
BÖLÜM 5:ASAF AKYAZI
"Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir."
İnci'den
Melek Teyzelerde kahvaltı yapıyorduk.
Sabah annem Melek Teyzenin benim için kahvaltı hazırlayacağını söylemişti.
Tabi ki Melek Teyze ona gece söylemişti ama annem bana söylemeyi unutmuştu.
Sonra gideriz desem de beni dinlememişti.
Şimdiyse kahvaltı masasındaydık.
Agah Arslan ise siyah üstten iki düğmesi açık gömleği,birkaç tutamı arsızca sallanan saçları, mavi gözleri ile tam karşımda oturuyordu.
Babamlar çoktan yiyip çıkmışlardı evden.
Masada annemler,Agah Arslan ve İdil kalmıştı.
Melek Teyze: Kızım simit aldın mı tabağına?
Gülümseyerek başımı salladım.Simiti çok severdim.Masada da ilk gözüme çarpan sıcacık simitler olmuştu.
"Komşum sabah sabah nereden buldun sıcacık simitleri?"
Melek Teyze:Agah Arslan gitti sabah simit almaya.
Yüzümdeki gülümseme hafif soldu sonra elimde tuttuğum simiti tabağımın kenarına bıraktım.
Agah Arslan'sa sessizce annemleri dinliyordu.Ama simiti tabağıma bıraktığımı gördü.Kaşları çatıldı, yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi.Ancak bir şey demedi.Belki de hakkı olmadığını fark etti.Bilemiyordum.
Çalan telefonumla ayrıldım düşüncelerimden.
"Efendim Esin?"
Esin:İnci Hanım günaydın.Bu sabah saatlerinde bir ceset bulunmuş.Hastanemiz sizin halledebileceğiniz bir otopsi olduğunu söyledi.İzin gününüzdü anca-
"Tamam Esin geliyorum ben.Siz morgu hazırlayın."
Merak dolu bakışlar bana dönerken Agah Arslan'ın da konuşarak mutfağa girdiğini gördüm.
Hangi ara telefonu çalmıştı da gitmişti buradan?
Melek Teyze:Kuzum nereye?
"Hastaneden aradılar bir ceset getirilmiş."
"İyi de yavrum izin günün senin."
"Anne öyle ama hastane benim ilgilenmemi istemiş."
Agah Arslan:Çıkmamız gerekiyor.
Melek Teyze:Oğlum sen de mi?
Agah Arslan kafasını salladı.Ama başka bir sorun vardı.Yüzü bembeyazdı kesilmişti.
Agah Arslan:Anne...Nesrin Teyzelere gidin.Çıkmamız gerekiyor hadi İnci.
Sorgulamadım.Agah Arslan bir şey öğrenmişti.Bizi,ailemizi hatta mahalleyi ilgilendiren bir şeydi belli ki.
Ayakkabılarımı giyip Agah'ın çoktan bindiği arabaya bindim.
Benim binmemle gaza yüklendi.
Hızla mahalleden çıktığımızda daha fazla dayanamadım.
"Agah Arslan,neler oluyor?"
Agah Arslan defalarca araladı dudaklarını ama çıkmadı kelimeler.Söyleyemedi.
"Arslan,hadi lütfen."
Diretmemle direksiyonu tutan elleri daha da sert tutmaya başladı direksiyonu sanki tüm sinirini ondan çıkarmak ister gibiydi.
Agah Arslan:Az sonra kimin otopsisini yapacağını biliyor musun İnci?
Böyle bir soru beklemiyordum.
Senelerdir en büyük korkum tanıdığım, sevdiğim birini o masada görmekti.
"Arslan..."
Agah Arslan:İpek...dün gec-
Durdu o an dünyam.Ya da ben durmasını istedim.
Başımı iki yana sallarken kabullenmek istemiyordum.
"Hayır hayır Arslan.Sen yanlış duymuşsundur.İpek'le yarın görüşeceğiz biz.Başka biridir."
Ağlamaya başlamıştım.Buna rağmen Agah'ın ağzından çıkacak tek bir kelimeye inanacak durumdaydım.
Şaka yaptım diyebilirdi,isim karışıklığı diyebilirdi.
Demedi.
Sustu, dişlerini sıkarak devam etti arabayı sürmeyi.
Hastanenin önünde durduğu an başladı ağıt.
Nesrin Teyze buradaydı.Yanında mahalleden birkaç kadın ve kız kardeşi vardı.
Ağlamaktan bitap düşmüş halde banklardan birinde öylece duruyordu.
Yanına gitmek istedim ama söyleyecek bir sözüm veyahut teselli cümlem yoktu ki.
Agah Arslan da fark etmişti bu halimi.
Elimi tuttu,hastanenin içerisine aldı beni.
Hızlı adımlarla morga gidiyorduk.
Koridoru döndüğümde Asaf'ı gördüm.
Asaf ve Agah Arslan.
Çocukluğumun geçtiği iki güzel adam.
Çocukluk arkadaşlarım.
Birbirine benzemeyen iki adam.
Asaf ne kadar sakinse Agah Arslan o kadar sinirliydi.
Hatırladıklarım beni yanıltmıyorsa çok nahif bir çocuktu Asaf.
Bazen Agah Arslan dükkanda olduğu için ikimiz oyun oynardık,her zaman benim istediğim oyun oynar çoğu zaman bilerek yenilirdi.
O zamanlar bayıldığım kız giydirme oyunlarında bile asla şikayet etmezdi.
Girdiği ortamı bozmaz kimseyi kırmazdı.
Sadece bana karşı değildi bu kibarlığı,mahalledeki oyun arkadaşlarının hepsine karşı aynı tutumu sergilerdi.
O sevgi doluydu.
Üniversite için gideceğimi öğrendiği akşam gelmişti bizim eve.
Sormuştu,içimi dökeyim istemişti.
Yalan yok,ben de birine anlatmak istemiştim ama o kişinin Asaf olmayacağının da bilincindeydim.
Asaf ve Agah Arslan zıtlıkların kurabileceği en büyük dostluk örneğiydi belki de.
Ve benim o akşam Asaf'a anlatmam demek Agah Arslan'a anlatmam demekti.
Bu yüzden ona da Agah Arslan'a sıraladığım yalanları sıraladım.
Üstelemedi,her zaman yanımda olacağını söyledi.Uzak şehir konusunda ilk destekçim Asaf oldu.
Agah Arslan'ı sakin tuttu,ben Arslan'dan uzaklaşırken o da buna yardım etti sebepsizce.Belki de anlamıştı beni.
Bilemiyordum.
Sonra yıllar geçti.Benim her gelişimde buradaydı Asaf.
Babası öldükten sonra okumak istememişti.
Küçük bir restoranları vardı mahallede, oranın başına geçti.Çok çalıştı,hızlı büyüdü.
Bir zaman sonra mahalledeki herkes onların artık çok zengin olduklarını söylemeye başladı.
Herkes taşınıp giderler diye düşündü.
Ama onlar gitmedi,Akyazı ailesi.
Hiç çizgilerini bozmadılar,aynı sevgi aynı içtenlik ve iyilik dolu davranışları ile kaldılar mahallede.
İşleri büyüdü ama kibirleri hiç büyümedi.
Bugün yaşananlardan sonra eskiyi anımsamaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Çünkü bugün morg kapısının önünde eli duvara vurmaktan parçalanmış,asla ütüsüz giymediği beyaz gömleği kız kardeşinin kanına boyanmış bir adam vardı karşımda.
Asaf Akyazı.
Acıya batmıştı.
Bizi gördü çöktüğü duvar dibinde kalkıp iki adımda vardı yanımıza.
Yaşlı gözleriyle baktı önce.
Asaf:İnci...ölmemiştir.Tekrar bakın lütfen tekrar bak.Sen de doktorsun.
Benim ağzımdan çıkacak kelimeleri bekledi önce.İstediği yanıtı alamadığında Agah Arslan'a döndü bakışları.
Asaf:Arslan,kurban olayım sen bir şey söyle.Ölmedi ben kucağımda taşıdım ölse hissederdim değil mi?Abisiyim ben onun.
Agah Arslan onun bu haline daha fazla dayanamadı.
Hızla sarıldı kardeşim dediği adama.
Her şey bu ana kadardı işte.
Asaf'ın kabullenişi,acı haykırışı doldurdu boş koridoru.
Bir yangın başlattı yüreğimizde.
Yanıma gelen hemşire çekingen bir ses tonuyla konuştu.
"Otopsi için sizi bekliyorlar İnci Hanım."
Asaf duymamıştı bunu.İyi ki de duymamıştı.
Yaşlı gözlerle salladım kafamı.
Morga gitmek için bir adım attım,O sırada göz göze geldik Agah Arslan ile.
Gözlerini yavaşça açıp kapadı.
Bunun anlamını biliyordum.
Her şey düzelecek diyordu bunun üstesinden de geleceğiz diyordu.
Her şeye rağmen onun bu bakışıyla içime bir güven duygusu doldu.
Durursam devam edemeyeceğimi biliyordum.
Vakit kaybetmeden girdim morga.
Hızlı bir şekilde ameliyathane kıyafetlerimi giydim.
Eldivenlerimi taktım.
Elim örtüye gittiğinde içime dolan cesaret toz olup uçmuştu bile.
Çünkü üzerine örtülen beyaz örtüye bile bulanmıştı kanı.
Bizim küçük kız kardeşimizi ne kadar çok kanatmışlardı?
"İnci Hanım,otopsiye başlamadan önce teşhis için aileden birini içeri almam gerekiyor."
"Hayır gerek yok."
Hemşirenin dışarı yönelen adımları durdu.Sorarcasına bana döndü.
"Ben teşhis edeceğim.O...benim çocukluk arkadaşım."
Genç hemşirenin yüzünden geçenleri okudum az çok.
Yüzü daha da soldu önce örtüye baktı,sonra bana.
"Ben sizi yalnız bırakayım."
Hızlı adımlarla çıktı morgtan.
Örtüye uzandı elim.
Az önceki hızlı hareketlerimden eser yoktu şimdi.
En ucundan tuttum örtüyü.
Ağır adımlarla çektim aşağıya kadar.
Gördüğüm ceset karşısında boğuk bir çığlık salındı dudaklarımdan.
Yüzünde yer edinmiş kan izleri vardı.
Her gün özenerek bakım yaptığı siyah saçları hiç olmadığı kadar solgun duruyorlardı şimdi.Uclarında da ait oldukları kişinin kanını taşıyorlardı.
Vücuduna indiğimde kaçıp gitme hissi doldu içime.
Nasıl devam edecektim?
Görmeye dayanamazken üstelik.
Karnından akıp belli izler oluşturmuş 6 bıçak yarası vardı.
6.
Neyin kiniydi bu?
Neyin caniliği hangi soysuzluğun sembolüydü tüm bunlar?
Bizim İpek'imiz kadın olmanın,olmayan bedelini mi ödemişti?
Kadınlar olarak ödediğimiz kaçıncı bedeldi bu?
Yetmiyordu,bizim yitirdiğimiz canlar onları insan etmeye yetmiyordu.
Gözlerimden durmadan akan yaşlara aldırmadan devam ettim İpek'e bakmaya.
Güzel yüzü solmuştu.Siyah gözleri kapalıydı artık.
Her zaman gülümseyen dudaklarında kurumuş kan damlaları vardı.
Derin nefesler almaya çalışırken açıldı morgun kapısı.
Hızla örtüyü kapatırken gelen kişinin Asaf olmaması için dualar ediyordum.
Agah Arslan gelmişti.
Ayakta duramadığımı,nefes alamadığımı fark etmişti.Yanıma adımlayıp kollarını sardı bana.
Agah Arslan:Yapma...İnci gözünü seveyim yapma.Benim gücünü kırma.O soysuzu yakalayıp sikmeden dağıtma beni.Görevini yapman gerekiyor Güngüzeli.İpek için yapman gerekiyor.
O puştu bulabilmek için sana ihtiyacım var.Hadi İnci.
Agah Arslan bir yandan konuşuyor diğer yandan gözümden akan damlaları siliyordu.
"Agah..."
Agah Arslan:Agah sana kurban olsun.Hadi güzelim küçük kız kardeşimize bunu yapanı bulalım.
Agah Arslan'dan bir iki adım uzaklaştım.
Ellerimle göz yaşlarımı silip sesimin düzelmiş olmasını umarak konuşmaya başladım.
"Başlayalım,geçen her dakika kaybolan bir iz demek."
Agah Arslan masama ilerledi yapması gerekeni biliyor gibi aradaki sürgülü kapıyı ilerletti.Artık benim olduğum tarafı görmeyecekti.
4 saat olmuştu.Gördüğüm,bulduğum,fark ettiğim her iz ayrı bir acıydı İpek'in bedeninde.Her cümlem titreyerek çıktı ağzımdan.Ağlamamak için o kadar sıkıyordum ki kendimi.Çünkü biliyordum bu daha başlangıçtı.
Daha mahalleye gidecektim.
Nesrin teyzeye baş sağlığı dileyecektim.
Başka ne diyecektim?
Biricik kızının otopsisini benim yaptığımı biliyor muydu?Ya da öğrenince ne tepki verirdi ki?
Agah Arslan:İnci...
İrkildim.Öyle dalmıştım ki düşüncelerime Agah Arslan yanıma kadar gelmiş.Yaklaşık on dakikadır boşa akan suyu kapatmıştı.Ona döndüm yüzümü.
"Efendim?"
Agah Arslan:Rapor hazır.Bugün için sadece emniyete bırakacağım raporu.Cenazeden sonra gerekeni fazlasıyla yapıp ağzına sıçacağım ona bunu yapanın.
Başımı tamam anlamında salladım.
"Mahalleye mi gidiceksin sonra?"
Agah Arslan:Birlikte gideceğiz İnci.Hatta hazırlan çıkalım.
"Ben...benim burada işim var.Sen git sonra geleceğim."
Agah Arslan:İnci kimse seni mesleğin sebebiyle yargılayamaz.Hele ki bu kişi As-
"Asaf gözlerimizin önünde elini parçaladı Arslan.Acı insanı değiştirir,acı her şeyi değiştirir."
Agah Arslan:Değiştirmez.Bazılarını değiştirmez.Asaf seni yanında istiyor.Nesrin teyze de öyle.
Bir şey diyeceğim sırada telefonu çalmaya başladı.
Agah Arslan:Efendim İdil?Tamam kapat ben bakacağım bir çaresine.Abicim tamam ağlama kapat geliyoruz biz.
Meraklı bakışlarımı ona döndürdüm.Sıkıntılı bi soluk verdi önce.
Agah Arslan:Nesrin teyze sinir krizi geçirmiş.İlaçlar etki etmiyormuş.
Başımı sallayıp masama ilerledim.Agah Arslan'ın hazırladığı raporları imzalamaya başladım.Aynı anda telefonumdan Yiğit'i aradım sesi dışarı verip telefonu masaya bıraktım.
Yiğit:Efendim kadavra?
Agah Arslan'a döndü bakışlarım kaşlarını çatmıştı ama sesini çıkarmıyordu.Çünkü bunca acının içinde biz en son konuşulması gerekendik.
"Yiğit acilde kim çalışıyor öğrenebilir misin?"
Yiğit:Birce çalışıyor.Sen evde değil misin İnci?
Anlamıştı bir şeyler olduğunu.Neşeli ses tonu gitmişti.Sesimin titremesine müsaade etmeden konuşmaya başladım.
"Bugünkü vaka için geldim Yiğit."
Yiğit: Vakayı duydum.Ama sen genelde etkilenmezdin bu ses tonu ne böyle?
Elimdeki kalemi daha da sıkarken konuştum.
"Yiğit,Birce'ye söyleyip acilden yüksek doz sedatif iğnesi al ve yanıma gel.10 dakika içinde çıkmış olacağım."
Yiğit: Geliyorum.
Agah Arslan:Sedatif?
Raporları bitirip ayağa kalktım,çantama telefonumu ve cüzdanımı koydum.
"Sakinleştirici."
Agah Arslan:İdil bu iğneyi vurabilecek durumda değil İnci kim vuracak bunu?
Derin bir nefes aldım.Kaçmak için yanlış zamanı seçiyordum sanırım.Bana ihtiyacı vardı.Asaf'ın,annesinin,her hareketimi dikkatle izleyip bana üzüntüsünü yansıtmadan ilerlemeye çalışan Arslan'ın.Sanki hepsi benden güç alıyordu.
"Ben vuracağım."
Agah Arslan bir şey diyemeden morg kapısı açıldı.
İçeri giren Yiğit gözlerini Arslan'dan dolandırdı kısa bir süre.
Ardından bana yönelen adımları hiç düşünmeden sarıldı bana.
Yiğit:Başın sağolsun İnci.
Geri çekildiğimde akan birkaç damlayı sildim hemen.
"Sen nereden öğrendin?"
Yiğit:Esin hemşire.Ama sesinden de bir problem olduğu çok belliydi.
Beyaz önlüğünün cebinden iğneyi çıkarıp bana verdi.Alırken konuştum.
"Çıkmamız gerekiyor.Birkaç prosedü-"
Yiğit:Gidin,ben hallederim.
"Teşekkür ederim Yiğit,her şey için."
Bana güzelce gülümseyip başını salladı.
Ardından Arslan'a döndü.
Onun sinirden kasılı duran yüzünü gördü.Ama görmezden geldi.
Yiğit:Sizinde başınız sağolsun.
Agah Arslan:Saol.Çıkalım mı İnci?
Başımı sallayıp Yiğit'i ardımda bırakarak çıktım morgtan.Arslan sessizce beni takip ediyordu.Arabanın kilit sesini duyduğum anda bindim arabaya.Agah Arslan da kendi tarafına geçerken sessizdi yine,ondaki bu alışılmadık sessizlik fırtına öncesine benziyordu.
Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım,mahallede güçlü olmam gerektiğine dair bir konuşma geçiyordu içimden.Agah Arslan da bunu fark etmiş gibiydi ve asla sesini çıkarmıyordu.
Telefonu çalmaya başladığında aramayı yanıtladı.Ama artık az önceki sakinliğinden eser kalmamıştı bile.
"O şerefsiz piç bugün yakalanacak Arhan.Otopsi raporu ve kamera kayıtları eline geldikten sonra 2 saatin var.Sakin olacağım sen hiç merak etme o puştu sike sike sakinleşeceğim.Lan kız kardeşimdi kız kardeşim!Kapat ve bana o piçi bul Arhan."
Söylediklerine,ettiği küfürlere normalde öyle çok kızardım ki hatta kavga bile ederdik.Ama şimdi Arslan'a "yapma,sakin ol,küfretme..."diyecek gücüm yoktu ve ben ilk defa onun bu haldeyken durmasını istemiyordum.Bizim canımız yitmişken onun öfkesi her yeri yaksın istiyordum bu yüzden sessiz kalmaya devam ettim.
Araba Nesrin teyzelerin sokağına döndüğünde dışarıda bulunan kalabalık ve içeriden gelen ağlama sesleri kaçtığım acıyı yeniden yüzüme çarptı.Elim arabının kulbunu kavrayıp açarken yavaş adımlarla indim aşağıya.Agah Arslan arkamda,dik duruşundan ödün vermez bir şekilde dururken kapıyı çaldım.Saniyeler içinde kapı açıldı,karşımda gördüğüm İdil öyle çok ağlamıştıki.Gözleri kızarmış,şişmeye yüz tutmuştu.Bizi görmesiyle abisinin kollarına attı kendini Agah Arslan kardeşini anında sarıp sarmalarken ben bir kez daha gerçeklerle yüzleştim.
İdil Zümra dün gece çocukluk arkadaşını kaybetmişti.
İdil Zümra dün gece arkadaşını son kez görmüştü.
İdil Zümra'nın arkadaşı dün gece öldürülmüştü.
Ve çocukluk arkadaşı ölen biri,bir daha asla çocuk gibi hissemezdi.
Agah Arslan kardeşinden ayırdı kollarını benden gezindi gözlerini önce.Ardından elimi tuttu ve salona götürdü bizi.Bir annenin feryadının içine attı bıraktı bizi.Annem ve Melek teyze iki yanına oturmuş Nesrin teyzeyi sakinleştirmeye çalışıyordu.Bunun mümkün olmadığını biiliyorduk,bunun mümkün olmadığını bu odadaki herkes biliyordu.
Agah Arslan gözlerini zorlukla Nesrin teyzeden ayırıp bana döndüğünde hatırlamıştım yapmam gerekeni.Gidip Nesrin teyzeye sarıldım,o benim sarılmamla daha çok ağlarken ben tek elimle onun sırtını sıvazladım,diğer elimle iğneyi ayarladım ve bir an bile düşünmeden kolundan vurdum iğneyi.
Anlayamadı ilk an,anladığında çoktan kapanmaya başlamıştı gözleri.Uykuya dalmadan hemen önce bana baktı ve gülümsedi.
O an anladım.
Bana bakarken beni görmemişti Nesrin teyze.
Nesrin teyze bu akşam,onu yarın sabaha kadar uyutacak o iğneyi vurduğumda;son kez görmüştü kızını görmüştü.
ERTESİ GÜN
Ara ara Nesrin teyzeyi kontrol ederek dolanıyordum evde.Cenaze biteli 2 saat oluyordu.Mezarlıktan gelmiştik,Nesrin teyzenin bir kriz daha geçirmesiyle bir iğne daha vurmuştum ona.Kalabalık biraz olsun dağılırken bizimkiler ve İpek'in arkadaşları kalmıştı.
Nesrin teyzenin odasından çıkıp merdivenleri inmeye başladım.
Asaf'ı gördüm sonra.Merdivenlerin başında otuyordu,başı ellerinin arasındaydı.Saçları dağılmıştı,üzerinde siyah bir tişört vardı ve ellerinde toprak vardı.Asaf kendi elleriyle koymuştu kardeşini mezara.Ellerinden giderdi bu toprak ama kalbinden nasıl giderdi bilemiyordum.Yanına gidip gitmemekte kararsız kalan adımlarımı merdivenlerden geri çıkmaya yönlendirirken yorgun sesini duydum.
"Gel İnci gel."
"Asaf..."
"Gel."
Sessizce merdivene,onun yanına oturup ellerimle oynamaya başladım.Nesrin teyze sormamıştı ama ya Asaf sorarsa ne derdim,nasıl derdim?
"Sen gördün di mi İnci?"
Neyi sorduğunu anlamak zor değildi ama cevap verebilecek kadar güçlü değildim.Başımı sallamakla yetindim.Dudakları birkaç defa aralandı,konuşmak istedi ama yapamadı.Bir kez daha denediğinde sorduğu soruyla buz kesen bedenimi hissettim.
"Canı çok mu yanmış İnci?Çok kan vardı...ama yaşıyordu ben baktım nabzına.Ne zaman ölmüş?Benim kardeşim ben onu kucağımda taşırken mi ölmüş İnci?"
Ağlamamak için kendimi sıkarken konuşmaya başladım.
"Bunu kesin olarak söylemek mümkün değil Asaf.Sen yanılmış olabilirsi-"
"Yara içindeki parmakları işaret parmağımda babama ait olan yüzüğü çelimsizce severken,ben yanıldım mı İnci?"
Onu avutacağım tüm cümleleri kaybetmiştim.O da bunu fark etti,sinirle ayağa kalkarken kızarmış gözleriyle baktı bana.Ardından haykırarak konuşmaya başladı.
"İNCİ YÜZÜĞÜME DOKUNDU BEN Mİ YANILDIM?İPEK GİDERKEN BİLE BENİ DÜŞÜNDÜ AFFETTİM DİYEMEDİ YETMEDİ BUNA NEFESİ!YETİREMEDİM İNCİİ BEN KARDEŞİMİN NEFESİNİ YETİREMEDİM ONA!ALLAH KAHRETSİN BENİ!GEÇ KALDIM BEN CANIMA GEÇ KALDIM!"
Asaf babası öldükten sonra takmaya başlamıştı babasının yüzüğünü,sanki o yüzükle birlikte ailesinin sorumluluğuna da almış gibi davranmaya başlamıştı.İpek de çoğu kız çocuğu gibi babasına aşık bir kızdı ve hayat ondan babasını çok erken almıştı.Babası öldüğünde İpek daha 15 yaşına yeni girmişti.Babasının yarasına abisini sarmıştı ve ne zaman abisine kızsa,abisinin ona tek sarılmasıyla geçerdi tüm siniri.Ardıından abisinin yüzüğünde gezinirdi parmakları.
Bazı anları hiç unutamıyordu insan.Ben de o İpek'in yüzüğüne dokunduğunda Asaf'ın suratına gelen rahatlama ifadesini unutamıyordum işte.Aralarındaki abi-kardeş ilişkisini çok başkaydı.O yüzden sinirden kapıyı yumruklayan adamın yüzündeki can çekişen ifadeyi gördüğümde bir kez daha anlamıştım.
İpek ölmüştü ama Asaf kendini de gömmüştü.
BÖLÜM SONU
Biraz zaman geçti ama yeniden geldik.
Yeni bir karakterler geldik.
Yaralı Asaf Akyazı
Bölüm hakkındaki yorumlarınız bekliyorum ballarım <3
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |