37. Bölüm

37. Günah Gecesi

Mavi Yazar
maviyazarr

Avukat selam verdikten sonra yanına yaklaştım.

"istediğim şeyleri yaptınınız mı?"

"Merhaba Zümra hanım öncelikle benden isteğiniz

belgeler burda Bervan Arslanoğlunu ilk celsede boşama

şansı çok yüksek sizi aldattığı için bunu koz olarak

kullanıcaz"

Güzel işlemlere bir an önce başlayın ayrica eğer

bebek doğarsa velayet davası ile uğraştırma beni."

"Bu arada zöhre aldanoğlu ile ilgili bir kaç bilgi

edindim"

" Nedir avukat ağzından cımbızla mı laf alıcaz?"

" Zöhre aldanoğlu yedi aylık hamile iken doğumu

gerçekleşmiş yalnız vefat eden bebek dokuz aylıkmış

muhtemelen belgede sahtecilik yapılmış ablanızın

çocuğu yaşıyor olabilir

Bana kesin bir cevap ver avukat "

"Emin olmadan kesin konuşmak istiyorum o

sattler arasında doğum yapan bir kaç kadın daha var

işin garip tarafı Afran Arslanoğlunun eşi roza hanım da

aynı hastanede ve aynı saate doğum yapıyor dokuz

aylıken doğum yapıyor ama bebeği küveze alıyorlar

gariplik burda"

" Emin misin bu konuda "

Avukatın söylediği her cümle bir umut du benim için

,önce boşanıp sonra yeğenimi bulup alıp gitmek

istiyorum.

Herhes den her şeyden uzağa canımı yakanlar

Yokluğumla acı çeksinler artık sadece kendim için yaşayacam.

Herkesten, her şeyden uzağa.. Artik kendimi

korumam gerek. Kimseye umut olmak istemiyorum,

kimsenin yükünü taşımak istemiyorum.

Öylesine yandım ki, kül oldum, un ufak oldum da

yine de görmediler. Yokluğumu hissetsinler. içlerine

işler mi, sIzlar mı bilmem ama benim payıma düşen son

kırıntı da tükendi.

Kendim için yaşayacağım artık. Yaralarımı açıp,

kabuk tutmalarını beklemek yok bundan sonra.

Geçmişin izleri, kimseye gösterilmemiş yaralar,

hepsi bana emanet, hepsi bende saklı. Adımimı attiğım

her yerde anılar ağır bir yük gibi peşimde.

Ama bu kez onları taşımayacağım. Sürgünse

sürgün, uzaksa uzak. Her şey, her yer benden

uzaklaşsın.

Artık tek bir yol var önümde, yalnızlıkla örülü,

sessiz bir yol... Kendi içime doğru uzanan bir yolculuk

bu.

Eskiden yabancı olduğum bu sessizlik, şimdi en

yakın dostum olacak. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes

alıyorum; geçmişte soluduğum tüm acılar, bir anlık bir

hışırtıyla göğsümden çıkıyor sanki.

Bir zamanlar hayatımın merkezine koyduklarımın,

yokluğumu hissedip hissetmemeleri artık umurumda

değil.

Onlar bilmezler ne yaşadığımı, hangi yüklerin

altında ezildiğimi. Zihnimde bir bir hatırlıyorum her

birini, nasıl beklentilerle boğulduğumu, hayal kırıklıklarının içime işlediğini.

Beni görmeden geçen yüzler, içimde biraktıkları

yaralarla hatırlanacaklar. Yokluğumu fark ettiklerinde

belki de artık çok geç olacak.

Yoluma devam ederken yavaş yavaş hafiflediğimi

hissediyorum. Bir yükten, bir prangadan kurtulmanin o

garip huzuru var içimde.

Kendim için yaşayacağım artık. Beni ayakta

tutacak olan tek şey, kendi ayak izlerim.

"Bundan sonrasını ben hallederim, avukat. Sen

sadece boşanma işine odaklan. Babam için de, aklı

dengesi yerinde raporu çıkar. Bana yaşattıklarının

bedelini ödeyecek. Mal varlığı, onun bana bıraktığı

yıkımının karşılığı olacak."

Bu sözlerle sanki içindeki kırılmış gençliği, yılların

acısını, her duyduğu hakareti tek tek geri ödemeye ant

içmiş gibiydi.

Artık bu yolun geri dönüşü yoktu. Onun için yıllarca

susmuş, boyun eğmişti ama şimdi hepsinin karşılığını

almanın zamanıydı.

Avukat başını sallayıp arabasına bindi. Gözlerim

onun gidişini takip ederken, derin bir nefes aldım.

an, ruhumda bir şeylerin yer değiştirdiğini

hissettim; belki de son bir adım daha atmıştım

özgürlüğe. Avludan içeri girdim, içimdeki gerilim biraz

olsun hafiflemişti.

Avludaki sedire oturdum, kafamı geriye yasladım

ve gözlerimi kapattım. İçimdeki yaralar açılmış, sanki

kalbim hâlâ kanıyordu.

Dışarıdaki sesler silikleşirken, zihnimde anılar

belirmeye başladı; yılların acıları, beklemekten bitap

düşen ruhum.. Tam o sirada, annemin geldiğini

hissettim.

Ona doğru döndünm, ama gözlerimi açmadan

sadece duyularımla ona odaklandım. Anne kokusu,

hafif bir parfüm ve evin içindeki sicaklık.

Kalbimdeki yaralar, annemin varliğıyla biraz olsun

hafifliyordu. Yavaşça yanımda belirdi, elini om

koydu. Hemen o an, her şeyin alt üst olduğu o eski

zamanları hatırladım; onun sesi, güven veren bir melodi

gibi, içimi rahatlattı.

"Zümram Ana kız biraz sohbet edelim"

Gelmen iyi oldu benim de seninle

konuşacakalarım vardı dayê"

"Bu aşı oluşun ne zaman biter güzel gözlüm ne

baba biliyorsun ne de büyük saygını mı yitirdin "

"Ne zaman acılarım dinerse ne zaman sizi afede

bilirsem sen şimdi bırak bunları anne ablama ne oldu

onu anlat"

Sorduğum soru, annemin gözlerinde bir barajı

yıkıveren dalgalar gibi patlak verdi. Gözyaşları,

geçmişin yüküyle dolup taşarken, aniden havayı gerdi.

Gözlerim kapandı, onun bu hale gelmesi içimde bir

yaraya daha açtı

" Koruyamadım onu alamdım babanın ellinden "

"En başından anlat dayê"

"Kim ne derse susan zöhrem ilk defa babana karşı geldi."

"Doğru düzgün anlat Allah aşkına anne ne oldu da

karşı geldi"

" Üniversite okumak istedi baban izin vermedi o

günün akşamı birakıp kaçtı, ablan günlerce aylarca izini

sürdüler bulamadılar."

" Ağlama anne tek seferde anlat kurban olayım

parça parça değil"

" Namusumuzu iki paralık etti dediler

vazgeçemediler bir gece babana telefon geldi kızın

afran Arslanoğluna kaçmış diye, abinler,baban,

aldanoğlu aşireti, Arslanoğlu konağını bastı afran

oradaymış sorgusuz sualsiz abin çekip vurmuş.

Mehmet ağa konağa geldiği sırada Mervan da ablanı

getirdi üstü başı kan revan içindeydi. Mervan Yılanın

zehrini ben aldım başını ezmek senin hakkındır"

deyince ablanın üzerine atıldım babanın gözü

dönmüştü. Ablan o haldeyken kendi saçıyla boğdu

ablanı o gece günah gecesiydi bizde bekçisi."

"Çekip alamadın mı ellinden evladını senin

gözünün önünde boğmuş ve sen alamdın mi? dayêeeee

cevap ver bizim namusun bekçisi mi Mervan kimsenin

aylardır bulmadığını o nasıl bulmuş? sormadın mi anne?"

"Alamadım Zümram Arslanoğlulları geriye kalan

evlatlarımı da benden aldı cana can kana kan aldılar en

son da seni yaktı baban"

" Geriye sadece ben kaldım, beni gördüğün son

günler dayê artık bende

yoktum beni de öldü bilin."

Gözümden yaş dinmiyordu. Kafam içim dolup

taşmıştı; düşüncelerim birbiriyle savaşıyor, içimdeki

fırtınayı daha da büyütüyordu. Oturduğum sedirden

kalkıp odama doğru yürümeye başladım.

Merdivenlerden çıkmak bile yük olmuştu.

Adımlarım ağırlaşıyor, her bir basışımda sanki

yerden daha fazla çekiliyormuşum gibi hissediyordum.

Annemin sözleri, ruhumu adeta kemiriyordu.

Kayıpların ağırlığı altında eziliyor, duygularım iç içe

geçmiş bir bulut gibi üzerime yağıyordu.

O an, odanın kapısına geldiğimde durdum. Kapyı

açmak için uzandım ama elim titriyordu. İçerisi,

kaybettiklerimin anılarını taşIyan bir zindan gibiydi.

Sonunda derin bir nefes alarak kapıyı açtım.

Odanın karanlığında, her şey sessizdi. Hüzünle

duvarlar, içimdeki boşluğun yankısını çıkarıyordu.

Yavaşça içeri girdim ve kapıyı kapattım.

içimdeki fırtına hâlâ dinmemişti, ama şimdi, o

karanlığın içinde yalnız kalmayı tercih ediyordum.

Duvardaki resimlere baktım, hayal meyal gülümseyen

yüzler, artık bana düşman gibi görünüyordu.

Odaya girdiğimde, yüreğimde bir ağırlık hissettim.

Her şeyin bu kadar karanlık olması, yaşamak için bir

sebep aramak zorunda kalmama neden oluyordu.

Kendimi yatağımın kenarına otururken buldum.

Kaybettiğim her şeyin boşluğu, içimi kemiriyor, beni

yavaş yavaş tüketiyordu.

içimde bitmeyen, bilmeyen kayıplar beni iyice deli

etmişti. Nasıl acı çeke çeke can verdi evladının kokusunu bile içine çekmeden ölmüş olması?

Bu düşünce, içimi kemiren bir yılan gibi sarılıyordu.

Her an, her nefes, kaybettiğim o değerli varlığın anısıyla

doluydu.

Ellerimi saçlarımın içine geçirip, bunca zamandır

suskunluğumu dışa vurabildim. İçimde biriken hislerin

patlak vermesi gerekiyordu; yıllardır biriken bu ac, artık

daha fazla içinde kalamazdı.

Gözlerimden akan yaşlar, yüreğimin

derinliklerinden gelen bir çığlığa dönüştü. Çığlığım,

kaybettiğim her şeyin yankısını odanın duvarlarına

vurdu, sanki tüm evren benimle birlikte ağlıyordu.

O an, içimdeki acıyı her damla yaşla birlikte

boşaltmaya başladım. Bütün korkularım, hayal

kırıklıklarım ve kayıplarım, sonunda yüzeye çıkıyordu.

Neden bu kadar sessiz kaldım? Neden yaşadığım

acıyı dile getiremedim? Bütün bu sorular, gözlerimden

fışkıran yaşlarla birlikte yok oluyordu.

Yavaşça yere çömeldim, ellerimle yüzümü

kapattım. Ağlamak, içinde bulunduğum karanlığa biraz

Işık getirmişti ama yine de derin bir boşluk hissettim.

*

Berfin' den

Roza yengemin hastalığı bir kara veba gibi

çökmüştü üzerimize. Evin her köşesi, onun

çaresizliğiyle dolup taşarken, karanlık düşünceler

aklımı sarhoş ediyordu. Yüzlerimizdeki endişe,

yüreğimizdeki korku, adeta görünmez bir çember

gibi

etrafımızı sarmıştı.

Roza, bir zamanlar enerjisiyle evi aydınlatan,

gülüşüyle kalplerimize umut taşıyan kadındı; şimdi ise

çaresizlik içinde kıvranıyordu.

Hastalık, ona bir el uzatmış, neşesini çalmıştı. Bir

zamanlar dolup taşan evimiz, şimdi sanki bir ölü şehir

gibi sessizleşmişti.

Roza'nın odasının kapısını açtığımda, içimdeki

korku daha da derinleşiyordu. Yatakta, halsiz bir şekilde

yatan o canlı bedeni görmek, içimdeki yarayı daha da

açıyordu.

Onun acI çektiğini görmek, beni de bir parça

öldürüyordu.

Dördüncü evre kanserin hiç umudu yoktu. Roza

yengemin bedeni, hastalığın acımasız pençesinde, her

geçen gün biraz daha eriyordu.

Doktorlar, her defasında gözlerini kaçırarak,

tedavinin bir anlamı kalmadığını söylüyorlardı. O

anlarda evde bir ağıt gibi yankılanan sessizlik,

yüreğimde bir yara açıyordu. Herkesin yüzünde beliren

o çaresiz bakışlar, kaybedişin habercisi gibi geliyordu.

Abimin isteği üzerine lstanbul'a götürdük. Onun

için bu, zor bir karardı; ama Roza yengemin hastalığıyla

yüzleşmek, ailenin yükünü paylaşmak zorundaydım.

Yola çıkarken içimde bir karamsarlık vardı.

Yengemin hastalığı, evimizdeki tm neşeyi almıştı,

şimdi onu yeni bir yere götürmek, belki de umut ışığı

aramak gibiydi.

Ama benim yokluğumda, abim Zilan'ı kuma olarak konağa getirmişti. Bu haber, içimde bir hüzün ve öfke

karışımı duygular uyandırıyordu.

Zilan, bizim için tanıdık bir yüz, ama aynı zamanda

bir yük gibi geliyordu. Abimin bu seçimi, kayıplarımızın

yanında sanki yeni bir yarayı daha açmış gibiydi.

İstanbul'da da çare bulamayınca mecbur geri

dönmek zorunda kaldık. Yola çıkmadan önce içimde bir

umut vardı; belki orada bir şeyler değişir, Roza'nın

sağlığına kavuşması için yeni yollar bulabilirdik.

Ama gittiğimiz hastanelerde yapılan hiçbir tedaviye

yanıt vermemesi, ruhumu tamamen yıpratmıştı.

Doktorların yüzlerindeki kaygı ve çaresizlik, içimdeki

umudu da yerle bir ediyordu.

Geri dönüş yolunda, aklımda sadece Roza'nın sesi

yankılanıyordu.

"Evladım, ben iyileşeceğim," derken ki neşesi, şimdi

sanki hiç yaşanmamış gibi görünüyordu.

Kollarımda bir umut taşırken, şimdi o umut da

yerini hüsrana bırakmıştı.

Kızı için dayanmaya çalışıyordu, sadece meleğini

düşünüyordu.

Roza, tüm acılarına rağmen gözlerini kapattığı da

aklında canlanan tek şey, küçük kızının

gülümsemesiydi.

O masum bakışlar, ona yaşama gücü veriyordu.

Her ne kadar bedeni zayıflasa da, kalbinde bir umut

Işığı yanmaya devam ediyordu.Geri döndüğümüzde,

onun bu dayanma çabasını hissetmek kolay değildi.

Konağa vardığımızda, Melek yolumuzu gözler gibi

bizi bekliyordu. Küçük bedeninin heyecanla sallanan

kolları, Roza'nın yanina koşarken gözlerinde parlayan

umut işiğıyla birleşiyordu.

Annesine sarilışındaki o içtenlik, onun için tüm

dünyanın anlamın taşıyordu. Ama bu mutluluğun

ardında, babasız büyümenin yükü yetmezmiş gibi,

annesiz kalacak olmanın verdiği büyük bir acı vardı.

Melek'in annesine sarılışı, her şeyden önce bir

ihtiyaçtı. Küçük kız, Roza'nın kollarında güven bulmaya

çalışırken, içindeki kaygıyı bir nebze olsun unutmaya

çalışıyordu

Ancak, onun neşesi, Roza'nın yüzündeki hüzünle

iç içe geçmişti. Annesinin gözlerindeki acı, Melek'in

mutluluğunu gölgeleyerek ağır bir yük haline geliyordu.

Roza, kızıyla birlikte geçirdiği her anı derin bir

sevgiyle yaşarken, "Meleğim, ben buradayım," diye

fısıldıyordu. Ama içinde taşıdığı korku ve çaresizlik, bu

sözlerin ardındaki gerçekliği örtüyordu.

Küçük Melek, annesinin bu acısını fark etmeden,

yalnızca onun sevgisiyle sarılmanın verdiği huzuru

yaşıyordu. Oysa annesi, her gün biraz daha zayıflıyor ve

bu savaşın sonunu düşünmekten korkuyordu.

Melek'in yüzündeki o saf mutluluğu görmek, Roza

için katlanılmaz bir acıydı. Kızının annesiz kalacak

olmasının ağırlığı, Roza'nın bedenini yavaşça ele

geçiriyordu.

Her sarılış, her öpücük, ona aynı zamanda bir veda

hissi veriyordu. "Bunu sana yapamam," diye fısıldadı.

kadar güçlü görünmeye çalışsa da, içindeki

korkular yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.

Konağın içinde, zaman sanki duruyor gibiydi.

Melek'in gülüşü, Roza'nın ruhuna bir parça umut

getirirken, bu umut da zamanla karanlığa dönüşüyordu.

Her gün, her an, Roza için bir mücadeleydi.

Melek'in hayalindeki annelik, onun için savaştığı en

değerli şeydi, ama aynı zamanda en büyük acıydı.

Melek'in saf sevgisi, Roza'nın içindeki karanlığı

aydınlatmaya çalışırken, karşısında duran hastalık, ne

yazık ki, bu savaşı zorlaştırıyordu.

Roza, kızına karşı bir yandan güçlü görünmeye

çalışıyor, diğer yandan içindeki acıyla yüzleşmek

zorundaydı.

"Seni kaybetmemek için ne gerekiyorsa

yapacağım," diyordu kendine, ama bu kararlılık, ne

yazık ki, hastalığın pençesinde kayboluyordu.

" Bir daha beni bırakıp gittme anne olur mu ! çok

özledim seni"

Hiç bırakır mıyım ben seni meleğim annen hep

senin yanında olucak korkma bir daha

gitmem"

" Hadi meleğim sen anneni odasına götür olur mu?

yol yordu anneni

" Peki hala"

" Aferin güzel Meleğime"

Melek Roza'yı odasına götürünce, annemle ben

başbaşa kaldık. O an, evde

ki sessizlik biraz rahatsız edici bir hâl aldı.

Eee dayê sonunda istediğini yaptırmışsin Zilan' I

konağa getirtmişsin , hiç utanman yok değil mi. O kiz

ölümden döndü ayrıca senin oğlunun piçini taşıyor"

Berii senin dilin açılmış, İstanbul gidince ben mi

dedim gelip girsin oğlumun koynuna

"Az çektirmediniz ne Roza ne de Zümra huzur

bulmadı bu getirdiğiniz yılan size huzur verecek mi

sanıyorsun sen ayağıma yer edeyim sana neler edeyim

kaynana derse şaşırma "

Bana bak berii tepemim tasını artırma yıkıl

karşımda "

" Birinden birinin ahı elbet bulur seni merak etme."

Daha fazla yüzünü görmek istemiyordum; annemin

tartışmayı uzatmadan odama gittim. Kapıyı kapatırken,

içimde biriken duyguları bastırmaya çalışıyordum.

Annemle aramızda geçen tartışma, içimdeki

kaygıları ve korkuları daha da derinleştirmişti.

Odamın içinde yalnız kaldığımda, duygularım bir

anda dışa vurulmaya başladı.

Sırtımı duvara yaslayarak derin bir nefes aldım.

Kalbim, annemin sert bakışlarıyla dolmuştu ve içimde

bir karmaşa yaşanıyordu.

Bölüm : 02.01.2025 14:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...