
(Deniz Çizgisiz)
Aslında her şey üç aşağı beş yukarı bu şekilde devam etti. Sabah kalkıp güneş kremi sürüp sonra Kaptan Hımbıl'ı geliştirmeye devam ediyordum. Pehh! Ünlü olamayacağımı düşünüyormuş hanımefendi. Bir haftadır kendi kendime söyleniyordum. 15462654866120. kez demiş olabilirim (saymadım, üşendim) ama bu dedikleri gerçekten çok saçmaydı. Benim gibi bir potansiyel deha buralarda harcanıyordu. Kaptan Hımbıl'ı en kolay nasıl piyasaya sürerim onu düşünüyordum. Ancak duvarların her yerine yapıştırdığım sayısız kağıt bana bir çıkış yolu sunmamıştı. Kapının aniden çalınmasıyla yerimden sıçradım. Kapı zilinin çalışmadığını unutmuştum. Fakat kapıyı alacaklı gibi çalan hangi münasebetsizdi? Bir kaptan bu şekilde rahatsız edilir miydi yahu? Yeni nesilde hiç saygı kalmamış. Tam kapıyı açıp çalan kişiyi azarlayacağım sırada karşımda emektar ev sahibimi görünce bir yutkunmadım değil yani. Karşımdaki 1.65 cm boyundaki kadından korkumuyordum hayır! Bir kaptan asla korkmaz, ama bu kadın tüylerimi diken diken etmeyi iyi biliyordu. Yine yüzünü asmış, yine ve yine elindeki merdaneyle kapımdaydı. Yani ne olmuş kirayı 3 aydır ödeyemediysem. Sonuçta bir şekilde ben onunla anlaşmıştım. Fakat herkese gelince narin olan tonton ihtiyar bir anda ejderha kesilmişti. İstemsizce sırıttım. Dışarıdan bakınca sevimli olup elindeki merdaneyle terminatör olmuştu. Bir dakika, arkasındakiler polis memuru muydu? Hemen olaya müdahale etmem lazımdı.
"Ay efendim kimler gelmiş. Çok sevdiğim Mukaddes Hanımcığım gelmiş. Nasılsınız efendim? Özlettiniz kendinizi. Ben de sizi ziyaret edeyim diyordum. Ehem sonra efendim..."
"Zevzekliği kes! Kaç aydır kirayı ödemedin, kaç haftadır da çık diyorum çıkmıyorsun. Ya paramı ver ya da seni çıkartmasını bilirim. Rahmetli eşimden sadece bir ev kaldı. Kira vermiyorsan daireyi boşalt. Burayı başkasına kiralayacağım. Ayrıca ismim Mukaddes değil, Muazzez! Bir türlü öğrenemedin! Sana yarına kadar mühlet veriyorum. Ya birikmiş kirayı ver ya da kendine başka daire bul!" Gözlerinden ateş püskürüyordu sanki. Kaptan acil kendine gelmelisin! Yoksa bu cadı seni çiğ çiğ yer...
"Ay Mukaddes Hanımcığım. Bakın kirayı denkleştirdim sayılır. Bu devirde kim kime öyle kira verir? O eve ederinden fazla veriyorum ben. Şu kitabımı yayınevine onaylatsam her şey yoluna girecek azıcık daha süre verseniz..." Kapının aniden kapanmasıyla durdum. İşte şimdi tamamen batmıştım. Yarına kadar ben nereden bulayım o kadar kutu? Bu malzemeleri öyle bavula da istifleyemem ki! Kıyafetler kırışır, güneş kremi tüpleri patlar falan maazallah! Ay bu kadın da menapoza mı girdi ne? Kaç haftadır kapıyı kırdı kıracak. Lazım değil onu da kiraya sayar. Ay konu yine başka yerlere gitti. Bu cadoloz niye gelmişti? Heh tamam kira... Ama yarına kadar ben 50.000 nereden bulayım? El insaf ya... Neyse bir dışarı çıkayım bakayım benim mürettebat nerede? Belki bir tanesinden şu para meselesini halledebilirim. Kaptana hizmet etmek boyunlarının borcu değil mi? Yapmak zorundalar...
Yine ve yeniden başladığım noktadayım... Mürettebatın yerinde yeller esiyor. Hangisine uğradıysam kapı duvar olmuş ya. İnsan kaptanının yüzüne kapı çarpar mı ?!
Mürettebat mürettebat değil, yılan resmen! Ay bunca zaman koynumda yılan beslemişim ya! Neymiş artık mürettebatımda değilmiş. Çünkü kendine daha iyi bir iş bulmuş artık benim nazımı çekemezmiş. Burada benim gibi işveren bulmuş bulandırıyor. Ne olmuş yani her işime koşuyorsa? Ayıp ayıp... Şimdi nereden mürettebat bulacağım ben? Eğer Kaptan Hımbıl'ı piyasaya süremezsem açta açıkta kalırım. Kesinlikle bunu başarmalıyım ama nasıl? Ya şimdi oldu mu? Rolümle çelişiyorum resmen. Benim kaptan olarak mürettebatımı yönetmem lazımdı. Şimdi elimde koca koca kutuları kapıya taşımam değil!
Kolilerini el arabasına taşıyıp sürmeye başladı. Bir an önce başını sokacağı bir yer bulması şarttı. Yoksa kesinlikle Kaptan Hımbıl başlamadan bitecekti. Ellerini açıp şöyle kocaman, bağıra çağıra dua edip istese acaba ne olurdu? Denemeye değer diye düşünüp hemen el arabasını bırakıp, bağdaş kurarak oturup ellerini gökyüzüne açtı: "Allah'ım! Ya Rabbim! Şu kuluna lütfet, zenginliğinden ikram et! Şöyle son model bir tablet, sınırsız internet, bir de kesinlikle şu kitabımı yayınlayacağım bir yol gönder. Amin." Daha duasını bitirmişti ki bir anda her yer yavaşladı. Gözlerini açtığında kucağında bir tablet, az ilerisinde ise bir kadın yere yığılmış yatıyordu. Kucağındaki ağırlığa bakınca "Tövbe ya Rabbim! Amanın o da ne? Ohaa bu nasıl bir teknoloji?" dedi. Hemen etrafıma bakındı. Bu tablet kimin olabilirdi? Hemen ileride baygın yatan kadına bir göz attı. Yalnız kadın iyi zenginmiş, o saat daha çıkmadı bile! Ama buralara yabancı olduğu belli acaba nereden geldi? Neyse canım elindeki tablet bir anda titreyince gelen bildirime bir baktı.
"Herkese İş Var Ajans gururla sunar...Yazılı-yazısız projelerinizi gönderin, değerlendirelim. Sıradaki yıldız siz olabilirsiniz. Katılım formu ektedir..."
Kısaca katılım formuna ve başvuru şartlarına bakınca beklediği fırsatın eline geldiğini fark etti. Çünkü tablet ayağına gelmemişti, eline gelmişti. Yüzünde çok silik bir gülümseme oluşmuştu. Bu iş burada biterdi. Kaptan Hımbıl'ı tüm dünyaya tanıtmanın zamanıydı artık.
Islık çala çala elindekini el arabasına çoktan atmıştı. Uzaktan ambulans sesi de geliyordu. Ortadan kaybolma zamanı gelmişti. Kaptan Hımbıl kaçar...
*****************************************************
(H.İ.K.E)
"Yoğun bir baş ağrısıyla uyanınca insan ne yapacağını da bilmiyor. Bu yol bu kadar engebeli miydi ya?" Genç kadın gözlerini açtığı zaman sağlık görevlileri onunla ilgilenmiş ve etraftaki kalabalığı kısmen dağıtmıştı. Kendini kontrol ettiği zaman hiçbir şeyi olmadığını görünce önce rahatladı, fakat birden tabletinin eksik olduğunu gördü. İşte şimdi işi bitmişti. İşten kovulması artık an meselesiydi.Etrafında kalan tek tük insanlara tableti sordu ancak iyi bir cevap alamadı. Bitmişti her şey... Sonra kolundaki saati gözüne ilişti. Tabletine bağlı olan bu saat hem kendi yerini hem de tabletin yerini görmesini sağlıyordu.
Tablet yaklaşık 3 km ötede görünüyordu. Ama yol iz bilmeden nereye gidecekti? Patronu kesin çıldıracaktı fakat yine de bilgilendirme yapmak zorundaydı. Derince nefes aldı, kendini sakinleştirdi sonra neredeyse ağlayacak tonda, kısık sesle patronuna sesli mesaj gönderdi. "Patron... Görevi ne olursa olsun tamamlayacağım ama şimdilik büyük bir sorunumuz var... Beni Dakik Eleman'a yönlendirir misin? Kendisiyle konuşmam lazım..." Patronu mesaja bakmaya bile tenezzül etmemişti. Anlaşılan işleri yoğundu. Hemen kendisi numarayı çevirdi. Numarayı çaldırmasıyla açılması bir olmuştu.
"Evet, yerini şuan tespit ettim. Tableti kaybetmen kötü olmuş fakat senden çok uzakta görünmüyor. Canlı konum olarak takip ediyorum ikinizi de, şuan konumda hareketsiz duruyor. Çabuk git tableti geri al. Ben patronu oyalarım, bu işi en kısa zamanda yoluna koymazsak hepimiz işsiz kalacağız. Tableti geri alman için bir saatin var. Oyalanma çabuk ol!"
Nutku tutulan genç kadın saatine bakakaldı. Bu adam her zaman bilgisayarın başındaydı ama daha olay yeni olmuşken nasıl haberi olmuştu da takibe geçmişti? Hayret bir şeydi. Sonra dayanamayarak kendi kendine söylendi "Gören de 724 takip ediyor sanacak. Sen nereden anladın sorun olduğunu? Bir de hemen kahraman gibi yetişip cevap veriyor. Tövbe tövbe..." Saatten adamın sesini duyunca kahkaha atmıştı. "Tableti geri alman için tam olarak 57 dakika 34 saniye 11 salisen var. Aksi takdirde bu kahramanın kurtarmak kadar yakalamakta da harika olduğunu anlayacaksın."
"Aman be hemen de laf söyle! Sakın lafın altında kalma!"
"56 dakika 25 saniye kaldı..." Sözünü tamamlamasına izin vermeden aramayı sonlandırdı. İşte şimdi olay, heyecan başlıyordu. Hemen haritaya bakarak, yol sorarak tabletin bulunduğu konuma ilerlemeye koyuldu.
***********************************************************
(Deniz Çizgisiz)
Adım adım başvuru formunu doldurmaya başlamıştım. Kaptan Hımbıl'ın gerçek olacağını düşündükçe keyifleniyordum. Öyle ki yüzümde çok gıcık bir gülümseme olmuştu. Mürettebat kimin umurundaydı? Şahsen benim artık umurumda değildi. Hayatımın bileti artık avuçlarımın arasındaydı. Ama bu nasıl çalışıyor ya? Başvuru formunu doldurmak yeterli olur muydu? Sorular çok fazlaydı ama hedefe ulaşmayı başarırsam o zaman işte Kaptan Hımbıl'ı herkes duyacaktı. Şimdilik eski kiralık evimin yakınlarındaki çardakta oturuyor, bir yandan da eşyalarımın arkasından müstakbel ev sahibimi izliyordum. Evden çıkarılmam iyi olmamıştı ama kimin yanına gidebilirdim ki? Bulunduğum yerde durmam daha iyiydi.
Sonunda bitirmiştim. Bir dünya soru cevapladıktan sonra sorular nihayet bitmişti ama ben de bitmiştim. Karnımın açlıkla guruldaması üzerine yanımda bulunan son ekmek arası peynir de bitmişti. Kaptan dediğin öyle fasfakir gibi açlıktan ağzı kokmazdı ama neyse ki bu halimi kimse görmemişti. Yoksa karizma çizilmekle kalmaz, bir daha düzelmemek üzere bozulabilirdi. Yemekten sonra Kaptan Hımbıl ile ilgili yazılarıma devam ettim. Karakter tamamen klasik değil, klasik olduğu kadar da aykırı olmalıydı. Hemen hemen her şey tamamdı fakat Kaptan Hımbıl'ı nasıl çağırabilirdik? Düşünmeye başladım. Telefonla arasak çok saçma olur; e Batman gibi ışık yansıtsak kopya olur... Düşün, düşün... İşte böyle güzel olacak derken yine tuhaf bir şekilde gülümsemiştim.
"Soru: Kaptan Hımbıl'ı çağırmak için ne yapabiliriz?" Bir süre düşündüm. Hem absürt, hem komik, hem orijinal bir şey olması lazımdı ama ne olabilir? Aklıma gelen şeyle ufak bir kahkaha attım. Hemen yazmaya koyuldum.
Cevap: Kaptan Hımbıl'ı çağırmak için 3 temel malzemeye ihtiyacınız var. Bunlar güneş kremi, deniz kabuğu ve hımbıl oyunu kartlarıdır. Güneş kremini deniz kabuğunun içine sür ve üzerinde Kaptan Hımbıl yazan kağıtları katlayıp deniz kabuğunun içine yerleştir. Deniz kabuğunu ise kulağına götür ve gizemli tekerlemeyi söyle:
"Kaptan Hımbıl. Yana yat kıvrıl. Üç kere tıklat. Sonra uzağa at" Tekerlemeyi söyledikten sonra deniz kabuğunun içinden dalga ve martı sesi gelirse Kaptan Hımbıl'a mesaj ulaşmış demektir. Ama köpek balıklarının havlamasını duyduysan o kabuğu çöpe at. Çünkü muhtemelen içine köpek balığı kaçmıştır.
Yazmayı bitirdiğim zaman daha kalemi bırakmadan her yer birden kararmıştı. Başım dönmeye başladığında ise uzaktan bir kadının bağırmasını duyduğumu hatırlıyorum sonrası karanlık...
"Sen... Tablet hırsızı... İşte şimdi elime düştün..."
Yeni bölüm yakında...
Takipte kalın
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |