Bölüm biraz kısa bunun sebebi tam bitmemiş olması. Çok istediğiniz için paylaşıyorum. Devamı en kısa zamanda gelecek. Keyifli okumalar 💜🌼
***
Şifa yüzünü yavaşça okşayan rüzgarla derin bir nefes aldı. Şu anda istediği tek şey her şeyden uzakta sadece Oniks'le beraber tıpkı eskisi gibi yaşamaktı. Daha üç gün önceye kadar huzurla yaşadıkları o günler ona o kadar uzak geliyordu ki, sanki her zaman bu kaosun içindeymiş gibi hissediyordu. Bunun nedeni uzun zaman önce cevabını aramayı bıraktığı sorular yüzünden miydi? Bilmiyordu. Bildiği tek şey, Oniks'e sahip olduğu için pişman hissetmemesiydi. Ona, Oniks'e sahip olduktan sonra bunların olacağını söyleselerdi, yine de kararından vazgeçmezdi. Oniks'i tekrar ve tekrar sevip aynı şekilde korurdu. Karşısında duran bu adamın ise canı cehennemeydi. Oniks'i sahiplenmesinden nefret ediyordu. Sonuçta onu bakıp büyüten oydu. Onu bir anne çocuğuna nasıl bakarsa öyle bakmış, öyle sevmişti. Şimdi bir adam çıkıp onu öylece alabileceğini sanıyorsa yanılıyordu.
Şifa karşısında oturan kişilere tek tek baktı. Hepsi onun konuşmasını ve anlatmasını bekliyordu. Şifa da tamamen yalansız anlatacaktı. Zaten yalan söylemesine ihtiyacı yoktu. Sonuçta o bir şey çalmamıştı. Her şeyi anlatacak ve o da kendi sorularını soracaktı. Derin bir nefes aldı ve anılarında dolunayın parladığı o geceye gitti. Herkesin kaderinin değiştiği geceye.
''Ben, Oniks'i karanlık bir gecede, ormanda bir ağacın altında buldum. Yaşadığım yer küçük bir köydü, benim evimde köyün sınırlarına, ormana yakın bir yerdeydi. Ben, yani siz ne diyorsunuz bilmiyorum ama, ben şifacıyım.'' Şifa, şifacı olduğunu söylediğinde şüphesiz hepsi çok şaşırmıştı. Genelde şifacılar yaşlı ve kadim insanlar olurdu. Yani en azından onların bildiği öyleydi. Ahon, kadına biraz daha dikkatli baktı. Demek şifacıydı. Bu kız gittikçe ilginçleşiyordu.
''O gece de bitki toplamak için ormana gitmiştim. Şifacıyım ama genelde insanlar bana gelmez daha çok ben yaptığım ilaçları, kokuları, yağları pazar yerinde satarım. İnsanları üst düzey tedavi edecek kadar bilgili değilim açıkçası. Her neyse o günde benden kekik baharatı istemişlerdi ve benim elimde yoktu. O gün bu yüzden ormana gittim. Tek amacım kekik bulmaktı fakat kekiği ararken zamanın geçtiğini fark etmedim. Fark edip dönmek üzereyken ise son anda ağacın altında olan kekikleri gördüm. Onları toplarken elime sıcak bir şey değdi, ilk başta bir hayvan olduğunu düşündüm ama değildi. Dokunduğum o şey Oniks'ti. Fakat ejderha değildi bir yumurtaydı.''
Şifa anlatmaya devam ederken herkes onu can kulağı ile dinliyordu. Böyle bir hikaye beklemedikleri kesindi. Fakat Şifa'nın en son anlattıkları ise tamamen hayret vericiydi.
''İnsanlardan kaçarken Oniks beni onu bulduğum ağaca getirdi ve sonra çok değişik bir şey oldu. Ağacın gövdesinden çok parlak bir ışık çıktı ve bizi içine çekti.'' Şifa, sessizce ona bakan Ahon'un gözlerine baktı ve devam etti.
''Sonra gözlerimizi burada açtık. Burası bizim yaşadığımız yerden çok farklı. Benim yaşadığım dünyada, ejderhalar sadece efsaneden ibarettir. Gerçek değildir.'' Şifa anlatacaklarını bititrdiğinde nefesini tuttu. Ona inancaklar mıydı? Şu anda hiç biri yorum yapmamış öylece ona bakıyorlardı. Şifa gergin bir şekilde daha ne kadar bekleyeceğini düşünürken Ahon dizlerine vurarak ayağa kalktı.
"Doğruyu söylemeliyim ki başlarda çok inandırıcı bir hikayeydi ta ki son kısma kadar." Ahon kollarını göğsünde kavuşturmuş Şifa'ya bakıyordu. Böyle bir saçmalığa inanacak değildi herhalde.
"Ne demek istiyorsun? Yalan söylemiyorum." Şifa kaşlarını çatarak öfkeyle karşısındaki adama baktı.
"Ben yalan söylediğini söylemedim." Ahon'un tok sesiyle söylediklerinden sonra Şifa hızla ayağa kalktı. Bu pislik adam ona resmen yalancı demişti.
"Ama ima ettin. Seni inandırmak zorunda değilim. Gerçek bu." Kızgın sesi ve sıkılmış yumruklarıyla Şifa pozisyonunu almıştı.
Ahon, Şifa'ya doğru bir adım attı ve Oniks'in tehlikeli bakışlarının hedefi oldu.
"Zorundasın. Ben inanmazsam senin için her şey daha zor olur." Şifa, adamın küstahça söylemlerine daha fazla dayanamayacaktı. Öfkeyle o da Ahon'a bir adım attı.
"Sen beni tehdit mi ediyorsun? Sen kimsin?" Şifa elinde olsa bu adamı parçalardı. Ne kadar da sinir bozucu bir adamdı.
Ahon kaşlarını havaya kaldırarak baştan aşağı Şifa'yı süzdü. Bu kız gittikçe daha da mı cesaretli oluyordu? Ondan nasıl korkmazdı? Bu kız gittikçe sinirlerini bozuyordu.
"Ben tüm ejderhaların ve Ejderha İnsanları'nın lideriyim. Asıl sen kimsin?" Şifa içinden 'Ejderha İnsanları mı?' diye tekrar etti. Bu insanlar kendilerine böyle mi diyorlardı? Ejderha İnsanı ne demekti ki? Şifa bunları düşünürken son anda aklına Ahon'un 'Sen kimsin?' demesi geldi. Ah! Şifa bu küstah adama kim olduğunu söyleyecekti.
"Ben, senin yana yakıla aradığın 'Kara Ejderha' nın annesiyim." Şifa alayla adama baktı ve devam etti.
"Bu durumda tüm ejderhaların lideri olamıyorsun. Bir tanesi bana ait." Diyerek yanında duran Oniks'in boynunun altını okşadı. Oniks'de sanki Şifa'nın sözlerini destekler gibi elleri arasına daha da sokuldu.1
Ahon öfkeyle dişlerini sıktı. Gözlerine ise ateş düşmüştü. Şifa bir an bu görüntüyle ileri mi gittiğini düşünsede hemen bu düşüncesinden vazgeçti. Bu adam haddini bilmeliydi.
Ahon, Şifa ile aralarındaki mesafeyi sıfıra indirerek işaret parmağını kızın zayıf omuzuna dokundurarak, öfkeyle konuşmaya başladı.
"Sen bir daha benimle bu şekilde konu-" Ahon'un gittikçe yükselen tehdidi Oniks'in, Şifa'yı arkasına alıp Ahon'un karşısına diklmesiyle yarıda kesildi.
Oniks büyük pençesini kıvırarak tıpkı Ahon'un, Şifa'ya yaptığı gibi ama daha sert bir şekilde, Ahon'un omuzuna vurarak hırlamaya başladı. Ahon değil de başka biri olsaydı çoktan bu darbelerle yıkılmış olurdu. Oniks ona hem hırlayıp hem vururken, Ahon tepki veremeden aralarına bu seferde Oniks'e çok benzeyen siyah derili, kırmızı gözlü ejderha girdi.
Şimdi iki ejderha birbirine bakıp hırlıyordu. Tüm olanları şaşkın bir şekilde izleyen Khan, Sahn, Liya, Dora ve Umur beşlisinden ilk tepkiyi Sahn verdi.
"Durun bakalım. Ayrılın birbirinizden." Sahn iki ejderhanın arasına girip onları birbirinden uzaklaştırdı. Tabi Şifa'nın, Oniks'i yanına çağırması da uzaklaşmalarına büyük bir katkı sağlamış oldu.
Sahn, Şifa'nın yanına giderek elini tuttu.
"Şirin ve vahşi kadın, sen de biraz sakin mi olsan? Biliyorum, Ahon sinir bozucudur ama yine de ne bileyim biraz daha sak-" Sahn, Ahon'un dik bakışları arasında konuşurken sözleri tekrar Oniks tarafından kesildi.
Oniks, Sahn'ın Şifa'yı tutan eline hızla dikenli kuyruğunu vurdu ve dik dik ona bakmaya başladı.
Sahn irkilerek geri çekildi. Bu ejderha, kadını kıskanıyor muydu? 'Yok artık' dedi, içinden. Sonra da sırıtarak,
"Sakin ol koca oğlan, tamamen dostça bir yaklaşmaydı." dedi. Hemen ardından da ensesinden tutulduğu gibi Khan'ın yanına savruldu.
"Lider ben ne yaptım şimdi?" Sahn hem ensesini ovuyor hem de onu savuran Ahon'a bakıyordu. Bu adamın ayarı yoktu ki, nerdeyse boynu kopuyordu.
"Kes sesini!" Ahon, Sahn'a doğru dişlerinin arasından konuştuğunda sinirleri kopma noktasındaydı. Neden bu kadar sinirlendiğini de bilmiyordu ama sinirlenmişti işte. Bunun yek suçlusu ise hemen arkasında duran kadındı. Evet, kesinlikle oydu. Hızla arkasını döndüğünde bu seferde Umur aralarına girdi.
"Tartışmayı başka zamana bırakın. Şifa doğru söylüyor. O gün o adam da aynı ışıktan bahsediyordu. Sahn hatırlasana, hatta sen bana sormuştun?" Umur hala ensesini ovan Sahn'a baktı. Şifa her şeyi anlatmayı bitirdiğinden beri aynı şeyi düşünüyordu. Zihninin gerilerinde daha önce bu ışık olayına benzer şeyler hatırladığını anımsamıştı. Ama nereden hatırladığını bir türlü bulamamıştı. Biraz zorlayınca ise bulmuştu. O gece yakaladıkları adamdan bunun gibi şeyler söylemeye çalışmıştı. Fakat yarası o kadar ağırdı ki Umur bu konu üzerinde durmamıştı. Şimdi ise Şifa tekrar anlatınca taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştı.
"Evet hatırlıyorum. Ama adamın hayal gördüğünü düşündük, yarası çok ağırdı." Sahn'nın nadiren ciddi konuştuğu anlardı. Umur söyleyince o da hatırlamıştı. Fakat böyle bir şey olabilir miydi?
"Bu bir geçit mi? Mümkün olabilir mi?" Dora soru dolu gözlerini Ahon'a çevirdi. Az önce ki öfkeli adam gitmiş yerine daha sakin birisi gelmişti. Bu olay onun da kafasını karıştırmış gibiydi.
"Bunu çözmenin tek bir yolu var." Liya'nın sesiyle ona döndüler.
"Tabi ki Şifacı Ak'a sormak. O her şeyi bilir." Liya'nın söylediklerine herkes başını sallayarak onayladı. Evet, şu an da en mantıklı olan buydu.
"Khan, hemen git Şifacı Ak'ı buraya getir." Ahon'un sözleriyle Khan hemen ejderhasının sırtına atlayıp harekete geçti. Ahon, Khan'ın uzaklaşmasıyla Şifa'ya döndü.
"Eğer Şifacı Ak böyle bir şeyin mümkün olmayacağını söylerse, yapacaklarımdan seni kimse kurtaramaz."
***
"Evet, böyle bir şey mümkün." Şifacı Ak'ın sakin sesi ile söylediklerinden sonra, Şifa tek kaşını kaldırarak alay edercesine Ahon'a baktı. Diğerleri kendilerini gülmemek için zor tutarken, Ahon öfkeyle onlara baktı.
Şu, asla geri adım atmayan cüretkar kız, onun sinirlerini bozuyordu. Boğazını temizleyerek Şifacı Ak'a döndü.
"Nasıl mümkün olabilir?" Ahon'un sorusu ile Şifa önce Ahon'a sonra da Şifacı Ak'a döndü. Doğrusu o da merak ediyordu. Bir geçit olması ona imkansız geliyordu.
Şifacı Ak yaşlı, yeşil gözlerini Şifa'ya çevirdi. Gerçten isminin hakkını veriyordu. Şifa onu çok ilginç bulmuştu görünüşü bile 'ben bilgeyim' diyordu. Üzerinde, beyaz uzun saç ve sakkalarının zıttı olarak siyah yerleri süpüren bir cüppe vardı. Teni bembeyaz kırışkırıştı. Fakat yaşlı olmasına rağmen çok dinç duruyordu. Şifa, adamın elinde tuttuğu kalın, ağaç dalından yapılma bastona bile ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu.
"Geçitler, sadece yılın belirli bir günü ve dolunaylı bir gece de bir ağacın gövdesinde ortaya çıkar. Fakat bunu bilmemenizin sebebi bu değil. Geçitler sadece Koruyucu Irk'lar ağaca dokunursa harekete geçer. Asırlar önce bu ağaçlar bilinirdi ve iki dünya arasında bir köprü oluştururdu. Fakat İhanet Savaşı zamanın da bu geçitler kötü amaçla kullanıldı. Bu yüzden Kadim Ağaç Itır, geçitleri diğer ağaçlardan ayırt edemeyecek hale getirdi ve sadece ağaçlara Kara Ejderha dokunursa harekete geçme iznini verdi. Savaş olup bittiğinde ise geçitler tekrar kullanılmak istendi ama işaretli hiç bir ağaç bulamadılar, yıllarca aradılar ama sanki hiç var olmamış gibiydiler. Zaman içinde de bu geçit ağaçlarının varlığı yok oldu." Şifacı Ak konuştukça Şifa'nın başı dönüyordu. Kadim Ağaç Itır, Koruyucu Irk'lar, İhanet Savaşı... Şifa'nın aklı çorba olmuştu. Böyle bir şey beklemiyordu. Anlatılanlar gerçek miydi? Başını çevirip Oniks'e baktı. Ama Oniks'in hiç umurunda değildi. O dik bakışlarıyla bir Ahon'a bir Sahn'a bakıyordu. Anlatılanları duymadığı kesindi. Resmen ikisini kendine av olarak seçmişti. Şifa başını iki yana sallayarak,
"İhanet Savaşı'da ne?" diye sordu. Aslında sormak istediği çok şey vardı ama aklına gelen ilk bu olmuştu. Gerçek bir savaş mıydı? Şifa daha önce hiç bir savaş görmemiş ve sonuçlarını hissetmemişti.
"İhanet Savaşı, asırlar önce insanları yöneten dört büyük liderden-" Şifacı Ak sakin sesiyle konuşurken sözleri Ahon tarafından kesildi.
"Şifacı Ak bence bu hikayeyi başka zamana ayıralım." Ahon'un sözleriyle herkes derin bir nefes bıraktı. Çünkü, Şifacı Ak anlatmaya başladığında bitirmiyordu.
"Bencede, eminiz ki şu anda Şifa oldukça yorgundur ve dinlenmek ister." Umur'un sesiyle kısa bir an ona baktılar sonra da Şifa'ya döndüler. Şifa ona dönen bakışlarla, yerinde rahatsızca kıpırdandı. Evet, oldukça yorgun hissediyordu. Yaşadıkları ve duydukları hem bedenen hem ruhen onu yormuştu. Şifacı Ak'ın anlatacaklarını merak ediyordu ama dinlenmek daha cazip gelmişti.
"Aslında dinlensem gerçekten çok iyi olur." Şifa ayağa kalktığında Liya hızla yanına geldi.
"İstersen benimle kalabilirsin. Evimde fazla oda var. Rahat edersin." Şifa heyecanla konuşan Liya'ya baktı. Şu anda hiç birine güvenecek kadar yakın değildi ama Liya'ya içi ısınmış. Hafifçe gülümseyerek,
"Olur. Çok teşekkür ederim." dediği anda Ahon'un keskin sesi, Oniks'in hırlamaları ve diğerlerinin şaşkınlıkları arasında, duyuldu.
"Hayır! O benimle kalacak."1
***
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.04k Okunma |
290 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |