29. Bölüm

29. Kin

Mavi Yazar
maviyazarr

 

Zilan' dan

 

Evlendiğim gün, kocam olacak ağa, imam nikâhı

 

kıyıldıktan sonra gelen telefonla çekip gitmişti. O an

 

kendimi kalabalığınin içindeki neşenin nasıl bir anda

 

sessizliğe büründüğünü anlamıştım.

 

Nikah şerbetleri dağıtılmış, herkes dağılmıştı; hava

 

yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ama Bervan ağam

 

ortalıkta yoktu.

 

Etrafimdaki insanlar, bana gülümseyen yüzleriyle

 

bakıyorlardı ama ben o an hiçbirini göremiyordum.

 

Düşüncelerim, aniden gelen o telefonun getirdiği

 

belirsizlikle dağılmışti.

 

içimdeki belirsizlikle, bana hazırlanan odaya girip

 

ağamı beklemeye başladım. Odanın köşesinde yer alan

 

aynada kendimi inceleyerek, neşeli ve umut dolu bir

 

gelin olmanın zorluğunu hissettim.

 

DIşaridan gelen gülüşmeler ve sohbet sesleri,

 

içimdeki huzursuzluğu daha da derinleşstiriyordu.

 

llerleyen saatlerle birlikte avluda bir ses yankılandı.

 

Başlangıçta ne olduğunu anlamadım, ama ses giderek

 

yükseldi; tanıdık bir çiğlık.

 

Hemen kapıyı açıp dışarıya çıktım. Kalabaliğın

 

ortasında, birkaç kişi telaşla bir şeyler yapıyordu.

 

Hemen yanlarına yaklaştım ve olan biteni sormak için

 

bir adınm attım.

 

Yanına gittiğim yardımciya ne olduğunu sordum; o

 

da bana hanım ağasının vurulduğunu söyledi.

 

Söylediklerine inanamıyordum. Bervan'in ilk karısı vurulmuştu, ben bu durumu anlamaya çalışırken

 

kelimeler, kafamda dönüp duruyordu. İçimde bir soğuk

 

rüzgar gibi bir korku belirdi.

 

" Vurulmuş muydu? Neden?"

 

Bervan, ilk eşinin nikah günü vurulmasıyla tüm

 

aşiretin altını üstüne getirmişti. Onun için dağları

 

devirmiş, intikam almak için her şeyi göze almıştı.

 

O zaman, böyle büyük bir sevgi ve bağliık

 

gösterirken, beni neden ikinci karısı olarak almıştı? Bu

 

düşünce, her geçen dakika içimde bir yara gibi

 

büyüyordu.

 

Aşiret içinde dedikoduların ardı arkası kesilmezken,

 

benim yerim neydi? Yoksa yalnizca bir zorunluluk

 

muydu bu evlilik?

 

Devam ettikçe aklımda hep aynı soru

 

yankılanıyordu: ilk karısı için her şeyi yaparken, beni

 

neden hayatına dahil etmişti?

 

Bu düşünce, her geçen dakika içimde bir yara gibi

 

büyüyordu. Bervan'n gözünde her zaman bir gölge gibi

 

hissediyordum.

 

IIk karısına olan sevgisi ve ona bağlılığı o kadar

 

büyük ve derindi ki, benim varlığımın onun hayatında

 

gerçek bir anlamı olup olmadığını sorgulamadan

 

edemiyordum.

 

Bana neden bu rol vermişti? Aşiret içinde bir

 

yerim var miydı, yoksa sadece bir zorunluluk muydu?

 

Aşiret içinde dedikoduların ardı arkası kesilmezken,

 

benim yerim neydi? Yoksa yalnızca bir zorunluluk

 

muydu bu evlilik?

 

Devam ettikçe aklımda hep aynı soru

 

yankılanıyordu: ik karısı için her şeyi yaparken, beni

 

neden hayatına dahil etmişti?

 

Ben bunları düşünürken, Berfin Dilan yengem

 

yanima gelip sessizce eğildi. Yüzünde ciddi bir ifade

 

vardı, sanki söyleyeceği şeyin ağırliğını taşıyamıyordu.

 

"Zümra hamile," dedi bir nefeslik fisıltıyla. O an

 

kalbim hızla atmaya başladı, sanki dünya bir anlığına

 

durdu. Zümra, Bervan'ın ilk karıs.. Ve şimdi, hamileydi.

 

Sözleri kafamda yankılandı. Bir yandan içimde

 

derin bir boşluk oluştu, diğer yandan ise bir türlü adını

 

koyamadığım bir kıskançlık hissettim.

 

Bervan'ın Zümra'ya olan bağlilığı ve sevgisi zaten

 

ağır bir yüktü. Şimdi, bir çocuk... Onların bağı daha da

 

güçlenecekti.

 

Berfin Dilan yengem yüzümdeki ifadeyi gördü ve

 

hafifçe elimi sikti. "Zor biliyorum," dedi. "Ama sabırlı ol.

 

Aşiret için bu çocuk çok önemli."

 

Sözleri teselli etme amacı taşıyordu belki, ama

 

içimdeki karmaşayı daha da derinleştirdi. Sabır mi?

 

Zümra ve Bervan'ın çocuğu olurken, benim sabirlı

 

olmam mı gerekiyordu?

 

"Evlendiğim gủn, kocamın çocuğu olacağıni

 

duydum. Yenge, ne demeye beni aldı Bervan Ağa

 

nikahına?"

 

Çocuğu olsada senin artık onun nikahlı karısısın

 

bûke çocuğunu alıp büyütmek artık senin hakkındır

 

Zümra bu konağa gelemez merak etme sen"

 

lçimdeki bu sorularla başa çıkmak zorlaşırken, bir

 

yandan da gerçekler yüzüme çarpıyordu. Zümra'nın

 

hamileliği, her şeyin bir anda alt üst olmasına neden

 

olmuştu.

 

Onların arasında doğacak bir çocuk, benim

 

varlığımı daha da sorgulattı.

 

O an içinde bulunduğum durumu düşünürken,

 

Bervan'ın benim için hissettiği şeyin ne olduğunu

 

merak ettim.

 

Benimle evlenirken, Zümra'nın hakkında ne

 

düşündü? Yoksa bu evlilik, bir tür teselli mi olmuştu

 

onun için? Kafamda dönen bu sorular, içimdeki yarayı

 

daha da derinleştiriyordu.

 

Eğer Zümra bu konağa gelirse, hayatı ona zindan

 

ederim. İçimdeki kin ve nefret, onu düşünmeye

 

başladıkça daha da büyüyordu.

 

Bervan'a olan sevgim, Zümra'nın hamileliğiyle bir

 

çıkmaza girmişti. O, her şeyin merkezinde duruyor,

 

benim varlığımı silmek için bir tehdit gibi görünüyordu.

 

Her gün aklımda bir düşünce dönüp duruyordu:

 

Zümra geri dönerse, bu evdeki her şey değişecekti.

 

Bervan, onunla yeniden bir araya gelecek, her şeyin

 

düzelmesini umarak onun için savaşıyordu.

 

Ama ben burada, kendi yerimi bulmaya çalışırken,

 

onun gölgesinde kayboluyordum. Zümra'nın hamileliği,

 

sadece bir çocuk değil, aynı zamanda benimle Bervan

 

arasındaki her şeyi tehdit eden bir bağ.

 

Kendimi kötü hissetsem de, Zümra'ya karşı beslediğim duyguların ardında bir güç buluyordum.

 

Bervan'ın sevgisinin tüm ağırliğını üzerime çekicem

 

asla yeniden bir araya gelemeyecekler.

 

Zümra'nın dönmesi, içimdeki yarayı daha da

 

kanatacaktı. O yüzden, bir çözüm bulmalydım.

 

Bu düşüncelerle baş başa kalırken, bir yandan da

 

Zümra'nın konağa dönmesini engellemenin yolarını

 

ariyordum.

 

Aşiret içinde yerimi sağlamlaştırmalı, Bervan'ın

 

gözünde değerimi artırmalıydım. Kendi kimliğimi

 

bulmanın tek yolu, Zümra'nın gelmesini engellemekti.

 

Bervan'dan

 

Mervan'ı bulmak için her yolu denemiş, aşiretlere

 

haber salmıştım. Ancak sanki yer yarılmışti, adam

 

ortadan kaybolmuştu.

 

Karımın vurulmasından sonra, içimde büyüyen

 

öfke ve acıdan başka hiçbir şey kalmamıştı. Kurşunun

 

karanlığı karımın canını söküp alıyordu sanki.

 

Her sabah umutla bir haber bekliyor, geceleri ise

 

intikam uygusuyla uyanıyordum. Mervan'ın izine

 

rastlamak için kimseye güvenmiyordum, kendi ellerimle

 

onu bulmam gerekiyordu.

 

Artıik işaretler beklemek yerine harekete geçme

 

zamanıydi.

 

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, aşiretin en

 

güvenilir adamlarını topladım. "Yarına kadar bu

 

topraklarda tek bir taş bile alt üst edilmemiş olmayacak. Onu bulacağız."

 

Adamlarım kararılıkla başlarını salladılar, sessizce

 

dağıldılar. Her biri Mervan'ı bulma göreviyle yola

 

Çikarken, ben ise içimdeki sessiz çığliğa kulak

 

veriyordum.

 

Her adımda öfkem biraz daha derinleşiyordu.

 

Karımın kanı hâlâ ellerimdeymiş gibi hissediyordum.

 

Sanki kurşun onun bedenine değil, ruhuma

 

saplanmiştı. Her şey o anla durdu, dondu,.

 

Nereye baksam, onu o şekilde bulmanın görüntüsü

 

zihnime kazınmış gibiydi. Her nefes alışımda

 

nefesini arıyordum ama bulamıyordum.

 

Beni bu yoldan döndürecek tek şey Mervan'ın

 

yakalanmasıydı. O an gelene kadar, kalbimdeki acı ve

 

öfkeyle yaşamayı öğrenmeliydim.

 

Ama içimdeki adalet isteği, bu acının tek çaresi gibi

 

görünüyordu. Gözlerimi kapadım, karanlığın içinde.

 

Günlerdir gözüme uyku girmemiş, konağa adım

 

bile atmamıştım. Zaman durmuş, hayat bir sisin içinde

 

kaybolmuş gibiydi.

 

Her şey bulaniktı, ama aklımda tek bir şey netti:

 

Zümrüt gözlüm. Karım, o son aninda canıyla mücadele

 

ederken, benim nefes almam bile haramdı.

 

Onu kurtaramamıştım. Her soluk alışımda boğulur

 

gibi oluyordum; sanki onun acısi, ciğerlerime

 

doluyordu.

 

Günlerdir aramadiğımız yer kalmamiştı. Aşiretlerin

 

en ücra köşelerine kadar gitmiş, dağları, vadileri didik etmiş ama Mervan'dan bir iz bulamamıştık.

 

Kardeşim Dizdar da beni hiç yalnız bırakmamıştı.

 

Sessizce yanımda durmuŞ, acımı ve öfkemi

 

paylaşmıştı. Onun varlığı, içimdeki boşluğu doldurmasa

 

da beni ayakta tutan nadir şeylerden biriydi.

 

Bu arayışın içinde kendimi kaybetmişken, bir an

 

durup geri dönmem gerektiğini fark ettim. Konağa

 

gitmek, en azından birkaç saatliğine bile olsa

 

toparlanmak zorundaydım.

 

Karımın kanı hâlâ ellerimdeymiş gibi hissetmekten

 

kurtulmam için duş almaya, üzerimi değiştirmeye

 

ihtiyacım vardı.

 

Zümrüt gözlümün hatırasını temizlemek mümkün

 

değildi belki ama en azından onun için yeniden ayakta

 

kalabilirdim.

 

Dizdar'a döndüm ve içimdeki ağırlığı hissettiren bir

 

sesle,

 

"Bugünlük yeter, Dizdar. Herkesi evine gönderelim,"

 

dedim. Gözlerimle, onun da artık dinlenmesi

 

gerektiğini anlatmaya çalıştım. Günlerdir peşimizdeydi,

 

her şeyin yükünü o da en az benim kadar taşıyordu.

 

Dizdar bir an sessizce bana bakti, sonra başıni

 

yavaşça salladı.

 

"Peki," dedi, direksiyonu hafifçe kavrayarak arabayı

 

çalıştırdı. "Sabah erkenden tekrar buradayız."

 

Onun bu kararlıliğına minnettardım, ama şimdilik

 

hepimizin biraz zamana ihtiyacı vardı. içimde fırtınalar

 

kopsa da, birkaç saatliğine bile olsa

 

durup düşünmek

 

gerekiyordu. Onun ardı sıira bende arabama binip konağa doğru

 

yola çıktım. Yol boyunca düşündüğüm tek şey, bu

 

arayışın nereye kadar süreceğiydi.

 

Araba farlarının aydınlattiğı yol, uzadikça uzuyor,

 

ama içimdeki karanlık bitmiyordu.

 

Yol, beni konağa götürse de aklım hâlâ Zümrüt

 

gözlüme, geçmişe takılı kalmışti. lçimdeki öfke ve acı,

 

bir kara delik gibi her şeyi içine çekiyor, hiçbir şey bu

 

boşluğu dolduramıyordu.

 

Konağın kapısına geldiğimde, içimde bir tuhaflık

 

hissettim. Sanki uzun zamandır gitmediğim bir yere

 

dönüyormuşum gibi yabancıydı.

 

Avlunun kapısı açtiğında, içeriye ağır bir hava

 

hâkimdi. Sessizlik o kadar derindi ki, neredeyse bu

 

duvarlar bile acımı hissediyor gibiydi.

 

Derin bir nefes aldıktan sonra odama doğru

 

yürüdüm. Merdivenlerden çıkarken kalbimde bir

 

huzursuzluk vardı, ama içimdeki karanlığıI geride

 

bırakmak istiyordum.

 

Odanın kapısını açtiğımda, gördüğüm manzara

 

öfkemi bin kat daha artırdı. Zümrüt gözlümün

 

yatağında yatan Zilan'ı gördüm.

 

O an, içimde patlayan bir volkan gibi duygularım

 

kontrolden çıkti. Gözlerim Zilan'a odaklandı.

 

Gözlerindeki korku, yüzündeki şaşkınlık beni daha

 

da öfkelendirdi. Oda, Zümrüt'ün yokluğunun ağırlığyla

 

doluydu ve Zilan'ın burada ne işi vardi?

 

 

"Senin burada ne işin var?"

diye bağırdım, sesim öfke ve hayal kırıkliğıyla

yankılandı.

" Ağam ne demek ne işin var ben de senin karınım

yaa hani"

Sen bu konakta fazlalıktan başka bir şey değilsin

bir daha sakın bu odaya girim deme"

" Bana bak ağam ben Zümra değilim anladı m

bana nikah kıydiğın gün bırakıp gittin, günlerdir senin

gelmeni bekledim madem koynuna almayacaksın ne

demeye nikahına aldın"

Zilan'ın söylediği şeyle öfkem iyice artmıştı.

İçimdeki firtina, sözlerinin etkisiyle daha da büyüdü.

Saçından tuttuğum gibi sürükleyerek odadan dışarı

attım. Kapıyı sert bir şekilde kapatırken, gözlerimdeki

ateş, kaybımın acısıyla birleşip daha da alevleniyordu.

Kapının arkasında konuşmaya devam etse, "Allah

şahidim olsun ki, ilk defa elimi masum kanına

bulayacaktim," diye düşündüm.

içimdeki öfke, beni körleştiriyor ve gözlerim

karanlık bir tünelin ucundaki işığı kaybetmeme neden

oluyordu.

Hızla kendimi banyoya attım. Kapıyı ardımda

kapatırken, derin bir nefes aldım. Su musluğunu açıp

soğuk suyu avuçlarıma dökerek yüzümü yıkadım.

Su, yüzümdeki yanıkları hafifletiyordu anma

içimdeki ateşi söndüremiyordu.

Kendimi toparlayıp hizla duşa girdim. Su, bedenimi

sarhoş edici bir şekilde yıkarken, yaptiklarımın

bedelinin ağırlığını hissediyordum.

Zümra'ya yaşatıklarıimin acIsI, gözlerimi

doldururken, karıimı ve çocuğumu kaybetmenin

korkusuyla birleşmişti.

Su damlaları, üstümden süzülürken, Zümra'nın

gülümsemesi gözümün önüne geldi.

O anı bir daha yaşayamayacak olmamin verdiği

derin bir hüzünle doluydum. içimdeki çatışma büyüdü;

kaybettiğim her an, acı bir hatıra olarak zihnimde

yankılanıyordu.

Bir yandan suyun soğukluğu beni sakinleştirirken,

diğer yandan zihnimdeki düşünceler çarpışıiyordu.

Her saniye, yaşadıklarımın ağırliğı, içimdeki acıyı

körüklüyordu.

"Bervan, böyle devam edemezsin," dedim kendi

kendime.

Duştan çıktiktan sonra üzerimi giyip Zümra'nın

yanına gitmek için hazırlandım. Tam o sırada çalan

telefonumla duraksadım.

İçimde bir anlık tereddüt belirdi; kim olabileceğini

düşünürken, kalbim hızla çarpmaya başladı.

Gelen telefon, hastaneye yerleştirdiğim

adamlardan biriydi. Hızla telefonu açıp konuşmaya

başladım, içimde bir gerginlik yükseliyordu.

"Ne oldu?" dedim,

"Ağam, hanım ağamın kalbi durmuş"

Söylediği şeyle içimdeki dünya başıma yıkılmış gibi

oldu. Duyduğum kelimeler, zihnimi sarhoş ederken, derin bir boşluk hissettim. Zümra... Kalbinin durması,

benim için her şeyin sonu demekti.

"Ne diyorsun?" diye bağırdım.

Karşımdaki ses, korkuyla titriyordu.

"Ağam, hanım ağamin durumu pek iyi değilmiş

Telefonu kapatıp, panik ve korku iç içe geçmişti.

Dışarı firlayıp arabaya doğru koşarken, her şeyin

sonunu düşünmekten kendinmi alıkoyamadım.

Zümra'yı kaybetmek, yaşamakta olduğum her

şeyin anlamını yitirmesine neden olacaktı.

Arabanın direksiyonuna sarılırken, hızla hastaneye

doğru yola koyuldum. Her saniye, Zümra için bir umut

taşıyordu ama içimdeki korku büyüyordu.

Ya kaybedersem? Ya onu bir daha göremezsem ?

Bu düşünceler, beni yavaş yavaş delirtirken, yolda

ilerlemeye devam ettim.

 

Bölüm : 30.12.2024 14:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş