40. Bölüm

40. Buzlar Kraliçesi

Mavi Yazar
maviyazarr

 

Zilan'dan

 

Bervan ağanın sesiyle irkildim. Kendine karşı asi

 

olunca, yüzüme indirdiği tokatla yere yapıştim.

 

Gözlerimde bir an için karanlık doldu, yanaklarım

 

alev alev yanıyordu. Bervan'ın yüzündeki öfkeyi,

 

gözlerinin içindeki sert bakışları gördüm.

 

Her zaman bana karşı soğuktu ama bu kez öfkesi

 

bambaşkaydı.

 

Ne yapıp edip bir an önce koynuma sokmam

 

gerekiyordu artık... Beni bu denli dışlaması, görmezden

 

gelmesi, her geçen gün daha da dayanılmaz hale

 

geliyordu.

 

Ayağa kalkarken içimde bir karar şekillenmişti.

 

Bervan'ın gözlerinde bir yer edinmek, öfkesini dindirip

 

ilgisini çekmek zorundaydım.

 

Yoksa bu hanede nefes almak her geçen gün daha

 

da zorlasşacaktı. Gururumu bir kenara bırakıp bu uğurda

 

gerekirse her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdım.

 

Bervan bana bir an duraksayıp baktı. Sözlerimden

 

etkilendi mi, yoksa daha da mı kızdı, anlamakta

 

zorlandım.

 

Ama o bakışlarda bir parça bile olsa yumuşama

 

görmek için içten içe yanıp tutuşuyordum.

 

Bağırıp çağırdıktan sonra arkasına dahi bakmadan

 

çekip gitti. Bana attığı bu tokadın da elbet hesabını

 

soracaktım, zamanı gelince.

 

Her geçen gün beni daha fazla küçümseyip,

 

değersiz görmesi, içimdeki öfkeyi körüklüyordu. Ama

 

şimdi susmalı, zamanı beklemeliydim.

 

Bir gün, beni hiçe sayan bu tavrının bedelini

 

ödeyecekti. Yalnızca bir kadın olarak değil, onunla aynı

 

sofraya oturmayı hak eden biri olarak.

 

Ama bugün, bana atılan tokatın izini içime gömmek

 

ve sessizce yoluma devam etmek zorundaydım.

 

içimden yükselen bu sessiz öfkeyi gün be gün

 

büyütüp bir silah gibi kuşanarak zamanı gelene dek

 

bekleyeceğim.

 

Bervan çekip gidince, yerden kalktım ve dayênin

 

yanına gidip timsah gözyaşlarına boğuldum.

 

Yüzümü ellerimin arasına alıp titreyerek ağlamaya

 

başladım, gözyaşlarım her yana dökülürken içimde

 

biriken öfkeyi bastırmaya çalışıyordum.

 

Dayê, endişeyle bana baktı, elini omzuma koyup

 

beni teselli etmeye çalıştı.

 

"Kızım," dedi yumuşak bir sesle, "Bu kadar üzme

 

kendini. Bervan zor biridir, ama zamanla belki sana

 

alışır."

 

lçimden gülmek geldi ama bunu yüzüme

 

yansıtmadım. Bervan'ın bana alışacağına dair bir

 

umudum yoktu; zaten onun sevgisini ya da onayını

 

beklemiyordum.

 

Onun karşısında ezilmiş bir kadın gibi görünmek,

 

yalnızca oyunun bir parçasıydı. Bir gün bu

 

gözyaşlarımın hesabını ona ödetmek için sabırla

 

bekliyordum.

 

"Dayê" dedim hıçkırıklar arasında, "Ne yaparsam yapayım, beni kabul etmiyor. Kendimi ona nasıl

 

göstereceğim bilmiyorum."

 

Dayê derin bir nefes aldı, gözlerinde bir hüzün

 

vardı. "Sabret kızım, hanede güçlü olmak istiyorsan,

 

sessizce beklemeyi öğrenmelisin. Her şeyin bir zamanı

Var."

 

O an, sessizliğin ve sabrın en güçlü silahlarım

 

olduğunu bir kez daha anladım. Bervan'ın attığı tokadı,

 

küçümseyici bakışlarını unutmuyordum; ama intikam

 

için acele etmeyecektim.

 

Vakti geldiğinde, bu hanede kendi yerimi alacak ve

 

onu en zayıf noktasından vuracaktım.

 

Dayê'nin yanından kalkarken içimde intikam ateşi

 

daha da harlanmıştı. Bervan'a karşı olan öfkemi

 

bastırarak, sessiz ve soğukkanlı bir plan yapmam

 

gerektiğini biliyordum.

 

Şimdi güçlü görünmenin zamanıydı; sessizce ama

 

adım adım hedefime ilerleyecektim.

 

Kimseye açık vermemek, Bervan'ın gözünden

 

kaçmamak için her işin başında bulunuyor, kimsenin

 

yapmadığı sorumlulukları üstleniyordum.

 

Herkesin gözünde çalışkan, sessiz bir kadın olarak

 

yer ediniyordum; ama içimdeki hırs, gün geçtikçe daha

 

da büyümüştü.

 

Aradan geçen birkaç saatin ardından sedirde

 

oturmuş, düşüncelere dalmıştım. içimdeki sessiz öfkeyi

 

nasıl bir güç hâline getireceğimi planlarken, avlunun

 

kapısının açıldığını duydum.

 

Bir an Bervan'ın geldiğini düşündüm, ama dönen kapının ardında beklediğimden çok başka birisi vardı:

 

dilden dile dolaşan, herkesin dilinde olan Zümra..

 

Bir anlığına bakışlarımız buluştu, gözlerindeki o

 

küstah tavır hemen göze çarpıyordu. Haneye sanki her

 

şeyin hâkimiymiş gibi girdi.

 

Kendine güveni, başkalarını umursamayan

 

bakışları beni deli etti. Buraya böyle cesurca gelmesi

 

tuhaftı.

 

Kadın başına, Aldanoğlu aşiretinin başına

 

geçmesiyle tüm Diyarbakır'in diline düşmüştü.

 

Herkes onun adını konuşuyor, bir yere gidecek

 

olsalar, onu örnek gösteriyorlardı.

 

Ama benim onunla asla bir derdim yoktu; onun

 

suçu, Bervan'ın karısı olmaktı. Zümra'nın varlığı, onu

 

daha da çekilmez kılan bir unsurdu.

 

Yiğidi öldür, hakkını yeme" derler; Allah var,

 

güzelliğine diyecek yoktu. Fakat bu güzellik, içindeki

 

kibirle birleştiğinde, onu bana karşı düşman kılıyordu.

 

Her zaman yanındaki alaycı gülümsemesi, sırf bu

 

hanede bir egemenlik kurmak için mücadele ettiğini

 

gösteriyordu.

 

Ama ben buna izin vermeyecek, zamanla onun da

 

yere serileceği günün geleceğini biliyordum.

 

O an içimde bir düşünce belirdi: Zümra'nın her ne

 

kadar etkileyici bir varlık olduğunu kabul etsem de, bu

 

hanede son sözü söyleyecek olan bendim.

 

Bervan'a karşı olan mücadelenin bir parçası olarak

 

Zümra'yı da alt etmeliydim. Onun güzelliği, kibirli

 

tavırları ve hâkimiyet arzusu, Bervan'ın gözünde belki bir avantajdı; ama ben bu avantajın, zamanla bir

 

dezavantaja dönüşeceğini biliyordum.

 

"Zamanı geldiğinde o da ölecek," dedim içimden.

 

Bu düşünce beni daha da güçlendiriyordu.

 

Hâlâ Bervan'ın beni görmezden gelmesi, Zümra'nın

 

alaycı tavırları, her ikisine de karşı savaş açma isteğimi

 

körüklüyordu.

 

Zamanın ve sabrin bana sunacağı firsatları

 

bekleyecektim; bu hanede söz hakkımı kazanacağım

 

günleri sabırsızlıkla bekliyordunm.

 

Ve o gün geldiğinde, Bervan ve Zümra'nın ikisinin

 

de yerini gösterecektim.

 

Zümra'nın geldiğini gören dayê, oturduğu yerden

 

kalkıp üzerine doğru yürüdü. Büyüklerine saygılı

 

olduğunu duymuştum ama karşısındaki kadını köpek

 

gibi azarlaması beni şaşkına çevirdi.

 

Yaptığı şeyi ağızım açık izliyordum; Zümra'nın

 

böyle bir tavırla meydan okumaktan neye güvendiğini

 

anlamakta zorlanıyordum.

 

Zümra, "Roza!" diye seslenince, yarım yamalak

 

olan sünepe Roza odasından çıkarak Zümra 'nın

 

karşısında belirdi. Yüzünde şaşkınlık ve korku karışımı

 

bir ifade vardı.

 

Birlikte odasına girdiler. İçeride geçen yaklaşık

 

yarım saat, tüm haneye bir gerginlik yayılmıştı.

 

Zümra'nın odadan çıkmasıyla herkesin gözleri

 

kapıya çevrildi. Zümra, yüzünde bir zafer ifadesiyle

 

dışarıya adım attığında, ben de bir nefes tuttum. Bervan ağa da gelmişti ve Zümra'yı

göndermeyeceğini söyleyince, iyice öfkeden deliye

döndüm.

İçimde biriken öfke, kabına sIğmaz bir hal almıştı.

Zümra'nın kibirli tavırları ve şimdi Bervan'ın onu

koruması, benim için dayanılmaz hale gelmişti.

Beni itip kalkan ağa, resmen Zümra'nın önünde

kediye dönmüştü. Sinirden dişlerimi sıktım, içimde bir

öfke dalgası kabariyordu. Onun bu tavri, Zümra'nın

kibirli duruşunu daha da güçlendiriyordu.

İki yüzyüzlülük karşısında, içimdeki düşünceler

adeta bir volkan gibi patlamak üzereydi.

"Ona bir ders vermek gerek. Yediği yemeğe ilaç

atıp koynuna girmesem bana Zilan demesinler," diye

geçirdim aklımdan.

Bervan'a karşı duyduğum öfke, Zümra'nin kibirli

tavrını bir kenara birakmama neden oluyordu. Onun

huzursuzluğundan faydalanıp, bu durumu kendi lehime

çevirmem gerekiyordu.

 

_*_

Eliften

Zümra'nın bitmek bilmeyen olaylarından sonra

sonunda rahat bir nefes aldım. Kalbimdeki yüklerin

azaldığını hissediyordum.

Artık kendime odaklanmanın ve hayatımda yeni bir

sayfa açmanın zamanı gelmişti. Geçmişin

gölgelerinden kurtulmak, tazelenmek için bir fırsattı bu.

Zümra hastaneden çıktıktan sonra, ben de şirkette biriken işleri hallettim. E-postalarımı kontrol ettim,

toplantı notlarımı gözden geçirdim ve bekleyen

projelerimi organize ettim. İşlerin birer birer düzelmesi,

bana bir ferahlama hissi veriyordu.

Artık zihnimdeki karışıklıkların yavaş yavaş

dağıldığını hissediyordum.

Berivan'ın yanına gitmek için hazırlandım. Onunla

konuşmak, belki de içimi dökmek için iyi bir fırsat

olabilirdi.

Evden çıkmadan önce defalarca arasam da, Zümra

yüzünden Berivan'n telefonlarını açmamış olması

içimde bir sıkıntı yarattı.

Onunla konuşamamak, içimdeki boşluğu daha da

derinleştiriyordu. Zümra'nın yaşadığı olayların Berivan

ile olan bağımı zayıflattığını hissetmek, beni üzüyordu.

Berivan'a hasret kalmıştım; onun yanında olmanın

getirdiği huzuru özlüyordum.

Berivan'a ulaşamadığım her gün, Zümra'nın

yaptıklarının etkisini bir kat daha artırıyordu. Onun

yüzünden yaşananların ağırlığı hâlâ üzerimdeydi.

Bu durumu hazmedemiyor, içimdeki karmaşayı

çözmeye çalışıyordum. Berivan ile olan dostluğum, hala, yeğen ilişkisinden daha kuvvetli ama biz tüm bunların

ortasında kalmıştık.

Telefonlarımı açmayınca, ben de habersiz gitmeye

karar verdim. Hazırlanıp konaktan çıktım. Hava serindi

ama içimdeki heyecan, beni Isıtıyordu.

Arabanın direksiyonunu Bozdağlıların konağına

çevirdim. Bir aydır

yüzünü göremediğim yeğenimi görmek için sabırsızlanıyordum.

Onunla vakit geçirmek, bu zor dönemden geçerken

bana iyi gelecekti.

Konağa vardığımda, büyük kapının önünde

durdum. Bir an içimde bir tereddüt belirdi; acaba

Zümra'nın yaşadığı olaylardan dolayı kimse beni

istemez miydi?

Ama yeğenim, bana her zaman güvenen ve sevgi

dolu bir çocuktu. Onu görmek, bu karmaşadan

uzaklaşmamı sağlayacaktı.

Ben daha arabayı istop ettirmeden korumalar

etrafımı sardı. Hemen panik yapmamaya çalıştım;

sonuçta burası Bozdağlıların konağıydı ve burada her

şey güvenlik ön plandaydı.

Bir an için duraksadım, sonra cesaretimi

toplayarak camı açtım.

"Berivan'ı görmeye geldim," dedim, sesimdeki

kararlılığı hissederek. Korumalardan biri, hafifçe

eğilerek bana bakarken, gözleriyle bir şeyler tartıyordu.

"Kim olduğunuzu belirtebilir misiniz?" dedi.

"Elif Aldanoğlu," dedim, kendimi tanıtarak.

"Berivan'ın halasıyım. Onu görmek istiyorum."

Korumalar arasında bir sessizlik oluştu, Sonunda

biri.

"Bir dakika bekleyin,"

diyerek arka planda konuşmaya gitti.

Koruma tekrar yanıma gelip.

"Buyurun,"

diyince arabadan indim.

Bozdağlıların konağı, büyük ve bir o kadar da

görkemliydi. Yüksek duvarları, ihtişamlı kapıları ve

bahçedeki yemyeşil ağaçlar, beni etkisi altına aldı. Her

bir detay, ailenin tarihini ve gücünü yansıtıyordu.

Konağın kapısına doğru yürürken, içimdeki karışık

duygular biraz daha belirginleşti. Berivan'la yeniden bir

araya gelmek, Zümra'nın yaşadığı zorlukların

gölgesinden çıkmamda yardımcı olabilirdi.

Belki de bu buluşma, içimdeki ağırlığı biraz

hafifletecek ve bana yeni bir başlangıç sunacaktı.

Kapıdan içeri adım attığımda, sıcak bir hava beni

karşıladı. Konağın içi geniş ve zarif döşenmişti; antika

eşyalar, sanat eserleri ve güzel bir avizeyle süslenmişti.

Ben avludan içeri girdiğim anda evin tüm kadınları

beni karşıladı. Gülümseyen yüzlerle etrafımı sardılar ve

içten bir şekilde selam verdiler.

"Kusura bakmayın, habersiz geldim. Berivan'la

konuşmam gerekiyordu," dedim, sesimdeki

samimiyetle.

"Ne kusuru, Elif kızım, başımızın üzerinde yerin var,

buyurasın!"

diyen bir teyze, beni sıcak bir şekilde karşıladı.

Gözlerinde sevgi dolu bir bakış vardı, bu da içimdeki

gerginliği biraz daha azalttı.

"Sağ olun, ama Berivan nerede? Fazla vaktim yok,"

dedim, hızlıca Berivan'ı bulmak için etrafa bakarak.

 

Bir kadın hemen yanıtladı:

"Ben götüreyim odasına sizi."

"Sağ ol, tekrardan kusura bakmayın."

onlara minnettar bir şekilde bakarak. Bu kalabalık

arasında kaybolmak yerine, Berivan'a ulaşmak için

sabırsızlanıyordum.

Kadın, beni nazikçe Berivan'in odasına yönlendirdi.

Kalbim hızlıca atıyordu; konuşmak ve içimdeki

duyguları paylaşmak için sabırsızlanıyordum.

Berivan'in sıcak gülümsemesi, tüm stresimi bir

nebze olsun almıştı ve onun yanında olmak, beni daha

güçlü hissetiriyordu. Odanın kapısına geldiğimizde,

kadın kapıyı açtı ve içeri girmemi sağladı.

Berivan hala diyerek boynuma sarıldı. Berivan'ın

sIcak kollarında kendimi güvende hissettim.

lçimde biriken özlem, onun bu samimi

karşılamasıyla anında yok oldu.

"Ne kadar özledim seni,"

dedim, gülümseyerek. Onun bu sıkı sarılışı, tüm

kaygılarımı unutturdu.

Berivan, gözlerinde mutluluk ve biraz da hüzünle,

"Ben de seni çok özledim, hala.

Bir süre birbirimize sarılıp durduk, zamanın

durduğunu hissettim. Berivan'ın yanımda olduğunu

bilmek, içimdeki tüm yükleri hafifletmişti.

"Gel, oturalım," dedi Berivan, sonunda sarılmayı

sonlandırıp koltuğa yöneldik.

"Nasılsın Berivan okula devam ediyormuşsun öyle

duydum."

"iyim hala evet devam ediyor ediyorum Behzat

babamla ,Nevin annem kendi öz çocuklarından

ayırmıyor beni"

" Sen iyi olda kuzum defalarca aradım ama

açmadın bir şey mi oldu?"

"Bir şey olmadı hala duymamışım, boş ver de

Zümra halam nasıl? onu çok görmek istiyorum"

" Berivan delirtme beni seni berdelle verdirten o

sen hala onu mu düşünüyorsun?"

"Hala o nasıl laf öyle Zümra hala olmasaydı ben

şuan kuma olarak cihan ağaya gitmiştim!"

"Ne dedin sen"

" Baya hala babam beni Cihan Arslanoğluna kuma

olarak verecekmiş eğer o gün ben berdele

evlenmeseydim kuma olacaktım"

"Bu kadarını yapamaz, kendi öz kızına"

" Hala babamın yaptıkları yetmedi mi? ona bir şey

olsun istemiyorum ama yaptıkların bedelini de ödesin

artık"

Sen nereden biliyorsun bunu Berivan kim söyledi"

" Dedemle konuşurken duydum, o gün o yüzden

dedem razı oldu sence yoksa beni verir miydi? Boran

amcam benim için kaçırmış bozdağlıların kızını artık şu

kininden de vazgeç hala Zümra halam haklı yazık ona

lütfen arkasında dur onun babama da gelince hak

ettiğini çeksin biz kadınız diye bize yapamadığı kalmadı

seni bile yaktı hala "

Berivan'ın söyledikleri beni mahvetmişti. Aile bağlarının zedelenmesi, acıların birikmesi ve yaşanan

haksızlıklar, içimde biriken duyguların patlamasına

neden oluyordu.

Berivan'in bu cesur duruşu, onu daha da güçlü

kılıyordu; ama ben hala abimin masum olduğuna

inanmak istiyordum.

"Buzlar kraliçesi neye daldın böyle öz abin bunları

yapıyor, bari haklının yanında ol , okuyup avukat oldun

bende hep seni örnek aldım ne olur hala Zümra halamın

yanında ol "

Sen bunları düşünme iyiki bana söyledin Berivan'

artık bana müsade sende aradığım zaman aç beni

merakta bırakma "

Berivan, söylediklerimi duyunca başıyla onay verdi.

Gözlerindeki sıcaklık, bana her zaman destek olacağına

dair bir güven veriyordu.

Bu anın ardından, ben de sımsıkı ona sarıldım;

onun yanında olmak, içimdeki kaygıları bir nebze olsun

hafifletmişti.

Ama söyledikleri hâlâ kafamın içinde

yankılanıyordu. Aile içindeki, yaşanan acılar

adaletsizlikler, zihnimde dönüp duruyordu.

Bir an önce kendimi oradan dışarı atmak istedim. O

kalabalık içinde yaşananların ağırlığı üzerimdeydi.

Merdivenlere doğru hızla yöneldim; bu evin içinde

hissettiğim sıkışmışlık, beni dışarı çıkmaya itiyordu.

Kendimi serin havada bulmak ve düşüncelerimi

toparlamak istiyordum. Dışarıda biraz yalnız kalmak,

zihnimin içindeki karmaşayı çözmeme yardımcı olabilirdi.

Merdivenlerden inerken, arkamda Berivan'ın beni

izlemesini hissettim. içimde bir hüzün vardı ama aynı

zamanda bir özgürlük hissi de taşıyordum.

Merdivenlerden inip avluya geldiğimde, ev halkı

beni sicacık gülümsemeleriyle karşıladı. Akşam

yemeğine kalmam için israr ettiler.

içimdeki sıkışıklık devam etse de, onların

samimiyeti beni biraz rahatlattı.

"Başka zamana inşallah, vaktim yok. Zamansız da

geldim, iyi akşamlar," dedim, kibar bir şekilde.

içimdeki gerginlikten dolayı yemek masasında

oturmanın benim için zorlayıcı olacağını biliyordum.

Sonra hızlıca dışarı attım kendimi.

Tam o anda, Dizdar Bozdağlı ile burun

buruna

geldim.

Bölüm : 04.01.2025 13:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...