41. Bölüm

4. Kişi?

𓍼. ..𓂃 ִֶָ🦋་༘࿐
melankolilibirii

Özeleştik sanki?

Merhabaa.

Oy ve yorum yapmayı unutmayın

Öptüm.

💌

Gözlerimi açamıyordum çünkü karnımın ağrısı taa gözlerime kadar tırmanmış ve oraya çökmüş bir vaziyetteydi. Sağa döndüm bir kez daha elim karnimda iken, bu acı geçiken regl'ımın acısı olmalıydı. "Afla?" Diyen yumuşak sesle birlikte arkadan küçük bir el saçıma düştü. Ona doğru döndüğümde derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Karşımda duran minik kardeşimi görünce gülümsemeye çalıştım. "Ablacım?" Dediğimde saçlarımdaki elini tutup öptüm.

"Acıktım." Dediğinde, yanıma uzandı ve saçlarımla oynamaya başladı, tabiki acıkırdı, saat 11'i geçiyor olmalıydı. "Ne yemek istersin?" Dediğimde doğrulmaya çalıştım ama aynı anda sırtıma saplanan bıçak hissiyatıyla öylece durdum. "Dost?" Dedi kafasını yana yatırarak, güldüm. "Tost olur." Dediğimde kocaman gülümsedi. "Önce..." Durdum ve odaya baktım, birazcık zaman kazanmak için, "oyuncaklarını topla. Sonra tost yapalım." Dediğimde önüne düşmüş saçlarını geri çekti. 3 yaşına girdi girecek olan Hülya kafasını bir kaç kez salladı ve önüne düşen açık kahve saçlarını arkaya atarak yataktan indi.

 

Gözlerimi bir kaç saniye kapattım ve tekrar doğrulmaya çalıştım ama yine olmadığında sırtımdaki acıyı yok sayarak yaptım bu sefer ve buda gözümün dolmasına neden olmuştu, bu şekilde ne yataktan kalkabilir, nede hülya'nın karnını doyurabilirdim. Yanımdaki telefonu elime aldım, önce Büşra gelsede aklıma, bugün yoğun bir günleri olacağı geldi aklıma. Derin bir nefes aldım ve bu sefer elim Farah ismine gitti.

 

Siz: Farah.

(11.07)

Farah; Efendim, bir şey mi oldu?

(11.09)

Siz: Müsait misin? Yani müsait misiniz? Gökhan falan.

Farah: Evetde ne oldu?

Siz: Gelip Hülya'yı alır mısınız?

Farah: Geliriz geliriz de ne oldu? Bir yere mi gideceksin?

Siz: Biraz rahatsızımda.

Farah: neyin var?

Siz: Karnım ağrıyor, büyük bir şey değil.

Farah: tamam tamam, 15 dakikaya ordayız.

Siz: Sen gelsen yeterdi aslında.

Farah: Bunu kabul ettirebileceksen, Eflah'a vereyim telefonu.

Siz: Yok yok, neyse gelde sen.

Siz: Teşekür ederim.

Farah: Ne demek.

🌒

Yatakdan zor bela kalmıştım ama kalkmakla, yetinmiştim çünkü ne eğilip kalkabiliyordum nede hızlı adımlar atabiliyordum.

 

Sonunda beklediğim zil çaldığında küçük adımlarla koridora kadar geldim ve delikten bakarak Farah olduğunu anladığım an ise yavaşça kapıyı açtım ve kapıya yasladım içeri geçmek için ayakkabısini çıkaran Farah, koluna dokundu ve beni iyice süzdü, "iyi misin?" Diye sorduğunda kafamı salladım ve bir yalanı daha yuva ettim ağzıma. "İyiyim."

 

Hayatım boyunca en çok kullandığım yalan olarak kalacak o kelime buydu, iyi olmak. Kim bana bunu soracak durumda görüyorsa beni işte o an iyi değilim.

 

İçeri geçtiğinde kapıyı kapatacaktım ki biri içeri elini uzattığında durdum, kapıyı hafifçe biraz daha açtığımda Eflah'ı gördüm. "Ne yapıyorsun?" Dedim hemencecik. Ayakkabılarını çıkartırken bana baktı, "Ne yapıyormuşum?" İçeri geçtiğinde ben kapatmadan kapıyı kapattı ve tıpkı Farah'ın yaptığı gibi beni inceledi. "İyimisin?" Dediğinde kafamı salladım, "iyiyim."

 

Cıkladı aynı anda, "ne diye soruyorsam? Hep aynı yalan sözler." Derken önden geçmeniz bekliyormuş gibi durduğunda ona ters bir bakış atarak geçtim önünden, içeri girdiğimizde hülya'nın çantasını sırtına takmış ve hülya'ya ceket giydiren Farah'ı gördüğümde. "İşin yok değil mi?" Dediğimde Farah bana baktı ve gülümsedi.

 

"Bugünkü tek işim bu güzel, prenses." Dediğinde hülya gülümsedi ve gözlerini kaçırdı utanıyordu, bazen. Ayağa kalktı ve Hülya'yı da kucağına aldığında karşımda durdu. Hülya'yı öptüğümde oda beni öptü. "Afla, ben Farah'cığım, Gökhan'cığım ve Umut'cuğumla biraz vakit gecilip geleceğim." Dediğinde gülümsedim ve kafamı salladım. "Bende seni bekleyeceğim."dedim. Sonra Eflah'a döndü. "Eflak'cığım, aflama iyi bak." Dediğinde Eflah güldü ve hülyanın anlını bir buse kondurdu. "Abla'na iyi bakacağım."

 

Kapıya doğru gittiklerinde el salladım ve hemen camın önüne geçip evden çıkmalarını bekledim, çıktıklarında Hülya hızla Farah'ın elini bıraktı ve koşarak Gökhan'ın kucağına attı kendini ki kapının önünde bekleyen Gökhan da bunu bekliyormuş gibi Hülya'yı aldığı gibi havaya attığında hülyanın gülüşünü görmek içimi ısıttı. Gökhan, Hülya ile bir şeyler konuştu ve yine güldülerinde onu arka koltuğa oturttu ve büyük ihtimallede kemerini bağlayıp Farah'ın da kapısını açtığında bir kaç saniye sonra da kendi yerine geçti ve bir kaç saniye içindede gözden kayboldular.

 

Yavaşça arkama döndüm ve koltukdan öylece beni izleyen bal gözlere baktım, bana bal diyordu ama kendi bal gözlerinden bir haberdi.

 

"Niye geldin?" Dediğimde, kafası yana yatırdı. "Ben hep gelirim dememişmiydim?" Demişti.

 

"Gelme." Dedim birden, gelmesindi çünkü. Her şey bitmişti. Babam gitmişti. İyidim iyidik. Gitsindi. Ona her baktığımda ve onu her sevdiğimi hissettiğimde sanki Hülya'nın babasız oluşu dank ediyordu kafama. "Ben yaşadığım sürece bu ayaklar hep sana gelecek, Leyla." Her tavır koyduğumda yaptığı şey buydu, ben bir adım gerilerken o iki adım geliyordu.

 

"Ya Allah aşkına bizden nasıl olsun Eflah? Ha! Ayrıca her şeyi geçtim herşeyi ittim bitirdim. Nişanalmışsın ya benden önce, bunu unuttum sanma! O gece sarhoşluk vardı üzerimde konuşmadım ama sonra öyle şeyler oldu ki bu olay bile küçük kaldı yanında, ben bilmeseydim görmeseydim, önceden sevenin olduğunu söylemeyecektin öyle değil mi?" Ayağa kalktığında gözlerimi bir saniye gözlerinden ayırmadım. "Merak ettiğin tek şey bu mu?" Dediğinde kafamı salladım. "Merak etmiyorum."

 

Deli gibi ediyordum, kimdi? Nedendi? Ne zamandı? Bir sürü şey dizmiştim aklıma. Bir sürü farklı şey. Peş peşe ard arda.

 

"Leyla, ne istiyorsun?" Dedi açık açık önümde dururken, kafasını hafifçe eğmişti. Ne istiyordum? Bilmiyorum ama bu düzen hiç hoşuma gitmiyordu. Eflah gitse oldururmuydum. Sanmıyorum çünkü bir 9 ay. Tam 9 aydır her anımda varken birden silip atarmıydım, acısını tatlısını?

 

"Git." Dedim hafif titrek sesimle, "olduramayız biz." Yutkundum. "Birbirimize bu zulmü etmeye ne hakkımız var?" Dediğimde, sanki ona git dememişim gibi yüzümü ellerinin arasına aldı, "Seninleyken miymiş zulüm? Yokluğun cehennemin diğer adı, Leyla."

 

Böyle yapma işte, sana kızarken senden bir adım daha giderken Gelme üstüme. Sana bağırırken gülümseme mesela. Sen sarılmak isterken sana sırtımı döndüğümde ben istediğim an sarma. Sanki onu öldürsem ve mezarına bir çiçek bıraksam affedersi beni. Yapmasındı o böyle yaptıkça kendimden nefret ediyordum. Üzülüyordum. Boğmuşlar onu diye ağlamıştım, bu haksızlıktı sanki çünkü onu en çok ben boğuyordum. Ama sende onu severken veda etme çabasındasın, ölümden de zor.

 

"Leyla, ne geçiriyorsun o güzel kafandan?" Dediğinde anlını anlıma dayadı, gözlerimin doluluğu onu görmemi engellerken ayakta kalmanin acısıylada bir damla yaş süzüldü gözümden. "Kafanda, roman yazıyorsun bırakda okuyayım." Dediğinde ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. "İstemiyorum. Git sen, Sibel'miydi kızın adı buluşmaya git. Yarım bıraktığınız şeyi tamamla bari." Dedim sinirle, aklıma hep bunun düşme sebebi o gün haklı olmama rağmen konuyu hızla kapatmasiydi galiba.

 

"Ne sibeli ya!" Dediğinde, anlımı anlından çektim, "sen bileceksin onu! Neyse ne banane! Gidermisin?"

 

"Gidemem efendim!" Dediğinde dişlerimi sıktım çünkü geriye doğru attığım bir adım canımı bir hayli yakmıştı. "Asıl sen ne istiyorsun ya!?" Dedim hızla, gitmezse oturur hem acıdan hem ondan ağlicaktım.

 

" Ben seni yanımda, yamacımda istediğim kadar; Canımı bedenimde istemedim." Bu kırdı, kırarken de acıttı. Onun beni sevmesi beni neden bu denli acıtıyordu? Kabullenmiyordum. Kabullenmiyecektim. Gözlerime baksa anlardı, gözlerimi çektim hızla. "Ben hiç bir şeyi, kimseyeyi sevemem zaten. Zorlama." Dedim son bir umut.

 

Gülümsediğinde gözüm gamzesine kaydı, olmazdı ama. Yemin ederim olmazdı bu kadarda. Çok güzeldi, fazla güzeldi. "Açıyor." Dediğinde kafamı kaldırdım ve ona baktım uzanıp sıktığım elimi tuttu ve hafifçe gevçettikden sonra beni bir çırpıda kucağına aldığında ani bir acı versede kısa sürdü. "N'apıyorsun ya!" Dediğimde küçücuk evde kucaklayarak odama götürmesi saçma gelmişti. Beni yavaşça yatağıma koyduğunda öylece ona baktım, yatağın ucuna oturdu.

 

"Kahveyi de mi sevmezsin?" Dediğinde az önceki söylediğim şeyin üstüne dediği için. "Kahve severim." Dedim.

"Yağmurlu sokakları?" Kafamı salladım, "severim."

"Kitapları?"

"Severim." Devam etti, "Havai fişekleri, kuğuları, kedileri, dijital kameraları, piyanoları, müzik dinlemeyi, Hülya'yı, Tugkan'ı, Büşra'yı." Dediğinde kafamı salladım sonra duraksadı, "Farah'ı, Gökhan'ı ve umut'u? " Dediğinde kafamı salladım "onları seviyorum, hepsini." Dedim. Baktı bir süre.

 

Seni severim bide, çok severim. Ama bilmesende olur.

 

"Gidecekmisin?" Dedim, gitsin diye. "Gitmeyeceğim."

 

"Gitmeni istiyorum." Dediğimde omzunu silkti, "kalmam gerekiyor."

 

"Neden?"

 

"Özledim de seni ondan, işi gücü bıraktım seni özledim öyle." Dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Sarılamadım bile."

 

"Neden sarılacakmışsın?" Dedim ona bakarak; "çünkü sana sarılmak, dünyanın bana yaptığı bütün kötülüklerin özrü gibi." Derin bir nefes aldım, sarılmak istiyordu ve bende istiyordum deli gibi ama olmazdı.

"Leyla? Uyuşturucu'yu bile iki ayda bıraktım ama seni bırakamıyorum. Alkol de sigara da uyuşturucu da bağımlılık değilmiş senmişsin."

 

Uyuşturucu mu kullanıyordu, kullanmıştı.

"Neyse, seninle ilgilenelim önce." dedi düşüncelerimi silmek istemiş gibi. Sonra telefonu titrediğinde eline aldı ve üstteki bildirime baktı bir süre o an da benim telefonumda titrediğinde elime aldım.

 

Özel numara: Masada üç kişi vardı, lakin dört kart. Ne diye dördüncüyü merak etmediniz? Zarif ve güzel Leyla. Görüşmek üzere.

 

"Sikecem artık!" Dedi Eflah sonra bana baktığında telefonu elimden aldı. "Güzel ve zarif Leyla mı? Ulan bu cibiliyetine diktigim it kim lan!" Dediğinde bıraktığı telefonunu aldım.

 

Onda da

 

Özel numara: Masada üç kişi vardı, lakin dört kart. Ne diye dördüncüyü merak etmediniz? Leyla'mın yanında olmayı hak görmeyen, Eflah. Gelene denk ellerinin konumuna mukayet ol.

 

🍃🌒

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.04.2025 20:38 tarihinde eklendi
Hikayeyi Paylaş