34. Bölüm

34. Bölüm

Mav Perikal
mavperikal

(33) Göğe Salınan Dilek

 

 

 

 

 

Hayatım bir mektupla başlamış ve bir yüzükle devam ediyordu. Küçük bir çocuğun yeni ayakkabılarını seyretmesi gibi günlerdir parmağımdaki yüzüğü seyrediyordum. Annemin dediği gibi gerçekten Leyla olup çıkmıştım.

 

Henüz düğün düşünmediğimiz için öncelik abimindi. Normalde bu tarz şeyler için büyük olandan izin alınırdı sırasını aldı diye ama bizim ailede bunu takan olmamıştı. Yaşam ve ölüm arasında kıymet bilmeyi gerektirecek yegane bir sarsılma geçirmek gerekirdi. Yoksa insanlar yaşadığı anın kıymetini kaybetmeden anlamıyordu.

 

Günler, haftalar geçmiş evden okula okuldan eve derken arada derede bulduğumuz her anı Selçuk'la geçirmeye çalışmıştık. Artık ona oldukça alışmıştım. Yanında kendimi güvende ve rahat hissediyordum. Mevsim sonbahardan kışa geçmiş ve yılın ilk yağacak olan ilk karını hevesle bekliyordum.

 

Çocukken hava durumunu dinleyip camın önüne geçmem gibi gözüm bulutlardaydı. Annemin ördüğü atkıyı boynuma sıkıca dolayıp okuldan çıktım. Hava soğuk olmasına rağmen arabanın içinde değil dışında bekliyordu beni.

 

"Selçuk donacaksın!" Atkımı çözüp onu da içine sardım ve burnunu avucumla ısıtmaya başladım.

 

"Bendeki aşkın yangını soğuğun önüne geçiyor gül bahçem."

 

"Hadi be oradan artistlik yapma hasta olursan sorarım sana." Birlikte güldükten sonra ısıtıcıyı sonuna kadar açtığı arabaya bindik.

 

"Atkın pembe olmasaydı bende kalırdı, ne güzel kokun çarpmıştı burnuma."

 

"E kokunun kaynağı yanında ya sevgilim."

 

Elimi alıp nazikçe öptükten sonra bıraktı. "Gidince ne olacak peki sevgilim?"

 

"Sana da alayım bir şişe anlaşalım."

 

"Şişede durduğu gibi durmuyor yalnız."

 

"Hay Allah, ne istiyorsun o zaman be adam?"

 

Gözünü yoldan ayırıp bana çevirdi ve gülümsedi. "Şöyle yükselme hoşuma gidiyorsun!"

 

"Sen benim hoşuma komple gidiyorsun o ne olacak?"

 

"Vay, iddialıyız."

 

"İddialıyı ve nişanlıyız. Bu detayı unutmayalım lütfen."

 

"Bir an bile çıkmıyor ki aklımdan. Seni bir yere götüreceğim."

 

"Nereye?"

 

"Sürpriz."

 

Heyecanla ona baktım, ama o ser verip sır vermeden dikkatle arabayı sürdü. Yanında ben olunca direksiyonu iki eliyle sıkı sıkı kavradığını görüyordum. Aynı şekilde kendi canına da dikkat etmeliydi, çünkü ona bir şey olması bana olması demekti. Mahalleden biraz uzakta yeni yapılmış evlerden bir tanesinin önünde durduk. Acaba bir akraba ziyareti mi yapacağız diye düşünürken arabadan indim.

 

Selçuk'un gülen yüzüne bakıp ben de gülümsedim. "Kime geldik?"

 

"Bize geldik çiçeğim."

 

"Nasıl?" Bize geldik de neydi? Taşınmışlar mıydı? Aklımda dört dönen soruların üzerine cebinden bir anahtar çıkarıp uzattı. Uzanıp anahtarı alırken komut almış gibi hareket ediyordum. Ben kapıyı açıp içeri girerken o arkamdan gelip ışıkları açmıştı. Adım attığım yerde gördüm bu sefer kırmızı gül yapraklarını.

 

Ev boştu, bomboştu... Bizim evimiz demişti.

 

"Selçuk?"

 

"Ştt takip et bakalım."

 

Gül yapraklarının beni götürdüğü yolu yürürken kalbimin çarpıntısı kulağıma doldu. Nihayet yol bittiğinde mutfağa gelmiştik. Geniş mutfağın ortasında duran tezgahın üzerinde beyaz bir pasta vardı. Kenarları gonca güllerle süslenmişti, üzerinde ise; "Evimize hoş geldin, seni çok seviyorum" yazıyordu.

 

Arkamdan dolanan kollara sıkı sıkı sarıldım. "Nasıl yani, burası... burası bizim evimiz mi?"

 

"Bizim evimiz, izin verirsen bizim yuvamız olacak. Seni çok seviyorum," diyerek boynumun açıklığından öptü. "Gel bakalım kutlama pastamızı keselim."

 

"Selçuk, bu anın varlığına inanamıyorum, bizim evimiz mi gerçekten?"

 

"Bizim evimiz sevgilim, çok önceden araştırıyordum aklımdaydı, bugüne kısmetmiş. İçini yavaş yavaş birlikte doldururuz olmaz mı? Evlenene kadar geçen sürede her ay gelir bir eşya alırız."

 

"Alırız tabii, sevgiyle işleriz yuvamızı," deyip mutfağın balkonuna ve diğer odalara bakmaya gittim. Sevgiden şaşkınlıktan kalbim duracaktı. Hayallerimize adım adım yürüyorduk. "Ama biliyorsun ben şu an okuyorum-"

 

"Bunu duymayım bile. Ben yıllardır çalışıyorum, birikimimle bir yatırım anca yapabildim. İlerisi için kredi çeker aylık ödeme planı yaparız. Artık sen veya ben yokuz biz varız güzelim."

 

"Olsun, yine de ilk maaşımla kendi evimize eşya alma fikrini benden çıkaramazsın." Neşeyle kendi etrafımda dönerken kapıya yaslanıp beni izliyordu. "Şuraya geniş bir koltuk koyarız, karşısına televizyon. Dışarıya da güzel bir oturma planı yaparız. Bahçeye çiçekler de dikerim Selçuk."

 

"Sen her konuştuğun da benim kalbimin içi de tıpkı bu hevesle canlanıyor." Koşup boynuna doladığım kollarıma anında tepki verip beni etrafımda döndürdü. Çiçekler, televizyonlar sana feda olsun gönlümün sultanı. Bu günlere gelmek asıl benim için hayaldi. Yıllardır içimde tuttuğum sevdam şimdi gelmiş evimizi nasıl dekore ederiz diye konuşuyor. Allah'ım çok şükür."

 

"Çok şükür," dedikten sonra dudaklarını hızlıca öpüp çekildim. Bu masum öpücük bile beni utandırmaya yettiği için mutfağa ilerledim. "Neyse pasta yiyecektik biz."

 

"Arabaya katlanır sandalye koymuştum, onu getireyim ben de o zaman," deyip kapıdan çıktı. Yeniden geldiğinde ise anahtarı almadığı için kapıyı çaldı ve gidip açtım. Bizim evimizde, o kapıyı çalıyor ben ise açmaya gidiyordum. Sanki bir an burada olduğum tamamen aklından çıkmış gibi kapının ardında beni görünce uzunca baktı. Ardından derin bir nefes aldı ve içeri girmeden önce yanağıma sesli bir öpücük bıraktı.

 

Bu sefer orada kalan ben olmuştum. Nasıl olur da hayallerim domino taşı gibi üzerime yığılırdı? Bir tane kurunca art arda devamı geliyordu işte. Ellerindeki poşetleri hatırlayıp peşinden gittim.

 

"Sandalye diye çıktın nelerle geldin?"

 

"Bunları annem yapmıştı, köşede küçük tüpte var, ısıtır yeriz olmaz mı? Yeni evimizde ilk yemeğimiz olur."

 

"Anneme gecikeceğimi haber verseydim keşke."

 

"Ben gelmeden önce uğrayıp izin aldım güzelim."

 

"Ya her şeyi de düşünmüşsün, yerim seni."

 

Ağzımdan çıktıktan sonra afalladım ama sonra devam ettim. O da bozuntuya vermedi. Ben de böyle seviyordum işte, ayarsız, dan diye. Ayrıca ne vardı sevgilime yerim seni demişsem?

 

Tencerenin kapağını açıp yaprak sarmasını görünce gözlerim açıldı. "Oo sarma sarmış Fatma teyze, ellerine sağlık." Isıtmadan ağzıma atıp bir iki tanesini yemiştim bile. Her şey tamamken aldığı köpük tabaklara yerleştirdik. "O zaman içeri gidelim mi salondaki boydan pencere çok hoşuma gitti, önüne oturur manzara bakarak yeriz."

 

"Olur güzelim, sen geç ben taşıyım şunları." İçecek ve bardakları da yanıma almıştım. Pastayı da kesip tabağa koymuştum ve gün menüsü gibi olmuştu. E tekrar ayağa kim kalkacaktı canım? Nereden getirdiğini bilmediğim küçük ısıtıcıyı da prize taktı ve boş evde daha fazla üşümekten kurtulduk.

 

"Bu soğukta akşama kadar oturacağımızı düşünmeden herhalde, keşke önceden yaksaydım da soğuğu kırılsaydı odanın. İnsanda akıl bırakmıyorsun ki?"

 

Söylenmesi çok tatlıydı. Sandalyeleri açtı ve pencerenin önünde sohbet edip yemeye başladık. Okulun bitmesini özenle bekleyecektim ama bu hayalin içinde olmakta çok güzeldi. Ben ondan emindim, artık o da benden emindi ve şu an kendi evimizdeydik.

 

"Okulun bitmesine bir sene artı yarım dönem kaldı. Sonra bir de iş bulma konusu var." Böreği ısırırken göz göze geldik.

 

"Yani üç dönem sonra kavuşuyor muyuz. Olur, o zamana kadar eşyaları hallederiz, evlendikten sonra yükümüz hafifler hiç olmazsa."

 

"E iş konusu?"

 

"O konuyu hallederiz, istersen benim okulun müdürüyle konuşurum, arkadaşım kendisi. Stajını da orada yaparsın, antrenman olur. Beğenirsen kalırsın ve işin hazır olmuş olur."

 

"Gerçekten mi olabilir neden olmasın? Hem aynı okulda olmuş oluruz, iyi olur," deyip yanağından makas aldım.

 

"Sen benden makas mı aldın?"

 

"Evet ne olmuş?"

 

"Rolleri değişmeyelim lütfen yoksa kendimi prenses sanacağım," deyince koca bir kahkaha attım.

 

"Demek gülüyorsun ha? Al o zaman!" Pastanın beyaz kreması artık burnumda ve yüzümdeydi. Savaş mı çıkarmak istiyordu, o zaman ben de vardım! Seni seviyorum kısmını özellikle bana denk getirmişti ama şimdi onun yüzünde olacaktı. Ayarlamayı yapamadım için yanağına ve dudağına denk getirmiş bulundum. Gözlerini kısarak beni izledikten sonra yeni bir kremaya daha bulandım. Bu bana yetmiyordu, elimi tekrar daldıracağım zaman kollarımdan tutuldum.

 

"Dur bakalım küçük hanım, o bizim kutlama pastamız daha tadına bile bakmadan ziyan mı edeceksin?"

 

"Ziyan edeceğimi kim söyledi?"

 

Odanın ortasındayken gözleri gözlerime takılı kalınca beni geri geri yürüttü ve tuttuğu kollarım duvara temas etti. "Nasıl ziyan olmayacakmış?" sorusuna dudaklarımı yalayarak cevap vermiş bulundum. Islanan dudağıma takılan gözleri oraya yoğunlaşırken, ekmeğine yağ sürmüş gibi krema bulaştırdığım dudaklarına baktım. "Selçuk?"

 

"Leyla, kutlama pastasını şu an kutlamak istiyorum dersem ne dersin?"

 

"Selçuk," diye çıkan sesim heyecanlıydı. "Kremanın tadına bakmak istiyorum derim." Bileğimi tutan elleri sıkılaşırken başını bana doğru eğince gözlerim ondan bir saniye bile ayrılmamıştı. Evimizi kutlayacağımız pasta bile kendini bu emellerimize alet ettiğimizi bilse dile getirdi.

 

Dudağıma bıraktığı öpücüğün hafifliği kalbimi kuş gibi çırpındırırken onu beklemeden bu sefer ben öptüm. Dilim üst dudağındaki kremayı toplarken derin bir nefes verdi. Bileklerimi hareket ettirmeye çalışıyor ancak bunu yapamıyordum. Bu garip anın içinde kalbim ve tüm bedenim o kadar coşmuştu ki bıraksa ensesinden tutup kendime çekebilirdim.

 

Krema alma sırası ona gelince baştan aşağı ürperdim. Üzerimde montum olduğu için mi bilmem birden ısınmıştı buralar. Elektrikli sobaya gerek yoktu, ben vardım. Çeneme değen dudaklarıyla bir yaprak gibi titremeye başladım. Benimle oynuyor muydu bilinmez bu işkenceye bir son vermek için yeniden dudaklarına yöneldim. Nihayet ellerimi bıraktığında serbestliğim onu sarmakla devam etti. Dudaklarımız birbirine mühürlenmişken pencereden düştüğünü gördüğüm kar taneleri tenime soğuk izler bırakır gibi hissettim ve gözlerimi kapatıp bu anın tadını çıkardım.

 

Beklediğim kar hem bahçemize hem de gönlüme yağmıştı. Sakinleştiğimiz an alnını alnıma yasladı. "Hiçbir pasta bu kadar lezzetli gelmemişti."

 

"Evet çünkü bu pasta biz aromalıydık," deyip yanağına bulaşan minik kremayı parmağımla aldım, yoksa yanlış yerlere gidecektik. Bedenimi çevirip sırtımla göğsünü birleştirince pencerenin önüne gittik. Yağan karı izlemeye başlarken belime dolanan ellerini sıkıca sardım.

 

"Günlerdir bu anı bekliyorum ve kartpostallara konu olacak şekilde yağmasına inanamıyorum."

 

"Artık hayatımız bir kartpostal güzelliğinde geçecek gözümün nuru."

 

"Dışarı çıkalım mı?" Sorumu ikiletmeden elimi tuttu ve pencereyi açıp bahçeye çıktık. Hasta oluruz söylenmelerine girmeden direkt bahçeye atlamamız milyonlarca puan ederdi. Saçlarımın aralarına düşen kar tanelerini gördükçe mutlu oldum. Kirpiğimin uzuna tutunan kar tanesini ise bizzat dudakları topladı.

 

"Hep böyle mutlu olmanı istiyorum Leyla, güzel leylağım."

 

O belimden sarılıp yukarı kaldırdığında yeniden etrafında dönmeye başladı ve ben kar taneleri arasında sonsuza uzanan bir mutluluğun başlangıcını yaşadım. Kahkahalarımız ise gece göğüne salınan birer dilek gibiydi...

Bölüm : 05.12.2024 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...