Yine erken paylaşıyorum😂 Aştım bu aralar kendimi. Keyifli okumalar 💜🌼
* * *
Şifa kendini kuleden dışarı attığı gibi derin bir nefes aldı. Ne zamana kadar sürecekti bu kargaşa? Tam bitti derken en baştan başlamıştı. Bir de şu mühür olayı vardı, inanılmaz bir şeydi. Hala kalbinde yabancı olan o atışı hissedebiliyordu. Elini yavaşça kalbine bastırdı ve gözlerini kapattı. Kalbi her zaman ki gibi normal atıyordu ama daha güçlü bir şeyin varlığını hissediyordu. Somut değildi belki ama hissediyordu işte. Bunu nasıl kelimelere dökeceğini bilmiyordu. Kalbinde soyut olan o gücü daha net hissetmek için odaklanmaya çalıştı. Fakat hemen arkasından gelen hışırtılarla dikkati dağıldı. Yavaşça arkasına baktığında gülümsemesine engel olamadı.
Oniks ağzında ona getirdiği ağaçla beraber durmuş ona bakıyordu.
''Oğlum benim! Ne kadar güzel bir çiçek getirmişsin.'' Şifa kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Oniks'in şapşallıkları onu her zaman eğlendiriyordu. Hayatında ki tek mutluluk kaynağıydı, Oniks. Onu asla kaybetmeyecekti. Bunu sinir bozucu o adam bile başaramayacaktı.
Oniks aldığı iltifatla kuyruğunu sallayarak Şifa'ya doğru ilerlemeye başladı. Ağzında tuttuğu ağacı yavaşça Şifa'nın ayaklarının dibine bıraktı ve yüzünü Şifa'nın boynuna sürdü.
Şifa gülümseyerek Oniks'in başını okşadı. Ona ağaçları sökmemesi gerektiğini söylemeliydi ama hevesini kırmak istemiyordu. Bu yüzden hiçbir şey demeden çiçeğini nereye koyacağını düşünmeye başladı.
"Bu güzel çiçeği odana koymalısın." Liya sanki düşüncelerini duymuş gibi konuştuğunda, Şifa şaşkınca ona baktı. Sonra da dudaklarını sarkıtarak,
"Bir odam olsaydı, bu fikre hayır demezdim." dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse şu anda tam olarak ne olacağını bilmiyordu. Artık o barbar adamın odasında kalması gereken bir durum yoktu. Fakat bu mühür işi çok karışıktı. Acaba mühürden dolayı birbirlerine yakın durmak zorunda kalırlar mıydı? Kendi karışık düşüncelerine sesli bir şekilde ofladığında, Oniks de onun yüzüne doğru sıcak nefesini vererek ofladı. Şifa yüzünü buruşturarak Oniks'in güçlü nefesiyle dağılan saçlarını düzeltti.
''Gitmeyi düşünmediğine göre mutlaka bir odan olacaktır.'' Liya gülümseyerek Şifa'ya baktı. Lider onu daha fazla yanında tutamazdı bu yüzden ona bir oda verilecektir. Ama o zamana kadar Liya'nın yanında kalabilirdi.
''İstersen bir süre benim yanımda kalabilirsin, en azından odan hazır olana kadar.'' Şifa kısa bir an düşündü. Liya'yı sevmişti ve onunla kalmaktan zarar gelmezdi. Ayrıca şu anda seçme lüksüde yoktu.
''Çok memnun olurum.'' diyerek Liya'nın teklifini kabul etti.
''Sizi bilmem ama ben ayakta muhabbet etmeyeceğim.'' Dora hemen yanlarında duran yeşil yaprakları gökyüzüne ulaşan, kalın gövdeli ağacın dibine çöktü. Çökerken de belinde ki kılıcı çıkarıp yanına koydu. Şifa gözlerini kılıca dikip istemsizce sordu.
''Kılıç kullanabiliyor musun gerçekten?'' Dora, önce gözlerini kılıca dikmiş Şifa'ya sonra da hemen onun arkasında gri keskin gözlerini kendisine dikmiş ejderhaya baktı. Bu ejderha niye herkese bu kadar düşman bakıyordu? Dora yerinde rahatsızca kıpırdanıp tekrar Şifa'ya baktı.
''Bilmesem neden taşıyayım?'' Şifa yüzünü buruşturarak Dora'nın yanına doğru ilerledi ve ağacın dibine çöktü. Hemen arkasından da Liya geldi. Oniks bir süre kızlara baktıktan sonra tehlikeli olmadıklarını kavramış olacak ki, o da başını Şifa'nın dizlerine koyarak yeşil çimenlere yattı.
''Benim geldiğim yerde kadınlar silah taşımazdı.'' Şifa bir yandan Oniks'in başını seviyor bir yandan da neden şaşırdığının açıklamasını yapıyordu.
''Nasıl taşımazlar? Ne kadar saçma bir yer orası?'' Şifa omuzlarını silkti, evet geldiği yer buraya öre biraz değişikti.
''Kadınlar genelde erken yaşta evlenir, yemek, bulaşık, çamaşır, örgü, çocuk gibi işlerle uğraşır. Tabi eğer halk tabakasındaysan. Bir soyluysan o zaman topuklular, elbiseler, mücevherler, asil erkeklerle evlenmek, gibi şeyler.'' Şifa kendini kaptırmış sıralarken kendisi de ne kadar saçma olduğunu bir kere daha fark etti.
Dora ve Liya şok olmuş bir şekilde Şifa'ya baktılar. Yaşadığı yer gerçek miydi, şaka mıydı? Dora korkunç bir şey duymuş gibi söylendi.
''Kendimi sadece kısa bir an topuklu ayakkabılar ve elbiselerle düşündüm. Korkunç!'' Dora'nın gerçekten de korkmuş gibi çıkan sesine bir an bakakalsalar da, sonradan kahkahalarla gülmeye başladılar. Şifa, deri savaşçı kıyafetleri, belinde kılıcıyla ayağında topuklu ayakkabılı bir Dora düşündü. Bu gerçekten de komikti. Bir kere mizacı bir leydi gibi değildi. Eğer kendi yaşadığı yerde olsalardı, Dora'nın tüm asil erkekleri kılıçtan geçireceğine yemin edebilirdi.
''Dora bu o kadar da korkunç değil. Bence elbiseler ve topuklu ayakkabılar seni daha kadınsı gösterebilir. Ara da bunları giymeyi denemelisin.'' Liya'nın sözlerine Dora hızla kaşlarını çattı.
''Topuklu ayakkabılar ile kadınsılığın ne alakası var. Ben böyle gayet iyiyim.'' Dora çatılı kaşlarının arasından Liya'ya bakarken, Liya daha fazla dayanamadı ve gülmeye başladı. Tabi ki şaka yapıyordu. Renkli, renkli elbiseler giymeyi Liya çok severdi. Ama hiçbir zaman Şifa'nın anlattığı gibi bunu yapmak zorunda olduğu için yapmamıştı. Sadece sevdiği için giyiyordu. Fakat Dora için tam tersiydi o yan gözle bile asla bakmıyordu. Tekrar gülmeye başladığında Dora iyice sinirlenmişti.
''Bence bu şekil de çok hoşsun. Güzel ve güçlü duruyorsun.'' Şifa'nın araya giren sesiyle ikisi de ona baktılar. Dora tek kaşını havaya kaldırarak Şifa'yı süzdü. Ona iltifat mı etmişti? Yoksa öylesine mi söylemişti?
Şifa sözlerinde tamamen dürüsttü. Dora'yı ilk gördüğünde de aynı bu şekilde düşünmüştü. Çünkü ona çok farklı gelmişti. Kılıç taşıyan ve savaşabilen kadınlar inanılmazdı. Diğer yandan ise Dora ilk başta karşı gelmiş olmasına rağmen ona yardım etmişti. Bir şekilde aralarında ki buzları eritmeliydi. Dora, Liya'ya kıyasla daha soğuk duruyordu. Liya ise daha sıcakkanlıydı. Fakat Şifa yine de Dora'nın kötü bir insan olduğunu düşünmüyordu. Aslında Şifa, Lider dedikleri o adamdan başka kimsenin kötü olduğunu düşünmüyordu.
''Ben de çok iyi bir nişancıyımdır.'' Liya kendini beğenmiş bir gülümsemeyle iltifat almayı bekliyordu. Şifa kıkırdayarak,
''Bu da gerçekten harika ben bir metre uzağımdaki çukura bile taş atamıyorum.'' dedi. Hepsi Şifa'nın sözlerine güldüğünde,
''İstersen sana ok atmayı öğretebilirim. Doğru duruş ve iyi bir öğretmenle yapabilirsin.'' Liya tekrar söze girdi. Hemen arkasından ise Dora,
''Bende kılıç kullanmayı öğretebilirim. Savaş olursa kendini koruman gerekebilir.'' dediğinde Liya boşluğunu dirseğiyle dürttü. Dora ne olduğunu anlamadığından başını 'Ne var?' dercesine salladı. Liya gözlerini devirerek Şifa'yı işaret etti. Şifa düşüncelere dalmış yere bakıyordu. Dora hala ne olduğunu anlamamıştı. Yanlış bir şey mi söylemişti? Çok düşünmeden Şifa'nın sorduğu soruyla pot kırdığını fark etti.
''Ne savaşı? Savaş çıkması gibi bir durum mu var?'' Dora ve Liya sessizliğe büründüğünde Şifa onlara daha dikkatle bakmaya başladı. Daha önce de Şifacı Ak dedikleri kişi savaştan bahsetmişti. Kızların cevap vermek gibi bir girişimleri olmayınca Şifa üsteledi.
''Bakın eğer burada kalacaksam bir şeyleri öğrenmem gerekiyor.'' Şifa derin bir nefes alıp devam etti. Artık öğrenmek istiyordu.
''Ben kendimi birden burada buldum. Ne olduğunu hala anlamıyorum. Kafam o kadar karışık ki, tüm sorular birbirine girdi. Bilmediğim çok şey var, özellikle şu mühür-'' daha fazla ilerlemeden konuşmayı yarıda kesti. Eli istemsizce tekrar kalbine gitti. Rahatlamak için aldığı nefesi sıkıntıya geri verdi. Bu iş böyle olmayacaktı her şeyi öğrenmesi gerekiyordu.
''Haklısın, tüm sorularını cevaplayacağız ama akşam yemeğinde. Hem bazı soruları Lider cevaplarsa daha iyi olur.'' Liya, Lider dediği anda Şifa yüzünü buruşturdu.
''O barbar adamla oturup sakince konuşulabilir mi? Geldiğimden beri beni sinir ediyor.'' Şifa'nın sözlerinden sonra Oniks ayağa kalkarak hırladı ve başını salladı.
''Sinirlendirmek konusunda seni geçebilir mi bilmiyorum? Sen fazlasıyla Lider'in hakkından geliyorsun.'' Liya kıkırdayarak Şifa'ya baktı.
''Çok kaba ve sinir bozucu birisi.''
''Aslında sana karşı fazlasıyla iyi davranıyor. Başkası olsa çoktan ölmüştü.'' Dora'nın sözlerine Oniks hırlamaya ve yerinde hareketlenmeye başlayınca Şifa,
''Oniks sakin ol ve bir daha böyle tepkiler verme.'' diyerek kaşlarını çatarak Oniks'e baktı. Onun bu kadar asabi olmasını istemiyordu. Kendisini koruduğunu biliyordu ama yine de bu aralar herkese diş gösteriyordu. Bunu huy edinmesini istemiyordu. Oniks hırıltılı nefes vererek Şifa'ya arkasını döndü. Şifa başını iki yana sallayarak,
"Koca bebek." diyerek mırıldandı.
"Aranızda ki iletişim gerçekten çok güzel." Liya bir süre arkasını dönen Oniks'e baktı ve sonra başını gökyüzüne kaldırarak,
"Zuria, Zuria." diyerek seslendi. Hemen ardından kulenin arkasından bembeyaz ejderha göründü. Tek bir leke olmayan kanatlarını açmış onlara doğru süzülüyordu.
Oniks onlara doğru gelen ejderhayı gördüğünde yavaşça ayağa kalktı. Gri gözlerini beyaz ejderhaya dikmişti. Ejderha yanlarına geldiğinde direkt Liya'nın yanına gitti. Liya ejderhanın boynunun altını severek,
"İşte bu da benim kızım Zuria." dedi sevgiyle.
Şifa bembeyaz parlak derisine ve masmavi iri gözlerine baktı. Gerçekten çok güzel ve zarif duruyordu. Üstelik oldukça dikkat çekiciydi ve sadece Şifa'nın dikkatini çekmemişti.
Oniks yanlarında duran ejderhaya baktı ve yavaşça ona doğru ilerledi. Zuria da ona yaklaşan Kara Ejderha'ya baktı. Oniks, Zuria'yı dikkatle süzerek etrafında dolaştı ve temkinli bir şekilde etrafı koklayarak Zuria'ya doğru yaklaşmaya başladı. Zuria da Liya'nın yanından hafifçe uzaklaşıp Oniks'e doğru, tıpkı onun kendisine yaptığı gibi koklayarak ona yaklaştı.
Şifa, Liya ve Dora merakla bu iki ejderhaya bakıyordu. Zuria ve Oniks karşı karşıya geldiklerinde, Zuria, Oniks'in kuyruğuna doğru hareket etti. Ama Oniks bunu bir tehdit olarak algılayıp Zuria'ya hırlayınca, beyaz ejderha hızla yüzünü Oniks'e yaklaştırıp dişlerini göstererek hırladı. Oniks bu tepkiyle geriye çekilirken dikkatle Zuria'yı süzdü. Zuria da bir adım geri çekilerek Oniks'e dik dik bakmaya başladı. Sonra da arkasını dönüp bir ağacın altına kıvrıldı. Oniks, Zuria'nın arkasından bir süre baktıktan sonra yavaş yavaş ona doğru ilerlemeye başladı.
''Şimdiden söyleyeyim, benim kızım biraz nazlıdır.'' Liya gülerek Şifa'ya baktı. Şifa, Oniks'in beyaz ejderhaya yaklaşma çabalarından gözlerini çekerek Liya'ya baktı.
''Ne diyebilirim ki? Benim oğlumda bana çiçek olarak koca bir ağaç getiriyor.'' Şifa'nın sözleri ile hepsi yerdeki ağaca kısa bir bakış attılar ve gülmeye başladılar.
Oniks'de hala sırtı ona dönük yerde yatan ejderhaya yaklaşmaya çalışıyordu. Yanlış mı yapmıştı? Belki de hırlamamalıydı? Oniks kısa bir süre düşündü, annesi ona kızınca onun gönlünü nasıl alıyordu? Gözleri etrafı taradı ve annesine verdiği çiçeklerle dolu ağacı gördü. Tam o anda gözleri parladı. Ne yapacağını bulmuştu. Zuria'nın yanından uzaklaşıp ileride bulunan üstü mavi çiçeklerle dolu çalılığa ilerledi. Yeşil yaprakların arasından, küçük küçük mavi çiçekler vardı. Annesine verdiği kadar büyük olmasa da yine de güzeldi. Zuria ise başına sardığı kuyruğunu hafifçe indirip Oniks'in ne yaptığına bakmaya çalıştı. Oniks pençesiyle çalının dibini kazıdıktan sonra ağzıyla tuttuğu gibi yerinden çıkardı. Başını iki yana hızla sallayarak topraklardan kurtulduktan sonra diğerlerinin eğlenen bakışları arasında Zuria'ya doğru ilerledi. Zuria da başını hafifçe kaldırmış Oniks'e bakıyordu. Mavi çiçeklerle dolu çalıyı Zuria'nın önüne yavaşça bıraktı ve bir adım geri çekilerek beklemeye başladı.
Zuria bir çiçeklere bir de Oniks'e baktı ve çiçeklere burnunun ucuyla dokundu. Sonra da ayağa kalkarak Oniks'e yaklaştı. Oniks'i koklayarak kuyruğu onun kuyruğuna doladı. Oniks bu temasla irkilse de ilk yaptığı gibi hırlamadı. En son Zuria burnunu Oniks'in burnuna değdirerek barıştıklarını tasdiklemiş oldu. İkisi o şekilde ağacın altında vakit geçirirlerken bu sefer Şifa gülerek Liya'ya döndü.
''Bence benim oğlum üstesinden çok iyi geliyor.'' Liya, Zuria'nın bu kadar erken pes etmesine şaşırmıştı. Ama nedenini anlamak kolaydı.
''Bu çok normal, çünkü senin oğlun klasik bir ejderha yöntemi kullanmıyor. Daha çok centilmen bir erkekmiş gibi.'' Liya başını iki yana sallayarak tekrar Zuria'ya baktı. Biri simsiyah biri bembeyaz birbirine zıt iki ejderha ağacın altında durmuş vakit geçiriyorlardı.
''Çok iyi bir taktik. Oniks'i tebrik ediyorum.'' Dora ellerini alkışlıyormuş gibi yaptıktan hemen sonra ekledi,
''Keşke birileri de Oniks'den ders alsa.'' Şifa ve Liya aynı anda Dora'ya baktı.
''Hangi birileri.'' Liya kuşkuyla sordu ve heyecanla devam etti.
''Yoksa birisi mi var? Çabuk söyle. Kim o?'' Dora'nın yanakları, düşünmeden konuşmanın sonuçlarıyla kızarırken, boğazını temizleyerek arkasını döndü.
''Saçmala, ben genel konuştum. Neyse fazla uzadı muhabbet. İçeriye girelim de Şifa'ya kalacak yer ayarlayalım.'' Dora başka bir şey demeden yanlarından hızla uzaklaştı. Liya ellerini beline koyarak,
''Yalan söylüyor ama ben yemem.'' dedi.
''Üstüne gitme bence, söylemek isterse söyler.'' Liya, yüzünü buruşturarak Şifa'ya döndü.
''Asla söylemez. Ama şimdilik konusunu açmayacağım. Hadi gel bizde içeri geçelim.'' Şifa başını sallayarak Liya'yı onayladı ve Oniks'i çağırmak için ona doğru baktı.
Oniks ve Zuria iyice kaynaşmış beraber keyifli vakit geçiriyorlardı. Zuria sürekli Oniks'e yaklaşarak onun çekingenliğini kırmaya çalışıyordu. Oniks ise kendi türünden, özellikle karşı cinsten bir ejderhaya alışmaya çalışıyordu.
Şifa ikisini izlerken içinden bir şeyler kımıldadı. Oniks'i kıskanmış mıydı? Kaşlarını hafifçe çattı. Pekala bu çok saçmaydı ama engel olamamıştı. Sonuçta Oniks ilk defa kendisinden başka birinin yanında ilgiyle duruyordu. Boğazını temizleyerek,
''Oniks!'' diyerek seslendi. Oniks ve Zuria aynı anda ona baktı.
''Ben içeri geçiyorum. Konuşmam gereken şeyler var.'' Oniks, Şifa'ya doğru bir kaç adım attığında Zuria arkasından mırıldandı. Oniks bir Zuria'ya bir de Şifa'ya baktı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bir yandan kalmak istiyordu, diğer yandan annesini yalnız bırakmak istemiyordu.
Şifa, Oniks'in kararsız kaldığının farkındaydı. Ama onu zor durumda bırakmayacaktı. Kendi türüyle vakit geçirmesi gerekiyordu ve Liya'nın ejderhası bunu oldukça iyi yapıyordu. Şifa aldığı kararı uygulayamadan Oniks ona doğru gelmeye başladığında, Şifa'nın yüzünde sevgi dolu bir gülümseme oluştu.
''Oğlum, senin gelmene gerek yok. Sen burada vakit geçir, etrafı tanı, bundan sonra burada yaşayacağız.'' Oniks durarak ona baktı ve kuyruğunu sallayarak mırıldandı. Şifa gülerek,
''Merak etme oğlum bir şey olursa sen yetişirsin zaten.'' dedi. Şifa, Oniks'e yaklaşarak burnunun üstüne bir öpücük kondurdu.
''Dikkatli ol! Nazlı kızı da üzme.'' diyerek Oniks'e göz kırptı. Oniks heyecanla kuyruğunu sallayarak tekrar Zuria'nın yanına gitti. Şifa biraz tebessümle biraz huysuzca Oniks'in arkasından baktı.
''Kendimi; oğlu, gelini tarafından etkisi altına alınmış bir anne gibi hissediyorum.'' Liya kahkaha atarak, Şifa'nın omuzunu sıvazladı. Sonra da koluna girdi ve kuleye doğru ilerlemeye başladı.
''Bende; kızı, haylaz ve ne yapacağı belli olmayan bir damat tarafından alıkonulmuş gibi hissediyorum.''
''Bir kere benim oğlum harikadır. Sevdiği şeyleri korumak korumak konusunda sınır tanımaz.'' Şifa son kez arkasında kalan ejderhalara baktı. Kulenin içine girmeden önce gördüğü son şey Oniks'in, Zuria'nın kuyruğuna dolanan kuyruğuydu.
***
Dora, kızların yanından ayrıldığı andan itibaren kendine küfrediyordu. Nasıl olur da o kadar patavatsızca konuşurdu? Liya kesin bir şey olduğunu anlamıştı. Aralarında en safı o olabilirdi ama kesinlikle salak değildi. Dikkati tamamen dağılmış bir şekilde oflayarak koridoru döndüğünde sert bir bedenle çarpıştı.
''Ne oldu? Kim sıktı canını yine.'' Dora irkilerek mavi gözlere baktı. Gerçekten tam şu anda Khan'la karşılaşması nasıl bir şanstı. Bu duruma daha çok sinirlendi.
''Hiç kimseye.'' diyerek Khan'ın yanından geçmeye çalıştı. Fakat Khan, Dora ile beraber yana bir adım atınca yine karşısında kalmış oldu.
''Bana hiç öyle gelmedi.'' Khan kısılı bakışlarının arasından Dora'yı süzdü. Elleri yumruk olmuş, yanakları kızarmış ve kahverengi gözlerinden ateş çıkıyordu. Kesinlikle canı sıkılmış ve hatta sinirlenmişti.
Dora, Khan gibi gözlerini kısarak,
''Diyelim ki bir sıkıntı var. Ne yapacaksın?'' dedi. Khan gelen tepkiyle irkildi, böyle bir şey beklemiyordu. Hiçbir şey diyemeden bakakaldı.
''Madem bir şey yapamayacaksın neden soruyorsun.'' Dora başını sallayarak tekrar Khan'ın yanından geçmeye çalıştı. Bu sefer önünü kesmedi ama bir kaç adım attıktan sonra Dora'nın kolunu tuttu. Dora omuzunun üstünden Khan'a baktı.
''Neden böyle davranıyorsun?'' Dora kolunu kendine çekerek Khan'ın dokunuşundan kurtuldu.
''Nasıl davranıyormuşum?'' Khan'ın sorusuna soruyla karşılık vererek dik dik bakmaya başladı.
''Böyle işte, düşmanmış gibi.'' Khan kısa bir süre durup tekrar devam etti.
''Eğer aramızda yaşanan en son olaydan dolayı bu şekilde davranı-'' Dora duyduklarından sonra büyük bir öfkeyle Khan'ın sözlerini kesti.
''Bizim aramızda hiçbir şey yaşanmadı ve yaşanmayacak. Tıpkı senin de söylediğin gibi.'' Dora son kez öfkeyle Khan'a baktıktan sonra hızla arkasını döndü ve Ahon'un bulunduğu büyük salona doğru ilerlemeye başladı.
Dora büyük bir aptallık yapmıştı. Gerçekten sevmişti ve bedelini kalp kırıklığı ile ödemişti. Derin bir nefes alarak gözlerini kapattı ve istemsizce o güne geri gitti.
***
Sahn, Khan'ın kolunu omuzuna almış yürümesi için destek oluyordu. Khan ise Sahn'ın tüm çabalarına rağmen yürümemekte ısrar ediyordu.
''Lan it, doğru yürü. Beni o kadar kadın bekliyorken bura da senin ağzının kokusunu çekiyorum.''
''Siktir git o zaman, ben yürürüm. Hem sen neden bana destek oluyorsun? Bırak beni.'' Sahn öfkeyle derin bir nefes aldı.
''Salak mısın oğlum, az önce düştün ya hani, bileğini burktun, basamıyorsun üzerine.'' Sahn sabır dilenerek gökyüzüne baktı.
''Tartışmayın çocuk gibi, Khan sen de biraz yardımcı ol.'' Khan homurdanarak bir kaç adım attı. Bu duruma düştüğüne inanamıyordu. Nasıl salak gibi düşebilmişti.
''Gözlerin Dora'ya değil de önüne baksaydın bu durumda olmazdın. O yüzden zorlama beni de yürü.'' Sahn'ın sessiz tehdidiyle Khan hızla Dora'ya baktı. Fakat onun dikkati tamamen başka yerdeydi. Khan öfkeyle,
''Ağzını yamulturum senin. Saçma saçma konuşma, öyle bir şey yok.'' Sahn kan ter içinde kalmıştı. Yüz kilo adamı taşımak başlı başına bir işti. Bir de bu adam huysuz olunca hiç çekilmiyordu. Sahn en son söverek,
''Sıçarım böyle işe, taşımıyorum seni. Sürünerek git.'' diyerek Khan'ı bıraktı.
''Ne yapıyorsun Sahn?'' Dora hızla Khan'a destek olmak için koluna girdi.
''Daha da uğraşamam gidiyorum ben. Sabahları Ahon, akşamları Khan. Gençliği çürüttünüz be.''
''Gençliğini si-'' Khan son anda dudaklarından çıkacak küfre engel oldu. Sahn bir süre ikisine dik dik baktı ve alayla gülerek arkasını döndü.
''Benim yerimi Dora fazlasıyla dolduruyor. Bana ihtiyacınız olduğunda seslenmeyin, aramayın, sormayın. Size iyi eğlenceler.'' Khan, Sahn'ın imasına içinden köpürse de bir şey dememişti. Zaten ne diyecekti? Sahn çoktan karanlıkta kaybolmuştu.
Etrafta garip bir sessizlik olunca Dora boğazını temizleyerek konuştu.
''Benden destek alabilirsin. Zaten odana da az kaldı.'' Khan başını sallayarak Dora'dan destek aldı. Fakat Sahn'a yaptığı huysuzluğu yapmadı. İkisi sessizlik içinde Khan'ın odasına kadar geldiler. Odanın kapısın da gergin bir şekilde beklediklerinde nihayet Khan harekete geçti ve kapısını açtı. İki kişilik yatağa doğru ay ışığının altında ilerlediklerinde, Dora yatak örtüsünü açmak için hareketlendi ve aynı anda Khan'da kendini yatağa attı.
Dora küçük bir çığlıkla Khan'ın altında kalan kolunu çekmeye çalıştı. Kahn ise Dora'nın çığlığıyla hızla doğrularak altında klan kolunu kendisine doğru çekti. Fakat anın verdiği şokla fazla hızla çekmişti ve Dora bu hız karşısında dengesini kaybedip Khan'ın üzerine doğru düştü.
Biri mavi diğeri kahverengi iki heyecanlı irisler birbirine kenetlenmişken, heyecanla hızlanmış nefesleri birbirlerinin dudaklarına vuruyordu. Dora anın verdiği heyecan ve cesaretle Khan'a biraz daha yaklaşarak,
Khan, Dora'nın fısıltısıyla yutkunarak dudaklarını karşısın da duran yumuşak ve davetkar dudaklara bastırdı. Khan hissettiği sıcaklıkla inleyerek bir elini Dora'nın saçları arasından geçirdi ve sıcak dudaklara daha fazla sokuldu.
Dora bulutlarda yürüyormuş gibi hissediyordu. Onu sertçe kavrayan sıcak eller ve dudaklarında nazikçe dolaşan dudaklarla daha azını hissedemezdi. Kendisini bildi bileli bu sert, umursamaz adamı seviyordu ve böyle bir şeyi ondan başka birisiyle yaşamayı hayal dahi edemiyordu.
Dora ona sarılan ellere karşılık o da ellerini Khan'ın omuzlarına çıkardı ve tutamadığı kısık bir inlemeyi dudaklarının arasından serbest bıraktı. Elleri Kahn'ın omuzlarından ensesine çıkararak biraz daha Khan'a yaklaştı. Dora tekrar inlediğinde Khan birden durdu. Dora ne olduğunu anlayamadan Khan kendini hızla geriye çekti. Dora'nın elleri boşluğa düştüğünde kaşlarını hafifçe çatarak, ellerini yüzüne kapatmış öylece duran adama baktı.
''Khan iyi misin? Ben yanlış bir şey mi yaptım?'' Dora büyük bir tedirginlikle Khan'a bakmaya devam etti. Ne olmuştu birden geri çekilmişti? Khan ellerini yüzünde çekip Dora'ya baktı.
Kahverengi saçları dağılmış, yanakları kızarmış, dudakları şişmişti. Khan'ın içi bu görüntüyle tekrar kaynadığında hızla bakışlarını cama çevirdi. Ne yapmıştı? Böyle bir salaklığı nasıl yapmıştı?
''Khan bir şey söylesene?'' Dora özellikle Khan'ın gözlerinde gördüğü çaresizlikten sonra artık korkmaya başlamıştı.
''Sen değil, ben yanlış yaptım.'' dedi. 'Hem de çok büyük bir yanlış' diyerek içinden ekledi.
''Nasıl yani?'' Dora anlamamıştı. Nasıl bir yanlış yapmıştı? Bir süre düşündükten sonra heyecanla gözleri parlamaya başlamıştı. Dora daha önce hiç Khan'a onu sevdiğini söylememişti, hatta bunu hiç belli de etmemişti. Khan o yüzden kendisini geri çekmiş olabilirdi. Belki de kendisinin vereceği tepkiden çekiniyordu. Dora bu düşünceyle heyecanlanarak itiraf etmek için kendini hazırladı.
''Khan ben senden hoşlanıyorum.''
''Bizim aramızda bir şey olamaz''
Dora ve Khan'ın aynı anda konuşmasıyla ikisi de birbirine bakakaldı.
İkisi tekrar derin bir sessizliğe büründüğünde bir süre o şekilde kaldılar. Dora hayal kırıklığı ve kalbinde ki sızıyla ne yapacağını şaşırmıştı. Böyle bir şey beklemiyordu. Neden aralarında bir şey olamazdı?
''Neden?'' diye fısıldadı dakikalar sonra Dora. En son ne zaman ağlamıştı bilmiyordu ama bu odadan çıktığı anda göz yaşlarını serbest bırakacaktı.
Khan, Dora'nın itirafıyla kaskatı kesilmişti. Ondan hoşlanıyor muydu? Ne zamandan beri? Khan yıllardır beklediği itirafın bu şekilde olmasına bir küfür savurdu. Yıllarca Dora'yı sevmişti. Hala da seviyordu ve sevmeye devam edecekti. Ama artık onlardan hiçbir şey olmazdı. Khan'dan kimseye bir şey olmazdı. Eskiden olsa havalara uçacağa bu itirafa şimdi kalbi kanaya kanaya duymamış gibi yapacaktı.
''Bir nedeni yok, sadece yanlış olduğunu bil yeter.'' Khan her cümlesinin bir cam olduğunu ve boğazını kestiğini hissediyordu. Bu gecenin sonunda o kanda boğulacaktı.
''Neresi yanlış? Sen de ben de yetişkin insanlarız.'' Dora kalbinde ki acının yanında öfkeleniyordu da, bu nasıl saçma bir durumdu. Khan'ın tek açıklaması bu muydu?
''Yanlış işte Dora, bir anlık bir şeydi. Bizim aramızda hiçbir şey yaşanmadı ve yaşanmayacak. Unutalım.'' Khan kendisini öldürmek, tüm bedenini parçalamak ve yakmak istiyordu.
Dora duyduğu son sözlerle dudaklarını sinirle birbirine bastırdı.
''Unutalım.'' diye sinirle kendi kendine söylendi. Gözleri dolmuştu ama ağlamayacaktı. Hızla ayağa kalkarak son kez ona bakmayan adama baktı. Yıllarca kalbini kırılmasın, parçalanmasın diye zincirlere vurmuş, sadece bu adama açmıştı. Ama sonuç büyük bir hüsrandı. Ne kadar saklarsan sakla, ne kadar korursan koru seven bir kalp bir gece de paramparça olabiliyormuş.
Arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Artık aralarında yıkılması çok zor duvarlar inşa edilmişti. Şüphesiz bundan en çok pişman olacak olan, yine Khan olacaktı.
***
"Tam olarak ne bekliyorsun, ilham mı?" Dora duyduğu sesle irkilerek gözlerini açtı ve karşısında görmeyi en son isteyeceği kişiyi gördü, Sahn'ı.
"Evet, sende var mı?" Bugünün bir an önce bitmesini istiyordu.
"Taze bitti. Az önce hepsini Lider'e verdim." dedi, dakikalar önce yapmış olduğu ilham verici konuşmayı hatırlayarak, tabi ne kadarı Ahon'a geçti bilemiyordu.
"Desene Lider'in görevi bırakma zamanı gelmiş." dediğinde, Sahn yapmacık bir kahkaha attı.
"Nasıl da güzel şakalar bunlar." Dora oflayarak Sahn'ı geçti.
"Uğraşamayacağım seninle, işim var."
Dora, Sahn'ı geride bırakarak Ahon'un olduğu odaya girdi. Umur ve Ahon aynı anda ona baktığında, Umur'a başıyla selam verip Ahon'a döndü.
"Lider, Şifa için hangi odayı hazırlayalım." Ahon, Şifa'nın ismini duyduğu anda oturduğu sandalyede doğruldu.
"Ne odası?" Dora hafifçe kaşlarını çatarak anlamaya çalıştı.
"Lider, Şifa burada yaşamayacak mı?"
Ahon ayağa kalkarak sinirle söylendi.
"Tabi ki burada yaşayacak." Dora boş bakışlarla Lider'ine bakmaya devam etti. Burada yaşaması için bir odası olması gerekiyordu. Lider kendin de miydi?
"Lider, burada yaşayacaksa hangi oda da kalacak?" Ahon yüzünü buruşturarak Dora'nın ne demek istediğini anladı.
Kadınla sadece bir gece aynı oda da kalmıştı, nasıl olurdu da bunun sürekli olabileceğini düşünürdü. Kendi kendine küfrederek çenesindeki sakalları kaşıdı.
Evet, şimdi nasıl cevap vermesi gerekiyordu? Kadın nerede kalacaktı? Artık kendi odasında kalmasını isteyemezdi. Bu saçmalık olurdu. Ama yine de fazla uzağa da gitmemeliydi. Kendi bulunduğu katta iki oda vardı. Kendi odasında kalamayacağına göre diğer oda da kalacaktı. Fakat bunu söylediği anda diğerlerinin ağzını nasıl kapatacaktı? Özellikle Sahn'ın. Bir süre kararsızca düşündükten sonra, kendisinin Lider olduğunu ve istediği her şeyi yapabileceğini kendine söylerek, konuştu.
"Benim odamın karşısında ki odayı hazırlasınlar." Dora ve Umur'un gözleri şaşkınlıkla açıldı. Umur hızla Ahon'a döndü.
"Lider orası senin annenin odası." Ahon ters ters Umur'a baktı.
"Evet ve bu konuyla ilgili kimse bir şey söylemeyecek. Anlaşıldı mı?" Dora ve Umur kararsızca başlarını salladıklarında, Ahon askerlere seslendi.
"Görevlilere söyleyin benim odamın karşısındaki odayı hazırlasınlar."
Askerler onaylayarak gittiklerinde Ahon tekrar sandalyeye oturdu. Hemen ardından ise Şifa ve Liya içeriye girdi.
Ahon gözlerini direkt Şifa'ya dikti. Kalbinde o ılık sıcaklık tekrar kendini belli. Boğazını temizleyerek dikkatini toparlamaya çalıştı.
Şifa, Ahon'a doğru yürüyerek karşısında dikildi.
"Benim de sorularım var ve cevaplamanı istiyorum." Şifa direkt konuya girdiğinde Ahon kollarını göğsünde kavuşturdu ve alay edercesine güldü.
"Cevaplamazsam ne olur?" Şifa kaşlarını kaldırarak omuzlarını silkti.
"Ben de cevaplayacak başka birilerini bulurum." Şifa etrafa taradı. Gözleri en son Dora'da durunca,
"Sahn nerede?" diye sordu. Aynı anda Ahon ayağa kalkarak,
"Ne sorusu soracaksın?" diyerek Şifa'ya baktı.
"Bir tane sorum yok." Şifa homurdanarak bakışlarını Ahon'dan çekti. Bu adam ne sanıyordu? O kadar şey yaşadı, elbette birden fazla sorusu olacaktı.
"Neden akşam yemek yerken konuşmuyoruz, o zamana kadar dinleniriz." Dora'nın teklifiyle herkes Şifa'ya baktı.
Şifa bir süre düşündü. Aslında fikir çok iyiydi. Hem dinlenmiş de olurdu. Bir de kafasını toparlamıydı. Böylece mantıklı ve sıralı sorular sorabilirdi.
"Olur, o zaman," Şifa, Liya'ya dönerek devam etti.
"Bir süre beni misafir edebilir misin?" diyerek gülümsedi.
Liya da gülümseyerek başını salladığın da araya Ahon girdi ve tartışmayı tekrar alevlendirecek girişimi yaptı.
"Buna gerek yok. Benim odamın karşısındaki o da artık ona ait."
***
Alın size uzun bölümmm 😂 Bu arada gerçekten uzunluğu iyi mi? Şahsen yazarken canım çıktı. Yaz yaz bitmiyor 😂
Okuyan herkese şimdiden teşekkür ediyorum. 💜
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.02k Okunma |
290 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |