21. Bölüm

21. Aşk, Sürünmektir

Maysa Berran
maysaberran

Merhabaaaa, nasıl erkenden burdayım. 😂

Tamam, çok erken olmadığını biliyorum. Ama size iki bölüm eş değerinde bölümle geldim. Yani bu yüzden bir önceki haftanın borcunu ödemiş oluyorum. 😂

Keyifli okumalar, bölümü beğenmeniz dileğiyle. ❤️🌼😍

***

Hızlı soluklara yakışan hızlı adımlar, ezilen kuru dallar, karanlık gecede saçları rüzgarla ahenkle sallanan kadın artık tek kelime edemiyordu. Çünkü söylediği her şey havada asılı kalmıştı. Öylece, Umur'un omuzlarında baş aşağı asılıyordu ve daha fazla dayanamayacaktı. Son bir umutla tekrar konuştu.

''Umur, dur artık. Başım ağarmaya başladı.'' Umur yine tek kelime etmedi ama adımları daha da hızlandı. Liya, nasıl oldu da bu duruma geldiğini hatırlamıyordu. Umur onu o kadar hızlı omuzuna almıştı ki ilk bir kaç dakika olayın şokundan tepki bile verememişti. Bu adam çıldırmıştı. Neden böyle bir şey yaptığını biliyordu. Fakat Umur azıcık sabretse Liya zaten onunla konuşacaktı. Onu kaçırmasına gerek yoktu! Herkese rezil olmuştu! Oflayarak ellerini yüzüne kapattı. Bir süre alay konusu olacaktı. Şimdiden üzülmeye başlayabilirdi.

Nihayet Umur durduğunda onu yavaşça omuzlarından indirdi. Liya ani bir baş dönmesi ile hafifçe yerinde sallanırken, Umur'un kollarından tutmasıyla dengesini sağladı. Derin bir kaç nefesin ardından ayakları yere daha sağlam basmaya başladı.

''İyi misin?'' Liya hızla başını kaldırarak Umur'un karanlıkta parlayan mavi gözlerine baktı.

''Harikayım, sen deli misin?'' Umur başını hafifçe sağa doğru yatırarak Liya'nı kızarmış ve öfkelenmiş yüzüne baktı. Liya genelde çok sakin yapılı bir kadındı, çok nadir sinirlenirdi. Fakat her hali gibi sinirli hali de çok güzeldi.

''Neden böyle bir şey yaptın? Rezil olduk, şimdi herkes yüzüme bakar gülecek. Hele Sahn, onu söyle-'' Liya yüzünü kavrayan sert eller ve dudaklarını kavrayan sıcak dudaklarla konuşmaya devam edemedi. Yavaşça, incitmekten korkar gibi dudaklarında hüküm süren adama karşılık veremedi. Kendine geldiğinde ise o da yavaşça karşılık vermeye başladı.

Umur'un tüm yaşamı boyunca bildiği tek bir şey vardı. O da kollarında olan bu kadını kendinden vazgeçecekmiş gibi sevdiğiydi. Sadece Liya'yı istemişti. Onun kalbini, sevgisini, merhametini, ona vereceği her şeyi istemişti. Liya'nın da aynı duygularla kendisine baktığını, onu sevdiğini düşünüyordu. Ta ki kız kardeşi ölene kadar. O günden sonra Liya aralarına bir duvar örmüştü. Çatlakları olmayan, sağlam bir duvar. Umur, o zamandan beri o duvarı aşmaya çalışıyordu. Ne olduğunu merak ediyor, neden Liya'nın birden soğuk davrandığını anlamaya çalışıyordu. Kendisinden başka herkese sıcaktı ama sıra Umur'a gelince buz dağı gibi oluyordu. Vazgeçmeyi hiç düşünmemişti ama artık ne yapacağını da bilmiyordu. Liya'nın hislerini yanlış yorumlamış olabileceğinden korkuyordu. Fakat son yaşadıkları olayda Liya'nın da küçükte olsa bir şeyler hissettiğinden emindi. Ama neden kendini yine de uzaklaştırıyordu? Bugün bunu öğrenecekti.

Omuzlarında sıcaklığını hissettiği kadını yavaşça yere bıraktığında ve saçlarını savurup sinirle konuşmaya başladığında onu öpmekten başka bir şey istememişti. Bu his bambaşkaydı, yeryüzü ayaklarının altından kayıyor, gökyüzü üstüne çöküyormuş gibiydi. Aklı bulanıyor, tüm benliği Liya'ya akıyordu. Eğer Liya'yı öpmek için kendisinden vazgeçmesi gerekiyorsa, bunu seve seve yapardı. Derin bir nefesle, hiç istemese de yavaşça uzaklaştı ve nefeslerini toplamak için Liya'yı kendine çekerek sarıldı. Liya'nın da Umur'dan geri kalır yanı yoktu. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyor, Umur'un kendine has kokusu ciğerlerine doldukça nefesi daha da derinleşiyordu.

Bir süre birbirlerine sarılı kaldıktan sonra Umur, Liya'nın omuzlarından tutarak gözlerine baktı.

''Seni seviyorum, Liya.'' Umur'un kendinden vazgeçer gibi çıkan sesiyle, Liya kuruyan boğazını ıslatmak için hafifçe yutkundu. Artık zamanı gelmişti. Çok düşünmüştü, geçmişe takılı kalmayacak ve mutlu olmaya çalışacaktı. Çektiği acı gün geçtikçe onu çürütüyordu ve buna artık dur demeliydi. Umur ile mutlu olmak istiyordu. Derin bir nefes alıp tek seferde kelimeleri serbest bıraktı.

''Bende, seni seviyorum Umur.'' Çaresizce bekleyen adam kendini olumsuz tepkiye o kadar hazırlamıştı ki, beklemediği sözlerle donup kaldı. Yanlış duyduğundan kokuyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp bunun bir rüya olmaması için yalvarmaya hazırdı. Gerçek miydi? Gözlerini hızla açarak Liya'ya baktı.

''Gerçekten mi?'' Umur'un, çocuklar gibi masum çıkan sesiyle Liya gülümseyerek Umur'un yüzünü kavradı. Baş parmaklarıyla sakallarını okşarken, Umur'da avuçlarına yüzünü daha çok yasladı.

''Gerçekten.'' Umur, Liya'nın avuçlarını öperek kadına sıkıca sarıldı.

''Ah Liya! O zaman neden bana bu acıyı yaşattın?'' Umur'un en çok merak ettiği şey buydu. Özellikle sorusuyla beraber gerilen kadınla daha çok merak ediyordu. Kadının saçlarına burnunu yaslayıp derin nefesler alırken,

''Söyle bana, neden?'' diyerek tekrar ısrar etti.

Liya söyleyip söylememek konusunda kararsız kalırken yüzünü iyice Umur'un geniş göğsüne yasladı.

''Biraz böyle kalalım. Daha sonra anlatacağım.'' Umur ısrar etmeyecekti. Çünkü onun da istediği tek şey bu şekilde kalmak ve bunun bir rüya olmadığına kendini inandırmaktı.

''Kalalım. Hep böyle kalalım.''

***

Öfkeyle söylenerek ilerleyen kadının arkasından sırıtarak bakmaya devam etti. Sahn'a ilk başta ne kadar sövse de şimdi teşekkür edebilirdi. Sonuçta istediği olmuştu. Elleri cebinde keyifle ilerlerken Dora'nın birden durmasıyla hızla yüzünde ki ifadeyi düzeltti. Dora bir süre arkasını dönmeden, elleri yumruk olmuş şekilde durdu. Daha sonra da gözlerinde ateşle ona doğru yürümeye başladı.

''Sen ne yaptığını sanıyorsun?'' Dora'nın keskin ve öfkeli sesi şenlikten geri kalan hafif seslere karıştı.

''Ne yapıyormuşum?'' Khan bir umut anlamamazlığa yatarken, Dora'nın bunu yemeyeceğini biliyordu.

''Benimle dalga mı geçiyorsun?'' Dora öfkeyle omuzuna vurduğunda, Khan hafifçe sallandı.

''Bu son Khan! Bir daha benim hakkımda konuşup, karar vermeye çalışırsan seni tamamen silerim.'' Dora derin soluklarla Khan'nın suratına haykırdı ve sert adımlarla arkasını dönerek uzaklaştı.

Khan'nın omuzları düşerken başını gökyüzüne kaldırdı. Sıkıntılı bir nefes bırakırken karanlık gökyüzüne bakmaya devam etti. Ne yapacaktı? Dora'yı istiyordu ama yapamazdı. Bu bencilliği Dora'ya yapamazdı. Diğer yandan da çok bencildi Dora'yı kendisinden başka kimsenin yanında görmek istemiyordu. Daha ne kadar önünü kesmeye çalışacaktı? Zaten Hans denilen adam sinirlerini bozuyordu. O kadar saçma bir durumdaydı ki, bencil olmamak için Dora'dan uzak duruyordu. Fakat yine de ona kimsenin yaklaşmasına izin vermeyerek en büyük bencilliği yapıyordu. Oflayarak sertçe saçlarını çekiştirdi. En sonunda kafayı yiyecekti. Bir çözüm bulması gerekiyordu. Ama önce Hans şerefsizinden onu uzak tutmalıydı. Tüm düşünceleri nefretle Hans'a yönelirken, tam üstüne gelir gibi adamın sesini duydu.

''Khan!'' Khan yüzünü buruşturarak arkasına döndü. Bu adamı bu kadar erken görmek zorunda mıydı?

Hans sert adımlarla ilerlerken Khan'ın karşılık vermesini beklemedi direkt kelimelerini serbest bıraktı.

''Dora'yı seviyor musun?''

***

Kolları arasında tuttuğu kadını kendine biraz daha çekerek yüzünü kadının saçlarına gömdü ve belki de, bu gece onlarca kez tekrar ettiği şeyi tekrar söyledi.

''Rüya gibi.'' Liya tekrar duyduğu sözlerle kıkırdadı. Başını kaldırarak Umur'un sakallarla çevrili yanaklarına hafif bir öpücük bıraktı.

''Değil. Daha kaç kere söyleyeceksin?'' Umur anlını Liya'nın alnına yaslayarak,

''İnanamıyorum, ne yapayım? Seni o kadar uzun zamandır bekliyorum ki.'' dedi.

''Ama inanmam için bir şey yapabilirsin.'' Umur aklına gelenlerle hafifçe geri çekildi. Liya kaşlarını hafifçe çatarak Umur'a baktı. Onu inandırmak için ne yapabilirdi ki?

''Ne yapabilirim?'' Umur hafifçe gülümseyerek, Liya ile beraber ayağa kalktı.

''Bu gece benimle kal. Beraber uyuyalım.'' Liya duydukları ile gözleri irice açılırken, hızlanan nefesi ile fısıldadı.

''Ne?'' Umur, Liya'nın çenesini okşayarak yüzünü yaklaştırdı.

''Rüya olmadığına bu şekilde inanabilirim.'' Liya heyecandan kuruyan boğazını yutkunarak ıslattı, yanakları da hafifçe kızarmıştı. Gözlerini kaçırarak başını salladı. Liya içindeki karanlığın dağıldığını hissediyordu ve bunun sebebi eğer Umur ise ondan hiç ayrılmamayı diliyordu.

''Tamam.'' Umur gülümseyerek Liya'yı kolunun altına çekti ve yıllardır hayalini kurduğu şeyi gerçekleştirmek için ilerlemeye başladı.

Huzur verici sessizlik içinde ilerlerken kendi adımları dışında sert atılan adımlar duydular ve kısa süre durup karanlık siluetin onlara doğru yaklaşmasını izlediler.

''Kim bu?'' Umur dikkatlice bakmaya çalışırken Liya öne atılarak,

''Dora!'' diye seslendi. Fakat Dora onlara hiç bakmadan yanlarından rüzgar gibi geçti.

''Hey! Dora ne oldu?'' Liya endişeyle Dora'nın peşine takılacakken Umur kolunu tuttu.

''Bırak yalnız kalsın.'' Liya tereddütle bir Dora'nın gittiği yöne bir de Umur'a baktı. Derin bir nefesle omuzları çökerken Dora'nın peşinden gitmemenin daha iyi olacağına karar verdi. Dora onlara bakamayacak kadar kötüyse mutlaka yalnız kalarak önce kendine gelmeliydi.

''Son zamanlarda Dora garip davranıyor. Ne olduğunu sorduğumda sürekli geçiştiriyor.'' Liya tekrar Umur'un kolunun altına girip yürümeye devam ettiler. Umur, Liya'nın kolunu okşayarak,

''Kendini hazır hissettiğinde mutlaka ne olduğunu anlatacaktır.'' Liya başını sallayarak fısıldadı.

''Umarım.'' Tekrar sessizliğe gömüldüklerinde bu sefer de başka bir gürültüyle karşılaştılar.

Gördükleri görüntü ile şaşkınlıkla kalakaldılar ve Khan'ın öfkeli sesi ile kendilerine geldiler.

''Seni puşt!'' Umur ve Liya hızla birbirine girmiş Khan ve Hans'a doğru atıldılar.

''Ne yapıyorsunuz? Kendinize gelin!'' Khan'ın Hans'a savurduğu yumruk Umur tarafından engellenirken, Hans da Sahn tarafından geri çekildi.

''Bırak beni! Bu adam haddini aşıyor artık.'' Khan, Umur'dan kendini kurtarmaya çalıştıkça Umur ona daha çok sarılıyordu.

''Asıl haddini aşan sensin.'' Hans öfkeyle Khan'a bakarak tükürürcesine konuştu.

''Sen kimsin de Dora hakkında karar veriyorsun.'' Hans'ın sözleri ile Khan, Umur'a dirseğini geçirdiği gibi ellerinden kurtardı ve Hans'a sıkı yumruğunu savurdu. Fakat Hans çevik bir hareketle başını eğdiğinde yumruk Sahn'ın yüzünde patladı. Sahn,

''Siktir!'' diye inleyerek Hans'ı ittirerek bıraktı. Hans hiç vakit kaybetmeden Khan'ın üzerine atladığında iki cüsseli adam yerde yuvarlanarak birbirlerini sıkı yumruk geçirme savaşına girişti. Ta ki ateşten oluşan bir kırbaç aralarına girene kadar.

''Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?''

***

''Dora'yı seviyor musun?'' Hans'ın sorusu ile Khan gerildi. Bu işin sonun iyi bitmeyeceği şimdiden belliydi.

''Bu seni ilgilendirir mi?'' Khan çatılı kaşları arasında Hans'ın alayla gülen yüzüne baktı. Dudağının bir ucu gizli bir espriye gülüyormuş gibi kıvrılmıştı.

''Doğru, ilgilendirmez. O zaman şöyle sorayım. '' Hans, Khan'a doğru bir adım atarak Khan'ı çileden çıkaracak soruyu sordu.

''Dora seni seviyor mu?'' Khan burnundan soluyarak Hans'ın lacivert gömleğinin yakalarını sertçe tuttu.

''Sana ne lan!'' Hans aldığı tepkiyle daha çok gülerek Khan'ı kışkırtmaya devam etti.

''Anlaşılan bir şeyleri kabul etmeyecek kadar korkaksın.'' Hans, yakalarını tutan elleri sertçe ittirerek Khan'dan kurtuldu.

''Dora'nın neden sana böyle davrandığı belli.'' Khan elleri iki yanda yumruk olmuş bir şekilde Hans'a bakmaya devam etti. Adam konuştukça Khan mantığı ile olan bütün bağlarını teker teker kaybediyordu. Hans'ın son cümleleri ile gözlerine tamamen kararmıştı.

''Dora gibi cesur bir kadın, daha duygularını bile söyleyemeyen korkak bir adamdan hoşlanacak değil elbette.''

O andan sonra iki adamın birbirlerini hırpalayan atakları ve etrafa savrulan küfürleri oldu. Ta ki diğerleri gelene kadar.

***

Ahon sakin geçecek bir gün diliyordu. Sadece bir gün. Ama bu mümkün gözükmüyordu. Özellikle en iyi iki komutanı çocuklar gibi kavga ederken.

''Size ne olduğunu sordum.'' Ahon birbirinden ayrılan ikiliye bakarak elindeki ateş kırbacını savurarak yok etti.

''Bir şey yok Lider.'' Hans'ın sözleri ile Ahon başını Khan'a çevirdi. Khan sakinleşmemiş haliyle,

''Bir şey yok.'' dedi tükürür gibi.

Ahon yüzünü sertçe sıvazlayarak ikiliye baktı.

''Savaş kapımıza kadar gelmiş, benim komutanlarım savaşı nasıl önleyeceklerini düşünmek yerine birbirine giriyor. Siktirin gidin ikinizde! Yarın sabah herkes görevinin başına geçecek.'' Ahon'un sonlara doğru bağırmasıyla ikili başlarını eğerek arkalarına bakmadan uzaklaştılar.

''Geri zekalılar!'' Ahon uzaklaşan komutanların arkasından söylenerek diğer ikiliye döndü.

''Kaçaklarda buradaymış.'' Ahon kollarını göğsünde bağlayarak dik dik Umur ve Liya'ya baktı. Liya kızararak Umur'un hafifçe arkasına geçti. Umur da bir adım öne giderek Liya'yı tamamen arkasına aldı. Saçlarını hafifçe karıştırarak,

''Halletmemiz gereken bir sorun vardı.'' dedi. Ahon bir adım öne giderek,

''Lan be-'' diyerek tüm öfkesini kusacakken sözleri Sahn tarafından kesildi.

''Lider! Ne diye bu kadar sinirlisin? Sonuçta senin de halletmen gereken sorunlar yok muydu?'' Ahon ters ters Sahn'a baktı.

''Peki ben bu sorunu ilk mi hallettim, sonra mı?'' Sahn ensesini kaşıyarak kaçmaya hazırlanan ikiliye baktı. Yine ve yine kendisini aşk uğruna feda edecekti.

''Sonuçta sorun, sorundur. Ayrıca, neden buradasın? Yoksa halledemedin mi?'' Ahon küçümsercesine Sahn'a döndü. Aynı anda Sahn Umur ve Liya'ya başı ile gitmelerini işaret etti.

''Hallettim tabi ki.'' Halletmişti ama lanet olsun ki başka bir sorun çıkmıştı. Sahn yavaşça uzaklaşan ikiliye göz ucuyla bakıp düşüncelere dalan Ahon'a baktı.

''O zaman neden buradasın? Şifa'nın yanında olman gerekmiyor mu?'' Ahon yüzünü buruşturarak,

''Lanet olası sürüngen yüzünden.'' Sahn tek kaşını kaldırarak anlamaya çalıştı.

''Kara Ejderha mı? Yine mi kavga ettiniz?'' Ahon başını iki yana sallayarak öfkeyle mırıldandı.

''Keşke kavga etseydik.'' Ahon'un aklına olanlar gelince tekrar öfkelendi. O pis sürüngen kendisi ile değil de bir şeytanla bağlanmış olmalıydı. Başka açıklaması olamazdı.

***

Şifa'nın içi içine sığmıyordu o kadar mutluydu ki, bu iki çift gri göze sahip olduğu için çok şanslıydı. Hayatının hep yalnızlıkla sonuçlanacağını düşünmüştü. Fakat artık gelecek planlarında bu yoktu. Hayalleri bile daha canlı daha parlaktı. Ömrünün geri kalanını bu ikiliye adamak istiyordu.

Yüzünde solmayan gülümsemeyle Ahon'a baktığında gözlerinin kendisine sıcacık bir şekilde baktığını hissetti.

''Tekrar teşekkür ederim.'' Ahon yanakları pembeleşmiş, gözleri parlayan kadını hafızasına kazımak istiyordu. Böylece onsuz kaldığı zamanlarda hayali ile enerji toplayabilirdi.

''Çok daha güzellerine layıksın. O yüzden teşekkür edip durma.'' Şifa'nın yüzüne düşen saçları parmakları ile ittirdiğinde aralarına giren şeyle kendini zor zapt etti.

Oniks kedi yavrusu gibi mırlayarak başını Şifa'nın göğsüne koydu. Ahon'un gözleri bu temasla kararırken dikkatle Oniks'in ne yapmaya çalıştığını izlemeye devam etti.

Oniks, Şifa'nın gözlerine bakarak mırıldandı ve gözlerini kapattı. Kuyruğunu Ahon'un yüzünün önünden geçecek şekilde kaldırıp Şifa'nın etrafına sardı. Şifa, Oniks'e sarılarak başına bir öpücük kondurdu.

''Oğlum, uykun mu geldi?'' Şifa bu tatlılığa dayanamıyordu. 'Kendi çocuğum olursa nasıl olur?' diye düşünemiyordu bile. Çünkü Oniks tam olarak evladı gibiydi.

Oniks tekrar mırıldanarak Şifa'ya sokuldu. Şifa dudaklarını sarkıtarak Oniks'e bir öpücük daha verdi. Tüm olanlar Oniks'i yormuştu. En azından Şifa'nın düşünceleri bu yöndeydi.

''O zaman sen yatağa geç. Ben sonra geleceğim.'' Ahon'un gözleri kısa bir an parladı. Biraz daha Şifa ile vakit geçirebilecekti. Fakat Oniks'in Şifa'ya sarılarak onu yatağa götüreceği aklına gelmemişti. Ahon'da aynı anda onlarla beraber ilerledi. Yatağın yanına geldiklerinde Oniks, Şifa'ya bakarak gözlerini yavaşça açıp kapayarak mırıldandı.

Şifa, Oniks'in onunla yatmak istediğini anlamıştı. Aslında Oniks'i yatırıp Ahon'la biraz daha vakit geçirmek istiyordu. Fakat Oniks'e dayanabileceğini sanmıyordu. Zaten kendisini paylaşmak zorunda olduğu için korkulu ve üzüntülü hissediyor olmalıydı. Buna rağmen Ahon ile uzlaşmıştı. Şifa, Oniks'i kırmayacaktı. Sonuçta kaç gece daha onunla kalacaktı ki. Zamanla Oniks'de Zuria ile beraber kalmak zorunda kalacaktı. Onun da bir ailesi olacaktı. Aklına gelenlerle içi sızladı. Bu kadar büyüdüğünü görmek onda ağlama isteği uyandırıyordu. Kararını vermişti Oniks'le kalacaktı. Zaten bu yavru kedi bakışlarına daha fazla dayanamayacaktı. Gri gözleri sanki yaşarmış gibi parlıyor ve gözbebeği büyümüş bir şekilde istekle ona bakıyordu.

Şifa omuzlarını düşürerek Ahon'a baktı.

''Biz yatalım. Hem bende çok yoruldum. Sabah görüşürüz olur mu?'' Ahon korktuğu şeyin başına gelmesiyle gerildi. Fakat itiraz ederek Şifa'yı zor durumda bırakmayacaktı. Başını sallayarak, hiç istemese de onayladı.

''Yemekte görüşürüz.'' Kapıya doğru ilerlerken Şifa'da peşinden geliyordu. Kapının girişinde birbirlerine dönük bir şekilde bakarlarken Şifa,

''Yarana dikkat et.'' dedi. Gözleri kısa bir an yaralı koluna inip tekrar Ahon'un gözlerine baktı. Ahon, Şifa'nın endişesine gülümseyerek,

''Merak etme iyiyim.'' dedi. Şifa da hafifçe gülümsedi.

''İyi geceler.'' Ahon başını salladı. Arkasını dönecekken gözleri bir anlığına Oniks'e takıldı. Ona bakan bakışlar resmen bir zafer kazanan komutanın bakışları gibiydi. Az önceki uykulu ve yorgun halinden gram eser kalmamış şekilde alayla ona bakıyordu. Şifa, Ahon'un dikkatle arkasına bakmasıyla o da başını arkaya çevirdi. Ahon kuyruğunu etrafına dolamış başını da kuyruğuna yaslamış o şekilde uyukluyordu. Şifa tekrar Ahon'a döndüğünde, onun gri gözlerinin karardığını fark etti.

''Bir şey mi oldu?'' Ahon, Şifa'nın arkasını dönmesi ile değişen ejderhadan dolayı kararan gözlerini Şifa'ya çevirdi. Bu şekilde gitmeyecekti. Gülümseyerek Şifa'nın belini tuttu ve onu kendisine yaklaştırdı. yüzünü Şifa'nın saçlarına gömerek derin bir nefes aldı ve saçlarına öpmeden önce dik dik ona bakan ejderhaya sırıttı.

''İyi geceler Şifa'm.'' Ahon'un isminin sonuna koyduğu sahiplik eki ile kalbi hızlanırken kızarmış yanakları ile Ahon'a bakmaktan kaçındı. Ahon son kez Şifa'ya bakarak arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Şifa'nın kapıyı kapattığına dair sesi duyduğu anda öfkeyle yanında ki duvara yumruğunu geçirdi.

Kuyruklu, dikenli bir sürüngen tarafından resmen oyuna getirilmişti.

***

''Lider, burada mısın?'' Ahon az önce yaşadığı anılardan silkinerek kendine geldi ve önünde sallanıp duran ele vurdu.

''Çek elini.''

''Ne kızıyorsun Lider ya, dalmıştın.'' Ahon, Sahn'a sadece ters ters bakmakla yetindi.

''Eee, bir şey anlatıyordun sustun. Kavga mı ettiniz yine ejderha ile?'' Sahn merakla tekrar sorusunu yönelttiğinde Ahon yüzünü buruşturdu.

''Ne anlatacağım sana? Git zıbar.'' Ahon henüz düştüğü durumu Sahn'a anlatacak kadar aklını yitirmemişti. Etrafına bakındığında Umur ve Liya'nın çoktan kayıplara karıştığını fark etti. Şifa ile karşılaştığından itibaren aklı tamamen başka yerlerdeydi. O iki kaçak onu nasıl ekerdi? Homurdanarak ilerleyecekken Sahn yılışıkça kolunu tuttu.

''Ama Lider her seferinde eğlenceli olan konuları kendine saklıyorsun. Kırılıyorum.'' Ahon, Sahn'ın elini ittirerek yüzünü buruşturdu.

''Param parça ederim seni, git zıbar.'' Sahn gülerek, öfkeyle giden adamın arkasından bakarak söylendi.

''Sen bu durumlara düşecek adam mıydın, Lider?''

***

Ayın parlaklığı karanlık odayı aydınlatırken, birbirlerini daha iyi görebilmek için iyice yaklaştılar. Liya, Umur'un yüzünü kavraması ile nefesini tutarken, hızlanan kalbinin sesi ile de sağır olmuştu. Umur daha fazla uzak kalamadığı kadının dudaklarına kendi dudaklarını yavaşça bastırdı. Derin bir nefes eşliğinde Liya'ya ayaklarının bağını kesecek dokunuşlar bıraktı. Kendini yavaşça geri çekerek yeşil zümrüt gibi parlayan gözlere baktı. Bu gözlere bin ömrü olsa hepsini feda ederdi.

''Uyuyalım mı?'' Liya hülyalara dalmış gibi başını salladı. Kıyafetlerle orta büyüklükte ki yatağa yavaşça uzandılar. Krem rengi örtüyü gelişi güzel üstlerine attıklarında sessizliğe gömüldüler.

Liya başını Umur'un göğsüne yaslamış, Umur'da bir kolunu kadının beline sarmıştı. Umur sabah uyandığında bunların bir rüya olmamasını diliyordu. Şayet bir rüya olursa böyle bir cesarete tekrar sahip olabilir miydi? İşte orasını bilmiyordu. Liya'nın kaybolmasından korkarak ona daha sıkı sarıldı.

Liya ciğerlerine dolan Umur'un sakinleştirici kokusu ile derin bir nefes aldı. Ona anlatmak istiyordu. Anlatmak ve sonsuza kadar bu yükten kurtulmak istiyordu.

''Seni uzun zamandır seviyorum Umur. O kadar seviyordum ki, aniden gelen cesaretle karşına dikilip bağırmak istiyordum. Ama ne sana ne de başkasına söyleyemedim. İçimde tutmaktan artık hasta hissetmeye başlamıştım.''

''Neden ba-'' Umur duydukları ile kendini tutamazken sözleri Liya tarafından anında kesildi.

''Lütfen kesme, bitireyim. Bir daha anlatamayabilirim.'' Liya kısa bir an duraksadıktan sonra devam etti.

''Kime anlatsam diye düşünürken aklıma Dora geldi. Miya gibi o da kız kardeşim gibiydi. Nedense Miya'ya anlatmak istememiştim. Dora'ya sana olan hislerimi anlatırken Miya'yı fark etmedim. Hemen arkamızdaymış ve bizi dinlemiş. Onu fark ettiğimde gözleri kıpkırmızı neredeyse ağlayacak gibi duruyordu. Bir şey oldu zannettim ve ne olduğunu sordum. 'Nasıl böyle bir şey yaparsın?' diyerek ağlamaya başladı. İlk başta ona değil de Dora'ya anlattığım için kırıldığını düşündüm. Fakat sonradan-'' Liya titreyen sesine engel olmaya çalışarak üst üste yutkundu.

''O seni seviyormuş Umur. Ben haykıramadım ama o haykırarak seni sevdiğini söyledi.'' Umur'un bedeni gerilirken gözleri irice açıldı. Bu nasıl olurdu? Miya'ya hiç bir zaman o gözle bakmamıştı. Bakamazdı da.

''Ama Miya benim kardeşim gibiydi. Lanet olsun! Bana abi diyordu.'' Liya hakim olamadığı göz yaşlarını silmek için bir girişimde bulunmadı. Onun yerini yüzünü Umur'un göğsüne iyice yasladı.

''Biliyorum. Ben de çok şaşırdım. Şaka yaptığını bile düşündüm. Fakat ağlayarak yanımızdan uzaklaştığında ciddi olduğunu fark ettim. Öylece kalmıştım, hareket edemedim. Beni kendime Dora getirdi. Akşam eve gittiğimde Miya kendini odasına kapatmıştı. Annem ve babamdan geriye kalan tek ailem kardeşimdi. onun üzülmesine dayanamazdım ama bu durumu da kabullenemezdim. Sana karşı bir şeyler hissetmek için çok küçüktü ve senin de böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğini iyi biliyordum. Odasına gittim ve kavga etmeye başladık. Ona küçük olduğunu, senin de böyle bir şeye olumlu yaklaşmayacağını söyledim. Ama beni hiç dinlemedi kendisini evden dışarı attı. Tam o anda da bağımsızlar yağma için saldırıya girişmişti. Etraf birden yangın yerine dönerken Miya'yı yakalamak için bende peşinden koştum. Sonrasını biliyorsun zaten.'' Liya son cümlelerini hıçkırıklar içinde tamamlarken o gün olanları hala aşamadığının farkındaydı. O gece, elinde ok ve yayla bir yandan mücadele ediyor bir yandan da Miya'yı arıyordu. Nihayet onu bulduğunda ise tüm gücü ile ona seslenmişti. Miya gözlerinde korkuyla ona dönmüş ve aynı anda bir bağımsızın oku ile kalbinden vurulmuştu. Miya dizlerinin üzerine çökmüş, ağzından gelen kanla ona 'abla' diyerek seslenmişti. O an Miya'nın gözlerine son bakışı, vicdan azabının ilk başlangıcıydı.

***

Ahon boş koridorda Şifa'nın kapısına bir süre baktıktan sonra dişlerini sıkarak hemen karşısında duran kendi odasına girdi. Üzerinde ki kıyafetleri parçalarcasına çıkarıp kendini yatağa sırt üstü attı. Bugünün böyle biteceğini düşünmemişti. Tüm bu olanların sorumlu ise o ejderhaydı. Ama buna rağmen ödül alır gibi Şifa ile yatan yine o ejderhaydı. Ahon daha ne kadar bu şekilde süreceğini bilmiyordu fakat en yakın zaman da Şifa'yı yanına almalıydı. Onlar evli sayılırdı. Aslında birinci aşama olan sözlü mühür ve düğünü direkt geçerek son aşama olan ruh mührüne gelmişlerdi. Ama yine de bu evli sayıldıkları gerçeğini değiştirmiyordu. Ahon elbette ilk aşamayı da yapacaktı. Tabi önce şu savaş sorununu çözmeliydi. Yıllarca uyuyan Set'de şimdi uyanacak zamanı bulmuştu. Bu aralar gerçekten şansı yanında değildi.

Yine de her şeye rağmen Şifa ile arasını düzeltmiş, inkar etse de Oniks ile anlaşması da içini rahatlatmıştı. Gözlerini, omuzlarında ki yük, kalbinde Şifa'nın sıcaklığı ile kapadı. Yarın uzun bir gün olacaktı.

***

Şifa saçlarını örerek topuz haline getirdiğinde hala uyuklayan Oniks'e seslendi.

''Hadi oğlum, kalk artık.'' Oniks uyuşukça kalkarak yataktan indi ve silkinerek ayılmaya çalıştı. Şifa, Oniks'e ilerleyerek burnunu öptü.

''Günaydın, hadi aşağı indir beni.'' Oniks, annesini o adamın yanına indirmek istemese de yapacak bir şeyi yoktu. Huysuzluğunu gizlemeyerek Şifa'yı sırtına aldı ve direkt aşağı uçarak Şifa'yı girişe bıraktı.

''Uslu ol, yaramazlık yapma.'' Oniks gözlerini devirerek başını salladı. Şifa gülerek yemek salonuna ilerlediğinde Oniks sadece annesini izledi. Kısa bir an durdurmak istemişti. Ama yanına gelen Zuria ile bundan vazgeçti. Annesi gözden kaybolunca Zuria'ya döndü. Başını, Zuria'nın başına sürterek kuyruğunu Zuria'ya sardı. İkili ilk selamlarını yaptıktan sonra gökyüzünde birbirleriyle oynayarak kayboldular.

Şifa yemek salonuna girdiğinde yemekleri hazırlayan çalışanlara başı ile selamladı. Çalışanlarda aynı şekilde karşılık verdiğinde Şifa etrafına bakındı. Kendisi dışında kimse yoktu. Şifa çalışanlardan ve daha önce ona temiz kıyafetler getiren kızlardan olan Mara'ya doğru konuştu.

''Erken geldim sanırım. Yardım edebileceğim bir şey var mı?'' Mara elindeki son tabağı masaya bırakarak Şifa'ya gülümsedi.

''Teşekkürler ama her şeyi hallettik.'' Şifa başını sallayarak masaya baktı. Gerçekten de her şey tam görünüyordu. Eksik olsaydı da ona iş vermeyeceklerini çok iyi biliyordu. Daha önce defalarca kez mutfağa girmeyi, çalışanlara yardım etmeye çalışmıştı. Ama hepsi itina ile onu saf dışı bırakmıştı. Gerçi artık nedenini biliyordu. Ama o zamanlar kendisini fazlalık gibi hissediyordu. Daha sonra ise herkesin belirli görevler içinde işlerini yaptığını anlamıştı. Bulundukları yer merkezdi ve burada çoğunlukla askerlerle beraber onların aileleri yaşıyordu. Aynı zamanda burada; zindanlar, ejderha inleri, kütüphaneler, şifa çadırları gibi önemli yerler bulunuyordu. Kendi yaşadığı yerde olduğu gibi burada da pazarlar kuruluyordu. Merkez dışını gittikçe çeşitli dükkanlar, kule gibi olmayan sade evler, çiftlikler bulunuyordu. Leder Klanlığı (Ejderha Klanlığı) oldukça geniş topraklara yayılıyordu ve bu yüzden küçük eyaletlerle yönetiliyordu. Tabi bu da sınıfsal farklılıkları ortaya çıkarıyordu. Çünkü diğer eyaletler aile üyelerinin bir sonraki nesile devredilmesi ile yönetiliyordu. Yani bir çeşit dük-düşes, bürokrat sistemi gibiydi. Bu da ilk başta Mara ve Sara'nın neden ona bir hanımefendi gibi yaklaştığını açıklıyordu. Her yerde olduğu gibi bu topraklarda da statülü aile ve halk tabakası olarak bir ayrım vardı. Bir haftalık bir süre de Miya ve Dora tüm işleyişi hem anlatarak hem de göstererek ona açıklamışlardı. Fakat sınıfsal ayrım olmasına rağmen asla haksızlığa ve ezilmeye uğrayan insanlar görmemişti. Hatta herkes durumundan oldukça memnundu. Küçükten büyüğe tüm insanların en az bir ejderhası vardı. Fakat sadece asker olarak kendilerini bu topraklara adayan insanlar ejderhaları ile mühürleniyordu. Bu mühür kan mührü ya da ruh mührü gibi değildi. Daha sade ve basit olan 'Bağlılık' mührüydü. Ejderha ve asker birbirlerine bağlı olacaklarına, terk etmeyeceklerine dair mühürleniyordu. Bu sayede askerler ejderhaların ateşinden etkilenmiyor ve savaş gibi tehlikeli durumlarda organize bir şekilde hareket edebiliyorlardı.

Şifa öğrendiği bu yeni bilgileri daha kolay anlayabilmişti. Sonuçta ilk öğrendikleri daha zorlayıcıydı. Fakat hala anlayamadığı bir kaç şey vardı. Bunları da müsait olduğu bir zamanda mutlaka soracaktı. Fakat en çok merak ettiğini bugün sormayı düşünüyordu. İlk başta fark etmese de sonradan bir tülü adlandıramamıştı.

''Günaydın, ne düşünüyorsun?'' Şifa düşüncelerinden irkilerek Ahon'a baktı ve hemen ardından yaptığı hareketle etrafa göz attı. Neyse ki çalışanlar onlara dikkat etmemişti. Şifa, Ahon'a eğilerek sinirle dişlerinin arasından fısıldadı.

''Ben sana kaç kere diyeceğim toplum içinde yapma diye.'' Şifa gözlerini kısmış eğlenen adama bakıyordu. Pis adam kimseyi umursamadan onu öpmüştü. He ne kadar saçlarını öpmüş olsa da Şifa hala utanıyordu. Tam anlamıyla Ahon'un davranışlarına adapte olabilmiş değildi.

''İstediğin kadar diyebilirsin.'' Ahon gülerek önünde duran su dolu bardağı kafasına dikti. Şifa oflayarak arkasına yaslandı. Bu adam laftan hiç anlamıyordu.

Çalışanlar yemekleri de servis ettiklerinde selam vererek çıktılar. Şifa açılan servislere bakarak,

''Diğerleri nerede?'' diye sordu.

''Gelmemelerini tercih ederim. Böylece baş başa kalabiliriz.'' Ahon sırıtarak Şifa'nın elini dudaklarına götürerek sıcak bir öpücük bıraktı. şifa gözlerini irice açarak,

''Ahon.'' diyerek sertçe söylendi.

''Kızıyorsun ama kalbin hızlandı.'' Şifa'nın yanakları kızarırken inkar etmedi. Tabi ki hoşuna gitmişti. Ama bu ani sevgi gösterileri kalbine iyi gelmiyordu.

''Bu haksızlık, sen hissediyorsun ama ben hissedemiyorum.'' Ahon gözlerini kaçıran kadına şefkatle bakarak bırakmadığı küçük eli sert göğsüne götürdü. Tam kalbinin olduğu kısma yasladı.

''Zamanla hissedeceksin ama o zamana kadar elini her zaman kalbime koyabilirsin.'' Şifa elinin altında hissettiği güçlü atışlarla, Ahon'un gözlerine baktı.

''Yaşadıklarımızın bir rüya olmasından korkuyorum.'' Şifa içinde hissettiği korkuyu tek seferde söylerken, rüya olmasının ne kadar da acı verici olacağını düşündü.

Ahon, sandalyeden kalkarak Şifa'yı kendisine çekerek sıkıca sarıldı. Kadının böyle hissetmesinin en büyük sebeplerinden biriydi.

''Biliyorum, çok kötü başladı. Hatta kötü de devam etti. Sonra da çok hızlı oldu. Her şey karmakarışık senin için. Sana ne söylesem yalan olacak ama inan ne zaman olduğunu bilmiyorum. Sana ne zaman bağlandığımı bilmiyorum. Zindan da bana karşı çıktığın o ilk an da mı? Yoksa uyurken seni izlediğim ilk gece mi? Sürekli 'sevemem' diyerek kendime inkar ettiğim zamanlar da mı? Bilmiyorum. Ama şunu bilmelisin ki bende rüya olmasından korkuyorum.'' Ahon yüzünü kadının saçlarına gömerek derin bir nefes aldı. Sonra da sessizce fısıldadı.

''İlk defa bir şeyden bu kadar korkuyorum.'' Şifa başını Ahon'un göğsüne yasladı. Ahon'un da aynı duygular içinde olması onu biraz rahatlatsa da bu şekilde devam etmeyeceğini biliyordu. Durumu kabul etmeli ve üzerinde ki tutukluluğu yok etmeliydi. Ancak bu şekilde mutlu olabilir ve mutlu edebilirdi.

''Gün- Oo! Bir şeyleri mi böldüm?'' Sahn, sesini duydukları anda ayrılan ikiliye bıyık altı gülerek masaya yaklaştı hemen ardından da Sivri ve kurdu da salona giriş yaptı.

''Böldün desem geri mi döneceksin?'' Ahon huysuzca tam vaktinde gelenlere baktı. Sahn hiç umursamadan yılışıkça gülerek Şifa'nın karşısında ki sandalyeye oturdu.

''Hayır, açım.'' Sahn kimseyi beklemeden direkt yemeğe girişti. Sivri selam verip Sahn'ın hemen yanına oturdu. Kurdu Kum da hemen arkasında oturarak masadakilere dikkatle bakmaya başladı.

Şifa, Sahn'dan çok Sivri ve kurduna dikkat etti. Kuira Klanlığı'nı (Kurt Klanlığı) duymuştu. Dağları ve Set'in karanlığa gömülü olan toprakları arasında bulunan klanlıktı. Tıpkı kurt özelliklerini alarak savaşçı ve avcı bir klanlıktı. Bu yüzden dağlara ve yamaçlara yerleşerek gelecek tehlikeleri yıllardır korumakla üstlenmişlerdi.

Daha önce kurt görmüştü. Sonuçta evi ormana yakın bir yerdeydi. Fakat ilk defa bu gördüğü kurtlar gibi değildi. Daha büyük ve daha vahşi duruyordu. Sivri dişleri çenesi kapalı olmasına rağmen gözükecek kadar uzundu. Bendeni kaslı ve kalın boz renkli bir kürkle kaplıydı. Şifa kurdu incelerken onun da kendisine bakmasıyla gözlerini kaçırarak Sivri'ye döndü.

Tüm bun şeyleri bilmese bile bu adamın vahşi bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirdi. Saçları iki yandan kazınmış, orta da kalan saçları irili ufaklı örgülerle sırtına doğru dökülmüştü. Saçları gibi siyah olan sakalları uzun ve onlarda örgü şeklindeydi. Kalın kaşları altında kalan yeşil gözleri donuk bir şekilde ona bakıyordu. Şifa o anda dün olanları hatırladı. Bu adam misafirdi ve ona doğru düzgün hoş geldin bile diyememişti.

''Hoş geldiniz, kusura bakmayın dün söyleme fırsatı bulamadım.'' Şifa hafifçe gülümseyerek Sivri'ye baktı.

''Sorun değil. Ben yanlış zamanda geldim.'' Sivri başını önemsiz olduğunu vurgulamak için başını iki yana salladı.

Sahn, Sivri'nin sözleri ile gülmemek için kendini zor tutarken Ahon ters ters Sahn'a baktı.

''Kendimi tanıtmama izin verin. Ben Kuira Klanlığından Sivri ve bu da dostum Kum.'' Sivri'nin Kum'a dönmesi ile kurt başını eğerek Şifa'yı selamladı. Şifa da aynı şekilde karşılık verirken,

''Memnun oldum. Ben de Şifa.'' dedi. Kendisini başka nasıl tanıtacağını bilmiyordu. O yüzden sadece ismini söylemekle yetindi. Fakat Ahon buna müsaade etmedi.

''Aynı zaman da Şifa benim mühürlü eşim.'' Şifa hızla Ahon'a dönerken, Sahn'da ağzındaki ki lokmayı son anda yutarak boğulmaktan kurtuldu.

''Ahon.'' Şifa kaşlarını sertçe kaldırarak Ahon'a bakarken, adamın bakışları sadece sivrideydi. Sivri boğazını temizleyerek,

''Ejderha Lider'inin eşine selamlarımı sunarım.'' diyerek büyük bir saygıyla başını eğerek yumruk yaptığı elini göğsüne hafifçe vurdu. Şifa yanaklarına hücum eden kızarıklığa içinden söylenerek Sivri'nin selamını kabul etti.

''Teşekkür ederim.''

''Kusura bakmayın Ejderha Lider'inin evlendiğini duymamıştım. Duysaydım en başta selamlardım.'' Şifa az önce vahşice duran adamın mahcup duruma düşmesini şaşkınlık içinde izledi. Ahon'un eşi olması böyle bir etki mi yaratıyordu?

''Önemli değil. Benimde yeni haberim oldu.'' Şifa son sözlerini Ahon'a bakarak imayla söyledi. Ahon çakmak çakmak olan gözlere hafifçe sırıtarak Sivri'ye döndü.

''Henüz düğün yapmadık. Düğün zamanı elbette Kuira Klanlığını da davet edeceğiz.'' Şifa az önceki cümleleri aşamadan yenisiyle sarsıldı. Düğün mü? Şifa, Ahon'un dalga geçtiğini düşünerek ona baktığında adamın oldukça ciddi olduğunu fark etti.

Ahon üzerine çevrilmiş bakışlarla Şifa'ya dönerek göz kırptı. Şifa sinirle söylenecekken salonun kapısının tekrar açılması ile vazgeçti.

Khan, Dora, Umur ve Liya aynı anda geldiklerinde Dora'nın öfkesi elle tutulur cinstendi. Kimseye bir şey demeden Sivri'nin yanına oturdu. Khan yumruklarını sıkıp söylenerek Dora'nın yanına geçti. Dora ters ters Khan'a bakarak tabağına yemek koymaya başladı. Liya ve Umur'un gözleri ışıl ışıl mutlu oldukları her hallerinden belliydi. Şifa ikisi için işlerin yolunda gittiğini anlayarak Liya'ya kocama gülümsedi.

''Herkese günaydın.'' Liya'nın neşe saçan sesi ile Dora ve Khan hariç hepsi karşılık verdi. Liya dün selamlayamadığı misafire mahcupça bakarak,

''Hoş geldin, dün söyleyemedim. Üzgünüm.'' dedi. Sivri benzer cümlelere gülümsedi.

''Önemli değil. Habersiz geldim sonuçta.'' Sivri dikkatle kadına baktı. Bu dün Umur'un omuzlarında sallanan kadındı. Umur'u tanıyordu. Ağır başlı bir adamdı. Fakat dün ki görüntü tamamen tanıdığı adamdan farklıydı. Umur'u kafasında tekrar şekillendirmişti. Artık Umur onun gözünde yerine göre ağır başlı bir adam yerine göre ne yapacağı belli olmayan bir adamdı.

Liya, Şifa'nın yanına otururken bakışlarını Sivri'nin dikkatli bakışlarından çekti. Umur'da elbette vakit kaybetmeden Liya'nın yanına yerleşti ve hala gözlerini Liya'dan çekmeyen Sivri'ye sertçe dikti.

''Bir sorun mu var?'' Sivri, sert sesin sahibine baktı. Bu bakışı tanıyordu. Genelde kullanırdı. Bölgesine izinsiz giren kişilere karşı aynı bu şekilde bakardı. Sivri aldığı mesajla gülerek arkasına yaslandı.

''Yok.'' Umur pişkince sırıtan adama kaşlarını çattığında Ahon, Umur'u,

''Yemeğini ye.'' diyerek uyardı.

Ahon'un sözleri ile yemek faslı başladı ve ufak sohbetler dışında kimseden ses çıkmadı. Bu sessizliği ise Dora bozdu.

''Afiyet olsun. Lider, müsaadenle gidebilir miyim?'' Ahon geldiğinden beri tek kelime etmeyen Dora'ya başını sallayarak müsaade verdi. Dora arkasına bakmadan giderken Liya ve Şifa aynı anda Khan'a baktı. İkisi de öfkeyle ona bakarken Khan derin bir nefes vererek ayağa kalktı. Fakat Ahon'un sözleri ile Dora'nın peşinden gidemedi.

''Sana izin vermedim Khan.'' Khan ayakta kalırken itiraz etmek için dudaklarını araladı. Ama Ahon ondan hızlı çıkarak,

''Otur.'' dedi. Khan, Ahon'a kaşlarını çatarken neden böyle bir şey yaptığına anlam verememişti. Ahon sertçe Khan'a baktığında, Khan öfkeyle kalktığı sandalyeye oturdu. Yumruk olan elleri masanın altında kalırken bir bacağını sabırsızca sallamaya başladı. Kimse tek kelime etmezken Ahon aheste aheste yemeğine devam etti. Son lokmasını da yediğinde Khan'a,

''Gidebilirsin.'' dedi. Khan hızla yağa kalktığında öfkeyle Ahon'a baktı ve hız kaybetmeden Dora'nın peşine gitti. Lanet olsun! Eğer onun sürünmesini istiyorlarsa Dora bu görevi fazlasıyla yapıyordu. Başkasına gerek yoktu. Dora'nın onu beklemeyeceğini biliyordu bu yüzden acele etmeliydi.

Sahn gözden kaybolan Khan'a gülerek Ahon'a döndü.

''Bu kadarla kalmayacak diye düşünüyorum.'' Ahon peçete ile dudaklarını silerek.

''Daha yeni başlıyor. Puşt herif çeksin cezasını. Akıllanacak gibi durmuyor zaten.''

Diğerleri de olayı anladığında Ahon'un yaptığının oldukça haklı olduğunu düşündüler. Umur bir an önce arkadaşının Dora'ya açılmasını ve mutlu olmasını diliyordu. Kendisi bu mutluluğu bulmuştu ve bırakmak istemiyordu. Sürekli Liya'nın yanında durmak ve onunla vakit geçirmek istiyordu. Fakat Ahon, Umur'un hayallerini tek tek patlattı.

''Umur sen de hazırlan. Yanına askerleri al ve Sivri ile birlikte yola çık. Burada olmadığınız için haberleri yolda Sivri'den alırsın." Ahon gözlerini kısarak Liya ve Umur'a baktı. Liya gözlerini kaçırırken Umur da yüzünü buruşturdu.

Nihayet herkes görevlerinin başına gittiğinde Liya ve Şifa da yakın da gelecek misafirler için hazırlıklara giriştiler.

***

Ahon akşam gelecek misafirler için güvenliği arttırmış. Kuleleri ve askerleri tek tek gezmişti. Bir aksilik çıkmaması için elinden geleni yapmaktaydı. Bağımsızlar sorun çıkarmasın diye döer bir tarafa ejderha göndermişti. Güneş tam tepeye çıkana kadar koşuşturmuş ve başı ağrımaya başlamıştı. Kısa bir nefeslenmek için odasına gitmeye karar verdiğinde böyle bir sürprizle karşılaşacağını tahmin etmemişti. Şayet bilseydi tüm gün huysuzlanarak değil zevkle geçerdi.

Şifa tam olması gerektiği yerde kendi yatak odasında ve yatağındaydı. Sabah özenle topladığı saçları karışmış, kırmızı sade elbisesi siyah yatak örtüsüne karışmış, yüzünün altına aldığı elleri yüzünden büzüşmüş dudakları ile hayal ettiğinden bile güzeldi.

Üzerine attığı pelerini çıkarak yatapa doğru ilerledi. Etraf düzenli ve temizdi. Yatağın hemen yanındaki temizlik kovası da Şifa'nın temizlik yaparken uyuyakaldığına işaretti. Duraksayarak kovaya dikkatle baktı. İyi de neden temizliği Şifa yapıyordu? Ona hiç bir iş vermemeleri gerektiğini söylemişti. Sinirle mırıldanarak yatağa oturdu. Yine de sonuçtan memnundu. Başka türlü bu fırsatı yakalayamazdı.

Şifa'nın saçlarını yavşça okşayarak yanına uzandı ve onu uyandırmaktan korkarak usulca kolları arasına aldı. Şifa uykulu bir şekilde Ahon'un sıcaklığına sokuldu. Ahon gülümseyerek dün gece hayalini kurduğu durumun gerçekleşmesinin heyecanıyla gözlerini kapattı.

Savaş kapıdaydı, ihanet, kargaşa etrafı sarmak üzereydi. Tüm klanlar toplanacak, tekrar huzuru korumaya çalışacaklardı. Fakat Ahon için şu an da kolları arasında ki kadından daha önemli bir konu yoktu.

***

Özlemiş misiniz? Ben çok özledimmm. Hepinizi öpüyorum ve iyi akşamlar diliyorum. ❤️😍

Bölüm : 05.10.2024 23:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...