
Merhabaaa, geç kaldım yine. 🙈 Ama size bol Ahon ve Şifa'lı bölüm bırakıyorum.
* * *
Ruhuna dolanan çiçek kokusuyla, kolları arsında ki kadını kendine daha çok çekti. Başını kadının saçlarına gömüp derin derin nefesler aldı. Daha önce hiç böyle duygular yaşadığını hatırlamıyordu. Hiçbir kadından bu kadar etkilenmemiş, kalbinin kapılarını açık bir şekilde bırakmamıştı. Etrafından kendisine eş seçip evlenmesi ile ilgili söylentiler gelmesine rağmen bu konuda hiç adım atmamıştı. Asla birini seveceğini düşünmüyor ve sevmediği biri ile de hayatını paylaşmayı uygun bulmuyordu. Bu yüzden yalnızdı. Fakat şimdi kolları arasında ki kadına sahip olduğu her şeyi vermek istiyor. Onu, klanlığının kraliçesi yapmak istiyordu. Şifa'yı gördüğü ilk anda öfkeden gözü dönmüştü. Aylarca aradığı ejderhanın çalınmasına, itibarının sarsılmasına, neredeyse güçlerinin yok olmasına sebep olan kişinin savunmasız bir kadın olması onu çileden çıkarmıştı. İçinde beslediği öfkesini ve nefretini bu kadına mı kusacaktı? Üstelik yara bere içindeydi. Ahon o zamanlar öfkesi ile hareket etmiş daha sonra dostlarının düşünceleri ile mantığını devreye sokmuştu. Çok geç olmadan Şifa'ya haksızlık yaptığını fark etmişti fakat kadının dik başlılığı onun geri adım atmamasına sebep olmuştu. Daha sonra ise kabul etmek istemese de Şifa'nın o halleri yavaşça kendine çekmişti. İnatlaşırken havaya diktiği minik burnu, öfkeyle çakmak çakmak olan renk değiştiren gözleri, kızaran yanakları, yumruk olan elleri, her şeyi ama her şeyi onu kendine çekmişti. Uzun geceler kaçmaya çalışmış ve en sonunda pes ederek yakalanmıştı.
Ona mühürlenmeyi teklif ettiğinde, daha doğrusu zorladığında ne olacağını çok iyi biliyordu. Mührün sebebini kadının kaçmaması için olduğunu söylese de derinlerine gömdüğü gerçek daha farklıydı. Babası, annesini öyle çok seviyordu ki. Annesi amansız bir hastalıktan öldüğünde babası bu acıya dayanamamış ve o da annesi ile birlikte göklere yükselmişti. Aralarında olan mührün annesinin ölmesi ile kırılmasını babasının ruhu kaldıramamıştı. İşte Ahon, babası gibi ömrünü adayacak bir kadın beklemişti ve o kadın ona kaderin bir oyunuyla gelmişti. Ahon, ilk defa bir kadına karşı hissettiği bu yoğun duyguları kaybetmek istememişti. Bencilce hareket etmiş ve kadını tamamen kendine hapsetmişti. Sonunda ise bu durumdaydılar ve Ahon tek bir an bile pişman olmayacaktı. Sıkıca sarmaladığı sıcak bedeni kaybetmek istemiyordu. Şifa, tıpkı adı gibi onun yalnızlığına şifa olacaktı ve Ahon'da ömrünü kadının önüne serecekti.
Kolları arasında, sırtı ona dönük olarak yatan kadın hafifçe kıpırdanarak ona yaslandı. Ahon kapattığı gözlerini araladı. Şifa'nın ona tamamen yaslanması ile kadının tüm vücut hatlarını kendi bedeninde hissediyordu. Ahon henüz böyle bir işkenceye hazır değildi. Lanet olsun ki kadını hem ruhuyla hem de bedeniyle istiyordu. Ama her şey gibi bununda hızlı olmasını istemiyordu. O an ikisi içinde özel olmalıydı. Fakat ilk önce evliliklerini herkese duyurmalıydı. Ejderha Lider'ine ve onun eşinde yakışır bir düğün olmalıydı. Başlarında ki belayı def ettiklerinde bu düğünü yapacaktı. Ahon o an Set ve yılanlara tekrar lanet etti. Hayatının kadınını bulmuştu ama huzur bulamamıştı. Düşünceleri Şifa'nın mırıldanarak ona dönmesiyle dağıldı.
Ahon gözlerindeki parıltı ve istekle Şifa'ya baktı. Kahverengi kıvrımlı kısa kirpikleri güzel gözlerini örtmüş, yumuşak yüz hatları uykunun verdiği rehavetle gevşemişti. Tatlı bir pembelikle renklenmiş dudakları hafifçe aralanmıştı. Ahon kendine hakim olamadan baş parmağı ile kadının dudaklarını okşadı. Ahon'un gözleri her geçen saniye koyulaşırken Şifa'nın ıslak dili dudaklarını yalamak için ininden çıktığında, Ahon'un baş parmağını silip geçti. Ahon kaskatı kalırken, kalbi tekleyerek hızlandı. Gri gözleri, siyah bulutları toplarken Şifa'nın kırpıştırarak araladığı kısık yeşil gözlere takıldı.
Şifa uyku mahmurluğu ile nerede ve ne olduğunu hatırlayamazken, gördüğü tanıdık gri gözlerle hafifçe gülümsedi. Rüya mı görüyordu? Gri gözler onu hapsetmek ister gibi bakarken Şifa'nın algıları yavaşça açıldı. Hızla doğrulmak isterken beline sarılı eller ona engel oldu.
''Ahon.'' Sesi ikisi arasında kalırken, Ahon da,
''Şifa.'' diyerek karşılık verdi.
Şifa dikkatle Ahon'a bakarken bu duruma nasıl geldiğini düşünüyordu. En son temizlik yapmak için bu odaya girmişti. Temizliğin sonlarına doğru yorulan bedenini biraz rahatlatmak için kendini Ahon'un yatağına atmıştı. Fakat ondan sonrası yoktu. Nasıl olmuştu da uyuyabilmişti? Hem de Ahon'un odasında ve yatağında. Gerçekten rezil bir durumdu. İçten kendine küfürler ederken dışardan da yanakları utançtan kızarmaya başlamıştı. Şimdi adama ne diyecekti? Gözlerini dikkatle onu izleyen gözlerden kaçırırken çenesine dokunan el buna müsaade etmedi. Gözleri tekrar gri gözlerle buluşurken kalbi heyecanla dolmaya başladı. Sabahın erken saatlerinden beri görmediği adamı görmenin tatlı heyecanını her yerini sarmıştı.
Ahon, kadının tepkilerine hafifçe gülerek dakikalardır yapmak istediği şeyi faaliyete geçirdi. Kuruyan dudaklarını kadının ıslak dudaklarına bastırdı. Şifa gözlerini kapatarak adamın dokunuşlarına kendini bıraktı. O kadar güzel bir histi ki, Şifa bu dokunuşlara ihtiyacı olduğunu Ahon onu öpene kadar anlayamamıştı. Önce tatlı bir sıcaklık yayılıyordu dudaklarına sonra tüm bedenini dolaşıyor kalbinde kıvrılıyordu. Parmak uçları karıncalanıyor sanki bulutlara dokunuyormuş gibi oluyordu. Etrafını görünmez bir meltem sarıyor onu uçuruyor da uçuruyordu. Şifa boğulduğu duygular içinde ellerini Ahon'un boynuna sıkıca doladı ve hafifçe karşılık vermeye başladı.
Ahon boyuna dolanan kollarla ve ona verilen karşılıkla Şifa'yı sırt üstü yatağa bastırarak daha derinden öpmeye başladı. Kalpleri birbirlerinin boşluklarını doldururken iki heyecanlı kalp şevkle atmaya devam ediyordu. Ahon her ne kadar tatlı ve cezbedici dudaklardan ayrılmak istemese de bir önceki yaptığı hatayı yapmak istemeyerek kısa aralıklarla geri çekiliyordu. Şifa'nın nefessiz kalmamasına özen göstererek birbirlerinin dudaklarında kayboldular. Ahon bir süre sonra tekrar geri çekildi ve Şifa'nın nefes aldığından emin oldu. Ama bunu uzun tutmayarak tekrar yaklaşmak istediğinde yumuşak kızarmış yanaklara dokundu. Ahon hiç istifini bozmadan burnunu Şifa'nın yanağına sürterek derin bir nefes aldı ve öpüşmelerinden kalan ıslaklığı kadının yanaklarına değdirerek uzun bir öpücük bıraktı.
Şifa yerinden çıkmak istercesine atan kalbi, hızlanmış nefesleri ve kızarmış yanakları ile daha fazla bu tatlı işkenceye dayanamayarak Ahon'un geri çekilmesini fırsat bilerek başını yana çevirmişti. Diğer türlü bu adamın durmaya niyeti yoktu. Fakat Ahon bu seferde yanağını hükmü altına alırken Şifa,
''Ahon, dur artık!'' diyerek kısıkça itiraz etti. Fakat elleri ile adamı kendine çektiğinden haberi yokmuş gibi duruyordu. Ahon, Şifa'nın kulağına doğru güldü.
''Beni bırakmayan sensin.'' Şifa duydukları ile ne yaptığını idrak ettiğinde yavaşça kollarını çözdü.
Şifa boğazını temizleyerek kendine gelmeye çalışırken sürekli kaçırıp durduğu gözleri tekrar Ahon'a kilitlendi.
Ahon ellerini kadının iki yanına yaslayarak doğrulduğunda altında kalan kadına baktı. Yanakları kızarmış, dudakları şişmiş ve gözleri puslanmış kadını dikkatle inceledi. Dudakları aralanırken içine keskin bir nefes çekti.
''Çok güzelsin. Sana her dokunduğumda kendimi kaybediyorum.'' Ahon, kadının bir tutam saçını alarak dudaklarına götürdü ve kadının gözlerine bakarak elleri arasındaki parlak tutamlara derin bir öpücük bıraktı.
''Yeniden yaşadığımı hissediyorum. Bana hissettirdiklerin paha biçilmez.'' Gözlerini sıkıca kapatarak başını eğen adam kızgınca söylendi.
''Lanet! Kendime hakim olamıyorum. Gittikçe daha zor. İçimde bastırdığım tüm duygular çıkmak için savaş veriyor. Ama ben hiçbirine izin vermiyorum. Çünkü kendimi kaybedip sana zarar vermek istemiyorum. İçimdeki ateşi zincirlere vuruyorum. Korkmanı istemiyorum.'' Şifa tek kelime etmeden adamı dinlemişti. Onun kendisini açık bir şekilde ifade etmesini çok seviyor ve takdir ediyordu. Çünkü kendisi o kadar tutuktu ki bunu başaramıyordu. Her şeye cevabı olan kadın bu durumlarda sus pus oluyordu.
''Ahon, senden korkmam. Sadece ben ne yapacağımı bilemiyorum.'' Şifa son kelimelerini kısıkça söylerken Ahon tarafından oturur pozisyona gelmişti.
''İnan bende bilmiyorum.'' Ahon'un samimi sözleri ile ikili bir süre sessizliğe büründü. Ahon yanakları hala kızarık, bakışlarını kaçıran kadına dikkatle bakarken hemen arkasında, yerde bulunan kova dikkatini çekti.
''Sen burada ne yapıyordun?'' Ahon hem merak ettiği için hem de konunun dağılması için dikkatlerini başka yöne çekmeye çalıştı. Başarılı da oldu.
Şifa bir kaç saniyelik duraksamanın ardından gözleri hemen arkasında bulunan temizlik kovasına ilişti.
''Ah, ben, temizlik yapıyordum.'' Gözlerini tekrar Ahon'a çevirdi. Ahon kaşlarını hafifçe çatmış bir kovaya bir de Şifa'ya bakıyordu.
''Senden başka kimse kalmadı mı? Ayrıca kim verdi sana bu görevi?'' Ahon'un sert çıkmaya başlayan sesi ile Şifa'da kaşlarını çattı.
''Ben verdim. Bir işin ucundan tutmamın bir problemi mi var?'' Şifa artık daha ne kadar daha boş boş takılacağını merak ediyordu. Zaten kimse ona iş vermiyordu. Burayı temizlemeyi bile zar zor ona vermişlerdi. Şifa yarım saat boyunca, kulenin sorumlu şefi Arna'ya dil dökmüştü. O da en sonunda pes ederek Lider'in odasını temizleyebileceğini söylemişti.
''Elbette problem yok. Fakat senin işin bu değil.'' Ahon az önceki sesine istinaden daha sakin konuşmuştu. Fakat bu Şifa'ya hiç etki etmedi. Şifa saçlarını öfkeyle savurarak ayağa kalktı. Bir elini beline koyarken savaş durumuna geçmişti.
''Peki ne benim işim? Geldiğimden beri boş boş oturuyorum. İzin versem kıyafetlerime kadar giydirecekler. İlk başta nedenini anlamsam da şimdi anlıyorum ama bu durum boş boş oturmam gerektiği anlamına gelmiyor.'' Ahon, Şifa'nın öfkeli ve ona meydan okuyan hallerini keyifle izlerken ayağa kalkarak öfkeli kadının karşısında dikildi. Yüzünde keyifli bir gülümseme oluşurken bir elini Şifa'nın beline dolayarak onu kendine çekti.
Şifa'nın afallayan ve an be an yumuşayan yüz hatları ile iyice gülümsemesi büyürken diğer eliyle de kadının yüzünü avuçladı.
''Hangi durum? Evli sayıldığımız mı? Çalışanlarımın ağzı oldukça sıkı öyle değil mi? Sana bahsetmemeleri konusunda uyarılarımı dikkate almışlar.'' Şifa şaşkınlıkla,
''Ne? Onlara sen söylediğin için mi hiç bir şey demediler?'' Şifa bunu düşünüp durmuştu. Hatta Liya ve Dora'nın neden söylemediğine bile içerlenmişti. Fakat şimdi geçte olsa anlamıştı.
''Neden böyle bir şey yaptın?'' Ahon küçük bir kahkaha atarak,
''Bilseydin kuleyi başıma yıkardın.'' dedi. Şifa, Ahon'un gülüşüne kendini tamamen kaptırarak tüm öfkesini unuttu.
''Haklısın.'' Şifa da gülerek Ahon'u onayladı.
''Senin görevin yapılan tüm bu işleri idare etmek. Sen Ejderha Lider'inin eşisin. Elbette elinde bezle, tabakla ortalarda dolaşmayacaksın. Senin için bu şekilde davranmanın zor olduğunu anlıyorum. Fakat emin ol benim eşim olmak zaten bu görevlerden oldukça zor ve yorucu.'' Ahon son kelimelerini şaka ve alayla söylerken Şifa'da buna dahil oldu.
''Ahh! Bu görevin üstünden gelemem.'' İkilinin neşeli kahkahaları odaya dağıldı. Şifa her gördüğünde burun kıvırdığı o hanımlardan biri olacağını hiç düşünmemişti. Ama bir şeyden emindi. Ne olursa olsun, karakteri asla değişmeyecek, insanlara tepeden bakmayacaktı. o hala aynaya baktığında gördüğü Şifa'ydı. Evet, Ahon haklıydı. Onun eşi konumundayken bu tür işler yapmak abes kaçardı. Üstelik Ahon'un itibarına da zarar verirdi. Şifa şimdilik bir şey söylemeyecekti. Fakat en yakın zamanda kendini bu topraklarda işe yarar bir insan haline getirecekti.
Ahon başını kolları arasındaki kadına doğru eğerek anlını Şifa'nın anlına yasladı. Dudaklarında kalan kahkahaların izleri ile birbirlerinin gözlerine kilitlendiler. Ahon için Şifa'nın gözleri sonbahara mahkum olan ormanlara benzetiyordu. Kahvenin ve yeşilin her tonu o gözlerde vardı. Siyah göz bebeğinin etrafını saran yeşiller kahverengi çatlaklarla dışarı doğru büyüyordu. Normal günlerde kahverenginin yoğun oluğu gözler, heyecanlandığında zümrütlere dönüşüyordu. İşte Ahon en çok bunu seviyordu. O gözler, kendisine bakarken yavaş yavaş renk değiştirmesini seviyordu. Tıpkı şimdi ki gibi.
Bir insanın değişmeyen tek yeri gözleri olduğunu söylerlerdi. Şifa buna katılıyordu. Bir yıl boyunca her gün bu gözlere bakmıştı. Bu gri gözlere. Oniks ve Ahon'un gözleri birbirlerine o kadar benziyordu ki, Şifa, Ahon'u ilk gördüğünde tanıdık hislerle dolmuştu. Daha önce Oniks dışında karşılaşmadığı bu gri gözler keşfedilmeyi bekleyen fırtınalı gökyüzü gibiydi. Kaybolmaktan korktuğun ama içinde sakladığı hazineler için her şeyi göze alabileceğin sonsuz bir gökyüzüydü.
Şifa gri gözlere bu kadar yakınken mantığına yatmayan o soruyu sorma ihtiyacı duydu.
''Gözlerin çok güzel. Tıpkı Oniks'in gibi.'' Ahon, sürüngenin ismini duyduğunda yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu. Ama aldığı iltifat içini kabartmıştı.
''Ben bir şeyi merak ediyorum.'' Ahon derin bir nefes alıp dudaklarını Şifa'nın anlına yasladı. Hemen ardından geri çekilerek Şifa'ya baktı.
''Neyi merak ediyorsan sorabilirsin.''
''Şifacı Ak anlatırken, Kara Ejderha'nın gözlerinin kırmızı olduğunu söylemişti. Ama Oniks'in gözleri gri. Neden bu şekilde? Ayrıca bahsettiği o konuma uyan ejderha senin etrafında gezen ejderhaya benziyor. Onun gözleri kırmızı. İsmi Axi miydi?'' Ahon, Şifa'nın daha çok soruları olacağına emindi. Yaşadığı yerden çok farklı olan bu toprakların koşullarına hemen uymasını beklemek haksızlık olurdu.
''Evet ismi Axi. O babamın ejderhasıydı. İlk Kara Ejderha kırmızı gözlere sahipti. Kan mührünü biliyorsun, mühürlenen iki tarafın özelliğini alması ile gerçekleşir. Kara Ejderha, lidere ateş gücünü verirken kendisi de liderin bir özelliğini alır. Genelde gözlerini alırlar. Bunun nedeni ejderhaların görüşü çok iyi değildir. Canlı olmayan, silik bir görüşleri vardır. Ejderhaların genelde koku alma ve tat alma duyuları keskindir. Oniks'de benim gözlerimi aldı. Bende onun ateşe hükmetme gücünü aldım. İkimizden biri ölmediği sürece bu şekilde devam edecek. Mühürlülerden biri ölürse mühür bozulur ve taraflar orijinal formlarına geri dönerler.'' Şifa ilgiyle dinlediği konuşmanın sonlarına doğru içine çöken sıkıntıyla kaşlarını çattı.
''Tamam anladım. Daha fazla ölümden bahsetme.'' Şifa Oniks ve ya Ahon'a bir şey olma düşüncesini bile kaldıramıyordu. Ahon dağılan üstünü düzeltmeyi bırakarak Şifa'yı hızla kolları arasına alarak saçlarına derin bir öpücük bıraktı.
''Merak etme seni yalnız bırakmaya niyetim yok.'' Şifa gözlerini sıkıca kapatarak aklına dolaşan kötü düşüncelerden kurtulmaya çalıştı. Başını Ahon'un göğsüne gömerek derin bir nefes aldı. İlk defa hissettiği yoğun duygulardan saklanmak istiyordu. Birisine bu kadar bağlanmak ve sevmek iyi değildi.
''Sen de düşünmüyorsun değil mi?'' Şifa, Ahon'un ilk başta ne sorduğunu anlamasa da bir kaç saniyelik duraksamanın ardından kavrayabildi.
''Benim de seni henüz rahat bırakmaya niyetim yok.'' Şifa kıkırdayarak başını Ahon'un göğsünden kaldırdı. Ahon da gülerek Şifa'ya katıldı.
Ahon tatlı geçen dakikaların ardından üstünü düzeltirken Şifa'da aynı şekilde saçlarını topluyordu. İkisi de hazırlanmayı bitirdiğinde Şifa yerde duran kovaya doğru hareketlendi.
''Bırak onu. Çalışanlar alır.'' Şifa, Ahon'a bakmadan kovayı eline aldı.
''Ben getirdim, ben götürürüm.'' Şifa dik bir şekilde burnunu havaya kaldırdığında Ahon başını iki yana sallayarak güldü.
''İnatçılığından hiç ödün vermiyorsun.'' Şifa yavaşça ona yaklaşan adama dikkatle bakarken, Ahon'un gözleri sivrileşip çok kısa bir an parladı. Şifa gözlerini açarak bu kadar yakından şahit olduğu manzaraya şaşırırken kovayı tuttuğu elini sıcaklık sarmaya başladı. Şifa reflekse eline baktığında aynı anda küçük bir çığlıkla kovayı fırlattı. Kova tamamen ateşler içinde kalmıştı. Bir dakika sürmeden küle dönüşen kovaya şaşkınlıkla baktı.
''Korkma ateş sana zarar vermez.'' Şifa atlattığı şokla birlikte gözlerini kısarak Ahon'a baktı. Evet, ateş ona zarar vermiyordu. Mühürlendiklerinde de söylemişti fakat o zaman üzerinde durmamıştı. Daha sonra Liya ve Dora'da buna benzer şeyler söylemişlerdi. Ateşi kontrol edebilmek gibi bir özelliği olmayacağını ama ateşten de etkilenmeyeceğini söylemişlerdi. Şifa da merakını yenik düşerek yanan bir mumda gerçek olup olmadığını denemişti. Gerçekten de ateş onu yakmıyordu. Tabi bunun sebebi Ahon ile mühürlü olmasıydı. Ahon ateşe hükmedip onu kontrol edebiliyordu. Fakat Şifa ilk defa bu kadar yakın bir şekilde Ahon'un gücünü kullandığını görüyordu. Oldukça görülmeye değer bir manzaraydı. Özellikle gözleri, onu çıkardığı yangına gönüllü atlamaya itecek kadar muhteşem bir hale geliyordu. Bu durumda gri gözlerin büyüsüne kapılıp gitmeliydi. Ama bu durumlar Şifa'da ters tepiyordu. Ahon kovayı ateşe verirken zarar görmeyeceğini biliyordu, yılların vermiş olduğu refleksle hareket ederek geri çekilmişti. Fakat bunu neden yaptığını bilmesi sinirlerini bozuyordu.
''Bana inatçı diyene bakın! Sen tam bir barbarsın!'' Ahon kahkaha atarak Şifa'yı kolları arasına alarak yürümeye başladı. Tabi çırpınıp duran bir kadınla yürümek oldukça zordu.
''Barbar olduğum için,'' Ahon çırpınıp duran kadını tek hamlede omzuna aldı. Şifa baş aşağı sarkarken Ahon keyifle cümlesini tamamladı.
''Seni kaçırıyorum.'' Şifa ayaklarını çırparak,
''Ahon saçmalama, bırak beni.'' diyerek çığırdı. Ahon hiç aldırmadan yürümeye devam etti ve koridora çıktı.
''Barbar değil miyim? Bu durum benim için çok normal.'' Şifa içinden küfürler savurarak ters olarak gördüğü koridoru inceledi. Neyse ki kimse yoktu. Ama Ahon aşağı inmek için merdivenleri kullandığında Şifa kesinlikle birilerinin göreceğine emin oldu.
''Değilsin! Sen, sen çok kibar bir adamsın. O yüzden indir beni. Biri görecek.'' Şifa gözlerini sıkıca yumarak Ahon'un durmasını ve onu bırakmasını diledi.
Ahon, kadınla geçirdiği her dakika hayatında hiç olmadığı kadar keyifli ve güzel vakit geçiriyordu. Omuzlarına yüklenen tonlarca sorumluluk yüzünden eğrilen omurgasını düzeltiyordu. Hafiflediğini hissediyor, daha rahat nefesler alıyordu.
''Duyamadım.'' Şifa öfkeyle Ahon'un sırtına yumruğunu geçirdi. Onunla resmen oynuyordu. Buradan kurtulduğunda ona hesabını soracaktı.
''Hayatımda gördüğüm en kibar adamsın.'' Şifa dişlerinin arasından söylendiğinde Ahon onu omuzlarından yere bıraktı. Şifa sağlam bir şekilde zemine bastığında hızla yanan gözlerini keyifle sırıtan adamın yüzüne dikti.
''Aynı zamanda hayatında ki tek adamım, güzelim.'' Ahon göz kırparak öfkeden kızarmış kadının yanağından makas aldı. Şifa dişlerini gösteren bir yırtıcı gibi ona bakarken Ahon daha ne kadar güleceğini merak ediyordu.
''Sen, sen hayatımda gördüğüm en bar-'' Şifa kendine son anda hakim olarak cümlesini yarıda kestiğinde. Ahon tek kaşını kaldırarak kulağını Şifa'ya doğru yaklaştırdı.
''Duyamadım. Barbar mı diyordun yoksa?'' Şifa saçlarını yolmamak için üstün bir çaba sarf ederken ayağını hırsla yere vurdu.
''Sen beni sinirlendirmekten zevk mi alıyorsun, be adam?'' Ahon, yanakları kızarmış, gözleri ateş parçalarına dönmüş, minik burnunu havya kaldırmış kadını yutmak ister gibi süzdükten sonra hızla kadının dudaklarına kapandı.
Diğerlerine göre daha kısa ama oldukça derin öpücükten sonra Ahon sadece burunları birbirine temas edecek şekilde geri çekildi.
''Evet, çünkü sinirlenince canımı yakacak kadar dayanılmaz oluyorsun.'' Şifa'nın şaşkınlıkla dudakları aralanırken adama ne cevap vereceğini bilmiyordu. Bir cevap vermesi gerekiyor mu? Onu da bilmiyordu. Tek bildiği bu adam tek hareketi tek sözü ile dünyasını tepetaklak ediyordu. Aldığı iltifatla yanakları tatlı bir pembeliğe boyandı. İki parıltılı göz sözsüz iletişime geçtiğinde dışarıdan gelen sesle tüm dikkatlerini dağıttı.
Kurt ulumaları, ejderhaların kükremeleri, hırçın denizlerden gelen dalga sesleri, kule nöbetçilerinin çaldığı borazan seslerine karışmıştı. Şifa koridorun sonunda ki yüksek camdan dışarıya bakmaya çalıştı.
''Neler oluyor?'' Ahon, kadının elini tutarak odalarının bulunduğu koridorun sonundaki camı açarak Şifa'yı önüne çekti.
Şifa gördükleri karşısında kendini bir kere daha masallar diyarında gibi hissetti. Ejderhalar dört bir yana dağılmış gelenleri selamlıyorlardı. Sabah, Sivrinin yanında gördüğü kurdun iki katı kadar olan kurtlar keskin gözleri ile etrafı tarıyor aynı şekilde selam veriyorlardı. Bazı kurtların üstünde olan insanlar her hallerinden savaşçı olduklarını belli ediyorlardı. En az kurtlar kadar vahşi duruyorlardı. En önde kahve kızıl kürküyle görkemli bir kurt vardı üstünde de siyahlar içinde olan bir adam ve hemen önünde küçük bir beden vardı. Adamın Lider olduğu her halinden belliydi. Kadın ise adamın iri vücudunun gölgesinde kalmıştı. Kadın olduğu her halinden belli olan bedenin yüzü beyaz bir tül ile kapatılmıştı. Şifa o yüzden neye benzediğini göremiyordu. Ama adamın sahiplenici bir tavırla kadının belini tutuşunu görebiliyordu. Kurtların hemen yanında, aynı anda gelen başkaları da vardı. Şüphesiz Şifa'yı kurtlardan daha çok şaşırtmıştı.
Su şekil bulup bir canlı formuna girmiş gibiydi. Şeffaf görünüşlerinin aksine oldukça güçlü duruyorlardı. Şayet olmasalardı onlarda sırtlarında insan taşıyor olmazlardı. Kanatları yoktu ama havada süzülüyorlardı. Şeffaf gibi gözükmelerine rağmen mavi, toz pembe, beyaz tonlardaki renkleri, önde ve arkada ikişer tane sivri pençeleri, uzun yılan gibi bedenleri, bedenlerinin sonuna doğru dalgalanan kuyrukları, uzun çeneleri, bu çeneleri tamamlayan kesici dişler, iri gözler, dik kulaklar ve bu kulakların arkasında uzanan boynuzlar vardı. Boynuzlar birbirine doğru uzanan ve iki boynuzun birleşeceği yerde güneşten bile parlak, yuvarlak elmasa benzeyen yapılar vardı. Şifa bu canlıların sırtlarında ve yanlarında gelen insanlara baktı. Bembeyaz tenleri dikkat çekiyordu. Erkeklerde dahil uzun saçları vardı ve tıpkı canlılar gibi parlıyorlardı. Kadınlar narin vücut hatlarına sahipken, erkekleri uzun ama atletik vücutlara sahiplerdi. Hepsinin üzerinde tüllerden kıyafetler, saçlarında bitkilerden takılar vardı. Ejderha ve kurt insanlarına kıyasla barışçıl ve bilge duruyorlardı. En önde mavi renkli canlının üzerinde duran adamda bu topluluğun lideri olmalıydı. Saçlarında mücevherlerden yapıldığı belli olan ince bir taç vardı. Saçları gümüşi bir parlaklıkla beline kadar uzanıyordu. Çekik gözleri, kurtların en önünde giden adama bakıyordu. Yüzündeki ifade aralarında sorun olduğunu belli ediyordu. Şifa, bu iki kişinin Şifacı Ak'ın bahsettiği iki düşman lider olduğunu düşündü.
"Onlar." Şifa sözlerinin devamını getiremedi. Gördüğü manzaraya kilitlenmişti. Birbirinden mistik varlıklar ve onlara eş insanların arkasından güneş dağların arkasına saklanarak veda ediyordu.
Ahon arkası ona dönük kadına sıkıca sarılarak, Ejderha Lideri'nin eşi konumunda olmasıyla Şifa'ya ilk görevini verdi.
"Onlar Kurt ve İnci Klanları, sende Ejderha Klanı'nın hanımı olarak onları selamlamaya çıkmalısın."
***
Nasıll bölümdü?
Normalde çok daha uzun olacaktı ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Hepinizi öpüyorum. 😍❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.62k Okunma |
350 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |