29. Bölüm

29. Zorunlu Anlaşma

Maysa Berran
maysaberran

Merhabaa sevgili okurlarım. Çok bir şey söylemeyeceğim sadece bölüm sonu açıklamasına bakın mutlaka demek istiyorum. 🤗🤭

Keyifli okumalar.😍❤️

***

Gelişen beklenmedik olayla sessizleşen ve gerilen ortamı Luna'nın sesi böldü.

''Ablacığım bu ne sürpriz!'' dedi abartılı bir heyecanla. Affan'ın arkasından gülümseyerek çıktı. Gülen dudaklarının çizgisinde tedirginlik vardı. Yine de hiç bozuntuya vermedi. Diğerlerinin bakışlarına aldırmadan ablasına yılışıkça sarıldı.

Asi Lider'i öfkeden kasılan yüzü ile Luna'ya baktı. Ona sarılmadı ama itmedi de. Kimse tek kelime demezken Luna tekrar konuştu.

''İşte benim ablam, İrithel. Ama sanırım siz onu tanıyorsunuz. Kendisi Asi Kabilesi Lider'i.''

''Evet, oldukça değişmiş.'' Şifacı Ak öne çıkarak İrithel'e baktı. Kadının yüzü Şifacı Ak'a dönerken hafifçe selam verdi.

''Sende yaşlanmışsın.'' Şifacı Ak uzun sakallarına dokunurken hafifçe güldü.

''Kimse olduğu yerde kalmaz.'' İrithel başını salladı.

''Doğru, kalmaz.'' Şifacı Ak ve İrithel'in sözleri ikisinin de geçmişte bir mazileri olduğunu gözler önüne seriyordu.

''Yardım ettiğin kız Asi Lider'i miydi?'' Sahn kaşlarını hayretle kaldırmış Şifacı Ak'a bakıyordu.

''O zamanlar lider değildim.'' Sahn, İrithel'e dönerek,

''Bu hiçbir şeyi değiştirmez.'' dedi.

''Hayır, çok şey değiştirir.'' İrithel direkt Sahn'ın gözlerine baktı. Sonra da Ahon'a döndü.

''Kardeşimin burada ne işi var?'' diye direkt sordu. Sıkılı dişleri kendini zor tuttuğunu gösteriyordu.

''Ben anlatabilirim.'' Luna ablasının kolunu tuttuğunda, İrithel ona hiç bakmadı.

''Sana daha sonra soracağım.'' Luna dudaklarını birbirine bastırırken geri çekildi. Kesinlikle bitmişti.

''Neden bunu yemek yerken konuşmuyoruz? Ayakta kaldık.'' Ahon her ne kadar bozulan planları için sinirlense de mantıklı hareket etmeliydi. Luna'nın abla diye bahsettiği kişinin Asi Lider'i olması onları büyük bir çıkmaza sokacaktı. Dakikalar önce yaptığı plan tersine dönmüştü.

Ahon, Şifa'nın belini tutarak önden ilerlerken diğerleri de onları takip etti. Herkes tek tek masada yerini alırken,

''Sen cadısın!'' diye hayretle konuştu, Max.

''İsmim Mel ve evet cadıyım.'' Cadı mor ve siyah irislerini Max'e dikerek güldü. Solgun ince dudaklarında asılı kalan gülümseme Max'i ürpertti. Göz çukurlarında ki damarlar siyah ince iplikler gibiydi. Yüzü ise bembeyazdı. Burnundan kulağına kadar kırmızı taşlarla süslenmiş bir takı vardı. Yüzüne renk veren sadece oydu.

''Bir cadıyı izinsiz bu topraklara getiriyorsun. Umuyoruz ki iyi bir sebebi vardır.'' Alhva çatılı kaşlarının altından doğruca İrithel'e baktı.

''Siz liderle görüşmeyeli uzun zaman oldu. Fakat yayılan, özellikle kötü haberleri duymak için sizinle görüşmeye ihtiyacım yok.'' Alhva'nın kaşları daha fazla çatılırken,

''Ne demek istiyorsun?'' diye sordu.

''Cadılarla başınızın dertte olduğunu duyduk ve Mel karanlık topraklara girebilen nadir cadılardandır. Buraya keyif için geldiğimi düşünmediniz herhalde?''

''Elbette, anlaşma yapmak istediğinin farkındayız. Ama o konuyla ilgili cevabımızı biliyorsunuz.''

Ahon arkasına yaslanarak İrithel'e baktı. Fazlasıyla kurnaz olan bu kadına olabildiğince az açık vermeye çalışacaktı.

İrithel'in dudaklarında kendine güvenen bir gülümseme oluştu. Hemen yanında oturan Luna'ya kısaca baktı.

''Biliyorum. Fakat bu sefer anlaşmayı siz yapacakmışsınız gibi duruyor.'' Liderler birbirine bakarken Ahon boğazını temizleyerek,

''Önce yemek yiyelim. Daha sonra konuşuruz.'' dedi.

''Hayır, şimdi konuşacağız ve şimdi anlaşacağız. Bu kadar yolu yemek yemek için gelmedim.'' İrithel'in sert sesi ortamı iyice gerdi.

''Abla iste-''

''Sen! Tek kelime etmeyeceksin.'' İrithel aynı sertlikle Luna'nın sözlerini kesti. Luna dudaklarını sarkıtarak tabağına döndü. En köşede oturan Affan'ın bakışlarını ise göremedi.

''Kelimelerine dikkat et! Benim topraklarımdasın.'' Ahon kısılan gözlerinin ardından tehditkarca İrithel'e baktı.

''Ahon.'' Şifa, adamın ellerini tutarak sakinleştirmeye çalıştı. Ahon'un bakışları bu küçük ama etkili temasla yanında ki kadına döndü. Bedeni az da olsa gevşerken başını salladı.

''Ne istiyorsun?'' Sesi az öncekine nazaran daha sakindi fakat gözlerinde yatan tehditkarlık devam ediyordu.

''Önce Luna'nın neden burada olduğunu öğrenmek istiyorum. Eksiksiz bir şekilde.''

***

''Sen, bunu benden habersiz nasıl yaparsın?''

Ahon sadece Şifa ile ilgili bölümü atlamış ve geri kalan her şeyi anlatmıştı. Böylece Şifa'da merakını gidermişti. Fakat bu durum İrithel'i fazlasıyla öfkelendirmişti. Halbuki ilk başlarda oldukça sakin bir şekilde dinliyordu. Nasıl birden sinirlendiğini kimse anlamamıştı.

''Ben gördüğüm için yaptım. Uzaktaydım.'' Luna beceriksizce açıklamasını yaparken bakışlarını ablasından kaçırdı. Bu kadar çabuk yakalanabileceğini düşünmemişti.

''Peki o öngörülerinde sana neler yapacağımı da gördün mü?'' Luna yanağını kaşırken omuzlarını silkti.

''O kısmı atlamışım.'' İrithel sık nefeslerinin arasından Luna'ya son kez baktı.

''Bir daha değil bağımsız topraklarından çıkmak kabileden dışarıya tek adım dahi atmayacaksın.'' Keskin sözleri ile Luna hızla ablasına döndü. Ama kadın artık ona bakmıyordu.

''Ama abla-'' Mel'in koluna dokunması ile susman zorunda kaldı. Şu an da konuşmasa daha iyiydi.

''Kardeşimi kullanıp işinize yarayan bilgileri öğrendikten sonra ne yapmaya karar verdiniz?''

''Elbette bazı önlemler aldık. Fakat sizinle ilgili kısma gelecek olursak, topraklarınızda kısa süreli hakimiyet kuracağız. Bağımsızlardan kimse klanlara girmeyecek ve klanlardan da sizin topraklarınıza. Ticaret savaş sonuçlanana kadar duracak. Ayrıca sizin topraklarınız ile karanlık tarafın toprakları arasında ki yer bizim tarafımızdan gözetlenecek. En ufak bir sızıntı yine bizim tarafımızdan alınacak.'' Ahon kısa bir es verdiğinde Luna'ya bakarak devam etti.

''Kardeşinin ise bize yardım etmesini istiyoruz. Burada ihtiyacı olan her şey ayarlanacak. Bu güçteki bir kişinin savaş sonlanana kadar başka bir yerde olmasına göz yumamayız. Biz üç klan lideri bu şekilde karar aldık. Bu süre zarfında bağımsızların ve sizlerin iş birliğini yapması daha iyi olacaktır.''

İrithel ve yanında gelenler gerilmişti. Bu düpedüz bir işgal ve tehditti.

''Peki ya işbirliği yapmazsak?'' Ahon, İrithel'in kolayca köşeye çekilecek biri olmadığını uzun zaman önce anlamıştı. Ondan bir hamle gelmediği sürece plana sadık kalacaktı. Fakat bunun çok uzun sürmeyeceğini hissediyordu.

''Ne olacağını çok iyi biliyorsunuz. Bağımsızlarla savaşmak bize bir şey kaybettirmez ama üç klanla savaşmak size çok şey kaybettirir.'' Herkes sessizce Ahon ve İrithel arasında ki sözlü güç yarışını dinliyordu.

İrithel başını sallayarak yanında gelen arkadaşlarına baktı ve tekrar Ahon'a döndü.

''Haklısınız, bize çok şey kaybettirir.'' İrithel'in kendi arkadaşları dahil şaşkınca ona baktılar. İrithel'in mantıklı bir karar vereceğini biliyorlardı. Ama bu kadar kolay kabul edeceğini de düşünmüyorlardı.

Ahon erkenden rahatlamaması gerektiğini biliyordu. Şayet İrithel'in sözleri de bunu destekledi.

''Fakat hangisi daha güçlüdür? Bilgi mi, üç klan askerleri ve koruyucuları mı?''

''Ne demek istiyorsun?'' Ahon kuşkuyla İrithel'e baktı.

''Bilmediğiniz bir çok şeyi biliyorum demek.'' İrithel, Mel'e döndü. İşareti alan kadın Şifacı Ak'a dönerek,

''Boşuna kitaplarda Sitrin taşını arama bulamazsın. Bu bilgiyi sadece cadılar bilir.'' dedi. Donan bedenler bir şey diyemezken İrithel, Ahon'a döndü.

''Set'in ölümsüz olduğunu biliyorsunuz. Onu nasıl yok etmeyi düşünüyorsunuz?'' Ahon dişlerini sıkarken cevap vermedi. Bu lanet kadın bu bilgiyi de biliyor olamazdı.

''Sorma şekline bakılırsa sen biliyorsun.'' İrithel başını salladığında Ahon lanet okudu.

''Şimdi bir de benim anlaşmamı dinleyin.'' İrithel sandalyesinde arkasına yaslanarak yıllardır incelikle işlediği anlaşmanın planlarını anlatmaya başladı.

''Bağımsız toprakları tamamen benim himayemde olacak. Asırlar önce nasıl dört klanlık varsa yine o şekilde düzen kurulacak. Dördüncü klan bizler olacağız. Bağımsızlar tamamen ortadan kalkacak.''

''Bunun için koruyuculara ihtiyaç var. Daha önce de söyledik, koruyucular olmadan klan olamazsın.'' Alhva'nın sert sözleri İrithel'i bölerken, kadın gayet umarsızca omuz silkti.

''Koruyucularımızın olmayacağını da nerden çıkardınız?''

''Nasıl?'' İrithel, Merjen'e döndü.

''Koruyucularımız olacak.'' Sonra tekrar Ahon'a baktı.

''Set ile olan savaşı kazanırsak, ki kazanacağız. İşte o zaman yılanların koruyuculuğu bize verilecek.''

''Sen çıldırmışsın! Bu imkansız!'' Alhva öfkeyle ellerini masaya koydu. Hemen ardından da Ahon'a baktı.

''Ne dediğini duymuyor musun?'' Ahon dişlerini sıkarak,

''Sakin ol Alhva.'' dedi. Kahretsin ki duyuyordu.

''Böyle bir şeye izin veremeyiz. Yılanlara güvenmiyoruz. Bir ihanete daha göz göre göre kabul edemeyiz.''

''Bahsettiğim şey yılanların kendisi değil. Ruhları. Onların ruhlarını çıkartacağız ve temizleyeceğiz. Daha sonra ise simgemiz olan atlarımızla birleştireceğiz. Yeni bir koruyucu oluşturacağız.''

''Kadim Ağaç Itır buna izin vermez. Koruyucuları o çağırdı ve eğer isteseydi yeni bir tane daha çağırırdı.'' İrithel alayla gülerek Şifacı Ak'a döndü.

''O zaman savaşta size Itır yardım etsin.'' İrithel sakinleşen Şifacı Ak'a kısılı bakışlarının altından inceledi.

''Ah! Doğru, Itır bu konuya karışamaz öyle değil mi? Doğal bir süreç.''

''Şifacı Ak haklı. Diyelim ki biz kabul ettik, Itır bunu kabul etmezse koruyucuyu geri çağırır.'' dedi Merjen.

''Evet, ama yok edemez öyle değil mi? Eğer edebilseydi şu anda bu durumda olmazdık.'' İrithel hedefine giden yolda adım atmaya devam etti.

''Itır sadece Tanrı'nın görevlendirdiği bir ruh. Bu anlaşmayı o da kabul edecektir. Yılanlardan kurtulmanın tek yolu bu. Yoksa bu da başka bir sürgüne neden olur ve o da ileride aynı sorunlara yol açar. Tarih tekerrür eder.''

Ahon derin bir nefes alarak,

''Peki, Itırla kim bu anlaşmayı yapacak? Yerini bilen kimse yok.'' dedi. İşler hiçte istediği gibi gitmiyordu.

''O kısmı Luna halledecek.'' Herkesin bakışları Luna'ya dönerken, somurttuğu yüzü huysuzca buruştu.

''Yeryüzünün kraliçesi ile çok iyi anlaşırız.'' diyerek ima ile konuştu.

''Nasıl yani? Sen, Itır'ı da mı biliyorsun?'' Luna, Fejin'e bakarak 'Maalesef.' der gibi başını salladı.

''İşte benim anlaşmam bu. Savaşta her türlü desteği size vereceğiz. Bilgilerde dahil. Karşılığında ise klanlık istiyorum.''

İrithel'in kendinden emin sözleri ile bakışları Ahon'a döndü. Ahon gri gözlerini avcı misali kısmış İrithel'e bakıyordu. Onunla anlaşmak yapmak istemediği her halinden belliydi. Fakat kadın dediği gibi önemli bilgilere sahipse, kestirip de atamazdı.

''Bize öyle bir bilgi ver ki, sana gerçekten inanalım.'' İrithel sıkkın bir nefes verdi. Bu adam kadar şüpheci birisini tanımamıştı.

''Ne öğrenmek istiyorsun?'' Ahon, Şifacı Ak'a döndü. Şifacı Ak başını sallayıp,

''Sitrin taşı ne anlama geliyor?'' diye sordu. En önemli konu oydu.

İrithel başı ile Mel'e işaret verdiğinde konuşma sırası Mel'deydi.

''Sitrin taşının özel hiçbir anlamı yok.'' Masada kıpırtılar olunca Mel kimseye konuşma fırsatı vermeden devam etti.

''Özel olan cadının kendisi. Her cadının enerji aldığı bir maddesi vardır. Bunlar genelde doğal taşlar olur. İşte bahsettiğiniz cadının da taşı Sitrin olmalı. Bu durum ise çok önemli bir yerde işe yarar. Ayinlerde ve güçlü kara büyülerde. Kara Büyü yapan cadıların bir kereye mahsus ölümsüzlük verdiğini biliyorsunuzdur. Ölümsüzlük ayini sırasında cadı kendi maddesini kullanır. Set'i de böyle ölümsüz yaptı. Ayrıca güçlü dönüşümleri de yine bu taş sayesinde yapabilir. Bahsettiğiniz yılan gözlü askerlerde dönüşüm geçirenler. Bir yılanın tüm özelliklerini aldıkları anlamına gelir. Daha güçlü, daha çevik ve daha zehirli. Sitrin taşının bu kadar önemli olması bu yüzden. Ama tek başına Sitrin taşı bir işe yaramaz.''

Duydukları bu bilgiler hiç hoşlarına gitmemişti.

''Bu korkunç! Karanlık tarafta çok fazla cadı var.'' diye hayretle söylendi Liya.

''Eskiden her cadı kara büyü ile uğraşabilirdi. Fakat ihanet savaşından sonra bir çok güçlü cadı öldü. Geri kalanlar ise karanlık tarafa geçti. Ama onlarında çok uzun yaşadığını sanmıyorum. O savaştan sonra cadıların sayısı azaldı ve kara büyü yapabilen cadılar ise neredeyse kalmadı. Çünkü ölen ve giden cadılarla beraber bilgiler de yok oldu. Yine de bu tarafta kara büyü yapan cadıların sayısı düşünüldüğünde, karanlık tarafta en az dört-beş cadı vardır.'' Alhva dikkatle Mel'e baktı.

''Peki cadılar ölümsüz olabilir mi?''

''Bu çok riskli. Fakat eğer bir cadı lanetlenme riskini göze almışsa olabilir.''

''Bahsettiğimiz şu cadı, ölümsüz mü?'' Bu seferde Merjen merakla sormuştu.

''Onun ismi Naja. İsmini zehirli bir yılan türünden almıştır. İhanet savaşından beri Set'in en büyük destekçisi ve askeridir.'' Mel böylece cadının dolaylı da olsa ölümsüz olduğunu belirtmiş oldu.

Masa tekrar sessizleştiğinde öğrendikleri yeni bilgileri sindirmeye çalışıyorlardı. Şifa ise artık şaşırmaması gerektiğini kendine hatırlatıp duruyor ama yine de engel olamıyordu. Gözleri kasılmış çenesi ile dümdüz ileriye bakan Ahon'a döndü. İçindeki sıkıntıyı, sırtında ki tonlarca yükü hissedebiliyordu. Şifa'nın içi burkuldu. Hiçbir şey yapamamak canını sıkıyordu. Yardım etmek, az da olsa Ahon'u dertlerinden kurtarmak istiyordu.

Adamın kasılmış ve yumruk haline gelmiş elini, kendi elleri arasına aldı. Ahon'un gri parlaklığını yitirmiş, yorgun gözleri onun elalarına dikildi. Şifa hafifçe başını sallayıp, gülümsedi. Ne için onay verdiğini bilmiyordu ama o anda Ahon'un zor bir kararın kıyısında olduğunu hissetmişti.

Ahon derin bir nefes alıp İrithel'e dönmeden önce, Alhva ve Merjen'e baktı. Onlarda aynı şekilde başlarını salladıklarında,

''Anlaşmanı kabul ediyoruz.'' dedi Ahon.

İrithel ve yanındakilerin gözlerine zafer pırıltıları düştü.

''Ayrıntıları yemek yedikten sonra konuşalım.'' Ahon'un işareti ile yemekler dağıtılmaya başlandı. Masaya gelen birbirinden lezzetli yemekler küçük sohbetler eşliğinde yiyildi.

''Bu arada, tebrik ederim evlenmişsiniz.'' İrithel, dudaklarını silip Ahon ve Şifa'ya döndü.

''Teşekkür ederiz.'' dedi Şifa. Artık alışmıştı.

''Bağımsız topraklarında haberler çabuk yayılıyor anlaşılan.'' İrithel, Ahon'un imalı sözlerine alayla güldü.

''Diğer klanların halkı konuşmayı çok seviyorsa, demek ki.'' Ahon'un dudaklarından garip bir homurtu yükselirken ayağa kalktı.

''Anlaşmanın şartlarını konuşalım.'' Herkes teker teker ayağa kalktığında Ahon, Şifa'ya döndü. Fakat daha bir şey diyemeden kadın onun ne diyeceğini hemen anlayarak atağa geçti.

''Hiç nefesini tüketme, gitmiyorum.'' Ahon dudaklarını birbirine bastırırken başını salladı. Pekala, eğer bu seferde engel olursa kendisini kapının önünde bulurdu.

Salondan çıkıp daha büyük oturma grupları olan kulenin başka odasına geçtiler. Herkes tek tek otururken Affan'ın ikili koltuğa oturmasını fırsat bilen Luna yüzünde sinsi bir gülümseme ile adamın yanına doğru ilerlemeye başladı. İki adım da adamın yanına geçecekti ki,

''Luna! Yanıma gel.'' ablasının keskin sesini duydu. Hiç bozuntuya vermeden Affan'ın kolunu tutarak ablasına döndü.

''Abla, bak bu Affan. Benimle karanlık tarafa geldi. Çünkü ruhlarımız mükemmel bir şekilde uydu.'' Affan bir kolunu tutan küçük ele baktı bir de açıkta kalan tek gözünü tehditkar bir şekilde ona diken İrithel'e .

''Öyle mi?'' Luna hevesle başını salladığında İrithel kaşlarını çatarak ona döndü.

''Umurumda değil. Yanıma gel, şimdi.'' Her kelimesini tek tek bastırarak söylemesi ile Luna yüzünü asarak, hiç istemese de Affan'ın kolunu bırakarak İrithel'e doğru yürüdü.

''Ben, Affan-'' Luna sözlerine devam edecekti ki İrithel sertçe,

''Ne istediğinin farkındayım ve izin vermiyorum.'' dedi. Luna tekrar dudaklarını aralamıştı ki,

''Tek kelime etme.'' Luna oflayarak koltuğa çöktü. İrithel bakışlarını Luna'dan çekerek Affan'a ters ters baktı ve o da koltuğa oturdu.

Affan kaşlarını çatarak yerine otururken Luna'ya baktı. Dudakları küçük bir çocuk gibi sarkmış ve yüzü mahzunlaşmıştı. Affan, sürekli gülen, eğlenen kızın bu halini istemsizce yadırgamış ve rahatsız olmuştu. Ablası gerçekten önemli olmalıydı ki, onu şartsız bir şekilde dinliyor ve isteklerini yerine getiriyordu.

''Asıl konumuza dönelim.'' Ahon, İrithel'e baktığında kadın da bakışlarını Affan'dan çekip ona döndü.

Ahon artık müttefik olduklarının bilinci ile diğer klan liderleriyle aldıkları kararları tek tek anlattı. Luna ile ilgili düşünceleri de dahil.

''Söylediğiniz her şeyi anlaşmamız gereği kabul edeceğim. Fakat Luna için aynı şey geçerli değil. O benimle bağımsız topraklarına geri gelecek.''

''Luna ilgili kararımız kesin. Eğer endişe ediyorsanız buna gerek yok. En iyi şartlarda misafir edilecek.'' Ahon kararlı bakışlarla İrithel'e bakmaya devam etti.

''Sorun misafir edilmesi değil. Luna inzivaya girmeden önce fazla güç kullandı. Şimdi ise inzivası bitmeden tekrar gücünü kullanmak zorunda kaldı. Üstelik karanlık tarafa geçmiş olması da gücünü fazlasıyla tetikleyecektir. Bu da bulunduğu yerdeki kişileri tehlike de olabileceği anlamına gelir.'' İrithel'in sözleri kısa bir sessizliğe yol açtı. Luna bu kadar tehlikeliyse yakın da olması mantıklı mıydı?

''Abla ben kendimi iyi hissediyorum. Kalabilirim. Hem savaşa kadar güç kullanmama gerek kalmayacak.'' Ablasının sert bakışları ona döndüğünde hızla ekledi.

''İnzivamı tamamlamalıyım.''

''Burada kaldığı süre boyunca bize sadece ruhlar konusunda yardım edecek.'' Ahon her ne olursa olsun Luna'yı bırakma taraftarı değildi. Gerekirse kulenin bir bölümünü sadece onun için kapatırdı ama gitmesine müsaade etmezdi.

''Ruhlarla anlaşmak içinde belirli bir enerjiye ihtiyaç vardır. Eğer Luna gücünü bu şekilde kullanmaya devam ederse burada ki herkes için tehlikeli olabilir. Savaş konusuna gelirsek, kesinlikle savaşta olmaz. Evet , Luna çok güçlü. Ama fazla ve dengesiz kullanırsa hem kendisi için hem de çevresindekiler için tehlikeli olur. Savaş esnasında dengesiz bir güçle uğraşmak düşmanla uğraşmaktan daha zor olur.''

''Savaş ile ilgili düşüncelerini Luna'da söyledi. Bu durum için baskı yapamayız fakat diğeri için taviz vermeyeceğiz. Anlaşma bu şekilde. Senin isteklerin karşısında çok da büyük bir şey değil. Öyle değil mi?'' Ahon tek kaşını havaya kaldırarak, yüzü kasılmış kadına baktı. Luna'yı bırakmak istemediği her halinden belliydi.

''Kardeşiniz için endişelenmenize gerek yok. Biz Luna'yı çok sevdik ve onu burada gerçek bir misafir gibi ağırlayacağız. Eğer kendisi de isterse ben ona seve seve arkadaşlık edebilirim.'' Şifa'nın ılımlı ve sakin sesi ile bakışlar ona döndü. Luna gözlerini heyecanla açarak,

''Çok isterim. Bende seni çok sevdim.'' dedi.

''Arkadaş?'' İrithel sorgu dolu bir ifade ile Şifa'yı inceledi.

''Evet, elbette. Luna çok sevimli. Tehlikeli olacağını düşünmüyorum.'' Şifa sözlerinde sonuna kadar samimiydi. Bu kızı ilk gördüğü andan beri çok sevmişti.

''Ayy, sen de çok güzelsin.'' Luna şımarıkça güldü. Aldığı iltifat oldukça hoşuna gitmişti. Şifa da güldüğünde Sahn,

''En son savaşı konuşuyorduk, ne ara muhabbet buraya geldi?'' diye eğlenen bir ifade ile sordu. Şifa ağzından onaylamaz sesler çıkararak Sahn'a batı. Ama yüzünden onun da eğlendiği belliydi.

''O zaman anlaştık.'' İrithel dişlerini sıkarak,

''Tek bir şartla.'' dedi. Ahon ve diğer liderler kadının şart koşmasına memnuniyetsizce baktılar.

''Atmaca da Luna ile birlikte kalacak.''

Atmaca, kahverengi saçlarının sadece bir tutamı uzun ve kırmızı, siyah iple örülmüştü. Bu bir tutam dışında geri kalan saçları kısaydı. Geniş bir alnı, düşük koyu kahve kaşlarının altında yeşil gözleri cansız bakıyordu. Sağ gözünün hemen altında ince, kabuk tutmuş, kulağının altına kadar uzanan taze bir yara vardı. Sakalsız, kemikli ve ifadesiz duran yüzünü tehlikeli gösteriyordu. Burnu hafif yamuktu ama orantısız durmuyordu. Göğsü ve omuzları geniş beli inceydi. Genel olarak kaslı olmayan ama atik duran bir vücudu vardı. Çapraz bir şekilde taktığı yay ve okları dışında belinde iki bıçağı vardı.

İrithel'in sözleri ile başını eğmiş ve sorgusuzca verilen görevi kabul etmişti.

''Hayır, Atmaca olmasın.'' Luna'nın isyankar sesi ile İrithel kaşlarını çatarak ona baktı.

''Atmaca sana eşlik edecek. Ta ki sen benim yanıma güvenli bir şekilde gelene kadar.''

''Of! Atmaca asla beni yalnız bırakmaz. Bana özel alan tanımıyor!'' Luna'nın isyanı devam ederken ne İrithel'in ne de sözlerin direkt sahibi olan Atmaca'nın umurundaydı. Fakat Affan istemsizce bu adamı dikkatle süzmüştü. Bu durum Luna ile birlikte bir tek onun hoşuna gitmemişti. Affan içindeki kargaşaya anlam veremezken kendine gelmek adına çenesini ve ellerini aynı anda sıktı. Şimdi bu adam sürekli Luna'nın etrafında mı olacaktı? Tam bir saçmalıktı. Hem bu durum hem de kendi düşünceleri. Saçmalıktı.

''Pekala bizim için sorun değil. Tabi bir sorun çıkarmadığı sürece.'' Ahon'un son sözleri tehdit edercesine çıktı.

''Tek görevi Luna. Onun dışında kimse ile işi olmayacak. Tabi dışardan bir müdahale gelmediği sürece.'' İrithel, Ahon'un sözlerini ona çevirdiğinde gerginlikten doğan kısa bir sessizlik oldu.

''Her neyse artık konumuza dönelim.'' Merjen sessizliği bölerken, dikkatleri üzerine çekti.

''Set'in nasıl öldürüleceğini bildiğini söyledin. Nasıl?'' diyerek direkt konuya girdi Alhva.

''Ölümsüz olduğunuzda ruhunuzla beraber bedeninizde değişir. Set'in şu an ki görünüşü bir insan gibi değil. Fakat ölümsüz olduktan sonra çokta bir önemi yok, en azından Set için. Ama işler bu kadar basit yürümez. Her şeyin bir karşıtı vardır. Gece ile gündüz, siyah ile beyaz ve ölümsüzlük ile ölüm gibi. Eğer ölümsüz olacaksan karşılığında ölümü vermelisin. Yani Set ölümsüz olduğunda bir karşıt vermeliydi. Bir zaaf. Ölümsüzlüğünü yok edecek bir zaaf.''

Mel'in sözlerini büyük bir dikkatle dinlediklerinde Ahon düşünceli bir şekilde,

''O zaman, o zaafı bulmalıyız.'' dedi. Gri gözleri İrithel'e döndü.

''Ne olduğunu biliyor musun?'' diye sordu.

İrithel şüpheyle herkese tek tek baktı.

''Burada ki herkese güvenebilirsin.'' İrithel, gözlerini Ahon'a çevirmeden önce içlerinden bir kişiye dikkatle baktı. Tek kaşı havalanırken,

''Emin misin?'' diye sordu. Sesinde ki garip tını klan liderlerinin hoşuna gitmemişti.

''Ne ima ediyorsun? Askerlerimize güveniyoruz.'' İrithel alaylı bakışlarla Alhva'ya başını salladı. Kadının küstah halleri hoşlarına gitmiyordu.

''Set'i öldürmenin tek bir yolu var. O da ölümsüzlüğüne karşılık verdiği kendi kılıcı. Set'in zaafı kılıcı.''

''Sizlerle savaşmak güzeldi.'' Sahn'ın dramatik sözleri ters bakışların hedefi oldu. Herkesin canı sıkılmıştı o kılıca ulaşmak imkansızdı. Ancak savaş esnasında şansları varsa elde edebilirlerdi.

''Bu durumda savaşta ki ilk hedefimiz Set'in kılıcı olmalı.'' Ahon'un zihninde çarklar hızla dönerken İrithel'in sözleri ile her bir çark tek tek yere döküldü.

''Olamaz. Çünkü Set'in kılıcı bende.'' Hayretle açılan gözler İrithel'e baktı. Bu kadın dalga mı geçiyordu?

''Sen ne saçmalıyorsun?'' diye öfkeyle konuştu Ahon.

''Hani bir şey çaldığımdan bahsetmiştim ya, o şey tam olarak buydu.'' Luna araya girdiğinde Ahon kısaca ona baktı.

''Ablama ait bir şey, demiştin.'' Ahon'un sert sesi tınısını korurken Luna gözlerini kaçırdı.

''Biraz çarpıtmış olabilirim.'' Ahon kaşlarını çatarak Luna'ya baktı ve tekrar İrithel'e döndü.

''Neden o kılıcı aldın? Bir planın olmalı.''

''Bir planım vardı ve gerçekleşmek üzere.'' İrithel ona şüphe ve öfkeyle bakan kalan liderlerine baktı.

''Kara Ejderha çalındığını duyduğum anda savaş çıkacağını biliyordum. Bu durumu kendi lehime çevirmeliydim. Bir koza ihtiyacım vardı. Siz, Kara Ejderha'yı bulmak için uğraşırken ben çoktan savaş hazırlıklarına başlamıştım. Set'in zaafını öğrenmek mesele değildi önemli olan onu elde edebilmekti. Luna da burada devreye girdi. İstikrarla inzivada kalması gerektiğini boşuna söylemiyordum. Art arda iki kez karanlık tarafa geçmiş oldu.'' Kısa bir ara vererek Luna'ya baktı.

''Sonuç olarak Set'in kılıcını elde ettim. Aynı zaman da diğer tüm bilgileri. Amacım-''

''Amacın bu bilgileri yeri geldiğinde anlaşman için kullanmaktı. Çünkü bizi başka türlü ikna edemezdin.'' Ahon, İrithel'in sözlerini öfkeyle kesti. İrithel başını salladığında Şifacı Ak,

''Bu yüzden Set açığa çıkmaya karar verdi. Çünkü onun kaderini ellerinin arasına aldın.'' diye tespitte bulundu.

''Ne yani savaş senin yüzünden mi çıkıyor?'' Umur çattığı kaşlarının altından İrithel'e baktı. İrithel alaycı bakışlarla Umur'u süzdü ve tekrar Ahon'a döndü.

''Savaş zaten çıkacaktı. Sadece erken fark etmenize neden oldum.''

''Teşekkür etmeliyiz, o zaman.'' diye sıkılı dişlerinin arasından konuştu, Alhva.

''O kadarına gerek yok.'' İrithel'in kibirli sesi homurdanmalara sebep oldu.

''Kılıcı bize vermelisin.'' İrithel başını sallayarak,

''Kılıcın benim için tek anlamı, anlaşmam için önemli olmasıydı. Onu da elde ettim zaten. Artık kılıca ihtiyacım yok.'' dedi.

''Güzel, bir hafta sonra tekrar toplanacağız kılıcı o zaman getirirsin. Bu süre zarfında tüm Sitrin taşları toplanacak, savaş hazırlıkları resmen başlayacak. Sitrin taşlarının toplanması ve savaş hazırlıkları Set'in kulağına gidecektir. Boş durmayacak ve o da planlar yapacaktır. Bu bir hafta düşmanımızı takip etmeli ve neler yapmaya çalıştığını öğrenmeliyiz. Bir adım değil on adım ilerde olmalıyız. Savaşı ne olursa olsun kazanmalıyız.'' Ahon'un sözleri artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlatıyordu. Refah günleri bitmişti. Herkes Ahon'u onayladığında kasılan bedeni rahatladı. En azından önemli bir kısmı halletmişti ve çok değerli bilgiler elde etmişti. Ayağa kalktığında diğerleri de ayaklandı. Ahon, İrithel ile karşı karşıya gelerek,

''Savaşı kazanırsak, yardımlarından dolayı klanlık alacaksın. Anlaşmamız sözlüdür ve yemini ise kelimelerimdir.'' diyerek elini İrithel'e uzattı.

''Sözlerine ve yeminine inanıyorum. Kanımızın son damlasına kadar savaşta yanınızda olacağız.''

Düzenler kurulur, yıkılır ve tekrar kurulur. Asırlar sonra tarih tekrar değişecek ve yeniden yazılacaktı.

***

Ahon karanlığın iyice çökmesinden dolayı misafirlerin yarın sabah kahvaltıdan sonra gitmelerini söylemişti. Bu durumu sadece Asi Kabilesi istememişti. Onlar karanlıkta gitmenin daha iyi olacağını böylece daha az dikkat çekeceklerini söylemiştiler. Ahon'da üstelemeden onaylamıştı.

İrithel gitmeden önce, Luna'yı bir köşeye çekmiş ve bir süre konuşmuştu. Ne söylediğini bilmiyorlardı ama Luna'nın yüzü sıkı bir azar işittiğini gösteriyordu. Yanlarına geldiklerinde İrithel önce Ahon'a bakmış sonra da Şifa'ya dönmüştü.

''Luna size emanet.'' dediğinde ise oldukça şaşırmışlardı. Geldiğinden beri ilk defa kadının yüzünde endişenin gölgesi belirmişti. Ablası gitmeden önce Luna tüm azarlarına rağmen hiçbir şey olmamış gibi İrithel'e sıkıca sarılmış ve karşılık almıştı. Fakat uzun bir süre yapışık kalınca yine ablasının iteklemesiyle ayrılmıştı. Bu bir kaç kişiyi güldürmüştü.

''Bende seni çok seviyorum ablacığım.'' En sonda ise ablasının yanağına sulu bir öpücük kondurmuştu. İrithel yüzünü kırıştırarak uzaklaşmaya başladığında yüzünde ki hafif tebessümü Şifa görmüştü. İrithel sevgisini gösteremeyenlerdendi.

Herkes tek tek onlara verilen odalara çekilirken Luna ile bizzat Şifa ilgileniyordu.

''Ablan seni gerçekten seviyor.'' dedi Şifa. Kadının gitmeden önceki gülüşü hala aklındaydı.

''Biliyorum. Bende onu çok seviyorum.'' Yumuşayan sesi küçük kıkırtılarla devam etti.

''Ama benim gibi gösteremiyor. Kendisi buz kütlesi gibidir. Bu kadar erimesi bile mucize.'' Şifa da güldüğünde arkadan bir homurdanma yükseldi. Sahn, Atmaca ve Affan'da onlarla beraberlerdi. Luna'nın odası Affan'ın odasına çok yakındı. Atmaca ise Luna'dan sorumlu olduğu için onun odasını da Luna'ya yakın seçmişlerdi. Hemen yan yanaydılar. Sahn'ın ise çok ayrı bir mevzusu vardı. O tamamen kendisine eşlik ediyordu. Ahon'un isteği, yani emri üzerine.

''Ne var gösteriyor mu?'' Luna ters ters Atmaca'ya baktı.

''Liderimize bu şekilde hitap etmeyin.'' Luna ellerini göğsünde bağlayarak Atmaca'yı taklit etti.

''O benim ablam bir kere.'' Burnunu kırıştırarak Affan'a döndü.

''Keşke Atmaca'nın yerine sen olsaydın.'' Luna sevimlice Affan'a yanaştığında aralarına etten bir duvar örüldü. Affan kaşlarını çatarken Luna derinden ofladı.

Atmaca, Luna'nın önünü direkt kesmişti. Taviz vermeyen bakışları ise Luna'nın boşa çabalamaması gerektiğini anlatıyordu.

''Bir hafta da saçlarım dökülür benim.'' Şifa kızın tatlı homurdanmalarına gülerek karşılık verdi.

Kahverengi işlemeli kapının önüne geldiklerinde durdular. İki oda ileride Affan'ın odası vardı. Fakat o gitmek gibi bir hamlede bulunmadı.

''İşte odan burası.'' Şifa kapıyı açtığında herkesten önce, diğerlerinin şaşkın bakışları arasında Atmaca girdi.

''Farkındaysan benim odam olduğunu söylediler.'' Luna kaşlarını çatmış Atmaca'yı izliyordu.

''Güvenli olup olmadığını kontrol etmeliyim.'' Luna bıkkın bir nefes bırakırken Atmaca her yere dikkatle bakıyordu.

''Saçmala istersen ne sorun olabilir?'' Atmaca, Luna'ya umursamadan incelemesine devam etti.

''Bak bak, yatağın altına da bak belki gizli bir canavar saklanmıştır.'' Atmaca açtığı dolabı kapatarak gayet ciddi bir şekilde yatağın altına baktı. Sahn gülmekle öksürmek arasında bir ses çıkarırken Atmaca aynı ciddiyetle ayağa kalkarak Luna'ya baktı.

''Yatağın altı temiz.'' dediğinde Luna hırsla Şifa'ya döndü.

''Lider, bu adama bulaşmayacağımız konusunda ciddi miydi? Bu eğlenceyi kaçırmak istemiyorum.'' Sahn'ın sesi hevesli bir çocuk gibi çıkmıştı.

''Ne demek istediğimi şimdi anlıyor musunuz?'' Şifa gülmemek için birbirine bastırdığı dudaklarından ufak bir kıkırtının çıkmasına engel olamadı.

''Anlamaz mıyım?'' diyerek başı ile Sahn'ı işaret etti.

''Bir dakika, ben tamamen Lider'in kurbanıyım. Ayrıca beni bu adamla kıyaslamayın.'' Sahn iki elini havaya kaldırarak masum olduğunu ispatlamaya çalıştı.

''Yeter artık! Çık odamdan.'' Luna odaya girerek Atmaca'nın elini tuttu ve onu dışarıya doğru sürüklemeye başladı. Atmaca odanın güvenli olduğuna kanaat getirmiş olmalı ki Luna'nın sürüklemesine karşı çıkmadı.

Affan refleksle Luna ve Atmaca'nın birleşen ellerine baktı. Yüzü hoşnutsuzlukla gerilirken kaşları da çatılmıştı. Luna adamı dışarı çıkardığında ellerini direkt ayırmıştı fakat Affan'ın kaşları hala çatıktı.

''Atmaca senin odan hemen yan taraf. Luna'cığım sana da iyi geceler. Kahvaltı da görüşürüz.'' Atmaca yan taraftaki odaya kısaca bakarak başını salladı. Ama gitmek gibi bir girişimde bulunmadı. Luna gözlerini atmacaya devirirken, gülümseyerek Şifa'ya döndü.

''Sana da iyi geceler. Sabah görüşürüz.'' Şifa ve Sahn arkalarını dönüp ilerlemeye başladıklarında Affan da kısaca Luna ve Atmaca'ya bakarak arkasını döndü. Tam iki adım atmıştı ki, kadını birden önünde buldu. Gamzelerini gösterecek kadar büyük bir gülümseme ile ona bakan kadına tepki veremeden yine yanağında hissettiği öpücükle kalakaldı. İlk hissettiği duygular yine hızla bedenini ele geçirirken öfkelenemedi bile.

''Sana da iyi geceler. Tatlı rüyalar.'' Luna'nın ince sesi ve hala gülümseyen yüzüne bakarken kadın birden önünden çekildi.

''Bence artık odanıza girmelisiniz.'' Atmaca, kadın ile kendi arasında bir duvar örmüştü. Atmaca bir yandan da Luna'nın kolunuve belini tutmuş onu odaya yönlendirmeye çalışıyordu. İşte Affan'ın kaşları şimdi çatılmıştı.

''Bırak beni ya! Kurbağaya çevireceğim seni.''

''Böyle bir şey yapamayacağınızı biliyorum.''

''Nerden biliyorsun? Gayet de yaparım.''

''Yapamazsınız. Ama ben sizi liderimize çok rahat bir şekilde söyleyebilirim.'' Luna gözlerini irice açarak Atmaca'ya baktı.

''İspiyoncu musun sen?'' Atmaca derin bir nefes alıp kadından ellerini çekti.

''Odanıza girin ve dinlenin.'' Luna oflayarak dudaklarını sarkıttı. Üzgün bakışlarla Affan'a bakarken onun yarın gideceğini düşünmemeye çalıştı. Kapısın tamamen kapatmadan, aralık kısımdan Atmaca'ya kötü kötü baktı ve Affan'a son kez bakarak hayali bir öpücük attı. Affan'ın tepkisini göremeden kapısı Atmaca tarafından sertçe kapatılmıştı.

''Of abla of! Beni bu şekilde cezalandırmak zorunda mıydın?''

Atmaca kapıyı kapattığı gibi Affan'a döndü.

''Liderimizin kardeşinden uzak dur.'' Affan tehditkar bir şekilde Atmaca'ya bir adım attı.

''Durmazsam ne olur?'' Atmaca da bir adım attığında,

''Onu o zaman öğrenirsin.'' diyerek üstü kapalı bir tehdit savurdu.

''Sen mi öğreteceksin?'' İkili artık burun buruna geldiklerin de, göğüsleri aldıkları öfkeli nefeslerle şişiyordu. Dik bakışlarının altından birbirlerine bakarlarken,

''Affan! Bir sorun mu var?'' diyerek ikisinin arasına girdi Arran. Affan ile aynı odada kalıyordu.

Öfkeli ikiliden ses çıkmadı. Arran kaşları çatık bir şekilde elleri göğsünde bağlı muhafız gibi kapının önünde dikilen adama baktı. Sonra da Affan'a döndü.

''Gidelim.'' Affan, Atmaca'da bakışlarını çekerek öfkeyle arkasını döndü ve ilerlemeye başladığında aklında tek bir soru vardı.

Bu lanet adam Luna'nın yanında daha ne kadar kalacaktı?

***

Şifa yanında sessizce yürüyen Sahn'a kısaca baktı. Artık eşlik etmesine gerek olmadığını söylemişti. Fakat Sahn, yaşamayı çok sevdiğini bu yüzden de Ahon'un emrini sonuna kadar yerine getireceğini söylemişti. Şifa, Sahn'ın sözlerine gülmüş ve üstelememişti. Ahon ve Oniks kesinlikle korumacılık konusunda nerede duracaklarını bilmiyorlardı. Yine de Sahn'ı yalnız bulmuşken bunu fırsata çevirmeliydi.

''Dora ve Khan hakkında ne düşünüyorsun?'' Sahn kaşlarını havaya kaldırarak Şifa'ya baktı. Şifa omuzlarını silkerken,

''Ne? Anlamamak için aptal olmak lazım.'' dedi.

Sahn gülerek başını iki yana salladı.

''Khan kadar kimse aptal olamaz.''

''Suçlu Khan diyorsun yani?'' Sahn derin bir nefes alarak başını salladı.

''Suçun büyüğü onda. Fakat kendine göre sebepleri vardı. Şimdi ise sürünüyor.''

''Onu fark ettik zaten. Dora'nın ağzına düşecek.'' Şifa ve Sahn gülerek Khan'ın son zaman ki hallerini düşündüler. Gözlerini sürekli Dora'ya dikmesi, takip etmesi, kıskanması onu her şeyi ile ele veriyordu.

''Evet ama Dora çok inatçıdır. Kolay kolay Khan'ı dinleyemeyecek ve şans vermeyecektir.''

Şifa gözlerini sinsice kısarken duraksadı ve Sahn'a baktı.

''Peki biz dışardan biraz yardımda bulunsak.'' Sahn anlamayarak alnını kırıştırdı.

''Nasıl yani?''

''Yani, yardım etsek. Öyle bir şey yapalım ki, Khan konuşmak, Dora ise dinlemek zorunda kalsın.'' Sahn'ın tek kaşı düşünceyle havaya kalktı.

''Yapabilir miyiz?''

''Diğerlerinden de yardım isteyelim ve bir plan yapalım. Yoksa bu şekilde devam ederse ikisine de yazık olacak.'' Şifa duraksayarak canı sıkkın bir şekilde devam etti.

''Özellikle bu kargaşa da daha dikkatli olmalılar. Ama ikisi de başka alemlerde. Eğer aralarında ki sorunları hallederlerse manevi olarak daha güçlü bir ruh halinde olurlar.'' Sahn çenesinde ki sakallara dokunurken,

''Haklısın.'' dedi ve devam etti.

''O zaman Dora ve Khan'ı birleştirme görevi başlasın.'' Elini Şifa'ya uzatırken kadın gülerek adamın elini sıktı.

''Başlasın.''

Ne yapmaları ile ilgili bilgi alış verişlerinde bulunurlarken nihayet Şifa'nın odasına gelmişlerdi. Sahn kısaca selam verip ayrılırken Şifa'da odasına girdi. Aklına direkt Ahon gelirken gözleri heyecanla odayı taradı. Gördüğü görüntü ile hafifçe boğazını temizledi.

Oniks yatağının hemen yanında bir asker edasıyla dimdik duruyordu. Kuyruğu yatağın üzerinden diğer tarafa doğru uzanmış, gergin bir şekil de sallanıyordu. Gri gözleri koyulaşmış, kısılmıştı ve bakışları direkt yatağın diğer yanında kolları göğsünde kavuşmuş, üst bedeni çıplak, yatağın başlığına yaslanmış adama bakıyordu. Ahon'un gözlerinde de aynı ifade vardı. Bu da tek bir şeyi işaret ediyordu.

Bu odada kısa bir süre önce bir fırtına esmişti.

Şifa'nın boğazını temizlemesiyle ikili aynı anda ona dönerken, Şifa bu gecenin daha yeni başlayacağının verdiği endişe ile doldu.

***

Bu karantina biter mi bilmem ama bölüm ve ben bittik.

Nasıldı? Diğer bölüm ne olur bilmiyorum ama Oniks, Şifa ve Ahon üçlüsüne biraz öncelik vermek istiyorum. ❤️

Bu arada savaşı bu kadar uzatmamın bir sebebi var. Savaş sahnelerinden sonra hikayeyi toplayıp final yapmayı düşünüyorum. Daha sonra belki özel bölümlerle devam edebilirim. Bu yüzden savaş bir türlü başlamıyor :))

Hepinizi uzaktan öpüyorum :))

Bölüm : 30.08.2025 21:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...