28. Bölüm

28. Davetsiz Misafirler

Maysa Berran
maysaberran

Ben geldimm! Hem de uzun bir bölümle.

Hepinizi öpüyorum ve keyifli okumalar diliyorum.

***

Karanlık daha yakındı artık. Onları içeri almakla dışarıya fırlatmak arasında dalgalanıp duruyordu. Kurt topraklarının sonunda ki derin uçurumların karşısında, karanlık tarafa bir adım mesafe uzakta olan iki silik ruh ani bir enerji akımıyla kendilerine geldiler. Yavaşça netleşmeye başlayan ruhları, artık sallanmıyordu. Sabit bir beden formuna girmişlerdi.

Luna uzun süre kullanmadığı yoğun gücü ile derin nefesler almaya başlayarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Fakat aklına aniden gelen adamla hızla sağına baktı. Adamın dalgalanan göz bebekleri kendisininkine tutundu. Hafifçe gülümsedi ve iple bağlı olan ellerini birbirine geçirdi. Affan bakışlarını aşağı indirerek elini kavramaya çalışan ince ve küçük eli gördü. Bağlanma ritüelinde sahip olamadığı duygulara artık sahipti. Kendisi gibi hissediyordu. Bu yüzden ilk başta hissettiği karmaşıklık gitmişti. Bunu fırsat bilerek elini çekmeye çalıştı.

''Hayır, elimi tutmazsan kaybolursun.'' Luna şimdi iki eliyle onun elini tutuyordu. Sesi, sesi ise lanet olsun ki çocuğunu uyaran anne gibiydi. Omuzlarına bile gelemeyen küçük bir kız çocuğunun elinde oyuncak olmuştu. Çatılı kaşlarının altından Luna'ya baktı.

''İp ile bağladın ya!'' İç içe geçmiş ellerini havaya kaldırdığında beyaz ip gözlerinin önünde belirdi.

''Fazla önlem her zaman iyidir.'' Kadın omuzlarını silkerek onu sürüklemeye başladı.

''Hadi küçük bir gezintiye çıkalım.'' Affan hemen önünde elini çekiştirerek yürüyen bedene baktı. Sanki karanlık tarafa geçmiyordular, çiçeklerle dolu ormanda sevgilisiyle yürüyüş yapıyormuş gibiydi. Başını iki yana sallayarak, sabır dilendi.

Her adım da Affan etrafa daha dikkatli bakıyordu. Şu an burada olması bile inanılmazdı. Siyah sisli bulutların arkasında uzunca bir orman vardı. Düşündüğünün aksine ağaçlar yeşildi, toprak ise hafif kuru ve taşlıydı. Etrafta çiçeklerden çok dikenler, sarmaşıklar ve değişik otlar vardı. Fakat etraftaki boğucu hava bu ormanı karanlık bir hale getiriyordu. Siyah sis belli belirsiz ormana yayılıyor ve güneş ışıklarını engelliyordu. Bu da etrafı puslu bir hale getiriyordu. Luna etkilenmeyeceklerini söylese de Affan ruhunun daraldığını hissediyordu. Aynı şeyi Luna'nın da hissedip hissetmediğini merak etti. Aralanan dudaklarını sertçe birbirine bastırdı. Kendisine ne oluyordu? Yan yan onu çekiştirmeyi bırakan, çünkü artık kendi isteği ile yürüyordu, kadına baktı. Kahverengi uzun saçları dağınıktı, gri tutam netleşmiş belli belirsiz parlıyordu. Zarif ve çocuksu yüz hatlarında bir gülümseme vardı. Bu kız bir an bile gülmeyi kesmiyordu! Nasıl bir neşesi vardı? Bu bedende bu güç nasıl var olabiliyordu?

''Nereden başlayalım?'' Affan etrafına bakarak düşünmeye başladı. En mantıklı yer Set'in bulunduğu yer olabilirdi.

''Set'in bulunduğu yer olabilir.''

''Olamaz.'' Affan, Luna'ya döndü. Nasıl olamaz!

Luna, Affan'ın değişen bakışları ile omuzlarını silkti.

''Nerede olduğunu bilmiyorum. Onu hiç görmedim. Eğer onu aramak için vakit harcarsak hiçbir şey bulamayız.'' Affan kaşlarını çatarak durdu.

''Niye geldik o zaman?'' diye sinirle soludu.

Luna şımarıkça gülümseyerek Affan'a yanaştı.

''Beraber vakit geçirmek için.'' Affan'ın bakışlarında önce afallama sonra da karanlık bir ifade geçtiğinde, Luna geriye çekilerek güldü.

''Hemen sinirleniyorsun, şaka yaptım.''

''Bir daha yapma.'' Keskin çıkan sesi Luna'yı etkilemedi. Bu adam ona hiçte korkutucu gelmiyordu.

''Tamam, tamam.'' diyerek daha fazla adamı sinirlendirmemeye çalıştı. Ona takılmayı sonra yapabilirdi. Şimdi asıl görevine odaklanmalıydı.

''Ben bir yer biliyorum. Ama bir şeyler bulabilir miyiz, emin değilim.''

''Neresi?''

''Daha önce gittiğim yer. Karargah gibi bir yerdi. Cadılar ve askerler vardı.'' Affan kaşlarını havaya kaldırarak Luna'ya döndü.

''Kesin buluruz. Oldukça iyi bir yer.'' Luna sessizliğe gömülürken Affan'ın dikkatini çekti.

''Bir sorun mu var?'' Kadının birden susması şüphe uyandırıcıydı.

Luna söyleyip söylememek arasında kalmıştı. Fakat şu anda bir şeyleri saklaması çok anlamsız olurdu.

''Oradan bir şey almıştım. O yüzden orayı dağıtmış olabilirler.'' Affan kaşlarını çatarken yanında ki kadının bela olup olmadığını düşündü.

''Ne almıştın?'' Luna gergince saçlarını karıştırdı.

''Kılıç.'' Affan'ın kaşları havalanırken,

''Kılıç mı?'' diye tekrar etti.

Luna daha fazla bu konuyu konuşmak istemiyordu. Çünkü işin sonu başkasına gidecekti.

''Evet. Her neyse, hadi acele edelim.'' Luna geçiştirirken bunun farkında olan Affan bir şey demedi. Şu anda dikkatini bu olaya veremezdi.

Ormanın derinliklerine doğru gittikçe sis artıyordu ve boğucu bir hale geliyordu. Affan dakikalar öncesine göre daha rahatsız hissediyordu. Tüm hücreleri buradan gitmesi için bağırıyordu. Yine de yüzüne yansıtmıyor aynı kararlılıkla ilerliyordu. Büyük bir mağaranın girişine geldiklerinde zayıf bir inlemeyle duraksadı. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken önce elindeki boşluğu hissetti hemen ardından da iki büklüm olan kadını. Ne olduğunu anlamazken kendini kadını tutarken buldu.

''Ne oluyor?'' Affan hissettiği sıkıntıyla dişlerini sıktı. Neydi bu? Endişe mi?

''Çok, çok karanlık. Son geldiğimden beri çok artmış.'' Luna derin nefesler alarak karanlığın baskısından kurtulmaya çalıştı. Bir dakikaya kadar adamın elini tutan elini havaya kaldırarak aralarında ki ipe baktı. Korktuğu gibi ip siyaha dönmeye başlamıştı. İpin tam ortasın da silik bir siyahlık vardı ve gittikçe artarak belirginleşeceğine emindi.

''Bu da ne?'' Affan da ipe bakarken kadının yüzündeki ifadeden iyi bir şey olmadığını anladı.

''Çok zamanımız yok. Acele etmeliyiz.'' Luna hissettiği baskıdan kurtulmaya çalışarak bir kaç adım attı. Bu işin sonunda ciddi bir inzivaya ihtiyacı olacaktı.

''Sen nasıl hissediyorsun?'' diyerek onu izleyen adama döndü.

''İyi.'' Affan da o baskıdan etkileniyordu ama şimdi fark ediyordu ki Luna daha fazla etkileniyordu.

Luna başını sallayarak önüne döndü ve ilerlemeye başladı. Elbette iyi hissederdi. Çünkü onun hissetmesi gerekenin yarısından fazlasını da o hissediyordu. Bu yüzden de bu kadar etkileniyordu.

Mağaranın içine girdiklerinden bir süre sonra sesler duyulmaya başladı. Derinden gelen boğuk ve çatallı sesler. Affan sesi takip ederken artık önde yürüyen oydu.

''Aptallar!'' Fazlasıyla ince bir kadın sesi etrafa yayıldı. Mağaranın geniş ve nemli duvarlarının sonu, ortada yanan ateşle aydınlanan bir açıklığa çıkmıştı. Affan ve Luna'da duvarın kenarın da açıklığa bakıyorlardı.

Siyah, ince telli saçları omuzlarına dağılmış, zayıf ve uzun bir kadın beş altı kişinin önünde duruyordu.

''Şu an da Kurt Toprakları'na girmek imkansız. Uçan kuşu bile indiriyorlar.'' Affan kendi topraklarının adının geçmesi ile konuşan adama baktı. Gözlerinin akı yeşil ve ortasın da ise siyah bir çentik vardı. Tıpkı yılanlar gibi. Sakalsız yüzü ve tek saç olmayan kafası ile içlerinde en çok dikkat çekeniydi. Üzerinde ise işlemeli ve bronz renkli bir zırh vardı.

''Bu umurumda mı zannediyorsun? Daha fazla taş bulun bana.'' Kadın öfkeyle ileri geri yürümeye başladı.

''Haddini aşma cadı! Kime emir verdiğine dikkat et.'' Adamın uyarıcı sesi ile duraksayan kadın hızla ona baktı.

''Eğer Sitrin taşı yoksa nasıl asker yetiştireceğiz? Cevabını Efendi Set'e vermek ister misin?'' Şimdi duraklama sırası adamdaydı.

İlk bilgi, Sitrin Taşı.

Adam çatılı kaşlarının altından cadıya baktı.

''Eğer sen işini düzgün yapabilseydin şu anda yer altından geçebilirdik.''

''Bunun için daha fazla karanlığa ihtiyacımız var. Yani daha fazla askere.'' diyerek hırsla adama baktı.

Affan ve Luna dikkatle ikiliyi izlerken yanlarında hızla geçen cisimle irkildiler. Luna dikkatini cadıya o kadar vermişti ki, görünmediklerine emin olsa da irkilmeden duramamıştı. Refleksle yanında ki adama yanaştığında Affan da onu belinden tuttu. Kısa bir an duraksayıp birbirlerine baktıklarında Affan hızla uzaklaştı. Luna gülmemek için kendini sıkarken dikkatini tekrar orta da ki kişilere verdi. Tıpkı diğer koruyucular gibi büyüklükte olan yılan Luna'nın ilgisini çekmezken aynı şeyi Affan için söylemek zordu. O yılanları sadece kitaplardan görmüştü. Şimdi ise karşısında gerçek bir Koruyucu Yılan vardı.

Metrelerce uzun pullu kuyruğu mağaranın içinde kıvrılmıştı. İri ve kaslı bedenlerini çentikleşmiş gözler ve zehirli olduğu her halinden belli uzun sivri dişler tamamlıyordu. Yılanın kafasının kenarlarında yukarı doğru kıvrılarak çıkan sivri boynuzlar vardı. Onlara bağlı siyah kayıştan iplerin ucunda bir asker duruyordu. Yılanın başından aşağı atlayan adamın acelesi herkesin dikkatini çekti.

Başından beri sırtını gördükleri kadın arkasını döndüğünde Affan öfkeyle,

''Bu kadın.'' dedi.

''Tanıyor musun?'' Affan kadına bakmadan başını salladı.

''Topraklarımızda karşılaştık. Kaçtı.''

''Ne oluyor?'' Cadının siyah gözleri ve gözlerinin kenarlarında ki mor damarlar onun tehlikeli bir cadı olduğunu vurguluyordu.

''Ne bu acele?'' diyerek devam etti, cadı.

''Klanlar, hepsi toplanmış.''

''Nerden duydun bunu? Emin misin?'' diye sordu yeşil yılan gözlü adam.

''Bağımsızlar söyledi.''

''Fark etmiş olmalılar. Savaş için hazırlanacaklardır.'' Cadı yanında duran adama baktı.

''Yine de bu topraklara giremezler. Savaşı ne zaman başlatacağımız bizim elimizde.'' Cadının söyledikleri onları rahatlatsa da son gelişme hoşlarına gitmemişti.

''Bir şey daha var.'' Asker tekrar konuştuğunda diğerleri ona dikkatle baktı. Adamın yüzünde oluşan sinsi gülümsemeyi Luna ve Affan göremedi.

''Ejderha Lideri'nin bir eşi varmış.'' Luna ve Affan aynı anda gerilirken, cadı ve yeşil gözlü adamın yüzlerinde iç ürperten bir gülümseme oluştu.

''İşte bu güzel bir haber.'' Cadı ellerini birbirine vururken, Affan yerinde zor duruyordu. Görünmediklerini biliyordu. Fakat yine de temkinli davranıyordu.

''Üstelik bu kadın, Kara Ejderha'yı getiren kişiymiş. Ayrıca bu dünyadan olmadığını söylüyorlar. Diğer dünyadanmış. Geçitler ile gelmiş.'' Affan, adamın bu kadar şeyi nerden bildiğini öğrendiğini merak ediyordu. Kendileri bile yeni öğrenmişti. Onlara yardım eden birileri olmalıydı. Ayrıca geçitler herkesin bilebileceği bir şey değildi.

İkinci bilgi, tek hain onların toprakların da değildi.

Cadı gözlerini irice açarken yüzü kasılmıştı. Karanlık bir sesle,

''Demek bütün planlarımızı bozan kadın o.'' dedi.

''Kara Ejderha'yı getiren sıradan bir kadın mıymış?'' Yeşil yılan gözlü adam gözlerini kısarken cadı öfkeyle ona döndü.

''Evet, sizin başaramadığınız işi sıradan bir kadın başarmış.'' Yeşil gözlü adam da aynı öfkeyle cadıya bakıyordu.

''Belki de birilerinin büyüsü işe yaramadığı içindir.'' Cadı ile Yeşil gözlü adam birbirine dik dik bakarken, Luna daha fazla halsiz hissetmeye başlamıştı. Gözleri aralarında ki ipe gidince iyice siyahlaştığını gördü. Çok az vakitleri kalmıştı.

''Gitmeliyiz.'' dedi Affan'a dönerken.

Affan keskin gözlerini Luna'ya çevirirken biraz daha kalmaları gerektiğini söyleyecekti. Fakat kadının yüzü iyice solmuş ve saçında ki parlaklık gitmek üzere olmasaydı. Onun da gözleri ipe giderken bir küfür savurdu. Başını sallarken son kez düşmanlarına baktı.

Luna iki elini kavramadan önce yüzünü kendisine çevirdi. Gözleri birbirine tutundu, birbirine giren ellerinde sıcak hissettiren ışık belirmeye başladı. Sıcaklık ruhlarına yayılırken ve onlar ait oldukları yere dönerken Affan, Ahon'un duymaktan hiç hoşlanmayacağı bir şey duydu.

Üçüncü bilgi, Set artık Şifa'nın da peşinde.

***

Aldıkları, iç yakan bir nefesle kendilerine geldiler. Affan'a bir soluklanma yetmezken art arda soluklanmaya başladı. Luna ise daha önce yaşadığı için daha çabuk atlatmıştı.

''Sakin ol! Bir şey yok.'' Luna, Affan'ın elini tutup onu sakinleştirmeye çalıştı. İlk başta kendisi de böyle olmuştu. Şok yaşıyor olmalıydı. Ruhu hem bedenine girmiş hem de aralarında olan bağ kopmuştu. İlk başta beyaz daha sonra siyahlaşan ip toz bulutu gibi dağılarak kopmuştu. Artık aralarında bağ yoktu.

Affan bir süre sonra kendisine gelirken elini Luna'dan çekerek ayağa kalktı. Luna da ayağa kalkarken diğerleri de aynı şekilde ayaklandı. Şimdi herkes merakla onlara bakıyordular.

''Bir şeyler öğrenebildiniz mi?'' Ahon hızla Affan'ın karşısında dikildi. Zaman bir türlü geçmemişti.

''Evet.'' dedi Affan. Fakat bir şey vardı ki Ejderha Lider'inin hoşuna gitmeyecekti. Gözleri hemen Ahon'un araksın da dikilen kadına kaydı.

''Anlat o zaman.'' Ahon'un sesi sabırsızlığın verdiği heyecanla yükselmişti.

''Harika, aramızda hiç konuşmayan kişiyi nasıl seçtin anlamıyorum.'' Sahn alayla Luna'ya dönerek onu hafifçe alkışladı. Luna kıkırdarken Sahn'a referans yaptı.

''Bu da böyle bir yetenek.'' Affan ters bir şekilde Sahn'a baktı. Hemen ardından da Luna'ya döndü.

''Sinirlerimi bozuyorsun.'' Luna bozulurken yüzü asıldı. Şifa sinirle Affan'a baktı. Bu adam ne kadar kabaydı? Ahon'a haksızlık yaptığını düşünmeye başlıyordu. Şifa tam kızı teselli edecekken Luna herkesi şoka sokacak bir şey yaptı.

Affan'ın koluna sarılarak hızla onu aşağı eğdi ve maske ile örtülü yanağına bir öpücük kondurdu. Affan hayatında belki de ilk defa afallarken açılmış gözleri ile kadına baktı. Onu, küçük bedeniyle nasıl eğdiğini bile düşünemiyordu. Maskesine rağmen hissettiği ılıklık ve yumuşaklık sinir uçlarını uyarıyordu. Yüzünde alışık olmadığı bir kızarıklığın oluştuğunu hissediyordu. Bu utanmak mıydı? Lanet olsun o otuz yaşındaydı. Kalbi, kalbi ise ritmini değiştirmişti. Bu kadın kesinlikle dengesini bozuyordu.

''Şimdi düzeldi mi, sinirlerin?'' Luna'nın oyuncu bir tavırla söyledikleri onun en başından beri numara yaptığını vurguluyordu. Sahn, Sivri ve Max kahkaha atarken Alhva ve Ahon dışındakiler gülmekle yetindi.

''İlter bunu görmeliydi.'' Sivri sırıtan bir ifade ile hala dumura uğramış gibi duran arkadaşına baktı. İlter ile bu durumla saatlerce eğlenebilirdi. Birisi bu kadına Affan'ı öpen ilk kadın olduğunu söylemeliydi.

Arran daha fazla kardeşinin düştüğü duruma dayanamazken onu kadından kurtardı.

''Yeter bu kadar, kendine gel.'' Arran'ın bal rengi gözleri koyulaşırken eğlenen ifadesi de gitmişti. Affan'ın tepkisi eğlenceliydi ama yine de kardeşinin durumunu bildiğinden dolayı kadına sinirlenmişti.

''Ne var? Alt üstü bir öpücük.'' Luna omuzlarını silkerken, onun bu kayıtsızlığına Affan oldukça öfkelendi.

''Sen-'' diye bir adım atmıştı ki Ahon daha büyük bir öfkeyle ikisini de susturdu.

''İkiniz de kesin! Derdimizi bu mu?'' Ahon'un gözleri ateş gibi yanarken herkes sessizliğe gömülmüştü.

''Şifa, Liya siz de diğer salona geçin. Diğerleri bura da kalacak. Affan sen de anlatmaya başla.'' Ahon art arda emirlerini sıralarken öfkesi hala geçmemişti. İyice çocuk oyununa çevirmişlerdi bu işi.

''Kalmak istiyorum.'' Şifa'nın hemen yanından konuşması ile dikkatini ona verdi. Derin bir nefes alırken,

''Olmaz.'' dedi. Neler olduğunu bilmiyordu ve ilk önce kendi öğrenmeliydi. Şifa'nın endişelenmesini ya da korkmasını istemiyordu.

''Öğrenmek istiyorum.'' Şifa diğerlerinin bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. Ahon'un hala sinirli olduğunu biliyordu, belki de inatlaşmamak daha iyi olurdu. Fakat olayların dışında kaldıkça kendisini garip hissediyordu. Neyle karşı karşıya olduklarını bilmek istiyordu.

''Daha sonra anlatacağım.'' Bir kere de üstelemeden tamam deseydi, Şifa şaşırırdı zaten.

''Ama şimdi öğrenmek istiyorum.'' Ahon'un elini tutarken ona yavaşça yanaştı. Şifa, nedense Ahon'un ona eksik bilgiler sunacağını düşünüyordu.

Ahon kadının parlak yeşil-kahverengi harelerine bakarken dikkatinin dağılmak üzere olduğunu fark etti. Bakışları fazla istekliydi.

Sahn'ın kılıcının onu dürtmesi ile boğazını temizleyerek bakışlarını Şifa'dan çekti.

''Sonra. Hadi gidin şimdi.'' Sesi az öncekine kıyasla daha sakindi.

Diğerleri, Ahon'un köşede kalan masayı işaret etmesi ile ilerlemeye başladı.

''Ben de kalacağım.'' Şifa'nın ısrarlı sesi etrafa yayılırken Ahon zaten kolay olacağını düşünmemişti. İki liderin ona sırıtarak bakması sinirlerini bozarken Şifa'yı belinden tutup kapıya doğru yürütmeye başladı.

''Hayır, hayır kalacağım.'' Şifa'nın hamlelerini ustaca önlerken kadını kapının dışına kadar getirdi.

''Ahon bırak beni! Yine barbarlık yapıyorsun.'' Şifa belini tutan ellere vururken ve çekmeye çalışırken Ahon'u hiç etkilemiyor gibi duruyordu. Yüzü yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan sinirle kızarırken Ahon'un onu birden öpmesi ile tamamen başka bir kırmızılığa boyandı. Tepki veremeyecek kadar afallamıştı. Kendine geldiğinde ise Ahon çoktan ondan çekilmişti. Yüzleri arasında kısacık bir mesafe kalırken, Şifa ne diyeceğini bilmiyordu. Kapı açıktı ve kapının dışında ki askerler hemen yanlarındaydı. Utancı o kadar büyümüştü ki Ahon'u parçalara ayırmak istiyordu.

''Barbar mı dedin?'' Haykırmak için açtığı dudakları Ahon'un sorusu ile sinirle birbirine kitlendi. Dudakları dahi yanıyordu ve kalbi sakinleşmiyordu. Kaburgalarına baskı yapmaya devam ediyordu.

''Bunun seni susturacağını bilseydim. Seni ilk gördüğüm andan beri uygulardım.'' Şifa'nın gözleri irice açılırken önce içerde kaçamak bakışlarla ve gülmemek için kendini zor tutan kişilere baktı. Daha sonra da başlarını öne eğmiş kapı da duran iki askere. En son ise eğlendiği her halinden belli, yüzünde can alıcı bir gülümseme ile onu izleyen adama baktı.

''S-sen, sen-'' Doğru düzgün tek bir kelime edemezken Ahon gülerek kulağına yaklaştı. Islak dudakları kulağını süpürürken ve sıcak nefesi saçlarından boynuna kadar okşarken nefesini tuttu.

''Sana akşam anlatacağım. Çünkü yanımda olunca dikkatimi dağıtıyorsun.'' Ahon kadının temiz kokusunu ciğerlerine doldururken talepkar dudaklarını kadının hemen kulağının arakasına yaslayarak derinden öptü.

Şifa nefes almayı unutmuştu. Gerçekten unutmuştu. Öyle ki ciğerlerinin sızlamaya başladığında nefes alabilmeyi hatırlamıştı. Görünmez bir ateş etrafını sararken, kaburgaları daha fazla kalbinin baskısına dayanamamış, çatlayarak kalbine yol vermişti. Ahon'a doğru koşan kalbi onun sıcak ve güçlü kalbi tarafından memnuniyetle karşılanmıştı.

Şifa, öksüren bir kişi olmasaydı kendine gelemezdi. Dikkati tekrar toplanırken hızla Ahon'u itti. Öfkeyle adama bakarken o gayet rahat bir şekilde gülüyordu. Çenesi kasılırken, ayağını öfkeyle yere vurdu.

''Sen zorba herifin tekisin.'' Saçlarını savurarak arkasını döndü. Yeri döven adımları iki üç adım atmıştı ki, aynı hızla geri döndü. Hala yerinde duran adama bakarak,

''Barbarsın duydun mu? Barbar. Barbar.'' Küçük haykırışlarının arasında yumruğunu Ahon'un omzuna indirirken aynı öfkeyle 'barbar' diye söylenerek ilerlemeye başladı. Ahon, başından dumanlar çıkan eşinin arkasından bakarken hala gülüyordu. Bu kadının öfkesi onu neden bu kadar eğlendiriyordu? Ayrıca her kadın öfkelenince bu kadar güzel oluyor muydu, yoksa bu sadece kendi eşine mi özeldi? Ahon başını iki yana sallarken kendi sorusuna kendi cevap verdi.

'Kesinlikle sadece eşine özeldi.'

''Şey bende gideyim artık, Şifa'ya yetişeyim.'' Ahon, Liya'ya dönerken kadının gülmemek için kendini sıktığını fark etti. Başını sallayarak Liya'ya izin verdiğinde onun uzaklaşmadan önce kıkırdadığını duydu. Liya bu haldeyse diğerlerini düşünmeye gerek yoktu. Boğazını temizleyerek dakikalar önce olduğu ciddi lider pozisyonuna girdi. Kapıda ki askerlerin başları hala yerdeydi. Ama onların da yüzlerinde şaşkınlık ve eğlenceli bir ifade vardı. Ahon sertçe,

''Kapıyı kapatın ve kimseyi yaklaştırmayın.'' dedi. Askerler anında irkilerek,

''Emredersiniz Lider!'' dediler aynı anda.

Ahon içeri girdiğinde diğerlerinin imalı ve alaylı ifadelerini gördü.

''Bu konu ile ilgili tek ima ve gülüş duyarsam, sizi kapı dışarı ederim.'' Ahon'un sert sesine diğer liderlerde olmak üzere herkes uydu. Dillerinin ucuna kadar gelen kelimeler ise sonraya saklandı. Sırıtmalarına ise zar zor müdahale edebildiler.

''Bende dahil miyim?'' Herkes Luna'ya döndüğünde yüzünde tatlı bir gülümseme ile Ahon'a bakıyordu. Ahon çattığı kaşlarının arasından,

''Evet.'' dedi. Luna dudaklarını sarkıtırken birden heyecanla atıldı.

''Ama Şifa'nın seveceği çok güzel bir şey veririm.'' Ahon duraksarken diğerleri bu garip pazarlığı seyrediyordu.

''Tamam.'' Ahon'un onay vermesi ile Luna kocaman bir kahkaha attı.

''Ejderha Lideri'nin bu kıvama geldiğini görmek beni çok şaşırttı. Hem çok cesaretli ve hem de çok güzel.'' Ahon somurturken ve diğerleri hala gülemezken Luna devam etti.

''Şifa'yı sevdim.'' Gözleri haylazca parlarken, Ahon'un dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu. Luna'nın sözlerine içten katılırken kendi kendine mırıldandı.

''Benim kadar değil.''

***

Liya koşar adım Şifa'ya yetiştiğinde onun hala söylendiğini duydu.

''Şifa, sakin ol.'' Şifa irkilerek Liya'ya döndü.

''Sakin mi? Beni deli ediyor. Ne yaptı görmedin mi?'' Şifa öfkeli nefeslerini sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da aptal kalbine yavaşlaması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

''Bunda ne var? Lider seni seviyor, sen onu seviyorsun.'' Şifa duraksarken,

''Öyle ama-'' diyerek başladığı cümlesi Liya tarafından sekteye uğradı.

''Ama falan yok. Böyle tepki vermen sanki istemiyormuşsun gibi duruyor.'' Şifa şaşkınlıkla Liya'ya baktı gerçekten öyle mi duruyordu.

''Hayır, ben seviyorum. Yani seviyorum derken,'' Cümlesi hava da kalırken Liya, Şifa'nın koluna girdi.

''O zaman sorun ne?'' Yavaş adımlarla yürürlerken Şifa omuz silkti.

''Utandım.'' Liya kıkırdarken Şifa somurtarak devam etti.

''Ona sürekli başkalarının yanında yapmamasını söylüyorum. Ama beni dinliyor mu? Asla.''

''Ben böyle düşünmezdim. Sonuçta birbirinizi seviyorsunuz ve sevginizi göstermenizden daha normal bir şey yok. Üstelik bahsettiğimiz kişi Lider. Böyle şeyler yapıyorsa seni düşündüğünden ve hissettiğinden daha fazla seviyordur.''

Şifa, Liya'nın sözleri ile yumuşacık oldu. Şifa ne kadar tutuksa Ahon tam tersiydi. Ona sevgisini göstermekte oldukça iyiydi. Fakat Şifa'nın elinde değildi. Aşık olmayı, sevmeyi düşünmemişti ama kendini birden herkesin yandığı bu ateşin içine yuvarlanırken bulmuştu. Korkuyordu, çekiniyordu ve en çok da utanıyordu. O da Ahon'u çok seviyordu. Gösteremiyordu belki ama gerçekten seviyordu. İlk defa kendini bir yere ait hissediyordu. Birisine ait hissediyordu ve aynı aitliği onda da görüyordu.

''Bak Şifa, Lider'imiz oldukça başarılı, güçlü ve yakışıklı.'' Şifa, Liya'ya bakarken konunun neden buraya geldiğini merak ediyordu.

''Evet, öyle.'' dedi Şifa hülyalara dalarken. Gözlerinin önüne Ahon'un dün akşam ki nefes kesen görüntüsü vardı.

''Peşinden koşan çok kadın vardı. Saygın diplomatlar kendi kızları ile evlendirmek için kuleyi yol geçen hana çevirmişti. Artık ısrarları o kadar artmıştı ki, Lider en sonunda onları sert bir şekilde uyararak bu konu ile ilgili kuleye gelmelerini yasaklamıştı.'' Şifa'nın kaşları çatılırken koridorun ortasında durdu. Liya'da onun karşısına geçtiğinde devam etti.

''İçlerinde çok güzel, yetenekli, zeki kadınlarda vardı. Hatta öyle biri vardı ki, bir ara Lider'i kaptıracağız diye korkmuştuk. Üstelik bu kadın, diplomasiyle askeriyesi ile göz alan Kuzey Vilayeti generalinin tek kızıydı. Bir önceki lider öldüğünde, Lider, kadınla görüşmeyi kesti. Daha sonra Kara Ejderha'nın kaybolması ile de uzun bir süre ses çıkmadı. Senin gelmen ile de tozlu raflarda yerini aldı.'' Şifa'nın kaşları iyice çatılırken hiç tanımadığı kadını yolmak istiyordu. Kalbinin etrafını sinsice saran bu duman kıskançlık mıydı?

''Neden bunu bana anlatıyorsun?'' Engelleyemediği öfkesinden dolayı sesi kızgın çıkmıştı. Gözlerine inen siyah perde Liya'nın sinsi gülümsemesini görmesini engelliyordu.

Liya çok sıradan bir olay gibi omuzunu silkerek,

''Elinde tuttuğun şeyin farkına var diye. Yoksa ansızın geçmişten biri gelir alır, şok olursun.'' dedi. Arkasını dönüp ilerlemeye başladığında gülümsemesi iyice büyüdü.

Şifa donup kaldığı yerden silkinerek kendine geldi. Böyle bir şey asla olamazdı. Asla! Liya'ya doğru hızlı adımlarla yetişmeye çalışırken düşündü, 'Olmazdı değil mi?'.

''Ne demek istiyorsun? Biz, biz Ahon ile mühürlüyüz.'' Şifa'nın mührü kayıtsızca kabul ettiği ilk an olabilirdi.

''Ah doğru, unutmuştum.'' dedi Liya alayla ve hemen ardından devam etti.

''Ama mühürden daha önemli bağlar vardır. Güven gibi, şefkat gibi, sevgi gibi. Sadece hissettirilmemeli, gösterilmeli.'' Liya kolunu tutan Şifa'nın elini çekerek, kol kola yürümeye başladı. Şifa'nın yüzü asılırken, o kadını tesadüfen bile olsa görmemeyi diliyordu. Liya onunla dalga geçiyor olabilir miydi? Kimi kandırıyordu ki öyle olsa bile artık bir kere bu illete yakalanmıştı. Artık gözlerini açmalı ve Ahon'u tamamen kendine bağlamalıydı.

***

Affan anlattıklarından sonra böyle bir şey olacağını biliyordu. Ahon delirmişti. Eğer etrafta masa dışında bir şeyler olsaydı onlarında sonu yerde küle dönen masa gibi olacaktı, şüphesiz.

''Nereden haberleri olur? Nasıl?'' Ahon yumruk yaptığı elini hızla camın altında duran mermere vurdu. Ahon'un aklı almıyordu. Diğer duyduklarına kıyasla Şifa'nın peşine düşecek olmaları onu delirtiyordu.

''Demek ki onlara yardım eden birileri var. Hem de her yerde.'' Merjen sözlerinin ardından Ahon'a doğru ilerleyerek elini adamın kasılmış omzuna koydu ve devam etti.

''Şimdi sakin olmalı ve bir plan yapmalıyız.''

''Merjen haklı, öğrendiğimiz bu bilgileri lehimize çevirmeliyiz.'' Alhva da, Ahon'a yaklaştı.

''Lider, Şifa burada olduğu sürece güvende. Bu kadar içeriye girmeleri için ölmeyi göze almış olmalılar. Şifa'yı gördüklerini sanmıyorum, söylentiler ile haberler olmuş olabilir ancak.'' Khan'ın sözlerine Umur'da destek oldu.

''Bağımsızlardan bir kişi bile duymuş olsa her yere yayılması gayet normal. Onların içinde hain olması bizi şaşırtmaz.''

Ahon derin nefesler alırken sakinleşmeye çalıştı. Doğru söylüyorlardı. Dikkatinin dağılmasına izin veremezdi. Ne Şifa'ya ne de diğer tüm klanlara ve insanlara bir şey olmasına izin vermeyecekti. Savaşı kazanacaktı. Gerekirse, her bedeli öder o topraklara girerdi.

Bu savaşı kazanacaktı ve Set denilen canavarı sonsuza kadar tarihten silecekti. Ölümsüz olması bile bunun önüne geçemezdi.

''Askerler!'' diye gürlediğinde kapı açıldı.

''Şifacı Ak'ı çağırın!'' Askerler giderken, ateşe dönüşmüş çentikli gözleri direkt Luna'ya döndü.

''Sen, bu savaşta bize yardım edeceksin. Ruhların yanımızda olduğunu söyledin. Ruhlar ve sen bize yardım et. Karşılığın da ne istersen alacaksın.'' Luna'nın gözleri kısılırken içinde ki güce kulak verdi. Gücün ne istediği belliydi. Savaşta olmayı ve kendini özgürce kullanmayı istiyordu. Elbette bu tehlikeliydi. Üstelik bir ablası vardı. O buna hayatta izin vermezdi. Az önce kullandığı kısacık güç bile dengesini bozmuştu.

''İstediğim her şeyi alabilirim, senin vermene ihtiyacım yok.'' Ahon kaşlarını çatarken yüzü gerildi. Diğerleri de yay gibi gerilirken Luna'ya bakmaya başladılar.

''Ruhların size yardım etmesini sağlayabilirim. Fakat ben edemem. Savaşta çok fazla güç kullanmam gerekecek. Bunun içinde uzun bir inzivadan çıkmış olmalıydım. Fakat bildiğiniz üzere inzivamı tamamlayamadan gücümü kullanmak zorunda kaldım ve inanın ki şu an da zapt etmek içinde fazlasıyla çaba harcıyorum.''

''İnzivadan başka yol yok mu? Ablanın buna engel olabildiğini söyledin. Yanında dursun.'' Luna, Max'in sözlerine espriye güler gibi güldü.

''Şu anda inzivaya yatsam daha zahmetsiz olur.'' dedi. Bu şekilde ablasının bu işe karışmayacağını net bir şekilde ifade etti.

"Ablanı buraya davet edelim." Alhva'nın önerisi ile Luna ona umutsuzca baktı.

"Bir şansımızı deneriz." dedi Luna. İçinden eklemeyi de unutmadı. 'Benim canımı okumazsa.'

"Bu sonra düşüneceğimiz bir şey şimdi önceliğimiz sitrin taşı ile içeri sızan hainler olmalı." Merjen'in sözlerinin hemen ardından kapı açılarak Şifacı Ak içeri girdi.

Tüm olanları kısaca Şifacı Ak'a da anlattılar. Sonra da merakla Şifacı Ak'ın sözlerini beklediler.

"Kara Ejderha'yı onların çalmaya çalışması sürpriz değil. Fakat cadılar dışında karanlık tarafın insanları dışarı çıkamaz. Yani en azından çıkamazdı. Onlara yardım edenler bağımsızların arasından olmalı. Bizim içlerimizden hain bulmaları çok zor."

''Ama imkansız değil. Geçitlere kadar biliyorlarsa sağlam kaynakları olmalı.'' Merjen, Şifacı Ak'ın sözünü kestiğinde doğrudan Ahon'a bakıyordu.

Ahon dişlerini sıkarken istemese de başını sallayarak onay vermek zorunda kaldı.

''Merjen haklı, geçitleri biz bile yeni öğrendik.''

''Eğer düşündüğüm gibi, hiç ölmemişlerse ve büyüyle ölümsüz olmuşlarsa bilebilirler. Çünkü onların zamanında geçitler vardı ve biliniyordu. Yine de sizin düşündüğünüz gibi bu kadar içeri girmeleri olanaksız.''

''O zaman nasıl haberleri oldu?'' diye sertçe sordu Ahon.

''Şifa'yı herkese tanıttın. Tüm halk biliyor ve sen halkın ağzını kapatamazsın. Söylentiler elbette olacaktı. Bağımsız topraklarına kadar gitmiş olması da hayret verici değil. Ayrıca biliyorsun ki onlarla ticaret yapıyoruz. Pazarlar her şeyin konuşulduğu bir yer.'' Şifacı Ak'ın sözleri kısa bir sessizliğe yol açtı. Oldukça mantıklı bir düşünceydi.

''Ölümsüz olduklarına emin miyiz peki? Eğer öylelerse bu bizim için çok zor olur.'' dedi Umur sıkkın bir ifade ile.

''Affan'ın anlattıklarına bakılırsa öyle gözüküyor. Sadece Set'in dönüşüm geçirmiş olması gerekiyordu. Çünkü her cadının bir kere ölümsüz yapma hakkı vardır. Ama diğer askerlerin gözleri de o şekildeyse onlarda aynı dönüşümü geçirmiş olmalı. Mühür olamaz. Çünkü kan mührü sadece Itır'ın dallarından yapılmış kadehle yapılır ve o kadehte bizde. Tüm askerleri dönüştüren bir yol bulmuş olmalılar ve bu da Sitrin taşından geçiyor.''

Şifacı Ak durdu ve sabırsızca onu dinleyen kişilere bakarak devam etti.

''Fakat nasıl yapıldığı ile ilgili bir bilgim yok. Araştırma yapmalıyım.''

Bu durum diğerlerinin canını sıkmıştı. Bir an önce sonuca ulaşmak istiyorlardı. Ahon yapılabilecek az hamleden en önemlilerini uygulamaya karar verdi.

''İlk yapacağımız şey tüm Sitrin taşlarını toplamak. Alhva, Affan'ın anlattıklarına göre Sitrin taşı sizin bölgede bulunuyor. Oradan çıkarabildiğimiz kadar Sitrin çıkartmalı ve güven altına almalıyız. Diğer bölgelere ise keşif birlikleri göndererek bulabildiğimiz her Sitrin taşına el koymalıyız.''

Ahon'un gözleri kısılırken herkese tek tek baktı.

''Kimseye güvenemeyiz. Bu bilgiler aramızda kalacak. Herkes bölgesinde ki askeri komutanları toplasın ve durumu kısaca anlatsın. Sınırlarımızı güven altına almalıyız. Topraklarımıza giren herkesi tek tek inceleyeceğiz. Bağımsız toprakların da üs kurmalıyız. Bu iş bitene kadar hiçbir bağımsız klanlara girmeyecek ve izin vermediğimiz, halk da dahil askerler bağımsız topraklarına girmeyecek. Bizden habersiz kuş dahi uçmayacak.''

''Bağımsız topraklarının çoğu Asi Kabilesi'nin elinde. Bu duruma müdahale etmek isteyecektir.''

''Khan doğru söylüyor. Asi Kabilesi bu duruma sessiz kalmaz.'' diyerek Umur, Khan'a destek verdi.

''Asi Kabilesi karşımızda durursa tarafını belli eder. Eğer savaşmak istemiyorsa bize uyacaktır.'' dedi Alhva.

''Lider, şu anda onlarla savaşmak mantıklı mı?'' diye soru Sahn.

''Affan'ın duyduklarına göre Set bir süre daha oradan çıkamayacak. Bu süre zarfında bağımsızları yenmek bizim için zor değil. Unutmayın ki barış ortamını sağlamak için Asi Kabilesi'ne göz yumduk.'' Ahon'un olası bir erken savaş fikri ortamı gerdi. Ama tersini düşünen kimse yoktu. Önemli olan kendi klanlarıydı.

''Yine de bir elçi göndermeli ve durumu anlatmalıyız.'' Max'in sözleri ile Luna araya girdi.

''Ben anlatabilirim. Sonuçta o topraklardan geliyorum.'' Ahon dikkatle Luna'ya döndü. Ona güvenebilirdi. Fakat şu anda böyle bir lüksü yoktu. Luna bir süre daha misafiri olmalıydı.

''Hayır sen burada kalmalısın. Başka bir elçi gönderebiliriz.'' Luna tedirginliğini belli etmeden,

''Neden burada kalmalıyım?'' diye sordu. Ahon kadının sesinde ki garip tınıyla gözleri şüpheyle kısıldı.

''Ruhların bize yardım edeceğini söylemedin mi?'' Luna içten içe sıkılırken,

''Söyledim.'' dedi.

''Burada kalıp ruhların bize yardım etmesini sağlayacaksın. Yer altını da güven altına almalıyız. Bize sürekli bilgi vermelisin. Merak etme inzivan ile bizzat ilgileneceğim.'' Luna tam şu anda ısrar ederse dikkat çekeceğine emindi. Bir şey demedi fakat hoşuna gitmediği yüzünden belliydi. Güleç suratı solmuş onun bir şeyler sakladığını gözler önüne sermişti. Elbette bu da liderlerin gözünden kaçmamıştı.

Ahon kısaca diğer liderlerle göz göze geldi.

''İnci Lideri ve Kurt Lideri dışında herkes diğer salona geçsin. Kısa sürede biz de geleceğiz.''

Ahon'un sözleri ile şaşkınlıkla birbirlerine baksalar da itiraz etmediler. Herkes dışarı çıktığında oda da kalan sadece üç liderdi.

''O kadın da bir şey var.'' dedi Alhva.

''Kesinlikle, bağımsızların konusu açıldığı an rengi değişti.'' diye devam etti Merjen ve ardından ekledi.

''Öyle bir gücün bağımsızlarda olması hiç iyi değil. ''

''Gitmek isterse ne yapacağız? Bahsettiği kadar güçlüyse bu zor olmayacaktır.'' Alhva başka bir can sıkan durumu söyledi.

''İçindeki gücü engelliyor. Gitmek isterse güç kullanacağının farkında. Bunu da bir süre yapamayacaktır. Ayrıca bize yardım edeceğini bizzat söyledi. Yine de tam anlamıyla güvenemeyiz. Tamda bu yüzden burada kalmalı. Gözümüzün önünde.'' Alhva dikkatle Ahon'a baktı.

''Hainlik yapacağını düşünüyor musun?''

Ahon başını iki yana sallayarak,

''Hayır ama bağımsızlarla olabilecek bir tartışma da tarafı biz olmayacağımız kesin.'' dedi.

''Ablasına değer veriyor. O her kimse onu bulmalı ve onunla anlaşmalıyız. Eğer ablası elimiz de olursa bize yardım etmekten başka çaresi olmayacaktır.'' Merjen'in sözlerinin hemen ardından çalan kapı susmalarını sağladı.

Ahon'un emri ile açılan kapıdan giren asker kısaca selam verip,

''Lider, Asi Kabilesi sınırımızda sizinle görüşmek için bekliyor.'' dedi.

Liderler gerilirken birbirlerine baktılar. Bu da nereden çıkmıştı şimdi?

''Kaç kişiler?'' Ahon kısaca zamanı ölçtü. Her yıl iki kere aralarında olan ticaret ve anlaşma için gelirlerdi. En son geldiklerinden itibaren altı ay geçmişti. Bu da onların kötü bir amaçla gelmediğini söylüyordu. Fakat yine de emin olmalıydı.

''Altı ay önce gelen grupla aynı grup. Farklı olarak bu sefer liderleri de var.''

''Liderleri mi?'' Merjen'in sorusu tamamen şaşkınlıktandı. Asi Lider'i sıradan bir şey için topraklarından çıkmazdı.

''Toplandığımızın haberini aldıysa gelmesi normal. Hepimizi bir arada bulmuşken istediği şeyi tekrar dile getirecektir.'' Ahon başını sallayarak Alhva'yı onayladı. Askere dönerek,

''Onlara davet balkonuna kadar eşlik edin. Çalışanlara da söyle yemeği erken hazırlasınlar.'' dedi.

''Elçi göndermemize gerek kalmadı. O bize teklifini yapmadan biz ona yapacağımız şeyi söyleyeceğiz. Bu kargaşa da istediğini rafa kaldırmak zorunda kalacak. Yoksa elinde ki anlaşmadan da olacağını bilmeli.'' Ahon'un üstü kapalı tehdidine liderler başlarını sallayarak yanında olduğunu belli etti.

Bu saatten sonra tolerans göstermeyeceklerdi.

***

Şifa tıpı diğerleri gibi gülerek camdan bahçeye bakıyordu. Oniks ve Zuria çifte kumrular gibi gezerken Axi onları rahat bırakmıyordu. Kendisinin yanındayken de bırakmamıştı. Onlar salona geldiğinde Oniks'de hemen ardından yanına gelmiş ve bir süre duygusal dakikalar geçirmişlerdi. Oniks'i gerçekten özlemişti ama ona bakınca verdiği kararın ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu. Oniks sanki bir gece de değişmişti. Gözleri daha canlı, hareketleri daha olgundu. Büyümüştü!

Yine de tamamen sayılmazdı. Axi, Oniks'i alıp diğerler koruyucu liderlerin yanına götürmek istediğin de zekice sıvışmaya çalışıyordu. Yüzünde ki ifadeden gitmek istemediğini belli ediyordu. Axi ile aralarında çıkan sürtüşmenin kazananı Axi oldu. Oniks, Axi'nin peşine takılırken Zuria'ya veda etmek zorunda kaldı.

''Axi gerçekten çok fena.'' Şifa uzaklaşan ejderhalardan gözünü çekerek üç kadına döndü.

''Elbette, Axi boşuna Kara Ejderha olmadı.'' Liya'nın sesinde ki gurur ölçülemezdi.

''Oniks geriden gelse de bence iyi idare ediyor.'' Fejin ise oyunu Oniks'den yana kullanmıştı.

''Kesinlikle, bu seferki Kara Ejderha'dan çok güçlü hisler alıyorum.'' Vilante'nin sözleri ile gururlanma sırası Şifa'daydı.

''Buraya alışamayacağı için korkmuştum. Neyse ki korktuğum gibi olmadı.''

''Alışamadığı tek şey sanırım lider.'' Liya kendi sözlerine güldüğünde diğerleri de onu takip etti. İşte bu doğruydu.

Şifacı Ak'ın dakikalar önce gitmesi ile baş başa kalan kızlar farklı konulardan konuşurken güneş artık neredeyse batmak üzereydi. Gökyüzünü hoş bir kızıllık sarmıştı. Şifa ne ara akşam olduğunu fark edemedi. Bugün zaman hızlı geçmişti.

Kapı açılıp içeriye liderler dışında herkes girdiğinde sessizleşerek onlara baktılar.

''Toplantı bitti mi?'' diye sordu Liya. Sahn başını iki yana sallayarak Fejin'in yanına kuruldu. Salonun köşesinde bulunan oturma kısmında ki kırmızı rahat koltuklara yerleşmişlerdi.

''Hayır, kovulduk.''

Liya'nın hemen yanına oturan Umur, kadının omzuna kolunu attı. Dora ve Khan ikili geniş koltuklara geçtiğinde Arran ve Sivri camın kenarına, Affan ise tekli koltuğa yerleşmişti. Luna ise bu tekli koltuğun kolçağına yaslanmıştı. Affan ona ters ters bakarken o sadece gülümsemekle yetindi. Şifacı Ak ise ortalarda gözükmüyordu.

Max, yeşil gözlerinin önüne düşen mavi saçlarını itekleyerek Sahn' baktı. Sahn ne var dercesine başını salladı. Max derin bir nefes alarak,

''Oradan kalkar mısın?'' dedi. Çatılı kaşlarının yakışmadığı kibar bir sesle. Fejin gözlerini hızla Max'e dikti.

''Saçmalama Max.''

''Başka yer mi yok da beni kaldırıyorsun?'' Max, Fejin'e hiç bakmadı gözleri doğruca Sahn'da idi. Bu adam yanlış sularda yüzüyordu ve Max buna izin vermeyecekti.

''Madem vardı sen niye oturmadın?''

''Of! Max.'' Fejin sinirle ayağa kalktığında Şifa'da ayaklandı.

''Fejin sen gel böyle otur.'' Şifa kalktığı tekli koltuğu Fejin'e bıraktı ve kendisi Sahn'ın yanına oturmadan hemen önce Max'i, ikili koltukların uçlarında oturan Khan ve Dora'nın arasına yerleştirdi.

''Sorun çözüldü sanırım.'' Şifa, Max'e baktı. Max memnuniyetle başını eğdiğinde Sahn homurdandı.

''Neden onu istediği oldu?'' Şifa gözlerini devirerek çocuk gibi somurtan Sahn'a baktı.

''Çünkü bizim misafirimiz.'' dedi. Gözleri ise Sahn'ı başka bir şey dememesi için uyarıyordu.

Sahn yüzünü kırıştırdı fakat bir şey demedi.

Küçük sohbetlerle fakat geneli sessiz geçen dakikaların ardından kapı tekrar açıldı. İçeri giren çalışanlar balkona doğru yemekleri taşırken Şifa ayağa kalktı.

''Sanırım yemek erken yiyilecek.''

''İyi bari acıkmıştım.'' Sahn karnını okşarken, Sivri,

''Umarım et vardır.'' dedi. Arran , Sivri'nin ensesine vurdu.

''Hayvan herif.'' Arran, Sivri'nin kabalığına kızmıştı.

''Merak etmeyin. Biz de etçilizdir.'' Umur'un sözleri ile Sivri'nin gözleri ışıldadı. Bahsettikleri et elbette bütün parçalardan oluşan kemikli etlerdi. Yemeklerde kullanılan kuşbaşı etler onlar için çerez gibiydi. Kurt Klanından da farklı bir yemek zevki beklenemezdi zaten.

Çalışanların ardından içeri giren liderler onlara doğru ilerlediler. Merakla onlara bakarlarken, liderler bir şey söyleyecek gibi durmuyordu. Gözlerinde bulunan temkinli bakışlarda kimsenin bir şey sormamasını bas bas bağırıyordu.

Vilante ona göre geniş olan tekli koltuğun kenarına doğru kayınca Alhva yanına yerleşti. İri bedeni koltukta fazla boş yer bırakmazken kadını kolları arasına aldı. Vilante neredeyse Alhva'nın kucağındaydı fakat kimse buna dikkat etmedi.

Max oturduğu koltuktan kalkarak liderine yer verirken kendisi Fejin'in oturduğu koltuğun yanında ki alçak demir döküm sehpaya oturdu.

Ahon ise Şifa'yı gördüğü anda dakikalardır nefes almadığını fark etti. Derin bir nefesi ciğerlerine çekerken aklının bir köşesinde sinsice kıvrılıp duran korku vardı. Şifa'ya bir şey olmasına izin vermeyecekti. Gözleri kadının yanında gevşekçe oturan Sahn'a kaydı.

Sahn tıpkı Max'e yaptığı gibi Ahon'a başını sallarken yanında ki boşluğu işaret etti. Ahon dişlerini sıkarken Sahn'ın omzunu tuttuğu gibi yerinden kaldırdı.

''Kalksan gevşek herif, bir de başını sallıyor.'' Ahon sertçe Sahn'a baktı ve Şifa'nın yanına kuruldu. Kolunu kadının beline sararak kendisine çekti.

''Niye sürekli kaldırılan ben oluyorum?'' Sahn homurdanarak Ahon'un yanında ki boşluğa oturdu. Fakat hiçte üzgün durmuyordu. Gözlerinde ki parıltı onun yine Ahon'u bilerek sinirlendirdiğini gösteriyordu.

''Yanlış zamanlarda yanlış yerde olduğun içindir.'' Umur'un alaylı sözleri ile Sahn yüzünü buruşturdu.

Ufak tefek muhabbetler dönerken Şifacı Ak'da onlara katılmış ve işine yarayacak kitaplarla ilgili bilgiler veriyordu. Herkesin kafasından başka teoriler uçuşurken, İnci Lider'i klanının kütüphanesinin tamamen Şifacı Ak' açık olduğunu, Kurt Lider'i ise istediği kitapların diyarın diğer ucunda dahi olsa ona getirebileceğini söylüyordu. Şifa konuşulanları sessizce dinlerken geceyi bekliyordu. Şimdilik sormayacaktı.

Çalışanlar balkona girip çıkarken yanlarına biri yanaştı. Selam vererek doğruca Ahon'a baktı.

''Lider, misafirleriniz geldi. Ne yapalım?'' Ahon ayaklandığında diğerleri de birbirlerine bakarak ayaklandı. Misafir mi vardı?

''İçeri alın.''

''Misafir mi?'' Sahn'ın sorusu havada kalırken kapıya doğru ilerlediler.

Siyah pelerinli bir grup içeri girdiğinde herkes onlara dikkatle baktı. Pelerinlerinin boğaz kısmında ki armalara baktıklarında kim olduğunu anladılar.

''Bunlar bağımsız topraklarından Asi Kabilesi.'' Liya safça gelenlere bakan Şifa'ya küçük bir açıklama yaptı. Şifa'nın kaşları şaşkınlıkla havalanırken, selamlamak için dudaklarını araladı. Fakat en öndeki kadının pelerinin başlığını çıkarmasıyla duraksadı.

Biri siyah diğeri kahverengi deri bez parçası ile örtülü gözler, Şifa'ya geri adım attırmıştı. Koyu kahve saçlarının içinde olan farklı kalınlıkta ki örgüler deri ince kayışlarla bağlanmıştı. İnce ama şekilli dudakları gergin duruyordu. Çıkık elmacık kemiklerini hafif kavisli burnu takip ediyordu. Sivri çenesi sıkılı duruyordu. Bir kadına göre fazlasıyla sert duran yüz hatları ile Şifa'nın gözünde güzel olmasa da çekiciydi. Eskitilmiş gibi duran kahverengi keten gömleğinin altında bacaklarını sımsıkı saran siyah deri bir pantolon vardı. Kıyafetleri sıradan olsa da, belinin her iki yanından sallanan kılıçlar, bacaklarına yerleştirdiği bıçaklar ve zırh ile kaplanmış deri eldivenleri tam tersini söylüyordu. Sıradan olmadığının.

Şifa kaba olmamak adına ilk adımı attı. Nedense Ahon bu anlarda hep susan taraf oluyordu. Lider olduğu için miydi? Yoksa kendisine bıraktığı için miydi? Bilemiyordu.

''Hoş geldiniz.'' Şifa şaşkınlığını sesine yansıtmadan gayet sevecen bir şekilde konuştuğunda kadının gözleri etrafı tarayarak ona döndü. Tam dudaklarını aralamıştı ki bakışları bir şeyi yeni fark etmiş gibi sağ çaprazına hızla, Affan'ın olduğu yere döndü. Yüzü korkutucu bir hale gelirken ve kaşları çatılırken dikkatle Affan'a bakmaya başladı.

Hayır, Affan'ın hemen arkasına sinen bedene, Luna'ya.

''Sen!'' Sert sesi etrafa dağılırken Ahon'un ve diğerlerinin bakışları Luna'ya kaydı.

Luna yüzünde ki beceriksiz gülümseme ile açığa çıktığında tüm planları bozacak şeyi söyledi.

''Abla!''

Luna'nın abla diye bahsettiği kişi Asi Kabilesi Lideri miydi?

***

Şöyle bir nefes vereyim, huhhhh.

Yetişirse, bir hafta sonra yeni bölümde görüşürüz. :))

Bölüm : 04.07.2025 12:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş