35. Bölüm

35. Mehmet Ağa

Mavi Yazar
maviyazarr

 

Ne demek istediğini biliyordum, ama bunun nasıl

 

olacağını kestiremiyordum. içimde bir kararsızlık vardı;

 

acaba bu emaneti gerçekten hakkıyla taşıyabilecek

 

miydim?

 

Beni bekleyen yol belirsizdi, sorumluluğun ağırliğı

 

omuzlarıImda her geçen gün daha da hissediliyordu.

 

Hanım ağa olmak, aşiretin yükünü taşımak ve bir

 

yandan da büyüyen bebeğimin varlığını hissetmek...

 

Hepsi birbirine karıŞıyor, içimde bir kasırga

 

koparıyordu. Emanet edilen bu yaşamı koruyabilecek

 

miydim? Kendi gücümden şüphe ederken, o gücü bulup

 

bulamayacağımı sorguluyordum.

 

Bebeğim karnımda kıpırdadığında, içimde yeni bir

 

his uyanıyordu. Bu küçük can, bana güçlü olmam

 

gerektiğini hatırlatıyordu.

 

Aşiretin geleceği, onun doğumuyla şekillenecekti

 

ve bu yüzden, ona verebileceğim en büyük miras, güçlü

 

bir anne olmaktı.

 

Ama bazen, bu sorumluluğu taşımak, kendimden

 

daha büyük bir yük gibi geliyordu.

 

Yalnız kalıp sessizliğe gömüldüğüm anlarda,

 

kendimle baş başa kaldığımda, içimdeki korkular daha

 

da büyüyordu.

 

Aşiretin gözünde güçlü görünmek zorundaydım,

 

ama içimde fırtınalar kopuyordu.

 

Her şey kontrolünden çıkıyormuş gibi

 

hissediyordum. Bir yandan Bervan'a belli etmeden onun

 

desteğini arıyor, diğer yandan bu yükü tek başıma

 

sırtlanmaya çalışıyordum.

 

Bebeğimin her hareketinde, bu dünyaya

 

getireceğim canın sorumluluğu beni daha da derine

 

çekiyordu.

 

O an anladım ki, sadece kendim için değil, ondan

 

sonrakiler için de ayakta kalmalıydım. Aşiretin geleceği,

 

bu bebeğin varlığında gizliydi ve benim güçlü olmam

 

gerekiyordu.

 

Hastaneden çıkmadan önce annemi ve halamları

 

konağa göndermiştim, çünkü aşiretin düzeni

 

bozulmamalıydı.

 

Herkesin gözleri üzerimdeydi ve en küçük detay

 

bile yanlış anlaşılabilirdi. Babam ise o sIrada Mervan'ı

 

aramakla meşguldü.

 

Telaşlıydı, sesi her zamankinden daha sert

 

çıkıyordu. Mervan'ın ortadan kaybolması, işleri daha da

 

karmaşık hale getirmişti.

 

içimde bir huzursuzluk vardı. Her şey üst üste

 

geliyordu sanki. Aşiretin sorunları, kendi içsel

 

korkularım ve bu yeni hayata adım atacak olan

 

bebeğim..

 

Yol boyu aklımda dönüp duran düşünceler bitmek

 

bilmemişti. Her adımda bir yenisi ekleniyor, sorular

 

kafamda bırakıyordu. Konağa vardığımda içimdeki

 

karmaşa biraz olsun sakinleşir gibi oldu.

 

Konağın ağır kapısından içeri adım attığımda,

 

tanıdık koku ve atmosfer beni sarmaladı. Ama bu

 

rahatlama kısa sürdü.

 

içerideki sessizlik

 

bile gerilim doluydu; sanki

 

herkes bir şeylerin farkındaydı, ama kimse dile

 

getiremiyordu.

 

Ayak seslerim taş zeminde yankılanırken, konağın

 

duvarları bana her zamankinden daha soğuk ve

 

mesafeli geldi.

 

Bu taşların altında neler gizliydi, kim bilir? Ama ben

 

artik sadece kendim için değil, bu konakta büyüyecek

 

yeni bir can için de ayakta kalmak zorundaydım.

 

Benim geldiğimi gören annem ve halanmlar beni

 

karşıladı. Yüzlerinde bir sevinç ama aynı zamanda bir

 

tedirginlik vardı.

 

Onların bana olan bakışlarındaki endişeyi

 

hissedebiliyordum; benim için içlerinde bir şeyler

 

kıpırdıyordu.

 

"Zümram, iyi misin?"

 

diye sordu annem, sesindeki kaygıyI

 

gizleyemeyerek.

 

"iyiyim, merak etmeyin,"

 

Ama kendi sesimin ne kadar sarsak olduğunu

 

biliyordum. Halamlarım, etrafımda dolanırken, onları

 

rahatsız etmemek için derin bir nefes aldım.

 

Bu an, aşiretimizin kadınlarının dayanışmasının ne

 

kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu.

 

Araba kapısının yanından geçerken, içimde

 

büyüyen kaygıları biraz olsun geride bırakmak istedim.

 

Ancak, annemin ve halamların gözlerinde

 

gördüğüm korku, aşiretin belirsiz geleceğine dair

 

hissettiğim kaygıları yeniden alevlendirdi.

 

Babam sedire oturmuş, gözlerinde derin bir

 

yorgunluk vardı. Yilların biriktirdiği tecrübeler ve üst

 

üste gelen sorumluluklar, onun omuzlarını daha da

 

ağırlaştırmiş gibiydi.

 

Yüzüne baktiğımda, sessiz bir tükenmişlik

 

okudum. Her zaman dimdik duran, aşiretin başındaki o

 

güçlü adamın gözlerinde bu defa farklı bir şey vardı.

 

"Hoş geldin, Zümra,"

 

dedi kısık bir sesle, bakışlarını benden kaçırarak.

 

Sesi her zamanki otoriter tonundan uzaktı, sanki içinde

 

bir ağırlık taşıyordu ama bunu benimle paylaşmak

 

istemiyordu.

 

Yanına yaklaştım, sessizce oturdum. Babamın

 

yanında otururken içimde derin bir boşluk hissettim.

 

Her ne kadar onun yanında güçlü durmaya

 

çalışsam da, aslında hepimiz bu karmaşanın ortasında

 

bir çıkış yolu arıyorduk.

 

"Mervan'dan haber var mı?"

 

ama cevabı tahmin ediyordum. Babam başını

 

hafifçe salladı, ellerini dizlerinde birleştirip bir süre

 

öylece kaldı.

 

"Dayê, xaltiya min bigire û min û bavê min tenê

 

bihêle, bila kes li hewşê nemîne."

 

( anne, halalarımı da al babamla, beni yalnız

 

bırakın avluda kimse kalmasın)

 

"Bi xatirê te keçikê"

 

( hayrola kızım)

 

" Bir daha demem dayê avluyu boşaltın"

 

Sesimdeki kararlılık, içimdeki belirsizliği bir nebze

 

olsun bastıriyordu. Söylediğim an, annem ve diğerleri

 

hemen harekete geçti.

 

Gözlerinde anlık bir şaşkınlık belirdi

 

talimatıma itaat etmekten başka çareleri yoktu.

 

Avlunun sakinliği bozuldu, kadınlar ve çocuklar yavaş

 

yavaş içeri doğru yöneldi.

 

Kendimi bir an için lider gibi hissettim; bu an,

 

aşiretimin geleceği için bir şeyler yapma firsatıydı.

 

içerideki kaygılarım, dışarıdaki boşlukla birleşince,

 

bir nebze hafifledi. Dışarıda bir şeyler değişiyordu.

 

Kadınlar avludan çıkarken, yüzlerinde belirsiz bir

 

kararlılık ve merak vardı. Neler olduğunu anlamak için

 

benden gelen talimatları bekliyorlardı.

 

Şimdi, bu anı kullanıp, topluluğumun gözündeki

 

korkuyu dağıtmak zorundaydım. Gözlerimi babamdan

 

ayırmadan, içimde bir şeyler uyanıyordu; belki de

 

aşiretin geleceğini yeniden şekillendirme zamanı

 

gelmişti.

 

Avlu tamamen boşaldığında emin olduktan sonra,

 

babamın sağ kolu olan adamı Şahin'e seslendim.

 

" Şahin "

 

Seslenmemle yanımıza gelmesi on saniye sürdü.

 

Şahin, hızlı adımlarla yanıma geldiğinde, yüzündeki

 

ciddiyet benim için bir şeylerin yoluna gireceğine dair

 

bir işaret gibiydi.

 

Buyur hanım ağam"

 

" Silahını ver"

 

Söylediğim şeyle şaşırsa da, lafımı ikiletmeden

 

belindeki silahı çıkarıp verdi. Soğuk metal, ellerimdeki

 

sIcaklığı hissettiriyordu.

 

" Zümra"

 

Buyur Mehmet ağa"

 

" Niyetin ne senin, karşındakinin ağan olduğunu unutma

 

Eğri oturup doğru konuşalım baba sen mervanı

 

bulduğunda kılına dahi dokunmasın çünkü o erkek ne

 

yaptıysa af edeceksiniz buna müsaade etmem olurda

 

benden önce bulursan ve bir şey yapmasan ahdım

 

olsun onunla birlikte senide gömerim

 

" Haddini bil karşında ki baban senin sen kimsin de

 

beni tehdit ediyorsun"

 

Babamın sesi avluda yankılandı. Bu sözler, hem

 

beni hem de bulunduğum durumu zor bir noktaya

 

getiriyordu.

 

Babanın söylediklerinin ardından, elimi avludaki

 

masaya vurdum.

 

"Bu bir tehdit değil, Mehmet ağa!

 

Al şu kurşunu olurda benden önce Mervan' i

 

bulursan cezasını kesmesen, kafana sık beni baba

 

katili yapma

 

Bunları söylerken içimde bir anlık korku hissetsem

 

de, bunu dile getirmek zorundaydım. Artik bu belirsizlik

 

içinde kalmak istemiyordum.

 

_*_

 

Bervan'dan

 

Zümra'nın uyandığını duyduğum an, içimde tarifsiz

 

bir sevinç patladı. Hastaneye nasıl gittiğimi, etrafımdaki

 

insanları nasıl unuttuğumu bile hatırlamıyorum.

 

Onun için her şeyi göze alabilirdim; canımı bile

 

vermeye hazırdım. Ancak hastanede, onun odasina

 

girdiğimde

 

Zümra'nın yüzündeki bana olan nefret, adeta

 

kelimeleriyle şekillenmiş gibiydi. Gözlerinin

 

derinliklerinde bir soğukluk, söylediklerinde ise bir

 

suçlama hissediyordum.

 

Her cümlesi, içimde biriken öfkeyi alevlendiriyordu.

 

Onun bu hali, benim için dayanılmazdı; sanki bana olan

 

sevgisini tamamen yitirmişti.

 

Yüreğimdeki öfke, bir volkan gibi patlamak

 

üzereydi. Kendimi onun karşısında çaresiz ve kırgın

 

hissediyordum, ama bir yandan da bu öfkeyle

 

yüzleşmenm gerektiğini biliyordum.

 

Her şey, Zümra'nın bana karşı hissettiklerini ve ona

 

olan sorumluluklarımı sorgulamama neden oluyordu.

 

Her söylediği kelime, yüreğimde bir volkan gibi

 

patlıyordu. Zümra'nın sesindeki acı ve öfke, içimdeki

 

hisleri alevlendiriyor, beni daha da derin bir çatışmaya

 

sürüklüyordu.

 

Onunla geçmişte paylaştığımız anılar, bu anın

 

gölgesinde sönmeye yüz tutmuş gibiydi. Bir yanda

 

onun gözlerindeki nefret, diğer yanda ise ona karşı

 

duyduğum aşkın kalıntıları arasında sıkışıp kalmıştım.

 

Her bir kelimesi, geçmişin yükünü hatırlatıyor ve

 

içimdeki öfkeyi büyütüyordu. Zümra'nın acısı, benim

 

acıma dönüşmüş ve bu

 

kıyametin ortasında kendimi

 

kaybolmuş gibi hissediyorum.

 

o öfkeyle içimde bir ses yükseldi:

 

"Zilan'dan çocuk yapacağım!" dedim.

 

Ancak bu sözler, yüreğimin derinliklerinde

 

yankılandı. Ne bedenim ne de kalbim, Zümra'ya ihanet

 

edebilecek kadar bağlıydı.

 

Onunla kurduğum bağ, her türlü öfkenin

 

ötesindeydi. Zümra'nın acısI, benim içimdeki tüm

 

karanlık hislerle birleşerek bir kıyamet yaratıyordu.

 

Duygularım arasında gidip gelirken, Zilan'ın

 

varliğına dair her düşünce, Zümra'ya olan bağlıliğımın

 

ağırlığı altında eriyordu.

 

Ne yaparsam yapayım, Zümra'nın kalbinde bir

 

yerim olduğu gerçeği, benim için her şeyden daha

 

önemliydi.

 

Atığı tokat, bana karşı duyduğu öfkenin somut bir

 

ifadesiydi ve bu, onun haklı olduğunu anlamama neden

 

oluyordu.

 

Acıtsa da, bu hareketi aslında geçmişteki

 

hatalarımı yüzüme vuruyordu. İçimdeki öfke bir yana,

 

onun yaşadığı hayal kırıklığı ve acı, bu tavrında ne

 

kadar haklı olduğunu gözler önüne seriyordu.

 

O an, geçmişteki hatalarımın ağırlığı beni boğarken,

 

duygularıma dair derin bir anlayış kazanmaya

 

çalışıyordum.

 

Gözlerindeki öfke, benim içimdeki pişmanlığı

 

ateşini körüklüyordu.

 

Üzerine kuma getirmiştim; bu, zaten sevdiğim

 

kadına karşı işlediğim bir ihanetin en açık

 

göstergesiydi.

 

Bu düşünce, içimdeki suçluluk duygusunu daha da

 

derinleştiriyordu. lişkilerdeki sadakat ve güven, benim

 

için her zaman önemliydi, ama şimdi her şey

 

paramparça olmuştu.

 

O öfkeyle hastaneden ayrıldım ve konağa doğru

 

yola koyuldum. Içimdeki duygular birbirine karışmış, bir

 

fırtına gibi savruluyordu. Her adımda, yaşananların

 

ağırlığı daha da hissediliyordu.

 

Günlerdir konağa bile gitmemiştim. Inat uğruna

 

kendime yeni bir eş almıştım, ama onun yüzünü dahi

 

görmek istemeyecek hale gelmiştim.

Bölüm : 02.01.2025 11:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...