Evet başka bir bölüm daha. Bu bölümde biraz Oniks ve Şifa'yı ele alalım. Tabi olaylarda artık hızlansın.
***
Şifa üstündeki kalın şala sarılarak pazara bakmaya devam etti. Havalar artık gittikçe soğuyordu. Neyse ki bu havaya rağmen pazar doluydu ve şimdiden elindeki malzemelerin çoğunu satmıştı.
''Merhaba kolay gelsin.'' Şifa ona seslenen kadına gülümseyerek karşılık verdi.
''Merhaba, hoşgeldiniz. Ne istemiştiniz?''
''Dün akşam kızımın eli yandı. İz kalmasından korkuyorum verebileceğiniz bir ilaç var mı?'' Şifa başını sallayarak kadını dinledi. Derin yanıklar olmadığı sürece genelde iz kalmazdı.
''Yanık çok derin mi?'' kadın başını iki yana sallayarak cevap verdi,
''Hayır çok derin değil ama derisi biraz soyuldu ve şişti.'' Şifa kısa bir an düşünüp sarı kantaron yağını kadına uzattı.
''Bu sarı kantaron yağı yanıklara iyi gelir. İz kalmasını önleyecektir. Yaranın üzerine bir kaç damla sürsün ve yıkamasın. Akşamları yatmadan önce sürmesi yeterli olacaktır.'' Şifa yağı kadına uzatıp ücretini aldı.
''Teşekkür ederim. Kolay gelsin.''
''Size de kolay gelsin, iyi günler.'' Şifa kadının arkasından bakarken gözü uzaktaki ağaçlara takıldı. Ağaçlarda bir gariplik yoktu. Garip olan şey ağaç dallarının üstüne tünemiş kendini yapraklarla sakladığını düşünen siyahlıktı. Dışarıdan bakan onu bir kuşa benzetebilirdi hatta Şifa da öyle düşünecekti fakat o dallardan aşağı sarkan uzun dikenli kuyruğu görmeden önceydi. Sadece iki saniyeliğine görmüştü ama onun ne olduğunu hemen anlamıştı.
''Oniks. Seni kuyruklu yaramaz.'' Şifa sinirle dişlerinin arasından mırıldandı. Her pazar günü aynısını yapıyordu. Artık evde dolaşırken peşinde gezmiyordu ama ne zaman evden uzağa gitse -pazar gibi- peşinden geliyordu ve bunu gizlice yapıyordu. Çünkü Şifa ilk fark ettiğinde ona uzun bir süre kızmıştı. 'Ya onu biri görürse' diye endişelenmekten kendisini alamıyordu. Eğer biri onu fark ederse felaket olurdu. Bu yüzden onun evin çevresinden uzaklaşmasına izin vermiyordu. Evi köyden uzakta ormana yakın olduğu için geleni gideni olmuyordu. Gelen olsa da Oniks'i orman da rahatlıkla saklayabilirdi. Tabi o kuyruklu yaramaz her şeyden önce açığa çıkmazsa. O kendisini görünmez falan mı zannediyordu? Hem de o büyük kanatları ve gövdesiyle. Böyle olmayacaktı ona sıkı bir azar çekmesi gerekiyordu.
Bitkilerini toplamaya başlarken yan tarafta müşteri ve satıcının konuşmaları dikkatini çekti.
''Bugün tekrar saydım iki tane daha eksik.''
''Benimde geçen hafta bir tane koyunum yoktu. Sonra ki günde bir kuzum kayboldu.'' Şifa kaşlarını çatarak konuşmayı anlamaya çalıştı.1
''Kurt aldı desem ses duyardım. Hiç kurt izi de yoktu.'' satıcı adam uzun kırlaşmış sakallarını sıvazlayarak düşünceli bir şekilde konuştu.
''Acaba hırsız mı var köyde?'' adam kısa bir an düşündükten sonra başını iki yana sallayarak cevap verdi.
''Hırsız olduğunu sanmıyorum o kadar koyunu kuzuyu nasıl çıkaracak köyden. Sadece senin benim değil ki diğer insanlarda aynı şeyden şikayetçi.''
''Evet bende duydum. Bazılarının tavukları da kaybolmuş.'' Şifa olayı kavramasıyla kaşlarını daha çok çattı.
''Seni küçük sürüngen. Demek o yüzden son zamanlarda verdiğim yemekleri yemiyordun.'' içinden sinirle söylenirken bir yandan da eşyalarını topluyordu. Nasıl insanların hayvanlarını çalardı ve midesine gönderirdi. Hem yaramaz , hem obur. Ne olurdu o yumurtadan kuş çıksaydı? Kısa bir an bunu düşündükten sonra hızla fikirden kurtuldu. O, Oniks'den memnundu ve onu seviyordu. 22 yaşında gencecik haliyle anne olmuştu, bir ejderha annesi. Onu nasıl sevmezdi! Sadece fazla yaramaz ve söz dinlemezdi. Özellikle Şifa'yı ilgilendiren durumlarda fazla korumacıydı ve kendi doğrusunu yapıyordu. Bunlar arasına onu gizlice takip etmek de giriyordu. Aklına gelenle yine sinirlendi ve daha hızlı bir şekilde eşyalarını toplamaya başladı.
Zaten çoğu malzemesini satmıştı kalanları da çantasına koyup yola koyuldu. Daha o eve varmadan Oniks'in evde olacağını biliyordu. Sözde yakalanmamak için böyle bir çözüm bulmuştu. Kabul ediyordu ki ilk başlarda hiç anlamıyordu. Fakat sonradan olayı çözmüştü. İlk seferler bir şey demesede son zamanlarda sınırı aşmaya başlamıştı.
Eve geldiğinde tahmin ettiği gibi Oniks ateşin önüne kıvrılmış sözde uyuyordu. Ateşi de yakmıştı. Evet bu süre zarfında bir ejderhadan bekleneceği gibi ağzından alev çıkartabiliyordu. Hala biraz alevi kontrol etmekte zorluk çekse de alışıyordu. En azından evlerinin ateşini yakabiliyordu.
Şifa eşyalarını bırakırken Oniks'de başını kaldırmış ona bakıyordu. Neredeyse bir yıl geçmişti ama ejderhanın ona bakan bakışları hiç değişmemişti. Hala ilk gün ki gibi ona sevgi ile bakıyordu. Bir çocuğun annesine bakması gibiydi.
''Nasılsın bakalım koca oğlan.'' evet bu bir yılda oldukça iyi bir gelişim göstermişti. Büyüyeceğini biliyordu fakat bu kadar hızlı olacağını tahmin etmemişti. Artık onu kolları arasına alamıyordu. Hatta tam tersi Oniks artık onu kanatları arasına alıyordu. Her ne kadar hızlı büyümüş olmasına üzülse de ona baktıkça hem kendisiyle hem de onunla gurur duyuyordu.
Oniks ayağa kalkarak onun ayaklarına dolandı.
''Acıktın mı? Gerçi o kadar koyun, kuzu ve tavuktan sonra acıkacağını pek zannetmiyorum.'' Şifa'nın konuşmasıyla Oniks başını onun bacaklarına sürtmeyi kesti. Şifa kaşlarını çatarak aşağıya doğru ona baktığında Oniks hızla gözlerini ondan kaçırdı ve yavaşça uzaklaşmaya başladı. Şifa, Oniks'in yapmaya çalıştığı şeyi anladığında hızla eğilerek onu tuttu.
''Dur bakalım daha gizlice peşimden gelmenin hesabını soracağım.'' Oniks kanatlarını başına kapatarak suçunu kabul etti. Şifa bu zamanlarda ona dayanamıyordu. Kocaman olmuştu hatta belki daha da büyüyecekti fakat şu şapşal halleri bir türlü gitmiyordu.
Şifa derin bir nefes alarak ona kızmaktan vazgeçti. Yavaşça yere oturup Oniks'in başını dizlerine koydu ve onu sevmeye başladı.
''Oniks bak sana bu sefer kızmayacağım sadece bir kere söyleyeceğim. İnsanların hayvanlarını yiyemezsin sana avlanabileceğini söylerken bundan bahsetmiyordum. Ormanda avlanabilirsin ama insanların hayvanlarını yiyemezsin. Bunda anlaştık mı?'' Oniks'in başını ona çevirerek gözlerine baktı. Oniks bu fikirden memnun olmadığını belirterek somurttu. Ama yinede başını Şifa'nın yüzüne sürttü. Bu onun dilinde 'anlaştık' demekti.
Şifa gülerek ejderhanın burnunu öptü.
''Aferin oğluma. Şimdi diğer konuya gelelim. Bir daha peşimden gelmeyeceksin. Ne olursa olsun asla! Seni görürlerse sana zarar vermeye çalışılar. Ben buna asla izin vermem fakat yine de ikimize de zarar görürüz. Sen bu ev ve orman dışında hiç bir yere gitmeyeceksin. Tesadüfen eve biri gelirse arka taraftan ormana geçeceksin ve ben seni çağırana kadar gelmeyeceksin. Bak bu konu çok önemli. Bunda da anlaştık mı?''
Oniks uzun bir süre tepki vermedi. Şifa onu sabırla beklerken en sonunda Oniks tekrar başını Şifa'nın yüzüne sürttü. Şifa derin bir nefes vererek ona sarıldı.
Şifa ejderha yavrusuna tıpkı gerçek annesiymiş gibi bakmış büyütmüştü. Ona çok alışmıştı. O, onun evcil hayvanı değil yavrusuydu ve her zaman öyle kalacaktı. ''Sana bu kadar alışmışken kaybedemem. Bu yüzden her zaman dikkatli olmalısın. Kendin için değil. Bizim için.''
***
Oniks yerinde duramıyordu. Bu saatler onun en sevdiği zamanlardı. Çünkü sadece bu zamanlarda özgürce uçabiliyordu. Her ne kadar bir süre uçamamış olsa da bugün uçacaktı. Heyecanla Şifa'nın etrafına dolanıp duruyor ve acele etmesi için baskı kuruyordu.
''Dur! Acele etme gideceğiz şimdi.'' Şifa onun heyecanına güldü. Ortalık son zamanlarda karıştığı için yaklaşık bir haftadır uçmasına izin vermiyordu.
Köyde sürekli bir canavardan bahsediyorlardı. Hatta hayvanları o canavarın kaçırdığını düşünüyorlardı. Şifa geçenlerde iki adamın arasında konuştuğu kayıp hayvanları duymuştu fakat o konuşmada canavar diye bir şey hiç geçmemişti. Bunu ilk duyduğunda direkt Oniks'i sorguya çekmişti. Çünkü bu sürüngen o gün ki konuşmadan sonra dayanamamış ve tekrar bir kaç kere koyun çalmıştı. Şifa bunu anladığında Oniks'in kuyruğunu kopartmaya hazırdı. Fakat akıllı hayvan ormana doğru kaçmış ve ancak akşama doğru eve gelmişti. Şifa ilk başta hiç yüz vermesede daha sonra onun yaptığı şapşallıklara dayanamamış ve affetmişti. Ama bu sefer konu daha ciddiydi Şifa günlerce , 'Acaba Oniks'i mi gördüler?' diye düşünmekten uyuyamamıştı. Korktuğu şeyin olmamasını diliyordu.
Oniks kuyruğunu beline sarıp onu sırtına koymaya çalıştığında Şifa,
''Dur! Tamam gidiyoruz. Seni sabırsız sürüngen.'' diyerek kuyruğunu belinden ayırmaya çalıştı. Oniks kuyruğunu onun belinden çekip yere doğru eğildi. Şifa üzerine şalını alıp evi son kez kontrol ettikten sonra Oniks'in sırtına bindi ve başının üzerindeki çıkıntılara tutundu. Oniks hızla dışarıya doğru fırladı ve ormana doğru uçmaya başladı.
Şifa yüzüne değen havanın tadını çıkardı. Sanki onun da kanatları varmış da o da uçuyormuş gibiydi. Oniks'e sahip olmanın en güzel yanı da buydu. O ağaçların arasından uçarken Şifa gözlerini kapattı ve bedenine çarpan rüzgarı hissetmeye çalıştı. Karanlık gecede, ormanın kendine has sesinde uçarken. Aklını tamamen boşaltmıştı. Bu anları oda çok seviyordu. Ellerini iki yana açarak kahkaha attı.
''Bu muhteşem bir his Oniks. Teşekkür ederim oğlum.''
O şekilde ne kadar uçtular bilmiyordu ama sonunda eve gitme zamanı gelmişti. Oniks de bunu anlamış ve eve doğru uçmaya başlamıştı. Eve geldiklerinde Oniks hızla ocağa doğru gitti ve ağzından çıkardığı alev topuyla ateşi yaktı. Şifa omuzlarındaki şalını bırakırken gözü yatağın başlığına koyduğu yumurta kabuğuna takıldı ve kısa bir hesaplamadan sonra,
''Bugün tam bir yaşındasın. Seni bir yıl önce tıpkı bugün ki gibi karanlık bir gecede dolunayın altında bulmuştum.'' Oniks'e yaklaşarak başını öptü.
''İyi doğdun benim koca bebeğim.'' Oniks hızla Şifayı kanatlarının arasına alarak bir nevi ona sarıldı ve boğuk bir ses çıkardı.
''Tamam, tamam. Duygulanmak yok. Hadi yemek yiyelim.''
Şifa, Oniks için et çıkarırken kendisine de yaptığı yemeği çıkardı. Oniks için etin pişip pişmemesi önemli değildi fakat kendisi için yemeğin sıcak olması önemliydi. Eti, Oniks'in önüne koyup kendi yemeğini de ocağa ısınması için koyacakken, Oniks'in birden tehlikeli bir şekilde dikilmesiyle kendisi de durdu.
Oniks kuyruğunu havaya dikmiş öylece dışarıya bakıyordu. Şifa da dışarıya baktı fakat bir şey göremedi.
''Oniks ne oluyor?'' Oniks ona tepki vermeden dışarıya bakmaya devam etti. Şifa pencereye doğru iyice yaklaştı ve oda dikkatle dışarıya bakmaya başladı. Gördükleriyle kalbi kısa bir an tekledi ve beyni düşünmeyi kesti.
''Lanet olsun!'' dışarıda onlarca küçük ışık kendilerine doğru geliyordu. Bunlar meşale ışıklarıydı. Oniks'i görmüşlerdi başka açıklaması olamazdı. Yoksa neden o kadar kişi bu tarafa doğru gelsin. Kısa bir duraklamadan sonra hızla Oniks'e döndü.
''Çabuk ormana git ve saklan.'' Oniks hızla başını sallayarak bunu reddetti.
''Oniks lütfen ormana git. Hani seni bulduğum ağaç var ya oraya saklan ben yanına geleceğim.'' Şifa konuşmaya devam ederken bir yandan da çantasını topluyordu. Ne olacağını bilmiyordu ama hazırlıklı olmalıydı. Annesinden kalan defteri ve bir kaç parça eşyayı çantasına sıkıştırdı. Oniks'e baktığında hala aynı pozisyonda dışarıya baktığını gördü. Çantasını yatağın üzerine koydu ve hızla Oniks'e yaklaştı. Çantayı Oniks'in boynuna atıp,
''Oniks bana bak. Dediğimi yap.'' dedi. Oniks başını yana yatırarak ona baktı.
''Hadi oğlum bende geleceğim. Hem belki başka bir şey için geliyorlardır. Seni görmemeleri lazım.'' Yatağa koyduğu çantayı alıp Oniks'in boynuna taktığında Oniks kuyruğunu beline sararak onu kanatları arasına aldı.
''Geleceğim. Hadi.'' Şifa ondan ayrılıp yavaşça itti. Oniks kapıdan çıkmadan önce arkasına dönüp Şifa'ya baktı. Gri gözleri puslanmış gitmek istemediğini haykırıyordu.
''Hadi oğlum. Merak etme iyi olacağız.'' Şifa tedirginliğini belli etmeden gülümseyerek ona baktı. Oniks kısa bir duraksamadan sonra hızla ormana doğru giderek gözden kayboldu. Şifa, Oniks'in gitmesiyle derin bir nefes aldı. Bir an gitmeyecek diye çok korkmuştu. Oniks ona çok düşkündü fakat şu an ki durum her şeyi tersine çevirebilirdi.
Artık ışıklar daha parlak ve sesler daha net gelmeye başlıyordu. Şifa derin derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. İnsanların bu tarafa gelmesi ilk değildi. Hepsinde de Oniks'i saklamıştı. Fakat bu kadar insanın aynı anda gelmesi hiç normal değildi. Şifa orman tarafına bakan pencereyi açtı. Eğer işler ters giderse buradan kaçacaktı.
Titreyen elleri ile kendisine yemek aldı. Neyse ki eti Oniks tek lokmada yutmuştu da onu saklamak zorunda kalmamıştı. Yemek tabağı ile beraber yere oturdu ve olabildiğince normal görünmeye çalıştı.
Aradan bir dakika geçmemişti ki kapısı alacaklı gibi çalınmaya başladı. Şifa ayağa kalkarak buz kesmiş elleri ile kapıyı açtı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor, soğuk terler sırtından akıyordu. Kendisine sürekli sakin olması gerektiğini söylüyordu. Kapının arkasında onlarca göz nefretle ona bakıyordu. Daha bir şey söyleyemeden kalabalıktan bir ses yükseldi.
''Nerede o?'' Şifa nefesini tuttu. Anlamamış gibi yaparak sakince konuşmaya çalıştı.
''Neyden bahsediyorsunuz?'' Az önce konuşan adam ona doğru bir adım atarak bağırarak konuşmaya başladı.
''Canavar. Onu buraya sen getirdin. Gördük seni. Nerede söyle?'' Şifa geriye doğru bir adım atarak öfkeli kalabalığa baktı. Korktuğu başına gelmişti. Ama sonuna kadar inkar edecekti.
''Ne canavarı? Kendinize gelin. Bu şekilde evime gel-'' Şifa daha sözünü bitiremeden geriye doğru savruldu. Kalabalıktan biri onu ittirerek içeri girmişti. Şifa tepki veremeden kadın aynı hızla geri çıktı.
''İşte bu canavarın burada olduğunun kanıtı.'' kadın elini havaya kaldırınca Şifa şok oldu. Oniks'in yumurta parçasını elinde tutuyordu. Yumurta kabuğu hiç bir canlının yumurtasına benzemediği için farklı algılanacaktı, ki düşündüğü de oldu.
''Daha önce böyle bir şey görmüş müydünüz? Size söyledim canavarı o buraya getirdi.'' kadın öfkeyle konuşurken ona bakıyordu. Demek ki bu durum kadının suçuydu. Yumurta kabuğunu almak için kadına doğru hamle yapacakken birden kolundan tutulmasıyla dışarıya doğru atıldı.
Dizlerinin üzerine toprağa düştüğünde şok olmuştu. Bu insanlar çıldırmıştı. Hızla ayağa kalktı.
''Siz ne yapı-'' gördükleri ile cümlesini tamamlayamadı. Evinden ateşler yükseliyordu. Onlar evini yakıyorlardı. Gözleri dolmaya başladığında kalbine bir acı saplandı ve dizleri üzerine düştü. Onlar bunu nasıl yapardı. Evet kimseyle yakın değildi, görüşmüyordu fakat evini yakacak kadar nasıl bir nefretle dolmuşlardı. Sonuçta aynı köydeydiler annesi onlara yıllarca yardım etmişti. Onun da mı hiç hatırı yoktu?
''Hayır!'' acı çığlığı karanlık geceye yayıldı. Tüm anıları gözlerinin önünden geçti, ona sevgiyle bakan annesi, çocukluğu, Oniks ile olan anları, hepsi ama hepsi gözlerinin önünde tek tek geçti. Öfkeyle yerinden doğrulup gözlerindeki yaşlarla kadına doğru yöneldi. Onu parçalayacaktı. Evini nasıl yakarlardı?
Daha kadına ulaşamadan biri bileğinden tuttu yüzüne vurdu. Şifa tekrar yere düşerken artık beyni olanları algılayamıyordu. Ona vurmuşlardı. Bu insanlar gerçekten çıldırmıştı. Asıl canavar onlardı!
''O canavara sahip çıktı. Köyümüze kadar getirdi. Cezasını çekecek. Meydana götürün onu.'' Şifa başında dikilip öfkeyle konuşan kadına baktı. Sonra ani bir hamleyle ayağa kalkıp kadının saçlarına sarıldı yüzüne yumruk geçirdi. Bu ona vurmasının bedeliydi. Fakat Şifa'nın bu hamlesi kalabalığı harekete geçirdi ve onu kollarından tutarak sürüklemeye çalıştılar. Şifa büyük bir çığlık attı.
Tam o anda büyük bir kükreme etrafı sardı. Şifa sesi duyduğu anda tahmin ettiği şeyin olamamasını diledi. Fakat yanından geçen alev topuyla bu dileği hızla küle döndü. Artık Şifa değil, ona saldıran insanlar çığlık atıyordu. Bir alev topu daha yanındaki adamı hızla geriye doğru fırlattığında Şifa, Oniks'i durdurmak için arkasını döndü. Fakat tek kelime edemeden yerinde kaskatı kesildi.
Oniks, aylarca bakıp büyüttüğü, koynunda uyuttuğu ejderhadan o kadar farklıydı ki. Gri puslu gözleri matlaşmış, tıpkı yılanların gözleri gibi sivrilmişti. Başından kuyruğuna kadar oluşan gri parlak bir şerit sanki dolunayın ışığı ile yarışıyor, sivri dişlerinin arasında lavlar kaynıyordu. Bu haliyle tanıdığı Oniks'ten çok daha farklıydı. Şifa ona bakarken uzun zaman önce mantığının gerilerine attığı gerçekle yüzleşti. Asıl gerçek şuydu, Oniks tehlikeli ve vahşi bir yaratıktı. Sadece efsanelerden duyduğu ve çizimlerini gördüğü bir yaratıktı. O bir 'Ejderhaydı' ve Şifa aylarca bir ejderhaya annelik yapmıştı.
***
Bu bölümlerde Şifa'nın hayatı ve Oniks'le yaşadığı şeyleri anlatmak istedim. Bazılarınıza sıkıcı gelebilir. Fakat konuya birden girmek tüm büyüyü bozar diye düşünüyorum. Bu sadece bir aşk kitabı değil. Daha fazlası. Sizde fikirlerinizi yazarsanız çok mutlu olurum.
!!! Önemli: Bir de bahsettiğim sarı kantaron yağını bende kullanıyorum. İzler ve sivilceler için. İşe de yarıyor fakat siz yine de araştırmadan kullanmayın. Bitkisel bir ürün olduğunu ve alerjik reaksiyon gösterebileceğini unutmayın!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.02k Okunma |
290 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |