119. Bölüm

119. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

Aşklarım selam ara biraz açıldı biliyorum taşınma ve hastalıkla mücadele ediyorum ne yazık ki ancak vakit bulup tamamlayabildim. Finale son birkaç bölüm kaldı. Lütfen yorum yapıp desteğinizi belli edin. hepinizi çok seviyorum öpücükler :)

 

 

 

(140) İçeri Sızan Element

 

Birini kaybettiğini anladığın o saniyeler tüm vücuduna acı olarak yayılır ve hiçbir şifalı otla o acıyı vücudundan söküp atamazdın. James'in kararmış gözlerinden çıkan dumanlar lanetin ona hemen işlediğini gösteriyordu. Alex koşarak kardeşine doğru gitmeye çalıştı ama James elini dur diyerek kaldırdı.

Yere düşen ejderhanın büyük gümbürtüsü ve toz dumanı her yeri sardığında midemden tüm organlarımı çıkaracağımı sandım. Düştüğünde sarsılmayım diye zıpladım ve yeniden ejderhanın üzerine yumuşak bir iniş yaptım.

"Abi, gelme. Bu lanetin hepinize bulaşmasını istemiyorum. Sizleri çok seviyorum. Çocukların beni kahraman olarak anacağını hissedince lanete rağmen kalbime bir sıcaklık dağılıyor. Abi, anne ve babama benimle gurur duymalarını söyle," dediği an gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. O evde yaşadığım süre boyunca onu Alex'le kıyaslayıp durmuş ve canını sıkmışlardı. "Hepinizi çok seviyorum ve bu büyük görevi kimseye yıkmak istemiyorum. Lily, yasımı diğerleri gibi herkese tutturacağından eminim. Sen içlerindeki en hakkaniyetlisi olacaksın. Beni unutma Basillan! Kılıç ustam benimle gurur duyacak ve onun yanına gidiyorum. Mutlu olacağım, siz de üzülmek yerine mutlu olun. Hoşça kalın..." dediği an her zaman çok iyi kullandığı kılıcını kendi kalbine sapladığı an kalbim korkuyla çığlık attı.

"James!" Hepimizin ağzından bir tek onun adı çıkıyordu. Panikle etrafıma baktım. Antuan'a baktım ama başını iki yana doğru salladığında onun için umut olmadığını anladım. Valeri ve Alex ona doğru koştu ama gözlerindeki siyah duman artık kalbinden çıkıyor ve tüm bedenini bir asit gibi eriterek göğe doğru taşıyordu. "James, seni tanımak çok güzeldi." En azından varlığı tam olarak silinmeden dudaklarımdan bir şeyler çıktığı için sevindim.

Kafatası adasında bir yeri bile olmayacaktı, tüm bedeni hiç var olmamış gibi gözlerimizin önünde yok olmuştu. Yok edici ejderha kendiyle birlikte bizden birini de yok etmişti ve bunun nasıl bir şey olduğunu acı bir şekilde gözlemlemiştik. Antuan olduğu yerden aktarıp yanıma geldiğinde kollarına sığındım.

Kazanmıştık.

Ve aramızdan bir kişiyi kaybetmiştik.

Ciğerimize kadar kaybettiğimizi hissederken bu nasıl bir kazanmaktı böyle!

Hughie kapağı açıp başını yavaşça yukarı kaldırdığında ejderhanın yere serildiğini görünce gülümsedi. Ancak gözleri üzerimizde dolaşınca bu gülümseme yavaşça silindi. Kapağı sonuna kadar açarak önce kendini çıkardı ve ardından teker teker çocukların çıkmasını sağladı. El ele tutuşan çocuklar bizi görünce hemen gülmeye ve gökyüzüne hasretle bakmaya başladılar. Yer altındaki tutsaklıkları böylece son bulmuştu. James abileri onlar için canını vermişti.

Hughie ne olduğunu anlamak için yeniden bize baktı ve James'in olmadığını gördü. Olivia büyük babasının yanına gidip ona sarılarak hem destek aldı hem de destek oldu. Kısık sesle olanları anlattığında Hughi'nin gözlerinde geçen o üzüntüyü gördüm. Çocuklar mutlulukla çıkıp bizlere sarıldığında onları heyecanla karşılamaya çalıştık. Çünkü sevinçleri gölgelensin istemiyorduk.

Üçer beşer hepsini ejderhalara attıktan sonra büyüyle tutunmalarını sağladık. Onlar bu uçuşu bir macera sanıyorlardı ve görev sonu hepsi ailesine kavuşacaktı. Uzun yoldan sonra gecenin karanlığı yavaş yavaş kırılmaya başladı. Yolun yarısını uyuyan çocuklar yaklaştığımızı hissetmiş gibi uyanıp cıvıldamaya başlamışlardı.

Büyük meydana ineceğimiz sıra kalabalığı fark ettim ve çocuklarla geri döndüğümüzü gören halk bizi coşkuyla karşıladı. Alkışlar, ıslıklar havada uçuşurken teslim ettiğimiz her çocukta ruhumuza dinginlik geliyordu. Basillan şimdi neşeliydi. Onlara gülümseyip Antuan'ın yanına gittiğimde sıkıca sarıldık. Üzüntümüz kalbimizde baki olacaksa bile neşemiz de bu durumlarda iyi geliyordu. Ejderhalar ve ankalar havaya uçtuğunda bizi evimize aktarması için sevdiğim adamın gözlerinin içine baktım. Gideceğimiz sıra ise o sesi duydum.

"Kraliçem, bir konuşma yapmadan mı gideceksiniz?"

Hayretle etrafıma baktığımda bir an için kraliçenin yeniden canlandığını düşündüm. Kısa bir andı.

"Kraliçe Lily adına!"

"Kraliçe Lily, kraliçe Lily." Belli bir ritmi tutturup ellerini havaya kaldırarak benim adımı bağırmaları tüm tüylerimi ürpertti desem yeridir.

"Ne? Antuan ne?"

"Kraliçem, halkın seni seçti."

"Yok yok seçmemiştir."

"Seçti seçti."

"Antuan ben kim kraliçe olmak kim?" İnanılmaz gerildiğim için saçmalamaktan korkuyordum şu an.

"Sen onların kurtarıcısısın Lily White, kendini küçümsediğini bir daha asla duymayayım," dedi ve hala adımı bağıran insanlara doğru konuştu. "Bu akşam meydanda bir konuşma yapılacaktır. Hoşça kalın." Aktardığımızda şaşkın bir yüz ifadesiyle ona baktım.

"Koca bir evren yöneticisiz bırakılamazdı elbette. Önce dört büyükler gelecekti, sonra aday çıkacaktı, seçim yapılacaktı derken konu uzar giderdi. Halk hiçbirine gerek kalmadan seni seçti Lily. Sana güveniyor. Neredeyse canını ortaya koyarak onları kurtardın, Basillan için savaştın ve çocuklarını onlara geri getirdin."

"Tek başıma getirmedim!"

"Ama yeri sen buldun, öyle değil mi? Kendine güven. Burayı ne kadar güvenilir bir yer yapacağını bir düşün. Bir soylu olmasaydın bile onlar yine seni seçecekti. Tereddüdünü anlıyorum ama sonraya saklamanı rica ediyorum. Yapabilir misin," Usulca başımı salladığımda o da aynını yaptı. "Güzel. Şimdi içeri girelim."

Harvey'lerin malikanesine gelmiştik. James'in kaybı için burada toplanmamız en uygun olanıydı. Layla Harvey gümüş saçlarını sıkmış ağlıyordu. "Oğlum! Bu kadar mı erken veda edecektin bize?" Acı evrenseldi ve her yerde aynıydı.

"Layla, sakin ol hayatım. Oğlumuz kutsal bir görevde savaşarak can verdi. Bu onun kendi tercihiydi ve bu kadar üzülmeni istemezdi." Babası Vernon daha soğukkanlı ama üzgün duruyordu. İçeri girdiğimi fark edince gözleri beni buldu. Bir zamanlar bu insanlarla birlikte yaşamıştık. Anne Harvey'den ne kadar çok hoşlanmasam da çocuğunu kaybetmiş bir anneyi gözü yaşlı bırakmayacaktım. Bu yüzden yanına gidip elini tutarak destek olduğumda gözlerinin içine bakarak James'in yüreklice savaştığı hallerini ve son anda söylediklerini Violet da dahil olmak üzerine üçüne zihin aktarması yapıp gösterdim.

Evladının son halini ve cesurca savaştığını ona gösterdiğim için minnet duygusu artınca kolları bedenime dolandı ve biraz da öyle ağladı. James artık hepimiz için unutulmaz bir kahramandı.

 

**

 

Oradan çıktığımızda ikinci durağımız benim evim oldu. Bir anda kendimi kucağa alınmış bir şekilde rahat berjerime giderken buldum. Antuan geniş cüssesiyle birlikte oraya kurulduğunda bana da kucağında bir kedi gibi kıvrılmak kalmıştı. Duygu durumumuzu açık eden berjerin rengi kasvetli bir griydi. Neler yaşamıştık be? Yani neler yaşamıştık! Şimdi öylece boşluğa bakıp düşününce kolay yollardan geçmediğimiz aklıma geliyor ve çıldırmak istiyordum.

Saatler önce dev bir ejderhayı öldürdüğüm yetmezmiş gibi şimdi bir de kraliçe olmam bekleniyordu. Tüm bu duygularımı Chloe'ye sarılınca biraz hafifletmiştim ama sanırım bebek olma ve sevilme sırası bendeydi. "Her şeyi yoluna koyacaksın endişelenme."

"Yanımda mısın?"

"Ben seni tam kalbindeyim Lily. Varlığım orada o kadar büyük ki... Hem önüne hem arkana hem de yanına kadar gölgem düşüyor."

Antuan böyleydi işte: tüm o kaosun ve kargaşalı düşüncelerimin içinden beni cımbızla tutup çeker ve daha huzurlu hissetmemi sağlardı. Şimdi berjerin rengi mavinin bir tonu olan umuda benziyordu. "Seni yıkamamı ister misin canım?" Sadece mırıldanmam yetti ve anında banyoya aktardık. Toz, toprak ve ejderha kanı içindeydim.

"Bugün biraz arınalım, akşama güçleneceğiz ve sabaha yas tutmaya başlayacağız," dediğimde saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. Banyonun uzun penceresinin perdelerini araladıktan sonra beni hazırladığı suyun içine bıraktı. Spiral güneşin doğuşundaki mucizevi renkleri görüyor ve tenimde hissediyordum.

Özel bir süngerle beni yıpratmadan tenimdeki tüm kirleri uzaklaştırdı. Saçlarımı tam üç kere yıkadığında ancak temizlenmiş hissedebilmiştim. Arkama geçip omuzlarıma masaj yapmaya başladığında ise farklı duygular tarafından ele geçirildim. Evet arındım, temizlendim ve şimdi de duygularımı boşaltmaya ihtiyacım vardı; her iki anlamda da.

Onu geniş küvetin içine doğru çektiğimde itiraz etmedi. Suyu büyüyle değiştirdikten sonra ben de süngeri tüm bedeninde gezdirmeye başladım. Gözlerimiz birbirine tutunduğunda bir sonraki hamlenin ne olduğunu ikimiz birden bekliyor ve heyecanlanıyorduk. "Sevgili kraliçemin Basillan'ın dertlerinden biraz olsun uzaklaşıp rahatlamasını talep ediyorum."

"Talebiniz kabul edildi hükümdarım," dedikten sonra bacaklarımın üzerine yükselip bu sefer ben onun saçlarını yıkamaya başladım. Çıplak göğüslerim dudaklarıyla temas ettiğinde evrendeki tüm rüzgar üzerimden geçmiş gibi ürperdim. Benimle oynuyor ve daha fazlasını yapacakken hırçınlaşmamı bekliyordu. Ama onu çıldırtan taraf ben olacaktım. Başını yıkamak için kendime doğru bastırdığım an yüzü göğüslerime yapışınca erkeksi kıkırtısını duydum. Ardından geri çekildim ve hiçbir şey olmamış gibi omuzlarını ovmaya devam ettim. İçimdeki ateş elementini çağırıp onu daha da yükseltmek hiç fena olmazdı.

Gözleri oraya kitlenmiş bir şekilde dururken avına yaklaşan bir aslan gibi yaklaşarak istediğini yaptı. Belim ona doğru kavislenmişken omuzlarına tutunabildim. "Ben de seni adil bir insan olarak bilirdim. Biriyle ilgilenirken diğerini," diyemeden diğer göğsüme de geçti. Elleri sırtımdan yavaşça kalçalarıma doğru indiğinde derin bir iç çektim. Geri çekilince birleşen şey yalnızca dudaklarımız değildi zira daha fazla beklemeye takatim yoktu. Suyun içindeyken havayı çağırıp bizi sarmasını ve bu işin daha eğlenceli bir hale varmasını sağladım. "Ahh, Antuan..."

"Lily, benim güzel beyaz zambağım. Mis kokulum, senin ipek teninde kaybolmanın verdiği hazzı hayatımın hiçbir diliminde almadım ve her seferinde daha fazlası olduğunu biliyor, çıldırıyorum."

"Beni de çıldırtıyorsun hükümdar," diyerek kıkırdadım."

"Her zaman bebeğim."

Ardından tüm gürültümüzle ve ıslaklığımızla birlikte yatağa aktardık. Sırtım göğsüne değdiği an nefesim kesilmişti. Karşıdaki aynadan kendimizi görüyor ve gözlerimi de aynı anda doyurmayı umuyordum. "Kim derdi ki kraliçeliğinin ilk dakikaları böyle geçecek?" Kulağıma doğru yaklaşıp söylediği şey kıkırdamama sebep oldu.

"Boşuna nazlanmışım desene." Başımı sola doğru yatırıp ona daha çok alan açtım ve boynumu daha önce hiç keşfetmemiş gibi yeniden keşfetmeye başladı. Elleri bedenimin her yerinde dolaşırken daha fazla dayanamayacaktım. Tüm bedenim rahatlarken düşmeme izin vermedi ve beni çevirip yeniden kucağına aldı. Dudakları spiral dövmemde gezinirken iyice mayışmıştım. Dakikalar içinde yeniden birleşmemizin hazzını yaşadıktan sonra kolları beni sıkıca sardı ve örtüyü üzerimize çekti. Uyumadan önce son hatırladığım şey penceredeki gün ışığını toprağı kullanarak kararttığımdı...

 

**

"Uyan güzel zambağım." Tüy gibi tenimde gezinen sesine karşı koyamıyor ama uykunun tatlı kollarından da ayrılamıyordum.

"Antuan, biraz daha..." Erkeksi gülüşü kulağımı anında canlandırdı. Uykudan tam önce yaptığımız o tatlı seksten mi biraz daha istiyordum yoksa biraz daha uyumak mı? Eminim o da şu an bunu düşünüyordu. O zaman makbul olan cevap vermekti. "Biraz daha uyurken seks..." Gülüşü devam etti ama dudaklarındaki mırıltı sırtıma döküldü. Çıplak ve pürüzsüz sırtıma dokunan sıcak dudaklarının yanı sıra uykumu açmak için gelen soğuk parmağının tezatlığına eriyordum. Biraz da o erimeliydi.

Ateşi havayla harmanlayıp kasıklarının arasına gönderdiğimde yoğun bir inleme duydum. "Ne yaparsan yap hep bir üstü olacak değil mi? Benim oyunbaz zambağım. Devam et güzel kızım, tam o noktaya biraz daha baskı kur. Dokunmadan zihninle kudurt beni öyle ki sen dokununca parçalanayım."

"Uyuyorum ben," diye mırıltılı bir şekilde konuştum. Bir bacağımı uzatmış diğerini karnıma doğru çekmiş sere serpe yatıyordum işte. Bu işi benim yerime elementlerim hallediyordu. Ateşi havadan ayırıp suyu buz olarak kullanmayı tercih edince "Ahh Lily!" diye kızgın sesini duydum. İşte şimdi tüm hücrelerim atağa kalkmıştı. Buzla kaplanmış parmağını sırtımdan yavaş yavaş kaldırarak bacaklarımın arasına sızdı ve ben de payımı aldım. Sesimi bilerek alçak tutuyordum ki uyku halimden arınıp onun için gaza geldiğimi bilmesin diye. Ama tek hareketle kıvrılmış bacağımı havaya kaldırması ve anında parmaklarının yerini doldurması bir oldu. Odamızın bütün duvarları aynı anda ikimizin sesiyle dolunca tatmin duygumu sonuna kadar yaşadım. İşte şimdi yenilmez bir kraliçe olmaya hazırdım...

Küvetin içinde kısaca vakit geçirip suyun bana iyi gelmesini ve harcadığım ufak elementlerimi güçlendirmesini beklerken kendimi yeniden yıkadım. Arındığımı hissettiğimde küvetten dışarı adım attım ve havanın beni kurutmasını istedim. Kendimi küçük bir havluya dolayıp adaya geçtiğim an dolaba asılı olan elbiseyi gördüğüm an aklım çıkacak sandım. "Antuan!" Hayret dolu sesime gülümseyerek baktı.

"Emredin güzeller güzeli kraliçem," diyen sesi oldukça keyifliydi.

"Bunu hangi ara hazırladın?"

"Bu hep aklımda olan bir tasarımdı ve öncesinde güvendiğim birine hazırlamasını söylemiştim. Şimdiye kısmetmiş, sana layık olmuştur umarım." Dibim düşmüştü. Uzun beyaz hafif kabarık bir elbiseydi ama yalnızca beyaz diyemezdim çünkü hareket ettikçe gümüşümsü detayları da parlıyor gibiydi. Beni asıl vuran şey yaka detayıydı: sanki bir zambak çiçeği gibi omuzdan boynuma doğru uzanan yaprakları vardı. Kalp yakasındaki detay spiral dövmemi kesinlikle gösterecekti.

"Bu hayatımda gördüğüm en güzel elbise olabilir canım."

"O halde izin ver de seni giydireyim canım," dedikten sonra üzerimdeki havluyu sertçe seçerek bir köşeye attı. Kenardan benim için bir alt çamaşırı alıp bacaklarıma geçirirken geçtiği her yere dokunuşlarını da ekleyip öyle çıkıyordu. Elbise kendinden pedli olduğu için buradaki kimse üst çamaşırı kullanmadığından bir sonraki adımı elbiseyi bana giydirmek oldu. Elimden nazikçe tutup etrafımda dönmemi sağlarken serseri bir şekilde ıslık çalmasına kıkırdadım. "Sence bu akşam böyle bir şatafata gerek var mıydı? Sonuçta oradakiler öyle dediler ama bu kesin bir şey değil."

"Sen bana güven bebeğim ve şovunu yapmak için sahneyi sana bırakmamı bekle."

"Ne? Bir konuşma bile hazırlamadım kafamda henüz."

"Sen metinlerle değil duygularla konuşan bir insansın. Senin için zor olmayacaktır eminim," dedikten sonra arkama geçip saçlarımla oynamaya başladı. Kalın dalgalar elde ettiği saçımdan sonra yüzüme yaptığı ufak dokunuşlardan sonra geceye hazır gibiydim. Benim için hazırladığı ayakkabı ilginç bir şekilde her grubunun en soft renk tonundan harmanlanan bir şeydi. Nazikçe ayağıma geçirdikten sonra son olarak yakama bir broş taktı. Bu tıpkı içinde bütün elementlerin canlıları bulunan Raegiams Rasa Akademisinin arması gibiydi. Gözükürse ayakkabıdan gözükmezse broştan dikkat çekecektim. Artık herkes ne olduğumu bilecekti.

Omzuma bıraktığı ipeksi pelerin eminim havamı daha da ağırlaştırmak içindi. Tamamen hazır olduğuma kanaat getiren sevgilim saniyeler içinde kendi de hazırlandı ve beyaz gömleğinin üzerine aldığı benimkine tezat siyah peleriniyle gözüme oldukça seksi göründü. Mesele o pelerinin iplerini çözdüğüm gibi onu kendime çekip dudaklarına yapışabilirdim.

"Aklından ve gözlerinden geçenlere hakim olan uslu bir kız oluyorsun değil mi canım, daha fazla gecikemeyiz." Dudaklarımı büzünce gülümseyip elimin üzerini öptü ve koluna yasladıktan sonra "İşte başlıyoruz bebeğim, bol şans," diyerek bizi aktardı.

Gözlerimi açtığımda gecenin karanlığına dair hiçbir şey yoktu. Her yeri ışıltılarla donatmışlardı. Tıpkı zamador turnuvasındaki gibi ateşböcekleri göğü bir kubbe gibi kapamıştı. Hayranlıkla bakarken alkış sesleriyle ana döndüm. Sarayda değildik, sadece benim için bırakılmış hafif bir tümseğin üzerinde duruyor halkımızı rahatlıkla görüyorduk.

"İyi akşamlar sevgili Basillan halkı." Sesim biraz da elementlerimin sayesinde coşkulu ve güçlü çıkıyordu. "Bugün burada sizlerin karşısına hazırlanarak çıktım ama amacım hiçbir zaman birinin yerini almak değildi. Buradan daha bebekken kopmuş, yıllar sonra tüm zorluk ve ekstra güçlerle geri gelmiş, sizler gibi son derece sıradan bir insanım. Ben de eğitim aldım, büyü öğrendim, bir sürü eksiğim ve açığım var."

"Sizin sayenizde hayattayız kraliçem," diye bağıran coşkulu kalabalıktan biri devam etti. Ellerini başının üzerinde uzatıp birleştirdi ve "Kraliçe Lily'ye, kraliçe Lily'ye," nidaları dolanmaya başladı.

"Tek istediğim hepimizin güvende olması, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürdürebilmek. Entrika çevirmeden güç savaşına girmeden. O yüzden eğer bir aday varsa şimdi çıkmasını talep ediyorum. Adil bir seçim olmasını istiyorum, aksi halde ileride itiraz kabul edilmeyecektir."

"Çocuklarımızı kurtardınız, yok ediciyi yok ettiniz, Basillan'ı canınız pahasına korudunuz ve bunun için bir çıkar gözetmediniz." Çevreden buna benzer sesler yükseliyordu. "Dört elementin dördünü de taşıyorsunuz."

"Ve Basillan'ı kurtardığınız gün karanlıktan ayrılan gökyüzümüz spiral bir güneşle bizi taçlandırdı. Aynı güneşin sizin göğsünüzde uyanması en büyük işaretimiz. Bizim kehanetimiz sizsiniz kraliçem."

Ağzımı açıp tek kelime edemeyecek gibi duruyordum. Halkın gözleri tüm bunları söylerken parlıyordu. Tüm gençler ve çocuklar mutlulukla bakıyorlardı. "Antuan bu bir törense nasıl devam edeceğimi bilmiyorum," diye mırıldandım.

"Sen içini ferah tut bebeğim," diyerek ellerini üçgen bir şekilde başının üzerine uzattı ve birleştirdi. "Kraliçe Lily'ye..." Ardından herkes aynısını yapmaya başladı. O kadar kalabalıktık ki şaşıran gözlerim birazdan duygu yoğunluğundan ağlayacaktı. Ellerini birleştiren herkesin avucunun içinde minik bir ışık yanmaya başladı. Kendi arkadaşlarımı, eğitmenlerimi, ailemi de kalabalığın arasında görünce gülümsedim. Ardından tüm o ışıklar havada bir döngü haline girdi ve minik bir hortum gibi üzerime doğru savruldu. Saçlarım rüzgardan arkaya doğru eserken belimi destekleyen Antuan devrilmemi önlüyordu. Başıma bir ağırlık konduğunda ise yanımda bir dağ gibi duran adamın gözlerine baktım. Onun o güzel gözlerinin yansımasında kendimi görmek eşsiz bir büyüyken başımdaki tacı görmek sıra dışıydı.

Halkın kadeh kaldırır gibi elini bana kaldırması ve içindeki o minik büyü ışığı benim başımdaki tacı oluşturmuştu. "Bunun anlamı..."

"Bunun anlamı canım, halkın seni gönülden seçtiği, kimsenin bir tereddütte olmadığı ve seni kutsadığı anlamına geliyor."

Çok gururlanmıştım. Babamın bakışlarıyla karşı karşıya geldiğimde derin bir iç çektim ve teşekkür etmek için toprak elementinin en güzel kokularını halkımın üzerine doğru estirdim. Halkım diyordum, artık onları sonsuza dek koruyacaktım. Buraya geldiğimde korunmaya muhtaç bir kadınken, şimdi öyle güçlenmiştim ki ben onları koruyordum. Böyle büyük bir topluluğu idare etmek kolay değildi ve bunun farkında olmadan defalarca yapmıştım.

"Herkese çok teşekkür ederim. Güveninizi boşa çıkarmayacağıma yemin ederim. Acilen yapılması gereken şeylerden biri sarayın yıkılması, artık Basillan'da biri diğerinden üstün olmayacak. Ben saraylarda yaşayıp ulaşımı zor kibirli biri olmayacağım." Alkışlar yükseldiğinde dinsin diye bir müddet bekledim. "Eğitim kaldığı yerden devam edecek ve ben de alabileceğim her türlü eğitimi almaya çalışacağım. Kayıplarımız için yas tutacağız. Onlar kahramanca bizler için can verirken burada öylece gülüp devam etmeyi doğru bulmuyorum. Ardından adına ana erkil dediğiniz ama sadece bir söylentiden ibaret olan bu sistemi kaldırıyorum. Basillan ne anaerkil ne de ataerkil bir sistemle yürütülecektir. Basillan'da herkes eşittir, sistemi kullanarak üstünlük taslamayacaktır. Ortada bir suç varsa eskisi gibi adaletin hükümdarı Antuan Garcia bu durumla ilgilenecektir. En ufak bir çekincenizde arayış mahkemelerine katılmayı unutmayın. Üç günlük yasımız bittikten sonra gündemdeki yeni konulara ve eğitimimize dönmek üzere, hepinize kutlu akşamlar." Konuşmam alkışların en büyüğünü alırken ben yası başlatmak adına etraftaki tüm ateşleri avucumun içine toplayıp göğü karanlığa bularken Antuan beni yeniden aktardı.

"Harikaydın sevgilim, harikaydın kraliçem."

 

**

 

Elime aldığım tacı odamın balkonuna geçmiş izliyordum. Bunu sırf insanlar beni sevdi ve onaylıyor diye yaptıkları gerçeği aklımdan çıkmıyordu. En ortadaki sivri çıkıntı bir su damlası gibi duruyor hatta ucundaki pembe değerli bir taşla parlıyordu. Taşın kıvrımından sonra ateşin üflenmesi gibi ilerleyip turuncu bir taş daha çıkıyordu. Ardından yılan kıvrımı krem renkli bir taşı dalların birleşimi olarak sarıyor ve rüzgarın üflemesiyle sonuncu mavi taş konduruluyordu. Çok özeldi, benim içindi, benimdi.

Güç: arkasında büyük sorumluluklar getirirken tuttuğum yaslardan biri de Tara içindi. Sanki hayatıma girmesinin bir görevi vardı onu yerine getirdi ve çıktı gibi hissediyordum. Çok çabuk bağ kurmak benim sorunum değildi ama onlara verdiğim değer gönlümün en içinden kopup geldiği için acısını da yine orada hissediyordum.

"Tara, eğer gözyaşlarım toprağa damladığı anda ruhun beni hissediyorsa diye söylüyorum: seni seviyorum. Bana kızım demeni seviyorum, bilgiç konuşmanı ve başımızı dertten kurtarmanı seviyorum. Biliyorum hiçbir zaman tam olarak gidemezsin çünkü kalbime dokunanlar ebediyen orada kalırlar."

Omuzlarıma bırakılan örtüyle birlikte karanlığın içinde ona baktım. "Yine çok duygusalsın ve bugün bunu tam olarak kaldırabilirsin."

"Ne öğrendim biliyor musun Antuan?"

"Ne öğrendin güzelim?"

"Birçok şey olabilirim: duygusal, fedakar, güçlü, korkak... ama yalnızca bir şey olmamam bundan sonra."

Yanıma daha da yanaşıp kollarının arasına aldı beni ve burnunu burnuma değdirdi. "Neymiş bakalım o şey?"

"Yalnız. Bundan sonra asla yalnız olmam Antuan!"

"Ben varken bu mümkün değil ruhumun kadını. Biz seninle, daima..." diyerek dudaklarıma kapandı ve soğuğu kapatan sıcaklarını hissederek uykuya daldım.

 

**

 

Basillan'ın taşı toprağı bile yas tuttuğumuzu hisseder gibi solgun duruyordu. Çocuklar üç gündür sessizdi. Savaşın kalıntıları sessizce terralar tarafından silinmişti. Bu üç günde az uyumuş, çok toplantı yapmıştık. En güvendiğim kişiler olan çemberin sağ kalan üyelerine çoklu görevleri paylaştırmış ve yeni hayatımızın ilk gününe başlamıştık.

Bayan Petunya'nın sabahın kör saatinde evime gelip kahvaltı hazırlamasını garipsemiştim mesela ama onlar her gün yaptığımız sıradan bir aktivite gibi karşılamışlardı. Babam ve kardeşlerime sarılıp masaya kurulduğumda "İlk iş gününün coşkusunu kalabalık hisset diye buradayız kızım. Sen gelmedin ama böyle daha iyi hissedersin diye düşündüm," deyince gülümsedim. Evet her zamankinden farklı bir gün olsun diye buradalardı.

"Sıradan bir işmiş gibi ilk iş günün diyorsun ya baba pes doğrusu. Kızın yeni kraliçe oldu kraliçe. Bir de çiçek gönderseydin evine önden."

"Göndermediğimi ne biliyorsun, ben eski terra alfasıyım. Çiçeğin alasını gönderirim," deyip yakasını düzeltti ve kendinden emin bir şekilde bana dönüp gülümsedi. Bakmaya korkarak kapımın önüne doğru yandan bir bakış attığımda devasa bir çelenkle karşılaştım. İkizler ve Soil buna kahkahalarla gülerken yaptığım tek şey babama sarılıp yanaklarını öpmek oldu. "Teşekkür ederim babacığım."

"Ohh, bir de diğer yanaktan öp, en azından bazıları nankör değil ve kıymet biliyor." Kendi göndermesini de yaptıktan sonra Bayan Petunya'nın lezzetli ellerinden çıkan kahvaltılıkları yemeye başladık. Antuan'ın masadaki yeri bu kez babam tarafından sorgulanmamıştı. Kraliçe bile olsan söz konusu sevgiliyken babandan şu şekil çekinebiliyordun işte...

"Sizce bu doğru bir karar mı? Yani olay anında başarılı oldum diye ve elementsel güçlerim fazla diye kraliçe seçilmem?" Derin bir nefes eşliğinde bunu sormuştum. Her şey bir anda oldu bitti gibi geliyordu ve ben kendime ben kimim diye sormaktan geri kalmıyordum.

"Bir kraliçenin görevi işler karışmışken gerekirse canını ortaya koyarak düzeltmek ve güçlü olmaktır kızım. Kraliçeye unvanı verilmeden önce bir çeşit sınava tâbi tutarlar normalde ama sen tüm bu sınavları halkın gözü önünde şeffaflıkla geçtin."

"Yaptığın şeyleri küçümseme abla, eğer onları durdurmasaydın burada belki de bir avuç insan kalmıştık."

"Canım Lily, kalbine düşen şüpheyi anlıyorum ama bir anne olarak söyleyebilirim ki evlatlarım için canını dişine takmış biri gönlümün sultanı olurdu. Halkın gördüğü de bu: minnet, sevgi, güç, bağlılık. Sen bunların hepsisin." Petunya'ya gülümseyerek baktım. Sadece geriliyordum ve bazı şeyler elimde olmuyordu.

"Seni aydınlatmama lütfen izin ver canım. Halk seni seçti evet ama Basillan'ın ruhu seni bu kraliçeliğe uygun bulmasaydı başında böyle bir taç bulunmazdı. Diğer kraliçeler gibi sıradan bir taç takıyor olurdun." Yutkunuşumu sanırım herkes duydu. İşte bunu bilmiyordum. Her gece saatlerce detaylarını inceledim tacın bile bir anlamı vardı işte. Yeniden gülümsedim ve bir daha bu konuyu açmamak üzere kapattım. Bazı eksik konularım vardı ama en kısa sürede kapatmak için uğraşacaktım.

 

**

 

Sarayın yıkıldığı yere doğru keşfe çıktığımda tahta hiçbir şey olmadığını gördüm. Görevli terralar tüm kalıntıları toprağın çekmesi için büyü yaparken onu neden öylece bıraktılar anlamıyordum. Darbe görmüş büyük bir arazinin tam ortasındaki taht biraz dikkat çekiyordu.

"Hiç oturmayı düşündün mü abla?" Orion da bizimle birlikte gelmişti. Bahanesi ise belki kalıntılar arasından rün bulurum olmuştu. Dakikalardır çevresinde dolanıp inceleyen o değilmiş gibi yeniden bana baktı. "Hayır düşünmedim," dedim. Açıkçası kalın ve sert bir tahtaya sırf önemli bir anlam yüklediler oturmak mantıklı gelmiyordu.

"İyi ki oturmayı düşünmemişsin çünkü bu taht büyülenmiş. Tarihçesi göz önüne alındığında ise oldukça eskiden beri burada olan bir rün görüyorum. Oturanın hırsı artıyor, tutkusu artıyor ama bu tutkuyu nereye çekersen gider. Bizimki güç tutkusu olmuş demek. Duyguları artıran bir rün bu." O sıra Antuan'la göz göze geldiğimde sırıttı.

"Libidolu düşüncelerine bir son ver. İyi ki oturmamışım, tanrılar aşkına elimdeki güçle evreni komple yok bile edebilirdim," diyerek zihnine doğru fısıldadım ve sırıtışı arttı.

"Keşke senin köşedeki berjerde de böyle bir özellik olsa. Tutkuyu doğru yerde artırsak..."

"Yine ortada Basillan diye bir yer kalmazdı. Ne yaşansın istiyorsunuz hükümdarım? Yeterince fena değilmişiz gibi..."

"Daha fena olabilirdik, en fenası..." Ona gözlerimi devirerek kardeşimin yanına doğru gittim. Zira birazdan tahtı deneyelim diyebilirdi. "Yok olması bu yüzden mi zor, rünlendiği için mi?"

"Rünün de kendi tutkusu var ve birleşmiş abla. Önce ben onu kaldırayım sonra taht kolay." Dediği gibi taşa zarar vermeden onu oradan aldı ve saniyeler sonra tahtı yok edebildim. Kimseye güvenemeyip en sonunda kendime bir yer minderi hazırlayabilirdim.

Antuan ve Orion kendi aralarında konuşurken etrafta gezintiye çıktım. Bazen kötü bir filmin içindeymiş gibi hissettiğimiz anlar olurdu ve dört büyüklerin sesini duyduğumda ben de tam olarak öyle hissettim. Biri hakkında tartışma içerisindeyken yollarına hızla devam ediyorlardı. Havayı kullanıp seslerini kendime yaklaştıracak kadar ufak bir büyü kullanmıştım ama artık kusura bakmazlardı.

"Bu iş çok hızlı oldu."

"Evet ama halk çoktan kabullendi."

"Ne olursa olsun o da bir çocuk sayılır. Öylece kraliçe olup evreni yönetebilecek konumda değil."

"Çocuk dediğin yetişkin bir kadın ve bu evreni kurtardı. Kurtardığına inanabiliyorsak, yöneteceğine de inanabiliriz."

"Ben cahil cesareti olduğunu düşünüyorum. Henüz bir şey bilmiyor, yapması gereken sorumluluklar geldiğinde aynı baş kaldırıyı göreceğiz. Anaerkil sistemini yok ederek bizim otoritemizi de yok etmeye çalışıyor."

"Saçmalıyorsun, bir otorite yok olacaksa bu önce kendininki olur. Acele karar vermeyin..." Dördü bir arada kendi halinde tartışmadayken bu beni hiç şaşırtmadı. Ama karşı karşıya gelirsek ve yüzüme gülmeye devam ederlerse işte bu şaşırtabilirdi. Yaşlı bunaklar diğer kraliçeye sinir oluyorlar ama beni de kabul etmişe benzemiyorlardı. Eh, onların bir bildikleri varsa benim de muhakkak bir bildiğim olurdu.

 

**

 

Yeni bir saray inşa etmeyecektik. Onun yerine güvenilir ham maddeden oluşan bir malzemeyle tek katlı ama geniş bir yer tasarlamıştık. Üstelik yukarı atmadığımız katı aşağıya gizli odalar ve sığınak yaparak telafi edecektik. Bunu da Antuan'ın kütüphanesi gibi el yordamıyla ve orman hayvanlarının desteğini alarak yapacaktık. Bu yüzden aşağısı tamamlanmadan herkese bilgi vermemiştik. Ekibe bile...

Şimdi üçümüz oraya gidiyorduk. İnşaatı oldukça hızlı bitecek gibiydi. Eh işin içine büyü karışınca bazen sevinmiyor değildim. "Buranın farklı bir enerjisi var hissediyor musunuz?"

"Ben yeni rünlerle tanışacağımı hissediyorum abla."

"Ben hissetmiyorum canım." Farklı bir şeyler vardı. Antuan'la el ele tutuşup inşaat alanına aktarırken, Orion şimdiden bulduğu rünleri inceliyordu. Eğitimlerinin yanı sıra ona burada bir görev vermeyi düşünüyordum. Kendi oluşturduğumuz ilk gizli odaya girdiğimizde hissettiğim enerji yükseldi. "Burada sızıntıya ait bir şey hissediyor olabilir miyim?"

"Hissediyorsan ve içinden çıkarlarsa zararımıza olur canım."

"Abla bir kalkan buldum. Büyü kullanmadan seni koruyacak büyük bir kalkana hazır mısın?" Sırıtarak içeri giren kardeşime minnetle baktım. Tam şu an hazırdım çünkü bu hissin sonucunu muhakkak öğrenmem lazımdı. Ellerimi toprağa yaslayıp daha net hissettiğim enerjiye odaklandım. Buradan bir şey çıkacağına emindim. Biraz büyü kullanıp zihnimde yaptığım içsel yolculuktan sonra toprakta spiral bir izin oluştuğunu görüp gülümsedim. Spiral güneşin boşluklarına parmak aralarımdan akan enerji dolmaya başladığında ışık büyüdü ve olduğumuz yeri komple sardı.

Sarı şeffaf bir tabakanın içindeyken toprakta oluşan çatlaklar dengemizi sarsıp bizi titretti ve bir anda başka bir yere geçiş yaptık. Artık etrafta sarı bir tabaka yoktu çünkü onun yerine biz şeffaftık. Üçümüz de birbirimize bakarken Antuan anında etrafı kolladı ve tehlike var mı diye kontrol etti. Yok gibiydi. İleride insanları görüyordum ama onlar bizi görmüyordu.

"Bu bir çeşit ışınlanma mı? Hala Basillan'da mıyız?"

"Hiç emin değilim kardeşim." Giyimleri zamanımızdan farklıydı. Taştan evlerin yapıları farklıydı ama oldukça zengin içerikli gibi duruyordu. "Nasıl geldik buraya?"

"Toprak sayesinde bize yaşadığın anıları gösterebiliyorsun sevgilim. Belki de artık o toprağın hafızasını da görebiliyor ve izletebiliyorsundur."

"O halde burası Basillan ve biz geçmişi mi görüyoruz?" Sessiz kaldı. Cevabını bilmediğimiz soruların içindeydik yine, ilerlemeye devam ettik. Akademinin eski hali çok daha güzel görünüyordu. İnisiyeler korse değil, korse renginde pelerin takıyor ve etrafta gezinirken mutluymuş gibi izlenim veriyordu. Sonra bir şey hissettim. Bir çocuğun içinde bana tanıdık gelen bir şey.

"Baba?"

"Ne?"

"Nasıl?" Baktığım yere baktıkları an kaşlarını çattılar. "Hayır abla o babam değil?"

"Tanıdık hissettiriyor."

"Çünkü büyük babam. Yüzündeki benden hep bahsederlerdi." Büyük babamızın çocukluğa inmiştik demek ki, pekala. Burada izlenmesi gereken bir şeyler olduğuna emindim. Yürümeye devam ettikçe tanıdık hissi arttı. Sürekli birilerini, birilerine benzetiyordum ama benzeyen şey yüzleri değil ruhlarıydı.

"Kraliçem?" diye bir ses duyduğumda istemsizce yana doğru döndüm. Fırfırlı bir gömlek giyen adam dönemin kraliçesine soru sormaya çalışıyordu ama kadındaki tanıdıklık feci oranda fazlaydı. "Bu, bu... ama bu kadın benim?"

"Ne? Hangi açıdan kendine benzettin canım?" Az önceki büyük baba olayından sonra bir şeylerden emin olan Antuan sormakta geç kalmamıştı.

"Ruhu Antuan, ondan aldığım titreşim kendiminkiyle aynı."

"Yani ablamın demek istediği..." sorusunun en mantıklı cevabı sevdiğim adamdan geldi.

"Başka bir hayatta kim olduğunu görüyor. Ancak nasıl görüyor? Toprak elementi mi etkileşime geçince yükseldi yoksa?"

"Hayır Antuan abi," diyen Orion'a kaydı bakışlarım. Elinde tuttuğu çok garip bir nesneninin rününe bakıyordu. "Ablam hiç bilinmeyen beşinci elementi aktif etti: yani zamanı..."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.07.2025 23:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...