
Zilan'dan
Bervan ağanın sesiyle irkildim. Kendine karşı asi
olunca, yüzüme indirdiği tokatla yere yapıştim.
Gözlerimde bir an için karanlık doldu, yanaklarım
alev alev yanıyordu. Bervan'ın yüzündeki öfkeyi,
gözlerinin içindeki sert bakışları gördüm.
Her zaman bana karşı soğuktu ama bu kez öfkesi
bambaşkaydı.
Ne yapıp edip bir an önce koynuma sokmam
gerekiyordu artık... Beni bu denli dışlaması, görmezden
gelmesi, her geçen gün daha da dayanılmaz hale
geliyordu.
Ayağa kalkarken içimde bir karar şekillenmişti.
Bervan'ın gözlerinde bir yer edinmek, öfkesini dindirip
ilgisini çekmek zorundaydım.
Yoksa bu hanede nefes almak her geçen gün daha
da zorlasşacaktı. Gururumu bir kenara bırakıp bu uğurda
gerekirse her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdım.
Bervan bana bir an duraksayıp baktı. Sözlerimden
etkilendi mi, yoksa daha da mı kızdı, anlamakta
zorlandım.
Ama o bakışlarda bir parça bile olsa yumuşama
görmek için içten içe yanıp tutuşuyordum.
Bağırıp çağırdıktan sonra arkasına dahi bakmadan
çekip gitti. Bana attığı bu tokadın da elbet hesabını
soracaktım, zamanı gelince.
Her geçen gün beni daha fazla küçümseyip,
değersiz görmesi, içimdeki öfkeyi körüklüyordu. Ama
şimdi susmalı, zamanı beklemeliydim.
Bir gün, beni hiçe sayan bu tavrının bedelini
ödeyecekti. Yalnızca bir kadın olarak değil, onunla aynı
sofraya oturmayı hak eden biri olarak.
Ama bugün, bana atılan tokatın izini içime gömmek
ve sessizce yoluma devam etmek zorundaydım.
içimden yükselen bu sessiz öfkeyi gün be gün
büyütüp bir silah gibi kuşanarak zamanı gelene dek
bekleyeceğim.
Bervan çekip gidince, yerden kalktım ve dayênin
yanına gidip timsah gözyaşlarına boğuldum.
Yüzümü ellerimin arasına alıp titreyerek ağlamaya
başladım, gözyaşlarım her yana dökülürken içimde
biriken öfkeyi bastırmaya çalışıyordum.
Dayê, endişeyle bana baktı, elini omzuma koyup
beni teselli etmeye çalıştı.
"Kızım," dedi yumuşak bir sesle, "Bu kadar üzme
kendini. Bervan zor biridir, ama zamanla belki sana
alışır."
lçimden gülmek geldi ama bunu yüzüme
yansıtmadım. Bervan'ın bana alışacağına dair bir
umudum yoktu; zaten onun sevgisini ya da onayını
beklemiyordum.
Onun karşısında ezilmiş bir kadın gibi görünmek,
yalnızca oyunun bir parçasıydı. Bir gün bu
gözyaşlarımın hesabını ona ödetmek için sabırla
bekliyordum.
"Dayê" dedim hıçkırıklar arasında, "Ne yaparsam yapayım, beni kabul etmiyor. Kendimi ona nasıl
göstereceğim bilmiyorum."
Dayê derin bir nefes aldı, gözlerinde bir hüzün
vardı. "Sabret kızım, hanede güçlü olmak istiyorsan,
sessizce beklemeyi öğrenmelisin. Her şeyin bir zamanı
Var."
O an, sessizliğin ve sabrın en güçlü silahlarım
olduğunu bir kez daha anladım. Bervan'ın attığı tokadı,
küçümseyici bakışlarını unutmuyordum; ama intikam
için acele etmeyecektim.
Vakti geldiğinde, bu hanede kendi yerimi alacak ve
onu en zayıf noktasından vuracaktım.
Dayê'nin yanından kalkarken içimde intikam ateşi
daha da harlanmıştı. Bervan'a karşı olan öfkemi
bastırarak, sessiz ve soğukkanlı bir plan yapmam
gerektiğini biliyordum.
Şimdi güçlü görünmenin zamanıydı; sessizce ama
adım adım hedefime ilerleyecektim.
Kimseye açık vermemek, Bervan'ın gözünden
kaçmamak için her işin başında bulunuyor, kimsenin
yapmadığı sorumlulukları üstleniyordum.
Herkesin gözünde çalışkan, sessiz bir kadın olarak
yer ediniyordum; ama içimdeki hırs, gün geçtikçe daha
da büyümüştü.
Aradan geçen birkaç saatin ardından sedirde
oturmuş, düşüncelere dalmıştım. içimdeki sessiz öfkeyi
nasıl bir güç hâline getireceğimi planlarken, avlunun
kapısının açıldığını duydum.
Bir an Bervan'ın geldiğini düşündüm, ama dönen kapının ardında beklediğimden çok başka birisi vardı:
dilden dile dolaşan, herkesin dilinde olan Zümra..
Bir anlığına bakışlarımız buluştu, gözlerindeki o
küstah tavır hemen göze çarpıyordu. Haneye sanki her
şeyin hâkimiymiş gibi girdi.
Kendine güveni, başkalarını umursamayan
bakışları beni deli etti. Buraya böyle cesurca gelmesi
tuhaftı.
Kadın başına, Aldanoğlu aşiretinin başına
geçmesiyle tüm Diyarbakır'in diline düşmüştü.
Herkes onun adını konuşuyor, bir yere gidecek
olsalar, onu örnek gösteriyorlardı.
Ama benim onunla asla bir derdim yoktu; onun
suçu, Bervan'ın karısı olmaktı. Zümra'nın varlığı, onu
daha da çekilmez kılan bir unsurdu.
Yiğidi öldür, hakkını yeme" derler; Allah var,
güzelliğine diyecek yoktu. Fakat bu güzellik, içindeki
kibirle birleştiğinde, onu bana karşı düşman kılıyordu.
Her zaman yanındaki alaycı gülümsemesi, sırf bu
hanede bir egemenlik kurmak için mücadele ettiğini
gösteriyordu.
Ama ben buna izin vermeyecek, zamanla onun da
yere serileceği günün geleceğini biliyordum.
O an içimde bir düşünce belirdi: Zümra'nın her ne
kadar etkileyici bir varlık olduğunu kabul etsem de, bu
hanede son sözü söyleyecek olan bendim.
Bervan'a karşı olan mücadelenin bir parçası olarak
Zümra'yı da alt etmeliydim. Onun güzelliği, kibirli
tavırları ve hâkimiyet arzusu, Bervan'ın gözünde belki bir avantajdı; ama ben bu avantajın, zamanla bir
dezavantaja dönüşeceğini biliyordum.
"Zamanı geldiğinde o da ölecek," dedim içimden.
Bu düşünce beni daha da güçlendiriyordu.
Hâlâ Bervan'ın beni görmezden gelmesi, Zümra'nın
alaycı tavırları, her ikisine de karşı savaş açma isteğimi
körüklüyordu.
Zamanın ve sabrin bana sunacağı firsatları
bekleyecektim; bu hanede söz hakkımı kazanacağım
günleri sabırsızlıkla bekliyordunm.
Ve o gün geldiğinde, Bervan ve Zümra'nın ikisinin
de yerini gösterecektim.
Zümra'nın geldiğini gören dayê, oturduğu yerden
kalkıp üzerine doğru yürüdü. Büyüklerine saygılı
olduğunu duymuştum ama karşısındaki kadını köpek
gibi azarlaması beni şaşkına çevirdi.
Yaptığı şeyi ağızım açık izliyordum; Zümra'nın
böyle bir tavırla meydan okumaktan neye güvendiğini
anlamakta zorlanıyordum.
Zümra, "Roza!" diye seslenince, yarım yamalak
olan sünepe Roza odasından çıkarak Zümra 'nın
karşısında belirdi. Yüzünde şaşkınlık ve korku karışımı
bir ifade vardı.
Birlikte odasına girdiler. İçeride geçen yaklaşık
yarım saat, tüm haneye bir gerginlik yayılmıştı.
Zümra'nın odadan çıkmasıyla herkesin gözleri
kapıya çevrildi. Zümra, yüzünde bir zafer ifadesiyle
dışarıya adım attığında, ben de bir nefes tuttum. Bervan ağa da gelmişti ve Zümra'yı
göndermeyeceğini söyleyince, iyice öfkeden deliye
döndüm.
İçimde biriken öfke, kabına sIğmaz bir hal almıştı.
Zümra'nın kibirli tavırları ve şimdi Bervan'ın onu
koruması, benim için dayanılmaz hale gelmişti.
Beni itip kalkan ağa, resmen Zümra'nın önünde
kediye dönmüştü. Sinirden dişlerimi sıktım, içimde bir
öfke dalgası kabariyordu. Onun bu tavri, Zümra'nın
kibirli duruşunu daha da güçlendiriyordu.
İki yüzyüzlülük karşısında, içimdeki düşünceler
adeta bir volkan gibi patlamak üzereydi.
"Ona bir ders vermek gerek. Yediği yemeğe ilaç
atıp koynuna girmesem bana Zilan demesinler," diye
geçirdim aklımdan.
Bervan'a karşı duyduğum öfke, Zümra'nin kibirli
tavrını bir kenara birakmama neden oluyordu. Onun
huzursuzluğundan faydalanıp, bu durumu kendi lehime
çevirmem gerekiyordu.
_*_
Eliften
Zümra'nın bitmek bilmeyen olaylarından sonra
sonunda rahat bir nefes aldım. Kalbimdeki yüklerin
azaldığını hissediyordum.
Artık kendime odaklanmanın ve hayatımda yeni bir
sayfa açmanın zamanı gelmişti. Geçmişin
gölgelerinden kurtulmak, tazelenmek için bir fırsattı bu.
Zümra hastaneden çıktıktan sonra, ben de şirkette biriken işleri hallettim. E-postalarımı kontrol ettim,
toplantı notlarımı gözden geçirdim ve bekleyen
projelerimi organize ettim. İşlerin birer birer düzelmesi,
bana bir ferahlama hissi veriyordu.
Artık zihnimdeki karışıklıkların yavaş yavaş
dağıldığını hissediyordum.
Berivan'ın yanına gitmek için hazırlandım. Onunla
konuşmak, belki de içimi dökmek için iyi bir fırsat
olabilirdi.
Evden çıkmadan önce defalarca arasam da, Zümra
yüzünden Berivan'n telefonlarını açmamış olması
içimde bir sıkıntı yarattı.
Onunla konuşamamak, içimdeki boşluğu daha da
derinleştiriyordu. Zümra'nın yaşadığı olayların Berivan
ile olan bağımı zayıflattığını hissetmek, beni üzüyordu.
Berivan'a hasret kalmıştım; onun yanında olmanın
getirdiği huzuru özlüyordum.
Berivan'a ulaşamadığım her gün, Zümra'nın
yaptıklarının etkisini bir kat daha artırıyordu. Onun
yüzünden yaşananların ağırlığı hâlâ üzerimdeydi.
Bu durumu hazmedemiyor, içimdeki karmaşayı
çözmeye çalışıyordum. Berivan ile olan dostluğum, hala, yeğen ilişkisinden daha kuvvetli ama biz tüm bunların
ortasında kalmıştık.
Telefonlarımı açmayınca, ben de habersiz gitmeye
karar verdim. Hazırlanıp konaktan çıktım. Hava serindi
ama içimdeki heyecan, beni Isıtıyordu.
Arabanın direksiyonunu Bozdağlıların konağına
çevirdim. Bir aydır
yüzünü göremediğim yeğenimi görmek için sabırsızlanıyordum.
Onunla vakit geçirmek, bu zor dönemden geçerken
bana iyi gelecekti.
Konağa vardığımda, büyük kapının önünde
durdum. Bir an içimde bir tereddüt belirdi; acaba
Zümra'nın yaşadığı olaylardan dolayı kimse beni
istemez miydi?
Ama yeğenim, bana her zaman güvenen ve sevgi
dolu bir çocuktu. Onu görmek, bu karmaşadan
uzaklaşmamı sağlayacaktı.
Ben daha arabayı istop ettirmeden korumalar
etrafımı sardı. Hemen panik yapmamaya çalıştım;
sonuçta burası Bozdağlıların konağıydı ve burada her
şey güvenlik ön plandaydı.
Bir an için duraksadım, sonra cesaretimi
toplayarak camı açtım.
"Berivan'ı görmeye geldim," dedim, sesimdeki
kararlılığı hissederek. Korumalardan biri, hafifçe
eğilerek bana bakarken, gözleriyle bir şeyler tartıyordu.
"Kim olduğunuzu belirtebilir misiniz?" dedi.
"Elif Aldanoğlu," dedim, kendimi tanıtarak.
"Berivan'ın halasıyım. Onu görmek istiyorum."
Korumalar arasında bir sessizlik oluştu, Sonunda
biri.
"Bir dakika bekleyin,"
diyerek arka planda konuşmaya gitti.
Koruma tekrar yanıma gelip.
"Buyurun,"
diyince arabadan indim.
Bozdağlıların konağı, büyük ve bir o kadar da
görkemliydi. Yüksek duvarları, ihtişamlı kapıları ve
bahçedeki yemyeşil ağaçlar, beni etkisi altına aldı. Her
bir detay, ailenin tarihini ve gücünü yansıtıyordu.
Konağın kapısına doğru yürürken, içimdeki karışık
duygular biraz daha belirginleşti. Berivan'la yeniden bir
araya gelmek, Zümra'nın yaşadığı zorlukların
gölgesinden çıkmamda yardımcı olabilirdi.
Belki de bu buluşma, içimdeki ağırlığı biraz
hafifletecek ve bana yeni bir başlangıç sunacaktı.
Kapıdan içeri adım attığımda, sıcak bir hava beni
karşıladı. Konağın içi geniş ve zarif döşenmişti; antika
eşyalar, sanat eserleri ve güzel bir avizeyle süslenmişti.
Ben avludan içeri girdiğim anda evin tüm kadınları
beni karşıladı. Gülümseyen yüzlerle etrafımı sardılar ve
içten bir şekilde selam verdiler.
"Kusura bakmayın, habersiz geldim. Berivan'la
konuşmam gerekiyordu," dedim, sesimdeki
samimiyetle.
"Ne kusuru, Elif kızım, başımızın üzerinde yerin var,
buyurasın!"
diyen bir teyze, beni sıcak bir şekilde karşıladı.
Gözlerinde sevgi dolu bir bakış vardı, bu da içimdeki
gerginliği biraz daha azalttı.
"Sağ olun, ama Berivan nerede? Fazla vaktim yok,"
dedim, hızlıca Berivan'ı bulmak için etrafa bakarak.
Bir kadın hemen yanıtladı:
"Ben götüreyim odasına sizi."
"Sağ ol, tekrardan kusura bakmayın."
onlara minnettar bir şekilde bakarak. Bu kalabalık
arasında kaybolmak yerine, Berivan'a ulaşmak için
sabırsızlanıyordum.
Kadın, beni nazikçe Berivan'in odasına yönlendirdi.
Kalbim hızlıca atıyordu; konuşmak ve içimdeki
duyguları paylaşmak için sabırsızlanıyordum.
Berivan'in sıcak gülümsemesi, tüm stresimi bir
nebze olsun almıştı ve onun yanında olmak, beni daha
güçlü hissetiriyordu. Odanın kapısına geldiğimizde,
kadın kapıyı açtı ve içeri girmemi sağladı.
Berivan hala diyerek boynuma sarıldı. Berivan'ın
sIcak kollarında kendimi güvende hissettim.
lçimde biriken özlem, onun bu samimi
karşılamasıyla anında yok oldu.
"Ne kadar özledim seni,"
dedim, gülümseyerek. Onun bu sıkı sarılışı, tüm
kaygılarımı unutturdu.
Berivan, gözlerinde mutluluk ve biraz da hüzünle,
"Ben de seni çok özledim, hala.
Bir süre birbirimize sarılıp durduk, zamanın
durduğunu hissettim. Berivan'ın yanımda olduğunu
bilmek, içimdeki tüm yükleri hafifletmişti.
"Gel, oturalım," dedi Berivan, sonunda sarılmayı
sonlandırıp koltuğa yöneldik.
"Nasılsın Berivan okula devam ediyormuşsun öyle
duydum."
"iyim hala evet devam ediyor ediyorum Behzat
babamla ,Nevin annem kendi öz çocuklarından
ayırmıyor beni"
" Sen iyi olda kuzum defalarca aradım ama
açmadın bir şey mi oldu?"
"Bir şey olmadı hala duymamışım, boş ver de
Zümra halam nasıl? onu çok görmek istiyorum"
" Berivan delirtme beni seni berdelle verdirten o
sen hala onu mu düşünüyorsun?"
"Hala o nasıl laf öyle Zümra hala olmasaydı ben
şuan kuma olarak cihan ağaya gitmiştim!"
"Ne dedin sen"
" Baya hala babam beni Cihan Arslanoğluna kuma
olarak verecekmiş eğer o gün ben berdele
evlenmeseydim kuma olacaktım"
"Bu kadarını yapamaz, kendi öz kızına"
" Hala babamın yaptıkları yetmedi mi? ona bir şey
olsun istemiyorum ama yaptıkların bedelini de ödesin
artık"
Sen nereden biliyorsun bunu Berivan kim söyledi"
" Dedemle konuşurken duydum, o gün o yüzden
dedem razı oldu sence yoksa beni verir miydi? Boran
amcam benim için kaçırmış bozdağlıların kızını artık şu
kininden de vazgeç hala Zümra halam haklı yazık ona
lütfen arkasında dur onun babama da gelince hak
ettiğini çeksin biz kadınız diye bize yapamadığı kalmadı
seni bile yaktı hala "
Berivan'ın söyledikleri beni mahvetmişti. Aile bağlarının zedelenmesi, acıların birikmesi ve yaşanan
haksızlıklar, içimde biriken duyguların patlamasına
neden oluyordu.
Berivan'in bu cesur duruşu, onu daha da güçlü
kılıyordu; ama ben hala abimin masum olduğuna
inanmak istiyordum.
"Buzlar kraliçesi neye daldın böyle öz abin bunları
yapıyor, bari haklının yanında ol , okuyup avukat oldun
bende hep seni örnek aldım ne olur hala Zümra halamın
yanında ol "
Sen bunları düşünme iyiki bana söyledin Berivan'
artık bana müsade sende aradığım zaman aç beni
merakta bırakma "
Berivan, söylediklerimi duyunca başıyla onay verdi.
Gözlerindeki sıcaklık, bana her zaman destek olacağına
dair bir güven veriyordu.
Bu anın ardından, ben de sımsıkı ona sarıldım;
onun yanında olmak, içimdeki kaygıları bir nebze olsun
hafifletmişti.
Ama söyledikleri hâlâ kafamın içinde
yankılanıyordu. Aile içindeki, yaşanan acılar
adaletsizlikler, zihnimde dönüp duruyordu.
Bir an önce kendimi oradan dışarı atmak istedim. O
kalabalık içinde yaşananların ağırlığı üzerimdeydi.
Merdivenlere doğru hızla yöneldim; bu evin içinde
hissettiğim sıkışmışlık, beni dışarı çıkmaya itiyordu.
Kendimi serin havada bulmak ve düşüncelerimi
toparlamak istiyordum. Dışarıda biraz yalnız kalmak,
zihnimin içindeki karmaşayı çözmeme yardımcı olabilirdi.
Merdivenlerden inerken, arkamda Berivan'ın beni
izlemesini hissettim. içimde bir hüzün vardı ama aynı
zamanda bir özgürlük hissi de taşıyordum.
Merdivenlerden inip avluya geldiğimde, ev halkı
beni sicacık gülümsemeleriyle karşıladı. Akşam
yemeğine kalmam için israr ettiler.
içimdeki sıkışıklık devam etse de, onların
samimiyeti beni biraz rahatlattı.
"Başka zamana inşallah, vaktim yok. Zamansız da
geldim, iyi akşamlar," dedim, kibar bir şekilde.
içimdeki gerginlikten dolayı yemek masasında
oturmanın benim için zorlayıcı olacağını biliyordum.
Sonra hızlıca dışarı attım kendimi.
Tam o anda, Dizdar Bozdağlı ile burun
buruna
geldim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |