
Zümra 'dan
Gözyaşlarım, yüzümü süzülen sessiz bir nehir
gibiydi; her damla, içimdeki ağırlığı biraz daha
derinleştiriyordu.
Çevremdeki sessizlik, adeta üzerime çökmüş bir
yük gibi ağırlaşıyor, nefes almayı zorlaştırıyordu.
Duyduğum tek ses, kalbimin ağır ve ritmik
atışlarıydı, her vuruşla beraber içimde bir yankı
bırakıyordu.
Elleri yüzümden çekerken etrafıma baktım.
Gözlerim, karanlık odanın köşelerine takıldı; sanki her
köşe, içine gizlenmiş bir acıyı barındırıyor gibiydi.
Ayağa kalkmaya çalıştım ama bacaklarımın
titrediğini hissettim, sanki beni bu karanlık yere
bağlıyorlardı.
Kendimi çaresiz ve kaybolmuş hissettim, kaçmak
istediğim duyguların esiri olmuştum.
Bu anın ne kadar sürdüğünü bilmiyordum. Sadece
derin bir nefes aldım ve içimde bir yerlerde bu
karanlıktan çıkabilecek gücün var olduğunu
hatırlatmaya çalıştım. Ama o güç, bu boşlukta
kaybolmuş gibiydi.
Daha fazla kendimi kaybetmeden, zihnimdeki
ağırlığa rağmen hızlı adımlarla banyoya attım kendimi.
Soğuk suyun altında, içimde biriken tüm yüklerden
arınmak istercesine uzun süre bekledim.
Suyun bedenime değdiği her nokta, içimdeki acının
biraz daha hafifletmesini sağlıyor gibiydi. Derin bir nefes aldım; suyun sesi, zihnimi dolduran karmaşayI
bastırıyor, beni biraz olsun sakinleştiriyordu.
Duşun ardından aynaya baktım. Yüzümdeki
yorgunluk çizgileri hâlâ oradaydı ama artık daha
kararlıydım.
Üzerimi giyindim, saçlarımı toplarken kendime
sessiz bir şekilde güç vermeye çalıştım. içimde beliren
bu azimli duruş, her ne kadar kırılgan olsa da, bana
biraz cesaret veriyordu.
Hazır olduğuma dair kendimi ikna etmeye çalışarak
derin bir nefes aldım ve dışarı adım attım.
Merdivenlerden inerken adımlarımda hafif bir
titreme vardı, ama içimde yükselen kararlılık buna engel
oluyordu.
Avludan dışarı adımımı attığımda gece serinliği
yüzüme vurdu; derin bir nefes aldım, bu taze hava biraz
olsun rahatlamamı sağladı.
Gözlerim, kapının önünde bekleyen arabaya kaydı.
Şahin, her zamanki gibi dikkatli ve sessizce orada,
kapının hemen önüne park etmişti.
Arabaya bindim, koltuğa yaslanıp gözlerimi
kapattım. İçimde hâlâ bir karmaşa vardı, ama buradan
uzaklaşmak, bu sessiz gecede ilerlemek, belki de biraz
huzur bulmama yardımcı olacaktı.
Şahin, sormadan motoru çalıştırdı, Sessizlik,
gecenin içinde yankılanıyordu; sadece motorun hafif
uğultusu duyuluyordu.
Arabanın içinde geçen sessiz beş dakikanın
ardından Şahin, gözlerini yoldan ayırmadan usulca
sordu:
"Nereye, Hanim Ağam?"
"Arslanoğlu konağına"
Şahin'in yüzünde hafif bir tereddüt belirdi ama
sorularını kendine sakladı. Sessizce başını salladı ve
direksiyonu çevirdi.
Araba geceyi yararak ilerlerken, kendimi zihinsel
olarak orada beni bekleyen hesaplaşmaya
hazırlıyordum.
Yol boyunca arabanın içinde bir sessizlik hâkimdi.
Şahin, hiç soru sormadan direksiyon başında dikkatle
ilerliyordu.
Gecenin karanlığı yola sinmiş, etrafımızdaki sokak
lambaların solgun ışıkları ağaçların gölgeleri arasında
kayboluyordu.
Arslanoğlu Konağı'na yaklaştıkça, kalbimde hafif
bir sıkışma hissetmeye başladım. Eski yaralar tekrar
gün yüzüne çıkıyordu.
Sonunda konağın ağır demir kapısına ulaştık.
Şahin arabayı yavaşça durdurdu ve bana döndü.
Gözlerinde bir endişe vardı ama bunu belli etmemeye
çalışıyordu.
Ben ise sessizce derin bir nefes aldım, kendimi
toparladım ve kapıyı açarak dışarı çıktım. Konağın
önünde, yıllardır görülmeyen bir yabancı gibi
duruyordum.
Kapının ardında beni bekleyen anılar
hesaplaşmalar, söylenmemiş sözler vardı.
Arabadan iner inmez konağın önünde bekleyen
korumaların yüzlerinde şaşkınlık belirdi.
Gözlerindeki bu ifadeyi saklamaya çalışsalar da,
benim buraya gelişimin onları ne kadar şaşırttığı açıktı.
Uzun zamandır Arslanoğlu Konağı'na adım
atmamıştım, bu beklenmedik ziyaret belli ki hepsini
şaşırtmıştı.
Korumalardan biri hızlıca toparlanarak bana doğru
bir adım attı, saygıyla başını eğdi.
"Hanım Ağam, hoş geldiniz," dedi, sesi ölçülü ve
dikkatliydi.
Başımı hafifçe sallayarak onu selamladım, ama
yüzümdeki kararlı ifadeden adımlarımın ardında başka
bir sebep olduğunu anlamış olmalıydı.
"Aç kapıyı"
" Hanım ağam kusura bakmayın"
" Niye girmem yasak mı?"
" Yok hanım ağam estağfurullah"
Belli ki beni burada görmek, onları beklenmedik bir
duruma sokmuştu.
Korumalardan biri, başıyla diğerine işaret etti. O da
hızlıca telefonuna uzandı, belli ki ağalarını arayacaktı.
Arslanoğlu Konağı'na adım atmama engel olmaya
cesaret edemiyorlardı, ama durumu bildirmek zorunda
olduklarını hissettikleri açıktı.
Korumaların kısa süren telefon konuşmasından
sonra avlunun ağır kapısı yavaşça açıldı. Metalin
çıkardığı gıcırtı, konağın
sessizliğinde yankılanarak
atmosfere biraz daha ağırlık kattı.
Avlunun girişinde beni bekleyen başka korumalar
vardı. Bakışlarında hem saygı hem de merak vardı, ama
tek bir söz etmeden kenara çekildiler.
Derin bir nefes alarak adımlarımı sıkılaştırdım ve
ilerlemeye başladım.
Avluyu geçerken konağın loş ışıkları altında
gölgeler uzun bir çizgi gibi önümde uzanıyor, bana bu
yolun sonunun düşündüğümden daha zor olacağını
hatırlatıyordu.
Adımlarım konağın girişine yaklaştıkça, her adımda
biraz daha geçmişe, yarım kalmış hesaplara
söylenmemiş sözlere yaklaştığımı hissettim.
İçimde fırtınalar kopsa da yüzünde tek bir ifade
Vardı: kararlılık. Bu gece, burada çözülmesi gereken çok
şey vardı.
Avludan içeri girdiğimde, kaynanam ve yanındaki
yancısı beni gördü. İkisi de hızlıca ayağa kalktı ve
üzerime doğru yürüdüler.
Kaynanamın yüzündeki ifade, hem şaşkınlık hem
de endişe barındırıyordu. Yanindaki yancı, gözleriyle
kaynanama destek olurcasına dikkatle beni izliyordu.
"Tu li vir çi diki keçik?"
(Ne işin var senin burada el kız)
Yanındaki Bervan'in kapatması mi?
"Bana bak keçika dest çek git soysuzun kızı"
Boş yapma yılan dili karşında ezik Zümra yok
oğlunu boşamak üzeri olan
dimdik bir kadın var senin karşında Roza nerde"
" Ne işin var gelinimle senin kimsin sen çek git"
"Rozaaaaaaa "
Birkaç saniye sonra Roza, konağın arka kapısından
avluya doğru hızlı adımlarla geldi.
Hastalık, Roza'yı iyice eritmişti; ayakta bile zor
duruyordu. Gözleri sönmüş, teni solgun görünüyordu.
içimde bir acı hissettim, bu durumun sadece
fiziksel bir yıpranma olmadığını, aynı zamanda ruhsal
bir çöküşün de habercisi olduğunu biliyordum.
"Biraz konuşalım mı? Roza
"Geç bile kaldın Zümra bunca zaman çoktan
gelmen gerekti."
Roza, ince parmaklarıyla odasını işaret etti. "Gel,"
dedi, sesi hala zayıf ama kararlıydı. Koluna girip
odasına onunla birlikte girdim.
içerideki hava, yorgunluk ve kaygıyla doluydu; ama
Aynı zamanda bir şeyleri düzeltme isteğiyle de
yoğrulmuştu.
Odanın kapısını kapattıktan sonra, Roza yavaşça
yatağa oturdu. Gözleri, derin bir düşünceye dalmış
gibiydi.
"Bu konuşma zor olacak,"
"Öyle mi diyorsun Roza"
Gözlerim onun yüzündeki duygusal değişimi
izlerken. Yatağının karşında duran koltuğa oturdum; bu
pozisyon, ona biraz daha rahat bir alan sağlamıştı.
Roza, başını salladı ama gözleri hızla dolmaya başladı. Bir an için ne diyeceğini bilemedi.
gözyaşlar, içindeki birikmiş acıyı serbest bırakmış gibi
hizla yüzünü kapladı.
"Bunu kabullenmek zor, bunca zaman sessiz
kalmak... zorundaydım Zümra"
Roza ne vaktim ne de zamanımn var her şeyi anlat
o gece ne oldu? senin bebeğine ne oldu? Melek kimin
kızı ?"
Zümra ben bu konağa berdelle kurban geldim
abim Afran'nın kardeşini kaçırınca beni kurban niyetine
verdiler. 0 zamanlar Afran ağa senin ablana sevdalıydı,
ben konağa geldiğim gece gebe kaldım. Afran ağa
patlak kız almış demesinler diye sadece o gece
dokundu bana ben yıllarca bu konakta dayê den dayak
yiyrek ömrüm geçti. Ben hamile olduğumu öğrendiğim
de ablan kaçmıştı ama hiç aklımıza gelmedi Afran'la
kaçtığı çünkü her gün konağa geliyordu. Aradan sekiz
ay geçti Cihan ve Mervan! onların birlikte kaçtığını tüm
aşirete söyledi senin abin benim gözümün önünde
Afran'ın kafasına sıktı.Benim o acıyla kanamam başladı
beni götürdükleri hastanede ablanda varmış, kayın
babam onunda doğum yaptığını duyunca bebekleri
değiştirmiş çünkü ben oğlumu kaybetmiştim. Bunu
sadece ikimiz biliyorduk erken doğum diye Mervan' a
oğlumu verdiler Zümra,Melek senin öz yeğenin ona
Melek ismini vermem benim Meleğim tutunacak dalım
olduğu içindi, öz evladım gibi baktım asla kötü
davranmadım bir ihanetin tohumu olarak görmedim
sütümü verdim Zümra benden sonra meleğim sana emanet yetim kaldı öksüz bırakma."
"Rozaaa... Melek' e sahip çıktığın için ona Anne
olduğun için sana ne kadar teşekkür etsem az"
Roza 'nın anlattıkları, hayatın ne kadar acımasız
olabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Benim canım, kanım olan öz yeğenim hem yetim
hem de öksüzmüş.
Bu acıyı daha önce nasıl göremedim?
diye
düşündüm. Roza'nın cesareti ve sevgisi, Melek için bir
umut kaynağı olmuştu.
"Demek bu işin içinde Mervan ve Cihan var
herşeyin bir hesap vakti var Roza ben Melek'i de alıp
gidicem belki şimdi değil ama en kısa zamanda"
"Zümra beni onsuz koyma canımı al ama evladımı
alma benden"
"Melek' e bu kadar çok seviyorsan sende gel Roza
ben nereye Melek oraya Kararını ver bir daha geldiğim
de boş dönmem "
Roza, söylediklerime başını sallayıp onayladıktan
sonra, derin bir nefes aldı. Gözlerindeki kararlılık, Melek
için ne kadar savaştığını gösteriyordu.
Odasından dışarı adım attığım anda Bervan
karşımda durmuş, bana bakıyordu.
_*_
Bervan'dan
Dizdar'ın salonunun önünde oturmuş çay içip
kardeşimin aşk acısını dinliyordum. Gözleri, içindeki
acının derinliğini yansıtıyordu.
Kardeşim, kalbinde taşıdığı yarayı anlatırken, ben
de onun bu çalkantılı ruh haline ortak olmaya
çalışıyordum.
Çaydanlık, üstümüzde buharı tüten bir sIcaklık
yayıyor, rüzgar hafif hafif esip saçlarımı savuruyordu.
Muhabbetin ortasında Seyyidin çalan telefonuyla
kafamı çevirip ona baktım.
Bir kaç dakika konuştuktan sonra yüzü alak bullak
olmuş bir şekilde bana baktı.
" Birine bir şey mi olmuş? konuş lan ne oldu"
"Ağam hanım ağam konağa gelmiş korumalar
kapıyı açalım mı diye sordular"
"Ne demek açalım mi? hemen açsınlar seyidd
arabayı getir konağa gidelim"
" Baş üstüne ağam
Gelen telefonun ardından arabaya atladım ve
Zümra konaktan ayrılmadan onu yakalamak için var
gücümle gaza bastım.
Konağa ne için gelmişti? veya Kimin için geldi?
diye düşünmeye başladım.
Sokaklar bon boş olduğu için Allah ne verdiyse
gaza bastım.
Geceleyin yola atlayan bir köpeğe çarpmamak için
aniden frene bastığımda seyiid ön cama yapıştı.
"Ağam!"
Bende kemer takılı olduğu için fazla öne doğru
gitmedim ama en azından köpek kurtulmuştu.
"iyi misiniz ağam ?"
Sanki öne ben savrulmuşum gibi kendi canını
değilde hala beni düşünen can yoldaşıma baktım.
"Ben iyim sende bir şey var mı?"
"Yok ağam estağfurullah"
Oğlum ağrın sızın varsa söyle"
" Yok ağam, bir şeyim iyim"
Başımla onayladıktan sonra bu defa daha dikkatli
kullandım.
Yarım saatlik yolu on dakikada kat etmişim.
Arabayı konağın avlusuna hızla park ettikten sonra
gözlerim Zümra'yı aradı. Burada ne işi vardı? Ne için
gelmişti? İçimde bir huzursuzluk vardı.
Sedirde oturan dayême döndüm.
"Zümra nerede, Dayê?"
Dayê, başını kaldırıp bana baktı; yüzündeki ifade
belirsizdi, ama bir şeyler sakladığı aşikârdı.
" Roza 'nın yanında soysuzun kızı"
Tam Roza'nın odasına doğru adım atarken, kapı
açıldı ve Zümra dışarı çıktı. Göz göze geldiğimiz an,
zaman sanki durdu.
"Zümra hayrola hangi rüzgar savurdu seni buraya"
"Bazı gerçeklerin rüzgarı savurdu beni Bervan ağa"
"Ne gerçeğiymiş bu aldanoğlu"
" Vakit nakitir benim için Bervan ağaaaa zamanı
gelince öğrenirsin hem metresini merak ettim birazda
ondan geldim"
" Ne metresi Zümra "
"Aaa doğru metres değil kapatman diyicektim işim
ağa çekil yolumdan "
" Buraya kendi ayağınla geldin zümrüt gözlüm
sence bir daha seni gönderir miyim?"
Zümra, bu sözlerime aldırış etmeden, direnişle dolu
bir bakışla karşılık verdi.
"Ben buradayım çünkü konuşmam gereken biri
vardı şimdi de gidiyorum
"Zümra bana bak ne için niye geldiğin umrunda
değil benim kadınımsin karnında benim çocuğum var o
yüzden artık hiç bir yere gitmene izin vermem "
Zümra'y kolundan tutup, "Bu konaktan
çıkmayacaksın," dedim, sesimdeki kararlılık onun için
bir tehdit gibiydi. Zümra'nın gözleri, benim hareketime
karşı şaşkınlıkla parladı.
"Bervan, birak beni!" diye itiraz etti, ama ben onu
sıkı sıkı tuttum. "Senin burada olmaman gerektiğini
biliyorsun. "
Kendi ayağıyla gelmişken göndermeye niyetim
yoktu gerekirse konağa hapsedicem,
zümrüt gözlerine hasret kalmıştım.
Onun dik başlı oluşu sinirlenmeme neden olsa da,
onsuz kalmak istemiyordum.
Zümra'nın burada olmasının bir bedeli olmalıydı.
Dışarıda neler olup bittiğini düşünmekten kendimi
alamıyordum.
Gözlerindeki azim, içimdeki
huzursuzluğu artırıyor,
beni daha fazla endişelendirdiği gibi bir yandan da
karşı duyduğum hisleri pekiştiriyordu.
Zümra'nın buradaki duruşu, benim için bir
belirsizlikti. içimdeki karmaşayı büyütüyordu.
Onu kaybetmekten korkuyordum, ama aynı
zamanda onu bu konağa hapsedeceğimi bilmek de
içimi rahatlatıyordu.
Her geçen saniye, aramızdaki gerilimi artırıyordu.
Bu an, her şeyin seyrini değiştirecek bir dönüm
noktasıydı;
Zümra'yı burada tutmak zorundaydım, ama bunu
nasıl yapacağımı bilmiyordum. Zümra'nın bu konakta ki
varlığı, bana her şeyi sorgulatıyordu.
Zümra'nın orada duruşu, içimdeki çatışmayı daha
da derinleştiriyordu. Her an onunla karşı karşıya
kalmak, onu kaybetme korkusuyla birleşince, hislerim
birbirine karışıyordu.
Zümra, beni zor bir duruma sokmuştu; ona karşı
olan duygularım, onu tutmakla bırakmak arasında gidip
geliyordu.
Ona sırtımı dönerken, bir yandan da ne yapmam
gerektiğini düşündüm. Duygularım ve aklım arasında
bir savaş vardı.
Zümra'yı bu konaktan göndermemek için her şeyi
göze almalıydım. Ne olursa olsun, onun burada olması,
benim için bir güvence olmalıydı.
Bir karar vermeliydim; Zümra'yı burada tutmak
zorundaydım, ama bu benim için büyük bir bedel
gerektiriyordu.
Her şeyin seyrinin değiştiği bu an, içimdeki
mücadeleyi daha da derinleştiriyordu.
içimden geçenleri bir kenara bırakıp, Zümra'nın
karşısında durdum. Gözlerime dik dik bakarak, bir
şeyler söylemesini bekledim.
Ama onun sessizliği, benim içimdeki huzursuzluğu
artırıyordu. Zümra'nın dik duruşu, içimdeki kararsızlığı
daha da besliyordu.
Onu kaybetmekten korkuyordum, ama onun
burada kalmasını da istiyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.2k Okunma |
2.31k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |