27. Bölüm

27. Karanlık Taraf

Maysa Berran
maysaberran

Merhabaa, erken geldim yine. Duyuruda yaptım ama burada da söyleyeyim. Bölüm aslında çok uzun olacaktı fakat bu bölümü burada bırakmasam bu hafta bölüm gelemeyebilirdi. Diğer bölümüde en kısa zamanda yazıp atmaya çalışacağım.

Hepinizi öpüyorum ve keyifli okumalar diliyorum. :* (^_^)

***

Kendine ilk gelen ve sorgulamayı kenara bırakan Şifa olmuştu. Genç kızdan kendine gelen sıcaklık ve samimiyetle gülümsedi.

''Merhaba, ben Şifa.'' Kıza doğru bir kaç adım atmıştı ki Ahon bileğinden tuttu.

''Yanımdan ayrılma.'' Şifa kaşlarını havaya kaldırarak Ahon'a baktı. Bu kadar kişinin arasında bir şey yapacak değildi ya? Ayrıca Şifa kızı şimdiden sevmişti. Çok tatlıydı.

Şifa, küçük bir kahkaha etrafa yayıldığında tekrar Luna'ya baktı.

''O kadar tehlikeli mi duruyorum?'' Ahon çatılı kaşlarının altından Luna'yı dikkatle izlemeye devam etti. Sonra da birkaç adım ileri atıp Luna ile karşı karşıya geldi. Luna2nın sorusunu görmezden geldi ve direkt konuya girdi.

''Hoş geldin. Fejin senin hakkında bir şeyler söyledi. Karanlık tarafla ilgili. Doğru mu? Bir de senden duymak istiyoruz?'' Luna saçlarını arkaya savurarak, yemek masasına doğru ilerledi. Son derece basit bir konudan bahsediyor gibi rahat bir şekilde anlatmaya başladı.

''Pek hoş bulmadım ama görmezden geleceğim.'' Masadan ekmek dilimi alıp üzerine bal sürmeye başladı. Diğerleri ona deliymiş gibi bakıyordu. Fakat Luna'nın hiç umurunda değil gibiydi.

''Fejin doğru söylüyor. Sadece karanlık tarafa değil, istediğim her yere geçebilirim ve yaşayabilirim.'' Ballı ekmekten koca bir ısırık alırken ona dik dik bakan Affan'a göz kırptı. Affan maskesinin altından yüzünü kırıştırarak homurdandı.

''Kurt toprakları gibi mi?'' Luna, Alhva'nın attığı taşa gülümseyerek başını salladı.

''İnziva için çok güzel bir yerdi. Ayrıca halkınız çok misafirperver. Başkalarına hiç benzemiyor.'' Luna son sözlerini Affan'a bakarak söylese de adamda mimik oynamamıştı.

''Topraklarıma izinsiz giriyorsun, bir de üzerine marifetmiş gibi anlatıyorsun. Nesin sen?'' Alhva'nın yükselen sesi ile Luna ilk defa gülümsemeyi bırakarak ciddiyetle Kurt Lider'ine baktı.

''Dinle Kurt Lider'i, kraliçeler kimseden izin almaz.'' Luna'nın sözleri herkesin dikkatini çekmişti. Kapıdan dakikalar önce giren Şifacı Ak,

''Kraliçe mi?'' diye sordu. Elinde tuttuğu bastona sıkı sıkı sarılmıştı. Luna omzunun üstünden gelen yaşlı adama baktı. Gözleri heyecanla açılırken,

''Şifacı.'' diye neşeyle şakıdı ve diğerlerini tekrar şaşkınlığa uğratırken devam etti.

''Nasılsın?'' Şifacı Ak, genç kıza dikkatle baktı. Onu tanıyor muydu? Peki kendisi niye hatırlamıyordu? O kadar yaşlanmış mıydı?

''Daha önce karşılaşmış mıydık?'' Luna, adamın onu hatırlamamasına şaşırmamıştı. Çünkü o zamanlar daha 12 yaşlarındaydı. Şimdi ise 21 olmak üzereydi.

''Dokuz yıl önce bağımsız toprakları sınırında ölmek üzere olan bir kıza yardım etmiştin, hatırlıyor musun?'' Şifacı Ak, geçmişe doğru kısa bir yolculuk yaparken gözlerinin önüne o an geldi. Evet, hatırlamıştı. Oldukça ağır yaralı bir kızdı. Üç gün boyunca sınırda, kalmak zorunda kalmıştı. Kızı çok net hatırlıyordu. Biri siyah, biri beyaz, duygusuz bakan gözler. Uzun bir süre aklından çıkmamıştı. Onun hayatını kurtarmasına rağmen kuru bir teşekkürden başka tek kelime etmemiş ve yanından bir dakika bile ayrılmayan küçük kızla bağımsız topraklarına doğru hiç yaralanmamış gibi hızla ilerlemişti.

''Evet ama o kız-'' Luna hevesle araya girdi. Sesinde büyük bir gurur vardı.

''O benim ablam. Yanında ki küçük kız da bendim.''

''Abla mı?'' Arkadan gelen sese dönemeden, Şifacı Ak başını sallayarak,

''Ne kadar büyümüşsün!'' dedi. Sınırda kaldığı sürede, o küçük kız sayesinde hiç sıkılmamıştı. Sürekli bıcır bıcır konuşması ile oldukça eğlenceli zamanlar geçirmişti. Şifacı Ak, Luna'nın saçlarına baktığında artık o kız tamamen gözlerinin önünde belirdi. Bir parmak kalınlığında olan gri tutam daha uzun ve daha belirgindi. Nasıl tanıyamamıştı? Sanırım gerçekten yaşlanıyordu.

''Sen kraliçe olduğunu mu söyledin?'' Liya, bu kızın nasıl kraliçe olduğunu düşünüyordu. Luna, Liya'ya dönmüştü ki Merjen'in sorusu ile ona döndü.

''Bir de ablan mı var? O da mı büyücü?'' Luna duraksayarak başını iki yana salladı,

''Hayır, o savaşçı.'' dedi. Sesinde ki garip tını daha fazlası olduğunu söylüyordu.

''Ablan nerede?'' Şifacı Ak, yıllar önce kurtardığı ama aklından uzun süre çıkmayan kızı merak ediyordu.

''Ah! Ablam, şeyde,'' Söyleyip söylememek arasında giderken Ahon'un tek kaşı yavaşça havaya kalktı. Luna dikkat çekmemek için,

''Bağımsız topraklarında yaşıyor.'' dedi. Yalan sayılmazdı. Gerçekten bağımsız topraklarındaydı. Ama ablası ile ilgili daha fazla bilgi vermemeliydi. Onlardan korkmuyordu ama ablasından fena halde korkuyordu. Eğer burada olduğunu bilse kıyameti kopartmıştı. Zaten inzivaya çekilmek istediğini ve klanları ziyaret edeceğini söylediğinde, o kıyametten nasibini almıştı. Neyse ki, nerede olduğunu günü gününe söylemesi şartıyla kabul etmişti. Ama buraya gelirken ona haber vermemişti. Çünkü neden geldiğini bilirse kesinlikle izin vermezdi.

''Sen kraliçeysen ablan ne? Ayrıca nerenin kraliçesisin?'' Liya ısrarla sorusunu yeniliyordu. Sadece o değil diğerleri de üst üste soru sormaya başladı.

''Karanlık tarafa gerçekten geçebilecek misin?'' Khan, kızın bunun için oldukça güçsüz olduğunu düşünüyordu.

''Topraklarımda izinsiz kalabileceğin anlamına gelmiyor. Açıklama yap.'' Alhva, bu durumun otoritesini sallandırdığına inanıyordu. Hain de kendi topraklarında çıktığı için bu durumu kabullenemiyordu.

''Onun karanlık tarafa geçebileceğine inanmıyorum.'' Dora bir eli kılıcında Luna'yı süzüyordu.

''Bağımsızlardan olduğunu söylüyor. Ahon bu konuyu bir kere daha düşünelim.'' dedi Merjen. Şüphe her yerini sarmıştı.

''Lider, hayır! Luna öyle biri değil.'' Fejin hızla genç kızı savunurken Merjen kaşlarını çatarak ona döndü.

''Ne kadar tanıyorsun ki bunu söyleyebiliyorsun?''

''Merjen'e hak vermek zorundayım. Öylece güvenemeyiz.'' Alhva'nın, Merjen'e hak vermesine bile şaşırmamışlardı. O kadar karışık bir ortamdı. Ahon siyah kısa sakallarını kaşırken düşünüyordu. Tam o da hak verecekti ki Şifa araya girdi.

''Lütfen durun, üstüne gitmeyin.'' Şifa, şaşkınlıkla konuşanlara bakan Luna'ya üzülmüştü. Zavallı kız arkasına bakmadan kaçacaktı. Sonuçta kızın gelmesini onlar istemişti ve şimdi bu sözlere maruz kalması hoş değildi.

''Yardıma ihtiyacı olan sizlersiniz, ben değilim.'' Luna, sevimli yüzünde ki gülümsemeyi silmiş kaşlarını çatmıştı.

''Fejin, sana kendimle ilgili şeyleri anlatmadan önce bu olanları görmüştüm. Benden yardım istediğinizde olacak olanları ve istemediğiniz takdirde doğacak felaketleri gördüm. Fakat üzgünüm. Bu artık benim savaşım değil.'' Luna'nın sert çıkışı ile sessizleştiler. Luna gitmek için arkasını dönmüştü ki Şifa'nın sesi ile tekrar durdu.

''Ben onlar adına özür diliyorum. Sadece hepimiz çok gerginiz. Sanırım biraz daha farklı birisini bekliyorlardı. Sen oldukça küçük duruyorsun. Bu yüzden en baştan başlayalım. Bize bir şans daha verir misin?'' Şifa sözlerini bitirdiği anda Ahon'u dirseği ile dürttü. Ahon, ortalığı toparlamaya çalışan ve liderlerden daha mantıklı konuşan Şifa'ya hayranlıkla bakmayı kenara bırakarak boğazını temizledi. Arkası dönük duran kıza bakmadan önce Şifacı Ak'a döndü. Yaşlı ve bilge adamın da başıyla onay vermesi ile Luna'ya seslendi.

''Eşim haklı. En baştan başlayalım. Ben Ahon, Ejderha Klanı Lideriyim.'' Luna arkasını döndüğünde diğerleri de kendilerini teker teker tanıttı. Sadece Affan tek kelime etmedi. Fakat Luna ona ısrarla baktığında ve Alhva onu uyardığın da konuşmak zorunda kaldı.

''Ben, Kurt Klanından Affan.'' Luna tekrar gamzelerini göstererek gülümsemeye başladığında kendisini eksiksiz tanıttı.

''Ben, Ay Işığı Ruhları'nın Kraliçesi Luna.'' Diğerleri hiç bir şey anlamazken Şifacı Ak,

''Bu her şeyi açıklıyor.'' diyerek tekrar bilgeliğinin hakkını verdi.

''Yoldan geldiniz, önce sofraya oturalım.'' Şifa bir çalışanı yanına çağırarak masayı tekrar hazırlattığında herkes aynı şeyi düşünüyordu.

O gerçekten Ejderha Klanına yaraşır bir eş.

***

Luna, minyon bedeninden beklenilmeyecek bir iştahla yemek yerken gözleri Affan'a kaydı. Adam yüzündeki maskeyi çıkartmıştı. Oturduğu yerden adamın sadece sağ tarafını görüyordu. Söylemeliydi ki gerçekten nefes kesiciydi. Siyah, omuzlarına gelen dalgalı saçları kemikli kare yüzünün etrafına dağılmıştı. Köşeli çenesi, siyah yeni çıkmaya başlayan sakalları ile kirlenmişti. Hafif çıkıntılı burnu düzgün olmasa da, yakışıklılığını gölgelemiyordu. Aslında abartılacak bir yanı yoktu ama Luna'nın dikkatini bir kere çekmişti ve Affan'ı kolay bırakmayacaktı. Sadece neden maske taktığını merak ediyordu. Sol tarafını göremiyordu. Masanın en ucunda köşede oturuyordu. Yanın da ise Arran vardı. İkisinin de soğuk karakterleri kardeş olduklarını gözlerine sokar gibiydi. Karşısında ise diğer kurt üyeleri vardı. İri bedenleri zaten Affan'ı görmesini engelliyordu. Luna bakışlarını adamın hissettiğini biliyordu. Ama inatla ona bakmıyordu. Bir süre sonra da adam maskesini takmıştı ve yaptığı ilk şey çatılı kaşlarının altından öfkeyle Luna'ya bakmak olmuştu. Luna ise yine gamzelerini gösteren bir gülümseme ile adama karşılık vermişti.

''Ay Işığı Ruhlar'ı ne demek? Kraliçe olduğunu söyledin, bize biraz kendinden bahseder misin?'' Şifa kimsenin konuşmaması üzerine ilk adımı attı. Ayrıca her zamanki gibi merak da ediyordu. Kahvaltıya inmeden önce Ahon kısaca toplantıda konuşulanlardan bahsetmişti.

''Evet, daha önce böyle bir şey hiç duymamıştık.'' Liya'nın sözleri tek meraklı kişinin Şifa olmadığını gösteriyordu.

Luna, dudaklarını silip bir yudum su içti. Gözlerini beş saniyeliğine kapatıp açtı. Kendisi ile ilgili bir şey anlatmasının bir sorun olup olmadığını hissetmeye çalışmıştı. Neyse ki olumsuz bir düşünce belirmemişti. Yani anlatmakta bir sakınca yoktu.

''Bilmemeniz çok normal. Çünkü sadece yüz yılda bir doğarız.''

''Yüz yıl mı?'' Luna, Sahn'ı başı ile onaylayarak anlatmaya deva etti.

''Evet, yüz yıl. Fakat bilmemenizin asıl sebebi bu değil. Asırlar önce doğan dördüncü Ay Kraliçe'si büyük bir yıkıma sebep oldu. Halkını taşa çevirdi. Bilerek yapmasa da yanlış bir yol izledi. Hem de ruhların onu uyarmasına rağmen.''

''Şifacı Ak, bu senin anlattığın hikaye.'' Dora, Luna'nın sözlerini keserek Şifacı Ak'a döndü. Diğerleri de aynı şeyi düşünüyordu. Şifacı Ak başını sallayarak,

''Evet ama ayrıntıları ben de bilmiyorum. Sen bunları nasıl biliyorsun?'' diye sordu. Okumadığı tek kitap yoktu ama bu konu ile ilgili bilgisi azdı. Sadece Ay Işığı Kraliçe'lerinin, yüz yılda bir doğduğunu ve ruhları yönetecek kadar güçlü olduklarını biliyordu.

''Her kraliçeye bir ay ışığı ruhu verilir, anlayacağınız şekilde söylemek gerekirse koruyucu diyebiliriz.'' diyerek Hilhil'i gösterdi. Camın hemen kenarında kanatlarını güneşlendiriyordu.

''Koruyucular bize öğrenmemiz gereken her şeyi öğretirler ve bize yoldaşlık ederler. Geçmişi ilmek ilmek hafızamıza kazırlar. Biz gücümüzü Ay'ın ışığından alırız. Bu öyle bir güçtür ki, ruhları yönetiriz, geleceği ve geçmişi görürüz, doğayı kontrol ederiz. En güçlü cadının bile yıllarca uğraşarak elde ettiği gücü, biz daha doğarken sahip oluruz. Fakat aynı zamanda çok tehlikelidir. İçindeki gücü ne kadar beslersen ve kullanırsan o kadar artar ve öyle bir seviyeye gelir ki artık güç sana hükmeder. İşte dördüncü kraliçeye de bu oldu. Ruhların onu uyarmasına rağmen gücünü kullandı. Bunu halkının refahı için yaptı. Fakat sonuçları kaos oldu. İçindeki gücü öyle besledi ki, sürekli inzivada kalmasına rağmen gücüne engel olamadı. En sonunda ise halkını taşa döndürerek derin bir vicdan azabına girdi. Ruhlar her şeye rağmen acısına dayanamadı ve onu alarak gökyüzünde parlak bir yıldıza çevirdiler.'' Her kes pür dikkat Luna'yı dinlerken, olay Affan'ın bile dikkatini çekmişti. İlk başta umursamazca dinlediği kadını şimdi gözlerini kırpmadan dinliyordu.

''Bu yüzden mi inzivaya çekilecek yer arıyordun?'' Luna, Fejin'in sorusuna başını onaylayarak salladı.

''Evet. Aslında sizin topraklarınızda çekilecektim. Fakat topraklarınızda çok fazla güç var. Benim ise daha sakin bir yere ihtiyacım vardı.''

''Bu yüzden de benim topraklarımı seçtin.'' Alhva tek kaşını kaldırarak Luna'ya baktı.

''Topraklarınız karanlık tarafa yakın olsa da çok dingin bir dengesi vardı. Ejderha topraklarına gelemezdim. Çünkü Kara Ejderha kaybolmuştu ve bu topraklar çok dengesizdi. Bağımsız toprakları da olmazdı. Çünkü zaten oradan geliyordum. Yılın belli aralıklarında inzivaya çekilmek zorundayım ve her inziva farklı bir yerde olmalı. Farklı ruh dalgalarına bu şekilde alışabilirim. Yani en uygun yer sizin topraklarınızdı.''

''Kalmaya devam edecek gibi duruyorsun.'' Sivri sırıtarak Luna'ya baktı. Bu kız gerçekten ilginçti.

''Bu iş bittikten sonra uzun bir inzivaya ihtiyacım olacak. Yani evet tahmin ettiğimden daha uzun kalacağım. İzin almama gerek var mı?'' Sonlara doğru gülerek Alhva'ya baktı.

''Hayır, yok.'' Alhva hiç istemese de yeniliyi kabul etmeliydi.

''İnziva dediğin, nasıl bir şey?'' Luna, Şifa'ya dönerek basit bir şekilde anlatmaya çalıştı.

''İçimizde ki gücü minimum seviyede tutarak, yaşamaktır. Yani hiçbir şekilde güç kullanmamalıyız. Bu süre zarfında sessizlik ve huzurlu bir atmosfer olmalı. Güç dengelendiğinde ve bir tehlike arz etmediğinde inziva sonlanır.'' Aslında anlatıldığı kadar kolay değildi. Ay ışığının gücünü bastırmak oldukça zor ve meşakkatliydi. Üstelik geceleri çok daha zordu. Yine de bu ayrıntıyı vermedi.

''Bu yüzden ilk başta sarmaşıklara büyü yapmaktansa kaçmayı denedin.'' Fejin'in tahmini doğruydu.

''Evet, fakat sonra kullanmak zorunda kaldım. O sarmaşıklar gerçekten güçlüydü.'' Merjen'in göğsü kabardı.

''Onları özel olarak yetiştirdim.'' Ahon ve Alhva, Merjen'e gözlerini devirdi. Kibirli herifin tekiydi.

''Az önce anlattığın hikayeden dolayı mı sizin hakkınızda bir şeyler bilmiyoruz?'' Luna, Ahon'a dönerken Dora'nın sözünü kestiğini hatırladı. Bu yüzden kaldığı yerden devam etti.

''Dördüncü kraliçeden sonra doğan kraliçelerin güçleri saklandı. İçlerinde ki güçle doğuyorlardı fakat kullanamıyorlardı. Belirli bir yaşa gelince ise yavaş yavaş güçleri açığa çıkıyordu. Ama bu da tehlikeliydi. Çünkü bastırılan güçlerin birden patlama durumu da vardı. Bu yüzden de Kader Bağı denilen bağla bir insana bağlanıyoruz. Bu tamamen tesadüfen oluşan bir bağ. Doğduktan yedi yıl sonra ailemiz bizi terk eder. Yalnız kaldığımız sürede bize sahip çıkacak birisini ararız. Henüz güçlerimizin açığa çıkmadığı zamandır. O kişiyi bulduğumuzda ise benliğimize kavuşuruz.'' Luna saçlarında ki gri tutamı gösterdi.

''Kader bağı böyle oluşur. Karşı tarafın bundan haberi olmaz. Bu tamamen bizim içimizde ki gücün seçtiği kişidir. Artık ailemiz o kişi olur.''

''Abla dediğin kişide bu şekilde mi oluştu?'' Şifacı Ak'ın gözlerinin önüne yine aynı kadın geldi.

''Evet ve inanın bir yıl boyunca beni yanına alması için dil döktüm. Aramızda kalsın ama çok gaddar birisi.'' Her ne kadar kötü konuşsa da sesi ablasına duyduğu sevgi ile sıcacık çıkmıştı.

''Ya kabul edilmezseniz?'' Şifa, ablasının nasıl olurda bu kadar tatlı bir kızı yanına almadığını düşünüyordu. Hem de bir yıl boyunca! Üstelik o zamanlar daha yedi yaşında bir kız çocuğuymuş.

''Aslında böyle bir şey söz konusu değil. Biz nasıl onları seçiyorsak onlarında içinde bize karşı anne şefkatine benzer bir bağ oluşuyor. Şu ana kadar da reddedilen olmadı. Fakat benim ablam biraz farklı. Hayatı boyunca kimseye bağlanmamış birisi ve haliyle bana birden duyduğu hisleri de kabul etmedi. Bazen kalbinin olmadığını düşünürdüm. Fakat büyüdükçe aslında onun sevgisini gösteremediğini anladım.'' Aklına ablası gelince sevimlice sırttı fakat daha sonra ondan sakladığı bu durum gelince tüm gülümsemesi silindi ve yerini tedirginliğe bıraktı. Boğazını temizleyerek tekrar ona bakan insanlara döndü.

''Bu sayede içimizde ki gücü kontrol edebiliyoruz. Çünkü o güç bir tek bağlandığımız kişiye boyun eğebiliyor. Tabi bu anlık bir süreç. Biz kendimiz hükmedemediğimiz zamanlarda kendimize gelebilmemiz için alınmış bir önlem. Ama bu inzivaya çekilmemize engel değil. Çünkü bu güç anlatılmayacak kadar büyük ve karışık. Yine de kısaca özetlemek gerekirse, gücümüzü istediğimiz gibi kullanamıyoruz. Fazla kullandığımız anda ise gücü yönetecek kader bağlarımız var.'' Duraksayarak devam etti.

''Böyle anlatınca çok da kraliçe gibi durmuyorum.'' Luna yaptığı tespite gülerken bir kaç kişide ona katılmıştı.

''Neredeyse esir olduğunu düşünecektim.'' Sahn alayla konuşurken Şifa'nın uyarıcı bakışları ile karşılaştı. Omuzlarını kaldırıp indirdi. Şifa'da espriden anlamıyordu.

Ahon ellerini birbirine vurarak dikkatleri üzerine çekti.

''Geleceği gördüğünü Fejin'e bu yüzden kendinle ilgili bilgi verdiğini söyledin. Geleceği gerçekten görebiliyor musun? Peki şu anda savaşı görebilir misin?'' Ahon'un sorusu ile masa derin bir sessizliğe gömüldü ve herkes dikkatle Luna'ya baktı.

''Hayır, göremem.'' Ona bakan gözler şüpheye dönüştüğünde Luna açıklamasına devam etti.

''Benim gördüklerim anlıktır. Fejin bana yardım ettiğinde, sizin bir araya gelip karanlık tarafla ilgili bir şeyler konuştuğunuzu gördüm. O anda Fejin'e anlatırsam olacakları gördüm ve anlatmazsam doğacak felaketleri. Karanlık taraftan bilgi almak zorundasınız. Çünkü gördüklerimde hazırlıksız yakalanmıştınız. Sonuçlarını söylememe gerek yok sanırım.'' Gözlerini, kaşları çatılmış Ahon'a dikerek devam etti.

''Ama asıl anlatmamın sebebi ruhlardı. Onlar size yardım etmemi söyledi. Çünkü ruhlar dengesizliği sevmez.''

''Peki ya karanlık taraftan bize haber getirdiğinde ne olacak? Kazanacak mıyız?'' Merjen bir nevi Ahon'un sorusunu tekrar etti.

''İlk başta şunu söyleyeyim, savaş olacak. Bu kaçınılmaz.'' Simalara korku, endişe, öfke yerleşmişti. Savaş'ın varlığına kolay kolay alışamayacaklardı. Fakat soğukkanlı olmalıydılar.

''Size karanlık taraftan haber getirdiğimde, dengeyi hissediyorum. Kazanmak da kaybetmekte sizin elinizde. Bunu şu anda göremiyorum. Her zaman her şeyi göremem bu büyük bir dengesizliğe yol açar.'' Luna düşen yüzleri gördüğünde az da olsa umut verebilmek için,

''Fakat görmeyeceğim anlamına da gelmez. Bu yaşanacak olaylara bağlı. Yine de net bir şey söyleyemem. Ama eğer içiniz rahat edecekse şunu söyleyeyim,'' Hala pencerenin kenarında duran ay ışığı ruhuna baktı, yani Hilhil'e. Beyaz göz alıcı güvercin başını kaldırıp ona baktı ve başını hafifçe eğdi.

''Ruhlar sizin yanınızda.''

Luna'nın son sözleri içlerini az da olsa rahatlattı ve güven verdi. Artık Luna'ya daha farklı bakıyorlardı.

Gerçek bir kraliçe.

Luna üzerinde ki parlak bakışlarla hafifçe kızararak güldü. Ahon ayağa kalktığında ise bakışlar ona yöneldi.

''Yanında birini götürebilir misin?'' Diğerleri de ayağa kalkarken Merjen,

''Bizden biri o topraklara gidemez.'' dedi. Yüzüncü kez.

''Gidebilsek bizim için büyük bir avantaj olurdu.'' Alhva canı sıkkın bir şekilde Merjen'e baktı. Bu adamın ağzından tek iyi bir şey düşmemişti.

''Götürebilirim.'' Luna'nın sözleri ile şaşkınlıkla ona baktılar. Merjen tekrar konuşmak için ağzını açmıştı ki, Luna buna izin vermedi.

''Çünkü oraya bedenlerimiz değil, ruhlarımız gidecek.''

''Nasıl yani?'' diye sordu Arran.

''Şöyle ki, karanlık tarafa bende beden olarak gidemem. Oranın karanlık aurası çok boğucu. Ay ışığını bile boğuyor. Bu yüzden ruh olarak gideceğim. Daha önce bu şekilde gitmiştim.''

''Neden gitmiştin?'' Luna, Ahon'un biraz şüpheyle çıkan sesine hak verdi. Karanlık taraf denilince kimseye güvenilmemeliydi.

''Almam gereken bir şey vardı. Ablama ait bir şey.''

''Ruh olarak gidiyorsun ve bir şeyler alabiliyorsun, doğru mu duyduk?'' Dora şaşkınlık içindeydi. Bu kadarını da beklemiyordu.

''Doğru. Ruhları hissedebilmek için çok güçlü bir cadı olmalısınız. Görebilmek ise zaten imkansız. Bu sadece biz Ay Ruhuna sahip kraliçeler için geçerli. Yani görünmez oluyorum ve istediğim şeyi de alabiliyorum.''

''O zaman seninle ben geliyorum.'' Ahon'un sözler ile Şifa hızla ona döndü.

''Ne?'' Ahon gözleri korkuyla açılmış Şifa'ya döndü.

''Benim gitmem gerekiyor.''

''Ahon, az önce ruhtan bahsetti. Bu tehlikeli değil mi?'' Şifa son sözleri ile Luna'ya döndü.

''Tehlikeli. Ruh kaybolabilir.'' Luna oldukça normal bir durumdan bahsediyor gibi konuşuyordu. Rahatlığı diğerlerinin bakışlarını üzerine çevirmesine neden oldu. Luna hızla toparlanarak dikleşti.

''Her büyünün bir tehlikesi vardır.'' Şifa kaşlarını çatarak Ahon'un kolunu tuttu.

''Hayır, gidemezsin.'' Ahon koluna sıkı sıkı tutunmuş Şifa'ya baktı. Göz bebekleri titriyor, kalbi çırpınıyordu. Şifa'nın onun için endişelenmesi ruhunu okşamış sıcacık yapmıştı. Keşke şu anda yalnız olsalardı.

Şifa'ya yenilmek çok kolaydı. Fakat bu durumda yapabileceği bir şey yoktu. Lider olarak onun gitmesi gerekirdi.

''Şifa doğru söylüyor Lider, bizden biri gidebilir.'' Khan bir adım öne çıktığında diğerleri de onu onayladı.

''Ya da bizden birisi.'' dedi Alhva ve devam etti.

''Seni bu riskin içine atamayız.'' Alhva'nın yanında duran savaşçıları da onayladığında gözler, sesi çıkmayan Merjen'e döndü.

Merjen gayet rahat ve alaycı bir şekilde omuzlarını silkerek,

''Ben önceliği Kurt Lideri'ne verme taraftarıyım.'' diyerek dik bakışlara maruz kaldı.

''Sorun değil. İnci Klanın'dan cesaret beklemiyorduk zaten.'' Arran gözlerini kısmış Merjen'e bakıyordu. Merjen kaşlarını çatarak Arran'a döndü.

''Sözlerine dikkat et!'' diye uyardığında Affan ileri atıldı.

''Yoksa ne olur?'' Affan'nın yüksek çıkan sesi etrafı daha fazla gererken Max öne çıkarak Affan'ın karşısına dikildi.

Max, ortamı daha fazla gerecek şeyler söylemeden önce Ahon olaya dahil olacaktı ki Luna ondan önce davrandı.

Affan ile Max'in arasına girerek ikisine kısaca baktı.

''Bölüyorum ama buna karar verecek olan,'' Affan'ın delici kahverengi gözlerinde kalan gözleri Ahon'un grilerine döndü.

''Benim.'' Beklemedikleri cümlenin sonu ile irkilerek Luna'ya baktılar. Luna ikilinin arasından çıkıp Ahon'un karşısında durdu.

''Ben karar vereceğim. Çünkü karanlık tarafa geçiş esnasında ruhlarımızı bağlayacağım. Bu yüzden en uygun ruhu bulmalıyım. İçimde ki güç kimi seçerse o gelmeli. İki ruh arasında denge olmalı. Burada ki herkesin ruhunu kontrol edeceğim. Eğer eşit biri olmazsa başka birilerini çağırmalısınız.''

Luna'nın açıklaması az da olsa sakinleştirse de, inciler ve kurtlar birbirine aynı öfkeyle bakıyordu. Zavallı Vilante ise arada kalmıştı. Bir yanda abisi bir yanda eşi vardı. Alhva ona dönüp baktığında ise pıtı pıtı Alhva'nın yanına geçti ve üzgün gözlerle abisine baktı.

''Yeter bu kadar! En sonun da ikinizi de topraklarımdan atacağım ve savaşı tek başıma üstleneceğim.'' Merjen ve Alhva homurdanarak birbirlerine bakmaya son verdiler.

''Pekala Luna, şu an da ne yapmalıyız?'' Luna, Şifa'yı kolları arasına alan Ahon'a baktı. Onun gelemeyeceğine adı kadar emindi. Fakat yine de yapması gerekeni yapacaktı. Onların aklında şüphe bırakmayacaktı.

''Geniş bir yere ihtiyacım var. Tercihen az eşyalı ve karanlık olmalı.'' Ahon kulenin tüm odalarını gözden geçirdi. Şu anda bulundukları salon gibi geniş tek bir salon vardı. O da kulenin arka kısımlarındaydı ve uzun zamandır da kullanılmıyordu. Ahon herkesi o odaya yönlendirdi.

Geldikleri yerin oymalı ahşap kapısı açılırken loş ortam onları karşıladı. Kalın kahverengi perdeler kapatılmıştı. Güneş ışığının içeri girmesini engelliyordu. Zaten odanın konumu da güneş almaya pek uygun değildi. Sadece iki camı vardı. Uzun süredir kullanılmadığından dolayı da eşyalar yok denilecek kadar azdı. Camların kenarlarında ve kapının her iki yanında meşaleler vardı. Üstleri örümcek ağı ile kirlenmişti. Eski salonun en karanlık köşesinde sandalyeleri olmayan, bacakları demirden üstü ahşaptan eski bir masa vardı.

''Burası uygun mu?'' Havasız ve kirli odayı yüzlerinde ki hoşnutsuzlukla incelediler. Luna'a Ahon'a cevap vermeden önce Merjen,

''Bu odayı çok düşündün mü?'' diye sordu. Ahon sadece bakmakla yetindi.

''Uygun.'' Luna herkesin içeri girdiğine emin olduktan sonra açık kapıya döndü. Koridorda iki asker bekliyordu.

''Kapı kapalı olmalı ve içeri kimse girmemeli.'' Ahon, Luna'nın sözleri ile askerlere dönerek,

''Kapıyı kapatın! Ben emir verene kadar açmayın ve içeri kimseyi almayın.'' dedi. Askerler isteğini anında yerine getirdi.

''Aralarınızda iki adımlık mesafe bırakarak halka haline gelin.'' Düzensizce dağılan klan üyeleri yavaşça nizami bir halka haline geldi. Luna ise ortalarında kalmıştı.

Luna'nın halkayı inceleyen gözleri dışarda duran üç kişiye takıldı. Biri Şifacı Ak'dı. Yaşından dolayı onu bırakmaları normaldi fakat Şifa, Vilante ile Fejin'e anlam verememişti.

''Siz niye dışardasınız? Halkaya girmelisiniz.'' Şifa, Fejin ve Vilante şaşkınlıkla Luna'ya baktıklarında aynı itiraz sesi iki farklı kişiden yükseldi.

''Asla olmaz!'' Luna, Merjen ve Alhva'ya döndü.

''Bu tehlikeli! Karanlık bölgeye geçemezler.'' dedi Merjen.

''Saçmalık, Vilante hiç bir şekilde bu işe karışmayacak.'' hemen ardından ekledi Alhva. Luna oflayarak Ahon'a döndü. Diğerlerine nispeten o oldukça sakin kalmıştı. Ama onunda bakışlarında Şifa'yı bu işe karıştırmak yoktu.

''Ya halkaya girerler ya da odadan çıkarlar. Diğer türlü dengeyi bulamam. Dışarıda kalan ruhları halkayı etkileyecektir. Şifacı ise uysa da gelemez. Onun için gerçekten tehlikeli.'' Yaşlı bir ruhu dengeleyebilmek çok zordu. Bu yüzden Şifacı direkt olarak dışarda kalmalıydı.

''Şifacı Ak, Şifa, Vilante ile Fejin seninle diğer salonda beklesin.'' Alhva ve Merjen huzursuzca kıpırdandığında Ahon onlara sertçe baktı. O kadar da değildi.

''Ahon ben kalmak istiyorum.'' Ahon'un bakışları hızla Şifa'ya döndü. İtiraz etmek için araladığı dudakları, Şifa tarafından geri kapandı.

''Lütfen, merak ediyorum.'' Kaşları hala çatık olan Ahon başını iki yana salladı.

''Hayır!'' Şifa oflarken artık onunda kaşları çatıktı.

''Kalmak istiyorum dedim.'' Elbette. Şifa tabi ki onunla inatlaşacaktı.

''Ben de hayır dedim.'' Şifa'nın Ahon'a doğru yürümesi ile Luna tartışmanın büyüceğini hissetti.

''Bir şey olmayacak, onun ruhu olmayacağına eminim.'' Hala tereddütle duran Ahon'a baktı.

''Halka da olması tamamen zararsız. Bir şey olmayacak.'' Ahon'un bakışları hevesle bakan Şifa'ya döndü. Derin bir nefes verirken kabul etti. Şifa zafer dolu bir gülümseme ile Ahon'un hemen yanında yerini aldı. Bir de adama dönüp gülmesi yok muydu? Bu kadınla başa çıkamıyordu!

El mecbur diğerleri dışarı çıkmak için kapıya yöneldiler. Fakat açılmayan kapı onlara engel oldu.

''Kapıyı açın!'' Askerle kapıyı açıp dışarı çıktıkların da nihayet sadece halkadaki kişiler ve Luna kaldı.

''Hepinizin ruhuna tek tek bakacağım. En uygun olanını alıp karanlık tarafa geçeceğim. Bunun için yere bir halka da ben çizeceğim. Biz halkanın içine girip oturduğumuzda siz de aynı şekilde bulunduğunuz yerlere oturacaksınız ve biz geri gelene kadar asla kalkmayacak, konuşmayacaksınız.'' Herkes onayladığında Luna yavaşça sağ elini havaya kaldırdı. Yuvarlak gri ve beyaz renklerden meydana gelen bir ışık demeti sağ elinde oluşmaya başladı. Loş oda artık bu ışık demetiyle aydınlanıyordu. Sanki gece gökyüzünde parlayan dolunay Luna'nın elindeydi.

Luna elinde tuttuğu parlaklığı kalbine doğru götürdü ve hızla açarak etrafında bir tur attı. Etrafa saçılan ışık demeti halkada bulunan kişilere saplandı. Beklemedikleri hareketle irkildiklerinde üst gövdelerinde duran ışık huzmesine baktılar. Ahon'un bakışları direkt Şifa'ya dönerken, kadının heyecanla ışığı izlediğini gördü. Rahat bir nefes bıraktı. Şu anlık sorun yoktu.

Işık huzmeleri Luna'da toplanıyordu ve o hareket ettiğinde ışık huzmeleri ondan hiç kopmadan onu takip ediyordu. Luna yavaşça Ahon'a doğru yaklaştığında saçlarında ki gri tutam parlamaya başladı ve yavaşça tüm saçına yayıldı. Artık kahverengi saçlarından geriye tek bir tel kalmamıştı. Dolunayın ışığı artık saçlarındaydı ve göz alıyordu. Göz bebeklerinin çevresinde ise art arda sıralanmış grili beyazlı halkalar oluşmuştu. Toprak rengi gözleri ay ışığından bir parça almış gibiydi. Bu şekilde gerçek bir Ay Kraliçesi'ne benziyordu. Teni beyazlamış, saçları gibi parlıyordu. Artık Luna'ya bakmak gerçekten göz kamaştırıyordu.

Luna tam Ahon'un karşısında durarak adamın sol elini kendi elleri arasına alarak kavradı ve hissettiği engel ile hızla bıraktı.

''Tahmin etmiştim. Ruhun mühürlü.'' Sesi daha ince ve daha yumuşaktı. İnsanı rahatlatıyordu.

''Sende de farklı sonuç olmayacak.'' diyerek Şifa'yı geçti. Sırayla ilerliyordu. Liya'nın elini de elleri arasına aldı. Heyecanlı ruhunun dikkati çok dağınıktı. Luna başını iki yana sallayarak Umur'un elini kavradı. Aynı şekilde onu da bıraktı. Khan ve Dora da bu olumsuzluktan nasibini aldı. Sahn'ın elini kavramadan önce gülerek konuştu.

''Bir çift Aşktan dört köşe, diğeri aşk acısından.'' Dora ve Khan gözlerini birbirlerinden kaçırırken Sahn da alayla güldü. Eli Luna tarafından kavranırken dikkatini parlayan kıza verdi. Gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Gerçekten parlıyordu.

Diğerlerine kıyasla Sahn da daha fazla oyalandı. Çünkü onun dengesi oldukça iyiydi. İçinde ki güçte bunu onaylıyordu. Fakat bakmak istediği bir kişi vardı. Ona bakmadan karar vermeyecekti. Hissediyordu Affan'ın ruhu da ona çok güzel uyacaktı. Bir şey demeden Sahn'dan ayrıldı. Hislerinde yanılırsa ona eşlik edecek kişi Sahn olacaktı. Fakat dikkat çekmemek için diğerlerine bakmaya devam etti. Merjen ve Max'i kısaca,

''Çok ışık var. Uygun değil.'' dedi. Merjen ve Max'in bedenleri neredeyse Luna kadar parlıyordu. Bunun sebebi ise hayat enerjisini barındırdıkları içindi.

Alhva'nın elini tutarken hafifçe güldü.

''Bir aşık daha.''

''Çok asi bir ruh.'' dedi Sivri'yi geçerken. Bu adamın oldukça hoşuna gitmişti.

İstediği kişiye bir adım kalmıştı. Ahon ile Arran'ın arasında duruyordu. Kısılı bakışlarının arasından onu izliyordu.

Arran'ın elini tuttuğu gibi ittirerek bıraktı. Bir adım geri çekilirken şaşkınlıkla ona baktılar.

''Çok karanlık.'' dedi hayretle. Affan'a ilerlemeden önce de ekledi.

''Bu aurayı bir kişi de daha hissetmiştim.''

'Abla ikizini buldum.' diye geçirdi içinden.

Affan'ın karşısına geçtiğinde gülümsemesi büyüdü. Adamın iri ve nasırlı elini iki eliyle kavrarken dikkatle adamın gözlerine baktı. Dik bakışları bir an önce kurtulmak için can atıyordu. Luna'nın ise onu bırakmaya niyeti yoktu. Hissettikleri ile yüzü aydınlandı. Şimdi adama yapacağı şey gözlerinde ki o ifadeyi paramparça edecekti. Gözlerini kapatıp adamın ruhunu ikna etmeye çalıştı. Çok inatçıydı gerçekten. Ruhu Sahn'ın ki kadar dengeli değildi ama içindeki gücü uyandırmıştı. İnatla ona gelmeyen ruhu Luna'yı zorluyordu. Luna içinde ki gücün adamın ruhunu sarmalayıp kendisine çekmesine izin verdi. Zorla güzellik olurdu! Adamın ruhu yavaşça ona akarken gözlerini açtı. Parlak gözleri adamın şaşkınlıkla açılmış gözlerine değdi. Yüzünde nasıl bir ifade vardı bilmiyordu. Ama göz kenarları kırışmış bakışları donukluktan çıkmıştı. Titreyen göz bebekleri kadının paralayan gözlerine tutundu.

Affan artık ona bağlıydı.

Ellerini ayırmadan yerde oluşturduğu gri halkanın içine girdi ve kendisiyle beraber Affan'ı oturttu. Diğerleri de otururken ışık huzmeleri yavaşça soldu ve silik bir şekilde kaldı. Luna'nın saçları ve bedeni eski haline gelirken ellerini adamdan ayırdı. Affan'a dikkatle bakarken adam hala dağılmış bir şekildeydi. Onu ilk defa görüyormuş gibiydi. Luna hafifçe gülümsedi. Çekingen ruhu hiç kendisi gibi değildi. İlk başta inat etse de şu anda onunla gayet iyiydi. Ruhunun etrafında dolaşıyor, ışığından ve enerjisinden yararlanmaya çalışıyordu. Bu adam ruhunu resmen aç bırakmıştı.

''Bence ruhun beni sevdi.'' Adam kaşlarını çatmak istedi. Ama yapamadı. Saç uçlarından parmak uçlarına kadar karıncalanıyordu. Tatlı sızılar tüm bedenini sarmıştı. Tüm hücrelerini uyarıyordu. İlk defa canlılığı bu kadar net hissediyordu. Rüzgarda koşmak, çiçeklerin arasında soluklanmak istiyordu ve bu hiç onluk değildi. Bu kadının ruhu resmen onu ele geçirmiş ve kendisine uymasını istiyordu. Kendi ruhu da hiç itiraz etmiyor, dünden razıymış gibi davranıyordu.

Luna gri tutamlarından bir tel kopardı. Uzun tele hafifçe üfledi. Nefesiyle dalgalanan saç kıvrılarak bir parmak kalınlığında beyaz bir ipe dönüştü. İpin bir ucunu Affan'ın sol yüzük parmağına takarken, diğer ucunu da kendi sağ yüzük parmağına bağladı.

''Bu ip ruhlarımızı orada bir arada tutacak. Sakın benden ayrılma. Yoksa kaybolursun.'' Affan yavaş yavaş kendine gelirken başını salladı. İlk başta hissettiği yoğun duygulara alışmıştı. Kendi benliğine kavuşuyordu. Tabi ruhu hala farklı alemlerdeydi.

İp ikisi arasında sallanırken Luna boşta kalan ellerini birleştirdi. Adamın elleri sıcaktı. Kendi ellerinin aksine.

Kadının başı öne düşerken Affan'ın başı da istemsizce eğildi. Engel olamamıştı. Luna'nın dudaklarından ilahi benzeri bir melodi dökülmeye başladığında içinde bulundukları gri halka, parmaklarına bağlanan ip ile beraber parlamaya başladı.

Parladı, parladı ve gözleri kör edecek şekilde patladı. En sonunda ise sönerek silik bir hal aldı. Hala parlıyordu ama ilk baştaki gibi güçlü değildi. Diğerleri gözlerini açıp ortaya baktıklarında başları birbirlerinin omuzlarına düşmüş, bir elleri birbirine kenetli diğer elleri iple bağlanmış iki beden duruyordu. Nefes almıyorlardı. Sanki donmuş gibiydiler.

Birbirine dönen anlamsız bakışlar halkanın siyaha dönmesi ile anlam kazandı. Artık biliyorlardı.

Onlar karanlık tarafa geçmişlerdi ve tek umutları sorunsuz bir şekilde geri gelmeleriydi.

***

Evettt, diğer bölümde az çok kafamda hazır. Eğer yoğun olmazsan erken atabilirim. :))

 

Bölüm : 22.05.2025 21:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...