26. Bölüm

26. Luna

Maysa Berran
maysaberran

Nasıl erken geldim. :)) Aştım yine kendimi. Keyifli okumalar diliyorum şimdiden. Şarkıyı bölümü yazarken dinledim. Bölümle uyumu yoktur.

Öpüyorum hepinizi. :)) ^_^

***

Ahon'un sözleri Merjen'i tekrar öfkelendirdi.

''Ne demek kızı almaya Fejin gidecek?'' Ahon bıkkın bir nefes vererek.

''Fejin'e yardım edeceğini söylemiş. Fejin'in konuşması daha iyi olur.''

''O zaman ben de gideceğim.'' Max'in ısrarlı sesi ile Ahon daha fazla uğraşmak istemedi.

''Her klandan bir kişi olacak. Amacımız konuşarak halletmek fazla kişi dikkat çekecektir.'' Merjen kısılan gözlerini Ahon'a dikti.

''Kadınlarımızı tek başlarına bırakamayız. Bu tehlikeli.'' Geçmişte yaşanan kötü olaylar emarelerini hala koruyordu. Merjen ve Max, Fejin'i tek gönderecek gibi durmuyordu.

''Biz kazık mıyız?'' Sahn ileri doğru bir adım atarak Affan'a baktı. Ahon, kendisinin ve Affan'ın Fejin'e eşlik edeceğini söylemişti.

Merjen dişlerini sıkarak,

''Affan kalsın. Onun yerine Max gitsin.'' dedi. Hala ısrarcıydı. Kurt toprakları tehlikelerle doluydu. Kesinlikle Fejin'in yalnız gitmesine izin veremezdi. Kurt insanlarına hiç güvenmiyordu.

''Benim yerime emir veremezsin.'' Affan'ın hırıltılı sesi direkt Merjen'e yönelmişti.

Merjen hızla Affan'a döndü.

''Size güvenmiyorum.''

Alhva ileri doğru atıldığında Ahon,

''Tamam, kesin.'' dedi. Derin bir nefes vererek başını iki yana salladı.

''Affan, Sahn, Fejin ve Max hazırlanın. Yarın sabah yola çıkacaksınız.'' Affan homurdanırken, Max ve Merjen rahat bir nefes bıraktı.

Karara bağlanan sonucun ardından biraz daha harita üzerinden konuştular. Daha sonra da bazıları odalarına çekildi, bazıları da eşlerinin yanına gitti.

***

Liya gülüşlerinin arasından,

''Buna inanamıyorum.'' dedi. Şifa, Liya'yı hızla onaylarken gülüşlerini durdurmaya çalışıyordu.

''Ben Kurt Lider'ini ilk defa gördüm. Ama ona rağmen elinde çiçeklerle gelecek birine benzemiyor.'' Vilante'nin yanakları kızardı. Gerçekten dışardan öyle gözüktüğünü biliyordu. Vilante ilk başlarda Alhva'dan çok çekiniyordu. Hatta korktuğunu bile söyleyebilirdi. Ama zamanla ona alışmıştı. Dışardan göründüğü kadar sert değildi. Yani en azından kendisine sert değildi.

''Evet. Ama lütfen aramızda kalsın. Alhva anlattığımı bilmesin.'' Aslında Alhva'dan ziyade diğerlerinin bilmesini istemiyordu. Çünkü sonra Alhva ile dalga geçiyorlar o da kendisine bir şey demediği için sinirini diğer askerlerden çıkarıyordu. Zavallı askerler Vilante yüzünden hep zor zamanlar geçiriyordu. Vilante'nin ise vicdanı sızlıyordu. O yüzden şimdi de böyle bir olay olmasını istemiyordu.

''Merak etme aramızda.''

''Nedir o aranızda olan?'' Ahon doğruca Şifa'ya baktı. Şifa az önceki eğlenceli muhabbetin izlerini taşıyan gülümsemesiyle Ahon'a döndü.

''Kadınlar arasında.'' Ahon, kadının gülüşüne büyülenmiş gibi baktı. Gözleri Şifa'nın dudaklarında kalmıştı.

''Hmm.'' Herhangi bir şey söyleyemezken sadece bir mırıltı çıkardı.

Umur, Ahon'un yanında geçerken onu hafifçe dürttü. Lider'inin bu durumlara düşmesine gönlü el vermiyordu. Umur direkt Liya'nın yanında giderek onu ayağa kaldırdı.

''Yatalım mı?'' Umur'un kulağına yaklaşarak sorduğu sessiz soru, Liya'yı hem ürpertti hem de utandırdı. Adamın sıcak nefesi tüm boynunu okşarken tepkisiz kalmak çok zordu.

Liya sadece başını salladığında kimseye bakmadan Umur ile beraber ayrıldı. Hemen ardından Alhva'da, Vilante ile yanlarından selam vererek ayrıldı. Merjen ve Max gelmemişti. Hala Fejin ile konuşuyorlardı. Arran, Affan, Sivri ve Sahn'da direkt odalarına çekilmişlerdi. Şimdi ise sessizlikte Dora, Khan, Şifa ve Ahon kalmıştı. Bir süre birbirlerine baktıkların da Şifa yavaşça ayağa kalktı. Artık yüzünde ki gülümseme gitmiş, Ahon'un yaptıkları aklına gelmişti. Düz bir ifade ile,

''Bende yatmaya gidiyorum.'' dedi.

''Sana eşlik ede-'' Ahon'un sözleri Şifa'nın sert sesiyle yarıda kaldı.

''Hayır!'' Şifa arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında Ahon sertçe yüzünü sıvazladı.

''Bana posta koyup arkasını dönüp gitmeye cesaret eden tek kadın eşim.'' Khan ve Dora kendine hakim olamayıp güldü.

''Lider, aslında sana güzel bir fırsat verebilirim.'' Dora ayağa kalktığında Khan'ın bakışları direkt ona döndü. Dora hiç umursamadan konuşmasını bekleyen Ahon'a baktı.

''Artık Oniks, Şifa ile kalmayacak.'' Ahon'un kaşları şaşkınlıkla havalanırken,

''Nasıl?'' diye sordu.

''Oniks, Zuria ile kalmak için yuva yapıyor. Sanırım artık iç güdüleri daha baskın bir hale geliyor.''

Ahon duyduklarına inanamıyordu. En son ne zaman bu kadar şaşırmıştı?

''Şifa nasıl izin verdi?'' Daha saatler önce kendisi ile bu yüzden kavga etmemiş miydi? İlla bunu Oniks'in mi istemesi gerekiyordu? Ahon o sürüngeni kıskanmakla kesinlikle haksız sayılmazdı.

''Çok üzüldü ama izin verdi. Bencil bir kadın değil.'' Evet gerçekten değildi. Üstelik kendisini bile affettiğini düşünürse oldukça merhametliydi. Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Kendisi için kriz olmayan bu krizi fırsata çevirmeliydi.

''Sen mükemmelsin.'' Ahon hızla Dora'nın omuzlarını sıkarak uzaklaşmaya başladı. Hemen bir plan yapmalıydı. Şifa hala kızgınken odaya onu almazdı. Ona fark ettirmeden odaya girmeliydi. Ama nasıl? Kalenin içine girmeden köşede olan Axi'yi gördü. Etrafında da diğer koruyucular vardı. Adımları oraya doğru yöneldi.

***

Dora üzerinde ki bakışlara nefesini sıkkınlıkla vererek karşılık verdi. Khan öne atılarak,

''Konuşabilir miyiz?'' dedi. Dora gözlerini kısarak ormanda kulak misafiri olduğu anları aklına getirdi.

''Hayır!'' Dora'nın keskin çıkan sesi ile Khan'nın omuzları düştü.

''Sadece beş dakika.'' Dora, Khan'a doğru bir adım attı. İçten içe ne kadar kıyamasa da bu adamı süründürecekti. Kendisine verdiği bir söz vardı.

''Sen seçimini yaptın. Sonuçlarına da katlan. Vazgeç artık.'' Khan ona doğru uzanmak isterken, Dora kendini geri çekerek arkasını döndü. Arkasından bir şeylerin devrilme sesi gelirken de durmadı Khan bağırırken de.

''Vazgeçmiyorum lan! Vazgeçmiyorum!'' Dora'nın dudaklarında zaferle oluşan bir gülümseme vardı. Kendi kendine mırıldandı.

''Bende bunu istiyorum.''

***

''Axi! Yanıma gel.'' Axi bakışları Ahon'a doğru çevirdi. Sonra da ona doğru yaklaşan adama doğru yöneldi.

''Beni, Şifa'nın odasının balkonuna çıkar.'' Axi ne olduğunu anlamadan Ahon sırtına binmişti. Axi başını iki yana sallayarak hızla havalandı ve Ahon'un isteğini yerine getirdi.

Ahon sessiz olmaya özen göstererek balkona iniş yaptı.

''Sağol Axi.'' Ahon ejderhanın başını okşadığında ejderha selam vererek yanından ayrıldı. Axi artık iki liderine de anlam yüklemeyi bırakmıştı. İkisi de birbirinden dengesizdi.

Ahon yüzünde geniş bir gülümseme ile aralık balkon kapısına doğru ilerledi. Fakat aralık kapıdan gördükleri ile gülüşü azalarak yok oldu. Şifa camın kenarında gözlerinde yaşlarla karanlık geceye bakıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, yüzü göz yaşları ile ıslanmıştı. Fazlasıyla savunmasız duruyordu.

Ahon heyecandan hissetmediği o acıyı şimdi göğsünde hissediyordu. Eli istemsizce göğsüne giderek baskı uyguladı. Nasıl fark etmediğine kızıyordu. Elbette Oniks'den ayrılmak onu etkileyecekti. Fakat o yine kendisini düşünmüştü. İçinde ki acıyla gözlerini sımsıkı kapatarak geri açtı. Keskin cam parçaları kalbinin oraya yerleşmişti. Her attığında da o cam parçalarına saplanıyordu. Daha fazla duramayacaktı. Kadının acısını alıp yok etmeliydi.

Dikkati tamamen dağınık kadına doğru sessizce ilerlemeye başladı. İyice yaklaştığında Şifa onu son anda fark etti. Fakat arkasını dönemeden Ahon, kadına sırtından sıkıca sarıldı.

Şifa'nın sırtı Ahon'un sert göğsüne yaslanmışken, Ahon'un kolları da onu göğsünden ve omuzlarından sıkıca sarmalamıştı. İçli nefeslerle titreşen göğsü Ahon'un göğsünü acıtıyordu. Kesinlikle bu kadının ağlamasını istemiyordu.

''Ahon!'' Şifa'nın kısık şaşkın sesi Ahon'un derin bir nefes almasına sebep oldu.

''O sürüngeni kuyruğundan tutup sürükleyerek getirebilirim.'' Şifa duraksadı. Öyle ki ağladığını bile unutmuştu. Gözlerinde ki yaşlara tezat kıkırdadı.

''Bunu yapmak istemezsin.'' Ahon, kadının çiçek kokulu saçlarına sıcak bir öpücük kondurdu.

''Eğer gözlerinde ki yaşlar gidecekse, yaparım.'' Şifa ona sarılı kolların izin verdiği kadarı ile yüzünde ki ıslaklığı sildi.

''Sadece büyüdüğünü kabullenmek çok zor.'' Sesi hala titriyordu. Ama daha sakin sayılırdı.

''Ah Şifa! O, Kara Ejderha. Daha nelerle karşılaşacak. Büyümekte geç bile kaldı.'' Şifa yavaşça Ahon'a döndü. Şimdi adamın kolları belindeydi. Ona sarılmayı bırakmamıştı.

''Biliyorum. Ama elimde değil ki. Onun sıcaklığını şimdiden özledim.'' Şifa omuzlarını silktiğinde Ahon kendisine hakim olamadan kadının küçük omuzlarına dudaklarını bastırdı. Şifa'nın nefesi teklerken. Nasıl birden kendini etkilenirken buluyordu? Anlamıyordu.

''İstediğin sıcaklıksa, alev alabilirim.'' Ahon'un havayı dağıtmak için söylediği sözler etkili olmuştu. Şifa gülerek Ahon'un göğsüne vurdu.

''Her zaman bu kadar fırsatçı mıydın?''

''Sadece son zamanlarda.''

Şifa tekrar gülerken başını Ahon'un göğsüne koydu. Artık daha iyi hissediyordu. Az önce ki yalnızlık hissi daha az canını yakıyordu. Bu adamın kendisine bu kadar iyi geleceğini kim tahmin edebilirdi ki?

Bir süre sessizlik içinde, kalplerinin sıcak atışları ile kaldılar. En sonunda Şifa yavaşça Ahon'un kollarından ayrıldı. Tereddütle,

''Geç oldu.'' dedi. Ahon dikkatle Şifa'ya baktı. Gitmesini mi isteyecekti?

Ahon gitmek istemiyordu.

''O zaman yatalım mı?'' Şu an yaptığı tamamen anlamamazlıktan gelmekti. Umudu yoktu ama denemeye değerdi. Fakat Şifa onu her zamanki gibi şaşırtmıştı.

''Yatalım.'' Ahon'un ifadesi boşalırken dudaklarında hakim olamadığı bir gülümseme oluştu. Kalbi küçük bir çocuk gibi heyecanla atarken, Şifa onu bir kez daha şaşırttı.

''Hissettim.'' Şifa elini kalbinin olduğu yere koydu. Gözleri ışıltıyla Ahon'a baktı. Hemen ardından da dolabından gecelik alarak kapalı alan olan banyoya girdi.

Sırtını kapıya yaslarken derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Daha önce Ahon hep hissetmişti. İlk defa Şifa kendisi bunu deneyimlemişti. Çok mükemmel bir histi. Kalbine bir ılıklık akmış hemen ardından da Ahon'un kalbinin atışlarını hissetmişti. Sanki bedeninde iki kalp varmış gibiydi.

Adamın kalbinin atışları güçlü ve hızlıydı.

Sakinleşmeye başladığında üstünü hızlıca değiştirdi. Sade, beyaz, kolları ve etek uçları güpürlü uzun geceliği giydi. Saçlarını örmeye başladığında ellerinin titrediğini hissetti. Bir kaç kere bozup tekrar örmüştü. Çok utanıyordu. Resmen adamın davetini kabul etmişti. Küçük çaplı tartışmalarından sonra kendisinden bunu beklemiyordu. Fakat artık bir şeyleri uzatmak istemiyordu. Oniks bile kendisine o kadar bağlıyken yuva hayali ile uçmuştu. Şifa bunu yapmak istiyordu. Ahon ile bir yuva kurmak ilk başlarda ki gibi onu endişelendirmiyordu. Şüphesiz bunda Ahon'un ona karşı değişen tavırlarının büyük etkisi vardı. Bu yeni Ahon'a her geçen gün daha çok aşık oluyordu. Ayrıca adamı daha fazla süründürmeye de gerek yoktu. Zaten sadece beraber uyuyacaklardı. Başka bir şey olmayacaktı. Ahon'a güveniyordu.

Odaya girmeden önce derin bir nefes aldı. Utanıyordu. Yanakları da kızarmaya başlamıştı. Sıcaklığını hissediyordu.

Ahon yatağında yüzü cama dönük bir şekilde oturuyordu. Şifa'nın ağzı hayretle açılırken Ahon'a baka kaldı. Çıplaktı. Üstü tamamen çıplaktı. Kaslı ve küçük yaralar olan bedeni tamamen gözler önündeydi. Gömleğinin altında gördüğü beden bu kadar kaslı mıydı? Kalın kollarında da izler vardı. Günler önce ki yaralı kolu ise sarılıydı. Buna rağmen güçlü duruyordu. Damarları da oldukça belliydi. Gergin olduğu için miydi? Bilmiyordu. Boğum boğum olan göğsü ve karnı siyah erkeksi tüylerle kaplıydı. Çok değildi ama göze batacak kadar da fazlaydı. Nefes kesiciydi. Zaten Şifa'da nefes almayı bırakmıştı. Zar zor bakışlarını adamın üstünden çekti. Gözleri aşağı kaydığında derin bir nefes vermek istedi. Neyse ki altında bol, uzun bir pantolon vardı. İnce dokuma kumaşı ile rahat duruyordu.

''Şifa.'' Kısık sesi onu kalpten götürmeye yemin etmiş gibiydi. Sesini bulmaya çalıştı ve bir kaç kelime söylemeye yeltendi.

''Üstün, üstün yani, neden bir şey yok?'' Ahon gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Tırnakları olmayan bir Şifa bulmak zor oluyordu. Bu halleri kedi yavrusu gibiydi ve Ahon'un her hali gibi bu da çok hoşuna gidiyordu.

''Sıcak.'' Ahon bir eliyle Şifa'nın elini tutarken diğerini de kadının ona bakması için çenesini kaldırdı.

''Utandın mı?'' Ahon'un sorusuna Şifa'nın yanakları cevap verdi. O kadar kızarmışlardı ki alev alacaklardı.

Şifa aynı anda üşümekle yanmanın nasıl olduğunu ilk defa deneyimliyordu. Elleri buz keserken, yüzü ateş olmuştu.

Ahon inatla ona bakmayan kadını daha fazla utandırmamak için yatağa doğru yürüttü. Dişli küçük kadını dilini yutabiliyordu demek ki.

Şifa elini sıkıca tutan iri elden gözünü alıp sıkı kalçalara ve kavisli sırta baktı. Hakim olmadığı bir yutkunuş boğazından geçti. Fenalık geçirecekti, az kalmıştı. Bu gece sabah olacak mıydı?

Ahon yatağın kenarına geldiğinde elini bıraktı ve krem rengi yatak örtüsünü kaldırdı. Aynı renk yastıkları eliyle havalandırıp yerleştirdiğinde Şifa şaşkınca ona bakıyordu. Koskoca Ejderha Lideri yastık havalandırıyordu! Anlatsa kimse inanmazdı.

Ahon, Şifa'nın ellerini tutarak onu yatağa oturttu. Sonra da uzanmasını sağladı. Şifa tepki vermek istiyordu. Ama ne yapacağını da bilmiyordu. O yüzden kendisini Ahon'a bıraktı.

Ahon kadını yatırdıktan sonra balkonun kapısını kapattı, camın perdelerini çekti. Artık oda sadece mum ışıkları ile aydınlanıyordu. En sonunda ise ait olduğu yere, Şifa'nın yanına geçti. Kadını göğsüne çekerken güldü. Çünkü Şifa yine nefesini tutmuştu. Ellerini ise küçük bir duraksamadan sonra nihayet göğsüne koymuştu. Göğsü, Şifa'nın dokunuşuyla kasılıp gevşedi.

Kadının elleri ılık ve pamuk gibiydi. İyi hissettiriyordu.

Ahon bir elini havaya kaldırarak işaret parmağı ile baş parmağını birleştirdi. Mumlar azalarak söndüğünde Şifa başını Ahon'a kaldırdı.

''Tekrar yapar mısın?'' Ahon tek kaşını havaya kaldırarak anlamaya çalıştı. Fakat soru sormadan Şifa'nın dediğini yaptı. Küçük bir el hareketiyle mumlar tekrar yanmaya başladı. Sadece baş uçlarında duran mumları yakmıştı.

Şifa parlayan gözlere hayranlıkla baktı. Her gücünü kullandığında gri gözleri göz alıcı bir şekilde parlıyor ve sanki onu büyülüyordu. O parlaklık geçtikten sonra bile üzerinde ki etkisi geçmiyordu.

''Gözlerin çok güzel.'' Şifa hayranlıkla Ahon'un gözlerinde seyahate çıkmışken geceyi mumlardan daha fazla aydınlatan bir kahkaha ortama yayıldı.

''Güzel sözlerde söyleyebiliyorsun demek ki?'' Şifa gülerek başını tekrar Ahon'un göğsüne koydu.

''Çok alışma.'' Ahon, Şifa'nın saçlarını severken huzurla gülümsedi. En büyük şansı ve hayatın ona verdiği en güzel şey bu kadındı.

Aradan geçen sessiz dakikaların ardından Şifa'nın sürekli kıpırdanması ve bir şey söyleyecekmiş gibi kıvranması Ahon'un gözlerini açmasına neden oldu.

''Şifa, neyin var?'' Şifa duraksadı. O kadar belli etmiş miydi? Geldiğinden beri sormak istediği bir şey vardı. Fakat alacağı cevaplardan korkuyordu, karşısında ki insanın acısını hatırlatmak istemiyordu. Ama artık sormak istiyordu. eğer bu aileye dahil olduysa onları daha fazla tanımalıydı.

Şifa hiç gelmeyen uykusundan dolayı rahat bir şekilde yatakta oturur pozisyona geldi. Ahon'da aynı şekilde sırtını yatak başlığına yasladı. Kendisine kıyasla adamın uykulu olduğu belli oluyordu. Zamansızlığından dolayı pişman olsa da artık çok geçti. Ahon büyük bir dikkatle ona bakıyordu.

''Aslında çok zamansız ve alakasız oldu. Sorup sormamak konusunda arada kaldım.'' Şifa gergince parmaklarını sıkarken Ahon, kadının ellerini elleri arasına aldı.

''Ne olursa olsun, aklına takılan her şeyi bana sorabilirsin. Zaman ve mekan önemli değil. Sen burada yeni yürümeyi öğrenen bir çocuk gibisin. O yüzden kendini sıkma.'' Ahon, Şifa'nın ruhunu izler gibi baktı. Hafifçe gülümseyerek devam etti.

''Şimdi, sor bakalım.''

Şifa ellerini tutan sıcak elleri kavrayarak Ahon'a yaklaştı. Aslında çok çekiniyordu.

''Ben, ailelerinizi merak ediyorum.'' Sözler ağzından çıktığı anda bedeni gerildi. Fakat onun aksine Ahon oldukça rahattı. Düşündüğü kadar konu canını sıkmamıştı.

''Elbette, bunu sana anlatmak hiç aklıma gelmedi. Anlaşılan diğerleride anlatmamış.'' Şifa, adamın rahat konuşması ile gerilen bedeni gevşedi. Başını iki yana sallayarak,

''Ben hiç sormadım.'' dedi.

Ahon, kadını belinden tutup yanına kadar çekti ve kadının başını omzuna koydu.

''Sahn'nın annesi onu doğururken öldü. Babası ise ona üç yaşına kadar baktı. Ama genel olarak amcası ve yengesi tarafından büyütüldü. Yani Khan'ın annesi ve babası tarafından. Sahn'ın babası onu küçük yaşta terk etti. Bir sabah kalktığımızda yoktu. Nerede olduğunu hala bilmiyoruz. Sahn ilk başlarda çok aradı fakat zamanla vazgeçti. Khan'nın anne babası hayatta. Ama burada değil İnci Klan'ına yakın topraklarda yaşıyorlar. Çünkü Khan'nın annesi, biz ona Yeşil Anne deriz, o İnci Kadınıdır.''

''Nasıl? Yasak değil mi?'' İnci kadınlarının başka klanlarla evlenmesinin yasak olduğunu zannediyordu. Kurt Lider'i istisnaydı tabi ki.

''Eskiden değildi. Fakat yaşadıkları kötü olaydan sonra şu an ki lider Merjen'in babası, İnci Kadın'larının kendi toprakları dışına tek başlarına çıkmasını ve başka klanlarla evlenmesini yasakladı.'' Şifa kaşlarını hafifçe çatarak masada konuştukları olayı hatırladı. O zamanda bu kötü olaydan bahsetmişlerdi.

''İnci Kadın'larına ne oldu?'' Ahon çok derine inmeden o konuyu da anlattı.

''İnci Kadın'larının anlında bulunan incinin gücünü biliyorsun. Merjen anlatmıştı. İşte bunu kötü amaçla kullanmak isteyenler oldu ve bir çok İnci Kadın'ını kaçırarak incilerini aldılar. Üstelik bu insanlardan bazıları sevgilileri ve eşleriydi.'' Şifa'nın nefesi tıkanırken devamını duymaya ihtiyacı yoktu. Bu gerçekten çok korkunçtu.

''Kendi toprakları dışında kalan tek kadın Yeşil Anne oldu. Khan'nın babası da eşini alıp inci topraklarına yakın bir yere taşındı. Merak etme yakında tanışırsın. Buraya geleceklerdir.''

''Çok isterim.''

''Liya, Dora ve Umur en şanssız olanlar. Liya'nın anne ve babası yaklaşık on yıl önce bağımsızlar tarafından öldürüldü. Bir seyahate çıkmışlardı. Geriye sadece kendisi ve kız kardeşi kaldı. İki yıl önce de yine bağımsızlar tarafından çıkan isyanda kız kardeşi öldü.'' Şifa üzgünce başını salladı.

''Evet bunu anlatmıştı. Ama bağımsızlar bu kadar güçlü mü?''

''Bağımsızlar çok saldırganlardı. Ne zaman ve nasıl saldıracaklarını tahmin edemiyorduk. Söylemek zor olsa da evet güçlülerdi. Çünkü her klandan ve farklı türlerden bir araya gelmiş bir topluluktan bahsediyoruz. Onlarla savaşmak zordu. Fakat bu sorun neredeyse çözüldü.''

''Nasıl çözüldü? Yok mu oldular?'' Ahon, Şifa'nın oldukça masum düşüncesine hafifçe güldü.

''Hayır yok olmadılar. Ama nereden çıktığını bilmediğimiz bir kadın tüm bağımsız kabilelere diz çöktürdü. Kabilesine Asi dediler. Biz de ona bu şekilde seslendik. Asi Kabilesi lideri bizimle bir anlaşma yaptı. O bizim sınırlarımızı koruyacak biz de ona gerekli gıda ve barınma imkanları sunacaktık. Tüm klanlar kabul etti. Şu ana kadar bir sorun çıkmadı ama son zamanlarda istekleri arttı.'' Şifa istemsizce bu kadını çok merak etti. Oldukça güçlü bir kadın olmalıydı.

''Ne istiyor ki? Bence her şeyi hak ediyor olmalı.'' Ahon pek katılmasa da yine de onayladı. Kadın gerçekten tüm klanların saygısını kazanmıştı.

''İstediği şey bizler gibi resmi bir Klan olmak. Fakat bu çok zor. Bir koruyucu olmadan klan olamazsın. Ayrıca yine de bağımsızlardan olması da ona güvenmemizi engelliyor. Şimdilik bu şekilde idare ediyoruz. İleri de ne olacağı belli olmaz.'' Ahon boğazını temizleyerek tekrar konuya döndü.

''Dora ve Umur ise sınırda çıkan bir kabileler arasında ki tartışmada köyleri tamamen yakıldı ve yıkıldı. Bizim topraklarımızda değildiler. Bağımsız topraklarındaydılar. Fakat babam bizim topraklarımıza gelmesin diye olaya karıştı. Kabileleri sınırdan uzaklaştırırken de evsiz ve ailesiz kalan çocuklara kıyamadı. Onları da alıp ejderha topraklarına getirdi. Dora ve Umur'da o çocuklardan ikisi. Özel eğitimlere tabi tutuldular. Benimle beraber. Hepimizde bu şekilde bir araya geldik. Zaten Khan ve Sahn'nın babası ve benim babamın yakın arkadaşlarıydı. Liya'nın annesi de annemin çok yakın arkadaşıydı. Hepimiz eğitimlerde bir araya gelerek büyüdük. Daha sonra da hiç ayrılmadık.'' Şifa şimdi anlıyordu birbirlerine neden bu kadar düşkün olduklarını. Hepsinin yarası vardı. Birbirlerini tamamlıyorlardı. Fakat Şifa en çok Ahon'un ailesini merak ediyordu. Ama Ahon anlatmak gibi bir çabaya girmiyordu. Şifa ise sormamak için kendini zor tutuyordu. Tam dayanamayacaktı ki Ahon konuşmaya başladı.

''Benim ailemin daha farklı bir sonu var. Tamamen kader. Annem yapı olarak zayıf bir kadındı. Babam ise elbette bir lider oğlu olarak fazlasıyla güçlüydü. Ama annemi çok sevdi. Aşklarını anlatmaya gerek yoktu görebilirdin. Babam, annemle evlenmek istediğini söylediğinde buna şiddetle karşı çıktılar. Çünkü annem bir çocuk doğurmak için fazla zayıftı. Doğduğu andan beri savaştığı bir hastalığı vardı. Çeşitli bitkiler ile ayakta duruyordu. Yine de bu babama engel olmadı. Her şeyi göze alarak annemle evlendi. Onu hiç yalnız bırakmazdı, öyle ki uzun yolculuklara çıktığında onun yanında biri kalabilmesi için bir oda hazırlattı. Çünkü kendi özel odalarına kimseyi sokamazdı ama annemi tek başına da bırakamazdı. Annemin üzerine titrerdi. Annem bana hep babamın aşkının onu hayatta tuttuğunu söylerdi. Bana hamile kaldığında annemin sağ çıkamayacağını hatta beni doğuramayacağını bile söyleyenler olmuş. Babam kimseye inanmadı annemin inanmasına da izin vermedi. Hamileliği boyunca ona ayarladığı oda da bir şifacı ile kaldı. Babam annemle 9 ay boyunca sayılı zamanlarda kalmıştır. Nihayet bu sabır ve çaba meyvesini verdi. Annem beni sapasağlam bir şekilde doğurdu. Üstelik daha sonra da gayet iyi bir şekilde idare etti. Fakat benden başka çocukları da olmadı. Ama dediğim gibi annem zayıftı ve yaşlandıkça hastalığı çok arttı. En sonunda ise daha fazla dayanamadı ve bizi terk etti.'' Ahon kısa bir süre durdu. Şifa başını kaldırıp Ahon'a baktı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Çok üzülmüştü. Ahon'un sesinden bile annesini ne kadar sevdiği belli oluyordu. Ahon bir elini Şifa'nın yüzüne kapatarak sıcak yanağını okşadı.

''Annem onu yiyen hastalığına rağmen, çok sevgi dolu ve neşeli bir kadındı. Ona bakmak bile insana huzur, mutluluk verirdi. Annemim gidişi hepimizi yıktı ama babamı paramparça etti. Annemin gidişi babamı birden yaşlandırmıştı. Zaten çok beklemedi bir yıl sonra da babam annemin yanına gitti.'' Şifa'nın göğsü acıyla sızlarken gözlerinden bir damla yaş aktı. Buna dayanmak çok zordu. O nasıl dayanmıştı. Annesini kaybetmiş hemen bir yıl sonra babası da gitmişti. Üstüne bir de klanının geleceği olan Kara Ejderha'da kaybolmuştu. Ahon gerçekten çok güçlü bir liderdi. Sonuna kadar da bunu hak ediyordu. Bir an kendisini düşündü. Ahon gitseydi ne yapardı? Yaşayabilir miydi? Düşünmesi bile kalbini sıkıştırmıştı. Ruhuna küçük iğneler batıyordu. Düşünme diyordu. Düşünme. Kelebeğin ömrü kadar hayatında olan bu adam, artık vazgeçilmeziydi.

Ahon , Şifa'nın yanağından kayan tek damlayı parmaklarının arasında yok etti. Kadının yüzünü kendisine yaklaştırarak gözlerine baktı.

''Her zaman düşünürdüm, aşk gerçekten bir insana bunları yapar mı? Bir kadını hayata bağlayıp, bir adamı hayattan koparır mı? Annemle, babamın arasında ki aşkı anlayamazdım. Anlam veremezdim.'' Ahon aldığı derin nefesle kadının yaş damlayan gözüne sıcak dudaklarını bastırdı.

''Şimdi anlıyorum. Gözlerine baktığım her an anlıyorum.'' Şifa'ya sıkıca sarılırken Şifa da adama aynı şekilde sarıldı. Adamın göğsünü, tam kalbini öptü.

Bağlanan ruhları, iç içe geçmiş sıcak bedenleri ile huzurlu uykuya daldılar.

Güneş bir kez daha tüm sıcaklığı ve umudu ile doğdu.

***

Fejin saçlarının renginde olan toz pembe olan incisinin sırtına yerleşti. Hemen yanında ise sürekli konuşup ona uyarılarda bulunan kendi sarımtırak incisinin yanında olan Max'e baktı.

''Yeter Max. Anladım.'' Max kaşlarını çatarak Fejin'e baktı.

''Ne anladın? Anlat hemen.'' Fejin yanaklarına doldurduğu havayı oflayarak serbest bıraktı.

''Yanından ayrılmayacağım, kendimi tehlikede hissettiğim an sana söyleyeceğim, yolda bir şey olursa savaşmak yerine kendimi kalkana saklayacağım.'' Max burun kıvırarak,

''Özellikle kurt klanından olan Affan ile konuşmayacağım, demeyi unuttun.'' Fejin gözlerini devirdi. Cevap vermedi. Neyse ki Sahn'da gelmişti. Max'in son sözlerini duymuş olmalıydı.

''Merak etme, Affan yabani görünür ama ısırmaz.'' Sahn, Max'in arkasından kaşları çatık, yanında siyah, iri kurduyla onlara doğru yürüyen Affan'a gülerek baktı.

''O kadar emin olma.'' Affan'nın maskesinin atından boğuk duyulan sesi, Max'in irkilerek ona dönmesine sebep oldu. Yüzü hoşnutsuzlukla buruşurken incisinin sırtına atladı.

''Vahşi.'' Max'in hakaretine Affan sertçe bakarak karşılık verdi. Cevap veremeden yanında ki kurdun sırtına atladı ve önden ilerlemeye başladı.

''Şimdiden eğlenmeye başladım.'' diyerek Fejin'e göz kırptı. Fejin başını iki yana sallayarak güldü. Sahn'da yeşil rengi ağır basan, kahve-yeşil derili, siyah gözleri olan ejderhasının sırtına atladı. Üçü havada süzülürken, biri toprakta son sürat ilerliyordu. Güneş dağların arakasında yüzünü yeni yeni göstermeye başlarken durmadan ilerlediler.

Ejderha topraklarını geride bırakırlarken, kurt toprakları sınırlarına girmişlerdi bile. Sahn'ın gözleri su birikintisine takılınca hızla orya doğru yöneldi. Ejderhası toprağa değdiği gibi suya ilerledi. Kendisi de susuzluğunu giderirken diğerleri de yanlarına gelmişti.

''Sonun da durabildik.'' Fejin'nin imalı sözleri yerine giderken Max, hoşnutsuzca Fejin'e baktı.

''Toprağa basmak güvenli değil. Acele et!'' Fejin kaşlarını çatarak Max'e döndü.

''Abartma.'' Fejin biraz su içip toprağa oturdu. Max'in bakışları sürekli etrafı inceliyordu. Fejin, Sahn ile göz göze geldi. Adamın yeşil gözleri haylazca parlıyordu. Belinden çıkardığı bıçağı hızla Max'in ayaklarının dibine attı. Fejin'nin gözleri irice açılırken Max ona yakışmayan bir küfürle hızla suyu kullanarak elinde buzdan oluşan bir mızrak yaptı.

''Affan şaka yapabildiğini bilmiyordum.'' Sahn tüm suçu Affan'a yıkarken, Fejin gülmemek için kendini zor tutuyordu. Bu adam deliydi.

''Bu komik miydi?'' Max öfkeyle Affan'a bir adım attı. Sahn'nın attığı yemi yutmuştu.

Affan çatılı kaşlarının altından Sahn'a baktı. Sahn omuzlarını silkerek rahat bir pozisyon aldı.

''Geç kalıyoruz.'' Max, buzdan oluşan mızrağı Affan'a doğru fırlattı. Havada çözülüp su olan mızrak Affan'ı ıslattı. Affan'nın saçları alnına yapışırken, ıslak kirpiklerinin altından dehşetle Max'e baktı.

Sahn kahkahalarla gülerken, Fejin'in de geri kalır hali yoktu. Kendisini tutmaya çalışsa da başarılı olamamıştı.

Affan tehlikeli bir şekilde Max'e bir adım attı ve bakışları yanında olan kurda döndü. Kurt işareti alırken Fejin'nin gözlerini irice açmasına sebep olacak bir hızla ileriye atıldı. Yerde ki toprağa tüm gücüyle pençesini geçirerek ileriye doğru fırlattı. Kurdun atılmasının ardından Sahn ciddiyetle olaya müdahale edecekti ki, Max'in toz ve toprak içinde kalması ile tekrar gülmeye başladı.

Artık Affan su, Max ise toprak içindeydi.

Sahn daha fazla dayanamayarak toprağa saplı olan hançerini alarak beline yerleştirdi.

''Yanıma fazla bıçak almadın, kaybolmasın.'' Max kandırıldığını anlamasıyla kaşlarını çatarak Sahn'a baktı. Affan'da dik bir şekilde ona bakarken Sahn omuzlarını silkti.

''Ne var? Şaka yaptım.'' Gülen yüzüne yediği su ve toprakla kalakalırken, homurdandı.

''Şakadan da anlamıyorlar.'' Affan, kurdun sırtında ilerlemeye başlarken, Max'de incisine giderek Fejin'e işaret verdi. Fejin, incisine binmeden önce Sahn'a işlemeli bir mendil uzattı.

''Yüzünü silmen için.'' Sahn'nın yüzünde hafif bir tebessüm ile Fejin'e baktı. Mendili alarak teşekkür ettiğinde Fejin hızla arkasını dönerek incisinin sırtında Max'in peşinden ilerlemeye başladı. Sahn'nın yeşil gözleri, dağılmış sarı saçları, kirlenmiş sarı sakallarla kaplı yüzü gözlerinin önüne düşünce başını iki yana sallayarak görüntüden kurtulmaya çalıştı. Hemen yanında uçan ejderhayı hissetmesi ile kurtulmaya çalıştığı görüntü yeniden önünde belirdi. Bu sefer kurtulmaya çalışmadı. Sahn ona göz kırparak çapkınca güldüğünde, Fejin'de hafifçe kızararak gülümsedi. Bu adam deliydi!

Moladan sonra gittikleri kısa yolculuğun ardından nihayet istedikleri yere gelebilmişlerdi. Fejin'nin anlattığına göre ilerleyerek en sonda ki evi bulmaya çalıştılar. Köy çıkışına geldiklerinde onları tek katlı, taş duvarlı, bahçesi özensizce dizilmiş odunlardan oluşan çitlin içinde kalan küçük bir ev karşıladı. Dikkatle eve ilerlemeye başladıklarında bahçede oluşan hareketlilik dikkatlerini çekti.

Toprağa bir şeyler eken, uzun kahverengi saçları yerlere sürünen kadına baktılar. Affan kadına doğru bir adım atmıştı ki hırlama sesi ile durdu. Alnın da gri hilale benzeyen leke dışında bembeyaz olan kurda baktılar. Tıpkı kendi kurtları gibiydi. Ama Affan daha önce böyle bir kurt görmediğine emindi. Kaşlarını daha da çattı. Bu kadın nasıl izinsiz bu topraklardaydı. Tekrar bir adım attığında kurt önüne atladı. Parlayan koyu kahve gözleri tehditkarca bakıyordu. Kadın ise hala istifini bozmamış aynı şekilde duruyordu.

''Yerinde olsam zorlamazdım. Bu kurt sizin kurtlara benzemez.'' Kadının ince sesi, günlük bir konudan bahsediyormuş gibiydi. Ellerini çırparak ayağa kalktı ve onlara döndü. Gamzelerini gösterecek şekilde güldüğünde şaşırmışlardı.

''Hoş geldiniz.'' Gözleri direkt Fejin'e bakarken uzun zamandır görmediği arkadaşını görmüş gibi neşeyle ona doğru ilerledi. Max tepki veremezken göz açıp kapayıncaya kadar kadın, Fejin'i kolları arasına almıştı. İnci kadınları minyon yapılı olurdu, ama bu kadın Fejin'den iki parmak kısa ve daha zayıftı. Yirmi yaşlarında olduğuna inanmak zordu.

''Bunu görmüştüm. Ama bu kadar erken geleceğini düşünmezdim.'' Diğerleri konuyu anlamazken Fejin şaşkınlıkla,

''Yani geleceğimizi biliyor muydun?'' diye sordu.

''Elbette, sana kendimle ilgili bu kadar ayrıntıyı neden anlattım sanıyorsun.'' Fejin'de sürekli kendine bunu soruyordu. Demek ki bu kadın düşündüğünden daha güçlüydü.

''O zaman bizimle geleceksin. Öyle mi?'' Kadın, Max'e dönerek başını salladı.

''Geleceğim. Ama biraz bekleyin, eşyalarımı alayım.'' Tam arkasını dönüp gidiyordu ki tekrar heyecanla ona bakmayı sürdüren kişilere döndü.

''Ben, Luna!'' Affan'a bakmayı sürdüren kurdu işaret ederek,

''Onu ismi de Hilhil.'' dedi. Sahn bu neşeli kızın gülüşüne karşılık vererek,

''Ben Sahn, bu ejderha da Vil.'' dedi.

''Ben de Max, incim Csi.'' Luna parıltılı bakışlarla Affan'a döndü. Fakat onun konuşmak gibi bir düşüncesi olmadığı gibi bir de dik dik kadına bakıyordu. Kadını bir an önce sorgulamak istiyordu. Luna, yüzü maskeli iri adamın kahverengi gözlerine baktı. Tek kelime etmemişti.

''Konuşamıyor mu?''

''Konuşmayı pek sevmiyor diyelim. Biraz yabani.'' Sahn'ın sonlara doğru sesi alayla çıkmıştı. Luna başını sallayarak,

''Anladım. O zaman sana maskeli adam diyebilir miyim?'' diye sordu. Sahn ve Max garip bir sesle gülerken Affan'nın sert bakışlarına maruz kaldılar. Affan tekrar kadına döndü.

''Diyemezsin. Acele et!'' Luna aldığı sert tepkiyle burnunu kırıştırdı.

''Ketum bu.'' Hızla evine girip eşyalarını hazırladı. Evini kilitleyip geri geldiğinde herkesi bıraktığı şekilde buldu.

''Ben hazırım.'' dedi bir an bile kaybetmediği neşesiyle. Affan ilgisizce kadını süzüp kurdunun sırtına yerleşti diğerleri de aynı şekilde koruyucuların sırtında yerini aldı. Luna, yumruk yaptığı elini Hilhile çevirdi. Elini açtığı gibi sanki bir şey fırlatıyormuş gibi havaya savurdu.

Hilhil arka bacaklarının üstünde gerileyerek ileri atıldı ve bembeyaz, kanatları olan bir ata dönüştü. Diğerleri şaşkınlıkla onlara bakarken Luna hızla atın sırtına atladı. Geniş kanatları görkemliydi, bembeyaz vücudu diri ve sağlıklıydı. Anlında yine hilale benzeyen gri bir leke vardı.

Luna şaşkın bakışlara omuzunu silkerek,

''Gerçek Hilhil ile tanışın.'' dedi. Hilhil şaha kalkarak ilerlemeye başladığında diğerleri de vakit kaybetmeden yola koyuldu. Hilhil uçabilmesine rağmen siyah kurdun yanında koşmaya devam etti. Luna sürekli Affan'a sorular soruyordu. İsmin ne? Kurdun ismi ne? Neden maske takıyorsun? Baltan çok ağır mı? Neden konuşmuyorsun? gibi Affan'ı çileden çıkartan sorulardı. Elbette diğerleri bu eğlenceyi kaçırmamak için alçak uçuş yapıyorlar ve Luna'nın tek taraflı sohbetini eğlenerek dinliyorlardı.

Yolculuk bitip. Ejderha Kule'sine geldiklerinde koruyucular yanlarından ayrılmışlardı. Hilhil, Luna'nın işareti ile tekrar dönüşmüştü. Bu sefer bir kuş olan Hilhil, Fejin'nin şaşkın bakışlarının hedefi oldu.

''Bu pencereme gelen kuş.''

''Evet! Hilhil bak seni unutmamış.'' Luna, Hilhil'in kanatlarını severek Fejin'e baktı. Fejin gülümserken Luna'nın enerjisinin bulaşıcı olduğunu düşünüyordu. Yol boyunca bir kere bile sıkılmamışlardı. Tabi Affan için aynı şey geçerli değildi. Ağrıyan başına sertçe kaşıyarak kuleye doğru girdi. Koridorda yürürlerken arkasından aceleci adımlarla sakinleşmek için derin bir nefes aldı.

''Maskeli adam!'' Lanet diye geçirdi içinden. Öfkeyle arkasını döndü.

''Affan. Adım Affan. Sus artık.'' Luna zaferle gülümseyerek adama baktı. Adamın ismini zaten diğerlerinden öğrenmişti. Sadece adamın kendisinin söylemesini istiyordu. Adam tekrar arkasını döndüğünde Luna hızla adamın önünde belirdi.

Affan, kadın da ki hıza anlam veremezken elinde ki çiçek onu apayrı sorgulamalara götürdü.

''Mist çiçeği. Başının ağrısını alır.'' Affan kadının sözleri ile derin bir nefes alırken çiçeği tek hamlede paramparça etti. Arkasını dönüp öfkeyle kapalı kapıyı açtı. Bu kadın tüm sabrını zorlamıştı.

''Çiçek, tam anlamıyla Affan'a göreydi.'' Sahn'nın esprisine sadece Max güldü.

Luna, adamın arkasından bakarken Fejin yanına geldi.

''Kusura bakma, insan ilişkileri pek iyi değil.'' Luna sevimlice gülerek yerde parçalara ayrılmış çiçeği ufak bir hareketle tekrar eski haline getirdi. Daha sonra çiçek ellerinde taneciklere bölünerek yok oldu. Omuzlarını silkerek üçlüye baktı.

''Olsun, ben çok eğleniyorum.''

***

Şifa topladığı saçlarında çıkan bir kaç tutamı kulağının arkasına koyarak kahvaltı masasına göz gezdirdi.

''Sanki eksikler var?'' Ahon, Şifa'nın belinden tutarak sandalyeye oturmasına yardımcı oldu. Hemen yanına da kendisi geçti.

''Affan, Sahn, Fejin ve Max birisini almaya gittiler.'' Şifa kaşlarını havaya kaldırarak,

''Kimi?'' diye sordu.

''Bizde bilmiyoruz gelince tanıyacağız.'' Şifa pek anlamasa da başını salladı.

''Hanımım, servise başlayalım mı?'' Şifa sesin sahibine Arna'ya döndü. Hala ona bu şekilde seslenmesine alışamamıştı. Her ne kadar ona ismiyle seslenebileceğini söylese de kadın bunun daha uygun olacağını söylüyordu.

''Başlayabilirsiniz.'' Yemekler servis edilip Ahon'un başlaması ile herkes aynı şekilde yemeğe başladı. Masa da sadece kadınların ufak sohbetleri dönüyordu. Bir de arada Merjen ve Alhva'nın birbirini iğneleyen sözleri. Ama herkes bu duruma alıştığından sadece gülerek geçiyorlardı. Anlaşılan bu iki adam bu şekilde anlaşıyordu.

''Kara Ejderha ile durumlar nasıl gidiyor?'' Alhva'nın sorusu sessizliğe neden oldu. Ahon çatalını tabağının kenarına bırakarak,

''Eğitimi ile Axi ilgileniyor.'' dedi.

''İkinizin arası nasıl, uyumlu musunuz?'' Alhva'nın bir sonraki sorusu ile Şifa ve Ahon aynı anda gerildi. Yakın arkadaşları dışında kimse Ahon'un, Oniks'le daha uçmadığını bilmiyordu. Şifa bu gerçekle zar zor nefes aldı. Bunu tamamen atlamıştı. Ama daha ikisi anlaşamazken beraber uçmaları hayalden başka bir şey değildi.

''Bazı sorunlar var. Ama çözülmeyecek gibi değil.'' Ahon'un üstü kapalı cevabı ister istemez Şifa'yı rahatsız etti. İçinde bir pişmanlık oluştu. Ahon bu konu ile ilgili ona hiçbir şey söylememişti. Ama Şifa'nın aklına gelmeliydi. Mutlaka Oniks ile konuşmalı ve bu sorunu da ortadan kaldırmalıydı. Ahon kesinlikle Oniks ile uçmalıydı.

''Elbette sorunlar olacaktır. Ama en yakın zamanda çözülmeli. Çünkü savaş esnasında buna fırsatınız olmayacaktır.'' Merjen'nin sözleri kısa bir an unuttukları tehlikeyi tekrar hatırlamalarına neden oldu.

Savaş. Şifa'nın gerilere attığı korkunç gerçek. Oniks'i savaşa katmak istemiyordu. Fakat bunu çok büyük bir bencillik olacağının farkındaydı. Böyle bir şey isteyemezdi. Oniks'e çok güveniyorlardı. Yine de bu durum Oniks'i öylece savaşa göndereceğine sebep olamazdı. O savaşta Şifa'da orada olacaktı. Henüz kimseye söylememişti ama ne Ahon'u ne de Oniks'i yalnız bırakmayacaktı. Gözlerini Ahon'a çevirdi. Aynı anda o da ona baktı. Hafifçe gülümsedi. Ahon'un içini sıcacık yapan bir gülümsemeydi. Tüm sorunlarını kısa bir an unutmuştu. Şifa bakışlarını ondan çekip Merjen'e dönünce bile etkisi geçmedi.

''Merak etmeyin. Oniks göründüğünden çok daha güçlüdür.'' Ahon daha ne kadar hayran kalacaktı? 'Keşke yalnız olsaydık' diye geçirdi içinden. O zaman onu sıkıca sarıp ayaklarını yerden kesebilirdi. Fakat bunları yapamadığı için sadece beline sarılmakla yetindi.

''Ejderha Liderine ve Kara Ejderha'ya inancımız tam.'' Merjen'in sözleri üzerine Şifa gülümserken Ahon, Merjen'e başını sallayarak sözsüz teşekkürlerini sundu.

Kahvaltının sonuna doğru kapı açılarak herkesin dikkatini oraya çevirmesine neden oldu. Önden Affan tüm öfkesi ile girerken şaşkınlıkla ona baktılar. Hemen ardından yüzlerinde eğlenen bir ifadeyle Max ve Sahn girdi. Kimse ne olduğunu soramadan neşeli bir ses Fejin'nin yanından etrafa yayıldı.

''Merhaba, ben Luna!'' Koyu kahve, sadece bir tutamı gri olan saçları beline kadar gelen, yıldızlardan daha parlak kahverengi iri gözleri, dar alnı, minik burnu, gülümseyen küçük dudakları, yanağının iki yanında oluşan çukurlar ve minyon yapısı ile genç bir kadın duruyordu. Aslında genç bir kız demek daha doğru olurdu. Üzerinde açık mavi uçuş uçuş, uçları toprakla kirlenmiş ince bir elbise vardı. Çapraz bir şekilde taktığı hasırdan çantası neredeyse yere değiyordu. Sağ omuzunda ise bembeyaz güvercine benzeyen ama başının üstünde gri tüylerden oluşan sorguçları* ile farkını ortaya koyuyordu.

Geniş gülümsemesi ona birbirinden farklı bakan gözlere rağmen silinmemişti. Herkesin aklında ise tek bir soru vardı.

Karanlık tarafa geçecek olan güçlü büyücü, bu kız mıydı?

***

Soguç: Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy veya tüy demeti.

Ben Luna'yı çok sevdim. İç dünyası çok renkli değil mi? Sonuçta her güçlü kişi ciddi olacak diye bir kanun yok değil mi? :)) Siz Luna'yı nasıl buldunuz?

Bir de şuraya bir Sahn bırakayım.

Bölüm : 22.05.2025 21:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...