
Gizli bölmeleri kapayıp kalçalarımı koltuğun koluna yaslayıp yere koyduğum çizmeleri giydim. Çizmeler dizimin altında, giydiğim etekse kalçamın hemen altında bittiği için bu görüntüyü beğenmiştim. Dağınık saçlarıma ayıracak vaktim olmadığı için bir lastik alarak sıkı bir at kuyruğu yaptım.
Sonunda odada bulunan aynanın karşısına geçtiğimde tamamen hazırdım. Kumral sarıya çalan uzun saçlarım istediğim gibi gözükmese de bu haliyle idare ederdi. Yüzümde hiç makyaj olmaması beni rahatsız etmese de göz altımda oluşan mor halkalarla korku filminden çıkmış gibiydim. Normal bir hayat yaşasaydım bunu umursamazdım ama şu an dışarıya adım attığım an hakkımda konuşulmaya başlanacaktı. Düşmemi bekleyen o kadar çok kişi vardı ki bir an bile yorgun olduğumu bilmemeliydiler.
Masamın yanına gidip çekmeceden makyaj çantamı alarak aynanın başına geri göndüm. Kapatıcıyla gözaltlarımı iyice kapattığıma emin olduktan sonra rimeli alarak kirpiklerime hafifçe sürdüm. Az ama uzun kirpiklere sahiptim. Aslında bakıldığında sıradan yüz hatlarım vardı. Küçük yeşil gözler, pek kalın olmayan dudaklar, hafif kemikli bir burun ve sert bir çene hattı. Çoğu güzellik standartına uymuyordum ama bu umurumda değildi. Aynada kendime baktığımda bir şeyler eksik gibiydi. Makyaj çantamın içinde kırmızı rujumu alarak dudaklarıma sürdüğümde işte şimdi tam olarak hazırdım.
Hemen alt kata indiğimde portmantonun yanına giderek yerde duan paltomu yerden alıp cebinden telefonu çıkardım. Paltoyu portmantoya astım ve telefonu kontrol etmeye başladım. Bir taraftan telefonu kontrol edip bir taraftan da mutfağa doğru ilerliyordum.
Sayısız cevapsız arama vardı. Yarısı Aslan'dan gelmiş yarısı da Poyraz'a aitti. Eğer bu kadar aradıysalar bu olay kesinlikle önemli olmalıydı. Telefonu kaldırıp mutfağa girdim.
Aslan bir fincan kahveyi hazırlayıp tezgâhın üzerine bırakmış telefonunda bir şeyleriyle ilgileniyordu. İri yarı bir adamdı. 1.85 boyu vardı ve sürekli spor yaptığı için bedenini büyütmüştü. Giydiği siyah beyaz klasik takım elbise de ola ciddi bir ifade katıyordu. Esmer, siyah saçlı, koyu kahverengi gözleri vardı. İlk bakıldığında pek göze batan özellikleri olmasa da dikkat çekici bir adamdı.
Tezgâhın yanına giderek daha önce çektiğim tabureye oturup önümde duran kahve fincanını elime alarak Aslana doğru döndüm.
"Anlatmaya başla bakalım önemli mesele neymiş?"
Telefonunu kapayıp pantolonun cebine koydu. Bakışları yere sabitliydi ama yüzünü göremesem bile gergin olduğunu hissedebiliyordum. Uzun yıllardır benimle çalışıyordu bu yüzdende onu çok iyi tanıyordum.
Başımıza çok fazla kötü bir şey gelmesine rağmen onu daha önce bu kadar gergin görmemiştim. Onu bu kadar gerecek ne olmuş olabilirdi ki? Bir süre sessiz kaldı ve durduğu yerden huzursuzca kıpırdandı.
"Saldırıya uğradık," dedi sonunda ağzındaki baklayı bir çırpıda çıkarırken.
Bu muydu yani? Evet bu önemli bir olaydı ama Aslan'ı gerecek kadar büyük bir olay olduğunu düşünmüyordum. Daha dün saldırıya uğramıştım zaten. Hem şehirde çok fazla düşmanım olduğu için saldırılar kaçılmazdı.
Hem zaten bu dönemde sık sık saldırıların olmasını bekliyorduk. Peki neden böyle davranıyordu?
"Önemli olan bu mu?" diye soru yönelttiğimde konuşmaya başladı.
"Hayır, bu sıradan bir saldırı değil. Bütün kumarhane, bar ve kulüplerimize eş zamanlı olarak yapılan bir saldırıydı. Çok fazla adam kaybettik ve yaralı adamlarımızın sayısı da azımsanamayacak derecede fazla. Böyle bir saldırının beklemediğimiz için karşı koyamadık."
İşte bu kötüydü. Bir gecede bu kadar yere eş zamanlı saldırı daha önce olmamıştı ama üzerinden gelinmeyecek bir şey değildi. Asıl soru bu kadar büyük saldırıyı yapan kişi kimdi ve bana saldırırken yürek mi yemişti?
"Kim olduğunu biliyor muyuz?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda salladı.
"Henüz kim olduğunu bilmiyoruz. Saldırıda yaralanan birkaç adamı yakaladık ve şu an sorguluyoruz, yakında kim olduğunu buluruz ama konuşturduğumuz birkaç adama göre şehirden biri tarafından yapılmadı."
Masanın üzerinde duran kahve fincanın ağız kısmında daireler çizmeye başladığımda aklımda olan biteni tartıyordum.
Bu saldırıyı yapan her kimse benim oturduğum koltuğumu sarsmak istiyordu ama bundan tam olarak da emin değildim. İlk olarak gerçekten saldırıların sadece bana mı yönelik yoksa tüm şehre mi yönelik olduğunu anlamlıydım.
Bu şehirdeki herkes yükselmek için birilerini basamak olarak kullanmakta meyilliydi ama kimse daha önce bunu benim üzerimden yapmaya cesaret edememişti.
Bu şehir dört büyük şirket tarafından yönetiliyordu. Her şirketin mafya ayakları vardı ve şehrin tamamen mafya kontrolü altında olduğunu söyleyebilirdik. Şu an ben o şirketlerin en büyüğünü yönetiyordum ve en yukardaydım.
Polisin bile girmeye cesaret edemediği bu şehirde bana bu kadar büyük saldırıyı yapan cesur kişiyi merak etmiyor değildim.
Bu şehir Eskodiya'ydı ve ben bu şehrin efendisiydim. Bu unvanı ben seçmemiştim ve bu mevkide olmaktan da memnun değildim ama ne olursa olsun benim olan şeylere dokunulması izin vermeyecektim.
Öfkemin yavaş yavaş gün yüzüne çıktığını hissediyordum. Şu an kontrolü kaybetme sırası değildi. Kendime hâkim olmalıydı. İçim-den kendimi telkin etmeye başladım.
Kontrolü kaybetme.
Kontrolü kaybetme.
Kendime telkinde bulunsam da bunu pek etkili olmuyordu.
"Başka bir şey var mı?" dediğimde Aslan sessizliğini koruyordu. Bakışlarımı Aslan'a çevirdiği de başını kaldırıp bana baktı. Kötü bir şey olmuştu. Asıl önemli olay saldırı değildi. Başka bir şey vardı.
Aslan'ın bakışların ardındaki korkuyu ölümle burun buruna geldiğinde dahi görmemiştim. Peki onu bu kadar korkutacak ne olmuştu?
"Söyle!" dedim ses tonumu kontrol etmeye çalışarak.
"Savaş Bey saldırı sırasında bir bardaydı ve saldırıdan sonra ona ulaşmaya çalıştık ama bir türlü haber almayı başaramadık. Saldırıyı yapan kişiler tarafından kaçırıldığından şüpheleniyoruz."
Az önce ne duymuştum ben? Biri benim en yakınını mı kaçırmıştı?
Tezgâhı üzerine duran sıcak kahve fincanın kavrayıp Aslan'a doğru fırlattığımda, Aslan'ı teğet geçerek arkasında bulunan duvara çarptığında büyük bir gürültü odayı doldurmuştu.
Bir kere soğukkanlılığımı kaybettiğimde ortalığı yakacak bir ateşe dönüşürdüm ve şu an içimde yanan ateş bu şehri küle bile döndürebilirdi.
Öfkem, bir silahın horozu gibi. Emniyeti devre dışı kaldığında geriye kalan tek şey büyük bir yıkımdı.
Sikeyim kontrolünü!
🫀
Bölüm sonu geleneği olarak bölüm hakkındaki düşün
celeriniz paylaşırsanız çok sevinirim. Öpüldünüz.
İnstegram: kayipmedusaa
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.83k Okunma |
331 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |