51. Bölüm

51.Cenaze

Mavi Yazar
maviyazarr

 

 

 

Yeni töre kitapım gözyaşından küllere okumak isterseniz söylemeniz yeter ona göre burda ilk bölümü yayınlıcam

 

Kahramana ait başka bir kitap yazma fikri çık aklımdan djdkdkdjdns

 

Seviliyorsunuz keyifli Okumalar canlarım ♥️

 

 

 

 

 

 

 

Bervan'ın bayıldığını gördüğüm an, içimde bir

şeyler koptu. Yalanlarımın ağırlığı o an omuzlarıma

çöküverdi.

Bana ne yaparsa yapsın, ne kadar canımı yakarsa

yaksın, içimde ona dair bir şeyler hep vardı. Onu

incittiğimi bilmek, bu sevgiyi daha da derin bir

pişmanlığa dönüştürüyordu.

Yaklaşırken ellerim titredi. Yüzündeki solgunluk

kalbime saplanan bir bıçak gibiydi. Ona bakmaya bile

dayanamazken, içimdeki vicdan fisıldıyordu:

Odadan çıktığımda gözlerim yaşlarla doluydu.

İçimde yankılanan suçluluk ve öfke, her adımda daha

da ağırlaşıyordu. Kapının önünde Kahraman ve Berfin'i

gördüm. Kahraman, yüzündeki sorgulayicı ifadeyle

bana döndü.

"Doktor çağırın," dedim boğuk bir sesle.

Kahraman alaycı bir gülümsemeyle konuştu:

"Vurdun mu, yoksa boğdun mu?"

Başımı iki yana salladım, gözlerimden yaşlar

süzülürken zor da olsa sadece, "Bayıldı," diyebildim. O

an başka bir şey söyleyecek gücüm yoktu.

Kahraman hemen telefona sarılıp doktoru çağırdı,

ardından odaya girdi. Birkaç dakika içinde doktorlar

içeri girerken ben sadece kapıda, nefes almaya

çalışarak bekliyordum.

On dakika sonra Kahraman tekrar dışarı çıktı.

"Tansiyonu düşmüş. Ne söyledin Bervan'a, yenge?"

Baktım, ama söylenmek bile zordu. Sonunda boğazımdan güçlükle çıkan sözlerle itiraf ettim:

"Bebekleri aldırdiğımı söyledim."

Kahraman bir an sustu, ardından kaşlarını çatıp

tekrar sordu: "Neden?"

Ona doğru bir adım attım, derin bir nefes alıp

gözlerimin yaşını silerek konuştum: "Kahraman, bak

kardeşim. Ben gurursuz biri değilim. Ban

yaşattiklarının bir bedeli olacak elbet. Affet beni dedi

diye onu affedecek değilim. Benim onunla meselem

bitti. Her şey için sağ ol, ama gitme vaktim çoktan geldi

benim."

Kahraman bir süre sessiz kaldı. Ardndan başını

eğerek, "Evine git, kafanı topla yenge. Bundan sonra

sizin meseleniz," dedi.

Gözlerim dolu dolu ona son kez baktım. "Hakkını

helal et. Bervan kendini toparlayana kadar Berfin ve

Melek sana emanet."

Kahraman gözlerini kısarak bana baktı ve ciddi bir

şekilde, "Başım gözüm üstüne, yenge. Allah'a emanet

ol," dedi. O an içimde hem bir rahatlama, hem de tarifi

zor bir hüzün hissettim.

Gözyaşlarımı sildim, derin bir nefes alıp Elifi

aradım. Adımlarım yavaş ama kararlıyd.

"Neredesin amca kizı?" diye sordum.

"Geliyorum, sen nerdesin?" diye yanıtladı.

"Çıkışa gel," dedim kısa bir şekilde.

Hastanenin bahçesine çıktığımda Elifi gördüm.

Gözleri kıpkırmızıydı.

Ne olduğunu sormaya fırsat

bulamadan Dizdar'ın sesini duydum:

"Elif, dur Allah aşkına!"

Elif hızlica arabaya bindi. Onun bu hali bir şeylerin

ters gittiğini açıkça gösteriyordu. Şahin'e başımla işaret

rerdim. O da belindeki silahı çıkarıp bana uzattı.

Dizdar'a doğrulttum silahı.

"Dur orada, Dizdar Ağa," dedim sert bir sesle.

O ise ellerini havaya kaldırarak, "Yapma yenge,

indir silahı. Konuşmam lazim," dedi yalvaran bir ses

tonuyla.

"Elif konuşmak isterse konuşur, ama şimdi değil.

Sen Bervan'in yanına git. Durumu iyi değil," dedim

kararlı bir şekilde.

İstemese de bir adım geri çekildi. Öfkeyle baktı

ama başka bir şey demedi. Başını eğip oradan

uzaklaştı.

Silahı indirirken bir kez daha derin bir nefes aldım.

Elif'in yanina geçtim, gözlerindeki korkuyu görüyordum.

Bu iş daha yeni başlıyordu.

Arabaya bindikten sonra Elif'in haline bakmak içimi

burktu. Sessizdi, ama elleri titriyordu. Ona dönüp

sesimi mümkün olduğunca yumuşatarak sordum:

"Ne oldu, Elif?"

Başını eğdi, gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.

Sonunda kısık bir sesle konuşmaya başladı:

"Zümra, Dizdar eski karısının fotoğrafını

telefonunda ekran yapmış. Yüzüğünü hâlâ saklıyor. Onu

unutmamış ama

benimle evlenmek istiyor." Dedi.

Bunu söyledikten sonra hiçkırarak ağlamaya

başladı. Sözleri, içinde nasıl bir kırıilma yaşadığını

apaçık gösteriyordu.

Onun bu halini görmek yüreğimi parçaladı. İçimden

bir an bile düşünmeden şu sözler döküldü:

"Elif, gidelim mi buradan?"

Bana şaşkın bir ifadeyle bakti.

"Nereye, amca kızI?" diye sordu.

"Nereye olursa. Ama çok uzaklara... Benimle

gelmek ister misin? Yeni bir hayat kuralım, Elif."

Gözlerindeki tereddüt bir an bile sürmedi. Yavaşça

başını sallayıp cevap verdi:

"Kabul ediyorum."

Dönüp Șahin'e baktım, kararlılıkla emir verdim:

"Şahin!"

"Buyurun, Hanım Ağam," dedi hemen.

"Evdeki kimlikleri ve pasaportları al. Bir de

Fransa'ya uçak bileti... Yarım saat içinde her şey hazır

olsun."

Şahin başını sallayıp beni onayladıktan sonra

telefonuna sarıldı. Gerekli her şeyi hızla organize etti.

Biz havaalanına vardığımızda her şey hazırdı. Bir

saat sonraki uçak için biletlerimizi almıştı.

Havaalanında beklerken Elif'in elini tuttum.

Yüzünde hâlâ korku vardı, ama gözlerinde bir umut ışığı

belirmişti. Yeni bir başlangıç için yola çıkıyorduk.

Arkamızda ne kadar karmaşa, ne kadar acı

bırakırsak bırakalım,

artık başka bir hayat bizi bekliyordu.

 

 

 

_*_

Berfin'den

Kahraman depodao sözleri söyledikten sonra

çekip gitmişti. Geriye sadece ağır bir sessizlik ve içimde

yankılanan kelimeleri kalmıştı.

Ne yapacağımı bilemez bir halde öylece dururken,

içeri bir hemşirenin girmesiyle kendime geldim. Zilan...

Yılan gibi sinsiliğiyle bile kurtulmayı başarmıştı.

Onun iyileşmesini istemiyordum. Ama cezasını

abimin vereceğini bilmek içimi bir nebze olsun

rahatlatıyordu.

Onları orada bırakıp biraz nefes almak istedim.

Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım, soğuk suyun

tenime değmesi beni kendime getirdi. Ardından Zümra

yengemi Ziyaret etmeye karar verdim.

Zümra yengemin odasına yaklaştiğımda kapıda Elif

abla, Dizdar abi ve Kahraman'ı gördüm.

Yüz ifadeleri ciddiydi, bir şeyler olmuş gibi

görünüyordu. Yanlarıina yaklaşıp, sesimi alçaltarak

sordum:

"Bir şey mi oldu?"

Elif abla başını iki yana salladı.

"Bervan Ağa ve Zümra konuşuyorlar," dedi sakince.

Bu beklenmedik bilgi beni afallattı.

Kaşlarımı çattım. Aklımdan bin bir soru geçerken

Kahraman, sanki zihnimi okumuş gibi bir adım öne

çıkıp dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle konuştu:

 

"Korkma, Zümra bu defa vurmaz," dedi hafif bir

kahkaha eşliğinde. Ama her şeye rağmen tedbirli

oldukları belliydi; kapıda beklemeye devam ediyorlardı.

Dizdar abi ve Elif abla, ortamın biraz olsun

hafiflemesi için kafeteryaya inmek üzere ayrıldılar.

Kahraman'la yalnız kaldık. Bekleme koltuğuna oturup

konuşmalarının bitmesini beklemeye başladım.

Kalbim hââ huzursuzca çarpıyordu. içerideki

sessizlik bana ağır gelirken, Kahraman'ın varliği da

garip bir şekilde huzur veriyordu.

Kahraman, yanımdaki sandalyeye oturdu. Omuzları

düşük, nefesi derindi.

Ellerini birleştirip biraz öne eğildi, sanki söylemek

istediği şeyleri tartmaya çalışıyormuş gibi. Birkaç

saniye sessizlikten sonra başını hafifçe bana çevirdi.

"Neden sana çekiliyorum, Kürt kizı?" dedi aniden.

Sözleri karşısında gözlerim irice açıldı. Şaşkınlıikla

kekelemeye başladım.

"An... anlamadım?"

Derin bir nefes alıp devam etti:

"Kokun... Beni sana çekiyor. Hem ürkek hem de

cesursun. Kardeşim dediğim birinin kız kardeşine kötü

gözle bakmak benim kitabımda yazmaz. Ama senden

ne kadar uzak durmaya çalıŞsam da, beni sana iten bir

şeyler var, Kürt kIZI.

Sözleri hem aklımı karıştırmış hem de

sinirlendirmişti. Çenem titreyerek karşılık verdim:

"Çekmesin o zaman. Olabildiğince uzak dur benden, Laz oğlu!"

Bu kez Kahraman'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı.

Hafifçe gülerek arkasına yaslandı.

"Laz olduğumu nereden bileyisun de bakalım baa?"

Kaşlarımı kaldırarak cevap verdim:

"Arada Karadenizliler gibi konuşuyorsun. Birkaç

kere duydum."

Gülerek başını ağır ağır salladı.

"De bakayım o zaman baa, nası uzak duracam

senden ama? Bizden olmaz, senun abin kardeşim

gibidur."

"Ben de bizden olur demedim, Kahraman abi,"

dedim, sesime alaycı bir vurgu katarak.

Bir an sessizlik oldu. Ama Kahraman, bakışlarını

sertleştirip Karadeniz şivesiyle konuştu:

"Ha, abin... Abini siksunlar senun." Dedi.

Sözleri beynimde yankılandı. Öfkeyle ayağa

kalktım, ama o, sakin bir tavırla olduğu yerde kaldı.

Bakışları beni hem sinirlendiriyor hem de yüreğime bir

şeyler işliyordu.

Kahraman, sınırlarımı zorlayan bir fırtına gibiydi;

durdurulamaz, ama görmezden gelinemez.

Hem sinirlenmiş hem de üzülmüştüm. Sürekli

aklımı karıştırıyordu, bir yanda sert, bir yanda koruyucu,

kendisi değilmiş gibi davranıyordu.

Üstelik bir de "bizden olmaz" demişti. O cümle,

kalbime saplanan bir hançer gibiydi. Ayağa kalkıp, biraz

uzaklaşmak

için kapının önünde durdum.

O sirada Zümra odadan çıktı. Gözleri ağlamaktan

şişmiş ve kizarmiştı.

Kahraman, her zamanki gibi alaycı bir şekilde

gülümsedi ve Zümra'ya döndü.

"Vurdun mu, boğdun mu yenge?"

Zümra'nın yüzündeki hüzün, Kahraman'ın alayını

geçersiz kildı. Zümra başını salladı ve sadece

"Bayıldı.." dedi, sesindeki kırilganlık her şeyin

önündeydi.

Cevabı duymak, içimdeki korkuyu biraz daha

büyüttü. Derin bir nefes aldım, her şeyin hızla kötüye

gitmesini istemesemde olanları izlemekten başka

çarem yoktu.

Kahraman, hemen doktorlara haber verip içeri

girmemizi sağladı. Odaya adım atmamla birlikte,

abimin yerde yikılmış halini gördüm.

Vücudu iki metre boyunda bir şekilde devrilmişti.

Kahraman, onu dikkatlice yatağa taşırken, doktorlar

hızla içeri girdi.

Doktorlar serum takıp abimin tansiyonunu

ölçtükten sonra, biraz nefes alabilmek için dışarı çıktik.

Zümra, gözlerinde derin bir hüzünle Kahraman'a

döndü. Kahraman, onu sakinleştirici bir şekilde

gözleriyle taradı ve ardından, sessizce konuştu:

"Ne oldu ne dedin Bervan'a yenge?"

Zümra'nin bu durum karşısındaki halini görmek

içimdeki tüm öfkeyi söndürüyordu. Sonra bir anda,

beklemediğim bir açıklama yaptı.

"Bebekleri aldırdiğımı söyledim," dedi, gözlerini

kaçırarak.

içimde karışık bir duygu seli oluştu. Zümra'nın

yaptiğı şey doğru olmasa da, ona kizmak, ona öfke

duymak bana pek mümkün gelmiyordu.

Hiçkıirarak ağlamadiğı sürece, ona yüklenmek

doğru olmazdı. Zümra, derin bir nefes aldıktan sonra,

hastaneden ayrilacağını söyledi.

beni ve meleği kahramana emanet etti ve

hastaneden ayrıildı.

Sözlerinden, temeli gitmeye niyetli olduğu belliydi.

Zümra'nın gitmesi, her şeyin bir alt üstüne gelmesi

demekti, ama ben, bu kadar hızlı bir şekilde bir şeyleri

kaybetmek istemiyordum. Zümra'nın gitmesine engel

olamıyordum.

Gitme bile diyemedim. Hızla oradan ayrılmasını

izlemek, ona veda etme fikri içimi acitıyordu. Ama ne

kadar zor olursa olsun, onun da kendi kararlarını alması

gerekirdi.

Gözlerim, Zümra'nın arkasından bakarken,

Kahraman'ın sert bakışları ve duruşu, içimde bir

huzursuzluk yaratıyordu.

Zümra, son bir kez derin bir nefes aldı ve arkasinı

dönüp hızla hastaneden çıkmaya başladı. Gözlerim,

onun her adımını takip ederken, içimdeki boşluk gittikçe

büyüyordu.

Bir yanda Zümra, diğer yanda abim, her şey sanki

elimden kayıyordu. Ama hiçbir şey yapamıyordum,

sadece beklemek zorundaydım.

Kahraman, yanımda bir süre sessizce durdu.

Gözleri Zümra'nın gidişini izlerken, yüzünde anlaşılmaz

bir ifade vardı. O an, ne düşündüğünü çözemedim.

Sonunda, derin bir nefes alıp döndü ve bana

bakarak hafifçe gülümsedi.

"Zümra'nın gitmesi, aslında onun en doğru karar,

abin olacak o puşt her şeyi hak ediyor" dedi.

Sözleri bir gerçeklik gibi çarptıi, içimdeki boşluğu

daha da derinleştirdi. Zümra'nın gidişiyle, her şeyin

daha karmaşık hale geldiğini hissedebiliyordum.

Ama Kahraman'ın dediği gibi, belki de onun gitmesi

gerekiyordu kendi ailesi benim ailem yüzünden başına

gelmeyen kalmadı.

Abimin yanında tekrar bulunmamız gerekti. lçeri

girdiğimizde, doktorlar hala tansiyonunu takip

ediyordu. Kahraman, abimin başucuna oturdu ve

sessizce gözlerini kapadı.

Zümra'nın yokluğunda, her şey daha da hüsrana

uğramış gibiydi. Bir türlü içimden geçenleri ifade

edemiyordum.

Bir süre sonra, Kahraman bana döndü ve sessizce

fısıldadı:

"Zümra gitti, ama bu, seni de aynı yolda

bırakacağım demek değil. Buradayım, her şeyin

başındayım."

içimde, ona güvenmeye başlamıştım. Ama yine de

kalbimdeki acıyı gizlemeyi başaramıyordum.

Bu karmaşık duygu seli, her an beni yok etmek

üzereydi.

Yarıim saat sonra abim yavaşça gözlerini açt.

Gözleri karanlıkta hareket ederken, ilk sorduğu şey

Zümra oldu. Sesindeki endişe hemen belli oluyordu.

"Zümra nerede?"

Kahraman, sakin bir şekilde cevap verdi.

"Abi, bir sakin ol. Evine giti."

Ama abim, yüzündeki sert ifade değişmeden

devam etti.

"Bebekleri aldırmış... Benim yüzümden," dedi,

sesinde acı vardı.

Kahraman hemen karşılık verdi, gözleri sakin ama

kararlıydı.

"Yok öyle bir şey. Sana yalan söylemiş. Aldırmak

istedi ama yapamadı."

Abim, duyduğu cevapla bir süre duraksadı, sonra

hiçbir şey söylemeden yataktan kalkti. Gözleri

kararlıydı.

Kahraman'a döndü, soru sormadan, sadece bir

emri vardı.

"Zilan nerede?"

"Depoda," dedi Kahraman.

Abim, hiç vakit kaybetmeden Kahraman'dan silahı

aldı ve hızla depoya doğru indi. Aramızda bir sessizlik

vardı.

Birkaç dakika sonra, kulaklarımızı yırtan bir silah

sesi duyuldu. Hepimiz bir an

için yerimizde donakaldık.

Ardından, hemen içeri girdik. Abim, Zilan'a birkaç

kurşun sikmıştı. Zilan yere düşerken, abim sakin bir

şekilde Seyyid Abiye döndü ve sadece şu kelimeleri

söyledi:

"Anasına gönderin."

Abim depodan çıktı, adımlarını hızlı bir şekilde

atarak odaya gitti. Üzerine bir gömlek giydi ve hemen

bütün ağalara haber gönderdi. Cihan'i bulmaları için bir

emir verdi. Her şey hızla bir noktaya variyordu.

Annem hala yoğun bakımda olduğu için onu birakıp

konağa gidemedim. Her şeyin hızlıca gelişmesi, kafamı

karıştırıyor ve bir noktada zihnimin tikanmasina sebep

oluyordu.

Abim ve Kahraman hastaneden ayrılmışti, birkaç

korumayla birlikte. Ben ise burada, hastanede

yalnızdım.

Zümra'nın ve abimin arasında geçen her şey beni

yormuştu, ama bir yandan da halama cenaze gitmişti,

bu ise içimde garip bir huzur yaratıyordu.

Halama, yıllarca her firsatta beni küçümsemiş, beni

hep alt görmüştü. Ona zilanın cenazesinin gitmesi, bir

bakıma hayatımdaki bir karanlık noktayı daha silip

atmak gibiydi.

Onun gidişiyle bir şeyler düzelmişti, belki de bir

sonun başlangıcıydı. Zihnimdeki huzursuzlukla karışan

bir mutluluk vardı, hissettiğim karmaşa içinde bu tek

başına anlam taşıyordu.

Ama bir yanda da, hala annemin durumuyla ilgili

kaygılarım vardı. Onun iyileşmesini görmek, her şeyin önündeydi.

 

Bölüm : 05.02.2025 13:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...