
Dizdar'dan
Elif' i istemek için hazırlık yapmaya başlamıştım,
Aldanoğulları'na haber salmış, haber bekliyordum.
İçimde bir heyecan vardı, ama bu heyecanla birlikte
tuhaf bir huzursuzluk da vardı. Elif, kalbimde uzun
zamandır yer eden, her düşündüğümde içimi isıtan bir
isimdi.
Onunla bir gelecek kurma düşüncesi bile
göğsümde tarifsiz bir ağırlık ve aynı anda hafiflik
yaratıyordu.
Günler yavaş geçiyordu sanki. Haber geldiğinde
nasıl karşılayacağımı, nasıl davranacağımı bile
bilmiyordum.
Aldanoğulları nasıl bir cevap verecekti? Her şeyi
doğru yapmak istiyordum; bu yüzden en ince
ayrıntısına kadar düşünmeye çalışıyor, alemle de
sürekli istişare ediyordum. Onların desteğini almak,
Elife verdiğim değerin bir göstergesi olacaktı.
Gece olmuştu, ama gözümde uyku yoktu. Sabaha
karşı, düşüncelerimin içinde kaybolmuş bir haldeyken
abim odama geldi.
Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
"Mervan'ın hükmü verilecek,"
dedi sakin ama derin bir sesle.
Sözleri zihnimde yankılandı, beklediğim ama belki
de duyduğumda yüzleşmek istemediğim bir gerçeği
fısıldıyordu.
Bu haberi duyduğum anda yatağımdan kalktım, aceleyle telefonuma uzandım ve Bervan'ı aradım.
Telefon çalarken aklımda türlü düşünceler
dönüyordu. Bervan'ın bu duruma nasıl tepki vereceğini
merak ediyordum.
Aradığımda, Bervan'ın sesi uykulu ama bir o kadar
da temkinliydi.
"Bervan,Mervan'ın hükmü verilecek yakalamışlar
aldanoğlu konağına geçiyorum sende gelirsin
" tamam
Telefonu cebime koyup hizla abimin yanına gittim.
Onunla birlikte dışarı çıktık, adımlarımız hizlanırken
içimdeki gerginlik artıyordu.
Yollar sessizdi, ama içimde kopan fırtına yüzünden
her şey çok daha yoğun ve karanlık hissediliyordu.
Aldanoğlu Konağı'na varana kadar birbirimize tek
kelime etmedik; ikimiz de bu durumun ağırlığını
sessizce taşıyorduk.
Düşüncelerim darmadağındı. Acımadan Zümra'ya
sıkan o şerefsiz Mervan, artık affedilemezdi.
Aklımda onun yüzü, gözlerindeki soğukluk ve
Zümra'nın o an yaşadığı dehşet vardı. Beni derin bir
öfke kaplamıştı, ve içimdeki bu duyguyu
durduramıyordum.
Aldanoğlu Konağı'na vardığımızda, etraf
kalabalıktı. Herkes sessizce bekliyor, sanki yaklaşmakta
olan hükmün ağırlığını hissediyordu.
Bu an, Mervan'ın adaletle yüzleşmesi gereken andı
ve ona yapılacak hiçbir şey, Zümra 'nın yaşadığı acıyı geri getiremeyecekti.
Ancak bu, bir şekilde içimdeki adalet duygusunu
tatmin edecekti.
Konağa girerken, tek düşündüğüm şey Mervan'ın
hak ettiği cezayı almasıydı.
Mervan'ın hakkındaki hüküm verilecekken, herkes
nefesini tutmuş bekliyordu. Sessizliği bozan ayak
sesleriyle birlikte Zümra yengem ağır adımlarla içeri
girdi.
Üzerinde öfkeden başka bir şey yoktu. Herkesin
bakışları ona çevrilmişken, gözleriyle kalabalığı yara
yara Mervan'ın tam karşısında durdu.
Bir anlık sessizlikten sonra elini yavaşça cebine
götürdü ve bir silah çıkardı. Aşiretin tüm üyeleri
şaşkınlıkla izlerken, Zümra soğukkanlı bir ifadeyle
Mervan'a baktı.
Sanki gözleriyle ona yılların hesabını soruyordu. Ve
o an, tereddütsüz bir hareketle tetiği çekip Mervan'ın
kafasına sıktı.
Silah sesi yankılanırken Zümra'nın sesi herkesin
kulaklarında çınladı: "Hüküm de benim, adet de."
O an herkes donup kaldı. Zümra'nın bu hamlesi
aşiret geleneklerini altüst etmişti ama aynı zamanda bir
son, bir adalet de getirmişti.
Kendi elleriyle adaleti sağlamış, bu acıyı taşıyan
tek kişi olarak hükmü vermişti.
Bervan içeri girince ayni soğuk kanlılıkla
kardeşimin kalbine de sıkmıştı. Bizim buralarda kadınlar kocalarına sesini dahi çıkarmazken Zümra,
kendi kocasına bile karşı koymuştu.
Her iki silah darbesiyle de hem Mervan hem de
Bervan'ı vurmuştu 0 an, avludaki hava adeta dondu.
Aşiretin üyeleri arasinda bir karışıklık ve şaşkınlık
dalgası yayıldı.
Zümra, silahını birakmadan birkaç adım geri
çekildi. Gözleri hala öfke ve kararlılıkla parlıyordu.
"Bizim adaletimiz böyle işler," diye fisıldadı, sesi
odadaki herkesin duyabileceği kadar yükseldi.
Ardından, silahını tamamen indirdi ve derin bir
nefes aldı. Yüzündeki ifade, yaptiğı işin ağırliğını
taşırken.
Zümra yengemin elindeki silah yere düştü, o da
ağır çekimdeymiş gibi kanlar içinde yavaşça yere
yıkıldı.
Odada bir uğultu yükseldi; kimse olanlara
inanamıyor, sessizliği bozacak cesareti bulamıyordu.
Aşiretin erkekleri, ne yapacaklarını bilemeden
sessizce birbirlerine baktılar. Zümra, kendi adaletini
sağlamıştı ama bu adaletin bedelini doğmamış
çocuğuyla ödemişti belkide.
Gözlerim, yerde yatan Zümra'nın hareketsiz
bedeninde takılı kalırken içimde büyük bir boşluk
oluştu.
Sadece birkaç dakika önce, cesareti ve
soğukkanlılığıyla herkesi hayrete düşüren o kadın şimdi
yerde yatıyordu.
Aşiretin en güçlü kadınlarından biri olarak bilinen
Zümra, bu acımasIZ dünyada kendi adaletini sağlamak
için her şeyi göze almıştı.
Buz kesen bedenim, olan biteni idrak etmeye
çalışırken, içimdeki boşluk daha da derinleşiyordu.
Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, zihnim ne
olduğunu tam anlamadan bedenim hareket etmeye
başlamıştı. Bervan'ın yanına koştum.
Bervan zor nefes alıyordu, her nefesi daha da
derinleşiyor, vücudunu saran acıdan kaçmaya
çalışıyordu.
Yerde yatan Bervan'in ardında bıraktığı boşlukla
birlikte, gözlerinde karanlık bir ifade vardı. Bir an için ne
yapacağımı bilemedim ama hızla yanına koştum.
Elimle yarasına baskı yaparak kan kaybetmesini
engellemeye çalışıyordum.
Bervan'ın vücudu titriyor, her an daha da
zayıflıyordu.
"Sakin ol, Bervan,"
dedim, ama sesim bile kendi kulaklarımda
yankılandı. O kadar hızlı hareket etmem gerekiyordu ki,
kararsızlık içinde kaybolmamın mümkün olmadığı bir
an vardı
"Zümrayı kaçır dizdar onu kurtar"
Bervan'ı hastaneye yerleştirmek için arabaya
bindirdik, ben de Zümra'yı kendi arabama alıp başka bir
hastaneye götürdüm.
Bervan'in hayatta kalma şansı daha yüksek olmalıydı, ama bir taraftan da zihnimde başka
düşünceler vardı.
Eğer Bervan'a bir şey olursa, Arslanoğlu aşireti
Zümra'yI asla affetmezdi. Şu an, içimdeki karmaşayla
birlikte, Zümra'nın yaşamasI gerektiğine dair bir umut
bile taşıyamıyordum.
Kardeşimin emanetine sahip çikmam gerekti, ne de
olsa Zümra, Bervan'ın çocuğunu taşıyordu.
Yeğenime bir şey olmasın diye, ne olursa olsun
hastaneye yetiştirmeye çalıştım. içimdeki panik
Bervan'ı düşündüğüm, her saniye biraz daha
büyüyordu, ama bir yandan da gözlerim yoldan
ayrılmıyordu.
Bervan'ı hayatta tutmam gerektiği gibi, Zümra'yı da
yaşatmak, Bervan'ın çocuğuna bir zarar gelmemesi için
her şeyi göze almalıydım.
Allah ne verdiyse gaza basıp, her an hızımı
artırarak hastaneye ulaşmaya çalışıyordum. O kadar
hızla gitmem gerekiyordu ki, zihnimde sadece o anın
gerilimli düşünceleri vardı.
Zümra'nın solgun yüzü, bana her an daha ağır
geliyordu. Bebeği..Bebeği kurtarmalıydım. Zümra'nın
yaşamı.
Bervan'ın hayatta kalmasıyla doğrudan
bağlantılıydı, ama o çocuğun hayatı, aşiretin geleceğini
belirleyecek kadar önemliydi.
Tüm bu karmaşanın içinde, tek bildiğim şey,
zamanın daraldığı ve her geçen saniyenin herşeyi
değiştirebileceğiydi. Hastaneye varana kadar ne olacağı belli değildi,
ama bir şey kesindi;
Hastaneye vardığımda, arabamı hızla park ederken
arkamda başka bir araba durdu. Elif de benim ardım
sıra gelmişti, bir şekilde beni takip etmişti.
O an, içimde karmaşık bir duygular seli oluştu.
Elif'in varlığı, her şeyin daha da karmaşık bir hale
gelmesine yol açıyordu, ama şu an yeğenimi hayatta
tutmak için başka hiçbir şeye odaklanamıyordum.
Zümra yengemi kucağıma alıp hastanenin
kapısından içeri girdim. Her adımda, kalbim daha hızlı
çarparken, hem kendi telaşım hem de acil bir durumun
içinde olmanın baskısı artıyordu.
Yardım çağırmak için hemşirelere seslendim, "Hızlı
olun, bu kadın hamile, hemen müdahale edilmesi gerek!
" dedim, gözlerim her an durmak üzere olan bebeğin
hayatını kurtarma umuduyla doluyordu.
Kısa süre içinde sedye geldi, Zümra yengemi
dikkatlice yatırdılar. Elif de arkamdan hızla yaklaşıp, bir
an duraksadı.
Gözleri, Zümra'nın durumunu anlamıştı, ama
içindeki korku ve belirsizlik her şeyden daha derindi.
Hemşireler Zümra'yı alıp hastane odasına
götürürken, ben bir an daha ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum.
Zümra'nın yaptıkları, Bervan'ın hayatı çocuğu ve
aşiretin geleceği.. Tün bu düşünceler, bir an bile
Aklımdan çıkmıyordu.
Bir saat sonra, müdahale odasından doktor çıktı. Yüzünde derin bir yorgunluk ve endişe vardı, ama aynı
zamanda bir hafiflik da belirmişti.
" Yeğenim nasıl doktor hanım"
" endişelenmeyin hastanın eşi nerde"
"şehir dışına siz hastamız nasıl onu söyleyin"
"annede bebekleride gayet iyi ama bundan sonra
daha dikkatli olması gerek Zümra hanımın kalp atışları
çok yavaş tıbbi geçmişinde de kalp hastalığı olduğu
mevcut stresten uzak durması lazım sürekli gözetim
altında tutulması lazım Zümra hanım uyandı bebeklerin kalp
atışlarını da dinleye bilirsiniz geçmiş olsun"
Zümra'nın ikizleri taşıyor olması, bu durumun her
geçen dakikada daha da kritik hale gelmesine neden
oluyordu.
Perdenin arkasından ikizlerin kalp atışlarını
duymak, bir yanda sevindirse de diğer yanda endişe
duygularımı daha da derinleştiriyordu. Zümra'nın
durumu hala kırılgandı ve her an her şey değişebilirdi.
Şimdi, Zümra'yı hastaneden alıp konağımıza
götürmek gerekiyordu. Bervan iyileşene kadar bizim
korumamız altında kalacaktı.
Zümra'nın kalp hastalığı ve stres faktörü göz
önünde bulundurularak, onu en iyi şekilde korumalıydık.
Bu kadar karmaşık bir durumda, ne kadar güçlü
durmaya çalışsam da içimdeki korkular, her şeyin hızla
bir felakete dönüşebileceği gerçeğini hatırlatıyordu.
Zümra'nin sağlığı, hem ailemiz hem de aşiret için
çok önemliydi, ama içimde Bervan'ın iyileşme sürecine
dair hala bir belirsizlik vardı.
Zümra'yn hastaneden alıp konağa götürmek, bizim
için bir dönüm noktasıydı. Bu, hem onun hem de
ikizlerinin güvenliği için hayati bir adım olacaktı.
_*_
Zümra'dan
Bir anda her şey durdu. Gözlerim kararırken,
gördüğünm tek şey kanlı ellerim olmuştu. O eller, sanki
bana ait değildi.
Sanki başka birinin, çok daha karanlık bir ruhun,
bedenimi ele geçirmişti. Kalbim hızla çarparken,
beynimde yankılanan tek şey, o kanın soğuk ve ağır
kokusuydu. Bir anlığına her şey sessizleşti.
Ama sonra, derinlerden gelen bir fısıldama, beni
yeniden uyandırdı.
Bunu yapmam gerekmiyor, diye düşündümn. Ama
bir anlık tereddüt bile yoktu. Ellerim, istemsiz bir
şekilde, kanla kaplanmıştı. Ne olmuştu? Neden? Nereye
kadar gidiyordum?
Bedenim beni terk ederken, zihnimde bir şimşek
gibi çakan bir anı beliriverdi. O anı, o karanlık geceyi
hatırladım.
Ama şimdi, her şey bulanıktı. Ne kadar uğraşsam
da gerçeğe ulaşamıyordum. Karanlık, beni içine
çekmeye devam ediyordu.
Tamamen kendimi kaybetmiştim. Gözlerim
arandığında, bir arabanın içindeydim. Yavaşça farkına
Vardım, bedenim hareket ediyordu ama ruhum bir
anlığına kaybolmuştu.
Tekrar kendimden geçmişim. Zihnimde sadece bir korku vardı: Bebeğime bir şey olmuştu. O korku,
kalbimde derin bir boşluk yaratmıştı.
Hastanenin ağır kokusuyla hastanede olduğumu
anladım. Ortamın soğukluğu, duvarda titreşen floresan
Işiklar, hepsi beynimdeki bulanıklıkla birleşerek bir
gerçeklik hissi uyandırdı.
Doktorlar başımda, bir yandan müdahale
ediyorlardı. Birkaç saniye sonra, bir doktor yüzümü fark
etti ve gözlerimi açtiğımı gördü. Yavaşça eğilip, sakin
bir şekilde.
"Endişelenme, gayet iyisiniz," dedi. Ama o
kelimeler, kulaklarımda bir yankı gibi çınladı.
Her şey yine netleşmeye başlamıştı ama zihnimde
hâlâ bir şeyler eksikti. Bebeğim... Bir an için bu
düşünceyle neredeyse panikleyip kalkacakken, doktor
kollarımı nazikçe tuttu.
"Sakin olun, her şey yolunda," dedi. Fakat ne kadar
sakin olmaya çalışsam da, içimdeki korku hâlâ beni
boğuyordu.
Bebeğimi sormadım. Söylemekten korkuyordum.
Bir şey olmuştu. Bunu hissetmiştim. Ama her şey bir sır
gibi örtülüydü..
Doktor odadan çıktı, ve on dakika sonra yanında
Elif'le geri döndü. Elif'in gözlerindeki o tanıdık endişeyi
fark ettim.
Abisini öldürmeme rağmen Yanı başımda
dururken, o soğuk hastane havası biraz daha,
sertleşmiş gibi hissettim.
Doktor, sakin bir şekilde perdeyi çekip, ultrason
cihazını hazırladı. Ekranın parlak işiğı karanlık odada
keskin bir işık gibi yansıdı.
"Perde neden kapalı"
" şey Zümra dizdar perdenin arkasından"
" Neden"
" Bebeğin kalp atışları duymak için iyi mi diye
kardeşinin emanetiymiş"
an, gözlerim ultrason cihazına kaydı. Ekrandaki
görüntü daha netleşmeye başladığında, doktor
yumuşak bir sesle.
"Bebeklerimiz burada, kalp atışlarını dinleyelim,
dedi.
İçimde bir umut kıvılcımı yanmaya başladı. Kalp
atışlarını birer birer duydum. Her bir atış, sanki
dünyadaki tüm seslerden daha güçlüydü.
Sadece ikizlerimi hissetmekle kalmadım, o an
kalbimdeki korku da bir parça hafifledi.
Gözlerimden yaşlar süzüldü. Gözyaşlarım, içimdeki
yoğun duyguların bir dışa vurumu gibiydi. İkiz
olduklarına inanmak, bir rüya gibi hissettirdi.
Ne kadar zor olursa olsun, bu hayatın beni ve onları
ayırmasına izin vermeyecektim.
Doktor, "Hastanede yapacağımız bir şey kalmadı,
evde dinlensin," dedi. O an, yavaşça Elif'in getirdiği
kıyafetleri giyindim.
Üzerimdeki hastane gömleği, bir anda kendimi
daha da yabancı hissettirdi. Derin bir nefes alarak odadan çıktım, her adımda vücudumdaki yorgunluğu
daha çok hissettim ama aklımdan tek bir şey geçiyordu:
Bervan ve ikizlerim.
Daha kapıdan çıkarken, Dizdar Bozdağlı, benim
çıktığımı görünce hemen yanıma geldi.
" Sağol Dizdar ağa"
" senin için yapmadım yenge kusura bakma ama
kardeşime sıkan birini kurtarmak gibi bir niyetim yoktu
sırf yeğenime bir şey olmasın diye getirdim"
" iyi dizdar ağa derdine ne onu söyle o zaman"
" bir derdim yok bervan uyanana kadar yeğenlerim
için seni korucam bozdağlı konağında misafir edicem
Mehmet Ağa'nın bile izni var"
" siz kimsiniz dizdar ağa kardeşim kardeşim diyip
duruyorsun senin o kardeşin olacak şerefsiz beni odaya
kilitleyip zilanın koyuna girdi karşı oda izledim namus
sadece biz kadınlara mı senin kardeşinin yaptığını ben
yapsaydım sorgusuz sualsiz ölümdü "
" yenge yaptığı şey doğru değil biliyorum hiç bir zaman da yaptığını doğru bulmucam ama sıkmak nedir "
" bir sana hesap vermediğim kaldı Dizdar ağa
madem bu kadar zoruna gitti çek vur, benim bu hayatta
canımdan başka vereceğim hesap kalmadı "
" bin arabaya yenge Arslanoğlu aşireti seni arıyor
bize sığınan hiç kimse yarı yolda kalmaz hakkında
hüküm vermek bizim haddimiz değil Bervan iyi olsun ne
davanız varsa kendiniz çözün"
Daha fazla direnmek istemiyordum. Dizdar Ağanın arabasına bindim, Elif de benimle birlikte bindi.
Araba hareket ettiğinde, yol boyunca sadece
susmaktan başka bir şey yapmamıştım. Gözlerim
dönmüş, kafamda bir çılgınca yankı vardı.
Sevdiğim adamı vurmuştum, o düşünce bir türlü
içimden çıkmıyordu. Her şey bu kadar kararmışken,
nasıl devam edebilirdim?
Yol boyunca hiçbir kelime etmeden, sadece
dışarıdaki manzaranın silikleşmesini izledim. Elif
sessizdi, ama ben onun da içinde bir şeylerin kırıldığını
hissedebiliyordum.
Her ikimiz de aynı boşlukta sürükleniyorduk, hiç bir
şey yapamadan.
Bozdağlı Konağı'na vardığımızda, arabadan indim.
Dizdar Ağanın arabasının kapısını kapattı ve o ağır,
karanlık kapıdan içeri girdim.
Biz konağa girdikten sonra, dışarıdan silah sesleri
yükseldi. Her biri, karanlıkta gürültüyle çınladı.
"O katili buraya getirin!" diye yükselen öfkeli bir
ses, odanın içinde yankılandı.
"Bu ses, Cihan Arslanoğlu'nun sesiydi," dedim,
kelimeler dudaklarımdan dökülürken, içimde bir şeyler
aniden donmuştu.
0 ses, her zaman bir tehdit, bir korku kaynağıydı.
Ama birden, beynimde bir soru belirdi.
"Katil dediyse, Bervan ölmüş müydü?"
Düşüncelerim hızla birbirine karıştı. Bir anda kalbim
yavaşladı, her atışı ağırlaştı, sanki göğsümde bir boşluk
oluşmuştu.
Gözlerim kararmaya başladı, her şeyin
bulanıklaştığını, kontrolümü kaybettiğimi hissettim.
Eğer Bervan ölmüşse, yolun sonuydu benim için.
Bana yaptığı şeyi afetmesem de ölmesini
istemiyorum, babasızlığın ne demek olduğunu babam hayata
olduğu hâlde yetim kalan ben biliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |