi kendime, dudaklarım zar zor
kıpırdayarak. "Neden bu bedeli ödemek zorundaydık?
Neden böyle olmak zorundaydı?" Ama cevap yoktu. Ne
içimde ne de dişımda.
Karanlık bana bir kez daha saldırdı; bu sefer
bedenimi de etkisi altına aldı. Toprağın soğukluğu
kemiklerime kadar işlerken gözlerimden istemsizce
yaşlar süzülmeye başladı.
Ne zaman bu hale geldim? Ne zanman bu kadar
acizleştim? Belki de töreye boyun eğdiğim an
kaybetmiştim her şeyi.
Zihnim geçmişin bulanık görüntüleriyle doldu.
Mervan'ın kızı, gözlerinde korkuyla bana bakarken
belirmişti.
O masum yüz, sessiz bir çığlık gibiydi. Hiçbir şey
söyleyemedi ama o bakışlar, kalbimde öyle derin bir
yara açtı ki, asla iyileşmeyecekti.
Birden, uzakta bir IŞık huzmesi belirdi. Ufukta değil,
tam karşımda. Gözlerimi kısarak baktım, ama
anlamlandıramadım.
Birisi mi yaklaşıyordu? Yoksa bu, zihnimin bana
oynadiğı bir oyun muydu? lşık giderek büyüdü,
çevremdeki karanlığı delip geçti. Bir an için sanki
yeniden nefes alabilecekmişim gibi geldi.
Adımlar yaklaştıkça, bir siluet belirdi. Sesini
tanıdiğımda, o karanlığın içindeki umutsuzluk yerini
başka bir duyguya birakt: öfke.
"Bu iş burada bitmez," dedio soğuk, sert ses. 0
kişi, töreyi yazan, kurbanları belirleyen adamdı. Ve o an,
karanliğın içinde kaybolan ben, içimde bir kıvılcımın
çaktiğını hissettim.
Ölümün nefesi boynumda soğuk bir rüzgar gibi
eserken, karanliğın içinden o ses bir kez daha
yankılandı: Bervan'in sesi. Sert ve soğuk.
Bana olan öfkesi, sözlerine ağırlık katıyordu.
Adımlarını duyduğum an, sanki bütün bedenim daha da
ağırlaşmiştı.
"Bunca zaman sustun. Bunca zaman göz yumdun,"
dedi. Sesi bir tokat gibi yüzüme çarptı. "Şimdi mi
değişeceksin? Şimdi mi töreye karşı çıkacaksın?"
Ona doğru baktım. Gözlerinde yanan ateşi
görebiliyordum. Bu sadece bana olan öfkesi değil,
içinde büyüttüğü, yılların getirdiği tüm hayal
kırıklıklarının bir dışavurumuydu.
KIzgınlığı belki haklıydı, ama yine de kelimeleri beni
derin bir yaraya sürüklüyordu.
"Sustun," diye tekrar etti. "Hep sustun. Şimdi bir
kıvılcım mi yakacaksın? Çok geç, anlıyor musun? Bu
düzen çoktan senin üzerinde hüküm verdi. Biz hepimiz
mahkûmuz."
Boğazımda düğümlenen kelimeleri yutmak
zorunda kaldım. lçimde biriken suçluluk, onun her
sözüyle daha da büyüyordu.
Haklıydı. 0 suskunluk anlarında, göz yummuş
belki de bu döngünün srmesine izin vermiştim. Ama
şimdi... Artık çok geç mi gerçekten? lçimde yanan o
kivılcım sönmek üzere mi?
"Bervan," dedim titreyen bir sesle, "geç de olsa bir
şeyleri değiştirebilirim. Töreyle savaşıp bu karanlığı
bitirebilirim."
Bervan'ın bakışları daha da keskinleşti.
Dudaklarında acı bir gülümseme belirdi.
"Töreyle savaşacak gücün mü kaldı? Kendini
kandırma. Bu döngü, bizi hepimizden daha güçlü kıldı.
Sen sadece gecikmiş bir vicdanın sesisin."
O an, içimde bir şey koptu. Belki haklıydı. Belki
gerçekten gücüm kalmamiştı. Ama bu ağırliğı taşımaya
daha fazla dayanamazdım.
Ne kadar umutsuz olsa da bir yerden başlamak
zorundaydım. Töreler, sadece bir neslin değil, bir
hayatın tamamını karanliğa sürüklemişti. Ve ben, bu
döngüyü kırmak için son nefesime kadar mücadele
etmeliydim.
Adımlarımı kararlı bir şekilde attım. Bervan'ın
sözleri, zihnimde yankılanırken, içimdeki karanliğı daha
da körükledi.
Öfkem artık yalnıZca kendime değil, bu düzene
karşıydı. Ölüm bana ne kadar yakın olursa olsun,
yaşadığım sürece savaşacak bir sebebim vardı.
Töreye karşı çıkan, baş kaldıran bir ses olmak, belki
de bu karanlıktan çıkmanın tek yoluydu.
Sadece bu döngüyü kırmak için değil, belbeğim
içinde yaşamak zorundaydım artık. Içimde büyüyen o
küçük hayat, karanlığın ortasında parlayan bir umut
IşIğıydı.
Ancak, her anımı bu karanlıkta geçirirken,
sevilmediğimin farkına bir kez daha varmış oldum.
Yoksa, yediğim kurşunmu delip geçmişti gururumu?
Mervan'ın sesi kulaklarımda yankılanırken, o küçük
kalbin varlığı bana bir nebze cesaret veriyordu.
Ama Bervan'ın sözleri, bir kıliç gibi içimde açtiğı
yarayı daha da kanatıyordu. "Sen hiçbir zaman önemli
olmadın," der gibiydi. "Sadece bir kurban, bir teferruat...
Geçici bir varoluş."
Ama bu geçici varoluş, şimdi bir anneliğin yükünü
taşıyordu. Bebeğim için, bu karanlıktan kurtulmak
zorundaydım.
İçimdeki sevgi, karanliğın soğuk yüzeyine karşı bir
direnç yaratıyordu. "Bebeğim," dedim içimden, "senin
için savaşmak zorundayım."
Gözlerim karanlığa alışırken, zihnimde bir plan
şekillenmeye başladı. Bu döngüyü kırmak için yalnızca
kendi içsel savaşım yetmeyecekti.
Diş dünyayla da yüzleşmeliydim. Kendi geçmişime
ve yaptiğım hatalara, kurban ettiklerime karşı hesap
vermek zorundaydım.
Belki de beni bu karanlığa iten tüm bağlantılarımı
kesmek, yeni bir başlangıç yaratmanın anahtarıydı.
Bervan'ın öfkesi hala içimde yankılanıyordu. O
beni en çok korkutan şeyin aslında onun öfkesi değil,
benim çaresizliğim olduğunu anladım.
Artık sevilmediğimi düşünmek yerine, sevmeyi ve
sevilmeyi hak eden bir kişi olmaya odaklanmalıydım.
Bebeğim için, bu savaşın içinde bir yer kazanmalıydım.
Karanlık, beni her an kucaklarken, içimdeki kıvilcım
bir ateşe dönüşmüştü.
Bervan'in sesini bir kenara bırakıp, cesaretimi
toplamaya karar verdim. "Bu döngüyü kiracağım," diye
düşündüm, "ve bebeğimle birlikte yeni bir hayat
kuracağım."
"Ben hayatım boyunca yaşadiğım şeylerin
suçlusunun başkası olduğunu sanarken, en büyük
suçlunun kendim olduğunu anladım."
Bu düşünce, zihnimde bir aydınlanma gibi parladı.
Herkesi, her olayı, her yarayı bir başkasina yükleyerek
kendimi aklamaya çalıştım.
Ama artık biliyordum; beni bu karanliğa sürekleyen
ben, kendimden başkası değildim.
Belki de ölmüştüm. Yaşayan bir ruhun bedeni, bir
bedenin içinde hapsolmuştu.
Duyularım, karanliğın içinde kaybolmuşken,
düşüncelerim labirentlerde dolaşıyordu. Zaman
kavramı yoktu artık.
Sadece uzun ve karanlık bir yoldaydım, belirsiz bir
geleceğe doğru sürüklendiğimi hissediyordum.
Ölmek ve yaşamak arasında kalmış, korkan küçük
bir çocuk gibiydim.
Babamın sesindeki sert ton, ablam gibi, "Sen de
öl!" demesi hala kulaklarıimda çınlıyordu. O an, her
şeyin sona erebileceği fikri içimde bir dehşet yarattı.
Yaşamima dair her umut, bir anlık öfkeyle yok olmuştu.
Bervan'ın "Evleniyorum" demesi, sanki derin bir
yarayı açtı. Düşüncelerimde biriken karamsarlık,
kalbimi ezmeye başladı.
Onun için bu törelerin ve kuralların arkasına
saklanmak kolaydı; ama benim için değil. Evlenmek
demek, kendi zincirlerimi bir başkasının boynuna
geçirmem demekti.
Özgürlüğümün katledilmesi, yeniden
köleleştirilmem anlamina geliyordu.
Belki de ölmek için yeterli sebeplerdi bunlar.
Hayatım boyunca karşılaştıiğım her zorluk, yüreğimde
açtiğı yaralar, beni bu karanlık yolda sürükleyen
sebepler olabilirdi.
Ama bir şey daha vardı; içimde bir yaşam, bir umut
işIği yanıyordu. Bebek, beni hayata bağlayan, bana
yeniden yaşamayı öğreten bir sebep.
"Bebeğim için yaşamalıyım," diye düşündüm. Ölüm
korkusu içinde çırpınan o küçük çocuk hâlâ içimdeydi
ama şimdi, onu korumak zorundaydım.
Kendi korkularımı bir kenara itip, bu yaşamı
kucaklamak zorundaydım. Korkularım beni geri çekse
de, bebeğim için güçlü durmalıyım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |