38. Bölüm

38. Ölüm Emri

Mavi Yazar
maviyazarr

Zilan'dan

Bervan'ı ne yapıp edip koynuma sokmanın yollarını

bulmam gerekiyor, konağa gelmediği için ellim kolum

bağlı gibiydi.

Hanım ağa olmak için başka birinin koynuna

girmiştim, Bervan ağayı bir tongaya getirmek gerek

artık.

Olurda bana yaklaşıp bakire olmadığımı anlarsa

öldürür beni, hatta mi yaptım? hanım ağalık uğruna.

Ne yapıp edip Zümrayı öldürmem gerek artık

Bervan'ın koynuna girip çocuk yapmam lazım artık hiç

bir şeyin geri dönüşü yok.

Düşünceleri bir kenara bırakıp üzerimi giyindim,

daha fazla odadan kalmadan kendimi dışarı attım.

Benim hakkım olan bu konak ve tüm mal varlığına

sahip olucam.

Bervan'ın ölmesi yaşıyor olmasından daha çok

yararı olacak bana ama öncesinden, karısından ve

piçi den kurtulmam gerek.

Eğer benim çocuğum olacak olursa da babası

Bervan olmayacak ağalık hiç bir zaman onun hakkı

değildi.

Avluda daha fazla oyalanmadan hızlı adımlarımla

odama çıktım, kimse uyanmadan odama girmenin

huzuru vardı içimde.

üzerimi çıkarıp banyoya attım kendimi Bervan'ın

koynuna girmeden hamile kalamazdım.

hızlı bir duş aldıktan sonra banyodan çıktım, daha sonra önceden aldığım doğum kontrol

haplarından birini de aldım.

Üzerimi giydikten sonra yatağıma uzandım;

karnımda müthiş bir sancı vardı. Zevkin doruklarına

kadar çıkmış olsam da, yaşadığım ilk ilişkiydi.

Duygularım birbirine karışmıştı. Hem heyecan hem

de belirsizlik içindeydim. İçimde bir tatmin varken, aynı

zamanda bu yeni deneyimin getirdiği korku beni sarhoş

ediyordu.

Gözlerimi kapattım ve o anı düşündüm. O sıcak an,

bedenimde yankılanan zevk dolu hislerle doluydu ama

şimdi, karnımdaki sancı beni gerçekliğe geri çekiyordu.

Bu deneyim, hayalini kurduğum gibi değildi. içimde

bir boşluk, belirsizlik ve kaygı oluşuyordu.

Acaba herkes bu sancıyı mi yaşıyordu? Bedenim ne

kadar sevinç dolu olsa da, ruhum hâlâ bu yeni durumla

başa çıkmaya çalışıyordu.

Yavaşça derin bir nefes aldım, içimdeki karmaşaya

karşı koymaya çalışarak. Anlık zevklerin ardından gelen

bu sancının, aslında ne anlama geldiğini anlamaya

çalışıyordum.

Kendimi nasıl hissettiğimi sorgularken, bu

deneyimin benim için ne ifade ettiğini düşünmek

zorundaydım. Gelecek hakkında belirsizlikler, geçmişin

hatıraları arasında kaybolmuş gibiydim.

Hanım ağalık uğruna yapmış olsam da, bu deneyim

hayatımın en anlamlı şeyiydi benim için. Her içime

girişi, hızlanması zihnimden

gitmiyor, sanki o anın her detayı ruhuma kazınmıştı.

Duygularım, fiziksel bir zevkin ötesine geçmişti;

derin bir bağlılık hissi, belirsizlik ve kaygı ile iç içe

geçmişti.

O anın sarhoşluğu içinde, dünyadan kopmuş gibi

hissediyordum. Kalbimin ritmi, onu düşünmemle daha

da hızlanıyordu.

Her anı, her dokunuşu, zihnimde yankılanıyordu.

Aşkın ve tutkunun bu karmaşık hali, bedenimdeki

sancıyı daha da derinleştiriyordu.

Bir yandan bedenim zevkten yanarken, diğer

yandan kafamda beliren düşünceler beni rahatsız

ediyordu. Bu deneyim, aşkın yalnızca bir bedensel

tatmin olmadığını, aynı zamanda ruhsal bir derinlik

taşıdığını öğretmişti.

Kafamı toplayıp gözlerimi kapattım ve uyuya

kalmışım. Derin bir uykuya dalarken, içimdeki

karmaşanın yavaşça silindiğini hissettim.

Zihnim, yorgunluğun getirdiği sessizliğe

bürünürken, bir an için tüm kaygılarım uzaklaştı.

Rüyalarımda, o anı yeniden yaşamaya başladım.

Her dokunuş, her bakış zihnimde canlanıyordu.

Ancak bu sefer, duygularımın getirdiği sancıdan

uzaktım. Uykunun verdiği huzur, içimdeki belirsizlikleri

bir nebze olsun hafifletmişti.

Zamanın geçişiyle birlikte, gözlerimi açtım.

Uyanınca, üzerimdeki ağırlığın yavaşça kalktığını

hissettim.

Derin bir nefes alarak, kendimi yeniden bulmaya

çalıştım. içimdeki duygular hâlâ karışıktı ama uyku,

onlara bir düzen vermiş gibi görünüyordu.

Kendimi toparlayıp, hayatın bana sunduğu bu yeni

duruma hazırlıklı olmak istiyordum.

Avluya inmek için hazırlanıp, kendimi dışarı attım.

Havanın serinliği, yüzümde bir nefes gibi hissettirirken,

avlunun ferah ortamı içimi aydınlattı.

Avluya indiğimde dayê oturmuş, sanki beni

bekliyor gibiydi. Gözleri, güneşin sıcak Işığında

parıldarken, yüzündeki ifadede bir şeyler saklıydı.

Duruşu ve bakışları, içimde bir merak uyandırdı. Ne

düşündüğünü, benden ne beklediğini anlamak

istiyordum.

Yanına doğru adım attım. O an, etrafımızda

süzülen kuşların cıvıltısı ve hafif bir rüzgarın getirdiği

ferahlık, anı daha da özel kılıyordu.

"roj baş dayë"

Ma mêê te nehat keça min? "

( Kocan gelmedi mi kızım)

" Yine Zümra nin peşindedir dayê gözünün beni

gördüğümü var"

zêde neke "

(Haddini aşma)

Söylediği şeye başımı sallayıp onayladıktan sonra

sofraya oturduk.

Karnımı doyurduktan sonra odama çıkmak

üzeriyken dayê bana dönüp konuştu.

​​​​​" Hamamı hazır et zilan hamama giricem

" Hemen hazırlıyorum dayê "

Hamama girmesi için hamamı hazır ettim. Kıvrımlı

taşların üzerinde, sIcak buhar yükselirken, ortamda bir

rahatlık hissi yayılıyordu.

Su sesi, zihnimi dinginleştiriyor ve bu anın

huzurunu daha da artırıyordu.

Dayê'nin hamama girmesi için her şeyi

düzenlerken, dikkatlice sıcak suyu doldurdum.

Hemen ardından havluları ve sabunları

yerleştirdim. Ortamı hoş bir koku sararken, içimdeki

heyecan da artıyordu.

Dayê'nin hamamda geçireceği zamanı, onun için

bir dinlenme ve yenilenme anı olarak görmek

istiyordum.Hamamin kapısını açtığımda, sıcak hava

içeri doldu.

"Her şey hazır dayệ"

Başını sallayıp onayladıktan sonra hamama girdi.

Kapının kapanmasıyla birlikte, sIcak havanın içeri

dolmasıyla birlikte bir rahatlık hissi yayıldı.

Dayê, hamamın serin taşlarına ayak basarken,

yüzündeki gülümseme daha da belirginleşti.

Bervan öldükten sonra arkamdan duracak tek kişi

o olduğu için ona iyi davranmak zorundaydım.

Hayatımda yeni bir döneme girmiştim ve bu geçişin

zorluklarıyla yüzleşmek zorundaydım.

Bervan'ın yokluğu, belirsizlik ve boşluk hissi

yaratıyordu; ancak onun yerini dolduracak olan dayê, bu süreçte benim için önemli bir destek olabilirdi.

Yaklaşık bir saat sonra hamamdan çıktı odasına

gidince bende kendi odama çiktım, Odaya girdiğinde

ben de kendi odama çıktım.

içerideki sessizlik, ruhumda bir dinginlik oluşturdu.

Duvardaki pencereden gelen hafif işık, odamı

aydınlatıyor, huzurlu bir atmosfer yaratıyordu.

Karnımdaki hafif sancı geçmiş gibiydi. Yatağa

uzanıp gecenin yorgunluğunu atmak için uyudum.

Yumuşak yastığın sıcaklığı, başımı serin bir yerde

dinlendirmek gibiydi. Gözlerimi kapattığım an,

vücudumun tüm gerginliğinin yavaşça kaybolduğunu

hissettim.

Bedenimdeki yorgunluk, zihnimi de ele geçirirken,

derin bir uykuya dalmak istiyordum.

Beş on dakika geçmeden uykuya dalmıştım. Kaç

saat uyudum bilmiyorum ama dayênin sesiyle

yatağımdan kalktım.

Akşam ezanı çoktan okunmuştu, kendime gelince

hemen aşağıya indim.

" Gelin kısmı bu saate kadar uyur mu zilan bu

konağın kuraları vardır."

" Afet dayê yorgun düşmüşüm "

" Beşik mi salladın ne yorgunluğu"

Bırak şimdi bunları hanım ağalık senin hakkındır

ama önce kocana karlık yap"

"Dayê ağam beni görmüyor ki Zümra ortadan

kalkmadan hanım ağalık işi zor"

Biz bunları konuşurken bervan ağanın sesiyle

irkildim. kendine karşı asi olunca yüzüme indirdiği

toktla yere yapıştim.

Bervan'dan

Zilan'ın bakışlarında bir öfke, bir meydan okuma

vardı. Yine de, bu bana hiçbir şey ifade etmiyordu.

Zilan'ın hissettikleri, öfkesi ya da ne düşündüğü..

Bunlar benim için tamamen gereksiz ayrıntılar. Ona

bakarken, yüzümde en ufak bir ifade değişikliği dahi

olmadı.

"Beni gerçekten karın olarak görmüyorsun, değil

mi?"

i neredeyse yalvarırcasına bir tona bürünmüştü.

Bir anlığına, onun bu beklentisinin neden bu kadar

acizce olduğunu düşündüm. Ama ilgilenmedim. Onu

hiçbir zaman karım olarak görmedim, asla da

göremeyecektim.

"Zilan, sen burda sadece fazlalıksın değil zümranın

yerini alamak adını dahi anamasın haddini de yerini de

bil bu size son uyarım yoksa kendini babanın kapısının

önünde bulursun .Sen buradasın çünkü olmak

zorundasın. Benim için hepsi bu. Duygusal bir bağ

arıyorsan, yanlış adrestesin."

Onun gözlerinde beliren acı beni rahatsız etmedi.

Zilan, benim hayatımda sadece bir zorunluluktu; hiçbir

şeyi değiştirmeye niyetim yoktu. İkimiz de bu sınırları

bilmek zorundaydık, aksi halde bu düzen yerle bir olurdu.

Zilan, kendini toparlamak için derin bir nefes aldıi.

Yüzündeki kırgınlık ve öfke gitgide yoğunlaşırken, bana

bir adım daha yaklaştı.

"Ben bir zorunluluk değilim, ağam,benim de bir

varliğım, bir yerim var. Beni böyle hiçe sayamazsin."

Bu sözleri duyduğumda içimde yükselen öfke,

Sinırlarını zorladı. Onun meydan okuyan bakışları

sabrımı taşırdı.

Bir an bile düşünmeden, elim kendiliğinden kalktı

ve yüzüne sert bir tokat indirdim. Tokadımın etkisiyle

sendeleyip yere yığıldı; avluda ağır bir sessizlik oluştu.

Yerde, yüzündeki şok ve acıyla bana baktı.

Gözlerinde beliren o kırgınlık ve öfke karışımı, benim

için hiçbir şey ifade etmiyordu. Öfkem dinmek

bilmezken, soğukkanlı bir tavırla üstüne eğildim.

"Senin varlığın benimle sınırlı, Zilan. Kendini daha

fazla önemseme. Bu, sadece bir uyarıydı."

Yerdeki bakışlarını benden ayırmıyordu. Gözlerinde

bir kırılganlıkla birlikte, hırçın bir kararlılık da vardı; ama

benim gözümde bu, sadece bir inat belirtisiydi.

"Dayê büyüğümsün atamsın ama bir daha karşıma

böyle bir şeyle çıkarsa yemin olsun kendi ellerimle

alırım canını"

" Cahildir kuremin büyüklük sende kalsın bir daha

ağzını dahi açmaz"

"Bu size son uyarım dayê Zümra bu konağa

gelecek olurda biriniz ona

karşı bir hata yaparsa ölüm emrini veririm"

Dayê, gözlerini kaçırarak, yüzünde bir endişe

belirdi. Biliyorum, bu sözlerim onu korkutuyordu, ama

içimdeki kararlılık daha baskın bir duygu haline

gelmişti.

Yavaşça arkamı döndüm ve avludan çıkarken,

geride bıraktığım karamsar bakışlar, beni hiç etkilemedi.

Zümra'nın konağa gelmesi gerekiyordu, ve bu

gereklilik, tüm diğer kaygıların önündeydi. Duygularını,

korkularını ya da itirazlarını bir kenara atmalıydı. Benim

dünyamda, sadece Zümra var.

Elimden bir kaza çıkmasın iye kendimi avludan

dışarı attım seyyid 'in avlunun kapısının önüne çektiği

aracın direksiyonuna geçtim.

Ben kullansaydım ağam"

ellim kolum bağlı oturacak halim olmadığı için

kaşımla yan koltuğu işaret ettim. Olanları bildiği için

arkadaşım lafımı ikiletmeden oturdu.

Buranın insanları akşam ezanından sonra evlerine

çekildiği için yollar boştu, bende bu boşlukta Allah ne

verdiyse gaza bastım.

Zırhlı arazi aracı, hantal gövdesi yüzünden

istediğim hızı yapamıyordum.

Bu sinirle nereye gideceğimi bilmiyordum ama

aklıma ilk gelen Dizdar'ın salonunun yanındaki

bekâr evine direksiyonumu çevirdim.

Arabanın gürültüsünden geldiğimi anlamış olacak

ki daha kapının önüne varmadan dışarı çıktı.

Arabadan indiğimizi görünce sevinmiş

gözüküyordu.

" Ooo ağam iki karında seni koynuna almayınca

yanıma mı geldin niyeti iyice bozdun ağam"

İşe yarayacağını bilsem, ağzının üzerine iki tane

geçireceğim ama kafasını kırsam bile yine düzelmez.

Onu azarlayacak takatim bile yoktu, bir şey

demeden salonun önüne atığı sandalyeye oturdum.

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım kafamı

geriye yaslayıp ellerimi saçlarımın arasına geçirip

çekiştirdim.

" Ohoo hayırdır abi ne bu hal iyi görünmüyorsun"

Yeni mi anladın teres

" Ben bir meze hazırlım sana anca kendine getirir

seni "

Her zaman hazır olan şişelerini almak için evine

gitti, bir koruma misali gerçi öyleydi elleri arkasında

bağlı tepemde dikilen Seyyide döndüm.

"Geç otur ne bekliyorsun lan?"

" Ağam ne olur ne olmaz vaziyet almakta fayda var "

Ben sabrım bittikçe herhes sinirimi tepeme

çıkarıyordu, kimse rahatsız olmasın diye ellimi yumruk

yapıp dişlerimi sıka sika konuştum.

" Biz nerdeyiz lan?"

Sanki normal bir şey sormuşum gibi konuştu.

" Dizdarın mekanındayız ağam"

"Dizdar kim? Seyidd"

"Bozdağlıların küçük oğlu"

Aşiret işlerini dört abisi yönettiği için bizim terese

para yiyip itlik yapmak düşmüştü.

Ama Muhittin de misafirne pusu atmayı g... tü

yiyecek adam anasının karnından doğmamıştı.

Seyidd ne demek istediğimi anlamış olacak ki

tetikte durmayı bıraktı, oturmak için son bir davetimi

bekliyordu.

Yanımda duran boş sandalyeyi ellimle itip

oturmasını işaret ettim.

Dizdar ellinde önce çaylarla geldi ben ondan

çilingir sofrası beklerken kaçak çayla gelmişti.

Seyyid in hala mesafeli olması iyice sinirimi

bozmuştu. Bu hali dizdarın dikkatini de çekmiş olacak

ki dayanamayıp konuştu.

" iç lan iç içine zehir koymadım"

" Estağfurullah ağam"

Saygı iyidir otoriterini sağlamlaştırır

ama bu

adamın ki beni çileden çıkarıyordu.

"Lan nerem ağa benim?"

Karısı öldükten sonra hayatan iyice uzaklaşmış

içine kapanmıştı ama yineden herşeyin üstesinden

gelen biri.

"Hadi ben sevdiğim kadın tarafından hiç

sarılıyorum da kafam bozuk, peki sana ne oldu ağam iki

karınıda koynuna giremedin mi?"

Elimdeki çay bardağını masaya çarpıp öfkeyle

yüzüne baktım.

"Bir daha iki karın muhabbeti açarsan günah

benden gitti"

"Tamam tamanm sustum derdin ne o zaman anlat ki

bende anlatım"

Zevzekliği birakıp ciddi konuşunca dikkatle ona

odaklandım.

Sana ne oldu "

"Elif aldanoğlu yaktı yüreğimi

Söylediği şeyle dikkat kesilip onu dinlemeye

başladık seyidd bile .

"O ne demek lan ne yaptı sana? "

Ben evlenecek adam değilmişim "

Aslında söylediği şeye gülerdim ama yeninden

sevdalanması koskoca adamı çökertmişti. Belliki

aldanoğllarından çekeceğimiz var.

Bölüm : 03.01.2025 17:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...