
**
Mavi gözü ve simsiyah saçlarıyla ikimizin karışımı olan bebeğimizi yatağımızın ortasına yatırmış seviyorduk. Ben elleriyle, babası saçlarıyla oynuyordu. Bebek sahibi olmak evrendeki en güzel duyguydu. "Benim güzel Lily'm, canım karım... her halini gördüğünü sanıyordum ama anne olan halini en net bu defa görüyorum."
"Bebeğin altını değiştirirken ki halimi görmek istersen, kaçmaman yeterli Antuan."
"Kim kaçıyor, ben asla kaçmam?" Havayı şöyle bir koklayıp gerekeni yaptığı için kızıma teşekkür edecektim. "O zaman buyur babası, kızının altını değiştir ve ben de o sırada keyif banyoma gireyim."
"Değiştiririm tabii kızımın boku bile değerli benim için!" Ona başımı sallayıp daha banyoya girmeden söylenmelerini duyduğum için gülüyordum. "Yalnız bu yaptığınız kadın dayanışması, beni niye dışlıyorsunuz?" Kızımın mırıl mırıl çıkan sesi ve masum bakan gözleri ona her şeyi yaptırırdı. "Tamam tamam baban seni yer bakma öyle. Ama kızım sen de süt mü içiyorsun Greinner'ı mı yiyorsun belli değil!" Kahkaham umarım banyo duvarları ve benim aramda kalırdı.
Doğumunun üzerinden birkaç hafta geçmiş ve her şey yolundaydı. Başlarda herkes bize geldiği için Antuan'a çocuğu sevme sırası gelmediğinden onları kovmuştu. Adalet kendisine tecelli etmediği müddetçe hükümdar olmasının ne anlamı olduğu adlı bir konuşma da yapmıştı. Hayatımıza renk ve neşe gelmişti. Zira Aurora güneşin kızı demekti, şafak demekti. Chloe'nin yeteneğinin fayda ettiğini bir de havuzumun içinde açan çiçeklerden anlamıştım. Bu da Poseidon'un bize bir jesti olmalıydı çünkü gardenyalar suyun içinde açmazdı. Tüm anlamlarıyla birlikte bize verilen mesaj netti: iyi niyet, temiz kalp, barış, neşe ve dinginlik anlamları vardı gardenyanın.
Basillan bu anlamların hepsini umarım asırlar boyu sürdürürdü.
**
Kızımın doğumunun üzerinden iki yıl geçmişti. Bir süre ağlama atağı ve yemek krizleriyle uğraşmış kime çektiğini bulmaya çalışmıştık. Antuan'ın aile büyüğü kalmadığından ve beni de burada büyütmedikleri için bu sorunun ucu hep açık kalacaktı. Neyse ki Aurora'nın ruhunun elementi suydu, asıl element olarak onu seçmişti. Bu yüzden suya girince sakinleşiyordu. Ben de ağlama krizleri geldiğinde zaman zaman, çokça zaman onu Naiads'ın yanına gönderiyordum. Zaten ellerine doğan bebeğe bakmak için kırk takla atıyor ve onu oldukça mutlu ediyordu. Asıl bağı benimleydi ama şunu anlıyordum ki benden bir parçanın canlılarım için önemi büyüktü. Onlarla iç içe büyüdüğü için mutluydu, ben de öyleydim.
Basillan için kraliçe vasfımla toplantıya gitmeden önce hazırlanırken kapının önünden baktım ve Antuan'ı kızına oje sürerken yakaladığım bir manzara gördüm. Minik tırnaklarına her bir fırça darbesinde babasının yüzüne öpücüklerini sıralıyordu. İçimi ısıtan bu manzara karşılığında onlara sıkıca sarıldım.
"Anne?"
"Annem."
"Baba bak."
"Gördüm bebeğim. Baban tırnaklarını ne güzel boyamış."
"Bak, Auro." Sarı ojeyle tırnaklarının birine güneş çizmeye çalışmıştı. Muhtemelen güneşin onu temsil ettiğini anlatırken çocuğumun beynini yakmıştı.
"Evet anneciğim, sen güneşsin, güneşin kızısın. Seni çok sevdiğimizi biliyorsun değil mi mis kokulum?"
"Ben sevo."
"Evet sen de bizi seviyorsun babacığım."
"Anne, nanak... ben?" Yanaklarıma sürdüğüm ışıltılar hoşuna gitmiş olacaktı ki severek ve aslında silerek okşuyordu canım yavrum.
"Babacığım onları sürmek için biraz erken. Büyüyünce yaparsın anlaştık mı?" Anlaşamamışlardı çünkü Aurora kollarını birleştirip küsme pozisyonuna çoktan girmişti.
"Aba, büyük?"
"Hayır canım, Chloe ablan da daha makyaj yapmak için küçük. Onunla oynamak ister misin? Birazdan bize gelecek ve siz bahçede istediğiniz gibi eğleneceksiniz?" Ellerini birbirine çarpıp sevinirken sırayla bir beni bir babasını öpüyordu.
"Kocam, cici."
"Hayır o benim kocam, senin baban..."
"Hayır ben kocam."
"Hayır dedim..."
Elleri küsme pozisyonuna gidip bal gibi dudaklarını sarkıtmadan miniğin gönlünü aldım. Antuan'ın kahkahalarını dinledikten bir süre sonra ise mini saraya geldim. Beni götürmek için gelen Gildor'a teşekkür edip tüylerini karıştırınca homurdandı ve uçup kaçtı. "Neden bugün herkes benden kaçıyor?"
Bugünkü toplantının konusu Basillan tarihi için görevli kişinin bunu belgelere aktaracak olmasıydı. Tarihi yazacak herkes, tüm ekibim buradaydı. Onlar bir masal gibi yaptıklarımızı anlatırken ben uzun pencereden güneşin ışıldamasını izliyordum. Sonra detaylar benim kim olduğuyla ilgili noktalara değindi. Geldiğim andan beri yaşadıklarım gözlerimin önünden geçerken yaşananlar bir bir belgelerle kanıtlandı. Bir çizer harika portrelerimi çizmişti, içlerinde en sevdiğim Greinner'ın üzerinde bir elimde kılıç varken çizilmiş olandı. Havalı çıkmıştım...
Saatler sonra işi biten herkes çıkmış ve Antuan bu anı bekliyormuş gibi gerezadan buraya aktarmıştı. "Karım hakkında yanlış bir şey yazdılarsa, hepsini sorguya çekerim bilmiş ol."
"Bence güzeldi, oldukça kudretli ve havalı biri olarak aktarıldım."
"Zaten öylesin bebeğim. Baksana evde biraz yaprak sarması görmüştüm kim yedi?" Kahkahalarımın arasında bir süre beni izledi ve suçlamasına devam etti. "Kızın da senin gibi sarmalarıma bayılıyor. Girip çıkıp tek tek aşırıyor onları." Ellerimi tutup parmaklarımı tek tek öperken "Nasıl olsa güzel zambağım bir kere daha sarar. Bu parmakların değdiği her şey mükemmel oluyor," diye mırıldandı. "Seni özledim." Dudağımdaki benin üzerini baş parmağıyla severken söylediği ilk cümle genelde bu oluyordu.
"Ben de seni özledim hükümdar." Dudaklarına değen dudaklarımı iyi bir ev sahibi gibi karşıladı ve uslu uslu oyalanmaya başladı. Öpüşü şiddetlenirken bedenimde gezinen ellerinin tadını çıkarıyordum. Ensesindeki saçların uzaması kimin yararınaydı bilmiyordum ama şiddetli öpücüğüne karşılık yaptığım en iyi şey onları çekiştirmekti. Kalçalarımdan yakaladığı gibi kucağına kaldırırken aktaracağımız yeri düşünüp anın tadını doyasıya çıkardım ama sandığım gibi aktarmadık. Bir parmağını havada çevirip kapıyı kilitledikten sonra gözlerimin içine baktı, ardından uzun toplantı masamıza...
"Netleştirmek için soruyorum: sevişirken buraya hiç aktarmamıştık değil mi?" Güldüm. Başımı nazlı bir şekilde iki yana salladığımda ise o da sırıttı. Sonrası beni kucağından toplantı masasına bırakması kalan günümü pamuk gibi geçirmemi sağlamasıyla sonuçlandı...
**
"Anne."
"Anne!"
Bana doğru koşan kızlarıma gülümseyerek kollarımı açtım ve ikisine birden kocaman sarıldım. Boyunlarından mis gibi bir öpücük kaparken kıkırdamaları dünyanın en güzel sesini işitmekle aynıydı. Chloe'ye onun manevi annesi olduğumdan bahsetmiştik. İşin aslını belki büyüyünce tarih kitaplarından öğrenirdi ya da hafızasını biz güncellerdik. Artık gelecek hakkında emin konuşamıyordum, istediğim tek şey su gibi akıp yolunu bulmasıydı.
"Benim güzel kızlarım, ne yaptınız biz yokken?"
"Ejo gel!"
"Evet, annemin ve senin ejderhanın yavrusu geldi." Greinner bebeklik dönemini bitirdiği için artık zararlı olmayacağını söylemişti. Birlikte vakit geçirip oyunlar oynarken oldukça mutlu gözüküyorlardı. Aurora gidip minik ejderin kuyruğunu çekiştirdi ve gözleri kapalı bir şekilde yatan ejder anında kırmızı gözlerini açığa çıkardı. Ardından o gözler kısıldı ve havuzun etrafında Aurora'yı kovalamaya başladı. Minik kızım kaçarak kahkahalar atarken bana da mutlu gözlerle onu izlemek kalmıştı.
"Çok mutlusun anne?"
"Siz yanımda olduğunuz müddetçe daha çok mutlu olacağım bebeğim." Yanağımı seven Chloe başını omzuma koydu ve birlikte kaçışan ikiliyi seyretmeye başladık.
**
Geçtiğimiz haftalarda bu toplantı masasında yaşanan birtakım hoş şeylerden ötürü o köşeye bakamıyordum. Baktığım an aklıma doluşacak ve tüm dinleme ciddiyetimi kaybedecektim. Zira bu sebeple Antuan genelde burada bulunmuyordu. Bir gün yan sandalyemde otururken eli bacaklarıma sızmış ve beni oldukça zor bir durumda bırakmıştı, ben de kraliçesi olduğumdan onu süresi belli olmayan bir maddeyle toplantılardan men etmiştim.
Boyutsal sihirler ve kehanet dersi eğitmeni Profesör Mara Lawson odadan içeri girdiğinde gözleri anında beni buldu. "Olamaz," dercesine bıkkın bir nefes verirken altından çıkacak şeyi merakla beklemeye başladım.
"Kraliçem?"
"Profesör, otur lütfen. Ne oldu?"
"Uyuyordum ve bir rüya gördüm. Genelde kehanetler bu şekilde parça parça aktarılır. Bu sefer elementlerle alakalı bir şeydi." Hepsiyle aynı anda artık bağım kalmamıştı. Onları adak olarak adayalı çok olmuştu ve bu duruma alışmıştım. Sonradan sahip olduğum bir şey ellerimden gitti diye dert yanmak bana göre değildi. Asıl güç insanın içindeydi ve manevi değerini asla kaybetmezdin. "Toprak uyurken kökler derinlere iner, su durgunken akıntı yolunu bulur, ateş söner ama kıvılcımı karanlıkta saklanır, rüzgar dindiğinde bile nefes boşlukta yankılanır."
"Bana pek kötü bir şey gibi gelmedi?"
"Elementler de bir süre uyuyacak demek bu. Yıllarca süregelmesini dilediğimiz mutluluk ve huzur sürecek, ancak sonra sessizlik dinecek."
"Ben şimdiye bakarım profesör, uzak zamanların kehanetiyle o zamanlar gelince ilgilenmeliyiz. Hem belki artık sırayı gençlere vermeliyiz zira bahsettiğin tüm elementler artık tek bir kişide ve o kişi ben değilim, kızım." Onu canım pahasına koruyacağıma yemin ederim. Güçlü bir insan olmayı, huzuruna sahip çıkması gerektiğini, korkması gereken yerde korkabileceğini ama cesareti elden bırakmaması gerektiğini, sevmenin sevilmenin muazzam bir şey olduğunu öğreteceğim. Her şeyi öğrendiğinde, tarihi okuduğunda kimin kızı olduğunu bildiğinde gökteki güneşe ve kalbine bakacak, gerekirse bu tarihin devamını yazacak.
Toplantı odasından çıkıp mini sarayımın bahçesinde parlayan spiral güneşi izlemeye başladım. Kızıma adını veren güneş ona sönmemeli, daha çok parlamalıydı. Bunun için elimden geleni yapacaktım. Ağacın dalları arasından süzülüp gelen Tara'ya çıkması için kolumu uzatınca tısladı. Birileri sürekli çevremde olmak istiyor ve buralarda geziniyordu. Canlılarımın her birini ayrı ayrı deli gibi seviyordum. Kanat çırpma sesi duyduğumda başımı yukarı kaldırdım ve Greinner'la Gildor'un kim daha önce inecek yarışını sırıtarak izledim. Arkamdaki adım sesleri Naiads'a aitti. "Önce ben geldim," diyerek kollarını bana dolayınca ejderham tarafından biraz ısıya maruz kalmıştı.
Arkamda Greinner'ın devasa bedeni, önümde Gildor'un nazik ama güçtü duruşu, kolumda Tara'nın bilgeliği ve yanımda Naiads'ın güveni varken bize bir şey olmazdı. Elementlerim benden gitse bile kurulan bağlar sahici bir düğümle bağlanıyorlardı, bu yüzden varlıkları hala benimleydi. Adadığım sadece onların gücüydü, bana getirdiği şeyler değil...
Hep birlikte bir sevgi yumağı gibi durup geleceğin adım seslerini dinlerken bunu bölen şey sevinç çığlıkları oldu. Kızlarım el ele tutuşmuş onları kovalayan bebek ejderden birlikte kaçıyordu. Renkli gözleri birbirine bakarken ikisinin de parıldadığını görebiliyordum. İkisi de ignis olduğundan üflenen ateş onları yakmıyor aksine daha da coşturup eğleniyordu. Peşlerinden koşan bir hükümdar da cabası. Yorulduğunu gösteren bir şekilde ellerini dizlerine yaslayıp bir müddet soluklandı.
"Ne o, aktara aktara bir yerlere gideceğim diye kondisyondan düşmüşsün hükümdar." Aurora'nın yanında aktarmayıp kızının her halini gözleriyle görmeyi tercih ediyordu. Onu görmeden geçireceği bir saniyeye bile tahammülü yoktu. Bizdeki sevginin sınırları yoktu işte her noktayı zorluyorduk karı koca...
Sırıtmama dudağını içine çeken hain bir bakışla yanıt verdi. Sonra o da bebek ejder gibi beni kovalamaya başladığında tıpkı kızım gibi hem gülüp hem çığlık atarak kaçmaya başladım. Soluğunu ensemde hissetmeye bayıldığım anlardan birindeydik. Belimden yakaladığı gibi kucağına almış "Şimdi düştün elime," diyerek zaferini dudaklarımla kutlamıştı. Ardından hala kucağındayken kızların önünden geçmiş ve peşimizde iki çocuk bir ejderle birlikte kaçarken artık kovaladıkları şey biz olmuştuk. Kötü haber şuydu ki ikimizde ignis değildik ve bebek ejderin dumanı bizi fazla ısıtmaya başlamıştı.
"Çocuğuna bir şey de Greinner!" Buharlı bir gülüş zihnimin derinlerine sızdığında oldukça keyif aldığını gördüm.
Oynuyorlar annesi...
Aurora oynamak için bebek ejderin kuyruğunu çektiğinde ona en çok söylediğim cümleyi kuruyordu. Hain bir ejderhanız varsa hayat bazen böyle zor oluyordu. Hep birlikte gülüşerek kaçarken mutluyduk ve mutlu kalacaktık. Gelecekte kızlarım sayesinde tıpkı böyle olacaktı...
SON
Resmen bir dağı aşmış ve zirveye ulaşmış gibi hissediyorum. Şu son kelimesi bile haklı bir gurur taşıyor tarafımca. Nasıl geldik, nerelere geldik bu bölüm neler olacak derken finaldeyiz.
21 Mayıs'ta yazmaya başladığım kurgumu 30 Ağustos'ta sonlandırıyorum. Bir yıl üç ayı geçmiş ve 467 gün beraber olmuşuz. Yanımda olmanız çok değerli iyi ki varsınız. On gün içinde bile okunma sayımız tahminimin üzerine çıkınca çok sevileceğini anlamıştım.
500 bin okunma, yarım milyonla final veriyor ve kitabımıza veda ediyoruz. Daha önce bir kapak değişimi yapmadım ama finalle birlikte yapıyorum, içimize sinmezse yine değiştiririz.
Bir süre dinlendikten sonra yeni kurgumla karşınızda olacağım, orada da beni yalnız bırakmayın. Birkaç gün içinde (bir aksilik çıkmazsa) onun kapağını ve yazdığım ilk bölümü paylaşacağım ama devamı sonra gelecek.
Yeniden bir araya gelene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın. Öpücükler.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 65.03k Okunma |
6.18k Oy |
0 Takip |
123 Bölümlü Kitap |