
Yeni töre kitapım gözyaşından küllere okumak isterseniz söylemeniz yeter ona göre burda ilk bölümü yayınlıcam
Kahramana ait başka bir kitap yazma fikri çık aklımdan djdkdkdjdns
Seviliyorsunuz keyifli Okumalar canlarım ♥️
Bervan'ın bayıldığını gördüğüm an, içimde bir
şeyler koptu. Yalanlarımın ağırlığı o an omuzlarıma
çöküverdi.
Bana ne yaparsa yapsın, ne kadar canımı yakarsa
yaksın, içimde ona dair bir şeyler hep vardı. Onu
incittiğimi bilmek, bu sevgiyi daha da derin bir
pişmanlığa dönüştürüyordu.
Yaklaşırken ellerim titredi. Yüzündeki solgunluk
kalbime saplanan bir bıçak gibiydi. Ona bakmaya bile
dayanamazken, içimdeki vicdan fisıldıyordu:
Odadan çıktığımda gözlerim yaşlarla doluydu.
İçimde yankılanan suçluluk ve öfke, her adımda daha
da ağırlaşıyordu. Kapının önünde Kahraman ve Berfin'i
gördüm. Kahraman, yüzündeki sorgulayicı ifadeyle
bana döndü.
"Doktor çağırın," dedim boğuk bir sesle.
Kahraman alaycı bir gülümsemeyle konuştu:
"Vurdun mu, yoksa boğdun mu?"
Başımı iki yana salladım, gözlerimden yaşlar
süzülürken zor da olsa sadece, "Bayıldı," diyebildim. O
an başka bir şey söyleyecek gücüm yoktu.
Kahraman hemen telefona sarılıp doktoru çağırdı,
ardından odaya girdi. Birkaç dakika içinde doktorlar
içeri girerken ben sadece kapıda, nefes almaya
çalışarak bekliyordum.
On dakika sonra Kahraman tekrar dışarı çıktı.
"Tansiyonu düşmüş. Ne söyledin Bervan'a, yenge?"
Baktım, ama söylenmek bile zordu. Sonunda boğazımdan güçlükle çıkan sözlerle itiraf ettim:
"Bebekleri aldırdiğımı söyledim."
Kahraman bir an sustu, ardından kaşlarını çatıp
tekrar sordu: "Neden?"
Ona doğru bir adım attım, derin bir nefes alıp
gözlerimin yaşını silerek konuştum: "Kahraman, bak
kardeşim. Ben gurursuz biri değilim. Ban
yaşattiklarının bir bedeli olacak elbet. Affet beni dedi
diye onu affedecek değilim. Benim onunla meselem
bitti. Her şey için sağ ol, ama gitme vaktim çoktan geldi
benim."
Kahraman bir süre sessiz kaldı. Ardndan başını
eğerek, "Evine git, kafanı topla yenge. Bundan sonra
sizin meseleniz," dedi.
Gözlerim dolu dolu ona son kez baktım. "Hakkını
helal et. Bervan kendini toparlayana kadar Berfin ve
Melek sana emanet."
Kahraman gözlerini kısarak bana baktı ve ciddi bir
şekilde, "Başım gözüm üstüne, yenge. Allah'a emanet
ol," dedi. O an içimde hem bir rahatlama, hem de tarifi
zor bir hüzün hissettim.
Gözyaşlarımı sildim, derin bir nefes alıp Elifi
aradım. Adımlarım yavaş ama kararlıyd.
"Neredesin amca kizı?" diye sordum.
"Geliyorum, sen nerdesin?" diye yanıtladı.
"Çıkışa gel," dedim kısa bir şekilde.
Hastanenin bahçesine çıktığımda Elifi gördüm.
Gözleri kıpkırmızıydı.
Ne olduğunu sormaya fırsat
bulamadan Dizdar'ın sesini duydum:
"Elif, dur Allah aşkına!"
Elif hızlica arabaya bindi. Onun bu hali bir şeylerin
ters gittiğini açıkça gösteriyordu. Şahin'e başımla işaret
rerdim. O da belindeki silahı çıkarıp bana uzattı.
Dizdar'a doğrulttum silahı.
"Dur orada, Dizdar Ağa," dedim sert bir sesle.
O ise ellerini havaya kaldırarak, "Yapma yenge,
indir silahı. Konuşmam lazim," dedi yalvaran bir ses
tonuyla.
"Elif konuşmak isterse konuşur, ama şimdi değil.
Sen Bervan'in yanına git. Durumu iyi değil," dedim
kararlı bir şekilde.
İstemese de bir adım geri çekildi. Öfkeyle baktı
ama başka bir şey demedi. Başını eğip oradan
uzaklaştı.
Silahı indirirken bir kez daha derin bir nefes aldım.
Elif'in yanina geçtim, gözlerindeki korkuyu görüyordum.
Bu iş daha yeni başlıyordu.
Arabaya bindikten sonra Elif'in haline bakmak içimi
burktu. Sessizdi, ama elleri titriyordu. Ona dönüp
sesimi mümkün olduğunca yumuşatarak sordum:
"Ne oldu, Elif?"
Başını eğdi, gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.
Sonunda kısık bir sesle konuşmaya başladı:
"Zümra, Dizdar eski karısının fotoğrafını
telefonunda ekran yapmış. Yüzüğünü hâlâ saklıyor. Onu
unutmamış ama
benimle evlenmek istiyor." Dedi.
Bunu söyledikten sonra hiçkırarak ağlamaya
başladı. Sözleri, içinde nasıl bir kırıilma yaşadığını
apaçık gösteriyordu.
Onun bu halini görmek yüreğimi parçaladı. İçimden
bir an bile düşünmeden şu sözler döküldü:
"Elif, gidelim mi buradan?"
Bana şaşkın bir ifadeyle bakti.
"Nereye, amca kızI?" diye sordu.
"Nereye olursa. Ama çok uzaklara... Benimle
gelmek ister misin? Yeni bir hayat kuralım, Elif."
Gözlerindeki tereddüt bir an bile sürmedi. Yavaşça
başını sallayıp cevap verdi:
"Kabul ediyorum."
Dönüp Șahin'e baktım, kararlılıkla emir verdim:
"Şahin!"
"Buyurun, Hanım Ağam," dedi hemen.
"Evdeki kimlikleri ve pasaportları al. Bir de
Fransa'ya uçak bileti... Yarım saat içinde her şey hazır
olsun."
Şahin başını sallayıp beni onayladıktan sonra
telefonuna sarıldı. Gerekli her şeyi hızla organize etti.
Biz havaalanına vardığımızda her şey hazırdı. Bir
saat sonraki uçak için biletlerimizi almıştı.
Havaalanında beklerken Elif'in elini tuttum.
Yüzünde hâlâ korku vardı, ama gözlerinde bir umut ışığı
belirmişti. Yeni bir başlangıç için yola çıkıyorduk.
Arkamızda ne kadar karmaşa, ne kadar acı
bırakırsak bırakalım,
artık başka bir hayat bizi bekliyordu.
_*_
Berfin'den
Kahraman depodao sözleri söyledikten sonra
çekip gitmişti. Geriye sadece ağır bir sessizlik ve içimde
yankılanan kelimeleri kalmıştı.
Ne yapacağımı bilemez bir halde öylece dururken,
içeri bir hemşirenin girmesiyle kendime geldim. Zilan...
Yılan gibi sinsiliğiyle bile kurtulmayı başarmıştı.
Onun iyileşmesini istemiyordum. Ama cezasını
abimin vereceğini bilmek içimi bir nebze olsun
rahatlatıyordu.
Onları orada bırakıp biraz nefes almak istedim.
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım, soğuk suyun
tenime değmesi beni kendime getirdi. Ardından Zümra
yengemi Ziyaret etmeye karar verdim.
Zümra yengemin odasına yaklaştiğımda kapıda Elif
abla, Dizdar abi ve Kahraman'ı gördüm.
Yüz ifadeleri ciddiydi, bir şeyler olmuş gibi
görünüyordu. Yanlarıina yaklaşıp, sesimi alçaltarak
sordum:
"Bir şey mi oldu?"
Elif abla başını iki yana salladı.
"Bervan Ağa ve Zümra konuşuyorlar," dedi sakince.
Bu beklenmedik bilgi beni afallattı.
Kaşlarımı çattım. Aklımdan bin bir soru geçerken
Kahraman, sanki zihnimi okumuş gibi bir adım öne
çıkıp dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle konuştu:
"Korkma, Zümra bu defa vurmaz," dedi hafif bir
kahkaha eşliğinde. Ama her şeye rağmen tedbirli
oldukları belliydi; kapıda beklemeye devam ediyorlardı.
Dizdar abi ve Elif abla, ortamın biraz olsun
hafiflemesi için kafeteryaya inmek üzere ayrıldılar.
Kahraman'la yalnız kaldık. Bekleme koltuğuna oturup
konuşmalarının bitmesini beklemeye başladım.
Kalbim hââ huzursuzca çarpıyordu. içerideki
sessizlik bana ağır gelirken, Kahraman'ın varliği da
garip bir şekilde huzur veriyordu.
Kahraman, yanımdaki sandalyeye oturdu. Omuzları
düşük, nefesi derindi.
Ellerini birleştirip biraz öne eğildi, sanki söylemek
istediği şeyleri tartmaya çalışıyormuş gibi. Birkaç
saniye sessizlikten sonra başını hafifçe bana çevirdi.
"Neden sana çekiliyorum, Kürt kizı?" dedi aniden.
Sözleri karşısında gözlerim irice açıldı. Şaşkınlıikla
kekelemeye başladım.
"An... anlamadım?"
Derin bir nefes alıp devam etti:
"Kokun... Beni sana çekiyor. Hem ürkek hem de
cesursun. Kardeşim dediğim birinin kız kardeşine kötü
gözle bakmak benim kitabımda yazmaz. Ama senden
ne kadar uzak durmaya çalıŞsam da, beni sana iten bir
şeyler var, Kürt kIZI.
Sözleri hem aklımı karıştırmış hem de
sinirlendirmişti. Çenem titreyerek karşılık verdim:
"Çekmesin o zaman. Olabildiğince uzak dur benden, Laz oğlu!"
Bu kez Kahraman'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı.
Hafifçe gülerek arkasına yaslandı.
"Laz olduğumu nereden bileyisun de bakalım baa?"
Kaşlarımı kaldırarak cevap verdim:
"Arada Karadenizliler gibi konuşuyorsun. Birkaç
kere duydum."
Gülerek başını ağır ağır salladı.
"De bakayım o zaman baa, nası uzak duracam
senden ama? Bizden olmaz, senun abin kardeşim
gibidur."
"Ben de bizden olur demedim, Kahraman abi,"
dedim, sesime alaycı bir vurgu katarak.
Bir an sessizlik oldu. Ama Kahraman, bakışlarını
sertleştirip Karadeniz şivesiyle konuştu:
"Ha, abin... Abini siksunlar senun." Dedi.
Sözleri beynimde yankılandı. Öfkeyle ayağa
kalktım, ama o, sakin bir tavırla olduğu yerde kaldı.
Bakışları beni hem sinirlendiriyor hem de yüreğime bir
şeyler işliyordu.
Kahraman, sınırlarımı zorlayan bir fırtına gibiydi;
durdurulamaz, ama görmezden gelinemez.
Hem sinirlenmiş hem de üzülmüştüm. Sürekli
aklımı karıştırıyordu, bir yanda sert, bir yanda koruyucu,
kendisi değilmiş gibi davranıyordu.
Üstelik bir de "bizden olmaz" demişti. O cümle,
kalbime saplanan bir hançer gibiydi. Ayağa kalkıp, biraz
uzaklaşmak
için kapının önünde durdum.
O sirada Zümra odadan çıktı. Gözleri ağlamaktan
şişmiş ve kizarmiştı.
Kahraman, her zamanki gibi alaycı bir şekilde
gülümsedi ve Zümra'ya döndü.
"Vurdun mu, boğdun mu yenge?"
Zümra'nın yüzündeki hüzün, Kahraman'ın alayını
geçersiz kildı. Zümra başını salladı ve sadece
"Bayıldı.." dedi, sesindeki kırilganlık her şeyin
önündeydi.
Cevabı duymak, içimdeki korkuyu biraz daha
büyüttü. Derin bir nefes aldım, her şeyin hızla kötüye
gitmesini istemesemde olanları izlemekten başka
çarem yoktu.
Kahraman, hemen doktorlara haber verip içeri
girmemizi sağladı. Odaya adım atmamla birlikte,
abimin yerde yikılmış halini gördüm.
Vücudu iki metre boyunda bir şekilde devrilmişti.
Kahraman, onu dikkatlice yatağa taşırken, doktorlar
hızla içeri girdi.
Doktorlar serum takıp abimin tansiyonunu
ölçtükten sonra, biraz nefes alabilmek için dışarı çıktik.
Zümra, gözlerinde derin bir hüzünle Kahraman'a
döndü. Kahraman, onu sakinleştirici bir şekilde
gözleriyle taradı ve ardından, sessizce konuştu:
"Ne oldu ne dedin Bervan'a yenge?"
Zümra'nin bu durum karşısındaki halini görmek
içimdeki tüm öfkeyi söndürüyordu. Sonra bir anda,
beklemediğim bir açıklama yaptı.
"Bebekleri aldırdiğımı söyledim," dedi, gözlerini
kaçırarak.
içimde karışık bir duygu seli oluştu. Zümra'nın
yaptiğı şey doğru olmasa da, ona kizmak, ona öfke
duymak bana pek mümkün gelmiyordu.
Hiçkıirarak ağlamadiğı sürece, ona yüklenmek
doğru olmazdı. Zümra, derin bir nefes aldıktan sonra,
hastaneden ayrilacağını söyledi.
beni ve meleği kahramana emanet etti ve
hastaneden ayrıildı.
Sözlerinden, temeli gitmeye niyetli olduğu belliydi.
Zümra'nın gitmesi, her şeyin bir alt üstüne gelmesi
demekti, ama ben, bu kadar hızlı bir şekilde bir şeyleri
kaybetmek istemiyordum. Zümra'nın gitmesine engel
olamıyordum.
Gitme bile diyemedim. Hızla oradan ayrılmasını
izlemek, ona veda etme fikri içimi acitıyordu. Ama ne
kadar zor olursa olsun, onun da kendi kararlarını alması
gerekirdi.
Gözlerim, Zümra'nın arkasından bakarken,
Kahraman'ın sert bakışları ve duruşu, içimde bir
huzursuzluk yaratıyordu.
Zümra, son bir kez derin bir nefes aldı ve arkasinı
dönüp hızla hastaneden çıkmaya başladı. Gözlerim,
onun her adımını takip ederken, içimdeki boşluk gittikçe
büyüyordu.
Bir yanda Zümra, diğer yanda abim, her şey sanki
elimden kayıyordu. Ama hiçbir şey yapamıyordum,
sadece beklemek zorundaydım.
Kahraman, yanımda bir süre sessizce durdu.
Gözleri Zümra'nın gidişini izlerken, yüzünde anlaşılmaz
bir ifade vardı. O an, ne düşündüğünü çözemedim.
Sonunda, derin bir nefes alıp döndü ve bana
bakarak hafifçe gülümsedi.
"Zümra'nın gitmesi, aslında onun en doğru karar,
abin olacak o puşt her şeyi hak ediyor" dedi.
Sözleri bir gerçeklik gibi çarptıi, içimdeki boşluğu
daha da derinleştirdi. Zümra'nın gidişiyle, her şeyin
daha karmaşık hale geldiğini hissedebiliyordum.
Ama Kahraman'ın dediği gibi, belki de onun gitmesi
gerekiyordu kendi ailesi benim ailem yüzünden başına
gelmeyen kalmadı.
Abimin yanında tekrar bulunmamız gerekti. lçeri
girdiğimizde, doktorlar hala tansiyonunu takip
ediyordu. Kahraman, abimin başucuna oturdu ve
sessizce gözlerini kapadı.
Zümra'nın yokluğunda, her şey daha da hüsrana
uğramış gibiydi. Bir türlü içimden geçenleri ifade
edemiyordum.
Bir süre sonra, Kahraman bana döndü ve sessizce
fısıldadı:
"Zümra gitti, ama bu, seni de aynı yolda
bırakacağım demek değil. Buradayım, her şeyin
başındayım."
içimde, ona güvenmeye başlamıştım. Ama yine de
kalbimdeki acıyı gizlemeyi başaramıyordum.
Bu karmaşık duygu seli, her an beni yok etmek
üzereydi.
Yarıim saat sonra abim yavaşça gözlerini açt.
Gözleri karanlıkta hareket ederken, ilk sorduğu şey
Zümra oldu. Sesindeki endişe hemen belli oluyordu.
"Zümra nerede?"
Kahraman, sakin bir şekilde cevap verdi.
"Abi, bir sakin ol. Evine giti."
Ama abim, yüzündeki sert ifade değişmeden
devam etti.
"Bebekleri aldırmış... Benim yüzümden," dedi,
sesinde acı vardı.
Kahraman hemen karşılık verdi, gözleri sakin ama
kararlıydı.
"Yok öyle bir şey. Sana yalan söylemiş. Aldırmak
istedi ama yapamadı."
Abim, duyduğu cevapla bir süre duraksadı, sonra
hiçbir şey söylemeden yataktan kalkti. Gözleri
kararlıydı.
Kahraman'a döndü, soru sormadan, sadece bir
emri vardı.
"Zilan nerede?"
"Depoda," dedi Kahraman.
Abim, hiç vakit kaybetmeden Kahraman'dan silahı
aldı ve hızla depoya doğru indi. Aramızda bir sessizlik
vardı.
Birkaç dakika sonra, kulaklarımızı yırtan bir silah
sesi duyuldu. Hepimiz bir an
için yerimizde donakaldık.
Ardından, hemen içeri girdik. Abim, Zilan'a birkaç
kurşun sikmıştı. Zilan yere düşerken, abim sakin bir
şekilde Seyyid Abiye döndü ve sadece şu kelimeleri
söyledi:
"Anasına gönderin."
Abim depodan çıktı, adımlarını hızlı bir şekilde
atarak odaya gitti. Üzerine bir gömlek giydi ve hemen
bütün ağalara haber gönderdi. Cihan'i bulmaları için bir
emir verdi. Her şey hızla bir noktaya variyordu.
Annem hala yoğun bakımda olduğu için onu birakıp
konağa gidemedim. Her şeyin hızlıca gelişmesi, kafamı
karıştırıyor ve bir noktada zihnimin tikanmasina sebep
oluyordu.
Abim ve Kahraman hastaneden ayrılmışti, birkaç
korumayla birlikte. Ben ise burada, hastanede
yalnızdım.
Zümra'nın ve abimin arasında geçen her şey beni
yormuştu, ama bir yandan da halama cenaze gitmişti,
bu ise içimde garip bir huzur yaratıyordu.
Halama, yıllarca her firsatta beni küçümsemiş, beni
hep alt görmüştü. Ona zilanın cenazesinin gitmesi, bir
bakıma hayatımdaki bir karanlık noktayı daha silip
atmak gibiydi.
Onun gidişiyle bir şeyler düzelmişti, belki de bir
sonun başlangıcıydı. Zihnimdeki huzursuzlukla karışan
bir mutluluk vardı, hissettiğim karmaşa içinde bu tek
başına anlam taşıyordu.
Ama bir yanda da, hala annemin durumuyla ilgili
kaygılarım vardı. Onun iyileşmesini görmek, her şeyin önündeydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.2k Okunma |
2.31k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |