
**
Aklıselim ve mantıklı düşünemediğimiz anda en basit çözümleri gözden kaçırıyorduk. O kadar zor yoldan bir çözüm arıyorduk ki bir yumak gibi karışmış zihnimizle kalakalıyorduk.
"Antuan onu buldum." Zihnine fısıldadığım cümlenin ardından saniyeler içinde yanıma aktarmıştı. Yüzündeki gülümseme büyürken beni anında çekip göğsüne bastırdı. "Günler sürecek diye korkmaya başlamıştım ama becerikli karım saatler içinde çözdü. İçine baktın mı Lily'm? Bizi bu durumdan kurtaracak bir şey yazıyor mu?"
"Yazıyor, işte burada." Sayfayı bulup kutsal kitabı ona doğru uzattığımda elini ateşe değmiş gibi çekti. "Ne oldu?"
"Yaktı, fena halde hem de." Gerçekten eli anında kızarmıştı.
"Millet buraya toplanın." Bugün akademide eğitim olmadığı için etrafta meraklı inisiyeler de yoktu. Sesimi hepsinin zihnine fısıldadığımda bağırmama ya da büyü kullanmama elbette gerek kalmamıştı. Artı birden fazla kişiye kendimi duyurabiliyordum. "Kutsal kitap elimde." Şaşkınlık ve hayranlık arası uğultulu bakışlar eşliğinde gülümsedim. "Valeri, gel ve şu sayfaya bir göz at." İgnis olduğu için kitabın onu yakıp yakmayacağını bilmiyordum ama yanacaksa o yansın diye ufak bir kin gösterisi yapmamın sakıncası yoktu. Onunkilerin yanında devede kulak kalırdı.
Merak ve heyecanla elimdeki kitaba uzandı. Kitap onlar için çok kıymetliydi zira daha önce pek gören olduğu düşünülmüyordu. Kutsal kitaba dokunmanın zevkini yaşayacağı sırada acı bir çığlıkla elini hızla çekti. "Ne oldu?"
"Yaktı, buz yanığı... yoksa ateş beni etkilemez." Su ve buz da Antuan'ı etkilemezdi. Demek ki kitap ben hariç diğerlerini elementi ne olursa olsun yakacaktı. Uzun zaman sonra onu gören tek kişinin ben olduğumu duyduklarında yaşadıkları hisler, şimdi benim bulmam ve yalnızca benim dokunup kitabı açmam ile artmıştı. Kraliçe olduğumun baskınlığını onların zihninde, Antuan'ın ise gözlerinde görüyordum.
"Anladım kraliçem, kitaba biz dokunamıyoruz. O halde lütfen açıp okur musunuz bizi bu durumun içinden kurtaracak olan o şey ne?"
"İçinizden biri ön görülemez bir kötülükle karşılaştığında yapmanız gereken tek şey tanrılara adak sunmak ve adağın kabulünü beklemektir." Kitabın sayfalarını okuduktan sonra başımı kaldırınca göz göze geldiğim ilk kişi Valeri'ydi. "Tanrılara adak adamalıyım, bir kurban vermeliyim ki başımızdaki musibet dağılsın."
Valeri aldığı soluğu veremedi. Aklına gelen şeyle bedeni kaskatı kesilirken Alex'e baktı. Alex ona gözlerini devirip başını iki yana salladığında bile rahatlamadı. Ellerinin titrediğini görüyordum. O gece çıldırmış görüntümden nasibini aldığı için kollarını birbirine kavuşturup kendine fiziki bir koruma kalkanı yaptı. Beden analizini sonraya bıraktım. "Kurban ne olacak kraliçem, düşündünüz mü?"
"Karşımda titreyip durma, ne sanıyorsun sen beni?" Zihnine doğru bağırdığımda ellerinin titremesi durdu. "Bazı şeyleri hak ettiğin yadsınamaz bir gerçek Valeri, ama sana neden göz yumduğumu aklından çıkarma. Bir kızımı kurtarmak için diğerini kurban edebileceğim o kirli zihninden nasıl geçiyor aklım almıyor! Korkmayı bırak!"
"Sana, Lily asla bunu yapmaz demiştim!" Alex'in homurtusuyla ilgilenmedim. Chloe'yi nasıl kalpten sevdiğimi o biliyordu, gözleriyle görmüştü.
"Bu kadarına da pes doğrusu!" Olivia kocaman gözleriyle bir zamanlar çok yakın olduğu kadına bakarak hayretle başını salladı.
"Bu zırvalık hakkında tek kelime daha duymak istemiyorum! Adağımı adadığımda bunu sıradan bir şekilde yapamayız."
"Bence gücünü kaybettiğin ve canlılarınla büyü yaptığın o alanda yapmalıyız kraliçem. Toprağın hafızası orayı çoktan içine çekmiş ve bölgeyi işaretlemiştir. Yani çekim gücü açısından iyi bir seçenek olur."
"Bay Hughie haklı abla. İstersen önden gider toprağı kontrol ederim." Soil'e başımı salladım. Güç kaynağı neredeyse orada yapmalıydık.
"Ama yıldızımız bozuldu, pentegram yıldızı olmadan ritüeli nasıl tamamlayacağız? Yine hayvanlarımla mı yapmam lazım?"
"Yapman gereken şeyi kalbine sormaya ne dersin karım?"
"Antuan romantik bir cümle de duymak istemiyorum şu an!" Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Beni deli ettiği günlerin sayısı giderek artıyordu. Kaşlarım çatıkken geldi ve süslü elbiselerimden birinin yakasını açtı. "Hay ben senin libidona, şaşırdın mı herkesin içinde! Siktir-" Zihnine yolladığım sesimi susturup küfrümü geri çektim. "İşte cevap burada."
Göğsümün üzerindeki spiral şeklindeki dövmemi gösteriyordu. Saçlarımı geriye çekip açığa çıkarırken "Sinirlenince çok seksi oluyorsun güzel karım. Hadi şimdi de başla libidoma," diye fısıldadı.
"Akşam başlasam? Küfrüm de yarım kaldı malum?" Zihnine konuşurken gülümseyerek kenara çekildi. Mantıklı bir çözüm önerisiyle geldiği için akşam onu terslemek yerine ödüllendirebilirdim.
"Bu çok mantıklı," diye başlayan Victor'u, gözleri parlayan sevgilisi Olivia tamamladı. "Çünkü Lily orada muhteşem büyüsünü yaptı ve ardından Basillan'ın spiral güneşi doğdu. Yani tam bu noktada sarmal bir görüntüyle durursak kesinlikle dikkat çekeriz."
"Daha önemli olan ise adağın ne olduğu?"
"Tanrıların öylece bize kulak verip başını geri çevirmesini istemeyecek kadar güçlü bir şey olmalı." Boreas ve Alex haklıydı. Vereceğim kurban güçlü olmalıydı. Hepsiyle tek tek göz göze geldim. "Ben ne adayacağımı biliyorum. Hazırlıklara bir an önce başlayalım." Emrimle birlikte herkes dağıldı ve bahçenin içinde yine yalnızca o ve ben kaldık. Bir de bebeğimiz.
"Sen çok zeki ve güçlü bir kraliçesin, ne olursa olsun bu değişmeyecek." Mırıltısını gözlerimi kapatıp dinledim. Ara ara duygularımı yoğun yaşasam da -bu hem stres hem de hamilelikten kaynaklı olabilirdi- beni sakinleştirebilen yegane kişiydi.
"İyi ki çok basit bir kelime gibi durabilir ama sen kutsal kitabın içinden ona yalnızca ben ulaşmışım ve öyle önemli bir kelime gibi algıla olur mu. Bizzat kitap sana fısıldıyormuş gibi... İyi ki Antuan, iyi ki benimlesin, benimsin, yanımdasın. Seni çok seviyorum."
"Oysa bilmiyorsun ki ağzından çıkan tüm cümleler benim için aynı şeyi ifade ediyor. O kadar önemli, o kadar yoğun. Tanrılarımız eminim bu söylediğimi dikkate almayacaktır. Herkes için kraliçe olabilirsin ama ailemizi, çocuğumuzu ve yuvamızı dişli bir şekilde koruduğun bu günlerde benim gözümde bir tanrıça gibisin. Büyüleyici bir tanrıça. Tanrıçam... iyi ki, sana çok aşığım... iyi ki..."
**
Saatler içinde biraz uyumuş, dinlenmiş ve toparlanmıştık. Şimdi ise her şeyin hazır olduğu bilgisi Greinner tarafından zihnime aktarılıyordu. Alana Gildor'un sırtında giriş yapacaktım. Kutsal ritüellerde böyle girişlerin önemli olduğu söylenilmişti. Greinner alanı koruyacakken, yanımda Antuan ve Naiads, arkamdan ise Tara gelecekti. Tacımı takmıştım. Onun haricinde alnıma uzun şeritli bir zincir geçirilmişti. Tam ortasında ise spiral bir sembol vardı. Tüm tuşlara aynı anda basıyor ve sonuç vermesini bekliyordum. Üzerime tülden bir elbise giymiştim. Soil, tanrıların huzuruna tüm şeffaflığımla çıkmam gerektiğini söylemişti. Bir başkasının bedenimi görüyor oluşana dertlenemeyecek kadar büyük dertlerin sahibiydim.
Tüllerim rüzgarda uçuşurken boyadığım koyu kırmızı dudaklarım havayı içine çekmek için aralandı. Gün ve gecenin aydınlandığı şafak vaktinde spiral güneş yeni yeni canlanmaya başlarken mananın daha dolgun olacağı kanısına varmıştık.
Gildor üzerine binmem için eğildi. Dikkat edin bebeğim ve onun bebeği.
Onun bebeği... Güzel kızım her şeyi senin için yapıyorum. Vazgeçmem gereken şeylerin hiçbiri senden önemli değil.
Anka kuşumun yumuşacık tüyleri arasında elimi gezdirirken uçmayacağı için boynuna sarılmadım. Onun siyah tüylerinin arasında açık renk tüllerimle dikkat çekiyordum. Planladığımız gibi sağıma, soluma ve arkama geçtiler. Ardından bastığımız yerleri adım adım titreterek ilerlemeye başladık. Derin bir nefes alıp her şeyin yolunda gitmesi için yol boyunca evrene güzel enerjiler gönderdim.
Alana geldiğimizde ise spiral çemberi yapacağımız kişiler ve ek olarak bazı profesörler bizi bekliyordu. Kalabalık olmamasını özellikle istemiştim çünkü bu bir şov değil ben de bir soytarı değildim.
Antuan kollarımın altından beni kavradığı gibi dikkatle yere indirdi ve dudaklarını alnıma bastırdı. Gevezelik yaptığım günlerden bunun insanlar için helalim deme şeklinin olduğunu da söylemiştim. Öylesine bahsettiğim her şeyin duymadığım özlemi o yapınca birden diniyordu. "Şans dilememe ihtiyacın yok tanrıçam. İçinde kızımız olduğu için daima şanslı ve daha güçlü olacağını biliyorum."
"Kendimi senin kadar ifade edemiyorum gibi geliyor. Sen beni binlerce kat seviyormuşsun da ben yanında sönük kalıyormuşum gibi hissediyorum." Gülümsedi ve eli yanağımı okşadı. Derin bir nefes verip alnını alnıma yasladığı an kaldığı yerden nefes alarak onu tamamladım.
"Nerede bulunduğumuza bir bak benim güzel, masum zambağım. Bizi kaybetme ihtimalinin gözünü döndürdüğünü gözlerimle gördüm. Ruhumun kadını, yaptığın fedakarlık dahil her şey ama her şey senin sevgini, şefkatini ve kalbime doğru akan tüm hislerini anlatıyor. Sen konuşmasan da olur, sen bu yaptıklarından sonra seni seviyorum demesen de olur. Bazı şeylerin dilden dökülmesi gerekmez eylemlerle kendini anlatır." Anlattım. Ona sıkıca sarılırken onun da bir eli sırtımda diğer eli karnımdaydı. Şu an konuşmasa bile hareketleri kendini, tıpkı bahsettiği gibi izah ediyordu.
"James olsa 'arkadaşlar güneş doğmadan biraz hızlansak mı?' derdi," diyen Alex'e gülümseyerek döndüm. Haklıydı. Asil ve dik duruşunun altında sabırsız ve hareketli bir çocuk yatıyordu.
"Ran da ona bu anı bozduğu için kızardı." Ağlasayım geliyordu ama ona inat yine gülümsedim. Yıldız çemberimizi eksi iki üyeyle devam ettiriyorduk. Sonra gözüm bir su birikintisine takıldı ve biraz odaklanmaya karar verdim. Zaman elementi içimde biraz da olsa vardı, bu nedenle tamamen odaklanırsam istediğim şeyin doğruluğunu kontrol edebilirdim.
"Bence hala kızıyor."
"Nasıl?"
"İkisinin de ruhunu burada hissediyorum. Eminim çemberde bize katılmak için gelmişlerdir. Size minnettarım ve enerjinize ihtiyacım var çocuklar." Gerçekten minnetle güldüğümde elimi kalbime götürdüm ve spiral dövmemden güç almaya çalıştım. "Tamam, herkes hazırsa başlayalım."
"Spiral güneşi doğuran kişi olarak başta sen olmasın, spiralin sembolü sensin ve biz senin ardından gelmeliyiz." Hughie'yi başıyla onaylayan zeytinim heyecanla konuştu. "Bence elementleri de dağıtmalıyız, hepsi bir arada olmak yerine aralara serpilirse daha güçlü ve tutarlı oluruz."
"Tamam ilk adımı atıyorum o zaman."
"Kraliçemiz hepsi ama ruhunun özü su olduğu için arkasına ben geçmek istiyorum," diyen Olivia geldi. Çemberden değildi ama bu zaten bir kehanet değildi. Gücümüzü, özümüzü ve masumiyeti ortaya koyup adağımızı adayacağımız bir ritüeldi.
"Su ve ateşin ardından toprağın gelmesi fena olmaz. Hem ablama daha yakın olmayı tercih ederim," deyip gülümseyen Soil, Olivia'yla arasına biraz boşluk bıraktı ve yerleşti.
"O zaman havayla devam edelim." Bay Hughie, Soilin yanına geçti. Ardından sırayla Alex, Boreas, Victor ve Antuan geçti. Sarmal çemberin bir ucunda ben diğerinde ise Valeri vardı. Bu işi başlatan ve bitiren olarak çemberi tamamlıyorduk. Mara ve Gabriel çemberin dışında kalıp olası bir durumda müdahale etmek için bekleyecek ve tıpkı canlılarımız gibi çemberi koruyacaklardı.
"Hava, su, ateş ve toprak adına; elementlerimle birlikte tanrı ve tanrıçalara sesleniyorum, duyun beni! Ben Basillan kraliçesi Lily White Garcia. Sizleri tüm ruhum, tüm hücrelerimle birlikte anıyorum. İçimden geçen tüm düşünceleri tamamen şeffaflıkla seçebilirsiniz. Bu diyar için faydam, zararımdan çok olmuştur. Kötü bir insan değilim, bu yüzden kötü bir sonu reddediyorum. Defalarca kez kurtardığım ve huzura erdirdiğim Basillan'ı, kendi soyumdan birinin yerle bir etmesine kati suretle razı gelemem. Karnımdaki bebeğimin ruhuna bulaşan şeytanın özünden arınmasını, her bebek kadar normal bir şekilde doğmasını talep ediyorum. Bebeğimin ve kurtardığım tüm diyarın kurtuluşu için size sunacağım adağı kabul etmenizi temenni ediyorum. Biliyorum kraliçeliğimi sunsam bu sizin için bir oyuncak gibi gözükecek. Bu yüzden huzurlarınızda sizlere tüm elementlerimi kurban ediyorum. Adağımı kabul edip kızımın ruhundaki özden kurtulmasına yardımcı olun. Hera, Poseidon... başından beri benimle olduğunuzu biliyorum, dokunuşunuzu hissediyorum. Ailemi, yuvamı ve çocuğumu korumam için adağımı kabul edin."
Elim kalbimdeyken gözlerimi kapatmış ve anın içine tamamen çekilmiştim. Şimdi ise susunca tamamen bir sessizlik hakim oldu, kimseden çıt çıkmayınca ne kötü ihtimali zihnimde gezdiriyordum. İçten yalvarmalarım devam ediyordu. Böyle bir sonu hak etmiyorum. Lütfen, lütfen, lütfen...
Şaşkınlık ve hayranlık karışımıyla iç çekme sesini duyunca gözlerimi yavaşça araladım. Nihayet aramızda şeklimize uygun spiral bir bağ ışık saçarak canlanmıştı. Bu adağımın kabul olduğu anlamına mı geliyordu. Bağın arasındaki ışık yavaşça herkesi içine alırken sondaki Valeri'ye gelince durdu. Valeri'nin gözleri kocaman açıldı ve bu dünyayla bağlantısı kesilmiş gibi kalakaldı. Tam şu anda ritüel yapıp adak adarken bir görü gelmesi şart mıydı gerçekten?
Spiral bağ Valeri'yi içine almadıkça endişem artıyordu. Onun kirli düşüncelerini beğenmedilerse çemberden çıkarmaya razıydım. Hatta Antuan'ın zihnine fısıldasam ve şöyle hafif bir su fırtınasıyla-
Valeri soluğunu yeni kazanmış gibi boğulur sesler çıkarırken hepimizin gözü ondaydı ama hiçbiri çemberi bozmadı. Derin derin nefes alıp bir yandan öksürdükten sonra gülümseyerek bana baktı. "Tanrı ve tanrıçalar adağını kabul etti Lily! Gördüğüm görü ilk kez hem geçmişten hem de gelecekten geliyordu. Geçmişin konumuzla tam odak noktası ise Petunya North ile başlıyor. Senin doğumun sırasında üzerine damlayan bir iki damla içtenlikle kopup gelen gözyaşı kendi yeteneğinden sana aktarmasına sebep olmuştu. Yani o toprağın üzerinde yaşananı birine gösterebilirken sen, her nerede olursan ol yaşadığın her şeyi birinin zihnine aktarabiliyorsun. Doğumun esnasında ise farkında olmadan aynısını Chloe'ye yapmışsın. Chloe'nin üzerine döktüğün gözyaşı saf sevgiden ibaret olduğu için içindeki yeteneği ona aktarmışsın. Tıpkı annen Petunya gibi... Kızımın ruhunun elementi normalde ateş ama onu doğuran annesinin elementi su olduğu için doğum anında elementler birbirine dolanmış. Yani Chloe hem ateşe hem de suya hükmedebiliyor. Aktardığın yetenek ise suyun arındırma özelliği: yani bir kızın doğduğunda, diğer kızın yeteneğini kullanarak ruhundaki şeytanın özünü silecek. Böylece hem onu hem bizi hem de Basillan'ı sonsuza kadar bu beladan kurtaracak."
Cümlesini tamamlar tamamlamaz spiral çemberin ağı Valeri'nin de bedeninde dolandı ve onu da çemberin içine aldı. Verdiğim o her şeyin hallolması nefesini benimle beraber canlılarım da hissetti. "Teşekkür ederim tanrım, teşekkür ederim tanrıçam." Hepimizin yüzünde zafer gülümsemesi yer edinmişti. Ardından çemberin ışığı bir yılan gibi kıvrılarak yeniden bana gelip tüm bedenimi dolaşmaya başladı. Damarlarıma sızan ferahlığı hissettiğimde gözlerimi kapattım. Gelen yakıcılık ve kuraklıkla ne olduğunu elbette anlamıştım. Adadığım elementlerim kabul olduğu için hepsi tek tek bedenimden arınıyordu.
Turuncu, mavi ve kahvenin renkleri tek tek bedenimden ayrılıp spiral bağa tutunduğunu ve bir uçurtmanın kuyruğu gibi yavaşça göğe doğru süzüldüğünü gördüm. Gülümsedim, içim bir boşluğa düşmemişti. Hiçbir acabası olmadan istediğim ve elde ettiğim bir durum için acı hissetmeyecektim. Ben geldiğim yerde sıradan bir insan gibi yıllarca yaşamıştım bu yüzden ne kadar çok gücüm olursa olsun asal güç budalalığına ve açgözlülüğe erişmeyecektim. Bu yüzden gelişi gibi gidişi de hayatımın manasında bir şey değiştirmedi.
Bir tek su benimle kalmıştı. Adağım karşılığında tanrılar ruhumun elementini benimle birlikte bıraktığına göre kraliçeliğe devam etmemi ve Basillan'ı yönetmemi istiyor olmalıydılar.
Spiral çember bozulduğunda Antuan yürüyecek kadar sabretmeyerek aktarıp yanıma geldi ve sıkıca sarıldık. Hepimiz gülmeye başladığımızda gülüşlerimiz kahkahaya dönüp az önce bizden kopan bağın peşinden uçar gibi havada salındı. Bir tek Valeri olduğu yerde kalmıştı.
"Bir sorun mu var Val?"
"Elementim benden gitti. Ateşi artık hissedemiyorum," deyince kendimi tutamayıp şen bir kahkaha attım. "Ateş: uzun süre senin bedeninde kaldığım için senden sıçrayıp bana gelmişti Valeri. Yani zaten elementini istemesen bile benimle paylaşmak zorunda kalmıştın. Eh onu da kurban edince yarım yamalak gidecek hali yok, kimden geldiyse büsbütün gitmiş işte. Kabul ediyorum ki bunun olacağını tahmin etmemiştim. Yaptıklarının cezasız kalacağı için içten içe sinirlenen bedenime bu şifa geldi. Üstelik kellen yerine bedeninden ayrılan şeyin elementin olduğu için şanslısın! Tamamen yok olmadığın için sevinmelisin, talep ettiğin gibi ailenle birlikte kalan yıllarının tadını çıkar... Bunu hep birlikte başardık, teşekkür ederim. Hatırlatın: en kısa zamanda bir kutlama balosu yapalım. Hadi gidelim kocam, gidelim bebeğim. Bu zafer bizimdir!"
**
Aylardır içimde dolaşan huzuru tanımlasam kelimeler Basillan'a sığmazdı. Her duyguyu hissetmiştim, düşmüş kalkmış bir şekilde yolumu yuvamı bulmuştum. Her şey yoluna girmiş ve halkımın haberi olmadan büyük bir badire atlatmıştık. Kutlama balosu için herkes çok mutlu olmuştu. Tüm Basillan bir anda kraliyet ailesine dönmüş en kabarık, en fırfırlı ve dantelli elbiselerimizde orta çağdan çıkmış gibi çılgınlarca dans etmiştik. Benim için hazırlanan elbiselerden kabarık bir tane seçmiş, herkese uymuştum. Bir film karesinde gibi olmak aşırı hoşuma gitmişti.
Kocamla birlikte ilk dansı açtığımızda birbirimize gülen gözlerimiz ve kalplerimizle birlikte bakmış, herkesin yaşamak istediği aşk buymuş gibi güzel bakan gözleri saygıyla karşıladık. Arada fesat ve kötü gülüşler elbette görüyordum ama herkesle iyi anlaşıp dost olmamız elbette mümkün değildi. Beni çok sevip tapmalarını falan bekliyordum, iyi olsunlar o bana yeterdi.
Bir ay önce Victor'un eşlik mührü oluşmuş ve Olivia'nın ayakları yerden kesilmişti. Onları da eş çiftler arasına aldıktan sonra Olivia'nın da eş mührü oluşmuş güzel zeytinim çok mutlu olmuştu. Bir tören de onlar için yapmıştık. Kötü günleri geride bırakıp artık eğlencelere doyma vaktiydi.
Boreas ve Violet arasındaki ilişki ilerlemiş, ailelerin haberi olmuştu. Boreas'ta bir eşlik izi oluşmamıştı ve bu farklı gruplar olduğu için sürecin uzaması demekti. Yine de Violet yıllarca beklediği aşkıyla bu noktaya geldiği için deli gibi seviniyordu. Herkes eş olmak zorunda değil, tören olmasa bile ben bunu kalbimde hissediyorum deyip konuyu kapatmıştı.
Canım ikizlerim ara ara tartışıyor olsa da artık Orion, Soleil'den ona abi demesini isteyip kızımı çıldırtıyordu. Ayrıca Petunya Hanım'a teşekkür için bir yemek daveti vermiş ve ellerimle yaprak sarmıştım. Antuan bunu bir daha göremeyeceği için korkmuş olsa da tencerenin tamamını yemesin diye elinden zor almıştım. Aile sıcaklığını geç tatmıştım ama kızımın bunu doğar doğmaz tatması için her şeyi yapacaktım. Bir tek Valeri'nin baba tarafından akrabası olmasına katlanamayacaktım sanırım. Gerçi Chloe olduğu için kendisini hayatımdan çıkarmam söz konusu değildi. Ben en iyisi Adeline'ı tek akrabası olarak tanıtmalıydım.
Antuan gerezada çalışıyor ve suçlarara akıl almaz cezalar veriyordu, adaleti sağlamak onun göreviydi ve tanrıların Valeri'ye verdiği cezayla mest olmuştu. Soil ise yakında akademik kariyerini tamamlayarak eğitmen olarak atanacaktı. Çiçekler içindeki kızım bu durum için oldukça heyecanlıydı ve ona çok yakışacaktı.
Ben de bu sıralar bir Gildor bir Greinner derken oradan oraya uçuyordum. Şimdi de yakışıklı ve huysuz ejderhamla göklerdeydim.
Doğuma az kaldı farkındasın değil mi Zambak? Havadan çocuğu aşağı bırakacaksın diye korkmaya başlıyorum. Millet suda doğum yapıyor sen gökyüzünde?
Neşeli bir kahkaha attım. "Doğurursam narin pençelerinle kaparsın çocuğumu bebeğim."
Canı acımaz mı?
"Acır en iyisi burada doğurmayım. Hiç sancım yok ne doğumun neye benzediğini biliyorum. Söz o an geldiğinde üzerinde olmayacağım."
Bu sözüne uyarsan çok sevinirim.
"Yakınlarda yumurtadaki yavrun çıktı diye pek bir hassaslaştın sen. Koskoca Greinner yumuş yumuş bir babacık oldu." Yeniden gülüyordum ki hızlanmaya başladı. "Tamam tamam hoşuma gidiyor sadece. Üzerine kusarım bak! Hadi gidip mini ejderi görelim."
Hayır dedim ya Zambak, daha kaç kere hayır demem gerekiyor? O eğitimsiz bir bebek ejderha, yüzüne alev püskürtürse ne yapacağını merak ediyorum. Üstelik artık ateş elementi de seninle değil.
"Pekala o zaman daha sonra ziyaret ederim. Ona hediye olarak kocaman bir fırça alacağım. Babası gibi kokmadan gezsin- aaa! Şaka şaka hızlanma!"
**
Duydu durumumu ifşa eden yumuşacık berjerime kurulmuş meyve yiyor ve biraz da Soil'le konuşuyordum. Hamilelik feci uyku yaptığı için Liçi meyvesinin yarısı ağzımda ısırmaya çalışırken uyuyakaldığımı hissedip sıçrar gibi uyandığımda karşımda bana gülen iki kardeş ve koca vardı.
"Çok kötüsünüz."
"Sen ise çok tatlısın abla." Soleil kollarımın arasına girince onunla sevgi yumağı olduk ve koltuğum pembelere büründü.
"Nasıl yine aynı şekilde aynı meyveyi aşerdin anlamıyorum."
"Senin de cimriliğin tutuyor Soil. Toprağın alfasının nasıl olur da bu kadar az liçi meyvesi olur anlamış değilim. Yine o yılana gidip sokulacak gibi hissediyorum."
"O sıradan bir yılan değil, koruyucu maran. Daldakileri taze taze toplayıp koca bir sepet meyve getirdim abla, sana da yuh diyorum."
"Sen aşersen ben sana ağacı söküp gelirdim, haksızlık ediyorsun." Antuan şimdiye kadar olduğu gibi tüm hamilelik hallerimi gülümseyerek izliyordu.
"Her halini gördüm sanıyordum Lily, ama bu halinin bambaşka bir tatlılığı var."
"Normalde tatlı değil miyim yani? Aşk olsun!"
"Aşk olmuş olacağı kadar abla, daha ne olsun istiyorsun?"
"Sus, seni de babama şikayet ettim. Babam da toprak benim gidip getirecek meyvelerimi."
"Pes ediyorum ve dinlenmek için yüksek müsaadenizle odama çekiliyorum sayın kraliçem." Arkasından söylediklerini kabaca tekrarlayıp dalga geçerken kıkırdayan Soleil'i gıdıklama başladım. "Demek komik buldun seni fındık faresi..."
"Ablacığım benim de uykum geldi. Yüksek müsaadelerinizle... ondan işte." Kaçarak yanımdan ayrıldığında sırıttım.
"Duşa girmek ister misiniz kraliçem?"
"Hayır, havuza girmek isterim. Duş beni kesmiyor artık daralıyorum ve ferahlamak istiyorum. Elementlerim gittiğinden beri o beni elementleriyle kemiriyor gibi geliyor. Toprak ve hava gelip tenimi kavuruyor, kurutuyor. Ateş gelip içimi yakıyor. O yüzden kendimi buz gibi suların arasına bırakmak istiyorum. Eşlik etmek ister misin hükümdarım?"
"Belki daha sonra, şimdi yapmam gereken ufak bir iş var güzel karım."
"Peki sen bilirsin, bulursan gelirsin?"
"Suyun içinde her nerede olursan seni bulurum güzel zambağım."
Bir cilve ve edalı tavırlarla saçlarımı savurup odadan çıkarken arkamdan güldüğünü işitiyordum. Ağır adımlarla havuzun içine girdiğimde ruhumun elementi beni coşturmuştu. Kızımın özü de aqua olmalı ki fena yükseliyordum suyun içinde. Sanki tüm denizlere hakimim gibi geliyordu.
Havuzun dibine indiğimde gizli geçidimiz sayesinde denize açıldım. Saniyeler sonra ise mavili gümüşlü kuyruğunu sallayarak sana gelen Naiads'ı gördüm. "N'aber canım, sen en son benim evimi korumuyor muydun?"
Evini niçin koruyayım Lilyciğim, ben bizzat seni koruyorum. Lilyciyim ve sonsuza kadar öyle kalacağım.
"Böyle söyleyince slogan gibi oldu. Buraya geldiğimi hükümdar mı söyledi?" Senciyim der gibi Lilyci olduğundan bahsetmesi komiğime gitmişti.
Yoo benim gözüm kulağım buralarda biliyorsun?
"Amfibi olduktan sonra buraya pek girmiyorsun sanıyordum?"
Su benim yaşam stilim, sence böyle bir şey mümkün mü?
"Elbette değil, deniz erkekleri sevgilisini bırakıp uzun sürede karada duramaz."
Fenasın kraliçem. Sevgilim burada olduğunu bana bildirince uçarak damladım.
"Sahi, Sapphire nasıl? Onu uzun süredir görmüyorum, Antuan da canlıları konusunda ketum biri olduğunda-" Gözlerim bir şeye takılınca sözüm yarıda kaldı. "İnanamıyorum aygırını göndermiş."
Aygır demesene Lily, su aygırı de alınıyor minik.
"Peki küçük su aygırı, seni gizli bölgenden çıkaran şey ne oldu?" Suyun içinde ağır ağır yüzdü ve kafasını hafifçe karnıma yasladı. "Ama ben bunu yerim. Analık hormonlarım beni her gün ağlatıyor zaten. Bunsan sonra tatlı minik su aygırısın, sana aygır diyeni mahvederim, gereza hücrelerine atarım, Greinner'a söylerim kızartır!"
Tercihim karadaki büyükbaşlar, beni denize bulaştırma Zambak!
"Çıksana aradan şurada üstünlük kurmaya çalışıyorum."
Ateş elementin gittiğinden beri ağzımı ocak gibi kullandığını fark etmedim sanma.
"Hadi be oradan!"
Zihnime doğru gümbür gümbür yanan ateşler içinde bir kahkaha savurdu ve dediğim gibi aradan çıktı. Bazen bu canlıların açık sözlülüğü başa belaydı. Biraz daha derinlere yüzüp kollarımı ve bacaklarımı esnetirken bir şey oldu. Olduğum yerde durup doğru anlayıp anlamadığıma baktım. Evet, oluyordu sancım geliyordu.
"Ahh, Naiads sancım geldi. Biraz daha günüm vardı aslında."
Ne? Sabırsız bir bebek geliyor desene? Naiads amcasının yanında doğmayı seçti diye deli olacak bir ejderha tanıyorum.
"Ne bu neşe be? Doğuruyorum diyorum! Basillan'da doğumlar geç oluyordu?"
Karnın burnunda bilmem farkında mısın? Hem en son gittiğinde Bayan Geysis sana her şey yolunda doğmak istediğinde doğacak demedi mi?
"Bugün için mi dedi? Kızım bugün mü, şu an mı doğmak istiyorsun gerçekten? Sapphire'e söyle Antuan'a haber versin! Aygır da buradaydı, o da verebilir. Doğuruyorum, ahhhhh"
Tamam sakin ol ve derin nefes al. Sancı gelince de it gitsin, ben buradan tutacağım hadi.
"Canım yanıyor Naiads, ama geliyor gibi. İkinci doğumlar kolay olur derken avutuyorlar sanıyordum. Aaaa, nerede kaldı bu adam?"
Aşağısı ne durumda bakmamı ister misin?
"Bak, ahhh! Geliyor galiba?"
Derin derin nefes almaya devam et ve sancı gelince gönder gelsin. Bir baka- Aaaaa, geliyor gerçekten!
"Sen niye bağırıyorsun?"
Hayatımda kimseyi doğurtmadım Lily. Bu bir ilk!
"Gabriel'e de haber verin, yardım etsin. Biri gelsin ya yanlış bir şey yaparsan?"
Yapmayacağım, suda doğum ne kadar zor gerçekleşebilir ki, hem saçları gelmiş görünüyor. Bu işi ikimiz halletmeliyiz.
Yanımıza birinin yüzdüğünü gördüğümde Gabriel'in uzun saçlarından geldiğini anladım. Naiads'la yer değiştirdiklerinde bana gülümsedi ve sorum yok dercesine gözlerini kırptı. Son bir kez can havli ile ıkınıp bebeği iterken canlımın ellerini sıkarak sakinleşmeye ve güçlü durmaya çalışıyordum. Bana söylenen hiçbir şey kulağıma girmiyordu şu an. Bir an sonrasında ise her şey bitti. Gabriel kızımı kucağına aldı, suyun içinde çığlık çığlığa ağlayarak tüm denize varlığını belli etti.
Alnımı öpen dudakların sahibine baktığımda Antuan'ın hemen yanımda olduğunu ve ellimi sıkıca tuttuğunu fark ettim. Maraton koşmuş gibi soluklanırken dudaklarımda gülümseme vardı. Sadece Naiads'ın yanımda olduğunu düşündüğüm anlarda diğer elimi çoktan kavramıştı. Herkes gülümseyerek kızımıza bakıyordu. Babası gibi simsiyah saçları vardı, benim gibi beyaz tenli görünüyordu ama gözlerini henüz görememiştim.
İlk doğduğunda giymesi için en güzel kumaşlardan hediyeler gelmişti, kendim bile Zaranya sokağına gidip bir sürü alışveriş yapmıştım ama kızımız babasının gömleğine sarılmayı tercih etmişti. Doğar doğmaz onun kokusunu aldığı için bir tık bozuktum. Sonra göğsüme sinince bu kırgınlık hemen uçup gitti ve yerini hayranlığa bıraktı. "Seni hiçbir zaman bırakmayacağım bebeğim." Benim olmayan bir doğumu yapıp yine benim olmayan bir bebeğe bağlandığımda bunların hepsini yaşamış ve oldukça zorlanmıştım ama o benimdi, bizimdi. Antuan'la ikimizin bir parçasıydı.
Kocam beni kucakladığı gibi havuzdan geri çıkarırken Harvey ailesi çoktan orada bekliyordu. Annesinin kucağında duran Chloe kucağımdaki bebeğe şaşkınlıkla baktı.
"O da nedir? Zambı?"
"Tanışma zamanı bebeğim, o senin kardeşin. Adı Aurora."
"Aurora ne demek?" Gözlerim Antuan'ı buldu ve göğsüne yaslandım. Cevabı ise o verdi.
"Şafağın doğuşu demek canım. Şimdi onu biraz sevmek ister misin?"
"Hı-hı isterim."
Sudan çıkıp eve girdiğimizde kucağımıza önce Chloe'yi aldım. Onun kucağına ise kendim destek vererek minik bebeğimi yatırdım. Ben ona aquamın gücünü aktaracaktım, o da bebeğimi arındırıp şifasını saçacaktı. "Chloe, güzel kızım... bu bebek biraz hastalanmış. Sen bu minik ellerini onun üzerine koyup iyi olmasını diler misin?"
"Sonra benimle oynayacak mı, arkadaşım mı olacak?"
"Elbette oynayacak, hem arkadaşın hem de kardeşin olacak."
"O zaman hemen iyileşsin Zambı." Elini yavaşça kalbinin üzerine yerleştirdim, içimdeki güç akımını başlattığımda Chloe'de dileğini dilediği an yumuk yumuk gözleri ilk kez açıldı ve göz göze geldiler. Kızım bana benzeyen buz mavisi gözlerini açar açmaz gördüğü ilk gözler ablasına ait olmuştu. İlk kokusunu aldığı şey babası olmuştu ve ilk göğsüne sindiği ten ise ben olmuştum. Bu içimi sıcacık yapmaya yeterdi. Gömleğin altında ufak bir parıltı seçerken aralayıp baktım ve göğsümdeki izin aynısının miniğini bebeğimde de gördüm. Olmuştu, kurtulmuştuk. "Teşekkür ederim kızım."
Teşekkür ederim Hera...
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 65.03k Okunma |
6.18k Oy |
0 Takip |
123 Bölümlü Kitap |