
Yazarken ağlamaktan perişan oldum sizde yorum yapıp bana destek olur musunuz ♥️
Yorumlarda buluşalım canlarım ♥️
Zümra 'dan
Bervan'ı her sabah olduğu gibi ziyaret etmeye devam ediyordum. Onunla dertleşmek, anlatmak içimi rahatlatıyordu. Mezarlığın kenarına oturup, içinde birikenleri ona dökmeye başladım…
Aradan kaç gün geçti, kaç saat saymadım ama her zaman olduğu gibi sana geldim. Bervan, biliyor musun? Bugün bebeklerimiz dört aylık oldu. Aşırı olmasa da tekme atmaya başladılar, hissettim. Cinsiyetlerini öğrenmek istedim ama fark etmez, kız mı, erkek mi… Anneleri gibi güçlü olmalarını isterim, sadece sağlıklı olmalarını… Onlar için yeniden kalp tedavisine başladım. Onlar doğduktan altı ay kadar yanlarında olmak istiyorum, her anlarını görebilmek... Her gece rüyama gelip "Afet" diyip durma. Affetmem seni. Beni kırdın, sonra bizi başımıza bırakıp gittin. Emanetlerine sahip çıkmaya çalıştım ama Roza'ya yapacak hiçbir şeyim yoktu. O konuda da, affet beni. Roza vefat edeli iki hafta oldu. Melek perişan oldu Bervan. Sen gidince ben tamamen dağıldım, yapamıyorum, biliyor musun? Kaldıramıyorum. Her gün soluğu senin mezarında alıyorum. Bervan, ben oluyorum. Neden bana bunları yaşatıp gittin? Sen gidince ben yarım kaldım. Kimsesiz kaldım. Roza da yok, Melek yüzüme bile bakmıyor. Canım yanıyor, acım geçmeyecek. Aylar değil, yıllar geçse de geçmeyecek… Her şeyin üstesinden geliyorum, Amed'e karşı savaşıyorum ama bir sensizliğin üstesinden gelemiyorum. Yanıyor yüreğim. Varlığın zulüm, yokluğun ölüm. Nasıl kıydın bize? Nasıl bırakıp gittin? Bervan, seni ilk defa özledim. İlk defa sensiz yapamayacağımı anladım. Etrafımda bir sürü ses var ama ben bir tek sesinin sesine hasret kaldım. Senin arabanın frenlerini kesenin cezasını kestim. Serhat kurtuluş da senin gibi şaranpoleden yuvarlandı ama gör bak, o it dokuz canlı hala ölmedi. Onu öldürmekten vazgeçtim, zaten ölmek için bana yalvaracak noktaya getireceğim. Çok konuştum yine. Neyse, gidiyorum ama yine sabah gelirim, tamam mı?
Her sabah altıda yine kendimi mezar başında buluyorum. Gecem bilinmiyor, yüreğimdeki acı ölüm ayırdı. Bir kere toprak aldı sevdiğimi, geri vermiyor. İnsan birinin değerini öldüğünde anlarmış, ben Bervan'ın değerini toprak benden alınca anladım. Onu affetmedim ama özledim. Onun mezarında döktüğüm gözyaşlarını başkasının yanında içime akıtmayı öğrendim. Oturduğum yerden kalkıp arkamı döndüğümde Dızdar'ı gördüm. Gözleri dolmuştu, başını yere eğip konuştu.
Dizdar:
Her gün gelmekten vaz mı geçsen yenge?
Zümra:
Hayır, onsuz bir günüm bile başlamıyor.
Dizdar:
İki ay oldu yenge, her gün gelme artık.
Zümra:
Yapamıyorum. Onuz nefes alamıyorum. Abi Sevdiğim adam, soğuk toprağın altında üşüyor , ben sıcak yatakta yatarken o burada üşüyor
Dizdar:
Asıl sen onsuz üşüyor gibisin yenge, ama artık kendini topla. Karnında sevdiğin adamın emanetleri var.
Başımı sadece sallayıp arkamı döndüm, mezarlıktan çıktım. Dızdar da her gün buraya geliyordu. Kan kardeşiydi, dostuydu. Bervan, benim geldiğimi görünce arabadan inip bana arabanın kapısını açtı.
Arabaya bindim, başımdaki şalı çıkardım.
Şahin:
Konağa mı, hanım ağam?
Zümra:
Şirkete.
Şahin başıyla onayladıktan sonra yan koltuğa uzanıp bir poşet alıp bana uzattı.
Şahin:
Açsınız diye size börek falan aldım, hanım ağam. Doğru düzgün bir şey yemiyorsunuz, bari bunları yiyin.
Poşeti alıp içinden bir börek aldım, kendimi değil, çocuklarımı düşünmem gerek.
Zümra:
Sen bir şeyler yedin mi?
Şahin:
Yedim hanım ağam.
Ağzıma aldığım bir lokma, ağzımda büyüdü. Yutmak istesem de yutamadım. Birkaç dakika denedikten sonra sonunda yutabildim. O sırada telefonum çaldı. Arayan Berfin'di. Telefonu açıp cevapladım.
Zümra:
Efendim, Berfin, bir şey mi oldu?
Berfin:
Yenge, Melek iyi değil, ateşi düşmüyor ama inat etmiş, hastaneye gitmiyor.
Zümra:
Geliyorum diyip telefonu kapattım. Şahin’e, "Arslanoğlu konağına" dedim.
Şahin, hızla arabayı harekete geçirdi. İçimden bir şeyler kopuyordu, Melek’in durumu aklımdan çıkmıyordu. Roza’nın ölümünden sonra her şey daha da karmaşıklaştı, Melek’in halini düşündükçe içim eziliyordu. Benim gözümde hâlâ o küçük kız, hayatını yitiren, üzüntüler içinde kaybolmuş biriydi. Ama zaman geçtikçe, yaşadıkları beni de bir şekilde etkiliyordu. Benim gibi ağır bir kayıp yaşayan birinin, başka birinin acısıyla başa çıkmak zor olduğunu çok iyi biliyordum. Ama Melek, başkalarına her zaman güçlü olmak zorunda olduğunu gösterdi, benimse son kalanı da ondan almıştı.
Arabada geçen zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Şahin’in sessizliği, gözlerimdeki yoğunluğu anlamış gibi, sanki bir şey söylemek istesem de bana karışmadan yol almayı tercih ediyordu. O kadar sesizdim ki artık, bir süre sonra sadece motorun sesi ve arabanın tekerleklerinin yolda çıkardığı hafif uğultu kaldı.
Konağa yaklaştığımızda, içinde bulunduğumuz atmosferin karanlığı beni rahatsız etti. Melek’in nasıl olduğunu bir an önce öğrenmek istiyordum. Arabayı konağın önünde durdurduğunda, hızla indim. Şahin hemen arkamdan geldi. İkimizin de yüzü endişeyle buruşmuştu. Konağın kapısını hızla açtım ve içeri girdiğimde ilk olarak Melek’i aradım gözlerimle. Bir köşe de, kanepeye gömülmüştü.
Zümra:
Melek, nasılsın?
Melek:
Neden geldin?
Zümra:
O ne demek? Ne zaman çağırdım da gelmedim?
Melek:
Gerçekleri benden sakladın, yenge… pardon, teyze.
Zümra:
Melek, özür dilerim ama ben de yeni öğrenmiştim. Hem nasıl söyleseydim? Roza senin annen değil, baban da öz baban, ama annen benim ablam… Bu kadarını nasıl söyleseydim ki? Sana acı verecek şekilde mi? Nasıl deseydim?
Melek:
Benim annem Roza, o da senin ablan gibi öldü. Amcam öldü, babaannem ferç kaldı ya, ben kimsesiz kaldım. Bizim, yani ailemin bir dayanağı, tutunacak dalımız var mı artık? Ama senin var en azından bunu bana söyleseydiniz, daha önce bilseydim belki de dayanabilirdim.
Zümra:
Melek, hadi önce seni hastaneye götüreyim, bir bakalım. Sonra her şeyi konuşuruz, ama önce sağlık.
Melek:
İstemiyorum! Çık git! Hep gittin, beni yalnız bıraktın, şimdi de git. Ne var ki, artık gitmeni istiyorum!
Zümra:
Tamam, sen nasıl istersen diyip odadan çıktım. İçim burkuldu, ama onun da acısını anlamadığını biliyordum.
Berfin de arkamdan çıktı odadan.
Berfin:
Haklı, kızamıyorum ona. Hayatı bir yalan. İlk önce abim, sonra Roza… Şimdi de ben kaldım. Zümra, ben de kaldıramıyorum bunu, dedi.
Sedire oturdum, Seyyid mutfakta çıktı. O da en az bizim kadar yıpratmıştı kendini. Ağasının yokluğunda kalanlara sahip çıkıyordu. İyi niyetliydi ama olan biteni gördükçe, her şey daha da karmaşıklaşıyordu.
Seyyid:
Hoş geldiniz, hanım ağam.
Zümra:
Doktor çağır, Melek için dedim. Onaylayıp dışarı çıktı. Kimseyle konuşacak takatim kalmamıştı. Gözlerimi kapatıp kafamı geriye doğru yasladım, derin bir nefes aldım. Efnan’ın yaşadıkları da aklıma gelince derin bir iç çekişim daha oldu. Kendimi bir anda tükenmiş hissettim. Bir nefes almak zor oldu, ama bir yandan da Melek’in içinde bulunduğu durumu düşündükçe, bu kadar zor olmasa da hissiyatım karma karışıktı.
Yerimden kalkıp merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Bervan’ın odasının kapısının önüne geldiğimde elim titremeye başladı. Kapı kolunu zorla indirdim, bir anlığına içeri girip girmemek arasında kaldım. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde, onun kokusu yüzüme çarptı. Sanki odada, yanı başımdaydı. O an, onunla son bir kez daha göz göze gelmeyi, ona sarılmayı istemiştim.
Yatak düzenliydi, komidinin üzerinde sigara paketi bile duruyordu, bir şeyler bırakmıştı, sanki geri dönecekmiş gibi. Diğer kapıyı açıp elbise odasına girdim. Bütün kıyafetleri oradaydı. Yanında benim kıyafetlerim, saatlerim, tesbihlerim... Dokunmaya bile kıyamadım. Onlar oradayken, her şey sanki hâlâ hayatında varmış gibi geldi, ama gerçeği kabul etmek zorladı. O odadan çıkıp yatağın üzerine oturdum. Makyaj aynasının üzerinde onunla olan tek bir düğün fotoğrafımız vardı. O an her şeyin çok geride kaldığını, ama bir şekilde geçmediğini fark ettim.
Zamanla alışırsın demişlerdi, ama her geçen gün yokluğu daha da derinleştikçe, içinde büyüyen acıyı nasıl anlatabilirim ki? O anda canımı nasıl geçirebilirim, bunu düşündüm. Gözyaşlarımın yanaklarımda süzüldüğünü hissediyorum. Tam o sırada, dışarıdan bir ses duyuyorum.
Doktor geldi, Berfin’in sesi kulaklarımda yankılandı: "Yengem nerede?" Gözyaşlarımı hızla sildim, derin bir nefes alıp odadan çıktım, Melek’in odasına girdim.
Doktor, Melek’i muayene ettikten sonra reçete yazıp verdi.
Zümra:
Nesi var, yeğenim?
Doktor:
Önemli bir şey yok. Biraz boğazı enfeksiyon kapmış. Yazdığım ilaçları kullansın ve yemesine dikkat etsin. Kısa sürede toparlanır.
Zümra:
Sağ olun diyip doktoru gönderdim. Ama bir yandan rahatladım, bir
yandan da olan biteni nasıl karşılayacağımı bilemiyordum.
_*_
Berfin' den
Abimin ölümünden sonra annem adeta hayata veda etti. Kendini yataktan kalkmayacak kadar iyice felçliği ilerledi.
Üzerine Roza da ölünce Melek iyice perişan oldu. Gözlerinde kaybolan bir ışık vardı, sanki o da geçmişiyle birlikte yok olmuştu. Zümra ise deli divane bir şekilde herkesin canını yakmaya devam ediyordu. Bana da ne zaman baktım, ne zaman kendimi bulmak istesem, sadece bir boşluk vardı. Ben var mıyım? diye sormaktan başka bir şey yapamıyordum. Biz artık yok olmuştuk, her şey bitmişti. Tek başıma kalmıştım. Abimin acısı, hala içimi yakıyordu. Onun yokluğunda da bir kahraman vardı, ama o da her geçen gün daha uzaklaşıyordu.
Abim öldükten kırk gün sonra, Kahraman da İstanbul'a gitmişti. Ama bir eli hep üzerimdeydi. Her zaman yanımda olmasa da bir şekilde oradan, uzaktan bana destek veriyordu. Her şeyi nasıl yapıyordu, bilmiyorum ama bana her koşulda güç veriyordu. Zümra yengem her akşam uğrayıp bizi yokluyordu, sanki bizim birimizin kırılmasını istemiyordu. Konağı kapatıp, bizi kendi konağına almak istedi, ama Melek kabul etmedi. O da zamana bırakmayı tercih etti. Odalarımız bile ayrılmıştı, ama melek istememiyordu, melek için artık her şey farklıydı.
Annem için yatılı bir fizyoterapist ayarladı. En azından ayağa kalkarsa, Melek ve ben ona sahip çıkabilirdik, öyle diyordu. Ama aslında bütün yük benim üzerimde görünse de her şeyi Zümra yapıyordu. Her şeyle o ilgileniyordu. Dızdar abi ise her gün uğruyordu, ama amcam olanlardan sonra bizimle neredeyse hiç konuşmuyordu. Zümra yengeme karşı gelemiyor diye bizi kendine muhtaç etmek için çabalıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı; abim ölmüş olabilir, ama dimdik duran, her şeye meydan okuyan bir karısı var. Ne yapmaya çalışsa, başında patlıyordu.
Melek son iki gündür hastaydı, hastaneye gitmiyor, hiçbir şey yemiyordu. İçimden, bir şey yapmalıydım, ama ne? Son çare Zümra'yı aradım. O da pek iyi değildi ama başka çarem yoktu. Zümra gelirken, Melek biraz sorun çıkarsa da, sonunda doktor çağırıp Melek’le ilgilenmeye başladı. Sabaha kadar başında bekledi, ateşini düşürdü. O kadar az uyudum ki, sabahın dörtünde Kahraman'ın telefonu çaldı.
Berfin:
Kahraman, bir şey mi oldu?
Kahraman:
Seni özledim, Kürt kızı.
Berfin:
Kapat Allah aşkına, yorgunum, Kahraman. Sonra ara.
Kahraman:
Dur, kapatma! Abim beni sikecek, Kürt kızı. Evlenelim.
Berfin:
Ölü adam seni nasıl siksin, Kahraman? Allah aşkına, ayrıca şu an evlenmek gibi bir niyetim yok.
Kahraman:
Rüyalarıma giriyor, kızım. Kardeşimi oyalama, evlen diyor. Yoksa hortlar, seni sıkarım diyor.
Berfin:
İnşallah hortlar, Kahraman.
Deyip telefonu yüzüme kapattım. Bu adam cidden deli ya da sarhoş olmalıydı. Ama bir yandan da içimde bir huzursuzluk vardı.
Bu adam, sonunda beni de kendine benzetecekti. Aklı başında kimse kalmamıştı, ben de artık her şeyden yorulmuştum. İki hafta boyunca hiç dinlenmeden geçen zaman, hep bir şeylerin eksik olduğunu hissettiriyordu. Melek okula gitmiyordu, evin içi sessizlikle dolmuştu. Benim eğitimim yarım kalmıştı; okulu bırakmak zorunda kalmıştım. O kadar çok şey değişmişti ki, kendimi kaybolmuş gibi hissediyordum. Ama her şeyin en kötüsü Kahraman'dı. O, sürekli beni arayıp, uykumu kaçırıp, ne yapacağımı şaşırtıyordu.
Baş ucumda duran sürahiyi alıp, bittiğini görünce derin bir nefes aldım. Artık devam etmenin bir anlamı yoktu. Odanın havası ağırlaşmıştı, sırtımı yasladım, bir süre düşündüm. Sonra sessizce odamdan çıktım. Mutfakta su doldurduktan sonra abımın odasının kapısının açık olduğunu fark ettim. Hiç ses yoktu, ama içimden bir şey beni oraya çekiyordu. Merdivenleri yavaşça tırmanarak abımın odasına girdim. Zümra yatakta cenin pozisyonunda kıvrılmış, yastığı ağlamaktan sırılsıklam olmuştu. Gözlerinden yaşlar hala süzülüyordu. Uyuduğu halde bile ağlamaya devam ediyordu.
Abım ona onca şey yaşatmıştı, ama kim bilebilirdi ki Zümra bu kadar perişan olacaktı? Onun içinde büyüttüğü acı ve kırıklıklar, her geçen gün biraz daha derinleşiyordu. Kapıyı neden kapatmadığını düşündüm. Zümra, ne kadar güçlü bir kadın gibi görünsede, acıların içinde kaybolmuştu. Beni bırakıp, bir süre odasında yalnız kalmak istedim. Dolaptan pike çıkarıp, onu üzerine örttüm. Sanki biraz olsun rahatlayacak gibiydi.
Kapıyı dikkatlice kapatıp, odayı terk ettim. Hızlıca aşağıya inip, oturma odasında bir süre dolaştım. Bu sırada, telefonum çaldı. Ekranda Kahraman'ın adı gözüküyordu. Yine, her zamanki gibi. Telefonu hemen açtım.
Berfin:
Ne var Allah'ın belası?
Kahraman:
Yavrum, sonra konuşalım dedin, ben de sonra aradım. Ama şimdi, hadi evlenelim.
Berfin:
Eğer bir daha evlenelim dersen, seni Zümra yengenin ellerine bırakırım. Bunu duymak istemiyorum, Kahraman.
Kahraman:
Öldürür o beni. Bunu yapma … ama ben… seni istiyorum, Kürt kızı.
Berfin:
Böyle devam edersen, ben de öldürürüm seni, Kahraman. Yeter artık, yoruldum.
Telefonu yüzüme kapattım. Bu adam cidden deli ya da sarhoş olmalıydı. Onunla konuşmak, her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Ama bir şey belliydi: Ne olursa olsun, ben bu deli adamı çok seviyorum.
Anlamadığım şu ki, bu adam nasıl bir psikopat? Abim öleli iki ay olmuş, ne evliliği? Her anlamda deli, sevimli bir deli. Benim delim. Bir an için beynim donmuş gibi hissettim, kafamı karıştıran her şeyin etkisiyle. Sonra birden dudaklarımda istemsizce bir tebessüm belirdi. Su içtim, içimi serinleterek kafamı yastığa koydum. Gözlerim yavaşça kapanıyordu ama bir türlü uyuyamadım. Kahraman’ın aramaları tekrar telefonumda parladı, ama onları görmezden gelerek, son bir kez derin bir nefes aldım. Kendimi yavaşça uykuya bırakmayı umuyordum, ama tam uyuyacakken bir ses duydum, çok belirgindi.
Ses, evin dışında bir şeylerin hareket ettiğini, duydum O an uyandıran bir şey vardı içimde, hızla kalkıp kapıdan çıktım. Merdivenlerin sesini duydum, Zümra hızla iniyordu. Gözleri o kadar öfkeyle parlıyordu ki, adeta ateş saçıyordu. Sadece bir anlık bakışımız oldu, ama o bakışta içindeki tüm acıyı, nefreti, kargaşayı hissettim. Hiçbir şey söylemeden, tek kelime dahi etmeden kapıdan dışarı çıktı. Zümra'nın vücudu gergin, adımları aceleciydi. Arabasına bindi, motor sesiyle birlikte hızla uzaklaştı.
O an, olanları anlamak, hissetmek zor oldu. Bir türlü ne olduğunu çözemedim. Bu kadar öfke neden? Neden bu kadar aceleci ve kaygılıydı? İçimden bir şeylerin yanlış gittiğini hissettim, ama Zümra'nın neden böyle davrandığını, neden bu kadar fırtınalı olduğunu bir türlü kavrayamadım. Yine ne oluyordu? Her şey çok karışıktı, herkes kendi dünyasında kaybolmuş gibi hissediyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.21k Okunma |
2.32k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |