44. Bölüm

44. Katil olmak

Mavi Yazar
maviyazarr

Zilan'dan

 

Sırf koyuna girmek için Bervan'ın karşısına çıplak

çıkmıştım ama o karşısında bir kadın değil düşmanı varmış gibi

bakıyordu.

Söylediğim şeyle boğazımı sıkıp beni bir köşe

fırlatmıştı üzerimi giyinip yatağa girdim sabah kadar

onun koltukta sigara içmesini seyretim.

Bervan sigarasını söndürdü, dumanı hâlâ havada

asılı kalırken, gömleğini çıkarıp sakin adımlarla

Zümra'nın kaldığı odaya yöneldi.

O an, içimde bir şeyler daha kırıldı. Bervan'ın bu

kadar kolayca geçiş yapabilmesi, gücünü her geçen an

daha fazla hissettirmesi beni çileden çıkarıyordu.

Kafamda yankılanan düşünceler, bir türlü

durulmuyordu.

Hemen üzerimi çıkardım ve havluya sarıldım.

Bervan'ı izlerken içimdeki kinle karışan bir tür öfke

büyüyordu.

Onun gidip Zümra'nin odasına gitmesi, beni daha

da savunmasız hale getiriyordu ama bu durumu

kabullenemiyordum.

Bir noktada durmak zorunda kaldım, gözlerim bir

an için kararmış gibiydi.

Zümra odadan çıkarken, havluyla sarılı halimi

görünce gözlerinde kısa bir şaşkınlık belirdi. Ama o an,

bu şaşkınlıkta zaferi hissettim. Bir an duraksadı, beni

izledi.

içimdeki o acımasız tatmin duygusu, her şeyin kontrolümde olduğunu düşündürüyordu.

Onun gözlerine bakarken, bir zafer gülüşüyle

yüzünü sardım. Zümra'nın, her şeyin farkında olduğunu

düşündüğüm bu an, bana bir tür güç kazandırmıştı.

O gülüş, sadece bir karşı duruş değil, aynı

zamanda içimdeki öfkenin, gücün bir simgesiydi.

Bervan'ın bile Zümra'yı unutarak yalnızca bana

odaklandığı bu anın ardından, Zümra'nın tedirginliği

gözlerimde yankı buldu.

O da tıpkı Bervan gibiydi öfkesi ve gururu her

şeyden üstündü.

Zümra odadan çıktıktan sonra, içimdeki gerginlik

azalmıştı ama bir rahatlama duygusu vardı.

Hızla üzerimi giyinip avluya indim. Dışarıda hava

serindi, ama üzerimdeki ağırlık hâlâ sımsıkı duruyordu.

Derin bir nefes alıp çevreme bakarken, zihnimdeki

karmaşa bir türlü dağılmıyordu.

O sırada, Bervan'ın telefonunun sesi geldi. Sesine

dikkat kesildim, ama onun ne konuştuğu beni

ilgilendirmiyordu.

Telefonu eline alıp kısa bir süre sessiz kaldı, sonra

bir şeyler söyleyip hızla kalkıp dışarıya doğru yürüdü.

Gözlerim, Bervan'ın arkasından kayarak onu izledi,

Bu kez, kendi içimdeki öfkeyi ve gücü daha çok

hissetmeye başlamıştım.Aradan geçen yarım saatin

ardında cihan ağa geldi.

Onun bu gelişi hayret alâmet değildi yüzü

bembeyazdı dayê onu görünce konuştu.

" Hoş geldin kuremin hayırdır inşallah"

" Xezûrê Zümra Bervan gulebaran kir

(Yenge Zümra Bervan'ı vurdu)

Diyince dayê dizlerini dövdü , oy yaktın beni diyip

ağlamaya başladı.

"Ağlamanin sirası değil yenge çok kan kaybetti

kana ihtiyaç var ben zilan yengemi alıp hastaneye

götürüyorum sizde ardımız sıra gelin belki onun kanı

uyar "

diyip beni arabasına bindirdi. Arabası büyük ve

genişti, ben daha ne olduğunu anlamadım. Öldürmek

istediğimiz adamı yaşatmak için beni hastaneye

götürüyor.

Ona kan vermem için. Bir yandan öfkem vardı,

elimdeki öfkenin, kanın soğukluğu, bir canı almak için

hazırken.

" ben bervan'dan kurtulalım diyorum sen onu

kurutmak için beni hastaneye mi götürüyorsun cihan"

" Bervan'ı kurtarmak isteyen kim, ölmese de

öldürecek çok adam var hastanede merak etme"

ne için hastaneye gidiyoruz o zaman"

Bervan'ı Zümra vurdu hükmü ölüm sende ona

üzülmüş, karısı olarak yanında görünemen için hem sen

şöyle gelsene bir "

" dur cihan ne yapıyorsun bizim bir an önce

ikisinden kurtulmamız lazım"

Cihan, bir an için duraksadı, ancak sonra

gözlerindeki karanlık ifadenin daha da derinleştiğini fark ettim.

"Kurtuluruz, sen gel yanıma önce," dedi ve bir anda

üzerimdeki her şeyi çıkarmaya başladı. Sanki aç bir

köpek gibi üzerime çullandı.

içine girdiği an, vücudumda bir yangın başladı.

Yavaşça, ama bir o kadar güçlü bir şekilde beni

sarmaya başladığında, soluklarım kesildi.

Bu acı, bu arzunun birleşimi beni zorluyordu, ama

bir şekilde buna karşı koyamıyordum.

Her şey bulanıklaşmıştı, sadece onun ellerini,

bedenini hissedebiliyordum. Fakat bilinçaltımda, bir

şeyler doğru gitmiyordu.

Bu sırada içimden bir ses, "Bunu yapmamalısın"

diye fısıldıyordu, ama öte yandan duygularım benden

tamamen üstün çıkıyordu.

her dokunuşu bana zevk veriyordu o gece bana ilk

dokunduğu gün gibi azgın ve şehvetliydi onun her ileri

geri yapIŞI beni de azdırıyordu.

Kaç dakika sürdü bilmiyorum ama içime

tohumlarını yine bırakmıştı.

daha sonra araba durdu ve o an bana baktı.

"Üstünü giyin, in arabadan," dedi, sesi sert ve bir o

kadar da soğuk.

Ben de bir an tereddüt ettim, ama onun bakışları

bende herhangi bir itiraz hakkı bırakmıyordu.

Üstümü giyinip, arabadan inmeden önce ona doğru

eğildim. Yavaşça, dikkatle. Kafamda bir sürü düşünce

vardı.

 

"Cihan ağa hamileyim ben senin çocuğunu

taşıyorum sen ağa olduğun da öyle ya da böyle karından

boşanıp beni nikahına almak zorundasın"

Sanki kötü bir şey söylemişim gibi boğazıma

sarıldı.

" Bervan'ın piçi olduğunu söyle dilan hanıma

Zümra ölücek Bervan dan da kurtulucam yani bütün

mal o karnındaki piçin olucak"

" Piç dediğin senin çocuğun cihan"

" Eğer içinden söküp almıyorsam o piçi Zümra

Bervan'ı vurduğu için"

Söylediği şeyle bütün vücudumu öfke sarmıştı

Zümra Bervan'ı vurmamış olsa başkası yapmış olsa beni

değilde onu nikahına alıcakmış meğer.

Zümra ve Bervan'ı ortadan kaldırmayı, Bervan'in

her şeyine sahip olmayı planlarken, ben de onun bu

karanlık yolculuğunda bir yol arkadaşıydım.

Ama içimde bir şey kıpırdıyordu; bu işin sonu

nereye varacaktı? Benim yerim, onun planlarında

gerçekten neydi?

Cihan'ın amacı, Bervan'ın sahip olduğu her şeye

sahip olmak mıydı? O an, bütün her şeyin bir oyun

olduğunu fark ettim.

Bervan'in sahip olduğu gücü, malı, her şeyi

ellerinden almak ve kendi egemenliğini kurmak için her

yolu deneyecekti.

Ve ben, tüm bu karanlık planlarına ortak olmuş,

ona yardım etmek zorunda bırakılmıştım.

 

 

_*_

 

 

Elif'ten

Dizdar'ın söylediklerini bile duyacak ve anlayacak

zamanım yoktu. Arabama atladım ve Zümra'nin yanına

gitmek üzere konağa yöneldim.

Ancak konağa vardığımda Zümra ortalıkta yoktu. O

geceyi Mehmet amcamların konağında, Zümra'nın

gelmesini bekleyerek geçirdim.

Sabahın erken saatlerinde abim Mervan'in sesini

duydum; amcam onu bulup getirmişti.

Aradan çok geçmeden, bütün aşiret bir araya

toplandı. Artik abim için hüküm vaktiyidi. Bu, bir namus

meselesi olarak görüldüğü için kimse onu öldürmek

istemedi, fakat aşiret arasında çözülmesi gereken bir

mesele vardı.

Zümra, avludan içeri girdi ve abimin kafasına

doğrulttuğu silahı ateşledi. Tüm aşiret ağaları ne

olduğunu anlamadan, Bervan Ağa da avluya gelmişti;

Zümra ona da ateş etti. Balkonda donakalmış

halde, olan biteni yalnızca izleyebildim. Ne olduğunu

anlamaya çalışırken, Zümra bir anda yere yığıldı.

Dizdar Ağa, hızla yanına koşup Zümra'yı kucakladı

ve onu kendi arabasına bindirdi. Kendimi toparlamadan,

hemen arabaya atlayıp peşlerine düştüm, neler

yaşandığını öğrenmek için Dizdar Ağa'yı takip etmeye

başladım.

Zümra'yı hastaneye getirdi. Beni görünce şaşkınlık

yaşasa da yüzüme bile bakmadı. Zümra'nın durumunun

iyi olduğunu öğrendiğimizde

nihayet bana dönüp

konuştu.

"Zümra yengemi de seni de bizim konağa

götürücem

" Ne hakla, bizim gidicek yerimizde ailemizde var

sana kalmadık"

"Tek laf etme amcan kızı Arslanoğlu aşiretinin

ağasını vurdu sence yaşatırlar mı onu Bervan kendine

gelene kadar "

"Beni neden götürüyorsun o zaman"

"Seni de nikahıma alıcam "

" Kafayı mi yedin sen benim babam ailem var seni

de beni de öldürür büyük bir aşiret olmanız umrunda

olmaz bir oğlunu toprağa verdi canı burnunda olan biri

seni de yaşatmaz dizdar bozdağlı "

Bu sözlerime alaycı bir gülüşle karşılık vermesi

sinirlerimi iyice gerdi. Dudaklarındaki küçümseyici

ifade, söylediklerimi ciddiye bile almadığını

gösteriyordu.

Onun bu kararlı duruşu hoşuma gitmişti, fakat o

benim çocukluk aşkımdı. Hayatımda sevdiğim tek adam

oydu, ama onun gözü beni bile görmemişti.

Evlendiğini öğrendiğimde, acımı bastırmak için

İstanbul'a okumaya gitmiştim. Yine de içinde bir umut

taşıyordum;

karısının öldüğünü duyunca her şeyi geride bırakıp

onun için geri dönmüştüm. Ancak, o bunları

göremeyecek, bilmeyecek kadar sevdalıydı karısına.

Onun beni fark etmesi, bunca yıldır hissettiklerimi

anlaması için umutla dönmüştüm. Ancak karşılaştığım

Dizdar, karısının ardından yıkilmış bir adamdı.

Gözlerinde hâlâ ona duyduğu aşkın izleri vardı.

Gözlerinde hâlâ ona duyduğu aşkın izleri vardı.

halini gördüğümde içim burkuldu; o andan sonra ona

karşı hissettiklerimi, çocukluk aşkımı yüreğimden

söküp atmaya karar verdim.

Uzun zaman uğruna beklediğim bu sevgiden

vazgeçmiştim.

Ama şimdi, hiç beklemediğim bir anda bana

"Evlenelim," diyor. Bu sözleri duyduğumda hissettiğim

şaşkınlık ve karmaşa tarif edilemezdi.

Yıllarca içimde yaşattığım sevgiyi bıraktığım anda,

şimdi o, benden vazgeçmiyordu.

" Sen böyle davranıyorsun ama ben ciddiyim dizdar

önceden söylediğim gibi yüreğinde aklında başka biri

olan adamın nikahına girmem diye"

"Benim aklımda kalbimde de senden başkası yok

Elif aldanoğlu deli köpek gibi seviyorum seni"

"Lan madem seviyordun beni ne demeye evledin

onu sevmiyordun da neden ?"

" Ben onu sevdim de o beni sevmedi nikahına

yatağına girdim de yüreğine girememişim benle

evliyken sevdiği varmış meğer onunda evlendiğini

duyunca kendini öldürdü ya da ben sevdiğimi sandım

güzeliğine aldandım abisi para için bana satmış bende

almıştım sormadım gönlün varmı diye aşk acısı değil

vicdan azabı çektim oldu mu "

" Oldu dizdar ağa ama unutma bana yaşadıklarının

bedelini ödetirim sana öyle seviyorum demekle kalmasın kapımda kedi olursun kabul müsün

" Kabul ama ben sana ne yaşatım avukat hanım"

Zamanı geldiğine öğrenirsin ayrıca sakın Zümrayı

Bervan ağayı vurdu diye o konakta üzerseniz celladınız

ben olurum sırf Zümra için gelicem "

" Ne meraklısınız katil olmaya iyi şimdilik buna da

şükür

Dizdar'a söylediklerimle içimdeki ağırlık biraz olsun

hafiflemiş, keyfim yerine gelmişti. Zümra, abimi

öldürmüş olsa da ona artık hak veriyordum.

Yaşadığı acılar ve yaşamak zorunda bırakıldığı

hayatı düşündükçe, yaptıklarının ardındaki çaresizliği

anlıyordum.

Onun yaşadıklarını ben yaşasaydım,

dayanamazdım; ruhen ölmekten beter olmuştu. içimde

ona karşı duyduğum öfke yerini acı bir kabullenişe

bırakmıştı.

Zümra'nın üstü kan içinde olduğundan, arabada

sürekli bulundurduğum yedek kıyafetimi ona verdim.

O an fark ettim ki, meğer iki can taşıyormuş

karnında. Ama gözlerindeki ifade, ruhunun bedeninden

çıkmış gibi boştu. Yaşadığı onca şey, onu adeta

bitirmişti.

Hastanedeki işlerimizi hallettikten sonra Dizdar'ın

arabasına bindik. Zümra ile Dizdar arasında kısa bir

tartışma geçmişti, ama yol boyunca kimse tek kelime

etmedi.

Sessizlik,aramızda asılı kalmış tüm o

söylenemeyen sözlerin ve yaşanan acıların ağırlığını

taşıyordu.

Konağa vardiğımızda, herkesin yüzünde hüzünden

başka bir şey yoktu. Zümra'nın biraz olsun nefes

alacağına inandığım bir anda, dışarıdan silah sesleri

gelmeye başladı.

Bir an ne olduğunu anlamaya çalıştım, ama çok

geçmeden gelenlerin Arslanoğlu aşiretinin erkekleri

olduğunu fark ettim. Belliydi ki, burada olduğumuzu

bilen biriydi ve bu durum, pek de iyiye alamet değildi.

Zümra, olduğu yerde biraz sendelese de bir şekilde

ayakta durmayı başardı. Dışarıdaki sesler gittikçe

yükseldi, ardından silahlar ardı ardına patlamaya

başladı.

Babamın sesi de duyulunca, Zümra hemen dışarı

çıkmak istedi. Konağın bütün erkekleri, dışarıdaki

durumu yatıştırmak için çıkmıştı ama Zümra kararlıydı.

Ne yaptıysam, onu durduramadım. Gözlerinde bir

kararlılık vardı, o an yalnızca kendi doğrularını

görüyordu ve ne olursa olsun dışarı çıkmayı kafasına

koymuştu.

Kapıdan dışarı adım attığında, Arslanoğlu aşiretinin

tüm erkekleri bir anda Zümra'ya silahlarını doğrulttu.

Ortam aniden gerilmişti, her biri ellerindeki

silahlarla tehditkar bir şekilde duruyordu. Zümra, bu

durumu umursanmadan, bir adım daha attı.

Gözlerinde korku yoktu; sadece kararlı bir ifade

vardı. Ama dışarıdaki gerginlik, her an patlayacakmış gibi

hissediliyordu.

Babam ve amcam, bir anda Zümra'nın önüne

geçtiler, onu korumak için canlarını ortaya koyuyorlardı.

Dişarıda gerginlik zirveye ulaşırken, Cihan Ağa'nın

kafasına Boran silahını dayadı ve sesini yükselterek

tehdit etti:

"Hanim ağama bir şey olursa, Allah şahidim olsun,

tüm aşiretinizi silerim yer yüzünden."

Boran'ın gözlerindeki öfke, söylediklerinin ne kadar

ciddi olduğunu gösteriyordu. Zümra'yı her zaman çok

severdi, kardeşim gibi kabul ederdi.

Ama bu sefer işler farklıydı, ve Boran'in kararlılığı

herkesin ruhuna bir korku düşürüyordu.

Bizim bu topraklarda, bir kadının aşiretin başına

geçmesi görülmüş bir şey değildi. Ama şimdi, Zümra

için bütün aşiret, canlarını ortaya koymuştu.

Babam bile, sanki oğlunu öldürmemiş gibi,

Zümra 'nın yanındaydı. Gözlerinde ona duyduğu sevgi ve

saygı, yıllar öncesinin öfkesini silip atmış gibiydi.

Zümra'nın bu kadar güçlü duruşu, sadece aşireti

değil, her birini etkisi altına almıştı. Ne olursa olsun,

ona destek olmak için arkasında duruyorlardı.

Zümra, amcamla babamın arkasına çıkıp ,Cihan

Ağa'nın silahına kafasını dayadı. Gözlerinde bir korku

yoktu, aksine bir meydan okuma vardı.

"Çek, vur, erkeksen öldür beni," dedi, sesi kararlı ve

soğukkanlıydı.

0 anda, Dizdar bir adım öne atıldı ve sesini

yükselterek,

"Zümra yengem gebedir. Arslanoğlu aşiretinin

varislerini taşır. Ağanız ölmeden, hanım ağanıza hesap

sormak size düşmez," dedi.

Dizdar'ın bu sözleri, herkesin nefesini tuttuğu

değiştirdi. Zümra'nın bir bebek taşıyor olması, durumu

bir anda başka bir boyuta taşımıştı.

Gebe kadına silah çekilmez diyerek, silahlarını

indirdiler, yalnızca Cihan Ağa hariç. 0, hala silahını

Zümra'ya doğrultmuştu, ama bir an bile olsa, onun

kararlılığı karşısında tereddüt etmiş gibiydi.

Cihan Ağa, bir süre Zümra'ya bakıp, silahını

indirmedi. Gözlerinde kararsızlık vardı; bir yanda

gelenekler, diğer yanda Dizdar'ın sözleri ve Zümra 'nın

duruşu arasında sıkışmıştı.

Birkaç saniye geçti, ama o saniyeler uzun bir süre

gibi hissettirdi. Sonunda, derin bir nefes alarak silahını

aşağıya doğru indirdi.

Herkes biraz daha rahatladı ama gerginlik hala

havadaydı. Zümra, başını kaldırıp Cihan Ağa'ya bir kez

daha baktı, sonra gözlerini kapatarak, derin bir nefes

aldı.

O an, hepimiz hissettik ki Zümra, sadece bir

kadından fazlasıydı. O, bir aşiretin başıydı ve artık hiçbir

şey eski gibi olmayacaktı.

Bölüm : 07.01.2025 12:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...