
Aşklarım selam nasılsınız?
Mendilimde kırmızım varı dinleyin derim :)
Oy vermeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayın. Finale az kaldı, öpücükler.
(Yeni not: bir önceki bölüm bu bölümden sonra gelecekti ufak bir yanlışlık olmuş onu sileceğim silebilirsem uygulama hata veriyor. Siz bölüm numaralarına bakarak okuyun aşklar)
(32) Kırmızı Mendil
Kızlara her şeyi anlattığımda şok içinde kalmışlardı. Ama asıl şoku bugün aileler tanışacak deyince yaşamışlardı. Şimdi ise odamda üçümüz birden bu kutsal gün için beni hazırlıyorduk. Sadece tanışma olacaktı ama herkes çok ciddiydi.
"Sanki tanışmıyormuş gibi bu ne kızım ya? Gelip istesinler direkt?"
Berfin saçlarımı ütülerken kafam geriye yaslı bir şekilde beklemek zaten beni yormuştu. Bir de söylenmeleriyle uğraşıyordum. "Off Berfin ya, yeniden tanışıyoruz gibi düşün olur mu, zaten yıllardır konuşmuyorlar."
"Baban Erdal amcayı sevmiyor ki zaten, ne konuşacaklar gelince?"
"Babasıyla evlenmeyeceğim Betül, oğluyla evleneceğim. Vallahi beni bunalttınız ha? Yakma saçımı sende!"
"Aman tamam dikkat ediyorum işte. Sen nasıl mutlu olacaksan iki gözümün çiçeği. Gördüm gözlerini parıldıyordu." Bir yandan gelip elbiseme uygun kolye var mı diye boynuma tutup gidiyordu. O sırada annemin dışarıdan gelen söylenmeleri duydum.
"Allah'ım sen bu Fatma kadınına akıl fikir vermişsindir umarım. Kınamadım da ama beni kimlerle dünür edeceksin ya rabbim. Biricik gül gibi kızımı o süpürge saçlı kadına gelin mi edeceğim."
Berfin kıkırdarken onayladı. "Gerçekten saçları öyle ya."
"Kıvırcık olduğu için kabarıyor kızlar, bu yaşta kadın saçıma bakım yapacağım derdine düşmüyor işte bağlayıp çıkıyor ne yapsın!"
İkisini de azarladıktan sonra sustular. Ama çenesi düşük arkadaşım duramadı. "Kız senin çocuklar da kıvır kıvır oluyormuş bir de. Kıvırcık baskın gen diye öğrendim ben."
"Kendi çocuğuna genini bastıramamış Berfin, benim çocuğuma kadar ohoo."
"Bak hiç ne çocuğu falan da demiyor bu ha? Hemen oltaya geldi?"
Betül kahkahalar eşliğinde kaldırdı beni ütü masasının önünden. "Yeter bırak kıza işkence ettin resmen. Hadi giyinelim biz de daha makyaj yağacağız."
Talha ve Tuna'nın bugün hiç sesi çıkmıyordu, evdeki gerginlikten nasibini almışlardı çocuklar...
Nihayet hazırlanıp beklemeye başladıktan on dakika sonra Berfin camdan görüp haber uçurdu. "Geldiler, geldiler." Elimi anında kalbime götürüp kunduz şaşkınlığıyla kalakaldım ortada.
"Ya kızı heyecanlandırmasana, bayılacak şimdi şuraya."
"Off sıkıcısınız. Gidip gelin elini açmıyor falan deyim mi?"
"Berfin!" İkimizin ikazıyla dönüp sırıttı.
"O kına gecesindeydi doğru, hadi inelim."
İnce ve kısa topuklu ayakkabımın altını silip merdivenlerden inerken ilk babamın gözleri takıldı bana. Hazırlandığımı görünce sanki daha çok aydınlanmıştı. İstediğimi gözlerimde ve üzerimde görüyor o yüzden diyecek başka bir şey kalmıyordu. Burnunu kaşır gibi yapıp arkasını dönerken gülümsedim.
"Hani kızlar Leyla nerede? Aaa buradaymış. Evrim geçirmiş babamın kızı?"
"Abi, şımarma!"
Ufak bir kahkaha atarak kendine çekip sarıldı. "Ne çabuk büyüdün, bu lafı sana hep ben söylerdim oysa. Ah, zalim zaman."
"Keşke sen de büyüsen ve ben de sana söylemeyi bırakabilsem."
Sırıtıp saçımı öptükten sonra beni serbest bıraktı ve tam o sıra kapı çaldı. Derin nefes alışımı gören annem gözlerini benden zar zor ayırarak kapıyı açmaya gitti. "Buyurun, hoş geldiniz."
Ailemi bu görüşme için özel olarak ikna etmeme gerek kalmamıştı. Ben anneme söylemiştim, annem dertlenerek babama gitmişti. Abi zaten biliyordu ve durumum ortadaydı. Herkes kızım bu hayattan silinip gitmedi ya mutlu olsun yeter diye düşünüyordu.
Kapıdan içeri girenlere gülümserken bahçedeki cılız ışığın içinden kopup gelen Selçuk'a takıldı gözlerim. Giydiği siyah takım elbise ve geriye doğru taradığı saçlarıyla ne kadar muhteşem gözüküyordu.
"Yedin çocuğu bakışlarınla tamam."
Berfin'in yersiz fısıltısına gülümsedim. Elindeki kırmızı güllerden oluşmuş buketi bana uzatırken parmaklarımız birbirine değdi. Onunkiler sıcacık benimkiler ise buz gibiydi. Tek parmağımı yakalayıp hafifçe okşadıktan sonra baş selamıyla içeri doğru yürüdü. Buketin içindeki açılmamış goncalar belki bu geceden sonra açılırdı. Sanki bu aramızda evrene gönderdiğimiz bir mesaj gibi olmuştu.
"Hmm, çikolata yok, istemeye gelmemişler."
"Berfinciğim zaten tanışma kaynaşma olacak dedim ya şekerim neden böyle yapıyorsun sen bana şu an?"
"Hiçbir şey yapmıyorum be üzerime gelme. Yüzük takalım diyen siz değil miydiniz? Ben belki iki dirhem bir çekirdek gelmişken aradan çıkar diye-" Bakışlarımızı görünce geri geri mutfağa gitmeye başladı. "Neyse kuru pasta falan almışlar ben onları tabağa koyayım."
Tek gitmemek adına kapının ağzına kadar Betül'le geldim. "Gel kızım otur," diyen annemin komutuyla koltuğun bir köşesine iliştim. Sanki yeniden ilk okuldaydık ve annem misafirlikte bana arkadaş bulmaya çalışıyordu. Hadi bakalım siz Selçuk'la oynayın şurada derse şaşırmazdım. İçimden geçen düşünceye gülmemek için kendimi sıkarken Selçuk'la göz göze geldik. Olmadık yerlerde gelen gülme isteğinden yılmıştım.
"İyiyiz efendim sağ olun, sizler nasılsınız sağlığınız sıhhatiniz?"
Arka planda geçen konuşmaya kulak kabartınca her şey yolunda gözüküyordu.
"Evet evet en önemlisi sağlık, yitip gittikten sonra değeri kalmıyor hiçbir şeyin. Bizim de gözümüzü açan bu oldu. Hanemizin mutluluğundan başka ne isteriz. Vakti zamanında oldu ufak sürtüşmeler, yaş aldı başını gidiyor. Çoluk çocuk evlenecek çağa geldi yakışmaz artık bize."
"Zaten üç günden fazla küslük olmaz derler."
İyi iyi, bu konuyu ailecek aşmış bulunuyorduk. Selçuk'un en küçük kardeşi yaramaz Erdinç de bir köşede Tuna ile oynuyordu. Yasin'i getirmemişlerdi çünkü onun vukuatı fazlaydı. Her şeyin yolunda olduğunu gördüğüm için mutfağa geçtim kızlara yardım etmeye. Tabağa yaptığımız ikramlıkları dizerken içeride durumun stabil olduğunu söyledim.
Çay servisi yaparken kahve için prova yapar gibi olmuştum. Zira Selçuk bardağı alırken bana bunu hissettirmiş ellerimin titremesine neden olmuştu. Her şey yenilip içildikten sonra bulaşıkları toplarken içeride başka bir ziyaret söz konusu geçiyordu. Zavallı Selçuk yerinden ellerini yıkama bahanesiyle bile ayrılmamıştı babam yanlış anlamasın diye.
Misafirlerimizi yolcu ederken bu geceyi atlattığımız için mutluydum. Çıkmadan önce gözlerime bakmış ve kısaca yumup geri açmıştı. Bu hiçbir sorun yok demekti. İçeride de az ve öz konuşmuş ne çok göze çarpmış ne de geride kalmıştı. Kendini damat sıfatıyla sevdiriyor gibiydi. Onları uğurlarken ikimizin de gözlerinin kapının önündeki ayakkabıma takılması ise komikti.
Her şey bir ayakkabıyla başlamış ve nerelere kadar gelmişti. Masanın üzerine bıraktığım kırmızı güllerimi göğsüme yaslayıp nefesim tükenene kadar içime çektim. Allah'ım çok mutluydum.
"Yavaş yavaş, burnuna kaçacak sonra üçüncü sayfa haberlerine çıkacağız. Mutluluktan gül çekerken burnuna kaçan gelin diye." Berfin'in sözlerine bu sefer hepimiz kahkaha atmıştık. Biraz daha çeksem bir yaprağı kaçabilirdi, haklıydı...
Bu gece odama bir yer yatağı sermiş ve üçümüz birlikte uyumaya karar vermiştik. Onların dostluğunu çok seviyordum. "İyi ki yanımdasınız güzel kızlarım."
"Sen de iyi ki aramızdasın gönül kuşum."
Bir yorganın üzerinde üçümüzün sarılarak uyuduğu bu anı ve mutluluğu belki de yıllar sonra hatırlayıp gülümseyecektik.
***
Aradan günler geçmiş okula iyice adapte olmuş, Selçuk'la ilişkimi güçlendirmiş ve bazı kaçamak buluşmalar yapmıştık. Tepedeki çam ağacının altında ise kaçamaktan biraz fazlası olmuştu. Kıvrımlarını ezberlediğim dudaklarından ne o ayrı kalabiliyordu ne de ben.
Bu süre için de bizim aile de komple Selçuk'lara gitmiş ve iadeyi ziyaret yapmıştık. Aileler anlaşmış ve arada bir pürüz çıkmamıştı. Kimse böyle bir şeye yatkınlık göstermeden ılımlı davranıyordu. Fatma teyze de börekler, çörekler, tatlılar hazırlamış bir ton zahmet etmişti.
Bu akşam ise isteme ve söz kesilecekti. Birkaç gündür elbiseydi, yüzüktü, hazırlıktı derken Selçuk'la fink fink gezmiştik. Seçtiğim bordo renk elbisenin kolları dökümlü bir kumaşla bileğe kadar iniyordu. Uzun eteği de bele oturmalı belden sonrası dökümlüydü. Selçuk'un ceketinin mendilini de bu kumaştan özel olarak istemiştim. Tamamlanmak ve bir bütün olarak hissetmenin tadı ayrı lezzetliydi. Ufacık bir detay bile bizi birbirimize bağlıyor ve çift oluşumuzu kanıtlıyordu.
Salonun bir köşesini yüzük kesmek için özel olarak süslemişti kızlar. Balonlar mumlar derken şirin bir anı köşesi oluşmuştu. Annem masa örtüsü için özel dantellerini çıkarmıştı ama kızlar bunu demode bulduğu için kullanmayarak Reyhan sultanı küstürmüştü.
Saçım makyajım her şey hazırken bu kez kızların hazırlanma telaşıyla eğleniyordum. Birisi küpesini bulamamış oradan oraya geziniyordu. Diğeri ayakkabısını aramak için zıp zıp zıplıyordu.
"Fotoğraf makinasının pozu hazır mı kızlar? Bak en güzel anları çekin boşa harcamayın tamam mı?"
"Tamam Leyla'm canım arkadaşım söyledin ya bunu. Altmış tane poz almış baban. Güzel güzel her anıyı toplarız sonra yıkatırız pozları. İleri de bakar bakar güleriz bu hallerimize."
Aşağı inerken önce annem gördü beni. "Tü tü tü maşallah yavrum."
"Aman bu gelen benim prensesim mi açılın bakalım?"
Babamın kolları arasına girdiğimde güvenli limanıma sığınmış gibi hissettim. Beni bu zamana kadar hiç incitmemişti. şimdi ise böyle hazırlanmış görünce neler hissediyordu kim bilir? Bugün olmasa da bir gün yuvadan uçacak kızına sarıldığı gerçeği açıkta olan boynuma bir gözyaşı damlası olarak düştü.
"Tamam, tamam bey boğdun kızı. Çekil de az ben sarılayım ben doğurdum onu."
Babamın duygu selinin içinden çıkıp anneminkine dalmıştım. "Ne güzel değil mi çocuğum? Bu genç ve toy çağlarda aklın kalbin uçuyor gibi hissediyorsun. Geleceğe dair hep umutlusun, canlısın, çok şükür. Hep mutlu ol annem, gözünden üzüntü namına bir damla yaş düşmesin."
"Yav anacığım babama dedin sen ne ettin. Gel kız buraya, hazırlanmış evrim değiştirmiş yine bozmayın saçını başını, elimizde kalacak sonra diyorum. Hazır isteyeni varken verelim."
Abim duygusallığı dağıtırken gülümsedim. Normal bir anda olsak yastık, koltuk demeden kavga ediyor olurduk ama iş bu raddeye gelince büyümüştük işte.
Zil çaldığında bu sefer kalabalık geldiklerini anladım. Amcası da büyükleri olarak buradaydı. Arkada durup gelenlere hoş geldiniz derken onu bir türlü göremiyordum. Nihayet herkes içeri geçtiğinde kapının ağzında koca bir gül buketi tutan Selçuk'u gördüm. Koridorun bir ucundan diğer ucuna birbirimizi süzerken aramızda geçen kıvılcımın bir adı yoktu. Dünyada bu hissi tanımlayacak tek bir sözcük bile yoktu.
Elindeki gül buketi bu kez farklıydı, rengarenkti ve karışıktı. "Sen tek bir renk olarak değil, tüm renklerim olarak hayatıma gireceksin gönül çelenim." Ortadaki tek ve en büyük siyah gülü destenin içinden çekip uzattığında onu ayrıca aldım. "Kara sevdam, tüm renklerimi geri verenim."
Bu kadar duygusal ana daha fazla dayanamadığım için gözümden bir damla yaş süzüldü ve peşine yenisi geldi. Bu kez siyah gülün yaprağından kopardığı bir parçayla gözyaşlarımı sıyırdı ve ceketinin yakasına koydu. Bize özel koyu kırmızı mendilinde şimdi bir de siyah gözyaşı taşıyan gül yaprağı vardı.
"Teşekkür ederim tüm renklerinle hayatıma girdiğin için..."
Arkamı döndüğümde kimsenin kalmadığını bize alan açmak için içeri geçtiklerini anladım. Biz mi fazla oyalanmıştık yoksa zaman mı aşık olunca bu kadar ağır akıyordu?
***
Kahve zamanı gelince bu kez titreyen ellerim değil kalbim olmuştu. Sevdiğin adamla bit yola girmenin güzelliği nasıl anlatılırdı ki, bilmiyordum. İsteme oldu, dualar edildi, eller öpüldü derken sıra yüzüklere geldi. Zarif bir altın halka benim parmağıma, bir diğer gümüş olansa Selçuk'un parmağına takıldı. O güzel ellerinde bunu taşımasının ne kadar yakıştığını düşündüm.
Amcası dua eşliğinde yüzüğü keserken Berfin'in "Makas kesmiyor," şakası hepimizi güldürdü. Nihayet kırmızı kurdele kesildi ve göz göze geldik. Bu anın Betül tarafından kameraya alındığını biliyordum. İleride bu fotoğrafa her baktığımda tıpkı bu hissettiğim heyecanı hissedeceğimden emindim. Çok özeldi, çok.
"Artık sözlüyüz Selçuk ve kalbim bunu anlamak istemezmiş gibi çarpıyor."
"Benim güzeller güzeli Leylağım. Evime, hayatıma, ömrüme hoş geldin."
Artık fotoğraf karelerinin içinde bir de alnımdan öptüğü sayfa yer alacaktı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 133.23k Okunma |
8.27k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |