***
Sıcak mıydı? Neden bu kadar ısınmıştı. Yoksa Oniks erkenden kalkıp ateşi mi yakmıştı? Gerçi onun erken kalkacağını hiç düşünmüyordu. Çok uykucuydu. Gözlerini kırpıştırarak açmaya çalıştı fakat tanıdık olmayan yerde olduğunu algılamasıyla, tüm olanlar aklına geldi ve çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Hepsi gerçekti. Uyku mahmurluğu tamamen gitmişti gözlerini aralayarak etrafa taradığında, hemen karşısında ona bakan gri gözleri görünce bedeni dondu. Gözlerini irice açmış, nefesini tutarak karşısındaki adama bakıyordu. O ne zaman gelmişti? Hızla yerinde doğrularak oturma pozisyonuna geçti. Oturunca üzerinde ki örtü de kayarak yere düştü. Bir dakika, burada uyuyakaldığında üzerine bir şey aldığını hatırlamıyordu. Yoksa o mu üzerini örtmüştü? 'Yok artık.' dedi içinden. Asla böyle bir şey yapacak birisine benzemiyordu. Aslında odaya girdiğinde boğazına yapışacağını zannediyordu. Fakat tahmin ettiği gibi olmamış. Hatta uyumasına izin vermiş olmalıydı. Çünkü güneş çoktan doğmuş gökyüzünde parıl parıldı ve yeryüzünü ısıtıyordu.
Adam'dan çektiği gözleri ayaklarının dibine düşen koyu renkli örtüye kaydı. Kimin örttüğünü sormadı, soramadı.
''Güzellik uykunu aldığında göre artık anlatmaya başlasan iyi edersin.'' Şifa, adamın kaba ama sakin sesiyle irkilerek gri gözlere baktı. Gözleri yağmur yağmadan önce toplanan gri bulutlarla dolu gökyüzüne benziyordu.
''Anlatacağım. Ama önce Oniks'i serbest bırak.'' Şifa daha fazla Oniks'i o mağara da bırakmak istemiyordu. Bir an önce onu kurtarmak için ne yapması gerekiyorsa yapacaktı.
Ahon'un dudaklarında sinirli bir gülüş belirdi ve öne doğru, tehlikeli bir şekilde eğilerek Şifa'ya baktı.
''Sanırım sen hala farkın da değilsin. Sen, benim esirimsin. Esir ne demek biliyor musun?'' Şifa, Ahon'un ona eğilmesiyle irkilerek arkasına yaslandı. Pekala bu adamdan korkuyor olabilirdi. Fakat boyun eğmeyecekti.
''Biliyorum.'' dedi Şifa, Ahon'un gözlerine bakarak. Korktuğunu belli etmeyecekti.
Ahon öfkeyle başını iki yana salladı. Bu kız gerçekten sinirlerini zıplatıyordu.
''Biliyorsun ve şart mı koşuyorsun? Ben ne dersem onu yapacak, ne sorarsam cevaplayacaksın. Yoksa sonuçlarına katlanırsın. Şimdi anlat!'' Ahon cümlesinin sonlarında doğru kükreyip kollarını tutup sarstığında, Şifa'nın kalbi korkuyla tekledi. Dolan gözlerinden yaş akmaması için çabaladı ama bir damlanın akmasına engel olamadı. Nasıl ağlamasın? Hayatı boyunca ona bu şekilde bağıran bir kişi bile olmamıştı. Gürültüye, strese alışık değildi. Tüm hayatı sessiz, sakin ve huzurluydu. Hayatında ki tek heyecan Oniks'di o da zaten son bir yıldır yanındaydı. Şimdi ise hiç tanımadığı adamla tek başına bir odadaydı ve savunmasızdı. Korkuyordu fakat bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ama ne kadar bu şekilde dayanabilirdi bilmiyordu. Adam bir kere daha kükrerse çığlık atıp kaçacağından endişe ediyordu.
Ahon karşısında ağlamamak için direnen kadına baktı. Ellerinin altında titreyen sıcak ve yumuşak bedenin korkusunu hissediyordu. Kalbinin çırpınışları avlanmış bir kuşun çırpınışları gibiydi. Ahon ileri gittiğinin farkına vardı. Sonuçta ne kadar ona diklense de savunmasız bir kadındı. Bir avuç bir şeydi de, üflese canını alırdı. Ahon sakinleşmeye çalışarak ellerini kadının kollarından çekti. Yaptığı hatayı elbette telafi etmek gibi bir şeye girişmeyecekti. Bu kadın onu sinirlendirmeden önce düşünecekti. Fakat yine de daha sakin ve uzlaşmacı şekilde konuşacakken kadının sözleriyle, çıldırma noktasına geldi. Bu kadın hiç mi geri adım atmazdı?
''Barbar pislik! Sana hiçbir şey anlatmayacağım.'' Şifa da bağırarak konuşmuştu ama tabi ki adamın kükremesinin yanına kedi miyavlaması gibiydi. Bu adamdan nefret ediyordu. Korkuyor olması ona boyun eğeceği anlamına gelmiyordu.
''Kadın sen ellerimin arasında can vereceksin.'' Ahon öfkeyle ayağa kalkarak kadından uzaklaştı. Yoksa gerçekten elinden bir kaza çıkacaktı.
Şifa da öfkeyle ayağa kalktı bir yandan da ondan bağımsız akan bir kaç damla göz yaşını elinin tersiyle siliyordu.
''Hiçbir şey yapamazsın.'' Öfkeden kızarmış yanaklarıyla diklenmekten kendini alamadı. O kimseye boyun eğmemişti. Her zaman mücadele etmişti ve şimdi de bu barbar adama boyun eğmeyecekti. Onu öldüremezdi. Çünkü öğrenmek istediği tüm bilgiler ondaydı. Bu onu avantajlı konuma getirirdi.
Ahon deli bir bakışla yavaşça kadına döndü. Bu kadın ya aptaldı ya da fazla cesaretli. Fakat ikisi de onu kurtarmazdı. Ona doğru adımlar atmaya başladığında kadın hiç geri adım atmayarak yuvarlak, küçük çenesini yukarı kaldırdı.
''Yapamaz mıyım? Beni kışkırtmak istemezsin.'' Ahon kadının karşısına geldiğinde başını eğerek ona baktı. Bu kadın göğsüne bile gelemiyordu ama dili tüm kuleyi iki kere dönerdi.
Şifa onunla küstah bir şekilde konuşan adamdan gözlerini çekmedi. Bu adama haddini bildirecekti.
''Hiçbir şey yapamazsın. Tüm sorularının cevabı bende. Eğer onları öğrenmek istemeseydin beni bu kadar tutmazdın. Hemen öldürürdün.'' Şifa kısa bir an duraklayarak kaşlarını çatan adamdan bakışlarını hiç çekmeden devam etti.
''Ya şimdi Oniks'i buraya getirirsin ya da benden tek bir cevap dahi alamazsın.'' Şifa'nın kesin çıkan sesiyle, Ahon hayretle kaşlarını kaldırdı. Bu kadın az önce korkudan ağlıyordu şimdi ona nasıl diklenebilirdi? Derin bir nefes alarak camın önüne yürüdü ve dışarıya bakmaya başladı. Bu kadın onu çıldırtmıştı. Bu kadar çetin ceviz olacağını sanmıyordu. Hatta biraz korksa her şeyi öteceğini düşünüyordu. Ama anlaşılan Ahon bu sefer gerçekten yanılmıştı. Şifa hiçte korkup geri adım atacak gibi durmuyordu. Fakat ona da güvenip ejderhayı bırakamazdı. Bir an, kısa bir an kadını hırpalayıp konuşana kadar zindanda diğer düşmanlarına yaptığı işkenceleri yapmayı düşündü. Ama dönüp kadının duru gözlerine, zaten hırpalanmış ufak bedenine bakınca bu düşünceden vazgeçti. Bu kadın onun ne kadar tehlikeli ve acımasız olabileceğini bilmiyordu ve nedensizce Ahon bilmesini de istemedi.
''Bir şartla dediğin olur.'' Ahon gözleri şaşkınlıkla açılan kadına baktı. Anlaşılan Ahon'un kabul etmeyeceğini düşünüyordu. Şifa şaşkınlığını atıp heyecanla Ahon'a bir adım yaklaştı.
''Nedir?'' Şifa her şeyi yapmaya razıydı. Yeter ki Oniks tekrar yanında olsun.
''Şartımı yarın söyleyeceğim. Kabul ediyor musun?'' Ahon'un dudaklarında tehlikeli bir gülüş belirdi. İsteyeceği şey tüm olayı kökünden çözecekti. Öyle bir şey yapacaktı ki, kadın asla kaçamayacak hatta bunu düşünemeyecekti bile. Ahon biliyordu, ejderhayı burada tutmak istiyorsa kadını da burada tutacaktı ve bunu tek bir şekilde yapabilirdi.
''Nasıl yarın söyleyeceksin? Ya yapamayacağım bir şey olursa.'' Ahon sinirlenen kadının sıkmış olduğu yumruklarına baktı ve gülüşü daha da çoğalarak,
''Merak etme kesinlikle yapabileceğin bir şey.'' Şifa, yüzünde hiçte sıcak olmayan gülümsemeyle ona bakan adamı süzdü. Bu barbar, ondan ahlaksızca bir şey teklif etmezdi umarım. Eğer öyle bir şey yaparsa Oniks'e bırakmaz kendisi parçalardı bu adamı.
''Aklından ne geçtiğini tahmin ediyorum. Merak etme küçük ve çelimsiz kızlardan hoşlanmıyorum.'' Şifa onunla alay eden adama baktı. Yanakları hem öfkeden hem utançtan kızarmıştı. Sinirle, dişlerinin arasından,
''Kabul ediyorum.'' dedi. Ahon başını salladı. Zorluk çıkaracağını düşünüyordu ama yanılmıştı. Demek ki kız ejderhaya gerçekten önem veriyordu. Son kez hala ona öfkeyle bakan kıza bakarak, dudaklarında oluşan yamuk gülüşle ejderhayı getirtmek için odadan çıktı.
***
Şifa, Ahon'un odadan çıkmasıyla derin bir nefes verdi. Bu adamdan nefret ediyordu. Ondan ne isteyecekti acaba? Şifa yapabileceği bir şey olmasını umut ediyordu. Yine de her ihtimale karşı bir kaçış planı yapmalıydı. İşler istediği gibi gitmeyebilirdi. Şifa bir süre yapacağı plan ilgili ile düşüncelere dalmıştı, gerçi bir şey düşünemiyordu. Aklı durmuştu! Düşüncelerinin arasından odaya giren kadınlarla sıyrıldı.
Soluk gri ve beyaz renklerden oluşan düz elbiselerin içinde üç tane kadın karşısında duruyordu. Kadınların gözlerinde belirli bir mesafe vardı. En önde, siyah saçları tepeden sıkıca bağlanmış, beyaz tene sahip ellerinde kıyafetler vardı. Sert ve keskin yüz hatlarında ki kahverengi gözleri onu tepeden aşağı süzmüştü. Oldukça disiplinli bir görüntüsü vardı. Yaşı otuzlarının ortalarında gibi duruyordu. Hemen arkasında duran birbirine çok benzeyen iki kız vardı. Yaşları kendisinden de küçük duruyordu. On yedi- on sekiz olabilirlerdi. Kumral tenli, kahverengi saçlı, mavi cam gibi parlayan gözleri vardı. İkisinin yumuşak, minyon yüz hatlarına baktı. Ne kadar benziyorlardı. Yoksa ikiz miydiler?
''Bizi, Lider Ahon gönderdi. Size yardım etmek için.'' Şifa kızlardan bakışlarını çekip tıpkı gözlerinde olan mesafeye benzer sesle konuştuğunda, kaşlarını çatıp kadına baktı.
''Ne yardımı?'' Yardımlık neyi vardı da, Yüce Lider Ahon(!) ona yardımcı göndermişti.
''Banyo yapmanız ve temiz kıyafetler giymeniz için.'' Kadın tekrar onu süzdüğünde, Şifa da kendine baktı. Elbisesinin uçları kirden gözükmüyordu. Ayrıca bazı yerleri yırtılmıştı. Camdan yansımasına baktı. Yüzü de kir ve çizik içindeydi. Yüzünü buruşturarak kabul etmek zorunda kaldı. Gerçekten çok pisti. Bir süre burada kalacağa benziyordu ve bu yüzden temizlenmesi gerekiyordu.
''Bana yerini söylerseniz kendim hallederim. Bunun için yorulmanıza gerek yok.'' Şifa'nın sözleriyle kadın kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı. Bu kadının az çok kim olduğunu biliyordu ve açıkçası üstünlük yapıp, bir hanımefendi gibi davranacağını düşünüyordu.
''Bizim işimiz bu. Size banyo yapmanızda ve giyinmenizde yardım edeceğiz.'' Şifa ilk kaşlarını çatsa da sonradan kıkırdadı. Bu kadın onu leydi mi sanıyordu? Yüksek hanımefendilerin böyle yardımcıları olduğunu biliyordu ve en başından beri de saçma geliyordu. İnsan yıkanmak için yardım mı alırdı? Saçmalık!
''İnanın yıllardır kendim yıkanıyor ve kendim giyiniyorum. Şu ana kadar da yardıma ihtiyacım olmadı.'' Şifa kadının kahve rengi, fakat artık daha az mesafeli gözlerine bakarak devam etti.
''Ayrıca ben yüksek statülü bir hanım değilim, gerçi olsam da bir şey değişmez. Her neyse, bu yüzden yerini söylemeniz yeterli. Ben hallederim.'' Şifa gülümseyerek kadına baktı ve kıyafetleri almak için ellerini uzattı. Kadın bir süre ona baktıktan sonra kıyafetleri Şifa'ya verdi.
''Bu arada benim adım Şifa, sizin ne?'' İlk başta mesafeli duran kadın şimdi hafif bir tebessümle Şifa'ya baktı.
''Benim ismim Arna, bunlar da kızlarım Mara ve Sara.'' İnsanların isimleri ne kadar değişikti? Kendi yaşadığı yere uygun bir tane isim duymamıştı.
''Burada yıkanabilirsiniz.'' Şifa odanın uzak köşesindeki kapıyı işaret eden kadına başını salladı ve oraya doğru ilerlemeden önce teşekkür etti. Kadınlar çıktıktan sonra Şifa banyoya girdi.
Beyaz mermerlerle yapılmış banyo, oldukça ışıltılıydı. Köşede oldukça derin bir küvet vardı. Fakat yerden yükseklikte değildi. Tam tersi yerin içindeydi. Sanki dikdörtgen şeklinde bir kuyu açılmış gibiydi. Girin hemen sağında yerden yüksek yine beyaz mermerden yapılmış bir tezgah vardı ve hemen üstünde de bir ayna. Tezgahın yanında raflarda ise sabunlar ve kokular vardı.
Elinde ki kıyafetleri tezgahın üstüne bırakarak aynaya baktı. Bu gördüğü kişi kimdi? Ne zaman sönmüştü gözlerinde ki ışık? Peki ya, şu gözlerinin altındaki morluklar ne zaman olmuştu? Nasıl bu hale gelmişti? Aklı tüm olanları reddediyordu. Fakat öncelik Oniks'ti, önce onu yanına almalıydı. Sonra diğer her şeyle ilgilenecekti. O, vahşi barbar adam kendisini tutsak edebileceğini sanıyorsa çok yanılıyordu. Aynanın karşısından ayrılıp kokulara ilerledi. Çok koku yoktu olanlarda hep aynı kokuyordu. O vahşi barbar gibi. Taze yosun ve ağaç dallarından damıtılarak elde edilen bir kokuydu. Orman gibi kokuyordu. Şifa da mecburen bu kokuyla yıkanacaktı. Bu kadar kirli olmasa sadece suyla yetinirdi ama gerçekten çok pisti. Eline aldığı şişeyle küvete doğru ilerledi. Üstünü çıkararak içine girdi. Gümüş rengindeki, su toplama sebiline uzandı. Duvara tamamen yerleştirilmiş, banyo ile bir bütün şeklinde duruyordu. Hemen sebilin önüne yerleştirilmiş kısa borunun ucundaki tıpayı çekti ve ılık su hızla küvete dolmaya başladı. Soğuk olacağından korkuyordu. Neyse ki sıcağa yakın bir ılıktı. Küvet bir yandan dolarken diğer yandan da yıkanmaya başladı. İşte şimdi rahatlamaya başlamıştı!
***
Ahon sert adımlarla kuleden çıkıp ejderha inlerine doğru ilerlemeye başladı. Şu sinir bozucu kadın. Onunla resmen pazarlık yapmıştı. Fakat yine de bu işi kendi lehine çevirmişti. İstediğini söylediğinde kadının suratını merak ediyordu. Aklına gelenlerle yüzünde alaylı bir sırıtma oluştu. Gerçekten merak ediyordu. Ama önce şu işi halletmeliydi. Hemen arkasında yürüyen askerine bakmadan,
''Şu zindandaki beceriksizleri çıkart yanıma getir.'' dedi. Asker ikiletmeden hemen zindanlara doğru ilerledi.
Ahon, diğer ejderhaların yanından geçip Oniks'in yanına geldi. Ejderha sanki onu bekliyormuş gibi gözlerini ona dikti.
''Şimdi seni buradan çıkartıp, kadının yanına götüreceğim.'' Ahon söyledikleriyle, Oniks heyecanla hareket etmeye başladı. Annesine kavuşacak mıydı?
''Ama tek bir yanlış hareketinde, o kadını bir daha göremezsin. Sana bir şey yapmam ama o kadını öldürürüm.'' Ahon artık ona hırlayarak bakan ejderhaya güldü. Tabi ki kadını öldürmek gibi bir düşüncesi artık yoktu ama ejderhanın bunu bilmesin gerekmiyordu değil mi?
''Ahon, benim en sevdiğim Lider'im. Beni orada bırakmayacağını biliyordum.'' Ahon yüzünü buruşturarak Sahn'a baktı.
''Kes zevzekliği.'' Ahon bakışlarını Sahn'dan çekip diğerlerine baktı. Tüm ekip tamamdı. Yüzlerinde hem yaptıklarının arkasında duran, hem de mahcup bir ifade vardı. Liya konuşmak için öne doğru bir adım attığında, Ahon hiç fırsat vermeden konuşmaya başladı.
''Dostlarım olmanız arkamdan iş çevirebileceğiniz anlamına gelmiyor. Bu seferlik sizi affediyorum ve olayı kapatıyorum.'' Ahon derin bir nefes alıp onu dikkatle izleyen Oniks'i baktı.
''Kara Ejderha'yı kadının yanına götüreceğiz ve olayları hep beraber dinleyeceğiz.'' Ahon ve ejderha dışındakiler şaşkınlıkla birbirine baktı. Bu adam sırf kızı ejderhanın yanına getirdikleri için kendilerini zindana atmamış mıydı?
''Lider bir şey sormak istiyorum. Madem ejderha ile kızı yan yana getirecektin, biz niye zindana girdik?'' Khan, Sahn'ın söyledikleriyle neredeyse onu tebrik edecekti. O kadar haklıydı ki!
Ahon gözlerini kısarak Sahn'a baktı.
''Çünkü aptal herif, ben Lider'im ve siz, kızı ejderhanın yanına getirdiğiniz için değil emirlerime uymadığınız için zindana atıldınız.'' Khan yüzünü buruşturarak başını salladı. Ne diyebilirlerdi ki, haklıydı. Neyse ki Sahn'ı tebrik etmemişti.
''Şimdi Khan sen kızın yanına gidiyorsun. Biz de ejderhayı oraya getireceğiz. Eğer ejderha yanlış bir şey yaparsa, kıza acıma.'' Herkes nefesini tutmuş, Oniks'in hırlamaları arasında Ahon'a bakıyordu. Hani fikrini değiştirmişti? Kadına zarar vermeyecekti.
Ahon ona hayalet görmüş gibi bakan dostlarına sırıtarak göz kırptı. Sırtı Oniks'e dönük olduğu için, Oniks bu hareketi görmemişti. Fakat mesajı anlayan dostları rahat bir nefes bıraktı. Ejderha yanlış bir hareket yapmasın diye öyle söylemişti. Khan da bu oyuna katılarak başını salladı.
''Kılıcımı bir an bile boynundan çekmeyeceğim.'' Khan arkasını dönüp giderken gülüyordu. Elbette öyle bir şey yapmayacaktı. Fakat etrafı en ufak fırsatta küle çevirmeye hazır olan ejderhanın bunu bilmesine gerek yoktu.
***
Şifa'nın oda da dolanmaktan başı dönmüştü. Ne zaman getirecekti Oniks'i? Artık sabrı kalmamıştı.
Aradan geçen dakikaların ardından nihayet kapı açılmıştı. Heyecanla kapıya ilerlediğinde, hevesi kursağında kalmıştı. Gelen o vahşi barbar değildi. Onun zindana attığı arkadaşlarından biriydi. Sarı saçları mavi gözleri olan adamdı. İsmi neydi ki hatırlamıyordu. Adamın sert ve sarı sakallı yüzüne kıyasla, ince dudaklarında sıcak bir gülümseme oluştuğunda Şifa kaşlarını yavaşça çattı.
''Merhaba ben Khan.'' Şifa yüzünü buruşturarak hızla Khan'a ilerledi.
''Nerede Oniks? O vahşi barbar adam bana yalan söyledi değil mi?'' Şifa öfkeyle konuşurken Khan şaşkınlıkla karşısındaki kadına baktı. Bu kadın Lider'lerine bu şekilde mi sesleniyordu? Ahon'un bu sözleri duymamış olmasını diledi. Bu kadınla işi gerçekten zordu. İçten içe sırıttı. Çetin ceviz çıkmıştı.
''Sakin ol! Ejderhayı getirecek. Balkona çıkalım.'' Şifa duraksayarak Khan'a baktı. Sesi samimi geliyordu.
''Getirecek mi gerçekten?'' Khan az önce pençelerini çıkarmış üzerine atlamaya hazır olan kadının nereye gittiğini düşünüyordu. Çünkü sesi şu anda küçük bir çocuğun şeker istemesi gibi çıkmıştı. Khan sarı, çok da uzun olmayan sakallarını kaşıyormuş gibi yapıp gülüşünü saklamaya çalıştı.
''Getirecek. Ama balkondan gelecekler. O yüzden oraya çıkalım.'' Şifa yüzünü buruşturarak adama baktı. Onun neden gülmemek için çaba sarf ettiğini anlamamıştı. Bu kadar komik olan neydi?
''Gülüşünü saklamaya çalıştığını düşünüyorsan yanılıyorsun.'' Khan şaşkınlıkla Şifa'ya baktı ve hemen ardından bir kahkaha patlattı.
''Sen gerçekten ilginç bir kızsın.'' Şifa cevap vermek için ağzını açmıştı ki, çıktıkları balkondan gökyüzünde gördüğü karartıyla durdu. Hızla balkonun ucuna kadar geldi ve daha dikkatle bakmaya başladı. Evet! Bu Oniks'di. Yüzünde heyecanlı bir gülümseme oluşurken gözleri de dolu dolu oldu. Oniks etrafında zincirler yokken, görkemli kanatlarını açmış ona doğru uçuyordu. Ama tek değildi, etrafını diğer ejderhalarla beraber onların üstünde ki insanlar sarmıştı. Pekala, tek başına geleceğini zaten düşünmüyordu. O yüzden şaşırmamıştı. İyice yaklaştıklarında Şifa bir kaç adım geri çekildi ve Oniks'e sarılmak için saniyeleri saymaya başladı.
Oniks balkona geldiği an hiç durmadan annesinin üstüne atlamıştı. Onu büyük bir özlemle kanatlarının arasına alıp yere yatırdı ve başını Şifa'nın boyun boşluğuna yasladı. Şifa da hızla 'Oğlum' diyerek ona sarıldı. Sonunda kavuşmuştu. Onu o kadar özlemişti ki. Aklını yitirecek gibi olmuştu. Ondan ayrı geçirdiği zamanlar aklına gelmesiyle zaten dolu olan gözleri taşmaya başladı ve Oniks'e onu hiç bırakmayacakmış gibi sarıldı.
***
Yerde birbiri ile hasret gideren ikiliye bakarken herkes sessizleşmişti. Bu kadar duygulu bir sahne beklemiyorlardı.
''Lider bana kıskandığını söyleme.'' Sahn, Ahon'un homurdanmasını duymuş ve yüzünde ki huysuz ifadeyi görerek konuşmuştu. Ahon hızla Sahn'a döndü.
''Ejderha bana ait onu kıskanmama gerek yok.'' Ahon tekrar ikiliye dönecekken Sahn'ın konuşmasıyla öfkeyle ona döndü.
''Ben kızdan bahsetmiştim.'' Sahn sırıtarak konuşmuş ve Ahon'un sinirleneceğini bildiğinden hemen yanından sıvışmıştı.
''Sahn, seni o zindana tıkarım ve asla çıkarmam.'' Ahon tıslayarak konuşmuştu ama Sahn çoktan yanından toz olmuştu. Lanet herif! Kızı neden kıskansın? O sadece ikisi arasında ki bağa şaşırtmıştı. Bu sürüngen sözde kendine bağlı olmalıydı. Ama kendisine her fırsatta hırlayan ejderha, kızı görünce kedi yavrusuna dönmüştü. İşte bu sinirlerini bozmuştu. Ahon, Sahn'a hissettiği öfkesini de katlayarak ikiliye doğru adım attı.
''Yeter artık! Ayrılın!'' diye resmen kükrediğinde, Oniks başını Şifa'nın boynundan kaldırıp hırlayarak ona baktı.
Ahon içinden küfretti. İşte yine kendisine hırlıyordu. Bu kız da ne vardı da kendi dostları da dahil, kızı sahipleniyor ve koruyorlardı.
"Kes sürekli hırlamayı. Sana kaç kere daha bana ait olduğunu söylemem gerekecek." Ahon sesini hiç alçatmadan tekrar konuştuğunda, Oniks, Ahon'a doğru tehlikeli afınlar atmaya başladı. Fakat yaklaşamadan Şifa hızla Oniks'in önüne atıldı.
"Sakin ol oğlum, sakin ol. Yaramazlık yapmak yok." Şifa, Oniks'in boynunun altını okşayarak burnunun üstüne bir öpücük kondurdu. Oniks anında Şifa'nın dediğine uyarak annesinin elleri altın da ona daha çok sokuldu.
"Kara Ejderha'nın bir kedi yavrusu gibi davranacağını söyleselerdi, kıçımla gülerdim. Üstelik Ahon ile kan bağı kurmuşken." Sahn, Umur'un arkasından fısıldadı. Şu an da Ahon bu kadar öfkeliyken onu duyarsa kesinlikle yüzü şekil değiştirirdi.
"Bence çok tatlılar." Liya gözlerinde kalplerle izliyordu onları. İçi sıcacık olmuştu. Aralarında ki sevgi elle tutulur gibiydi. O kadar güçlü ve hissedilir.
Herkes yüzünü buruşturarak Liya'ya baktı. Sevgi manyağı olmuştu bu kız da iyice. Kendini çok kaptırmamasını umuyorlardı. Şayet, Liya'nın hala ölen kız kardeşinde aklının kaldığını tahmin ediyorlardı. Bu onun için büyük bir tramvaydı.
"Daha ne kadar koklaşacaksınız?" Ahon'un tekrar öfkeyle konuşmasıyla dikkatlerini onlara verdiler.
Şifa kaşlarını çatarak Ahon'a döndü. Doğru düzgün hasret bile giderememişlerdi.
"Asıl sen ne zamana kadar bu şekilde davranacaksın?" Şifa'nın da öfkeyle konuşmasıyla. Ahon dalga geçercesine güldü.
"Ben Liderim. Nasıl istersem öyle davranırım." Ahon gittikçe bu kızda ki cesarete şaşırıyordu.
"Benim Liderim değilsin." Şifa ellerini iki yanında yumruk yapmış savaşmaya hazır bir pozisyona gelmişti.
Ahon kızın yumruk olan ellerine baktı. Bu kız ciddi miydi?
"Senin dilini kesmek lazım." Ahon'un söyledikleriyle Şifa kısa bir an donsa da, Oniks'in tepkisi hızlıydı. Hızla atılarak Ahon'a saldırmaya çalıştığında aralarına giren Umur ve diğer siyah, kırmzı gözleri olan ejderhayla hareketi sekteye uğradı. Hemen ardından da Oniks'i Şifa tuttu.
"İkiniz de kesin artık. Sizce konumuz bu mu? Kendinize gelin." Umur önce Şifa'ya sonra da Ahon'a baktı. Gözlerini, Ahon'un gri gözlerine dikerek, ona sakin olması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ahon sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes verdi ve hala Oniks'i sakinleştirmeye çalışan kıza baktı.
"Pekala, o zaman artık asıl konumuza gelelim." Ahon, Oniks'in gri gözlerine baktı. Artık öğrenmek istiyordu.
"Sana ejderhayı getirdim. Şimdi sende anlat bakalım." Şifa sakinleştiğini düşündüğü Oniks'i bırakarak Ahon'a döndü.
Evet artık zamanı gelmişti. Bunu sadece o istediği için yapmayacaktı. Anlatacağı şeyler aslın da kendi sorularına da cevap olacak şeylerdi. Şifa artık aklında ki sorulardan kurtulmak istiyordu. Derin bir nefes alarak önce Oniks' in gri gözlerine sonra da Ahon'un gri gözlerine baktı ve bir yıl önce o gecenin karanlığında kaybolan Kara Ejderha'nın hikayesini anlatmaya başladı.
***
Bir bölüm daha bitti. Umarım beğenirsiniz. Hatalar olabilir çünkü düzenlemeden attım.
O yüzden onları görmeyin 🌼 düzenlemesi yapılacak 😍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.03k Okunma |
290 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |