27. Bölüm

27. Bebek

Mavi Yazar
maviyazarr

 

Elif'ten

 

Abim, Zümra yüzünden iyice kendini alkole

 

vermişti, gözbebeği olan kızını berdel için kurban

 

etmişti.

 

Ne yaşadıysa, sebebi ablası olmasına rağmen

 

Berivan'i feda etmişti. Onun yüzünü görmek dahi

 

istemiyordum.

 

Ne olursa olsun, böyle bir şey yapmaya hakkI

 

yoktu. Zümra'yı bir türlü affedemiyordum.

 

Ben onun için her şeyi yapmaya hazırken, o

 

Berivan'ı yakmıştı. 0 gün yaşananları bir türlü

 

unutamıyordum.

 

Berivan, amcamın kararını öğrendiğinde

 

gözyaşlarını içine akıtti. Bütün bir hayatını, hayallerini,

 

gençliğini birkaç söze kurban vermişti.

 

Onun hayatı, birinin kanını yerde birakmamak

 

adına satılıyordu. Ama o, bu kadar kolay teslim

 

olmayacaktı.

 

"Zümra hala, bunu yapamazsın," dedi, sesi

 

titreyerek. "Ben bir mal değilim, senin intikamın için

 

harcanacak bir nesne hiç değilim."

 

O bile farkındaydı Zümra' nın berdel istediğinin.

 

Abim ona bakmadan, gözleri boş bir noktaya dikili,

 

sessiz kaldı. Berivan'ın sözleri yüreğini delip geçse de,

 

içinde bulunduğu o karanlık kuyuya hapsolmuştu.

 

Bir kere bu yola girmişti, geri dönüşü olmadığını

 

biliyordu. Kizına bakmak bile istemiyordu, çünkü ne

 

zaman gözlerine baksa, yaptığı hatanın ağırlığı iki kat daha büyüyordu.

Berivan ise bu acıya teslim olmak istemiyordu.

Gözleri, kaçışı arar gibi etrafı süzdü.

Kafasında bin bir düşünce, bin bir soru vardı. Ne

yapabilirdi? Nasıl kurtulabilirdi bu çıkmazdan?

içindeki isyanı bastırmak için derin bir nefes aldı.

Annesinin sözleri aklına geldi: "Biz kadınlar güçlü

doğarız, kizım. Ne olursa olsun, her firtınanın ardından

güneş doğar."

Belki de kendi güneşini kendisi doğurmalıydı.

Ben bunları düşünürken, Zümra'dan gelen mesajla

şoka uğradım: "Koltuğumu sana bırakıp gideceğim,"

diyordu.

Bu, hiç beklemediğim bir hamleydi. Zümra'nın

böyle bir şey yapacağını asla düşünmezdim. Ond

kaosun, Berivan'ın feda edilişinin ardından Zümra pes

mi ediyordu?

Bir an, mesajın doğruluğunu sorguladım. Bu bir

oyun olmalıydı, yeni bir plan. Ama ya değilse? Ya

gerçekten gidiyorsa? içimde hem öfke hem de merak

kabardı.

Düşünceler kafamda dönerken, ani bir kararla

yerimden kalktım. Onunla yüzleşmeliydim. Ne

planladiğınn öğrenmeliydim.

Arabaya binip gaza bastım, kafamın içinde dönen

binlerce soru vardı. "AmacIn ne, ne istiyorsun? Derdin

ne, amca kızı?" demek istiyordum.

Zümra'nin mesajı kafamı karıştırmış, neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışıyordum. Konağa vardıiğımda

işler beklediğimden çok daha kötüydü.

Kapıdan içeri girdiğimde, abimin elindeki silahı fark

ettim. Zümra'nın arkasında duruyordu, yüzü öfkeyle

gerilmiş, gözleri kararmıştıi.

Tam o anda silah patladı. Şokla olduğum yerde

donup kaldım, zaman sanki durmuş gibiydi. Zümra bir

an sendeledi, sonra yere yığıldı.

içimde bir firtina koptu. "Hayır!" diye bağırarak

koşmaya başladım, ama çok geçti. Zümra, kanlar içinde

yerde yatıyordu.

"ölme sakın, amca kızı!" diyerek Zümra'nın yanına

koştum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ellerim

titreyerek onun boynundaki nabzını kontrol ettim.

Zayıf ama hâlâ yaşıyordu. Zümra'nın gözleri yarı

kapalıydı, dudakları aralanmış, zorla nefes alıyordu.

Kan hızla yayılıyor, ellerim kandan sırılsıklam oluyordu.

"Dayan Zümra, hemen ambulans çağıracağım, ne

olursun dayan!" diye fisıldadım, gözlerim dolarken. Bir

yandan telefonumu çıkardım, bir yandan da Zümra'nın

yüzüne bakıyordum.

içimdeki tüm öfke, nefret bir anlığına silinmişti; tek

düşündüğüm onu hayatta tutabilmekti.

Telefonla ambulansı ararken, Zümra'nin elini tutup

sikıca kavradım. "Beni bırakma, lütfen Zümra," dedim,

gözyaşlarımı tutamadan.

Abim çoktan bırakıp gitmişti, ortalikta yoktu.

Gerçekten ne yaptığını fark etmiş miydi, yoksa sadece kaçmayı mı seçmişti, bilmiyordum.

Tek bildiğim, her şey daha da karmaşık bir hal

almıştı. Amcam ise olduğu yerde, taş kesilmiş gibi

kalmıştı.

Gözleri donuk, hareket etmiyor, sadece boş bir

bakışla Zümra'ya bakıyordu. O an sanki zaman onun

için de durmuştu.

Yengemin sesi ise kulaklarımda yankilanıyordu.

"Te ez şewitandim keçê, te dilê min şewitand,

delalê min!

(Yaktın beni kızım, yüreğimi yaktın!")

diye feryat edip dizlerini dövüyordu. Yürek

parçalayan bu ses, içimdeki her acıyı daha da

derinleştiriyordu.

Gözlerim dolu, Zümra'nın yanından

kalkamıyordum. Yengemin ağitları evin her köşesine

yayılıyor, konağın duvarları bile sanki bu acıya

dayanamayacak gibi çatırdıyordu.

Ambulansın sesleri yaklaşıyordu ama bu ağıt, bu

keder, o sesi bile bastırıyordu. Yengemin dizlerini

döverek ağlayışını izlerken içimdeki kırılganlık büyüdü.

Her şey gözümün önünde çökerken, sanki bir daha

toparlanamayacaktik.

Ambulansin sirenleri konağın kapısına vardığında,

her şey biraz daha gerçekleşmiş gibiydi. Sağlık

görevlileri hızla içeri girip Zümra'ya yöneldi, ama

yengemin çığlıkları hâlâ kulağımda yankılanıyordu.

"Yüreğimi yaktın kızım!"

diye bağırarak, gözyaşları içinde dizlerini dövüyordu. Görevliler Zümra'yı sedyeye

yerleştirirken, yengem adeta o ağıtlarla kendini de

yakıyordu.

Ben de kendimi toparlayıp Zümra'nın yanından

çekildim, ama gözlerimi ondan ayıramıyordum. Kan,

hala ellerime bulaşmiştı, ama artık hiçbir şey

hissetmiyordum.

Boğazımda bir yumru, içimde tarifsiz bir boşluk

vardı. Zümra'nın bu hali, abimin yokluğu, yengemin

feryatları.. Hepsi bir arada o kadar ağırdı ki nefes almak

bile zor geliyordu.

Ambulans hizla yola çıkarken, ben de peşlerinden

gitmek istedim. O anda amcama baktım. Hâlâ aynı

yerde, taş kesilmiş gibi duruyordu. Yüzünde ne bir

duygu vardı ne de bir tepki.

Sanki bütün bu olup bitenleri bir yabancı gibi

izliyordu. Ona seslendim ama duymadı, dünyayla olan

bağlantısı kopmuş gibiydi.

O an, içimde büyük bir kırıilma hissettim. Bu ailenin

üzerine kara bir gölge çökmüştü ve ne kadar çabalarsak

çabalayalım, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacakti.

Yengemin ağıtları hâlâ içeriden yankılanıyordu. "Te

dilê min şewitand," diye ağlayıp dizlerini dövmesi,

içimde tarifsiz bir acı bırakıyordu. Her bir kelimesi,

yüreğime kazınıyordu.

Konağın kapısında durup içeriye baktım. Bu ev, bir

zamanlar huzurun ve birlikte olmanın sembolüydü.

Şimdi ise sadece acinın, kaybın

ve öfkenin yuvası

olmuştu.

"Her şey bu noktaya nasıl geldi?" diye düşündüm.

Zümra'nın yaptıklar, abimin öfkesi, Berivan'ın kurban

edilişi.. Hepsi birer karanlık hikâyenin parçasıydı artik.

Tek istediğim bu kabusun bir an önce sona

ermesiydi, ama biliyordum ki işler daha da karışacakti.

Çünkü bu kadar kan ve gözyaşindan sonra, hiçbir şey

kolay kolay düzelmeyecekti.

Ambulans hızla uzaklaşırken, içimdeki acı

katlanılmaz hale gelmişti. Amcamı alip hastaneye

doğru giden ambulansı takip etmeye karar verdim.

Hızla hareket ederken, arabanın direksiyonuna

sikica yapıştım; düşüncelerim karışıyordu. Zümra,

amcam ve yengemin ağıtları. Hepsi bir arada

yankılanıyordu.

Hastaneye vardığımda, kalabalık bir ekip acil

serviste toplanmıştı. Ambulans kapısı açıldığında,

sağlık görevlileri Zümra'yı sedyeden indirdiler ve hemen

içeriye doğru sürüklediler.

Amcam, Zümra'nın peşinden koşarak onu izledi

ama onun yüzündeki endişe, ne kadar umutsuz

olduğunu gözlerimle gördüm.

Ben de onlara yetişmeye çalıştım ama hastane

koridorları beni adeta boğuyordu. Her şey bir belirsizlik

içinde kaybolmuştu.

Kalbim yerinden frlayacak gibi atarken, Zümra'nın

hayatı için dua ediyordum. Aklımdan hiç çıkmayan

düşünce, "Onu kurtarmak zorundayız," oldu.

Amcamın endişeli yüzü hâlâ gözümün önündeydi.

Koridorun sonunda, hemşireler ve doktorlar Zümra'yı hizlıca bir odaya götürürken, amcam bir an için

duraksadı.

Gözleri dolmuştu ama bir şey söyleyecek cesareti

bulamıyordu. içimden ona seslenmek istedim, "Onu

yalnız birakma," diye ama kelimeler boğazımda

düğümlenip kaldı.

Bir süre hastane bekleme odasında bekledik.

Zaman geçmiyordu sanki. Her saniye, Zümra'nın hayatı

hakkında daha fazla kaygı duymama neden oluyordu.

Amcamın sessizliği beni rahatsız ediyordu; ne

zaman onu izlesem, acıcdan başka bir şey

görmüyordum.

Saatler süren ameliyatın ardından doktor nihayet

çiktı. Yüzünde ciddi ve hüzünlü bir ifade vardı. Kalbim

hizlica çarpmaya başladı; tüm umutlarım bu anla

bağlıydı.

"Ne oldu, Zümra nasıl?" diye sorduğumda, doktor

derin bir nefes aldı. "Hastanın durumu maalesef kritik.

Kurşunu çikardık, ama omuriliğine denk gelmiş.

Yani hasta yaşasa da, sakat kalma olasıliğı yüksek.

Ayrica hastanın gebeliğini de sonlandırmamız

gerekebilir. Her şeye hazırlıklı olun."

"Doktor," dedim, sesimi zorlayarak çıkardım.

"Zümra'yı kurtarmak için ne yapmalıyız? Onun hayata

dönmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız."

Doktor, gözlerimdeki çaresizliği görünce biraz

yumuşadı. "Elimizden gelenin en iyisini yapacağız,"

dedi. "Ama bu süreç zorlu olacak. Zümra'nın kendine

dönmesi zaman alacak ve

bazı kararlar almak zorunda kalacaksinIz."

"Hamile olduğunu bilmiyorduk biz, doktor bey"

dedim, sesim titreyerek. "Muhtemelen kendisi de

bilmiyordur; dört haftalık daha, yani çok yeni..."

Doktor, bu durumu duyduğunda biraz daha

yumuşadı. "Bu, durumun karmaşıklığını artiriyor," dedi.

"Eğer Zümra bu durumu biliyor olsaydı, belki de her şey

daha farklı olabilirdi.

Ama şu anda önceliğimiz onun sağliğı. Bu durumu

da göz önünde bulundurarak en iyi tedavi yöntemini

seçeceğiz."

"Peki, doktor bey, sağ olun," dedim, hafif bir

umutla. Ama doktorun yüzündeki ciddiyet

kaybolmamışti.

"Bu arada, hastanin eşine de haber verin. Olası bir

durumda gebeliği sonlandırmak için onay gerekli

olabilir" dedi. Bu cümle, içimdeki tüm umutları yeniden

gölgede birakti.

 

 

_*_

Bervan'dan

Dayê'nin söylediği şeyi yapmıştım; ağlara haber

göndermiştim. Onlarıin tepkilerini görmek için sabaha

kadar uyumamiştim.

Zümra'dan intikam almak için böyle bir yola

başvurup başvurmadiğımı düşündüm. Zümra'nın

yaşadığı bu travma, benim içimdeki öfkeyi daha da

körüklüyordu.

Onun acısInin kaynağında yatan her şey, benim

ruhumda bir yaraya dönüşüyordu.

Sabah olur olmaz, evin içinde bir hareketlilik

başladı. imam, halamın kızı Zilan'ı nikah kıymak için

getirmişti.

Nikah töreni için hazırlıklar yapılıyor, evde herkes

bir araya gelmeye çalışıyordu. Ama benim aklım hâlâ

Zümra'da, onun durumu ve başına gelenler üzerimdeki

gölgeyi daha da koyulaştırıyordu.

Nikah hazırlıkları sırasında, Zilan'ın gülümseyen

yüzü ve mutlu görünümü, benim içimdeki kederle

çelişiyordu. "Nasıl bu kadar kolay gülünebilir?" diye

düşündüm.

Etrafımdaki herkes sanki hayatın tadını çıkariyordu.

Zilan, evin en genç ve en güzel gelini olarak tüm

gözleri üzerine çekiyordu. Herkes onun mutluluğunu

paylaşıyor, gülümseyerek ona destek oluyordu.

Ama ben, bu sahnenin dışında kalmıştım. Nikâh

elbiseleri ve çiçekler arasında kaybolmuş, Zümra'nın

yokluğunun acısını içimde taşıyordum.

imam nikahı kıyarken, geleneklere uygun dualar

ediliyordu. Herkes coşkuyla alkışlıyordu ama ben bu

mutluluğun içindeki kederimi gizleyemiyordum.

Zümra'nın yokluğu benim ruhumda derin bir yara

açmişti.

Nikah tamamlandığında, halam Zilan'a sarılıp

mutluluk diledi. Ama benim içimde bir şeyler kırılıyordu;

Zümra'ya yapılmış olan bu haksızlığın intikamı için ne

yapmam gerektiğini düşünüyordum.

"Bu döngü nasıl

sona erecek?" sorusu aklımı meşgul ediyordu.

Ben hata mi yaptiğımı düşünmeye başlarken

telefonum çaldı. Telefondaki ağlayan ses, içimde bir

boşluk açtı. "Zümra... Zümra ölüyor!" dedi.

Bu kelimeler sanki kalbime bir biçak saplamış gibi

hissettirdi. Hemen kendimi toparlayarak "Ne oldu?

Neredesin?" diye sordum, sesim titrek ve panik

doluydu.

"Hastaneye gel! Bervan ağa

Zümra'yı kaybetme düşüncesi bile dayanılmazdı.

"Hemen geliyorum!" dedim ve hızla dışarıya koştum.

Araba kulanırken düşüncelerim birbirine karıştı.

Zümra'nın yüzü, acI içindeki bakışları, onunla

yaşadıklarımız aklımdan geçiyordu. "Onu

kaybetmemeliyim! Ona yetişmeliyim!" diye

haykırıyordum.

Hastaneye vardiğımda Elif yerinden kalkıp yanıma

geldi.

"Nikâhın hayırlı olsun, Bervan, Ağa" dedi ama sesi

sanki başka bir dünyadan geliyordu.

"Karın içeride canıyla cebelleşiyor. Sen nikâh

kiyıyorsun, sana haber vermezdim ama doktor, bebek

için onay istedi diye çağırdım."

"Zümra'ya ne oldu avukat hem ne bebeği "

"Zümra dört haftalık hamileymiş bervan ağa

gebeliği sonlandırmak gereke bilirmiş o yüzden imzan

gerek"

"Ne diyorsun sen avukat Zümra hamile mi?"

 

" Evet imzanı at ve git ağa

" Bir daha sormam karıma ne oldu kim ne yaptı "

Sırtindan vurdular yaşasa bile sakat kalma

olasılığı yüksekmiş ayrica hamileliği sonlandıra

bilirlermiş"

Söylediği şeyle olduğum yerde kaldım, ben ondan

imtikam almak uğruna kuma getirmiştimo ise karında

benim parçamla Can çekişiyordu.

 

Bölüm : 29.12.2024 22:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş