
Selam efendilerim, bugün bölümü biraz geç atmak durumunda kaldım. Aslında atıp atmamak konusunda biraz kararsızdım. Biraz kısa ve pek içime sinen bir bölüm olmadı ama yine de sizi bölümsüz bırakmak istemedim. Bir kaç gündür ruhsal olarak biraz çökmüş hissediyorum kendimi. Bu yüzden de bu yaptığım şeylere de yansıdığını da hissediyorum. Umarım buna rağmen beğenirsiniz.
Yorum ve oylarınız bu dönemden beni tek motive eden şeyler olduğunun unutmayın lütfen.
Oylar verildiyse keyifli okumalar.
İHANET ATEŞİ
Hayat yolunda ilerlerken yaptığımız seçimler kişiliğimizi şekillendiren en büyük etkenlerden biriydi. Bütün seçimleri kendi hür irademizle yapmazdık ama yaptığımız çoğu seçimin sonu kötü biterdi ve insanlar buna tecrübe demeyi seçmişti ama hiç kimse o tecrübeyi kazanırken kaybedilenleri umursamazdı.
Şu an yapacağım seçimin sonunun kötü olacağı biliyordum ama buna rağmen yine de bu seçimi yapacaktım. Umarım bu son sadece tecrübe diyebileceğim bir son olurdu.
Bakışlarım karşımda dimdik duran adama kaydı. Sarsılmaz bir ifadeyle bana bakıyordu. Gözlerinde avını kenara sıkıştıran bir avcının kibri vardı. Ona göre ben bir avdım. Eğer beni bir av görüyorsa bunun sebebi öyle davranıyor olmamdı. Çünkü bu rolü oynamak zorundaydım ama artık av rolünü oynamakta sıkılmıştım. Şu an içimde yatan diğer kadını çıkarma zamanıydı ve o çıktığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Şu an tek istediğim beni bir av gibi gören herkese bir avın nasıl bir avcıya dönüşeceğini göstermekti.
Onun bu kadar erken gelmesini ya da gelmesini beklemiyordum. O cümleyi sadece avukatı başımdan savmak için söylemiştim ama gelmişti ve şu an karşımda kendinden emin bir şekilde duruyordu.
Sanki bir an dik durmayı bıraksa dünya tepetaklak olacaktı. Bu adam sanki bir insan değil de bir makineydi. Belki de ben öyleydim. Emin değildim ama her ne olursa olsun bu adamı görmek sebepsizce sinirlerimi bozuyordu. Kibirle bakan, kendinden emin yüz ifadesinin tam ortasına bir tane yapıştırmak istiyordum. O zaman içime biraz daha su serpilirdi. Belki de bunu yapmalıydım.
Kapıyı sertçe itip yüzüne kapattım. Bir ses gelmediğine göre yüzüne çarpmamış olmalıydı. Keşke çarpsaydı da o güzel yüzü dağılsaydı.
Şu an neden bu kadar aptalca şeyler düşünüyordum? Hem o ne zamandır kapıda duruyordu? Acaba bir az önce söylediklerimi duymuş muydu? Eğer yeni geldiyse bu imkansızdı ama bir süredir buradaysa duyması mümkündü. Çünkü o kadar öfkelenmiştim ki ses seviyemi pek kontrol edememiştim.
Karanlık, sessiz holde böyle yalı kazığı gibi dikilmek benim için hiçbir şeyi çözmeyecekti. Onunla konuşup bir şeyleri açıklığa kavuşturmalıydım ama onunla burada konuşmak istemiyordum. Şu an bu evin içi beni boğuyordu. O yüzden hemen kapının yanında bulunan portmantodan postalarımı çıkartarak giymeye başladım. Şu an üzerimde kot pantolon ve beyaz bir kazak vardı. Bu halde dışarı çıkmak istemesem de şu an giyinerek vakit kaybetmek istemiyordum.
Postallarımı ayağıma geçirip siyah paltomu alarak giyindim. Çoktan gitmiş bile olabilirdi. Ben olsaydım kapı suratıma kapatılsaydı giderdim. O da gitmeliydi.
Çıkmadan önce motosikletin anahtarını ve yedek başlığını aldım. Eğer gitmişse bu benim işime gelirdi. Biraz hava almaya ve kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Bu sıralar her şey üst üste geliyordu ve ben nasıl tepki vereceğimi çözemiyordum.
Kapıya yönelip derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Oradaydı. Koca cüssesiyle kapının önünde durmuş boş boş bakıyordu. Bu adamı çözmek neden bu kadar zordu? Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bakışlarımı ondan kaçırıp kapıyı sertçe çekip kapattım.
Bizimkilerin peşimden gelmeyeceğini biliyordum. Çünkü bu durumda yalnız kalmamın daha iyi olacağını düşündüklerini biliyordum. Bu hep böyleydi. Ne zaman kendimi kaybetsem kaçardım çünkü tek bildiğim benim için yabancı olan her şeyden kaçmaktı.
Karşımdaki adam da benim için koca bir yabancıydı ama ne yaparsam yapayım bir türlü ondan kaçamıyordum. Hiç beklemediğim an karşıma çıkıp duruyordu. Bu yüzden artık kaçmanın bir anlamı yoktu.
"Gidelim," dedim, yanından geçip evin önündeki yağmur yüzünden çamurlaşmış patikada ilerlerken.
Yağmur dinmişti ama kara bulutlar şehrin üzerine çökmüştü ve bu da her an yağmur yağacağı anlamına geliyordu. Postal giydiğim için çamurdan fazla etkilenmeden motosikletin yanına rahatlıkla gelmiştim. Bir ayağımı hızla motosikletin üzerine atarak oturdum.
Anahtarı kontağa yerleştirdiğimde bakışlarım hala kapıda bekleyen Pars Alaz'a kaydı. Elleri paltosunun cebinde şık bir takımla arkasındaki yıkık dökük evle bir tezatlık oluşturuyordu. Sanki bu adam buraya ait değildi. Ait olmamalıydı.
"Kendi arabanla mı gelirsin yoksa benimle mi?" diye sordum baş parmağımla arka koltuğu gösterirken.
Yağmur yüzünden her zaman geriye taralı olan siyah saçları şu an ıslak ve dağınıklardı. Hafif uzun saçları suretine düşmüş, yüzünü gölgelendiriyordu. Bu hali bana bir yerden tanıdık geliyordu. Bu aptalcaydı biliyordum ama onu ilk gördüğüm an da içimde filizlenen o tanıdık histen bir türlü kurtulamıyordum.
Hiç acele etmeden ağır ağır bana doğru ilerleyip motosikletin yanına gelip duraksadı. Gerçekten benimle mi gelecekti? Aslından bu öylesine sorduğum bir soruydu. Çünkü bu havada hiçbir aklı başında olan insan motosiklete binmezdi. Bu adam da pek aklı başında bir adama benzemiyordu zaten.
"Akıllısı beni bulmaz delisi kıçımdan ayrılmaz," dedim fısıltıyla.
"Kıçından ayrılmamalarının sebebi deli olmaları değil," dedi imalı bir tonda.
Bakışlarım ona kaydığında elini kaldırıp parmaklarını yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru itti. Yüzünü artık daha net bir şekilde görebiliyordum. Gerçekten kusursuz yüz hatlarına sahipti. Gerçek olamayacak kadar kusursuz. Yüzündeki tek kusur -tabi buna kusur denebilirse- alnında bununla silik bir yara iziydi.
"Ne o, yoksa bana âşık mı oluyorsun?" diye sorduğunda bir alayla mı yoksa ciddi bir şekilde mi söylediğini anlayamıyordum.
"Hiç tipim değilsin," dedim bakışlarımı ondan kaçırıp önüme bakarken. "Hem orada dikilmeyi bırak da arkada yedek bir kask var onu alıp tak."
"İnsanlara emir vermek konusunda iyisin," dedi arkadaki böyleyi açarken. Hiçbir şey söyleme gereği duymadım. Arkamı hafif dönüp göz ucuyla ona baktım. Arkadaki bölmeyi açıp içinden kaskı çıkarıp elinde bir tur çevirip kafasına geçirdi.
O gerçekten benimle gelecekti. Bu biraz beklenmedikti ama zaten bu adam ondan beklediğim hiçbir şeyi yapmıyordu. Bu yüzden buna şaşırmak yerine artık kabullenmeliydim. Kaskı elimde bir tur çevirip önünü bulup kafama geçirdim. Rüzgar yüzünden soğuyan yüzüm az da olsa ısınmıştı.
"Motosikletten düşecek bile olsan bana dokunmayı aklının ucundan bile geçirme," dedim tehditkâr ve soğuk bir tonda.
Kask yüzünden beni duyup duymadığından emin değildim. Sesim boğuk çıkmıştı ve o da bir tepki vermiyordu. Bu biraz sinir bozucuydu. Normalde ben bir şey söylediğimde altta kalmazdı ama şimdi çok farklı davranıyordu. Sanki bugün itaatkâr bir tavrı vardı. Belki de bu benim hayal gücümün bir oyunuydu. Umursamadan anahtarı çevirip kontağı çalıştırdım. O da bana dokunmamaya özen göstererek çevik bir hareketle motosiklete bindi.
Nasıl bana güvenip motosiklete binmişti? Bu adam neden bu kadar kendine güveniyordu? Bana saldıran o değilmiş gibi davranıyordu ve bu gerçekten sinir bozucu bir durum olmaya başlamıştı. Bugün artık her şeyin ortaya çıkması gerekiyordu.
Bugün o gündü, kartların yüzü açılmalıydı.
.
Gelmek istediğim yere yaklaşınca motosikletin hızını yavaşlattım. Bu süre zarfında yağmur durmuş ve hiçbir problem yaşamadan iyi bir yolculuk yapmıştık.
Aslında yolculuk boyunca Pars Alaz'ın varlığını pek hissetmemiştim. Yolculuk boyunca beni dinlemiş ve en keskin manevralarda bile bana dokunmamıştı. Bu adamda gerçekten itaatkâr bir yan mı vardı yoksa başka bir şey mi tam olarak çözemiyordum. Bunu neden merak ediyordum onu bile bilmiyordum.
Bugün onda farklı bir şeyler vardı. Sanki kendisi gibi değildi. O kibirli adama ne olmuştu? Sırf bana üstünlük kurmak için bana dokunacağını düşünmüştüm ama yapmamıştı. Bu adamın davranışları çok farklıydı ve onu anlamaya çalışmakla vakit kaybettiğimi düşünmeye başlıyordum.
Bugün kendimi pek iyi hissetmiyordum zaten. Uzun süredir uykusuz olmamın yanında bu bir hafta her şey üst üste gelmişti. Eğer böyle devam edersem bir yerde yığılıp kalacaktım. Bu olmadan önce bir hastaneye gidip uyku ilaçlarımı almalıydım ama evden bile doğru düzgün çıkamıyorken bunu yapmak biraz zor olacaktı ama ondan önce buraya geldiğim işi halletmeliydim.
"Ne o, beni yatağa mı atacaksın?" dedi Pars Alaz soğuk bir tonda.
Düşüncelerimden sıyrılıp sesin geldiği yöne döndüğümde Pars Alaz çoktan motosikletten inmiş ve kaskını çıkarmıştı. Şu an bana değil karşısındaki otele bakıyordu. Burası hem bir otel hem de açık bir restorana sahipti. Yemekleri güzeldi ve kıyafet kuralları yoktu. Bunun yanı sıra burada birilerinin bizi görme ihtimali düşüktü. Bu nedenlerden dolayı burayı seçmiştim.
"Eğer seni yatağa atmamı istiyorsan bunu söylemen yeter," dedim kontaktaki anahtarı alıp paltomun cebine sokarak. "Ama bugünkü planlarım arasında seninle yatmak yok."
İçeri girip bir masaya oturana kadar hiçbir şey söylemeden sadece beni takip etti. restoranın en sessiz köşesinde bulunan masaya geçip oturduğumda o da karşıma geçip oturdu. Buraya her geldiğimde burada otururdum ve genellikle fazla kalabalık olmadığı için bir şeyler yiyip içerken çalışmak için güzel bir yerdi. Hem bizimkiler burayı bilmediği içinde iyi bir kaçış noktasıydı.
Genç bir erkek garson yanımıza geldiğinde bakışlarım ona kaydı. Bu çocuk her geldiğimde benimle ilgilenen çocuktu. "Hoş geldiniz, ne arzu edersiniz?" diye sorduğunda bakışları bakışlarımla buluştu.
Benim dikkatimi çekmek için çok fazla çabaladığının farkındaydım. Farkında olmamak için aptal olmam gerekirdi ama çok masum bir yüzü vardı ve benim tipim değildi. Hem çok gençti. En fazla yirmilerinin başında olmalıydı ve bu bile başlı başına bir problemdi. Biraz daha büyük olsaydı belki dikkatimi çekme girişinde başarılı olabilirdi.
"Biz birer menü alabilir miyiz?" diye sordum kibar bir tavırla. Normalde buraya geldiğimde hep aynı şeyleri yerdim ve içerdim ama şu an ilk defa buraya birini getiriyordum. Bu nedenle kibar davranmalıydım.
"Tabi," dedi hoş bir gülümsemeyle ve arkasını dönerek uzaklaştı.
"Seninle flört etmeye çalışıyor," dedi Pars Alaz, uzun parmaklarını masanın üzerinde birbirine kenetleyip bana bakarken.
Geriye doğru yaslanıp ayak ayak üzerine attım, ellerimi de tıpkı Pars Alaz gibi birbirine kenetleyip kucağıma yerleştirdim. "Farkındayım," dedim mesafeli bir tonda.
Buraya bunun için gelmemiştik ve kimin benimle flört edip etmediğini bu adamla konuşmak istemiyordum. "Böyle tiplerden mi hoşlanıyorsun?" dedi o da tıpkı benim gibi mesafeli ve soğuk tonda.
Kask yüzünden saçları daha da dağılmıştı. Benim at kuyruğu saçlarım da büyük bir ihtimal onun saçları gibi dağılmıştı ama umursamadım. Buz mavisi gözleri sanki her zamankinden daha mesafeliydi.
"Belki," dedim bakışlarımı bakışlarından çekmeden. "Hem buraya benim hoşlandığım tipleri konuşmaya gelmedik değil mi?" Lafım biter bitmez genç garson gelmiş ve menülerinin birini benim önüme birini Pars Alaz'ın önüne bırakmıştı.
"Karar verdiğimizde sizi çağırırız," dedi Pars Alaz soğuk bir tonda, garsona değil de önündeki menüyü açıp bakarken.
"Peki efendim," dedi garson mahcup bir ifadeyle. Masadan ayrılmadan önce son kez bana bakıp uzaklaştı.
"Buraya neden geldiğimiz hakkında hiçbir fikrim yok," dediğinde dikkatle menüye bakıyordu. O kadar dikkatli inceliyordu ki yemek değil de sanki önemli bir belgeye bakıyormuş gibiydi. Kalın kaşları çatılmış, gözleri menüdeki isimlerin üzerinde dolaşıyordu. Ben ne alacağıma çoktan kararlaştırdığım için sadece ona bakıyordum.
"Hiçbir fikrin olmadan öyle körü körüne beni mi takip ettin?" diye sorduğumda bakışlarını menüden kaldırıp bana baktı.
"Belki," dedi menüyü kapatıp önüne bırakırken.
Kesinlikle beni körü körüne takip etmemişti. Az da olsa bir tahmini olmalıydı. Bu adam öyle körü körüne bir iş yapacak birine benzemiyordu. Şu an benimle eğleniyordu. Bozuntuya vermeden elimi kaldırıp garson çocuğa işaret yaptığımda garson bize doğru eğilmeye başladı. Yanımıza geldiğinde Pars Alaz onu yok sayıyormuş gibi davranıyor ve gözlerini benim üzerimden ayırmıyordu.
"Ben Fransız salatası ve bir şişe kırmızı şarap alayım. Beyefendi de..." dediğimde Pars Alaz, "Bir porsiyon deniz levrek," dedi soğuk bir tonda.
Bugün gerçekten garip davranıyordu ve ben buna bir türlü anlam veremiyordum. Canını sıkan bir şey olmuş olmalıydı. Soğuk bir kişiliği vardı ama bugün tamamen bir buz kütlesi gibiydi.
"Hemen hazırlatıyorum," dedi bana bakıp gülümserken. Ben de ona bakarak başımı hafifçe onaylar gibi eğip gülümsedim.
"Ee buraya geldiğimize göre benimle bir şeyleri konuşmak istiyorsun değil mi?" dedi soğuktan ve mesafeli bir tonda. Hemen konuya girmek istiyordu. Benim için problem değildi, ben de bunu istiyordum.
"Avukatın bahsettiği konuda konuşmak istiyordum. Gerçekten ortağın olup şirketin başına geçmemi mi istiyorsun?"
"Evet," dedi kendinden emin bir tonda.
"Neden peki?" dediğimde bir kaşını kaldırıp bana baktı.
"Çünkü işinde iyisin ve ben de bunu kullanmak istiyorum."
Sadece bu kadar değildi. Bir şeyler saklıyordu ve ben bunun farkındaydım. "Konu sadece benim işimde iyi olmam değil," dediğimde sanki çok ilginç bir şey söylemişim gibi bana dikkat kesildi.
"Peki öyleyse, ne olduğunun düşünüyorsun?" diye sordu birbirine kenetlediği ellerini ayırıp geriye doğru yaslanırken.
Normalde o söylemeden aklımdakileri söylemek istemiyordum ama bugün her şey bir açıklığa kavuşturmak için buradayım. Bu yüzden de bir şey gizlemenin bana pek faydası olmazdı.
"Konu benim işimde iyi olup olmamam değil. Konu tamamen Deha Sancak."
Bakışlarımı yüzünde dolaştırdım ama bir mimiği dahi oynamamıştı. Bu adamın ne düşündüğünü anlamak gerçekten zordu.
"Devam et," dedi kollarını birbirine kenetlerken.
Her ne kadar belli etmese de ilgisini çekmişe benziyordum. "İlk başta saldırıların bana yönelik olduğunu düşünüyordum ama karşılaşmalarımız sonucunda bunun böyle olmadığını düşünmeye başladım. Çünkü iki sebeple bana saldırabilirdin. Biri güç için diğeri ise aramızda bir husumet olduğu için ama bu iki seçenek de değil. Çünkü ne güce ihtiyaç duyan bir adama benziyorsun ne de geçmişte seninle bir bağımız oldu. Bu da beni farklı bir bakış açısına itti," dediğimde genç garson masaya gelip buzların içindeki şarap şişesini masanın üzerine bıraktı.
"Servis etmemi ister misiniz?" diye sorduğunda tam ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim an Pars Alaz araya girdi. "Gerek yok, biz hallederiz," dedi sert bir tonda.
Genç çocuk Pars Alaz'ın mesafeli tavrından dolayı şaşkın gözüküyordu ama Pars Alaz hiç umursamadan şarap şişesini alıp açmaya koyuldu. Ortamda gergin bir hava oluşmuştu. Genç çocuk bunun farkına varmış olmalı ki hemen masadan ayrıldı. Pars Alaz büyük bir ustalıkla tirbuşonu şarap bardağının ağzına yerleştirip çevirmeye başladı.
"O bakış açısı neymiş?" dedi tirbuşonu çevirmeye devam ederken.
"Eğer saldırılar bana yönelik değilse en az benim kadar bu saldırılardan zarar görecek kişi hedef alınmıştı. Bu kişide Deha Sancak'tı. Yönetim benim elimde olsa da bütün bu saldırılar onun mekanına yapılmıştı."
Pars Alaz şarap şişesini açtığında şarap tepsisinin yanında gelen şarap bardaklarından birini alıp doldurmaya başladı. Hareketlerinin de hem bir kibir hem de zarif bir yan vardı.
"Haklısın," dedi şarap bardağını yarısını doldurup bana doğru uzatırken. "Saldırılar sana değil Deha Sancak'a yönelikti."
Masaya doğru biraz eğilip bana uzattığı şarap bardağını alarak tekrar geriye doğru yaslandım. "Seninle çalışmamı istemenin nedeni de benim Deha Sancak'a karşı iyi bir koz olacağımı düşünmen," dedim şarap bardağını elimde daireler şeklinde hafifçe çevirerek.
Kendine de bir bardak şarap doldurup şarap şişesini masanın kenarına bıraktı. Masaya doğru eğilip bardağı bana doğru uzattı. Yaslandığım yerden hafif doğrulup bardağımı bardağına yaklaştırdığımda bardakları hafifçe tokuşturdu.
"Düşünmüyorum," dedi bakışları bakışlarıma buluştuğunda. "Biliyorum." Geriye doğru yaslanıp bardağından küçük bir yudum alıp masanın üzerine bıraktı.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Eğer seni bir rakip olarak görmeseydi seni karalamak için bu kadar uğraşmazdı."
Haksız sayılmazdı ama tek sebep bu değildi. Deha Sancak sadece eğlenmek için bile birinin hayatını karartabilecek bir adamdı. Şu an beni kenara sıkıştırdığını düşünmek bile onu zevk veriyordu. Bunu biliyordum. Kızı olmam onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Hiç etmemişti ve hiç etmeyecekti.
"Deha Sancak güçlü ve zeki bir adam. Onunla tek başına savaşmak aptallık olur. Eğer ona karşı ortak olursak bu işten ikimizde kârlı çıkarız. Senin paraya ihtiyacın var ve bende de para var. Benim de bilgiye ihtiyacım var ve sende de bilgi var," dedi şarap bardağından bir yudum alarak.
"Haklısın ama atladığın bazı noktalar var," dediğimde ağzımı ıslatmak adına bardağımdan bir yudum şarap alarak devam ettim. "Şu an peşimde olan tek kişi Deha Sancak değil. Çok fazla düşmanım var ve hepsi de pusuya yatmış ortaya çıkmamı bekliyorlar. Eğer seninle ortak olmayı kabul edersem sadece Deha Sancak'ı değil birçok kişiyi de karşına almak zorunda kalacaksın. Belki bunların arasında müttefik oldukların bile olabilir. Şu an her şeyi kenara itip senin açından baktığımızda bu göze almaman gerek bir risk. Bunlara rağmen hala benimle ortak olmak istesen bile benim için çok değerli olan birine zarar verdin. Her ne kadar ortaklığımız benim için fayda sağlayacak olsa da bunu göz ardı edemem."
Bu ortaklık kesinlikle benim açımdan çok faydalıydı ama Savaş ne derse desin ona yapılanı unutacak değildim. Pars Alaz'ın yaptığı saldırılar umurumda değildi ama benim için değerli bir şeye el sürdüğünde beni karşısına almıştı.
"Savaş Eymen'den mi bahsediyorsun?"
"Evet."
"Savaş Eymen'in kaçırılmasıyla ilgili birkaç şey kulağıma gelmişti ve sen de onu benim kaçırdığımı düşünüyorsun ama ben değildim. Kibirli bir adam olabilirim. Kazanmak için her şeyi yapabilirim ama kimsenin ailesine dokunmam. Hem dediğin gibi saldırılar sana yönelik değilken neden senin adamını kaçırmakla uğraşayım ki?"
Bunu daha önce bende düşünmüştüm ama hiç mantıklı değildi. Adam bunu Pars Alaz'ın yaptığını söylemişti ama ona güvenmek için bir sebep yoktu.
"Eğer sen değilsen kim o zaman?" diye sordum fısıltıyla. Bu sorunun muhatabı o değil de bendim.
"Partide sana söylediğimi hatırla," dedi kibirli bakışları benim küstah bakışlarıma kilitlendiğinde. Bana yakın birinin düşmanım olduğunu söyledi.
Peki kimdi?
Savaş ve Poyraz olmadığına emindim ama bana yakın olup beni arkamdan bıçaklayabilecek kim vardı? O gece Savaş'ın yerini rahatlıkla bulabilecek biri? Kolaylıkla benim konumumu bilebilecek biri? Bütün adımlarımı tek tek ezbere bilen biri?
O olmazdı değil mi? Kesinlikle olamazdı. Bana hayatını borçluyken böyle bir şey yapamazdı. Yapmamalıydı.
Elimde tuttuğum şarap bardağını kafama dikip tek seferde içtiğimde Pars Alaz masanın kenarında duran şarap şişesini alıp bardağımı tekrar doldurdu.
"Aslan Çakıroğlu'na ne kadar güveniyorsun?" dediğinde göğsümün üzerine bir balyoz indirilmiş gibi hissetim.
Soluğum kesiliyor ve aldığım darbe canımı yakıyordu. O olmamasını istesem de bütün oklar onu gösteriyordu ama bunu onun ağzından duymadan emin olmazdım.
Elimde tuttuğum şarap bardağını kafama dikip ayağa kalktım. Hızlı hareket ettiğim için bir an başım dönmüştü. Dengemi sağlamak içim şarap bardağını masanın üzerine bırakıp masaya tutundum.
"İyi misin?" dedi Pars Alaz oturduğu yerden kalkarak.
"İyiyim," dedim boğuk bir ses tonuyla. Yalandı. İyi falan değildim. Canım yanıyordu. İhanet ateşi ruhumu alev alev yakıyordu ve her alev ihanetin pis kokusunu bedenime kazıyordu. Beynim bir savaş alanına dönmüştü ve her zaman güvendiğim tilkilerim ihanetin iğrenç alevinden dolayı sağa sola kaçışıyorlardı.
Bedenime söz geçiremiyordum. Her yerim uyuşmuş gibiydi. Gözlerim kararıyor ve her şey uğultulu bir hal alıyordu. Nefes alamıyordum. Sakinleşmeliydim ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum.
Bir elin bedenime sarıldığını hissettim ve bu bedenimin bütün ağırlığını bırakmama neden olmuştu. Karanlık boğuk bir his gibi beni içine çekerken kendimi o karanlığa bırakmaktan başka şansım yoktu.
🔥
Ve bölümün sonu geleneği olarak ne yapacağını biliyorsunuz. -ve evet bölüm kısa bunun farkındayım sksmsms-
Bu sıralar psikolojik bir girdaba takılmış gibiyim bu yüzden yazdığımız şeyleri beğenmiyorum. Bu girdaptan kurtulmadan yeni bölüm atabilir miyim emin değilim. Eğer haftaya bölüm gelmezse bilin ki bu yazar girdaptan kurtulamamıştır. Bunun için şimdiden sizden özür dilerim. Hepimizi seviyorum umarım beni anlayışla karşılarsınız, öpüldünüz.
Benimle iletişime geçmek isterseniz instagram hesabım; kayipmedusaa 🖤🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.83k Okunma |
331 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |