
Ya kaybedersem? Ya onu bir daha göremezsem?
Bu düşünceler beni yavaş yavaş delirtirken, hastane
koridorunda ilerlemeye devam ettim.
Her adımın, içimdeki belirsizlikle birlikte kalbimi
daha da sıkıştırıyordu. Zümra'nın gülümsemesini bir
kez daha görebilmek için her şeyimi vermeye hazırdım,
ama şimdi onu burada bulabilmek için gözlerimi dört
açmalıydım.
Hastanenin soğuk atmosferi, beni korkularımın
içine daha da çekiyordu. Duvarlardaki beyaz ışıklar,
solgun yüzler ve fısıldayan sesler... Her şey beni daha
da bunaltıyordu.
Zümra'nın odasına ulaşmak için acele ederken,
hemşirelerin ve doktorların telaşını izledim. içimden bir
ses, Zümra'nın yanında olmanın her şeyden daha
önemli olduğunu haykırıyordu.
Kapıyı açtığımda, içeri girdiğimdeki
huzursuzluğum bir anlığına kayboldu. Zümra, beyaz
çarşafları üzerinde yatıyordu. Yüzü solgun ama hâlâ
güzeldi.
O an, onunla birlikte olmanın verdiği güven
duygusu içimi kapladı. Yanina yaklaştım, ellerim
titriyordu. Gözleri kapalıydı ama yüzündeki huzur, onu
izlerken içimi rahatlatıyordu.
"Zümra," dedim, sesi duymak için fısıldadım.
"Lütfen, her şey yoluna girecek. Seni
kaybetmeyeceğim." Ama bu sözlerin içindeki korku,
sesime yansıdı.
Onun yanında güçlü olmak istiyordum ama
belirsizlikle boğuşmak zorundaydım.
Bir süre onu izledim. Zümra'nın nefes alış verişi
yavaş ve düzenliydi, ama kalbimdeki endişe dinmek
bilmiyordu. Onun için güçlü kalmalıydım.
Onun gözlerinde gördüğüm sevgi, bana cesaret
veriyordu. Kaybetme korkusunu düşünmekten
vazgeçmeliydim. Zümra'ya odaklanmalıydım.
Kapı aniden açıldı ve doktor içeri girdi. Gözlerindeki
ciddiyet, içimdeki korkuları yeniden alevlendirdi.
"Bervan bey, konuşmamız gerekiyor," dedi. O an kalbim
duracak gibi oldu.
*
Elif'ten
Birkaç gündür hastaneden ayrılamamıştık,
yengemle birlikte bize hazırlanan hastane odasında
kalıyorduk.
Yengem her zamanki sakinliğiyle oturmuş, bana
güç vermeye çalışıyordu, ama onun da gözlerinin
altındaki yorgunluk halkaları her şeyi açıkça
anlatıyordu.
Hastane koridorlarında yankılanan ayak sesleri ve
arada bir duyulan anonslar odaya süzülürken, içimdeki
endişeyi bastırmakta zorlanıyordum.
Her şeyin yoluna gireceğine inanmak istiyordum,
ama bu belirsizlik beni her geçen gün daha da içine
çekiyordu.
Yengem, gözlerini hafifçe kısıp bana baktı. "Biraz
dinlen Elif." dedi. "Böyle devam edersen kendini de tüketirsin."
Ama dinlenmek? Bu durumda nasıl mümkün
olabilirdi ki? Gözlerimi kapatsam bile aklımdan
çıkmayan sorular, korkular zihnimi sürekli meşgul
ediyordu.
Her şey o kadar belirsizdi ki, sabırla beklemek bile
ağır geliyordu artık.
Bir nebze olsun dinlemek için gözlerimi kapattım.
Kalbimin ritmi, odadaki sessizliğin içinde
yankılanıyordu.
İçimde fırtınalar koparken, dışarıya sakin
görünmek zorundaydım. Her şeyin üstesinden
gelebileceğimi kendime hatırlatmak istiyordum, ama
zihnimde yankılanan şüpheler o kadar güçlüydü ki,
neredeyse beni ele geçiriyorlardı.
O an, belki de ilk kez, bu kadar çaresiz hissettiğimi
fark ettim.
Ama güçsüzlüğümle yüzleşmek zorundaydım.
Çünkü ne olursa olsun, elimden gelenin en iyisini
yapmam gerekiyordu.
"Tam gözlerim kapanmak üzereyken, zihnimdeki
düşünceler yeniden canlandı. Zümra'ya nasıl
anlatacağım? Nerden başlayacağım?
Ne söylesem eksik kalacak gibiydi. İçimde büyüyen
bir ağırlık vardı, sanki her cümlemde bir şeyleri eksik ya
da yanlış söyleyecekmişim gibi.
Anlatmam gerekenler dağ gibi birikmişken,
kelimeler bir türlü sıralanmıyordu. Her şeyin çözümü konuşmakta, biliyordum, ama onu incitme korkusu
düşüncelerimi karmakarışık ediyordu."
Ben bu düşünceler arasında uykuya dalmıştım Kaç
saat uyudum bilmiyorum ama dışardan gelen seslerle
uyanmıştım.
Kendimi toparlayıp hızla odadan çıktım zümranın
yatığı yoğun bakım odasına Doktorlar girip çıkıyordu
Zümra'nın yoğun bakım odasının kapısına
geldiğimde, içimde yoğun bir kaygı belirdi. Odanın
içindeki soğuk ve stresli atmosfer, içimdeki korkuları
daha da büyütüyordu.
Doktorların telaşlı adımları ve cihazların bip bip
sesleri arasında, Zümra'nın hayatta olup olmadığını
düşünmek bile dayanılmazdı.
Kapıyı açtım ve içeri girdiğimde, Zümra'nin solgun
yüzüyle karşılaştım. Bağlı olduğu makinalar,
hayatta kalma mücadelesini gösteriyordu.
Kalbim hızla atıyordu; ona yaklaşmak istedim ama
o an orada bulunmanın ne kadar zorlayıcı olduğunu
hissettim.
Bir doktor yanıma yaklaştı, yüzünde ciddi bir ifade
vardı.
"Durumuyla ilgili bir güncelleme yapmalıyız," dedi,
sesi sert ama ayni zamanda anlayışlıydı. Ne
yapacağımı bilemeden, onun ardında Zümra'ya doğru
birkaç adım attım.
Kalbimdeki kaygı, ses tonunun ciddiyetiyle
birleşerek içimi sıktı. "Zümra, ben buradayım," diye
fısıldadım.
Bir an için gözleri açıldı mı diye düşündüm, ama
sadece bir makinanın sesleri yankılanıyordu.
" Bakın buraya bu şekilde girmeniz yasak lütfen
dışarı çıkın"
" Zümra ya bir şey mi oldu doktor"
"Durumu kritik ama elimizden geleni yapıyoruz,"
dedi. "Lütfen dışarıda bekleyin, biraz zaman
alacak." Geri adım atıp kapIyı kapattım; kalbimde bir
ağırlıkla beklemek zorundaydım.
Kafamda Zümra'nın gülerken ki yüzü, son
anılarımızı geçirdiğimiz anlar canlanıyordu. Bu savaşı
kazanması için dua ettim.
Odadan uzaklaştıkça, içimdeki kaygı yerini umuda
bırakmaya başladı. Zümra'nın güçlü olduğunu
biliyordum; bu zorluğu aşabilirdi.
Koridorda yürürken, derin bir nefes alıp zihnimi
boşaltmaya çalıştım. Zümra'nın güçlü iradesini
düşünmek, bana biraz olsun rahatlık veriyordu.
Ancak başımda dönen düşünceler, beni bir türlü
bırakmıyordu. Neden burada olduğunu, neler yaşadığını
ve onun için neler yapabileceğimi düşünüp
duruyordum.
Odaya geri dönmeyi istememe rağmen, doktordan
gelen talimat aklımda yankılanıyordu. Bir süreliğine
beklemek zorundaydım.
Kafamı kaldırıp, koridor boyunca ilerledim.
Duvardaki fotoğraflar, Zümra'nın en sevdiği anların
yansımalarıydı.
Onların arasında gezinirken, içimde bir sıcaklık
hissettim. Zümra'nın gülümsemesi ve hayata olan
tutkusu, beni yeniden güçlü hissettirdi.
Bir süre bekledikten sonra Doktor kapıdan
çıktığında, yengem ve amcamla birlikte hızla yanına
koştuk. Üzerimdeki endişe, onu görünce bir nebze
azalmıştı ama yine de ne söyleyeceğini merak
ediyordum.
"Nasıldır Zümra?"
diye sordu amcam, sesinde kaygı barındırarak.
Doktor, yüzünde kararlı bir ifade ile "Zümra stabil
durumda, hastanın kalbi durdu ama yeniden hayata
döndü ama durumu hala kritik"
"Şu an yoğun bakımda gözlem altındayız. Birkaç
test daha yapılacak, ondan sonra Zümrayı uyandıracaz"
dedi.
Doktor, sakin bir sesle. Bu haber beni hem
rahatlattı hem de endişelendirdi.
Zümra'nin bilincinin geri dönmesi için beklemek
zorunda kalmak, içimdeki kaygıyı artırıyordu. Ama aynı
zamanda umut da veriyordu.
"Ne zaman uyandırmayı planlıyorsunuz?"
diye sordum, gözlerimi doktorun yüzünden
ayırmadan.
"Bu, test sonuçlarına bağlı. Eğer her şey
yolundaysa, birkaç saat içinde uyandırmayı
düşünebiliriz. Ancak beklememiz gerekebilir, Sizin için
en iyisi, dışarıda beklemeniz ve onu uyandırdığımızda
sizi haberdar etmemiz."
"Tamam, dışarıda bekleriz ama yanında olmalıyız.
Zümra'nın sesi ve varlığına ihtiyacı var,"
Doktor, "Elbette. Onun yanında olmanız, iyileşme
sürecine yardımcı olabilir. Ama şu anda yoğun bakımda
ziyaretçilere izin veremiyoruz,"
Yavaşça başımı salladım. Zümra'nın güçlü
olacağını bilmek, beni biraz rahatlattı ama yine de
beklemenin zorluğu içimde bir gerginlik yaratıyordu.
"Tamam, dışarıda bekleyeceğiz," dedim.
Doktor başıyla onayladıktan sonra, koridorda
ilerledi. Yengem ve amcamla birlikte bize ayrılan odaya
geri döndük.
Koridorda insanlar, kaygılı yüz ifadeleriyle dolup
taşıyordu. Herkes bir umut, sevdiklerini bekliyordu.
Yengemin yüzüne gülümsemeye çalıştım ama
içimdeki kaygı buna engel oluyordu. Zümra'nın bu
mücadeleyi kazanması için ona sürekli destek
olmalıydım.
"Dua etmeliyiz,her şeyin iyi olmasını istemek
zorundayız."
Birlikte gözlerimizi kapattık ve kalpten dualar
etmeye başladık. Zümra için en iyisini diliyordum, onun
sağlığı için tüm gücümle dua ettim.
Hayatımda hiç bu kadar kaygı dolu bir an
yaşamamıştım, ama aynı zamanda umudun ne kadar
güçlü olduğunu da hissediyordum.
_*_
Zilan'dan
Günlerdir yolunu gözlediğim ağam sonunda
konağa gelebilmişti. Zümra için tüm aşiretleri altını
üstüne getirmişti.
Onun vurulduğunu duyduğu gün, ağam onu vuranı
bir an bile duraksamadan dağ bayır demeden aramaya
koyulmuştu.
Ağanın gelişi benim beklediğim gibi olmadı. Odaya
girdiğinde, onu memnun edeceğimi düşünüyordum.
Yatağında beni görünce, yüzünde bir gülümseme
oluşacak sanmıştım. Ama her şey tam tersine döndü.
Gözleri kararmış, nefesi sertti.
Hiçbir şey söylemeden bir anda saçlarımdan
kavradı. Beni yatağın üstünden çektiği gibi kapıya
doğru sürükledi.
Kendimi toparlamaya çalışsam da nafileydi, gücü
çok fazlaydı. Kapıyı açtığı gibi beni dışarı fırlattı.
Yüreğimde bir yangın, zihnimde bir boşlukla
kapının önünde yere düştüm. Ne yapacağımı
bilemiyordum.
Yere yığılırken içimdeki gurur kırıntılarına
tutunmaya çalıştım. Ama bu his, ağa karşı güçsüzdü.
Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım. içeri
girmem yasaklanmış gibiydi, kapı çarpılarak kapanmıştı
arkamdan.
Ayağa kalkmaya çalıştım, bacaklarım titriyor
Neden böyle
davrandığını anlamıyordum.
0, bana hanım ağalık vadedilmiş adamdı. Ama beni
böyle hor görmesi.. içimi kemiren bir korkuya dönüştü.
Konağın koridorlarında yankılanan adımlar,
uzaklardan gelen fısıltılar gibi kulağımı tırmanıyordu.
Elimi başıma götürdüm, saç diplerim sızlıyordu.
Kendime geldiğimde sadece bir şey biliyordum: Ya bu
savaşta galip çıkacaktım ya da tamamen yok
olacaktım.
Koridorda yürürken adımlarım yavaşladı,
düşüncelerim bulanıktı. Zümra'nın sesini duyar gibi
oldum, güçlü ve kararlı.
Onun yerinde ben olsaydım, asla bu kadar zayıf
görünmezdim. Ama artık o günler geride kaldı. Bu
savaş benimdi. Hanım ağalık onun değil, benim hakkım
olacaktı.
Konağın büyük pencerelerinden içeri giren ay ışığı,
uzun gölgeler yaratıyordu duvarlarda. Adımlarım bu
gölgelere yarışırken kendimi avluda buldum.
Gece, sessizdi ama içimde fırtınalar kopuyordu.
Ağa neye kızmıştı? Beni neden bu kadar sert bir şekilde
dışarı atmıştı?
Her şeyin cevabını öğrenmem gerekiyordu, ama
şimdi değil. Şimdi, hayatta kalmam ve gücümü geri
kazanmam gerekiyordu.
Dudaklarımı ısırarak, derin bir nefes aldım. Ağa
bana sırtını dönse de bu konağın hanım ağası
olacaktım, ve herkes bunu görecekti.
Avlunun serinliği içimi ürpertirken etrafa göz gezdirdim. Konağın taş duvarları, sanki üzerime
üzerime geliyordu.
Bu duvarların ardında dönen oyunlar,
fisıldaşmalar... her şeyin farkındaydım. Zümra'ya boyun
eğmeyecektim.
O bu konağın hanım ağası olabilir, ama kalıcı olan
ben olacaktım. Herkesin unuttuğu bir şey vardı:
Zümra'nın gücü aşiretinin ona verdiği hanım ağalıkla
sinirliydi, ama benim gücüm... Benim gücüm,
kendimden geliyordu.
Gece daha da karanlıklaşmıştı. Gökyüzündeki
bulutlar, ayı gizlemişti. Kendi içimdeki karanlıkla
yüzleşirken bir karar verdim.
Zümra'ya ve ağaya karşı bu savaşı kazanacaktım.
Ne pahasına olursa olsun. Yavaş adımlarla konağın
arka tarafına yürüdüm.
Kimsenin bilmediği bir gizli yol vardı, konağın
arkasındaki küçük odalardan birine açılan, Sessizce
içeri süzüldüm.
Bu odada kimse yoktu. Küçük, loş ışıklarla
aydınlanmıştı. Her şey planladığım gibi
gitmezse burası benim sığınağım olacaktı.
Ama önce, bu oyunu kazanmanın bir yolunu
bulmalıydım. Düşüncelerim karışık olsa da içimdeki
güç, her zamankinden daha belirgindir.
Loş odada bir süre durup etrafı dinledim. Konağın
diğer taraflarından gelen hafif sesler dışında her şey
sessizdi. Bu sessizlik, bana düşünmek için zaman
veriyordu.
Aklımda bir plan şekillenmeye başlamıştı. Burada
gizlice kalmak bir çözüm değildi; gücümü göstermek
zorundaydım.
Ama önce Zümra'yı zayıf bir noktada
yakalamalıydım. Herkesin bir zayıflığı vardı, onun da
olmalıydı.
Zihnimde çeşitli senaryolar kurarken gözlerim
duvarlardaki eski işlemelere takıldı. Bu konağın
geçmişi, tıpkı benim gibi, mücadelelerle doluydu.
Her kadının bir hikayesi vardı; benim hikayem ise
henüz yeni başlıyordu. Zümra'nın hanım ağalığına
meydan okumak, yalnızca güçle değil, zekayla da
yapılacaktı.
Derin bir nefes alıp planımı kafamda
şekillendirirken kapının ardındaki gölgeyi fark ettim.
Kimse bu odanın varlığını bilmezdi... Ya da ben öyle
sanıyordum.
Gölge ağır ağır kapıya yaklaştı ve sonunda içeri
süzüldü. Karşımda duran kişi, konağın en eski
hizmetkarlarından biriydi. Gözleri kısılmış, beni dikkatle
süzüyordu. Sessizce başını eğdi ve bir adım ileri attı.
"Size yardım edebilirim," diye fısıldadı.
Bu beklenmedik teklif, beni şaşırtmıştı.
Hizmetkarın söylediklerini sindirmeye çalışırken
gözlerim onun yüzüne kilitlenmişti. Yüzündeki çizgiler,
yılların verdiği tecrübeyi gösteriyordu.
Ama gözlerinde başka bir şey vardı; derin bir
sadakat ya da belki geçmişin hesaplaşması. Bana
neden yardım etmek istediğini anlayamıyordum, ama
şu an bir müttefiğe ihtiyacım vardı.
"Bunu neden yapıyorsun?" diye sordum. Sesimde
kararlılık vardı ama nmerakımı da gizleyememiştim.
Hizmetkar biraz yaklaştı, neredeyse bir sIr verir gibi
konuştu. "Zümra hanim ağadır, evet, ama herkes onu
sevmiyor.
Onunla hesaplaşmak isteyenler var. Siz, bu
konağın gerçek gücü olabilirsiniz. Yardıma ihtiyacınız
olduğunu biliyorum."
Bir an için sessizlik oldu. Bu teklif, beklediğimden
fazlasıydı. Zümra'nın düşmanları olduğunu biliyordum
ama bunu açıkça ifade eden biriyle karşılaşmak beni
şaşırtmıştı.
Şimdi düşündüğümden daha büyük bir oyun
oynanıyordu, ve ben bu oyunun tam ortasındaydım.
" Derin bir nefes aldım. "Bana nasıl yardım
edeceksin?" diye sordum. "
Hizmetkar hafif bir gülümsemeyle, "Zümra'nın
zaaflarını biliyorum," dedi. "Onun güvenini
sarstiğınızda, herkes arkanızda olacak. Size yalnızca ne
yapmanız gerektiğini göstereceğim."
Bu sözler içimde bir kıvılcım çaktı. Eğer gerçekten
Zümra'nın zaaflarını öğrenirsem, bu savaşta üstünlük
sağlayabilirdim. Artık sadece güce değil, bilgiye de
ihtiyacım vardı.
"Peki," dedim yavaşça, "dinliyorum."
Hizmetkar biraz daha yaklaştı, sesi alçak ama
netti.
"Zümra'nin en büyük zaafı ailesine olan
bağlılığıdır," diye fısıldadı.
Arslanoğulları aşireti onun en büyük gücü ama
aynı zamanda en büyük zayıflığı. Ailesi içinde
huzursuzluk çıkarsa, Zümra'nın konumu sarsılır.
"Onun dışarıda ne kadar güçlü durduğuna
bakmayın, içeride, aşiretin dengeleriyle ayakta kalıyor."
Bu bilgi beni düşündürmeye başlamıştı. Zümra'nın
ailesiyle olan bağı zayıflarsa, konağın içinde dengeler
değişebilirdi.
Ama bu tür bir çatışmayı tetiklemek kolay
olmayacaktı. Herkes dikkatle seçilmelidir, her hamle
hesaplı olmalıydı.
"Peki, bunu nasıl kullanabilirim?" dedim. Sesimdeki
kararlılığı hissettim. Bu işin artık geri dönüşü yoktu.
Hizmetkar sakin bir şekilde devam etti. "Aşiretin
ileri gelenlerinden biri, Bervan ağanın kararlarından
rahatsız. O kişiyle konuşmanız gerek.
Eğer onu yanınıza çekebilirseniz, Zümra'nın desteği
zayıflar. Fakat bu adımı atarken dikkatli olmalısınız;
yanlış bir hamle her şeyi berbat edebilir."
Kafamda planlar şekillenirken içimdeki hırs giderek
büyüyordu. Zümra'nın altındaki zemini sarsmak, hanim
ağalık yolunda atacağım en büyük adım olabilirdi.
Fakat her şey planlı gitmeli, en ufak bir hata
yapılmamalıydı.
"Kim bu kişi?" diye sordum, merakım artmıştı.
Hizmetkar gözlerini hafifçe kıstı. "Bervan Ağa'nın amcasınin oğlu, Cihan.
Uzun zamandır Bervan ağanın kararlarından
memnun değil ve Zümra'ya karşı da büyük bir güveni
yok.
Onu kendi tarafınıza çekmek zor olmayacaktır, ama
onunla yapacağınız konuşma dikkatli ve gizli olmalı.
Kimsenin duymaması gerek."
Cihan... Bu isim kafamda yankılandı. Eğer onun
desteğini alabilirsem, Zümra'yı köşeye skıştırmam
kolaylaşacaktı. Plan yavaş yavaş netleşiyordu.
Dudaklarımda hafif bir gülümseme belirdi.
"Tamam, git artık "
Hizmetkâr odadan çıkınca, içimdeki heyecan yerini
şüpheye bıraktı. Cihan'ın bana yardım etmek istediğine
gerçekten inanıyor muydu, yoksa bu bir oyun muydu?
Bervan'nin amcasının oğlu olması, her zaman onu
daha karmaşık bir konumda tutuyordu. Acaba beni
kendi planlarına alet mi ediyordu?
Ama hiç bir şey umrumda değil bu şehirde tek bir
kişi için uyanış olucak oda benim uyanışım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.2k Okunma |
2.31k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |