43. Bölüm

43. Yolun Sonu

Mavi Yazar
maviyazarr

Dizdar'dan

 

 

 

Elif' i istemek için hazırlık yapmaya başlamıştım,

Aldanoğulları'na haber salmış, haber bekliyordum.

İçimde bir heyecan vardı, ama bu heyecanla birlikte

tuhaf bir huzursuzluk da vardı. Elif, kalbimde uzun

zamandır yer eden, her düşündüğümde içimi isıtan bir

isimdi.

Onunla bir gelecek kurma düşüncesi bile

göğsümde tarifsiz bir ağırlık ve aynı anda hafiflik

yaratıyordu.

Günler yavaş geçiyordu sanki. Haber geldiğinde

nasıl karşılayacağımı, nasıl davranacağımı bile

bilmiyordum.

Aldanoğulları nasıl bir cevap verecekti? Her şeyi

doğru yapmak istiyordum; bu yüzden en ince

ayrıntısına kadar düşünmeye çalışıyor, alemle de

sürekli istişare ediyordum. Onların desteğini almak,

Elife verdiğim değerin bir göstergesi olacaktı.

Gece olmuştu, ama gözümde uyku yoktu. Sabaha

karşı, düşüncelerimin içinde kaybolmuş bir haldeyken

abim odama geldi.

Yüzünde ciddi bir ifade vardı.

"Mervan'ın hükmü verilecek,"

dedi sakin ama derin bir sesle.

Sözleri zihnimde yankılandı, beklediğim ama belki

de duyduğumda yüzleşmek istemediğim bir gerçeği

fısıldıyordu.

Bu haberi duyduğum anda yatağımdan kalktım, aceleyle telefonuma uzandım ve Bervan'ı aradım.

Telefon çalarken aklımda türlü düşünceler

dönüyordu. Bervan'ın bu duruma nasıl tepki vereceğini

merak ediyordum.

Aradığımda, Bervan'ın sesi uykulu ama bir o kadar

da temkinliydi.

"Bervan,Mervan'ın hükmü verilecek yakalamışlar

aldanoğlu konağına geçiyorum sende gelirsin

" tamam

Telefonu cebime koyup hizla abimin yanına gittim.

Onunla birlikte dışarı çıktık, adımlarımız hizlanırken

içimdeki gerginlik artıyordu.

Yollar sessizdi, ama içimde kopan fırtına yüzünden

her şey çok daha yoğun ve karanlık hissediliyordu.

Aldanoğlu Konağı'na varana kadar birbirimize tek

kelime etmedik; ikimiz de bu durumun ağırlığını

sessizce taşıyorduk.

Düşüncelerim darmadağındı. Acımadan Zümra'ya

sıkan o şerefsiz Mervan, artık affedilemezdi.

Aklımda onun yüzü, gözlerindeki soğukluk ve

Zümra'nın o an yaşadığı dehşet vardı. Beni derin bir

öfke kaplamıştı, ve içimdeki bu duyguyu

durduramıyordum.

Aldanoğlu Konağı'na vardığımızda, etraf

kalabalıktı. Herkes sessizce bekliyor, sanki yaklaşmakta

olan hükmün ağırlığını hissediyordu.

Bu an, Mervan'ın adaletle yüzleşmesi gereken andı

ve ona yapılacak hiçbir şey, Zümra 'nın yaşadığı acıyı geri getiremeyecekti.

Ancak bu, bir şekilde içimdeki adalet duygusunu

tatmin edecekti.

Konağa girerken, tek düşündüğüm şey Mervan'ın

hak ettiği cezayı almasıydı.

Mervan'ın hakkındaki hüküm verilecekken, herkes

nefesini tutmuş bekliyordu. Sessizliği bozan ayak

sesleriyle birlikte Zümra yengem ağır adımlarla içeri

girdi.

Üzerinde öfkeden başka bir şey yoktu. Herkesin

bakışları ona çevrilmişken, gözleriyle kalabalığı yara

yara Mervan'ın tam karşısında durdu.

Bir anlık sessizlikten sonra elini yavaşça cebine

götürdü ve bir silah çıkardı. Aşiretin tüm üyeleri

şaşkınlıkla izlerken, Zümra soğukkanlı bir ifadeyle

Mervan'a baktı.

Sanki gözleriyle ona yılların hesabını soruyordu. Ve

o an, tereddütsüz bir hareketle tetiği çekip Mervan'ın

kafasına sıktı.

Silah sesi yankılanırken Zümra'nın sesi herkesin

kulaklarında çınladı: "Hüküm de benim, adet de."

O an herkes donup kaldı. Zümra'nın bu hamlesi

aşiret geleneklerini altüst etmişti ama aynı zamanda bir

son, bir adalet de getirmişti.

Kendi elleriyle adaleti sağlamış, bu acıyı taşıyan

tek kişi olarak hükmü vermişti.

Bervan içeri girince ayni soğuk kanlılıkla

kardeşimin kalbine de sıkmıştı. Bizim buralarda kadınlar kocalarına sesini dahi çıkarmazken Zümra,

kendi kocasına bile karşı koymuştu.

Her iki silah darbesiyle de hem Mervan hem de

Bervan'ı vurmuştu 0 an, avludaki hava adeta dondu.

Aşiretin üyeleri arasinda bir karışıklık ve şaşkınlık

dalgası yayıldı.

Zümra, silahını birakmadan birkaç adım geri

çekildi. Gözleri hala öfke ve kararlılıkla parlıyordu.

"Bizim adaletimiz böyle işler," diye fisıldadı, sesi

odadaki herkesin duyabileceği kadar yükseldi.

Ardından, silahını tamamen indirdi ve derin bir

nefes aldı. Yüzündeki ifade, yaptiğı işin ağırliğını

taşırken.

Zümra yengemin elindeki silah yere düştü, o da

ağır çekimdeymiş gibi kanlar içinde yavaşça yere

yıkıldı.

Odada bir uğultu yükseldi; kimse olanlara

inanamıyor, sessizliği bozacak cesareti bulamıyordu.

Aşiretin erkekleri, ne yapacaklarını bilemeden

sessizce birbirlerine baktılar. Zümra, kendi adaletini

sağlamıştı ama bu adaletin bedelini doğmamış

çocuğuyla ödemişti belkide.

Gözlerim, yerde yatan Zümra'nın hareketsiz

bedeninde takılı kalırken içimde büyük bir boşluk

oluştu.

Sadece birkaç dakika önce, cesareti ve

soğukkanlılığıyla herkesi hayrete düşüren o kadın şimdi

yerde yatıyordu.

Aşiretin en güçlü kadınlarından biri olarak bilinen

Zümra, bu acımasIZ dünyada kendi adaletini sağlamak

için her şeyi göze almıştı.

Buz kesen bedenim, olan biteni idrak etmeye

çalışırken, içimdeki boşluk daha da derinleşiyordu.

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, zihnim ne

olduğunu tam anlamadan bedenim hareket etmeye

başlamıştı. Bervan'ın yanına koştum.

Bervan zor nefes alıyordu, her nefesi daha da

derinleşiyor, vücudunu saran acıdan kaçmaya

çalışıyordu.

Yerde yatan Bervan'in ardında bıraktığı boşlukla

birlikte, gözlerinde karanlık bir ifade vardı. Bir an için ne

yapacağımı bilemedim ama hızla yanına koştum.

Elimle yarasına baskı yaparak kan kaybetmesini

engellemeye çalışıyordum.

Bervan'ın vücudu titriyor, her an daha da

zayıflıyordu.

"Sakin ol, Bervan,"

dedim, ama sesim bile kendi kulaklarımda

yankılandı. O kadar hızlı hareket etmem gerekiyordu ki,

kararsızlık içinde kaybolmamın mümkün olmadığı bir

an vardı

"Zümrayı kaçır dizdar onu kurtar"

Bervan'ı hastaneye yerleştirmek için arabaya

bindirdik, ben de Zümra'yı kendi arabama alıp başka bir

hastaneye götürdüm.

Bervan'in hayatta kalma şansı daha yüksek olmalıydı, ama bir taraftan da zihnimde başka

düşünceler vardı.

Eğer Bervan'a bir şey olursa, Arslanoğlu aşireti

Zümra'yI asla affetmezdi. Şu an, içimdeki karmaşayla

birlikte, Zümra'nın yaşamasI gerektiğine dair bir umut

bile taşıyamıyordum.

Kardeşimin emanetine sahip çikmam gerekti, ne de

olsa Zümra, Bervan'ın çocuğunu taşıyordu.

Yeğenime bir şey olmasın diye, ne olursa olsun

hastaneye yetiştirmeye çalıştım. içimdeki panik

Bervan'ı düşündüğüm, her saniye biraz daha

büyüyordu, ama bir yandan da gözlerim yoldan

ayrılmıyordu.

Bervan'ı hayatta tutmam gerektiği gibi, Zümra'yı da

yaşatmak, Bervan'ın çocuğuna bir zarar gelmemesi için

her şeyi göze almalıydım.

Allah ne verdiyse gaza basıp, her an hızımı

artırarak hastaneye ulaşmaya çalışıyordum. O kadar

hızla gitmem gerekiyordu ki, zihnimde sadece o anın

gerilimli düşünceleri vardı.

Zümra'nın solgun yüzü, bana her an daha ağır

geliyordu. Bebeği..Bebeği kurtarmalıydım. Zümra'nın

yaşamı.

Bervan'ın hayatta kalmasıyla doğrudan

bağlantılıydı, ama o çocuğun hayatı, aşiretin geleceğini

belirleyecek kadar önemliydi.

Tüm bu karmaşanın içinde, tek bildiğim şey,

zamanın daraldığı ve her geçen saniyenin herşeyi

değiştirebileceğiydi. Hastaneye varana kadar ne olacağı belli değildi,

ama bir şey kesindi;

Hastaneye vardığımda, arabamı hızla park ederken

arkamda başka bir araba durdu. Elif de benim ardım

sıra gelmişti, bir şekilde beni takip etmişti.

O an, içimde karmaşık bir duygular seli oluştu.

Elif'in varlığı, her şeyin daha da karmaşık bir hale

gelmesine yol açıyordu, ama şu an yeğenimi hayatta

tutmak için başka hiçbir şeye odaklanamıyordum.

Zümra yengemi kucağıma alıp hastanenin

kapısından içeri girdim. Her adımda, kalbim daha hızlı

çarparken, hem kendi telaşım hem de acil bir durumun

içinde olmanın baskısı artıyordu.

Yardım çağırmak için hemşirelere seslendim, "Hızlı

olun, bu kadın hamile, hemen müdahale edilmesi gerek!

" dedim, gözlerim her an durmak üzere olan bebeğin

hayatını kurtarma umuduyla doluyordu.

Kısa süre içinde sedye geldi, Zümra yengemi

dikkatlice yatırdılar. Elif de arkamdan hızla yaklaşıp, bir

an duraksadı.

Gözleri, Zümra'nın durumunu anlamıştı, ama

içindeki korku ve belirsizlik her şeyden daha derindi.

Hemşireler Zümra'yı alıp hastane odasına

götürürken, ben bir an daha ne olduğunu anlamaya

çalışıyordum.

Zümra'nın yaptıkları, Bervan'ın hayatı çocuğu ve

aşiretin geleceği.. Tün bu düşünceler, bir an bile

Aklımdan çıkmıyordu.

Bir saat sonra, müdahale odasından doktor çıktı. Yüzünde derin bir yorgunluk ve endişe vardı, ama aynı

zamanda bir hafiflik da belirmişti.

" Yeğenim nasıl doktor hanım"

" endişelenmeyin hastanın eşi nerde"

"şehir dışına siz hastamız nasıl onu söyleyin"

"annede bebekleride gayet iyi ama bundan sonra

daha dikkatli olması gerek Zümra hanımın kalp atışları

çok yavaş tıbbi geçmişinde de kalp hastalığı olduğu

mevcut stresten uzak durması lazım sürekli gözetim

altında tutulması lazım Zümra hanım uyandı bebeklerin kalp

atışlarını da dinleye bilirsiniz geçmiş olsun"

Zümra'nın ikizleri taşıyor olması, bu durumun her

geçen dakikada daha da kritik hale gelmesine neden

oluyordu.

Perdenin arkasından ikizlerin kalp atışlarını

duymak, bir yanda sevindirse de diğer yanda endişe

duygularımı daha da derinleştiriyordu. Zümra'nın

durumu hala kırılgandı ve her an her şey değişebilirdi.

Şimdi, Zümra'yı hastaneden alıp konağımıza

götürmek gerekiyordu. Bervan iyileşene kadar bizim

korumamız altında kalacaktı.

Zümra'nın kalp hastalığı ve stres faktörü göz

önünde bulundurularak, onu en iyi şekilde korumalıydık.

Bu kadar karmaşık bir durumda, ne kadar güçlü

durmaya çalışsam da içimdeki korkular, her şeyin hızla

bir felakete dönüşebileceği gerçeğini hatırlatıyordu.

Zümra'nin sağlığı, hem ailemiz hem de aşiret için

çok önemliydi, ama içimde Bervan'ın iyileşme sürecine

dair hala bir belirsizlik vardı.

Zümra'yn hastaneden alıp konağa götürmek, bizim

için bir dönüm noktasıydı. Bu, hem onun hem de

ikizlerinin güvenliği için hayati bir adım olacaktı.

 

_*_

 

Zümra'dan

Bir anda her şey durdu. Gözlerim kararırken,

gördüğünm tek şey kanlı ellerim olmuştu. O eller, sanki

bana ait değildi.

Sanki başka birinin, çok daha karanlık bir ruhun,

bedenimi ele geçirmişti. Kalbim hızla çarparken,

beynimde yankılanan tek şey, o kanın soğuk ve ağır

kokusuydu. Bir anlığına her şey sessizleşti.

Ama sonra, derinlerden gelen bir fısıldama, beni

yeniden uyandırdı.

Bunu yapmam gerekmiyor, diye düşündümn. Ama

bir anlık tereddüt bile yoktu. Ellerim, istemsiz bir

şekilde, kanla kaplanmıştı. Ne olmuştu? Neden? Nereye

kadar gidiyordum?

Bedenim beni terk ederken, zihnimde bir şimşek

gibi çakan bir anı beliriverdi. O anı, o karanlık geceyi

hatırladım.

Ama şimdi, her şey bulanıktı. Ne kadar uğraşsam

da gerçeğe ulaşamıyordum. Karanlık, beni içine

çekmeye devam ediyordu.

Tamamen kendimi kaybetmiştim. Gözlerim

arandığında, bir arabanın içindeydim. Yavaşça farkına

Vardım, bedenim hareket ediyordu ama ruhum bir

anlığına kaybolmuştu.

Tekrar kendimden geçmişim. Zihnimde sadece bir korku vardı: Bebeğime bir şey olmuştu. O korku,

kalbimde derin bir boşluk yaratmıştı.

Hastanenin ağır kokusuyla hastanede olduğumu

anladım. Ortamın soğukluğu, duvarda titreşen floresan

Işiklar, hepsi beynimdeki bulanıklıkla birleşerek bir

gerçeklik hissi uyandırdı.

Doktorlar başımda, bir yandan müdahale

ediyorlardı. Birkaç saniye sonra, bir doktor yüzümü fark

etti ve gözlerimi açtiğımı gördü. Yavaşça eğilip, sakin

bir şekilde.

"Endişelenme, gayet iyisiniz," dedi. Ama o

kelimeler, kulaklarımda bir yankı gibi çınladı.

Her şey yine netleşmeye başlamıştı ama zihnimde

hâlâ bir şeyler eksikti. Bebeğim... Bir an için bu

düşünceyle neredeyse panikleyip kalkacakken, doktor

kollarımı nazikçe tuttu.

"Sakin olun, her şey yolunda," dedi. Fakat ne kadar

sakin olmaya çalışsam da, içimdeki korku hâlâ beni

boğuyordu.

Bebeğimi sormadım. Söylemekten korkuyordum.

Bir şey olmuştu. Bunu hissetmiştim. Ama her şey bir sır

gibi örtülüydü..

Doktor odadan çıktı, ve on dakika sonra yanında

Elif'le geri döndü. Elif'in gözlerindeki o tanıdık endişeyi

fark ettim.

Abisini öldürmeme rağmen Yanı başımda

dururken, o soğuk hastane havası biraz daha,

sertleşmiş gibi hissettim.

Doktor, sakin bir şekilde perdeyi çekip, ultrason

cihazını hazırladı. Ekranın parlak işiğı karanlık odada

keskin bir işık gibi yansıdı.

"Perde neden kapalı"

" şey Zümra dizdar perdenin arkasından"

" Neden"

" Bebeğin kalp atışları duymak için iyi mi diye

kardeşinin emanetiymiş"

an, gözlerim ultrason cihazına kaydı. Ekrandaki

görüntü daha netleşmeye başladığında, doktor

yumuşak bir sesle.

"Bebeklerimiz burada, kalp atışlarını dinleyelim,

dedi.

İçimde bir umut kıvılcımı yanmaya başladı. Kalp

atışlarını birer birer duydum. Her bir atış, sanki

dünyadaki tüm seslerden daha güçlüydü.

Sadece ikizlerimi hissetmekle kalmadım, o an

kalbimdeki korku da bir parça hafifledi.

Gözlerimden yaşlar süzüldü. Gözyaşlarım, içimdeki

yoğun duyguların bir dışa vurumu gibiydi. İkiz

olduklarına inanmak, bir rüya gibi hissettirdi.

Ne kadar zor olursa olsun, bu hayatın beni ve onları

ayırmasına izin vermeyecektim.

Doktor, "Hastanede yapacağımız bir şey kalmadı,

evde dinlensin," dedi. O an, yavaşça Elif'in getirdiği

kıyafetleri giyindim.

Üzerimdeki hastane gömleği, bir anda kendimi

daha da yabancı hissettirdi. Derin bir nefes alarak odadan çıktım, her adımda vücudumdaki yorgunluğu

daha çok hissettim ama aklımdan tek bir şey geçiyordu:

Bervan ve ikizlerim.

Daha kapıdan çıkarken, Dizdar Bozdağlı, benim

çıktığımı görünce hemen yanıma geldi.

" Sağol Dizdar ağa"

" senin için yapmadım yenge kusura bakma ama

kardeşime sıkan birini kurtarmak gibi bir niyetim yoktu

sırf yeğenime bir şey olmasın diye getirdim"

" iyi dizdar ağa derdine ne onu söyle o zaman"

" bir derdim yok bervan uyanana kadar yeğenlerim

için seni korucam bozdağlı konağında misafir edicem

Mehmet Ağa'nın bile izni var"

" siz kimsiniz dizdar ağa kardeşim kardeşim diyip

duruyorsun senin o kardeşin olacak şerefsiz beni odaya

kilitleyip zilanın koyuna girdi karşı oda izledim namus

sadece biz kadınlara mı senin kardeşinin yaptığını ben

yapsaydım sorgusuz sualsiz ölümdü "

" yenge yaptığı şey doğru değil biliyorum hiç bir zaman da yaptığını doğru bulmucam ama sıkmak nedir "

" bir sana hesap vermediğim kaldı Dizdar ağa

madem bu kadar zoruna gitti çek vur, benim bu hayatta

canımdan başka vereceğim hesap kalmadı "

" bin arabaya yenge Arslanoğlu aşireti seni arıyor

bize sığınan hiç kimse yarı yolda kalmaz hakkında

hüküm vermek bizim haddimiz değil Bervan iyi olsun ne

davanız varsa kendiniz çözün"

Daha fazla direnmek istemiyordum. Dizdar Ağanın arabasına bindim, Elif de benimle birlikte bindi.

Araba hareket ettiğinde, yol boyunca sadece

susmaktan başka bir şey yapmamıştım. Gözlerim

dönmüş, kafamda bir çılgınca yankı vardı.

Sevdiğim adamı vurmuştum, o düşünce bir türlü

içimden çıkmıyordu. Her şey bu kadar kararmışken,

nasıl devam edebilirdim?

Yol boyunca hiçbir kelime etmeden, sadece

dışarıdaki manzaranın silikleşmesini izledim. Elif

sessizdi, ama ben onun da içinde bir şeylerin kırıldığını

hissedebiliyordum.

Her ikimiz de aynı boşlukta sürükleniyorduk, hiç bir

şey yapamadan.

Bozdağlı Konağı'na vardığımızda, arabadan indim.

Dizdar Ağanın arabasının kapısını kapattı ve o ağır,

karanlık kapıdan içeri girdim.

Biz konağa girdikten sonra, dışarıdan silah sesleri

yükseldi. Her biri, karanlıkta gürültüyle çınladı.

"O katili buraya getirin!" diye yükselen öfkeli bir

ses, odanın içinde yankılandı.

"Bu ses, Cihan Arslanoğlu'nun sesiydi," dedim,

kelimeler dudaklarımdan dökülürken, içimde bir şeyler

aniden donmuştu.

0 ses, her zaman bir tehdit, bir korku kaynağıydı.

Ama birden, beynimde bir soru belirdi.

"Katil dediyse, Bervan ölmüş müydü?"

Düşüncelerim hızla birbirine karıştı. Bir anda kalbim

yavaşladı, her atışı ağırlaştı, sanki göğsümde bir boşluk

oluşmuştu.

Gözlerim kararmaya başladı, her şeyin

bulanıklaştığını, kontrolümü kaybettiğimi hissettim.

Eğer Bervan ölmüşse, yolun sonuydu benim için.

Bana yaptığı şeyi afetmesem de ölmesini

istemiyorum, babasızlığın ne demek olduğunu babam hayata

olduğu hâlde yetim kalan ben biliyorum.

Bölüm : 06.01.2025 17:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...