42. Bölüm

42. Kanlı Eller

Mavi Yazar
maviyazarr

Kısa bir açıklama yapıcam arkadaşlar yitik hayatlar adlı bir askeri kurgu kitap yazıcamı Instagram hesabından paylaşmıştım kitap kapağını da benim takip edenlerle beğenmiştik bugün kitapın tanıtımını ınsatgram hesabında paylaşıcam Instagram @maviyazarr_

Şimdiden keyifli Okumalar ♥️

 

 

 

 

Bervan'dan

Konağa gelmişken göndermeye niyetim yoktu.

Zümra'nın yüzünü bir kez daha görmeden bu duvarların

arasından ayrılmayacaktım.

Bu köklü, ağır taş duvarlar, her bir adımda içimde

birikmiş onca şeyin, dile dökülmeyen onca duygunun

yükünü omuzlarıma daha da bastırıyordu.

Derin bir nefes aldım, ama bu konağın havası bile

nefesimi boğazıma düğümlüyordu sanki. Ayaklarım geri

geri gitmek isterken bile, içimdeki inat beni bir adım

daha ileri taşıyordu.

Bu kadar kolay kurtulamayacaktı benden. Hiçbir

şey olmamış gibi hayatına devam edeceğini mi

sanıyordu?

Kendime verdiğim söz gibi, bu sefer gözlerinde o

sahte bakışı gördüğümde dönüp gitmeyecektim.

"Bu konaktan çıkmayacaksın aldanoğlu "

" Çekil yolumdan ağa karın orda senin ya yolumdan

çekilirsin ya da seni burda boşarım unutma talak hakkı

aldım senden"

Tehdit mi ediyorsun sen beni aldanoğlu madem

bu kadar çok istiyorsun yarın sabah istediğin yere git

karım Zilan 'sa koynuma da alırım"

Bunu söylemek, içindeki boşluğu doldurmayacaktı

belki ama Zümra'nın öfkesi yüreğimi kökünden sökmüş

gibi acıtıyordu.

Onun inadına Zilan'ı koynuma almak istemem, bir

başkaldıran gibi gözükse de aslında daha derin bir yarayı saklamaya çalışmak gibiydi.

Zümra'y kolundan kavradım, gözlerimde bir an bile

kararlılığımı kırpmadan onu odaya doğru sürükledim.

Direniyordu; öfkesi, o an içimde bir yangın gibi

yükselen suçluluk duygusunu daha da büyütüyordu.

Odadan içeri adım attiğımızda kapıyı sertçe

kapattım. Ellerimi hâlâ birakmamışti, ama bu sefer

onun gözlerinde ilk defa kırıilganliğını, belki de

bastırmaya çalıştiğı bir acıyı gördüm.

Bir an, hiçbir şey söylemeden öylece karşılıklı

kaldık. Sessizliği kiran tek şey nefeslerimizin o odada

yankılanmasıydı.

Onun bakışları yüreğime dokunuyordu, ama aynı

zamanda ruhumu da parçalıyordu. Sözlerim dilimde

düğümlendi; ona ne kadar kIZsam da onun içindeki

öfkenin aslında ne kadar derin bir acının ifadesi

olduğunu görmekten kendimi alamıyordum.

Zümra'nin son sözleri kafamda çınlarken, bir an

bile duraksamadan onu odaya kilitledim. Kapıyı

çarptım, kilidi döndürdüm ve bir nefes alarak derin bir

adım attım.

Artık gözlerim, içimdeki karanlıkla savaşan

düşüncelerden bir süreliğine kaçıyordu. Avluya inmek,

biraz olsun kafamı toparlamak için gerekliydi.

Avlunun serin havası, içimi yavaşça rahatlatmaya

çalıştı. Zemin, IssIz bir yerdeymişim gibi sessizdi.

Sadece ayaklarımın taşlarda çıkardığı hışırtı vardı.

Adımlarımı ağırlaştırarak yürüdüm, her bir adımda

Zümra'nın öfkesini, her bir bakışında ki derin kırgınlıkları düşündüm.

Bu kadar uğraş, bu kadar çaba-ama yine de bir

daha derinleşiyordum, çıkılması zor bir kuyunun

içinde hapsolmuş gibiydim.

Bir süre sonra, avlunun köşesindeki taş duvarlara

yaslanıp durdum.

Zümra'yla her şeyin ne kadar karıştığını, her şeyin

ne kadar birbirine dolandığını hissediyordum.

Avlunun köşesinde beklerken, zihnimdeki karmaşa

büyüyordu. Zümra'nin bakışları, sanki her adımımı takip

ediyor gibiydi, her hareketimde onun öfkesini,

kırgınlığını hissediyordum.

Ama aynı zamanda Zilan'ın soğuk, uzak varlığı da

içimde yankı yapıyordu. O an, ikisi arasinda sıkışmış

gibi hissettim; birini sevemiyor, diğerini de kabul

edemiyordum.

Yavaşça duvara yaslandım ve gözlerimi kapadım.

Avluda, gece rüzgarının hafifçe estiğini hissediyordum.

Her şeyin o kadar sessiz olduğu bu an, bir yanda

zihnimin çığlıklarıyla çatışıyordu. Odaya kilitlediğim

Zümra, belki de ben her şeyden kaçarken, gerçekleri

daha fazla yüzüme vuruyordu.

Zihnimdeki fırtına, bir an olsun durulmayacak gibi

görünüyordu.

Oturduğum yerden kalkıp ağır adımlarla Zilan'ın

odasına doğru ilerledim. Avlunun soğuk havası hâlâ

vücudumda, ama içimdeki karmaşanın etkisiyle hiçbir

şeyin beni rahatlatmasına izin vermiyordum. Zümra'y kilitlediğim oda, Zilan'ın odasının

karşısında duruyordu. O odadan her geçen saniyede bir

yankı, bir çığlık duyuyormuşum gibi hissediyordum;

Zümra'nın öfkesinin ve kırgınlığının odaya sızdığını

eminim.

Odaya adımımı attığımda, gözlerim aniden Zilan'a

takıldı. Gözlerim, onu çıplak bir şekilde karşımda

görmekten aniden donakalmıştı.

Onu öyle görmek istediğim en son şeydi benim için

başımı hızla yere eğdim.

Üzerini giy sonra da bir yere kıvrıl yat"

" Koynunda uyusam ağam

Zilan'ın o sözleri, içimde patlayan bir volkan gibi

her şeyi ykıp geçti. "Koynunda uyusam ağam" dediği

anda, ne kadar uzun süre bastırmış olsam da, içimdeki

tüm öfke bir anda yüzeye fırladı.

Elleriyle kendini savunmaya çalışsa da, gözlerim

kararmış, hiçbir şey duymuyordum. Boğazına yapıştım,

nefes almakta zorlanırken, ellerimle sıktıkça, o içindeki

sesler daha da kesiliyordu.

Zilan'in vücudu, parmaklarımın arasında sanki son

bir direniş gösteriyordu, ama ben daha da sıkıyordum.

Her nefes alışında, her hırıltısında, içimdeki hınç

biraz daha büyüyordu. İçimdeki acıyı, öfkeyi, belki de

yıllardır bastırdığım her duyguyu onun boğazına

aktarırken, her şeyin geçici olduğunu, her şeyin bir

kırılma noktasına geldiğini fark ettim.

Bir an her şey durdu. Zilan, gözlerinde o son

çırpınışı gösterdi. Ama hâlâ

sessizdi. Boğazını sıktıkça,

parmaklarımın altında can çekişiyordu âdeta.

O an, bir an olsun, kontrolüm kayboldu ve sadece

öfkemin peşinden gittim. Ama sonra, bir an

duraksadım.

Ellerimi çekip, Zilan' yere bırakırken, bir adım geri

çekildim. Odaya yayılan sessizlik, artık her şeyin son

bulduğunun bir işaretiydi.

"Bir daha karşıma böyle çıkarsan aldığın son nefes

olur"

O sözler, boğazımda bir düğüm gibi sıkıştıran

sonra, Zilan'ın gözlerinde o soğuk, kabul eden bakışları

gördüm. Başını sallayarak onayladı beni

Sigara paketini cebimden çıkarıp, koltuğa

otururken, ellerim istemsizce titredi. Sigaramı yaktım ve

ilk dumanı ciğerlerime çekerken, biraz olsun

rahatlamayı umdum.

Sigaramın külü koltuğun kenarına düşerken, bir

sigara daha yaktım. Gözlerim kararmış, odanın

sessizliğinde kaybolmuş gibiydim. Sabaha kadar

koltukta oturup, içimdeki boşluğu doldurmaya çalışan

düşüncelerle boğuşurken.

Zilan'ın varlığı, Zümra'nın öfkesi, her şey birbirine

karışıyordu.

Saatler ilerledikçe, düşüncelerim daha da

yoğunlaştı. Karanlıkta her şey daha netti.

Gözlerim ağırlaşırken, sabahın ilk ışıkları dışarıdan

süzülmeye başladı. O ışıkla birlikte, bir şeylerin

değişeceğini düşündüm ama ne değişeceği konusunda

hiçbir fikrim yoktu.

Sabah saatleri ilerledikçe, koltukta geçen zamanı

hissetmeden, vücudumun ve ruhumun yavaşça

uyandığını fark ettim.

Koltuktan kalktım, üzerimdeki gömleği çıkardım ve

derin bir nefes alarak Zümra'nın bulunduğu odaya

doğru yöneldim.

Zümra'yı hâlâ kilitli tutmam gerektiğini biliyordum,

ama odaya girdiğimde, kapıyı açarken içimde bir tür

huzursuzluk vardı.

Kapıyı araladığımda, Zümra'yı yerde, bir kedi

yavrusu gibi, hüzünle oturmuş gördüm. Gözleri kan

çanağına dönmüştü; o bakışlar, içindeki öfkenin ve

kırgınlığın artık dışa vurmuş haliydi.

Yerdeki hali, ona karşı duyduğum karışık duyguları

daha da karmaşıklaştırıyordu. O an, Zümra'nın içinde

bulunduğu durumla yüzleşmek istemediğimi fark ettim,

ama hâlâ

ona bakıyordum.

Zümra, beni yarı çıplak görünce, ilk başta

gözlerinde bir donukluk belirdi. Ama sonra bir şey

değişti. 0 hüzünlü bakış, yerini bir tür kararlı adımlara

bırakmıştı.

Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve bana doğru

yürümeye başladı. Her adımında içimdeki huzursuzluk

daha da büyüyordu, çünkü Zümra'nın bu hareketi, bir

yanda kabullenme, diğer yanda bir itaat gibi görünse

de, aynı zamanda bir meydan okuma gibi

hissediliyordu.

Adımlarını izlerken, içimdeki karışıklık arttı. Zümra bana yaklaştıkça, aramızdaki mesafe hem fiziksel hem

de duygusal olarak giderek daralıyordu.

O kadar yakınlaştı ki, neredeyse nefesini

duyabiliyordum. Her şey daha derin, daha yakın, daha

karmaşık hale geliyordu.

"Artık gide bilir miyim Ağa? malum Zilan'ı koynuma

aldıktan sonra istediğin yere git dedin çekil şimdi"

Çık git aldanoğlu, bu konaktan son gidişin ama

Tek kelime etmeden, arkasına dahi bakmadan

konaktan çekip gitti. Adımları, yolda yankı yaparken, her

geçen saniye, bir şeylerin kopuşunu hissettim.

 

 

 

*-

Zümra' dan

Beni odaya kapatıp hayatı bana zindan etmekten

başka bir şeye yaramıyordu. Her an, her nefes,

duvarların arasındaki boşlukta yankılanan bir hapsi

andırıyordu.

Bazen, içimde bir şeyler kırıldığını duyabiliyor, ama

ne olduğunu anlayamıyordum. Saatler geçiyor, zaman

beni yavaşça tüketiyordu.

Ama bir şey biliyordum: Buradan çıkmak,

özgürlüğü bulmak, belki de hiç mümkün olmayacaktı.

Oda da oturmuş, sabah olmasını beklemekten

başka çarem yoktu. Zihnim, karanlık düşünceler

arasında kaybolurken, birden ayak sesleri duyuldu.

Hızla camın kenarına yaklaşıp dışarıya bakmaya

başladım. Gözlerim, onu bulana kadar etrafı taradı.

Sonra, Zilan'ın odasının kapısının hafifçe açıldığını ve Bervan'ın içeri girdiğini fark ettim. Bir anlığına her

şey durdu.

Dünya başıma yıkılmıştı. Yalnızca bir anlık bir

bakış, bir anlık bir hareketti belki ama kalbim, o an

içinde çökmüştü.

içimden bir şeyler parçalanmıştı; bir umut, bir

güven, her şey.

Bir süre odaya sabitlenmiş halde kaldım,

düşüncelerim birbirine girmişti. Gözlerim, Bervan'ın

Zilan'ın odasında ne kadar uzun süre kaldığını izlerken,

her geçen saniye, içimdeki sessiz çığlık daha da

büyüyordu.

Sanki her şey bir ilizyondan ibaretti ve ben, o

ilizyondan farkına vardığımda her şey çok geç olmuştu.

Bir an, içimdeki öfke ve acı birbirine karışarak

boğazıma düğümlendi.

Artık geceyi beklemek değil, her şeyin ne zaman

sona ereceğini düşünüyordum. O kadar kaybolmuş, o

kadar yabancılaştım ki, sonunda kendi duygularımı bile

tanıyamaz hale gelmiştim.

Artık kendimden bile vazgeçmeye hazırdım. Her

şeyin sona erdiğini hissediyor, bir adım daha atmanın

anlamı olmadığını düşünüyordum.

Ama o an, melek ve doğacak bebeğim aklıma geldi.

O küçük can, hayatımda tuttuğum son tutamaktı.

Yaşam savaşı veriyordum, ama bunu sadece ona

borçluydum. Dizlerimin üstüne çöküp ağlamaktan

başka bir şey yapamadım.

Acı, kalbimi

boğazıma kadar doldurmuşken,

gözlerimden süzülen yaşlar, bir yanda hüzün, diğer

yanda umutsuzluk taşıyordu.

Belki de hayat bana her zaman böyle bir yolculuk

sunmuştu, ama o minik kalp, bana yeniden nefes

aldırıyordu.

Bir an, her şeyin bu kadar karmaşık olmasına

rağmen, bu çocuğun dünyaya gelmesi, bir şekilde tüm

bu karanlıkta bir ışık gibi hissettirdi.

Uyumak istesem de uyku tutmuyordu. Gözlerim,

ağlamaktan şişmiş, göz pınarım kurumuştu.

Her saniye, acıyı daha derinden hissediyor, uykuya

dalmanın, geçici bir huzur bulmanın imkansız olduğunu

biliyordum.

Gözlerim kapanmış gibi yaparak bir süre sessizliğe

büründüm, ama zihnimdeki fırtına dinmek bilmedi.

Sabaha yaklaşırken, oda karanlıkta kalırken birden

ışıklar girmeye başladı. Gözlerimi açtığımda, sabahın ilk

Işıkları odayı aydınlatıyordu.

Hava, henüz soğuk ama hafif bir ışıltı vardı, tıpkı

kalbimdeki kırıklar gibi... Bir yanım bu ışıklara ulaşmak,

başka bir yanım ise hala karanlıkta kalmak istiyordu.

Gün iyice doğmuş, saat ilerlemişti. Ben hala yerde

oturmuş, bana yazılan kaderi mi yoksa ölümümü

düşündüğümden bir türlü kalkamıyordum.

Her şey bir gariplik içindeydi; sanki zaman bile

yavaşça geçiyordu, her dakika bir yıl gibi hissediliyordu.

O an, bir ses duyuldu; kapının kilidi açıldı ve Bervan,

yarı çıplak bir şekilde karşıma çıktı.

Gözlerimdeki

şaşkınlık, ne kadar kendimi

hazırlamaya çalışsam da, yerini bir türlü

açıklayamıyordum.

O anın kararsızlığı, tüm odada yoğun bir şekilde

hissediliyordu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi

bilmiyordum. Her şey, bir yalan gibi çöküyordu üstüme.

iki kelime bile zor konuşuyordum. Kelimeler

boğazımda düğümleniyor, bir türlü dışarı çıkamıyordu.

Sessizliğin içinde, hiçbir şeyin anlamı kalmamış

gibi hissediyordum. Kapıdan adımımı attığımda,

gözlerim Zilan'ı havluya sarılmış bir şekilde görünce,

içimdeki tüm nehirler, sanki aniden taştı. Bir anlık göz

teması, içimdeki her şeyi yok ediyordu.

Kendimi, hiçbir düşünceye dayanmadan, sadece

acıya ve öfkeye teslim olarak, konaktan dışarı attım.

Ayaklarım toprağa vururken, her adımda biraz daha

uzaklaşıyor, her geçen saniye biraz daha

kayboluyordum.

O an, sanki tüm dünya üzerimden kaymış ve ben,

bir yabancı gibi, her şeyi geride bırakmıştım.

Ben konaktan dışarı çıkınca şahin beni karşıladı.

"Hanım ağam nedir bu haliniz?

" Sen burda mı bekledin şahin? niye konağa gittmedin!"

"Hanım ağam sizi bırakıp nasıl gidim, bu konağı

yakardım da siz bu gece burdayım diyince bende

bekledim"

"Sağol şahin babamın haberi yok değil mi"

" Yok hanım ağam bu

arada mervan'ı yakalamışlar

konakta hüküm verilecekmiş"

Şahin'in söylediğiyle içimdeki hüzün öfkeye

dönüştü. Beni kalleşçe sırtımdan vurup kaçan piç, artık

benim merhametime kalmıştı.

O an, içimde biriken yılların öfkesi patlamak

üzereydi. Mervan, her zaman sinsi biriydi, ama bu kez

onun o hain adımlarının sonu geldi.

Hemen arabaya binip konağa doğru yola

koyuldum. Göğsümdeki ağırlık, her bir adımda biraz

daha derinleşiyordu.

" bütün ağalar konakta mı? hakkındaki hüküm

nedir şahin"

"Namusumu temizlemek için yaptım demiş hanıma

ağam hüküm için de bütün aşiretler toplanmış

Araba konağa yaklaştı, bütün aşiretin arabaları

konağın önünde sırayla diziliydi.

"Silahını ver şahin"

" Hanım ağam..."

"Bir daha söylemem şahin silahını ver dedim sana

"Baş üstüne hanım ağam"

Şahin'in silahını alıp belime koyduktan sonra

konaktan içeri girdim. Adımlarım, havada bir tehdit gibi

asılı kalırken, konağın içindeki tüm sessizlik bir anda

bozuldu.

Gözler üzerimdeydi, herkesin dikkatini çekmişim.

Birbirinden farklı bakışlar, şüpheyle karışık bir korkuyu

taşıyor, kimse ne diyeceğini bilmiyordu.

Benim geldiğimi gören

bütün aşiret ağaları ayağa

kalktı. O an, zamanın nasıl geçtiğini fark etmedim; her

şey sadece bir tek an gibi durmuştu.

Birbirlerine gizli gizli bakıp, bir şeyler fısıldayan

birkaç ağanın arasında, Mervan'ı gözüm aradı.

0 kadar öfkeliydimki yüzünü görür görmez

belimdeki silahı çıkarıp kafasına dayadım,

Bütün ağalar " hüküm verilmedi "desede gözümü

kırpmadan Mervan' ı vurdum

Silahın patlaması avluda yankılanırken, her şey bir

an sessizliğe büründü , avludaki herkesin nefesini

tutmuş olduğunu hissedebiliyordum.

Mervan yere yığılırken, içimdeki boşluk, her şeyin

ne kadar anlamsız olduğunu düşündürdü. Ama

kararlıydım; bu ne pişmanlık,ne de korku bu benim

kararım, benim hükmümdü.

Ben yaptığım şeyle başımı kaldırıp baktığım an,

kapıdan Bervan girdi. Yüzü korku dolu ve endişeliydi,

gözlerinde ne yapacağını bilmeyen bir panik vardı.

Onun bana yaptığı, bu konağa geldiği gün beni

aldığını, bana yaşatıklarını düşündükçe gözlerim sanki

kararmıştı. içimde bir şey kırılmıştı, her anı, her hatıra

bir yara gibi büyüyordu.

Bervan'ın yüzündeki korku, bana onun gerçekte

kim olduğunu, bana neler yapmış olduğunu

hatırlatıyordu.

O an, içimdeki her şey bir anda patladı. Hislerim,

akıl ve vicdanı geride bırakmıştı. Tek bir şey vardı: öfke.

Elimdeki silahı bu defa Bervan'a doğrultup, tam kalbinden vurdum.

Silahın sesi, o kadar güçlüydü ki, avludaki her şeyin

durduğunu, her nefesin tıkandığını hissedebildim.

Bervan, gözlerimde bir son kez korku ve şaşkınlıkla

titrerken, yere düştü.

Silahın patlaması, sadece Bervan'in değil, belki de

benim için de sonun başlangıcıydı. O an, sadece bir

kurşunla değil, yıllarca biriken acı ve öfkeyle

vurmuştum.

Ve gözlerim hala Bervan'ın yere düşen bedenine

odaklanmışken, o soğukluk daha da büyüdü.

Kimse bir kelime dahi edemedi. Konağın içinde, bir

cinayet değil, tüm geçmişin bir yansıması vardı.

O anda, hiç kimse karışmaya cesaret edemedi.

Bervan'ı vurmak, bana yaşattığı acıların bir yankısıydı.

O an, bütün vücudum titremeye başladı.

Karnımdaki ağrı, yüreğime çökmüş gibiydi, her şeyin

ağırlığı bir anda üzerime çökmüştü.

Elimdeki silah, bir an kontrolümden kayarak yere

düştü. Karnımı tuttuğumda, bacaklarımın arasında akan

kan ellerime bulaşmıştı o an.

Bir anda her şey durdu. Gözlerim kararırken,

gördüğüm tek şey kanlı ellerim olmuştu .

Bölüm : 06.01.2025 13:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...