
Avukat selam verdikten sonra yanına yaklaştım.
"istediğim şeyleri yaptınınız mı?"
"Merhaba Zümra hanım öncelikle benden isteğiniz
belgeler burda Bervan Arslanoğlunu ilk celsede boşama
şansı çok yüksek sizi aldattığı için bunu koz olarak
kullanıcaz"
Güzel işlemlere bir an önce başlayın ayrica eğer
bebek doğarsa velayet davası ile uğraştırma beni."
"Bu arada zöhre aldanoğlu ile ilgili bir kaç bilgi
edindim"
" Nedir avukat ağzından cımbızla mı laf alıcaz?"
" Zöhre aldanoğlu yedi aylık hamile iken doğumu
gerçekleşmiş yalnız vefat eden bebek dokuz aylıkmış
muhtemelen belgede sahtecilik yapılmış ablanızın
çocuğu yaşıyor olabilir
Bana kesin bir cevap ver avukat "
"Emin olmadan kesin konuşmak istiyorum o
sattler arasında doğum yapan bir kaç kadın daha var
işin garip tarafı Afran Arslanoğlunun eşi roza hanım da
aynı hastanede ve aynı saate doğum yapıyor dokuz
aylıken doğum yapıyor ama bebeği küveze alıyorlar
gariplik burda"
" Emin misin bu konuda "
Avukatın söylediği her cümle bir umut du benim için
,önce boşanıp sonra yeğenimi bulup alıp gitmek
istiyorum.
Herhes den her şeyden uzağa canımı yakanlar
Yokluğumla acı çeksinler artık sadece kendim için yaşayacam.
Herkesten, her şeyden uzağa.. Artik kendimi
korumam gerek. Kimseye umut olmak istemiyorum,
kimsenin yükünü taşımak istemiyorum.
Öylesine yandım ki, kül oldum, un ufak oldum da
yine de görmediler. Yokluğumu hissetsinler. içlerine
işler mi, sIzlar mı bilmem ama benim payıma düşen son
kırıntı da tükendi.
Kendim için yaşayacağım artık. Yaralarımı açıp,
kabuk tutmalarını beklemek yok bundan sonra.
Geçmişin izleri, kimseye gösterilmemiş yaralar,
hepsi bana emanet, hepsi bende saklı. Adımimı attiğım
her yerde anılar ağır bir yük gibi peşimde.
Ama bu kez onları taşımayacağım. Sürgünse
sürgün, uzaksa uzak. Her şey, her yer benden
uzaklaşsın.
Artık tek bir yol var önümde, yalnızlıkla örülü,
sessiz bir yol... Kendi içime doğru uzanan bir yolculuk
bu.
Eskiden yabancı olduğum bu sessizlik, şimdi en
yakın dostum olacak. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes
alıyorum; geçmişte soluduğum tüm acılar, bir anlık bir
hışırtıyla göğsümden çıkıyor sanki.
Bir zamanlar hayatımın merkezine koyduklarımın,
yokluğumu hissedip hissetmemeleri artık umurumda
değil.
Onlar bilmezler ne yaşadığımı, hangi yüklerin
altında ezildiğimi. Zihnimde bir bir hatırlıyorum her
birini, nasıl beklentilerle boğulduğumu, hayal kırıklıklarının içime işlediğini.
Beni görmeden geçen yüzler, içimde biraktıkları
yaralarla hatırlanacaklar. Yokluğumu fark ettiklerinde
belki de artık çok geç olacak.
Yoluma devam ederken yavaş yavaş hafiflediğimi
hissediyorum. Bir yükten, bir prangadan kurtulmanin o
garip huzuru var içimde.
Kendim için yaşayacağım artık. Beni ayakta
tutacak olan tek şey, kendi ayak izlerim.
"Bundan sonrasını ben hallederim, avukat. Sen
sadece boşanma işine odaklan. Babam için de, aklı
dengesi yerinde raporu çıkar. Bana yaşattıklarının
bedelini ödeyecek. Mal varlığı, onun bana bıraktığı
yıkımının karşılığı olacak."
Bu sözlerle sanki içindeki kırılmış gençliği, yılların
acısını, her duyduğu hakareti tek tek geri ödemeye ant
içmiş gibiydi.
Artık bu yolun geri dönüşü yoktu. Onun için yıllarca
susmuş, boyun eğmişti ama şimdi hepsinin karşılığını
almanın zamanıydı.
Avukat başını sallayıp arabasına bindi. Gözlerim
onun gidişini takip ederken, derin bir nefes aldım.
an, ruhumda bir şeylerin yer değiştirdiğini
hissettim; belki de son bir adım daha atmıştım
özgürlüğe. Avludan içeri girdim, içimdeki gerilim biraz
olsun hafiflemişti.
Avludaki sedire oturdum, kafamı geriye yasladım
ve gözlerimi kapattım. İçimdeki yaralar açılmış, sanki
kalbim hâlâ kanıyordu.
Dışarıdaki sesler silikleşirken, zihnimde anılar
belirmeye başladı; yılların acıları, beklemekten bitap
düşen ruhum.. Tam o sirada, annemin geldiğini
hissettim.
Ona doğru döndünm, ama gözlerimi açmadan
sadece duyularımla ona odaklandım. Anne kokusu,
hafif bir parfüm ve evin içindeki sicaklık.
Kalbimdeki yaralar, annemin varliğıyla biraz olsun
hafifliyordu. Yavaşça yanımda belirdi, elini om
koydu. Hemen o an, her şeyin alt üst olduğu o eski
zamanları hatırladım; onun sesi, güven veren bir melodi
gibi, içimi rahatlattı.
"Zümram Ana kız biraz sohbet edelim"
Gelmen iyi oldu benim de seninle
konuşacakalarım vardı dayê"
"Bu aşı oluşun ne zaman biter güzel gözlüm ne
baba biliyorsun ne de büyük saygını mı yitirdin "
"Ne zaman acılarım dinerse ne zaman sizi afede
bilirsem sen şimdi bırak bunları anne ablama ne oldu
onu anlat"
Sorduğum soru, annemin gözlerinde bir barajı
yıkıveren dalgalar gibi patlak verdi. Gözyaşları,
geçmişin yüküyle dolup taşarken, aniden havayı gerdi.
Gözlerim kapandı, onun bu hale gelmesi içimde bir
yaraya daha açtı
" Koruyamadım onu alamdım babanın ellinden "
"En başından anlat dayê"
"Kim ne derse susan zöhrem ilk defa babana karşı geldi."
"Doğru düzgün anlat Allah aşkına anne ne oldu da
karşı geldi"
" Üniversite okumak istedi baban izin vermedi o
günün akşamı birakıp kaçtı, ablan günlerce aylarca izini
sürdüler bulamadılar."
" Ağlama anne tek seferde anlat kurban olayım
parça parça değil"
" Namusumuzu iki paralık etti dediler
vazgeçemediler bir gece babana telefon geldi kızın
afran Arslanoğluna kaçmış diye, abinler,baban,
aldanoğlu aşireti, Arslanoğlu konağını bastı afran
oradaymış sorgusuz sualsiz abin çekip vurmuş.
Mehmet ağa konağa geldiği sırada Mervan da ablanı
getirdi üstü başı kan revan içindeydi. Mervan Yılanın
zehrini ben aldım başını ezmek senin hakkındır"
deyince ablanın üzerine atıldım babanın gözü
dönmüştü. Ablan o haldeyken kendi saçıyla boğdu
ablanı o gece günah gecesiydi bizde bekçisi."
"Çekip alamadın mı ellinden evladını senin
gözünün önünde boğmuş ve sen alamdın mi? dayêeeee
cevap ver bizim namusun bekçisi mi Mervan kimsenin
aylardır bulmadığını o nasıl bulmuş? sormadın mi anne?"
"Alamadım Zümram Arslanoğlulları geriye kalan
evlatlarımı da benden aldı cana can kana kan aldılar en
son da seni yaktı baban"
" Geriye sadece ben kaldım, beni gördüğün son
günler dayê artık bende
yoktum beni de öldü bilin."
Gözümden yaş dinmiyordu. Kafam içim dolup
taşmıştı; düşüncelerim birbiriyle savaşıyor, içimdeki
fırtınayı daha da büyütüyordu. Oturduğum sedirden
kalkıp odama doğru yürümeye başladım.
Merdivenlerden çıkmak bile yük olmuştu.
Adımlarım ağırlaşıyor, her bir basışımda sanki
yerden daha fazla çekiliyormuşum gibi hissediyordum.
Annemin sözleri, ruhumu adeta kemiriyordu.
Kayıpların ağırlığı altında eziliyor, duygularım iç içe
geçmiş bir bulut gibi üzerime yağıyordu.
O an, odanın kapısına geldiğimde durdum. Kapyı
açmak için uzandım ama elim titriyordu. İçerisi,
kaybettiklerimin anılarını taşIyan bir zindan gibiydi.
Sonunda derin bir nefes alarak kapıyı açtım.
Odanın karanlığında, her şey sessizdi. Hüzünle
duvarlar, içimdeki boşluğun yankısını çıkarıyordu.
Yavaşça içeri girdim ve kapıyı kapattım.
içimdeki fırtına hâlâ dinmemişti, ama şimdi, o
karanlığın içinde yalnız kalmayı tercih ediyordum.
Duvardaki resimlere baktım, hayal meyal gülümseyen
yüzler, artık bana düşman gibi görünüyordu.
Odaya girdiğimde, yüreğimde bir ağırlık hissettim.
Her şeyin bu kadar karanlık olması, yaşamak için bir
sebep aramak zorunda kalmama neden oluyordu.
Kendimi yatağımın kenarına otururken buldum.
Kaybettiğim her şeyin boşluğu, içimi kemiriyor, beni
yavaş yavaş tüketiyordu.
içimde bitmeyen, bilmeyen kayıplar beni iyice deli
etmişti. Nasıl acı çeke çeke can verdi evladının kokusunu bile içine çekmeden ölmüş olması?
Bu düşünce, içimi kemiren bir yılan gibi sarılıyordu.
Her an, her nefes, kaybettiğim o değerli varlığın anısıyla
doluydu.
Ellerimi saçlarımın içine geçirip, bunca zamandır
suskunluğumu dışa vurabildim. İçimde biriken hislerin
patlak vermesi gerekiyordu; yıllardır biriken bu ac, artık
daha fazla içinde kalamazdı.
Gözlerimden akan yaşlar, yüreğimin
derinliklerinden gelen bir çığlığa dönüştü. Çığlığım,
kaybettiğim her şeyin yankısını odanın duvarlarına
vurdu, sanki tüm evren benimle birlikte ağlıyordu.
O an, içimdeki acıyı her damla yaşla birlikte
boşaltmaya başladım. Bütün korkularım, hayal
kırıklıklarım ve kayıplarım, sonunda yüzeye çıkıyordu.
Neden bu kadar sessiz kaldım? Neden yaşadığım
acıyı dile getiremedim? Bütün bu sorular, gözlerimden
fışkıran yaşlarla birlikte yok oluyordu.
Yavaşça yere çömeldim, ellerimle yüzümü
kapattım. Ağlamak, içinde bulunduğum karanlığa biraz
Işık getirmişti ama yine de derin bir boşluk hissettim.
*
Berfin' den
Roza yengemin hastalığı bir kara veba gibi
çökmüştü üzerimize. Evin her köşesi, onun
çaresizliğiyle dolup taşarken, karanlık düşünceler
aklımı sarhoş ediyordu. Yüzlerimizdeki endişe,
yüreğimizdeki korku, adeta görünmez bir çember
gibi
etrafımızı sarmıştı.
Roza, bir zamanlar enerjisiyle evi aydınlatan,
gülüşüyle kalplerimize umut taşıyan kadındı; şimdi ise
çaresizlik içinde kıvranıyordu.
Hastalık, ona bir el uzatmış, neşesini çalmıştı. Bir
zamanlar dolup taşan evimiz, şimdi sanki bir ölü şehir
gibi sessizleşmişti.
Roza'nın odasının kapısını açtığımda, içimdeki
korku daha da derinleşiyordu. Yatakta, halsiz bir şekilde
yatan o canlı bedeni görmek, içimdeki yarayı daha da
açıyordu.
Onun acI çektiğini görmek, beni de bir parça
öldürüyordu.
Dördüncü evre kanserin hiç umudu yoktu. Roza
yengemin bedeni, hastalığın acımasız pençesinde, her
geçen gün biraz daha eriyordu.
Doktorlar, her defasında gözlerini kaçırarak,
tedavinin bir anlamı kalmadığını söylüyorlardı. O
anlarda evde bir ağıt gibi yankılanan sessizlik,
yüreğimde bir yara açıyordu. Herkesin yüzünde beliren
o çaresiz bakışlar, kaybedişin habercisi gibi geliyordu.
Abimin isteği üzerine lstanbul'a götürdük. Onun
için bu, zor bir karardı; ama Roza yengemin hastalığıyla
yüzleşmek, ailenin yükünü paylaşmak zorundaydım.
Yola çıkarken içimde bir karamsarlık vardı.
Yengemin hastalığı, evimizdeki tm neşeyi almıştı,
şimdi onu yeni bir yere götürmek, belki de umut ışığı
aramak gibiydi.
Ama benim yokluğumda, abim Zilan'ı kuma olarak konağa getirmişti. Bu haber, içimde bir hüzün ve öfke
karışımı duygular uyandırıyordu.
Zilan, bizim için tanıdık bir yüz, ama aynı zamanda
bir yük gibi geliyordu. Abimin bu seçimi, kayıplarımızın
yanında sanki yeni bir yarayı daha açmış gibiydi.
İstanbul'da da çare bulamayınca mecbur geri
dönmek zorunda kaldık. Yola çıkmadan önce içimde bir
umut vardı; belki orada bir şeyler değişir, Roza'nın
sağlığına kavuşması için yeni yollar bulabilirdik.
Ama gittiğimiz hastanelerde yapılan hiçbir tedaviye
yanıt vermemesi, ruhumu tamamen yıpratmıştı.
Doktorların yüzlerindeki kaygı ve çaresizlik, içimdeki
umudu da yerle bir ediyordu.
Geri dönüş yolunda, aklımda sadece Roza'nın sesi
yankılanıyordu.
"Evladım, ben iyileşeceğim," derken ki neşesi, şimdi
sanki hiç yaşanmamış gibi görünüyordu.
Kollarımda bir umut taşırken, şimdi o umut da
yerini hüsrana bırakmıştı.
Kızı için dayanmaya çalışıyordu, sadece meleğini
düşünüyordu.
Roza, tüm acılarına rağmen gözlerini kapattığı da
aklında canlanan tek şey, küçük kızının
gülümsemesiydi.
O masum bakışlar, ona yaşama gücü veriyordu.
Her ne kadar bedeni zayıflasa da, kalbinde bir umut
Işığı yanmaya devam ediyordu.Geri döndüğümüzde,
onun bu dayanma çabasını hissetmek kolay değildi.
Konağa vardığımızda, Melek yolumuzu gözler gibi
bizi bekliyordu. Küçük bedeninin heyecanla sallanan
kolları, Roza'nın yanina koşarken gözlerinde parlayan
umut işiğıyla birleşiyordu.
Annesine sarilışındaki o içtenlik, onun için tüm
dünyanın anlamın taşıyordu. Ama bu mutluluğun
ardında, babasız büyümenin yükü yetmezmiş gibi,
annesiz kalacak olmanın verdiği büyük bir acı vardı.
Melek'in annesine sarılışı, her şeyden önce bir
ihtiyaçtı. Küçük kız, Roza'nın kollarında güven bulmaya
çalışırken, içindeki kaygıyı bir nebze olsun unutmaya
çalışıyordu
Ancak, onun neşesi, Roza'nın yüzündeki hüzünle
iç içe geçmişti. Annesinin gözlerindeki acı, Melek'in
mutluluğunu gölgeleyerek ağır bir yük haline geliyordu.
Roza, kızıyla birlikte geçirdiği her anı derin bir
sevgiyle yaşarken, "Meleğim, ben buradayım," diye
fısıldıyordu. Ama içinde taşıdığı korku ve çaresizlik, bu
sözlerin ardındaki gerçekliği örtüyordu.
Küçük Melek, annesinin bu acısını fark etmeden,
yalnızca onun sevgisiyle sarılmanın verdiği huzuru
yaşıyordu. Oysa annesi, her gün biraz daha zayıflıyor ve
bu savaşın sonunu düşünmekten korkuyordu.
Melek'in yüzündeki o saf mutluluğu görmek, Roza
için katlanılmaz bir acıydı. Kızının annesiz kalacak
olmasının ağırlığı, Roza'nın bedenini yavaşça ele
geçiriyordu.
Her sarılış, her öpücük, ona aynı zamanda bir veda
hissi veriyordu. "Bunu sana yapamam," diye fısıldadı.
kadar güçlü görünmeye çalışsa da, içindeki
korkular yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.
Konağın içinde, zaman sanki duruyor gibiydi.
Melek'in gülüşü, Roza'nın ruhuna bir parça umut
getirirken, bu umut da zamanla karanlığa dönüşüyordu.
Her gün, her an, Roza için bir mücadeleydi.
Melek'in hayalindeki annelik, onun için savaştığı en
değerli şeydi, ama aynı zamanda en büyük acıydı.
Melek'in saf sevgisi, Roza'nın içindeki karanlığı
aydınlatmaya çalışırken, karşısında duran hastalık, ne
yazık ki, bu savaşı zorlaştırıyordu.
Roza, kızına karşı bir yandan güçlü görünmeye
çalışıyor, diğer yandan içindeki acıyla yüzleşmek
zorundaydı.
"Seni kaybetmemek için ne gerekiyorsa
yapacağım," diyordu kendine, ama bu kararlılık, ne
yazık ki, hastalığın pençesinde kayboluyordu.
" Bir daha beni bırakıp gittme anne olur mu ! çok
özledim seni"
Hiç bırakır mıyım ben seni meleğim annen hep
senin yanında olucak korkma bir daha
gitmem"
" Hadi meleğim sen anneni odasına götür olur mu?
yol yordu anneni
" Peki hala"
" Aferin güzel Meleğime"
Melek Roza'yı odasına götürünce, annemle ben
başbaşa kaldık. O an, evde
ki sessizlik biraz rahatsız edici bir hâl aldı.
Eee dayê sonunda istediğini yaptırmışsin Zilan' I
konağa getirtmişsin , hiç utanman yok değil mi. O kiz
ölümden döndü ayrıca senin oğlunun piçini taşıyor"
Berii senin dilin açılmış, İstanbul gidince ben mi
dedim gelip girsin oğlumun koynuna
"Az çektirmediniz ne Roza ne de Zümra huzur
bulmadı bu getirdiğiniz yılan size huzur verecek mi
sanıyorsun sen ayağıma yer edeyim sana neler edeyim
kaynana derse şaşırma "
Bana bak berii tepemim tasını artırma yıkıl
karşımda "
" Birinden birinin ahı elbet bulur seni merak etme."
Daha fazla yüzünü görmek istemiyordum; annemin
tartışmayı uzatmadan odama gittim. Kapıyı kapatırken,
içimde biriken duyguları bastırmaya çalışıyordum.
Annemle aramızda geçen tartışma, içimdeki
kaygıları ve korkuları daha da derinleştirmişti.
Odamın içinde yalnız kaldığımda, duygularım bir
anda dışa vurulmaya başladı.
Sırtımı duvara yaslayarak derin bir nefes aldım.
Kalbim, annemin sert bakışlarıyla dolmuştu ve içimde
bir karmaşa yaşanıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |