39. Bölüm

39. Gerçekler

Mavi Yazar
maviyazarr

Zümra 'dan

Gözyaşlarım, yüzümü süzülen sessiz bir nehir

gibiydi; her damla, içimdeki ağırlığı biraz daha

derinleştiriyordu.

Çevremdeki sessizlik, adeta üzerime çökmüş bir

yük gibi ağırlaşıyor, nefes almayı zorlaştırıyordu.

Duyduğum tek ses, kalbimin ağır ve ritmik

atışlarıydı, her vuruşla beraber içimde bir yankı

bırakıyordu.

Elleri yüzümden çekerken etrafıma baktım.

Gözlerim, karanlık odanın köşelerine takıldı; sanki her

köşe, içine gizlenmiş bir acıyı barındırıyor gibiydi.

Ayağa kalkmaya çalıştım ama bacaklarımın

titrediğini hissettim, sanki beni bu karanlık yere

bağlıyorlardı.

Kendimi çaresiz ve kaybolmuş hissettim, kaçmak

istediğim duyguların esiri olmuştum.

Bu anın ne kadar sürdüğünü bilmiyordum. Sadece

derin bir nefes aldım ve içimde bir yerlerde bu

karanlıktan çıkabilecek gücün var olduğunu

hatırlatmaya çalıştım. Ama o güç, bu boşlukta

kaybolmuş gibiydi.

Daha fazla kendimi kaybetmeden, zihnimdeki

ağırlığa rağmen hızlı adımlarla banyoya attım kendimi.

Soğuk suyun altında, içimde biriken tüm yüklerden

arınmak istercesine uzun süre bekledim.

Suyun bedenime değdiği her nokta, içimdeki acının

biraz daha hafifletmesini sağlıyor gibiydi. Derin bir nefes aldım; suyun sesi, zihnimi dolduran karmaşayI

bastırıyor, beni biraz olsun sakinleştiriyordu.

Duşun ardından aynaya baktım. Yüzümdeki

yorgunluk çizgileri hâlâ oradaydı ama artık daha

kararlıydım.

Üzerimi giyindim, saçlarımı toplarken kendime

sessiz bir şekilde güç vermeye çalıştım. içimde beliren

bu azimli duruş, her ne kadar kırılgan olsa da, bana

biraz cesaret veriyordu.

Hazır olduğuma dair kendimi ikna etmeye çalışarak

derin bir nefes aldım ve dışarı adım attım.

Merdivenlerden inerken adımlarımda hafif bir

titreme vardı, ama içimde yükselen kararlılık buna engel

oluyordu.

Avludan dışarı adımımı attığımda gece serinliği

yüzüme vurdu; derin bir nefes aldım, bu taze hava biraz

olsun rahatlamamı sağladı.

Gözlerim, kapının önünde bekleyen arabaya kaydı.

Şahin, her zamanki gibi dikkatli ve sessizce orada,

kapının hemen önüne park etmişti.

Arabaya bindim, koltuğa yaslanıp gözlerimi

kapattım. İçimde hâlâ bir karmaşa vardı, ama buradan

uzaklaşmak, bu sessiz gecede ilerlemek, belki de biraz

huzur bulmama yardımcı olacaktı.

Şahin, sormadan motoru çalıştırdı, Sessizlik,

gecenin içinde yankılanıyordu; sadece motorun hafif

uğultusu duyuluyordu.

Arabanın içinde geçen sessiz beş dakikanın

ardından Şahin, gözlerini yoldan ayırmadan usulca

sordu:

"Nereye, Hanim Ağam?"

"Arslanoğlu konağına"

Şahin'in yüzünde hafif bir tereddüt belirdi ama

sorularını kendine sakladı. Sessizce başını salladı ve

direksiyonu çevirdi.

Araba geceyi yararak ilerlerken, kendimi zihinsel

olarak orada beni bekleyen hesaplaşmaya

hazırlıyordum.

Yol boyunca arabanın içinde bir sessizlik hâkimdi.

Şahin, hiç soru sormadan direksiyon başında dikkatle

ilerliyordu.

Gecenin karanlığı yola sinmiş, etrafımızdaki sokak

lambaların solgun ışıkları ağaçların gölgeleri arasında

kayboluyordu.

Arslanoğlu Konağı'na yaklaştıkça, kalbimde hafif

bir sıkışma hissetmeye başladım. Eski yaralar tekrar

gün yüzüne çıkıyordu.

Sonunda konağın ağır demir kapısına ulaştık.

Şahin arabayı yavaşça durdurdu ve bana döndü.

Gözlerinde bir endişe vardı ama bunu belli etmemeye

çalışıyordu.

Ben ise sessizce derin bir nefes aldım, kendimi

toparladım ve kapıyı açarak dışarı çıktım. Konağın

önünde, yıllardır görülmeyen bir yabancı gibi

duruyordum.

Kapının ardında beni bekleyen anılar

hesaplaşmalar, söylenmemiş sözler vardı.

Arabadan iner inmez konağın önünde bekleyen

korumaların yüzlerinde şaşkınlık belirdi.

Gözlerindeki bu ifadeyi saklamaya çalışsalar da,

benim buraya gelişimin onları ne kadar şaşırttığı açıktı.

Uzun zamandır Arslanoğlu Konağı'na adım

atmamıştım, bu beklenmedik ziyaret belli ki hepsini

şaşırtmıştı.

Korumalardan biri hızlıca toparlanarak bana doğru

bir adım attı, saygıyla başını eğdi.

"Hanım Ağam, hoş geldiniz," dedi, sesi ölçülü ve

dikkatliydi.

Başımı hafifçe sallayarak onu selamladım, ama

yüzümdeki kararlı ifadeden adımlarımın ardında başka

bir sebep olduğunu anlamış olmalıydı.

"Aç kapıyı"

" Hanım ağam kusura bakmayın"

" Niye girmem yasak mı?"

" Yok hanım ağam estağfurullah"

Belli ki beni burada görmek, onları beklenmedik bir

duruma sokmuştu.

Korumalardan biri, başıyla diğerine işaret etti. O da

hızlıca telefonuna uzandı, belli ki ağalarını arayacaktı.

Arslanoğlu Konağı'na adım atmama engel olmaya

cesaret edemiyorlardı, ama durumu bildirmek zorunda

olduklarını hissettikleri açıktı.

Korumaların kısa süren telefon konuşmasından

sonra avlunun ağır kapısı yavaşça açıldı. Metalin

çıkardığı gıcırtı, konağın

sessizliğinde yankılanarak

atmosfere biraz daha ağırlık kattı.

Avlunun girişinde beni bekleyen başka korumalar

vardı. Bakışlarında hem saygı hem de merak vardı, ama

tek bir söz etmeden kenara çekildiler.

Derin bir nefes alarak adımlarımı sıkılaştırdım ve

ilerlemeye başladım.

Avluyu geçerken konağın loş ışıkları altında

gölgeler uzun bir çizgi gibi önümde uzanıyor, bana bu

yolun sonunun düşündüğümden daha zor olacağını

hatırlatıyordu.

Adımlarım konağın girişine yaklaştıkça, her adımda

biraz daha geçmişe, yarım kalmış hesaplara

söylenmemiş sözlere yaklaştığımı hissettim.

İçimde fırtınalar kopsa da yüzünde tek bir ifade

Vardı: kararlılık. Bu gece, burada çözülmesi gereken çok

şey vardı.

Avludan içeri girdiğimde, kaynanam ve yanındaki

yancısı beni gördü. İkisi de hızlıca ayağa kalktı ve

üzerime doğru yürüdüler.

Kaynanamın yüzündeki ifade, hem şaşkınlık hem

de endişe barındırıyordu. Yanindaki yancı, gözleriyle

kaynanama destek olurcasına dikkatle beni izliyordu.

"Tu li vir çi diki keçik?"

(Ne işin var senin burada el kız)

Yanındaki Bervan'in kapatması mi?

"Bana bak keçika dest çek git soysuzun kızı"

Boş yapma yılan dili karşında ezik Zümra yok

oğlunu boşamak üzeri olan

dimdik bir kadın var senin karşında Roza nerde"

" Ne işin var gelinimle senin kimsin sen çek git"

"Rozaaaaaaa "

Birkaç saniye sonra Roza, konağın arka kapısından

avluya doğru hızlı adımlarla geldi.

Hastalık, Roza'yı iyice eritmişti; ayakta bile zor

duruyordu. Gözleri sönmüş, teni solgun görünüyordu.

içimde bir acı hissettim, bu durumun sadece

fiziksel bir yıpranma olmadığını, aynı zamanda ruhsal

bir çöküşün de habercisi olduğunu biliyordum.

"Biraz konuşalım mı? Roza

"Geç bile kaldın Zümra bunca zaman çoktan

gelmen gerekti."

Roza, ince parmaklarıyla odasını işaret etti. "Gel,"

dedi, sesi hala zayıf ama kararlıydı. Koluna girip

odasına onunla birlikte girdim.

içerideki hava, yorgunluk ve kaygıyla doluydu; ama

Aynı zamanda bir şeyleri düzeltme isteğiyle de

yoğrulmuştu.

Odanın kapısını kapattıktan sonra, Roza yavaşça

yatağa oturdu. Gözleri, derin bir düşünceye dalmış

gibiydi.

"Bu konuşma zor olacak,"

"Öyle mi diyorsun Roza"

Gözlerim onun yüzündeki duygusal değişimi

izlerken. Yatağının karşında duran koltuğa oturdum; bu

pozisyon, ona biraz daha rahat bir alan sağlamıştı.

Roza, başını salladı ama gözleri hızla dolmaya başladı. Bir an için ne diyeceğini bilemedi.

gözyaşlar, içindeki birikmiş acıyı serbest bırakmış gibi

hizla yüzünü kapladı.

"Bunu kabullenmek zor, bunca zaman sessiz

kalmak... zorundaydım Zümra"

Roza ne vaktim ne de zamanımn var her şeyi anlat

o gece ne oldu? senin bebeğine ne oldu? Melek kimin

kızı ?"

Zümra ben bu konağa berdelle kurban geldim

abim Afran'nın kardeşini kaçırınca beni kurban niyetine

verdiler. 0 zamanlar Afran ağa senin ablana sevdalıydı,

ben konağa geldiğim gece gebe kaldım. Afran ağa

patlak kız almış demesinler diye sadece o gece

dokundu bana ben yıllarca bu konakta dayê den dayak

yiyrek ömrüm geçti. Ben hamile olduğumu öğrendiğim

de ablan kaçmıştı ama hiç aklımıza gelmedi Afran'la

kaçtığı çünkü her gün konağa geliyordu. Aradan sekiz

ay geçti Cihan ve Mervan! onların birlikte kaçtığını tüm

aşirete söyledi senin abin benim gözümün önünde

Afran'ın kafasına sıktı.Benim o acıyla kanamam başladı

beni götürdükleri hastanede ablanda varmış, kayın

babam onunda doğum yaptığını duyunca bebekleri

değiştirmiş çünkü ben oğlumu kaybetmiştim. Bunu

sadece ikimiz biliyorduk erken doğum diye Mervan' a

oğlumu verdiler Zümra,Melek senin öz yeğenin ona

Melek ismini vermem benim Meleğim tutunacak dalım

olduğu içindi, öz evladım gibi baktım asla kötü

davranmadım bir ihanetin tohumu olarak görmedim

sütümü verdim Zümra benden sonra meleğim sana emanet yetim kaldı öksüz bırakma."

"Rozaaa... Melek' e sahip çıktığın için ona Anne

olduğun için sana ne kadar teşekkür etsem az"

Roza 'nın anlattıkları, hayatın ne kadar acımasız

olabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Benim canım, kanım olan öz yeğenim hem yetim

hem de öksüzmüş.

Bu acıyı daha önce nasıl göremedim?

diye

düşündüm. Roza'nın cesareti ve sevgisi, Melek için bir

umut kaynağı olmuştu.

"Demek bu işin içinde Mervan ve Cihan var

herşeyin bir hesap vakti var Roza ben Melek'i de alıp

gidicem belki şimdi değil ama en kısa zamanda"

"Zümra beni onsuz koyma canımı al ama evladımı

alma benden"

"Melek' e bu kadar çok seviyorsan sende gel Roza

ben nereye Melek oraya Kararını ver bir daha geldiğim

de boş dönmem "

Roza, söylediklerime başını sallayıp onayladıktan

sonra, derin bir nefes aldı. Gözlerindeki kararlılık, Melek

için ne kadar savaştığını gösteriyordu.

Odasından dışarı adım attığım anda Bervan

karşımda durmuş, bana bakıyordu.

 

_*_

 

Bervan'dan

Dizdar'ın salonunun önünde oturmuş çay içip

kardeşimin aşk acısını dinliyordum. Gözleri, içindeki

acının derinliğini yansıtıyordu.

Kardeşim, kalbinde taşıdığı yarayı anlatırken, ben

de onun bu çalkantılı ruh haline ortak olmaya

çalışıyordum.

Çaydanlık, üstümüzde buharı tüten bir sIcaklık

yayıyor, rüzgar hafif hafif esip saçlarımı savuruyordu.

Muhabbetin ortasında Seyyidin çalan telefonuyla

kafamı çevirip ona baktım.

Bir kaç dakika konuştuktan sonra yüzü alak bullak

olmuş bir şekilde bana baktı.

" Birine bir şey mi olmuş? konuş lan ne oldu"

"Ağam hanım ağam konağa gelmiş korumalar

kapıyı açalım mı diye sordular"

"Ne demek açalım mi? hemen açsınlar seyidd

arabayı getir konağa gidelim"

" Baş üstüne ağam

Gelen telefonun ardından arabaya atladım ve

Zümra konaktan ayrılmadan onu yakalamak için var

gücümle gaza bastım.

Konağa ne için gelmişti? veya Kimin için geldi?

diye düşünmeye başladım.

Sokaklar bon boş olduğu için Allah ne verdiyse

gaza bastım.

Geceleyin yola atlayan bir köpeğe çarpmamak için

aniden frene bastığımda seyiid ön cama yapıştı.

"Ağam!"

Bende kemer takılı olduğu için fazla öne doğru

gitmedim ama en azından köpek kurtulmuştu.

"iyi misiniz ağam ?"

Sanki öne ben savrulmuşum gibi kendi canını

değilde hala beni düşünen can yoldaşıma baktım.

"Ben iyim sende bir şey var mı?"

"Yok ağam estağfurullah"

Oğlum ağrın sızın varsa söyle"

" Yok ağam, bir şeyim iyim"

Başımla onayladıktan sonra bu defa daha dikkatli

kullandım.

Yarım saatlik yolu on dakikada kat etmişim.

Arabayı konağın avlusuna hızla park ettikten sonra

gözlerim Zümra'yı aradı. Burada ne işi vardı? Ne için

 

 

gelmişti? İçimde bir huzursuzluk vardı.

Sedirde oturan dayême döndüm.

"Zümra nerede, Dayê?"

Dayê, başını kaldırıp bana baktı; yüzündeki ifade

belirsizdi, ama bir şeyler sakladığı aşikârdı.

" Roza 'nın yanında soysuzun kızı"

Tam Roza'nın odasına doğru adım atarken, kapı

açıldı ve Zümra dışarı çıktı. Göz göze geldiğimiz an,

zaman sanki durdu.

"Zümra hayrola hangi rüzgar savurdu seni buraya"

"Bazı gerçeklerin rüzgarı savurdu beni Bervan ağa"

"Ne gerçeğiymiş bu aldanoğlu"

" Vakit nakitir benim için Bervan ağaaaa zamanı

gelince öğrenirsin hem metresini merak ettim birazda

ondan geldim"

" Ne metresi Zümra "

"Aaa doğru metres değil kapatman diyicektim işim

ağa çekil yolumdan "

" Buraya kendi ayağınla geldin zümrüt gözlüm

sence bir daha seni gönderir miyim?"

Zümra, bu sözlerime aldırış etmeden, direnişle dolu

bir bakışla karşılık verdi.

"Ben buradayım çünkü konuşmam gereken biri

vardı şimdi de gidiyorum

"Zümra bana bak ne için niye geldiğin umrunda

değil benim kadınımsin karnında benim çocuğum var o

yüzden artık hiç bir yere gitmene izin vermem "

Zümra'y kolundan tutup, "Bu konaktan

çıkmayacaksın," dedim, sesimdeki kararlılık onun için

bir tehdit gibiydi. Zümra'nın gözleri, benim hareketime

karşı şaşkınlıkla parladı.

"Bervan, birak beni!" diye itiraz etti, ama ben onu

sıkı sıkı tuttum. "Senin burada olmaman gerektiğini

biliyorsun. "

Kendi ayağıyla gelmişken göndermeye niyetim

yoktu gerekirse konağa hapsedicem,

zümrüt gözlerine hasret kalmıştım.

Onun dik başlı oluşu sinirlenmeme neden olsa da,

onsuz kalmak istemiyordum.

Zümra'nın burada olmasının bir bedeli olmalıydı.

Dışarıda neler olup bittiğini düşünmekten kendimi

alamıyordum.

Gözlerindeki azim, içimdeki

huzursuzluğu artırıyor,

beni daha fazla endişelendirdiği gibi bir yandan da

karşı duyduğum hisleri pekiştiriyordu.

Zümra'nın buradaki duruşu, benim için bir

belirsizlikti. içimdeki karmaşayı büyütüyordu.

Onu kaybetmekten korkuyordum, ama aynı

zamanda onu bu konağa hapsedeceğimi bilmek de

içimi rahatlatıyordu.

Her geçen saniye, aramızdaki gerilimi artırıyordu.

Bu an, her şeyin seyrini değiştirecek bir dönüm

noktasıydı;

Zümra'yı burada tutmak zorundaydım, ama bunu

nasıl yapacağımı bilmiyordum. Zümra'nın bu konakta ki

varlığı, bana her şeyi sorgulatıyordu.

Zümra'nın orada duruşu, içimdeki çatışmayı daha

da derinleştiriyordu. Her an onunla karşı karşıya

kalmak, onu kaybetme korkusuyla birleşince, hislerim

birbirine karışıyordu.

Zümra, beni zor bir duruma sokmuştu; ona karşı

olan duygularım, onu tutmakla bırakmak arasında gidip

geliyordu.

Ona sırtımı dönerken, bir yandan da ne yapmam

gerektiğini düşündüm. Duygularım ve aklım arasında

bir savaş vardı.

Zümra'yı bu konaktan göndermemek için her şeyi

göze almalıydım. Ne olursa olsun, onun burada olması,

benim için bir güvence olmalıydı.

Bir karar vermeliydim; Zümra'yı burada tutmak

zorundaydım, ama bu benim için büyük bir bedel

gerektiriyordu.

Her şeyin seyrinin değiştiği bu an, içimdeki

mücadeleyi daha da derinleştiriyordu.

içimden geçenleri bir kenara bırakıp, Zümra'nın

karşısında durdum. Gözlerime dik dik bakarak, bir

şeyler söylemesini bekledim.

Ama onun sessizliği, benim içimdeki huzursuzluğu

artırıyordu. Zümra'nın dik duruşu, içimdeki kararsızlığı

daha da besliyordu.

Onu kaybetmekten korkuyordum, ama onun

burada kalmasını da istiyordum.

Bölüm : 04.01.2025 13:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...