25. Bölüm

25. Toplantı

Maysa Berran
maysaberran

Arkadaşlar merhaba, ilk önce bölüm geç geldiği için üzgünüm. Bir hafta geç gelecekti zaten ama bu kadar olmayacaktı. Sebebi tamamen benden bağımsız. Bilgisayardan hesabıma giriş yapamıyorum. Nedenini ise bilmiyorum. Bölümün çoğunu yazmıştım. Sadece sonunu bağlayacaktım fakat dediğim gibi giremedim. Telefondan yazmakta benim için büyük sıkıntı. Telefonum bunun için pek müsait değil diyeyim. Neyse kısaca bu şekilde. Yine de devamını telefondan yazmak zorunda kaldım çünkğ hala giriş yapamıyorum. Bu yüzden hatalar olabilir.

Hepinizi öpüyorum ve keyifli okumalar diliyorum. ❤️😍

***

Kafasının içinde birbirine giren sesler, ilk defa içinde bulunmak zorunda olduğu onu boğan kalabalık, üstüne gittikçe yığılan sorumluluklar canını sıkmıştı. İçinde büyüyen sıkıntıyla bıkkınlıkla soludu. Sıcak nefesi tahmin ettiğinden daha gürültülü bir şekilde çıkınca kısa bir sessizlik oldu. Axi kuyruğu ile onu dürttüğünde gözlerini devirerek tekrar konuşmalara odaklanmaya çalıştı.

''Set yıllar sonra tekrar harekete geçti ve eskisinden daha güçlü.'' Zihnine dolan ses, kahve-kızıl kürkü ile Kurt Lider'inden başkası değildi. Aslında Oniks fark etmişti ki, iki lider var. Bu sinirlerini bozsa da bu şekildeydi. Bir koruyucuların yani kendilerinin ırkları arasında lider olan, bir de klanların lideri olan. İki liderde aynı isimlerle çağırılıyordu, Ejderha Lideri, Kurt Lideri, İnci Lideri.

''Daha önce yenildi, tekrar yeneriz.'' Oniks'in sırf muhabbete dahil olsun diye öylesine konuşmuştu. Fakat İnci Lideri ona alay edercesine baktı ve bir bilge edasıyla konuştu.

''Set ve Yılan birleşti. O artık başka biri. Onu daha önce yenmedik.'' Oniks mavi renkli, göz alıcı lidere baktı. Su dalgası gibi dalgalanan bedeni toprağa bastığı anda katı bir kıvama gelmişti. Artık daha sert ve güçlü duruyordu. İnci'ler görünüş olarak kendilerine benziyordu. Dik kulakları, sivri boynuzları ve o boynuzların arasında taşıdıkları parlayan inci dışında. Oniks gözlerini kısarak gözlerini kamaştıran inciye baktı. Boynuzları arasında taşınan o incinin ne özelliği vardı ki?

''İnci Lider'i haklı. Üstelik güçlü cadılar ve bağımsız insanların destekleri de var.'' Axi'nin sesi ile tekrar ona döndü. Her ne kadar şu anda kendisi Lider konumunda olsa da Axi oldukça saygı gören bir ejderhaydı ve sözü geçiyordu. Aslında tam lider olması gereken kişiydi. Fakat buna rağmen ısrarla kendisini lider yapmak istiyordu.

''O konu ile Klan Liderleri ilgilenecektir. Biz de üstümüze düşeni yapmalıyız.'' Kurt Lider'inin hırıltılı sesi zihnini tırmalıyordu. Oniks daha ne kadar buna katlanmak zorundaydı. Annesini merak ediyordu? Zaten annesini, sinirlerini geren adama bırakmak zorunda kalmıştı. O annesini düşünürken Kurt Lider'inin siyah gözleri ciddiyetle onun gri gözlerine döndü.

''Ejderha Lideri dönüşümünü tamamladı mı?'' Dönüşüm mü? Oniks boş bir ifadeyle Axi'ye döndü.

''Ne diyor bu?'' Oniks'in sorusu ile Axi'nin bedeni gerildi. Oniks'e kısaca bakıp tekrar Kurt Liderine döndü.

''Biliyorsunuz ki, Ejderha Lideri benliğini dana yeni bulmaya başlıyor. Ayrıca henüz çok dönüşüm geçirmesi için çok erken.''

Oniks kısılmış bakışlarının ardından onu süzen Kurt Lider'ine baktı. Onu dikkatle süzüyordu. Tıpkı İnci Lider'i gibi.

''Yine de bir an önce dönüşüm geçirmeli. Bu şekilde savaşta olamaz.'' Oniks gözlerine ilmek ilmek işlenen öfkeyle Kurt Lider'ine bakmaya başladı. Ona güçsüz mü demeye çalışmıştı? Oniks gerilen bedeni ile dikildiğinde Axi,

''Bunu sonra konuşuruz.'' dedi.

''Evet. Yılanlar bir süre sessiz kalacaklardır.'' İnci Lider'i de gerilen ortamı dağıtmak için düşüncelerini söylediğinde Kurt Lider'i ile Oniks arasında ki güç bakışı sona erdi. Oniks sıkıldığına dair homurdanmaları başladığında gözleri etrafı taradı. Gözleri beyaz vücudu ile süzülen Zuria'yı gördü. Bakışları yumuşamaya başladığı anda tekrar sertleşti. Zuria'nın karşısında duran ve onu koklamaya çalışan şey bir kurt muydu? Kahverengi tüyleri ile diğer kurtlarla aynı boyda olan kurt, artık Oniks'in keskin bakışlarının hedefindeydi. Diğerlerinin şaşkın bakışları arasında boğazından gelen hırlamalarla kurda doğru yaklaşmaya başladı. Zuria ise gayet normal bir şekilde kurdun onu koklamasına izin veriyordu. Bu da Oniks'i daha çok sinirlendiriyordu.

Sivri dişlerinin arasından çıkan hırıltılarla kurdun karşısına dikildi. Kurt bir kaç adım geri giderek Oniks'e baktı. Aynı hırıltılar kurttan da çıkmaya başladı. Oniks'in gözleri sivrilirken kurdu geri adım attıracak bir kükreme çıkardı. Kurt hırıltılarını kesip homurtularla uzaklaşınca Oniks hızla Zuria'ya döndü. Öfkeli sıcak solukları Zuria'nın yüzünü yalayıp geçiyordu. Zuria ise giden kurdun ardından bakışlarını hızla Oniks'e çevirdi.

''Ne yapıyorsun sen?'' Zuria'nın sesi zihnine dolarken Oniks bir şey diyemedi. Çünkü o da ne yaptığını bilmiyordu. İçinde amansız bir his dolaşıyor tüm hücrelerini uyarıyordu. Bu his, o adam annesine yaklaşınca hissettiği gibiydi. Biraz daha yakıcı ve can sıkıcı olduğunu kabul etmeliydi.

''Bu şekilde davranamazsın.'' Zuria'nın kızgın sesini duyduğunda. Dişlerini birbirine geçirdi. Zuria ile aralarında boşluk kalmayacak şekilde yaklaştıklarında,

''Ben Liderim.'' dedi. Keskin sesi Zuria'nın ona dikkatle bakmasına neden oldu. Zuria başı ile onu iterek kendisinden uzaklaştırdı.

''Kendine gel.'' Zuria başka bir şey demeden kanatlarını açtı ve hızla uçtu. Oniks öfkeyle başını salladı ve hemen arkasından uçmak için hareketlendiğinde Axi'nin sesini duydu.

''Yalnız kalsın. Onu utandırdın.'' Açık kanatlarını indirmeden ters ters Axi'ye baktı.

''Utandırdım mı?'' Axi bir şey demeden gözleri ile etrafı gösterdi. Oniks kısaca etrafa baktığında bir çok gözün aynı anda ondan kaçtığını gördü. Etrafta ki herkes hareketsizleşmiş ve gerilmişti. Oniks gözlerini sıkıca kapatıp açtı ve hızla o da gözden kayboldu. Fakat Zuria'nın tarafına değil, annesinin olduğu yere doğru.

Axi, Oniks'in arkasından bir süre bakınca Kurt Lider'inin sesi ile bıkkın bir nefes bıraktı.

''Gerçekten henüz erkenmiş.'' Axi ve diğer liderler tekrar konuşmaya daldıklarında, Axi'nin aklın da Oniks'in eğitimlerini sıklaştırmak vardı.

***

Büyük aşklar nefretle başlar, sözünün karşılığı olmalıydı Ahon ve Şifa. Tartışmadan geçinemiyorlardı. Fakat bu onların arasında ki ilişkiye zayıflatmaktan çok güçlendiriyordu. Şifa her seferinde nasıl olurda adamın onu deliye çevirdiğini anlamazken, Ahon ise kadının öfkeli ve ona diklenen hallerini cezbedici buluyordu. Bu yüzdendir ki Şifa öfkesini taze tutarken Ahon eğleniyordu. Dakikalar önce yaşanan hararetli kavgaları sona ermiş muhabbet kaldığı yerden devam ediyordu. Şifa yüzünde sakin gülümseme ile konuşuyor ama bakışları ona döndüğü an gözlerine ateşler düşüyordu. Ahon ise kadının her hareketini yüzündeki eğlenen ifade ile izliyor, ilk defa ona karşı gelen birisinin varlığını hoş görüyordu. Her ne kadar diğer klanların önünde rezil olmuş olsa da bu önemli değildi. Kadını seviyordu ve ilk başta yaptığı hayvanlıkları da asla yapmayı düşünmüyordu. Onu ruhunun en güzel kısımlarında saklamayı, başına taç yapmaya yemin etmişti. O yüzden kadın ne yaparsa yapsın onu her zaman hoş tutacaktı. Anlık tartışmalarını ise saymıyordu. Çünkü onlar en sevdiği kısımlardı.

''Bir gün sizi misafir etmek isteriz. Bitkileri sevdiğiniz düşünülürse İnci Klanı'nı eminim çok beğeneceksiniz.'' Merjen'in yanında olan mavi dalgalı saçlı, yeşil gözlü adam gülümseyerek söylemişti. Bir süredir Şifa ve diğer kızlarla muhabbet ediyordu. İsmi Max'di. Koyu mavi olan saçları, Fejin'e kıyasla boya gibi duruyordu. En büyük kanıtı ise saçlarının diplerinde gözüken karamel rengi saçlardı. Kötü durmuyordu sadece ilginçti. Gerçi Şifa'ya göre İnci İnsanları'nın hepsi çok değişik görünüme sahiptiler. Işıltılı ve doğaüstü duruyorlardı. Oldukça da güzeldiler. Erkekleri de dahil.

''Çok isterim. İnci Klanı'nı oldukça merak ediyorum.'' Şifa'nın gülümseyen yüzü omuzlarında hissettiği ağırlıkla sekteye uğradı.

''Belaları def ettiğimiz anda geliriz. İnci Klanı'nı ziyaret etmeyeli uzun zaman olmuştu zaten.'' Ahon'nun sözlerine karşılık Merjen alayla,

''Sadece hanımlara özel bir davetti ama sen de gelebilirsin tabi.'' dedi. Sahn gülmeyle öksürük arasında kaba bir ses çıkarttığında Ahon ilk Sahn'a sonra da Merjen'e sertçe baktı. Tabi ondan da sert bakışlarla ona bakan bir Şifa vardı. Kolunu kadının omuzuna attığı andan itibaren omuzlarını silkiyor ve dokunuşundan kaçmaya çalışıyordu. Anlaşılan güzel kadını hala öfkeliydi.

''Eşimi tek bırakacağımı düşünmedin herhalde.'' Merjen güldü fakat bir şey söylemedi.

Şifa ise omuzlarında ki kalın koldan kurtulmak için verdiği mücadeleler adamın onu daha sıkı sarması ile hüsrana uğruyordu. En son ise pes ederek öfkeyle Ahon'a baktı.

''İnatçı barbar.'' Dişlerinin arasında sessizce söylendi. Aslında haykırmak istiyordu ama diğerlerinin dikkatini daha fazla çekmek istemiyordu. Zaten tartışmaları yüzünden alay konusu olmuşlardı.

''Sen istiyorsan barbarda oluruz.'' Ahon'un kısık sesi ve ışıltılı gözleri Şifa'nın öfkeli yüzünü dağıtan ağır bir darbe vurdu. İfadesi anlık boşalırken hızla kendini toparlamaya çalıştı. Bu adamla kavga da edemiyordu. Homurdanarak önüne döndü ve Ahon'un ona sarılma çabalarına ses çıkarmadı.

''Aslında merak ettiğim bir şey var. Siz İnci İnsanları çok farklı duruyorsunuz.'' Şifa etrafta kısa bir sessizlik oluştuğunda sözlerinin yanlış yerlere gitmemesi için hızla ekledi.

''Yani iyi anlamda. Hepiniz çok güzel duruyorsunuz. Birde şu alınızda ki parlaklık.'' Kelimler ağzından yarım yamalak çıkarken Merjen hafifçe gülümseyerek Şifa'ya baktı.

''Senin farklı bir dünyadan geldiğini neredeyse unutmuştum. Sana farklı gelmemiz çok normal.'' Merjen boğazını hafifçe temizleyerek Şifa'nın merakını gidermek için anlatmaya başladı.

''Koruyucuların insanlarla mühürlendiğini biliyorsundur. Bizim atalarımız denizcilik ve tarımla uğraşan kendi hallerinde bir klanlıktı. Savaşmak pek onlara göre değildi. Bu yüzdende İhanet savaşında en çok kayıp veren bizim atlarımız oldu. Öyle ki klanın asıl lideri ölmüş yerine tek çocuğu olan kızı geçmişti. Onun ismi Sevi'ydi. Babasına kıyasla hırslı ve savaşçı ruhluydu. Daha savaş olmadan, babası hayattayken bile onu lider olarak benimsemişlerdi. Klanlar koruyucularla mühürlendiğinde en çok değişime uğrayan da o oldu. Çünkü o özel olarak Itır'dan, diğer İnci'lerinde kendi halkıyla kan yolu ile mühürlenmesini istedi. Çünkü her ne kadar savaşçı ruhlu olsa da Set'in savaşçılarına karşı şansı olamayacağını biliyordu. Hem kendisinin hem de az sayıda kalmış halkının. Sevi'nin isteği kabul gördü ve bizim atalarımız tamamen değişime uğradı. İnci'lerin renklerini, onların suya hükmetme gücünü, bilgeliklerini ve yaşam enerjisini aldık. Onlarda bizden görünüm aldılar. Asıl formları renkli su buharları gibiydi. İki taraf için de başlı başına bir değişimdi. Fakat en büyük değişimi kadınlarımız aldı. Alınlarında bulunan o parlaklık gerçek bir incidir ve içinde yaşam enerjisini bulundurur. Ejderhalar nasıl ateşten meydana gelmişse İnci'ler de sudan meydana gelmişlerdir ve su en büyük yaşam kaynağıdır. Kadınlarımızın anlında bulunan inciden alınan tek damla küle dönmüş bir ağaca bile meyve verdirebilir.''

Şifa daha öğrenmesi gereken çok şey olduğunu anlamıştı. En yakın zamanda eğer varsa bir tarih kitabı okumalıydı. Neyse ki merakı az da olsa dinmişti. Özellikle en büyük merakı, kadınların alnında bulunan parıltının ne olduğu ile ilgiliydi. Böyle bir gerçeklik beklemiyordu fakat taşlar daha fazla yerine oturmuştu. Eğer kadınlarda böyle bir enerji varsa onların neden tek başlarına dışarı çıkmadığını anlayabiliyordu. Yine de sormaktan geri duramadı.

''Bu yüzden mi kadınlarınızı tek başına bırakmıyorsunuz?'' Merjen başını hafifçe eğip onayladı.

''Evet. Çünkü geçmiş yıllarda kötü olaylar yaşandı.'' Şifa'nın dinen merağı tekrar hareke geçti. Fakat Merjen daha fazla ayrıntı vermedi. Demek ki anlatılmayacak kadar kötü şeylerdi. Sessizleşen ortamda bunun en büyük kanıtıydı. Merjen boğazını hafifçe temizleyerek tek bir cümle kurdu ve o cümle Şifa'nın kötü olayları tahmin etmesine yetti.

''İnci, kadınlarımızdan ayrılırsa kadınlarımız kuruyarak ölür.'' Şifa'nın gözleri Fejin'e döndü. Kadının rengi solmuş, gözleri korkunç bir anıyı izliyormuş gibi irileşmişti. Pembe gözleri Şifa ile karşılaşınca her şeye rağmen hafifçe tebessüm etti. Şifa'da aynı şekilde karşılık verirken bu sefer Vilante'ye baktı.

Alhva, Vilante'yi sıkıca sarmıştı. Vilante ise başını Alhva'nın göğsüne gömmüş gözlerini kapatmıştı. Bahsettikleri olay İnci Klan'ın da büyük bir yara bırakmış gibi duruyordu. Şifa daha fazla üstelemedi o da kötü olmuştu. Başka bir konu açacakken yanına hızla inen siyah bedenle araladığı dudaklarını kapattı. Oniks fazlasıyla öfkeliydi. Öyle ki sıcak nefesi Şifa'nın saçlarını havalandırıyordu.

''Ne oldu?'' Şifa soru dolu bakışlarının altında yağa kalkarak Oniks'in karşısında dikildi. Dikkatle Oniks'e bakıyordu çünkü onun birisine saldıracağından şüpheleniyordu. İlk şüphelisi ise Ahon'du. Ama Oniks kimse saldırmadı onun yerine diğerlerinin şaşkın bakışları arasında Şifa'ya sarıldı. Başını Şifa'nın göğsüne yaslayıp kanatlarını etrafına sardı. Şifa başını iki yana sallayarak Ahon'a döndü. Bir yandan da göğsüne yaslı pullu kafayı seviyordu.

Ahon bıkkın bir nefes verip sakallarını kaşıyarak ayağa kalktı. Onunla beraber masada ki herkes ayaklandı.

''Biz toplantı salonuna geçelim ve şu belayı halledelim.'' Ahon arkasını dönüp iki adım attığında tekrar durdu.

''Dora ve Liya siz Şifa ve Kurt Hanımı Vilante ile kalın.'' Ahon'un sözleri Dora ve Liya tekrar yerlerine geçti.

''Sivri sen de Vilante ile kal.'' Alhva, Vilante'nin saçlarına küçük bir öpücük kondurduğunda Merjen hızla,

''Fejin sen de burada kal.'' dedi.

''Buna gerek var mı?'' Alhva çatılı kaşlarının arasından Merjen'e döndü. O da aynı şekilde Alhva'ya bakıyordu.

''Benim dediğim kişiler haricinde kimse kalmayacak. Kimin topraklarında olduğunuzu unuttunuz sanırım.'' Ahon'un sert ve keskin sesi ile hoşnutsuzca birbirlerine baktılar. Hiç kimse Ejderha Lider'ine karşı çıkamayacağından Ahon dediğini yerine getirdiler. Onlar gözden uzaklaşırken masada kalan Liya, Dora, Vilante hala ayakta birbirine sarılı olan ikiliye döndü.

''Zuria yanında olmadığında göre tartıştıklarını düşünüyorum.'' Liya önünde bulunan üzümlerden bir kaç tane ağzına atarak aklına gelen ilk tahmini söyledi.

''Oğlum doğru mu?'' Oniks kısık bir ses çıkararak Şifa'ya daha fazla sokuldu. Şifa gülmemek için dudaklarını birbirine bastırsa da ufak bir sesin çıkmasına mani olamadı. Oniks hızla başını kaldırıp Şifa'ya baktı. Şifa boğazını temizleyerek yüzünü düz bir ifadede tutmaya çalıştı. Oniks ondan ayrılıp sıkıntıyla etrafında dönmeye başladı. Şifa da kalktığı yere oturdu. Vilante'nin şaşkın bakışlarını görünce de açıklama yaptı.

''Oniks'i ben büyüttüm bu yüzden beni annesi olarak görüyor. Aramızda anne-oğul ilişkisi var.'' Vilante başını salladı.

''Şaşırdım aslında, yani Kara Ejderha'nın böyle olacağını düşünmemiştim.''

''Çocuk gibi mi?'' Şifa kısaca, yeri öfkeyle eşeleyip kendi kendine hırlayan Oniks'e baktı.

''Ya da tatlı?'' dedi Liya.

''Kıskanç?'' Dora gülerek Oniks'e baktı.

''Şey, sanırım hepsi.'' diyerek toplu bir cevap verdi, Vilante.

Kıkırtıları etrafa yayılırken Şifa masada ki kemikli eti eline alarak Oniks'e doğru uzattı.

''Oğlum, yer misin?'' Oniks öfkeli hareketlerine son vererek ete dikkatle baktı. Sonra da tek hamlede ağzına aldı. Etten geriye sadece kemik kaldığında onu da pençeleri arasına alarak tüm hırsına ondan çıkartmak istercesine kemiği ufalamaya başladı.

''Sence haksız mı, haklı mı?'' Liya'nın sözlerini Dora gülerek,

''Ne fark eder? Zuria her türlü onu süründürecek.'' dedi. Sesinde garip bir tını vardı. Sanki istediği şeyin olmasına çok yaklaşmış birisi gibiydi. Zevk doluydu. Dudaklarında ise sinsi bir gülümseme vardı. Liya ve Şifa hatta hiç konuyu bilmemesine rağmen Vilante dikkatle Dora'ya baktı. Liya tamamen Dora'ya dönerek,

''Zuria'dan bahsediyormuşsun gibi durmuyor.'' dedi. Dora'nın dudaklarında ki gülüş donarken üstünde ki bakışları fark etti. Boğazını temizleyerek dik bir konuma geldi.

''Zuria biraz nazlıya o yüzden.'' Liya dik bakışlarının arasında başını salladı.

''Kesin öyledir.'' Liya, Şifa'ya dönerek,

''Tavsiye mi versek? Çiçekle kurtulamaz bu sefer.'' dedi. Şifa kemiği ufalayan Oniks'e baktı.

''Oğlum gel bakalım yanıma.'' Oniks pençeleri arasında ki kemiği fırlatarak Şifa'ya doğru yürüdü.

''Sorun Zuria'mı?'' diyerek teyit etmek istedi Şifa. Oniks başını olumluca salladığında da nasıl bir tavsiye vermesi gerektiğini düşündü.

Fakat aklına pek bir şey de gelmiyordu. Ayrıca Oniks ne yapmış olabilirdi? Gerçi konu Oniks ise aklına her türlü saçmalık geliyordu.

''Bence ona yuva yapabilirsin.'' Liya'nın sözleri hem Oniks'in hem de Şifa'nın dikkatini çekti.

''Yuva mı? Zaten bir yuvası yok mu?'' Şifa'nın sorusuna Liya omuz silkerek,

''Gerçek bir yuvadan bahsediyorum.'' Dedi. Şifa'nın yüzü düşünceli bir hal alırken Liya daha uzun bir açıklama yapma gereği duydu.

''Ejderhaların eşleri ile beraber yaşadığı yuvalardan bahsediyorum. Ejderha inleri dışında yaptıkları eş yuvaları. Hiç denk gelmedin mi? Hani ağaç dallarında bol yeşillikli yerler ya da toprakta yapılmış oyuklar. Onların bir çoğu yuva.'' Şifa'nın gözlerinin önüne Liya'nın bahsettiği yuvalar geldi. Evet etrafta denk gelmişti. Ama böyle bir şey olacağını düşünmemişti. İçi hafifçe sıkılırken tereddütle sordu.

''O zaman Oniks, Zuria ile mi kalmalı?''

''Yani, sonuçta yetişkin bir ejderha oldu. Eşi ile beraber bir yuvaları olmalı.'' Dora elinde tuttuğu bardağı masaya bırakarak Şifa'ya baktı. Oniks'den ayrılmak onun için zor olacaktı.

Şifa sessizliğe bürünürken gözleri masaya düştü. Oniks'den ayrılmaya henüz hazır değildi. Hayır! Kesinlikle değildi. Uzun bir süre de hazır olacağını zannetmiyordu. Fakat diğer yandan böyle bir şey de yapamazdı. Sonuçta kendisi bir aile düşünürken Oniks'den bu hakkı alamazdı. Oniks'in, Ahon'a her seferinde hissettiği o yakıcı kıskançlık şimdi kendi içinde yükselmeye başlamıştı. Zuria'dan nefret etmesine ramak kalmıştı ki Liya elini tutarak dikkatini çekti.

''Senin için zor olacağına eminim. Oniks için de zor olacaktır. Fakat daha ne kadar böyle devam edebilirsiniz ki? Bir yerde fedakarlık yapmak zorunda kalacaksınız. Hem Zuria'da son zamanlarda çok mutsuz. Oniks'i eşi olarak görüyor ve haklı olarak yanında istiyor. Buna rağmen ona hiçbir şey söylememiş. Hem bu Oniks için de iyi olacaktır.'' Liya sözlerine içinden devam etti. 'Tabi Lider içinde iyi olacaktır.'

Şifa derin bir nefes alarak Oniks'e baktı. Oniks'in gri gözleri berraklık kazanmış, pırıl pırıldı. Yüzünde mahzun bir ifade ile sessizce ona bakıyordu. Kararı tamamen Şifa'ya bırakmıştı. Şifa dikkatle düşündü, eğer bir kere evet derse bir daha geri alamazdı. Bu Zuria'ya da haksızlık olurdu. Ayrıca Liya da haklıydı. Daha ne kadar devam edebilirdi? Sonuçta kendisi dışında ejderhasını yatağa alıp beraber uyuyan yoktu. Haliyle bu da dikkat çekiyordu. Oniks, ejderhaların lideriydi. Elbette onlarda liderlerini kedi aralarında görmek isterdi. Bir çocuk gibi annesinin yatağın da değil. Bu karar Oniks'in itibarını da etkileyecekti. Hiç düşünmek istemese de önlerinde ki tehlikeden kurtuluş olarak gördükleri kişi Oniks'di. Diğer yandan Ahon'nun ısrarlarından da bıkmıştı. Tabi ki de onunla yatacak değildi. Yani, en azından şimdilik. Ama o da bir yerde haklıydı, herkese eşi olarak tanıttığı kadın ondan ayrı yatıyordu. Aslında Şifa'nın tek derdi Oniks'den beklenmedik bir şekilde ayrılmaktı. Sadece bir yıldır hayatında olmasına rağmen tüm ömrünü kaplamıştı. Ondan hiç ayrılmamıştı ve şimdi ayrılmak zorunda almak kalbini sıkıştırıyordu.

Diğerlerinin bakışları altında Oniks'in boynunu okşadı.

''Sen istiyor musun?'' Oniks kendini Şifa'nın eline doğru bastırdı. İri göz bebekleri titriyordu. Şifa, Oniks'in de arada kaldığını fark etti. Zuria'nın bazı akşamlar onu çekiştirerek götürmek istemesini görüyordu. Oniks bu davetleri zorla göz ardı ediyor ve yine yanına geliyordu. Belki de artık yuvadan uçmasının zamanı gelmişti. Fakat bunu kabullenmek çok zordu. İçi sıkılsa da, kalbi acısa da doğru bildiği şeyi yaptı.

''Belki de senin de yuva kurma vaktin gelmiştir. Hadi git ve Zuria'yı al.'' Oniks dikkatle Şifa'ya bakmaya başladı. Ne istediğini biliyordu ama bunu yapmak kendisi için zordu. Annesini bırakmak istemiyordu. Diğer yandan ise Zuria'yı da hep yanında istiyordu. İç güdülerine hakim olamıyordu. Ait olduğu yeri tüm hücrelerine kadar hissediyordu.

''Oğlum, istediğin her zaman gelebilirsin. Ayrılmıyoruz sonuçta.'' Şifa, Oniks'in oldukça tereddütlü olduğunu hissettiği için daha ikna edici cümleler kurdu.

''Abartmayın, farklı diyarlara gitmiyorsunuz.'' Dora alayla söylediklerine Oniks gözlerini kısarken Şifa burnunu kıvırarak,

''Duygusuz.'' Dedi. Dora omuzlarını silkerek önüne döndü.

''Tamam, Oniks hadi git. En güzel yuvayı yap. Ben her zaman burada olacağım. Senin yanında. Şimdi anneye bir öpücük ver. İyiyiz değil mi?'' Oniks kuyruğunu sallayarak burnunu Şifa'nın yanağına sürttü. Şifa da sıkıca Oniks'e sarıldı.

Bu çok zordu.

Oniks gözden kaybolana kadar ara ara dönüp Şifa'ya baktı. En son gözden kaybolduğunda Şifa çaktırmadan sulanan gözlerini sildi. Gerçekten yavrusundan ayrılmış bir anne gibi hissediyordu.

''Ağlamayacaksın değil mi?'' Dora kaşlarını çatmış Şifa'ya bakıyordu.

''Şimdi değil.'' Şifa gözlerini kırparak gelen yaşları geri göndermeye çalıştı. Şimdi ağlamayacaktı. Ama tek başına yatağına girdiği anda salya sümük olacağını biliyordu.

''Bu en çok Ahon'un hoşuna gidecek.'' Liya gülerek Şifa'nın parlayan gözlerine baktı.

Şifa kaşlarını çatarak hızla Liya'ya döndü.

''O barbar hiç boşuna sevinmesin.''

Dora ve Liya kıkırdarken en başından beri sessizliğini koruyan Vilante muhabbete dahil oldu.

''Aranızda ki ilişki ne güzel?''

''Onu daha yumurtayken buldum ve o zamandan beri hiç ayrılmadık.'' Vilante yüzünde şaşkın bir ifade ile,

''Dönüşüm geçirmedi mi?'' diye sordu. Şifa'nın kaşları havalanırken Dora ve Liya'ya baktı.

''Dönüşüm mü?'' Açıkçası ne olduğu ile ilgili bir fikri yoktu.

Dora boğazını temizleyerek dirseklerini masaya koydu.

''Sana bundan hiç bahsetmedik. O kadar olayın için de çok da önemli bir şey değildi.'' Şifa tüm dikkatini Dora'ya verdi. Dönüşümün nasıl bir şey olduğunu merak ediyordu. Ayrıca, daha ne kadar şey öğrenmek zorundaydı? Kafayı yemese iyiydi!

''Ejderhalar iki dönüşüm geçirirler. İlk dönüşümleri ateşi oluştuklarında gerçekleşir. Ateş püskürten her ejderha ilk dönüşümünü gerçekleştirmiştir. Genelde iki ile beş aylık arasında olur. İkinci dönüşüm ise fizikseldir. Üç ile beş yaş arası her ejderha deri değiştirmeye başlar. Pulları dökülür, kemikleri güçlenir, çene yapıları gelişir. Normal ejderhalardan daha iri ve güçlü bir duruma gelirler. Çenelerinin hemen altında bir iz oluşur. O iz tamamlandığında ikinci dönüşümleri de tamamlanmış olur. Belki fark etmişsindir. Bazı ejderhalar görünüş olarak daha büyük. Mesela Khan ve Umur'un ejderhaları ikinci dönüşümlerini geçirmişlerdir.'' Şifa gözlerinin önüne iki ejderhayı getirdi ve diğerlerini. Evet daha önce fark etmişti. Bazı ejderhaların daha büyük olduğunu demek bu yüzdendi. Çok da büyük bir olay olmadığını düşünüyordu ki Liya, Dora'nın bıraktığı yerden devam etti.

''Fakat Kara Ejderha'lar için durum farklı. Onlar üç dönüşüm geçirir. Temelde diğer ejderhaların dönüşümü ile aynıdır. Fakat onların ilk dönüşümü yumurta halinde gerçekleşir. Kan mührü ilk dönüşümleridir. Aslında bu sonradan ortaya çıkmıştır. Temelde basittir ama sebebi ise daha karmaşıktır. Şifacı Ak'ın anlattıklarını hatırlıyrosan, orada ejderhalar mühürlenmekte tereddüt yaşadıkları için Kara Ejderha'nın ortaya çıktığını söylemişti. Ejderhalarda sürüden ziyade aile kavramı vardır. Bu da tıpkı insanlar gibi kabileleşmelerine sebep olmuştur. Haliyle de bir liderleri yoktu. Itır, bu sorunu çözmek için onlara lider olacak Kara Ejderha'yı çağırdı. Fakat tıpkı yılanların yaptığı gibi ejderhaların da ihanet etmesinden şüphe etti. Kara Ejderha çok güçlüydü ve gelecekte bağımsızlığı isteyebilirdi. Itır bunun düşüncesini bile istemiyordu. Bu yüzden önlem olarak Kara Ejderha'nın görüşünü aldı. Ejderhalar normalde çok keskin duyulara ve görme yeteneğine sahiptirler. Fakat bu durumda Kara Ejderha'da ona bağlı diğer ejderhalarda eski görüş yeteneklerini kaybettiler. Itır'ın yaptığı bu hamle geleceği düşünerek yaptığı bir şeydi. Böylece doğacak her Kara Ejderha bir lidere bağlı olmak zorunda kalacaktı. Eğer bağlanmazsa kendisi de diğer ejderhalarda puslu bir görüşle hayatta kalmaya çalışmak zorunda kalacaklardı. Bu da onlar için oldukça zor bir durum doğuracaktı. Bu yüzden daha yumurta halindeyken liderle mühürleniyorlar. Yoksa diğer ejderhalar görüşünü kaybeder.''

''Ama bir önceki Kara Ejderha hala hayatta değil mi? Görüşlerini asıl kaybedebilirler ki?'' Şifa'nın duydukları kesinlikle beklenmedikti. Ne savaşmış be! Diye düşünmekten kendini alamadı.

''Axi hayatta doğru. Ama bir önceki liderimiz yani, Lider Yulan öldüğünde mühür de bozuldu. O an da Kara Ejderha yumurtası Lider tarafından direkt mühürlendi. Tam doğmasına yaklaşmıştık ki kayboldu. Gerisini biliyorsun zaten.''

Şifa başını sallayarak,

''Biliyorum. Demek o yüzen Ahon bu kadar öfkeliydi.'' Dedi. Artık daha çok anlıyordu.

''Kesinlikle ama başka bir sebebi daha var. Kara Ejderha ne kadar uzak kalırsa diğer ejderhalar üstünde ki etkisi de bir o kadar azalır. Bu yüzden Kara Ejderha her zaman diğer ejderhaların yakınında olmalı. Onların gücü Kara Ejderha'ya bağlı. Yani Oniks'e. Lider'in bu kadar öfkelenmesinin de sebebi buydu. Klanlık tehlikeye girmişti. Tüm bu klanlık tek bir ejderhanın var olması ile ayakta.'' Küçük bebeğinin bu kadar önemli olduğunu bilmiyordu. Göğsü bir kere daha gururla kabardı.

''Peki diğer dönüşümler tamamen aynı mı?'' Bu sefer de konuşmaya Dora devam etti.

''Temelde aynı. Sadece son dönüşüm biraz daha farklı. Fizikselin yanın da ruhsal olarak da etkilenirler. Kara ejderha dönüşümünü yaşarken tam güce ulaşır. Ateş'e hükmeder. Bahsettiğim şey ateş püskürtmesi değil. Yerin üstünde yanan meşale ateşinden yerin altında akan volkanlara kadar her ateşe hükmeder. Bu kıtaları yerinden oynatacak kadar büyük bir güç. Fakat bu dönüşümü yaşamak kolay değil. Diğer ejderhalara göre erken yaşarlar ama tarihte bu dönüşümü hiç geçirmemiş Kara Ejderha'lar da vardır. Axi bu dönüşümü geçirdi ama gücünü sonuna kadar hiç kullanmadı. Yani kısaca Kurt Hanımı'nın sorusunu cevaplarsak, Kara Ejderha son dönüşümünü henüz gerçekleştirmedi.'' Dora derin bir nefes alırken hala şaşkın duran Şifa'ya baktı.

''Ama bir an önce dönüşümü gerçekleşse iyi olur.'' Dora'nın sözleri geleceğe ve önlerinde ki tehlikeye yönelikti. Masa da kısa bir sessizlik oluşturdu. Şifa'nın bir yanı yavaşça Oniks için endişelenmeye başlamıştı. Bu kadar büyük bir yükü kaldırabilecek miydi? Şifa, Oniks'e güveniyordu ama yine de endişelenmekten geri duramıyordu. Ahon ile bu konuyu konuşmalıydı.

Oluşan sessizlik Liya'nın farklı bir konu açmasıyla bozuldu ve hanımlar daha eğlenceli konular hakkında konuşmaya devam ettiler.

***

Etrafta dolaşan gerginlik elle dokunabilecek kadar yoğundu. Herkes başını koyu kahverengi masanın üzerine serilmiş haritaya bakıyordu. Harita beş parçaya bölünmüştü. Tam ortada Ejderha Klanı'na ait kırmızı flama vardı. En geniş topraklara sahip olan da oydu. Topraklarının doğusundan, güneyine kadar uzanan geniş ırmağın alt kısmında İnci Klanı'na ait mavi flama vardı. Toprakları tüm ırmaklar ve göller boyunca güneye doğru uzanıyordu. Ta ki uçsuz bucaksız denizlere gelene kadar. Ejderha Klanı'nın ve İnci Klanı'nın sınırında dolanan güneye doğru kıvrılarak uzanan ırmağın diğer tarafı ise bağımsızlara ait olduğunu gösteren kahverengiye boyanmıştı. Onların toprakları batıya doğru kurak yerlere kadar uzanıyordu. Hemen Kuzeyde, Ejderha Klanı'nın üst kısımlarında yüksek dağların arkasında uzanan Kurt Klanı'nın siyah flaması vardı. Kuzey ve biraz da batıya doğru uzanan toprakları sisli uçurumlara kadar ilerliyordu. Uçurumların hemen ötesinde ise Karanlık Taraf vardı. Yani sürgün edilmiş Set ve yılanların yeri. Kurt Klan'ı diğer tüm klanlarla bu karanlık bölge arasına kurulmuştu. Bir çeşit tampon görevi görüyordu. Kurt Klan'ı insanları bu uçurumlara gelmeden hemen önce bulunan sarp kayalıklara kadar yerleşke kurmuştu. Ahon'un keskin gözleri de o bölgedeydi.

İlk kale orasıydı.

''İlk hedefleri burası olacak.'' Ahon demirden minyatür askeri gözüne kestirdiği yere koydu.

''Orada tüm önlemleri aldım. Hatta ötesinde de, içerlere kadar girebilmek için bizi geçmeleri gerektiğini biliyorlar.'' Alhva gözlerini kısarak o bölgeye baktı. Cadı ve hain olayından sonra ilk işi o bölgeyi güçlendirmek olmuştu.

''Yerin altını gözden kaçırmayalım.'' Merjen'in sözlerine kısaca başlarını salladılar.

''Cadıları da unutmayalım.'' Arran'nın sözleri ortamı daha da gerdi.

''Güçlü bir çok cadı o tarafta. Bura da kalanlar ise bu savaşa katılmayacaklardır. Zaten o cadıları yenebilecek kadar güçlü de değiller.'' Ne zaman geldiğini fark etmedikleri Şifacı Ak'a şaşkınlıkla baktılar. Sonra da saygıyla selam verdiler.

''Fakat ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Başka müttefiklerde bulmalıyız.'' Dedi Max.

''Cadılar olmasa da güçlü bağımsızlardan yardım alabiliriz. Asi kabilesi olabilir. Kadınları da dahil mükemmel savaşçılar. Ayrıca Liderleri de bir çok kabileye diz çöktürdü.'' Sahn'ın sözleri duraklamalarına sebep oldu.

''O manyak kadın kimseye yardım etmez.'' Khan'ın sözlerini onaylayan mırıltılar çıktı. Asi kabilesini,n lideri bir kadındı.

''Manyak dediğin kadın, bağımsız toprakların neredeyse yarısına sahip. Ayrıca kabilesinde güçlü cadılar olduğu da söylentiler arasında.

''Yine de ondan yardım isteyemeyiz. Karşılığında ne isteyeceği belli. Düzen bozulur.'' Asi Lider'i kabilesinin tıpkı diğer klanlar gibi tanınmasını ve saygı görmesini istiyordu. Yine de bunun için savaşmayacak kadar akıllıydı. Ama böyle bir fırsatı tepecek kadar da salak değildi.

''Zaten bozulmak üzere.'' Umur'un sözleri de Sahn'ı desteklediğini gösteriyordu.

Tartışmalar yavaşça büyürken Affan'ın sözleri tartışmaların bıçak gibi kesilmesine yol açtı.

''İlk hamleyi biz yapmalıyız.'' Affan gözlerinde deli bir ifadeyle karanlık bölgeye bakıyordu. Savaş onu heyecanlandırıyordu.

''Sakin ol kardeşim.'' Arran kendisinden sadece bir yaş büyük olan Affan'ın kolunu sıktı.

''Affan doğru söylüyor.'' Ahon'un sesi herkesi şaşkınlığa sürükledi.

''İlk hamleyi biz yapmalıyız. Öylece durup saldırmalarını bekleyemeyiz.'' Merjen gözlerini irice açarak Ahon'a baktı.

''Ya ne yapmalıyız? Karanlık tarafa geçemeyiz. Bizim yapmamız gerek tüm önlemleri alarak hazır beklemek.''

Alhva hızla Merjen'in sözlerine karşı çıktı.

''Ne beklediğimizi bile bilmiyoruz. Ya hazır olduğumuzu zannederken aslında değilsek. Önce düşmanımızı tanımalıyız.'' Merjen kaşlarını çatarak Alhva'ya baktı.

''Karanlık tarafa biz geçemeyiz. Bunu biliyorsunuz.'' Merjen'in sözlerine istemeseler de haklı buldular. Onlar karanlık tarafa geçemezlerdi. Orası lanetliydi. Oraya geçmeleri demek ölmeleri demekti. Diğer yandan da bekleyemezlerdi. Alhva haklıydı. Düşmanı tanımak lazımdı. Yine kısa bir sessizlik oluştuğunda Fejin'in sözleri tüm dikkati üzerine çekti.

''Ben geçecek birini tanıyorum.'' Fejin üzerinde ki bakışlara aldırmadan parmağını haritada Kurt Klanı'na ait topraklarda bir yere koydu. İki dağın arasında bir vadiydi.

"Burada yaşıyor." Alhva kaşlarını çatarak o bölgeye baktı.

"Orası bizim tarım ihtiyacımızı karşılayan küçük bir köy. Bahsettiğin kişi nasıl birisi?"

"Yirmi yaşların da bir kız. Köyün sonunda ki evde tek başına yaşıyor." Sivri alayla Fejin'e baktı.

"Aynı karanlık taraftan bahsediyoruz değil mi? Sen daha çok güneş battıktan sonraki zamandan bahsediyor gibisin." Fejin ters ters Sivri'ye baktı.

"Büyü yapabiliyor." Sivri gülümsemesini bozmadan,

"Ah demek ki duymadın. Az önce cadıların bir işe yaramayacağını söyledik. Özellikle bir kız çocuğunun."

Fejin gözlerini devirerek Ahon'a döndü.

"O bir cadı değil. Büyüye sahip olmadı. Doğuştan büyü gücü ile doğdu. Büyü onun kendisi ve bir Kara Cadı'nın yapamayacağı şeyler yapabilir." Ahon tek kaşını yavaşça kaldırdı. Bu dikkatini çekmişti. Fakat daha önce böyle bir şey hiç duymamıştı. Cevap vermeden Şifacı Ak'a döndü. O da düşünceli gözüküyordu.

"Daha önce böyle birini görmedim. Fakat okumuştum. Eski tarihte buna benzer bir şey vardı. Bağımsızlarda bir kabile de bir kız çocuğu özel güçlerle doğmuş. Oldukça özelmiş. Öyle ki kız çocuğu büyüdüğünde onu liderleri olarak seçmişler. Güçleri yaşadığı yere huzur ve bolluk getirmiş. Diğer cadılardan ve düşmanlardan halkını koruyormuş. Fakat gün geçtikçe kız değişmeye başlamış. İçinde ki güç her geçen gün şiddetle artıyormuş ve kızı çıldırtma seviyesine getiriyormuş. Çoğu zaman agresif hareketler de bulunuyornuş, güçlerini zarar verecek şekilde kullanıyormuş. Fakat isteği dışında gerçekleşen bu olaylara hakim olamıyormuş. Bu yüzden sık sık inzivaya çekiliyor, gücüne hükmetmeye çalışıyormuş. Yine inzivaya çekildiği bir gece daha fazla dayanamamış ve içinde hapsetmeye çalıştığı gücü serbest bırakmış. Sabah olduğunda ise büyük bir dehşetle karşılaşmış. Tüm kabilesi ve yaşayan her şey taştan heykellere dönmüş. Ağaçlar, hayvanlar, hatta yerde ki karıncalar bile. Ne kadar geriye getirmeye çalışmışsa da başarılı olamamış. Daha sonra ise ne olduğunu kimse bilmiyor. Kız ortadan kaybolmuş ve bir daha da ortaya çıkmamış."

Şifacı Ak'ın anlattıkları herkesi belirsiz bir şaşkınlığa sürüklerken Fejin heyecanla,

" Evet, inziva. Luna ile tanıştığımızda inzivaya çekilmek için yer aradığını söylemişti." dedi.

"Luna mı?"

"Tanışmak mı?" Umur ve Merjen aynı anda konuştuğunda Fejin ilk Umur'a döndü.

"İsmi Luna." Sonra da biraz tereddütle Lideri'ne döndü.

"Bizim topraklarımıza gelmişti." Merjen kaşlarını çattı.

"Sen de yabancıya ev sahipliği mi yaptın? Nasıl haber vermezsin?" Fejin yavaşça battığının farkındaydı. Yalam söylemek onu kurtarmayacağı için gerçekleri söylemeye karar verdi.

"Tam olarak topraklarımız da sayılmazdı. Sınıra yakındı." Merjen ve Max öyle bir öfkeyle Fejin'e baktı ki, kadın bir adım geri gitmemek için kendini zor tuttu.

"Nasıl sınıra gidersin? Kuralları bilmiyor musun?" Max kaşlarını çatmış, kadının dikkatsizliğine kızıyordu. İnci Kadını tek başına sınıra gidemezdi. Bu çok tehlikeliydi.

"Gerçekten amacım sınıra gitmek değildi. Fakat sesini duydum. Yaralıydı. Sadece yardım ettim."

Fejin kendisini savunurken, onları daha da öfkelendirdiğinin farkın da değildi.

"Bir de incini mi kullandın?" Merjenvin gözleri irice açılmış sesi de artık yüksek perdeden çıkıyordu.

"Lider, ne yapsaydım? Yaralıydı." Savunmaları devam ederken bu seferde Max araya girdi.

"Madem bu kadar güçlü nasıl yaralandı? Ya amacı seni tuzağa düşürmek olsaydı?"

"Biliyorum. Bende öyle düşündüm ama birisi tarafından yaralanmamıştı. Sınırda bulunan zemheri sarmaşıkları tarafından yaralanmıştı." Max'in sinirleri bozulurken dudaklarından öfkeli bir gülüş çıktı.

"Zemheri sarmaşıkları sadece tehdit olarak gördüğü kişilere saldırır. Demek ki bu kadın tehlikeliymiş!" Sonlara doğru bağırıken nerede olduğunu unutmuştu.

Fejin cevap veremedi. Max haklıydı. Aptal gibi davranmıştı ama kalbinin sesini dinlemişti.

"Yeter bu kadar. Sakin olun!" Ahon sert sesiyle üçlü arasında ki tartışmayı sonlandırırdı. Fakat Merjen ve Max'in bakışları Fejin'e olayın kapanmadığını anlatırcasına parladı.

"Güçlerini nasıl öğrendin? Kız kendisi mi söyledi?"

Khan'ın sorusuna Jejin omuzlarını silekerek,

"Sarmaşıklara büyü yaptığını fark ettim. Cadı olup olmadığını sordum. O da anlattı." dedi.

"Peki bu kız bize yardım etmeyi kabul edecek mi?" Ahon, Fejin'e bakarak sordu.

"Bana yardımımın karşılığını vereceğini söylemişti. Bir yere yerleştiğinde bana haber vereceğini ve bir şeye ihtiyacım olduğunda gelebileceğimi söylemişti." Gözleri Alhva'ya döndü.

"Bir gün pencereme beyaz bir kuş kondu bacağında da bir kağıt vardı. Nerede olduğunu gösteren bir çizim ile bir kaç satır yazılı bir kağıttı. Sizin topraklarınız da olduğunu da bu şekilde öğrendim." Alhva düşünceli bir şekilde başını salladı.

"İzinsiz bir şekilde topraklarım da nasıl yaşıyor merak ediyorum doğrusu."

"Bunu bilmiyorum."

Ahon ellerini birbirine vurarak dikkatleri üzerine çekti.

"O zaman ilk yapacağımız hamle belli oldu. Şu kızı biraz da kendi topraklarımız da misafir edelim."

***

Heyecanlanıyor muyuz?

Yeni çiftlerimiz olsun mu?

Bölüm : 28.10.2024 23:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...