
Kısa bir açıklama yapıcam arkadaşlar yitik hayatlar adlı bir askeri kurgu kitap yazıcamı Instagram hesabından paylaşmıştım kitap kapağını da benim takip edenlerle beğenmiştik bugün kitapın tanıtımını ınsatgram hesabında paylaşıcam Instagram @maviyazarr_
Şimdiden keyifli Okumalar ♥️
Bervan'dan
Konağa gelmişken göndermeye niyetim yoktu.
Zümra'nın yüzünü bir kez daha görmeden bu duvarların
arasından ayrılmayacaktım.
Bu köklü, ağır taş duvarlar, her bir adımda içimde
birikmiş onca şeyin, dile dökülmeyen onca duygunun
yükünü omuzlarıma daha da bastırıyordu.
Derin bir nefes aldım, ama bu konağın havası bile
nefesimi boğazıma düğümlüyordu sanki. Ayaklarım geri
geri gitmek isterken bile, içimdeki inat beni bir adım
daha ileri taşıyordu.
Bu kadar kolay kurtulamayacaktı benden. Hiçbir
şey olmamış gibi hayatına devam edeceğini mi
sanıyordu?
Kendime verdiğim söz gibi, bu sefer gözlerinde o
sahte bakışı gördüğümde dönüp gitmeyecektim.
"Bu konaktan çıkmayacaksın aldanoğlu "
" Çekil yolumdan ağa karın orda senin ya yolumdan
çekilirsin ya da seni burda boşarım unutma talak hakkı
aldım senden"
Tehdit mi ediyorsun sen beni aldanoğlu madem
bu kadar çok istiyorsun yarın sabah istediğin yere git
karım Zilan 'sa koynuma da alırım"
Bunu söylemek, içindeki boşluğu doldurmayacaktı
belki ama Zümra'nın öfkesi yüreğimi kökünden sökmüş
gibi acıtıyordu.
Onun inadına Zilan'ı koynuma almak istemem, bir
başkaldıran gibi gözükse de aslında daha derin bir yarayı saklamaya çalışmak gibiydi.
Zümra'y kolundan kavradım, gözlerimde bir an bile
kararlılığımı kırpmadan onu odaya doğru sürükledim.
Direniyordu; öfkesi, o an içimde bir yangın gibi
yükselen suçluluk duygusunu daha da büyütüyordu.
Odadan içeri adım attiğımızda kapıyı sertçe
kapattım. Ellerimi hâlâ birakmamışti, ama bu sefer
onun gözlerinde ilk defa kırıilganliğını, belki de
bastırmaya çalıştiğı bir acıyı gördüm.
Bir an, hiçbir şey söylemeden öylece karşılıklı
kaldık. Sessizliği kiran tek şey nefeslerimizin o odada
yankılanmasıydı.
Onun bakışları yüreğime dokunuyordu, ama aynı
zamanda ruhumu da parçalıyordu. Sözlerim dilimde
düğümlendi; ona ne kadar kIZsam da onun içindeki
öfkenin aslında ne kadar derin bir acının ifadesi
olduğunu görmekten kendimi alamıyordum.
Zümra'nin son sözleri kafamda çınlarken, bir an
bile duraksamadan onu odaya kilitledim. Kapıyı
çarptım, kilidi döndürdüm ve bir nefes alarak derin bir
adım attım.
Artık gözlerim, içimdeki karanlıkla savaşan
düşüncelerden bir süreliğine kaçıyordu. Avluya inmek,
biraz olsun kafamı toparlamak için gerekliydi.
Avlunun serin havası, içimi yavaşça rahatlatmaya
çalıştı. Zemin, IssIz bir yerdeymişim gibi sessizdi.
Sadece ayaklarımın taşlarda çıkardığı hışırtı vardı.
Adımlarımı ağırlaştırarak yürüdüm, her bir adımda
Zümra'nın öfkesini, her bir bakışında ki derin kırgınlıkları düşündüm.
Bu kadar uğraş, bu kadar çaba-ama yine de bir
daha derinleşiyordum, çıkılması zor bir kuyunun
içinde hapsolmuş gibiydim.
Bir süre sonra, avlunun köşesindeki taş duvarlara
yaslanıp durdum.
Zümra'yla her şeyin ne kadar karıştığını, her şeyin
ne kadar birbirine dolandığını hissediyordum.
Avlunun köşesinde beklerken, zihnimdeki karmaşa
büyüyordu. Zümra'nin bakışları, sanki her adımımı takip
ediyor gibiydi, her hareketimde onun öfkesini,
kırgınlığını hissediyordum.
Ama aynı zamanda Zilan'ın soğuk, uzak varlığı da
içimde yankı yapıyordu. O an, ikisi arasinda sıkışmış
gibi hissettim; birini sevemiyor, diğerini de kabul
edemiyordum.
Yavaşça duvara yaslandım ve gözlerimi kapadım.
Avluda, gece rüzgarının hafifçe estiğini hissediyordum.
Her şeyin o kadar sessiz olduğu bu an, bir yanda
zihnimin çığlıklarıyla çatışıyordu. Odaya kilitlediğim
Zümra, belki de ben her şeyden kaçarken, gerçekleri
daha fazla yüzüme vuruyordu.
Zihnimdeki fırtına, bir an olsun durulmayacak gibi
görünüyordu.
Oturduğum yerden kalkıp ağır adımlarla Zilan'ın
odasına doğru ilerledim. Avlunun soğuk havası hâlâ
vücudumda, ama içimdeki karmaşanın etkisiyle hiçbir
şeyin beni rahatlatmasına izin vermiyordum. Zümra'y kilitlediğim oda, Zilan'ın odasının
karşısında duruyordu. O odadan her geçen saniyede bir
yankı, bir çığlık duyuyormuşum gibi hissediyordum;
Zümra'nın öfkesinin ve kırgınlığının odaya sızdığını
eminim.
Odaya adımımı attığımda, gözlerim aniden Zilan'a
takıldı. Gözlerim, onu çıplak bir şekilde karşımda
görmekten aniden donakalmıştı.
Onu öyle görmek istediğim en son şeydi benim için
başımı hızla yere eğdim.
Üzerini giy sonra da bir yere kıvrıl yat"
" Koynunda uyusam ağam
Zilan'ın o sözleri, içimde patlayan bir volkan gibi
her şeyi ykıp geçti. "Koynunda uyusam ağam" dediği
anda, ne kadar uzun süre bastırmış olsam da, içimdeki
tüm öfke bir anda yüzeye fırladı.
Elleriyle kendini savunmaya çalışsa da, gözlerim
kararmış, hiçbir şey duymuyordum. Boğazına yapıştım,
nefes almakta zorlanırken, ellerimle sıktıkça, o içindeki
sesler daha da kesiliyordu.
Zilan'in vücudu, parmaklarımın arasında sanki son
bir direniş gösteriyordu, ama ben daha da sıkıyordum.
Her nefes alışında, her hırıltısında, içimdeki hınç
biraz daha büyüyordu. İçimdeki acıyı, öfkeyi, belki de
yıllardır bastırdığım her duyguyu onun boğazına
aktarırken, her şeyin geçici olduğunu, her şeyin bir
kırılma noktasına geldiğini fark ettim.
Bir an her şey durdu. Zilan, gözlerinde o son
çırpınışı gösterdi. Ama hâlâ
sessizdi. Boğazını sıktıkça,
parmaklarımın altında can çekişiyordu âdeta.
O an, bir an olsun, kontrolüm kayboldu ve sadece
öfkemin peşinden gittim. Ama sonra, bir an
duraksadım.
Ellerimi çekip, Zilan' yere bırakırken, bir adım geri
çekildim. Odaya yayılan sessizlik, artık her şeyin son
bulduğunun bir işaretiydi.
"Bir daha karşıma böyle çıkarsan aldığın son nefes
olur"
O sözler, boğazımda bir düğüm gibi sıkıştıran
sonra, Zilan'ın gözlerinde o soğuk, kabul eden bakışları
gördüm. Başını sallayarak onayladı beni
Sigara paketini cebimden çıkarıp, koltuğa
otururken, ellerim istemsizce titredi. Sigaramı yaktım ve
ilk dumanı ciğerlerime çekerken, biraz olsun
rahatlamayı umdum.
Sigaramın külü koltuğun kenarına düşerken, bir
sigara daha yaktım. Gözlerim kararmış, odanın
sessizliğinde kaybolmuş gibiydim. Sabaha kadar
koltukta oturup, içimdeki boşluğu doldurmaya çalışan
düşüncelerle boğuşurken.
Zilan'ın varlığı, Zümra'nın öfkesi, her şey birbirine
karışıyordu.
Saatler ilerledikçe, düşüncelerim daha da
yoğunlaştı. Karanlıkta her şey daha netti.
Gözlerim ağırlaşırken, sabahın ilk ışıkları dışarıdan
süzülmeye başladı. O ışıkla birlikte, bir şeylerin
değişeceğini düşündüm ama ne değişeceği konusunda
hiçbir fikrim yoktu.
Sabah saatleri ilerledikçe, koltukta geçen zamanı
hissetmeden, vücudumun ve ruhumun yavaşça
uyandığını fark ettim.
Koltuktan kalktım, üzerimdeki gömleği çıkardım ve
derin bir nefes alarak Zümra'nın bulunduğu odaya
doğru yöneldim.
Zümra'yı hâlâ kilitli tutmam gerektiğini biliyordum,
ama odaya girdiğimde, kapıyı açarken içimde bir tür
huzursuzluk vardı.
Kapıyı araladığımda, Zümra'yı yerde, bir kedi
yavrusu gibi, hüzünle oturmuş gördüm. Gözleri kan
çanağına dönmüştü; o bakışlar, içindeki öfkenin ve
kırgınlığın artık dışa vurmuş haliydi.
Yerdeki hali, ona karşı duyduğum karışık duyguları
daha da karmaşıklaştırıyordu. O an, Zümra'nın içinde
bulunduğu durumla yüzleşmek istemediğimi fark ettim,
ama hâlâ
ona bakıyordum.
Zümra, beni yarı çıplak görünce, ilk başta
gözlerinde bir donukluk belirdi. Ama sonra bir şey
değişti. 0 hüzünlü bakış, yerini bir tür kararlı adımlara
bırakmıştı.
Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve bana doğru
yürümeye başladı. Her adımında içimdeki huzursuzluk
daha da büyüyordu, çünkü Zümra'nın bu hareketi, bir
yanda kabullenme, diğer yanda bir itaat gibi görünse
de, aynı zamanda bir meydan okuma gibi
hissediliyordu.
Adımlarını izlerken, içimdeki karışıklık arttı. Zümra bana yaklaştıkça, aramızdaki mesafe hem fiziksel hem
de duygusal olarak giderek daralıyordu.
O kadar yakınlaştı ki, neredeyse nefesini
duyabiliyordum. Her şey daha derin, daha yakın, daha
karmaşık hale geliyordu.
"Artık gide bilir miyim Ağa? malum Zilan'ı koynuma
aldıktan sonra istediğin yere git dedin çekil şimdi"
Çık git aldanoğlu, bu konaktan son gidişin ama
Tek kelime etmeden, arkasına dahi bakmadan
konaktan çekip gitti. Adımları, yolda yankı yaparken, her
geçen saniye, bir şeylerin kopuşunu hissettim.
*-
Zümra' dan
Beni odaya kapatıp hayatı bana zindan etmekten
başka bir şeye yaramıyordu. Her an, her nefes,
duvarların arasındaki boşlukta yankılanan bir hapsi
andırıyordu.
Bazen, içimde bir şeyler kırıldığını duyabiliyor, ama
ne olduğunu anlayamıyordum. Saatler geçiyor, zaman
beni yavaşça tüketiyordu.
Ama bir şey biliyordum: Buradan çıkmak,
özgürlüğü bulmak, belki de hiç mümkün olmayacaktı.
Oda da oturmuş, sabah olmasını beklemekten
başka çarem yoktu. Zihnim, karanlık düşünceler
arasında kaybolurken, birden ayak sesleri duyuldu.
Hızla camın kenarına yaklaşıp dışarıya bakmaya
başladım. Gözlerim, onu bulana kadar etrafı taradı.
Sonra, Zilan'ın odasının kapısının hafifçe açıldığını ve Bervan'ın içeri girdiğini fark ettim. Bir anlığına her
şey durdu.
Dünya başıma yıkılmıştı. Yalnızca bir anlık bir
bakış, bir anlık bir hareketti belki ama kalbim, o an
içinde çökmüştü.
içimden bir şeyler parçalanmıştı; bir umut, bir
güven, her şey.
Bir süre odaya sabitlenmiş halde kaldım,
düşüncelerim birbirine girmişti. Gözlerim, Bervan'ın
Zilan'ın odasında ne kadar uzun süre kaldığını izlerken,
her geçen saniye, içimdeki sessiz çığlık daha da
büyüyordu.
Sanki her şey bir ilizyondan ibaretti ve ben, o
ilizyondan farkına vardığımda her şey çok geç olmuştu.
Bir an, içimdeki öfke ve acı birbirine karışarak
boğazıma düğümlendi.
Artık geceyi beklemek değil, her şeyin ne zaman
sona ereceğini düşünüyordum. O kadar kaybolmuş, o
kadar yabancılaştım ki, sonunda kendi duygularımı bile
tanıyamaz hale gelmiştim.
Artık kendimden bile vazgeçmeye hazırdım. Her
şeyin sona erdiğini hissediyor, bir adım daha atmanın
anlamı olmadığını düşünüyordum.
Ama o an, melek ve doğacak bebeğim aklıma geldi.
O küçük can, hayatımda tuttuğum son tutamaktı.
Yaşam savaşı veriyordum, ama bunu sadece ona
borçluydum. Dizlerimin üstüne çöküp ağlamaktan
başka bir şey yapamadım.
Acı, kalbimi
boğazıma kadar doldurmuşken,
gözlerimden süzülen yaşlar, bir yanda hüzün, diğer
yanda umutsuzluk taşıyordu.
Belki de hayat bana her zaman böyle bir yolculuk
sunmuştu, ama o minik kalp, bana yeniden nefes
aldırıyordu.
Bir an, her şeyin bu kadar karmaşık olmasına
rağmen, bu çocuğun dünyaya gelmesi, bir şekilde tüm
bu karanlıkta bir ışık gibi hissettirdi.
Uyumak istesem de uyku tutmuyordu. Gözlerim,
ağlamaktan şişmiş, göz pınarım kurumuştu.
Her saniye, acıyı daha derinden hissediyor, uykuya
dalmanın, geçici bir huzur bulmanın imkansız olduğunu
biliyordum.
Gözlerim kapanmış gibi yaparak bir süre sessizliğe
büründüm, ama zihnimdeki fırtına dinmek bilmedi.
Sabaha yaklaşırken, oda karanlıkta kalırken birden
ışıklar girmeye başladı. Gözlerimi açtığımda, sabahın ilk
Işıkları odayı aydınlatıyordu.
Hava, henüz soğuk ama hafif bir ışıltı vardı, tıpkı
kalbimdeki kırıklar gibi... Bir yanım bu ışıklara ulaşmak,
başka bir yanım ise hala karanlıkta kalmak istiyordu.
Gün iyice doğmuş, saat ilerlemişti. Ben hala yerde
oturmuş, bana yazılan kaderi mi yoksa ölümümü
düşündüğümden bir türlü kalkamıyordum.
Her şey bir gariplik içindeydi; sanki zaman bile
yavaşça geçiyordu, her dakika bir yıl gibi hissediliyordu.
O an, bir ses duyuldu; kapının kilidi açıldı ve Bervan,
yarı çıplak bir şekilde karşıma çıktı.
Gözlerimdeki
şaşkınlık, ne kadar kendimi
hazırlamaya çalışsam da, yerini bir türlü
açıklayamıyordum.
O anın kararsızlığı, tüm odada yoğun bir şekilde
hissediliyordu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi
bilmiyordum. Her şey, bir yalan gibi çöküyordu üstüme.
iki kelime bile zor konuşuyordum. Kelimeler
boğazımda düğümleniyor, bir türlü dışarı çıkamıyordu.
Sessizliğin içinde, hiçbir şeyin anlamı kalmamış
gibi hissediyordum. Kapıdan adımımı attığımda,
gözlerim Zilan'ı havluya sarılmış bir şekilde görünce,
içimdeki tüm nehirler, sanki aniden taştı. Bir anlık göz
teması, içimdeki her şeyi yok ediyordu.
Kendimi, hiçbir düşünceye dayanmadan, sadece
acıya ve öfkeye teslim olarak, konaktan dışarı attım.
Ayaklarım toprağa vururken, her adımda biraz daha
uzaklaşıyor, her geçen saniye biraz daha
kayboluyordum.
O an, sanki tüm dünya üzerimden kaymış ve ben,
bir yabancı gibi, her şeyi geride bırakmıştım.
Ben konaktan dışarı çıkınca şahin beni karşıladı.
"Hanım ağam nedir bu haliniz?
" Sen burda mı bekledin şahin? niye konağa gittmedin!"
"Hanım ağam sizi bırakıp nasıl gidim, bu konağı
yakardım da siz bu gece burdayım diyince bende
bekledim"
"Sağol şahin babamın haberi yok değil mi"
" Yok hanım ağam bu
arada mervan'ı yakalamışlar
konakta hüküm verilecekmiş"
Şahin'in söylediğiyle içimdeki hüzün öfkeye
dönüştü. Beni kalleşçe sırtımdan vurup kaçan piç, artık
benim merhametime kalmıştı.
O an, içimde biriken yılların öfkesi patlamak
üzereydi. Mervan, her zaman sinsi biriydi, ama bu kez
onun o hain adımlarının sonu geldi.
Hemen arabaya binip konağa doğru yola
koyuldum. Göğsümdeki ağırlık, her bir adımda biraz
daha derinleşiyordu.
" bütün ağalar konakta mı? hakkındaki hüküm
nedir şahin"
"Namusumu temizlemek için yaptım demiş hanıma
ağam hüküm için de bütün aşiretler toplanmış
Araba konağa yaklaştı, bütün aşiretin arabaları
konağın önünde sırayla diziliydi.
"Silahını ver şahin"
" Hanım ağam..."
"Bir daha söylemem şahin silahını ver dedim sana
"Baş üstüne hanım ağam"
Şahin'in silahını alıp belime koyduktan sonra
konaktan içeri girdim. Adımlarım, havada bir tehdit gibi
asılı kalırken, konağın içindeki tüm sessizlik bir anda
bozuldu.
Gözler üzerimdeydi, herkesin dikkatini çekmişim.
Birbirinden farklı bakışlar, şüpheyle karışık bir korkuyu
taşıyor, kimse ne diyeceğini bilmiyordu.
Benim geldiğimi gören
bütün aşiret ağaları ayağa
kalktı. O an, zamanın nasıl geçtiğini fark etmedim; her
şey sadece bir tek an gibi durmuştu.
Birbirlerine gizli gizli bakıp, bir şeyler fısıldayan
birkaç ağanın arasında, Mervan'ı gözüm aradı.
0 kadar öfkeliydimki yüzünü görür görmez
belimdeki silahı çıkarıp kafasına dayadım,
Bütün ağalar " hüküm verilmedi "desede gözümü
kırpmadan Mervan' ı vurdum
Silahın patlaması avluda yankılanırken, her şey bir
an sessizliğe büründü , avludaki herkesin nefesini
tutmuş olduğunu hissedebiliyordum.
Mervan yere yığılırken, içimdeki boşluk, her şeyin
ne kadar anlamsız olduğunu düşündürdü. Ama
kararlıydım; bu ne pişmanlık,ne de korku bu benim
kararım, benim hükmümdü.
Ben yaptığım şeyle başımı kaldırıp baktığım an,
kapıdan Bervan girdi. Yüzü korku dolu ve endişeliydi,
gözlerinde ne yapacağını bilmeyen bir panik vardı.
Onun bana yaptığı, bu konağa geldiği gün beni
aldığını, bana yaşatıklarını düşündükçe gözlerim sanki
kararmıştı. içimde bir şey kırılmıştı, her anı, her hatıra
bir yara gibi büyüyordu.
Bervan'ın yüzündeki korku, bana onun gerçekte
kim olduğunu, bana neler yapmış olduğunu
hatırlatıyordu.
O an, içimdeki her şey bir anda patladı. Hislerim,
akıl ve vicdanı geride bırakmıştı. Tek bir şey vardı: öfke.
Elimdeki silahı bu defa Bervan'a doğrultup, tam kalbinden vurdum.
Silahın sesi, o kadar güçlüydü ki, avludaki her şeyin
durduğunu, her nefesin tıkandığını hissedebildim.
Bervan, gözlerimde bir son kez korku ve şaşkınlıkla
titrerken, yere düştü.
Silahın patlaması, sadece Bervan'in değil, belki de
benim için de sonun başlangıcıydı. O an, sadece bir
kurşunla değil, yıllarca biriken acı ve öfkeyle
vurmuştum.
Ve gözlerim hala Bervan'ın yere düşen bedenine
odaklanmışken, o soğukluk daha da büyüdü.
Kimse bir kelime dahi edemedi. Konağın içinde, bir
cinayet değil, tüm geçmişin bir yansıması vardı.
O anda, hiç kimse karışmaya cesaret edemedi.
Bervan'ı vurmak, bana yaşattığı acıların bir yankısıydı.
O an, bütün vücudum titremeye başladı.
Karnımdaki ağrı, yüreğime çökmüş gibiydi, her şeyin
ağırlığı bir anda üzerime çökmüştü.
Elimdeki silah, bir an kontrolümden kayarak yere
düştü. Karnımı tuttuğumda, bacaklarımın arasında akan
kan ellerime bulaşmıştı o an.
Bir anda her şey durdu. Gözlerim kararırken,
gördüğüm tek şey kanlı ellerim olmuştu .
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.2k Okunma |
2.31k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |