
Beni Kendinden Kurtar…
Dakikalar, saatler, günler, haftalar ve hatta aylar geçer de ölümün acısı geçmez derdi ablam. Haklıymış… Şu hayatta çok şey yaşadım ama hiçbiri beni ölüm kadar acıtmadı.
Ölüm her şeyi, kimi zaman ise her şeyinizi bir kerede alır sizden. Geri vermez. Alışmak zorunda bırakır. Ağlarsın, bağırırsın, ortalığın anasını ağlatırsın ama ne çare… Tek tesellin ‘ölenle ölünmüyor’ olur. O da yalan ya gerçi… Ölenle ölünür. En güzel anılar ölür. Mutluluklar ölür. Tebessüm ölür. Bizler ölürüz. Sırf o bir kişi öldü diye yaşarken ölür kalırız. En kötüsü de budur zaten. Yaşarken ölmek... O nasıl oluyor diye soracak olursanız eğer şöyle açıklayayım: Hiçbir şey yemek istemezsin, uyumak istemezsin, uyanmak istemezsin, yaşam ağır gelir ve sen sana yük olmaya başlarsın.
İşte ölümlerin en kötüsü budur. Bende tam olarak öyle bir durumdayım şu an. Yaşayan bir bedene sıkışmış ölü bir ruhum ben. Ne ruhum var ne de kalbim. Ama yaşıyorum sanıyorlar. Bedenim kaskatı kesilmedi diye hayattayım sanıyorlar. Ne komik…
Dışarıda yağmur var. Sokaklar, caddeler buz gibi. Ama ben yanıyorum. İçimde her saniye daha da harlanan bir ateş var… Ve ben bu ateşe karşı koyamıyorum…
Üç ay olmuştu. Alp benden temelli gideli tamı tamına üç ay olmuştu… Ne bir mesaj ne de bir haber vardı yaşadığına dair. Ben bu üç ayda paramparça olmuştum.
İlk ay her gün her saat Alp’e yazdım. Aradım. Cevap alamadım.
İkinci ay ümidimi kaybetmeye başladım. Tek tük yazdım. Az aradım. Uygulamadan gelen diğer mesajlar bana ümit veriyor gibi olduğundan uygulamadaki oturumumu kapattım.
Üçüncü ay. Yani içinde şu an bulunduğum dönem. Evden çıkmıyorum. Telefonuma dokunmuyorum. Arada bir odamdan çıkıp evi toparlıyorum. Bihter’e mamasını veriyorum. Sonra yatağıma geri dönüyor ve sessizce düşünüyorum. Sadece düşünüyorum. Şimdi ne yapacağımı düşünüyorum. O yokken nasıl biriydim onu düşünüyorum.
Yatakta bir sağa bir sola dönerken oflayarak yataktan kalktım. Ayaklarımı yerde sürüyerek lavaboya ilerledim. Aynanın karşısındaki çökmüş gözaltlarımı ve kabarmış saçlarımı görünce yüzümü buruşturdum. Kendimi böyle görmeyi sevmiyordum.
Bir anda gelen toparlanma ihtiyacıyla aynanın yanındaki dolaptan makyaj çantamı aldım. Gözaltlarımı kapatıp yüzüme biraz renk verdim. Daha sonra hızla saçlarımı düzleştirdim. Yeni halime hafifçe tebessüm ettim. İçimdeki sıkıntı çok büyüktü ama ben zaten belli etmemeye alışmıştım…
Odama ilerledim ve dolabımdan bir kot pantolon ile beyaz bir kazak aldım. Üstümü değiştirdikten sonra telefonumu cebime attım ve evden çıktım.
Saat sabah altıya gelmek üzereydi. Pantolonumun cebindeki kulaklıklarımı taktım ve bir şarkı açıp karanlık sokaklarda yürümeye başladım. Yağmur taneleri yüzüme düştükçe rahatladığımı hissediyordum.
O esnada bir şey oldu. Karanlık ve sessiz bu sokaklar bir isyanla sarsıldı. Genç bir kız… Yolun kenarında hıçkırarak ağlıyordu. Dudağımın kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Başımı önüme eğdim ve yürümeye devam ettim.
O kızın yerinde olmak isterdim diye düşündüm bir an. Hala ağlayabiliyor olmak… Büyük bir nimet olmalıydı…
Neden bilmiyorum ama şu hayatta olan her şey Alp’i hatırlatıyor artık bana… Bir çiçek görüyorum onu hatırlıyorum. Gece oluyor onu hatırlıyorum. Bir şarkının sözlerinde onu buluyorum. Bir kitabın son mısralarında ona rastlıyorum…
Çalmaya başlayan şarkının sözleri biraz fazla anlamlı gelmeye başladığında adımlarım durdu. Gözlerim doldu.
‘’Senin ellerindeyim,
Düşlerindeyim, gülüşlerindeyim.
Kaybolan soluk gidişlerin…
Canım sevgilim, artık ölmeyelim.’’
Diyerek devam etti şarkı. Telefonumu kaldırıp şarkının adına baktım ve tebessüm ettim. ‘’Beni kendinden kurtar –Perdenin ardındakiler.’’
Başımı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Gözlerimi kapattım ve sessizce mırıldandım.
‘’Beni kendinden kurtar Alp… Lütfen bırak gideyim kendi yoluma…’’
Lütfen Buz adam… Ya bana geri dön ya da beni kendinden kurtar…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.04k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |