
Sen İstesen de İstemesen de…
Saat sabah beş… Ne bir müzik ne bir gürültü ne de bir bildirim sesi var evimin içinde. Salonun ortasında, yerde oturuyorum. Gözaltlarım morarmış. Ağlamaktan kızarmış haldeyim. Bihter geliyor arada yanıma. İyileştirmek ister gibi miyavlıyor, patilerini bacağıma koyuyor, kucağıma çıkıyor, sırnaşıyor. Ama fayda yok. Bütün geceyi öylece durarak geçirdikten sonra kendime geliyor gibi oluyorum…
Daha fazla böyle durmamın bir anlamı olmadığını fark ettiğimde uyuşmuş olan ayaklarıma rağmen zar zor ayağa kalktım. Elimden bir saniye bile düşürmediğim telefonum bildirim sesiyle titreşince elim ayağım birbirine dolandı. Hızla ekrana baktım.
‘’Hesabınıza para gönderildi!’’
Kaşlarımı çattım ve somurtarak odama girdim. Telefonumu nazikçe yatağımın üstüne bıraktım. Daha sonra adımlarımı giysi dolabıma yönelttim. Ahşap kapakları yavaşça açtım. Bir süre kıyafetlerime öylece baktıktan sonra beyaz bir örgü kazakla bir kot pantolonu üstüme geçirdim.
Saçlarımı elimle düzelttikten sonra kulaklıklarımı taktım. Telefonumu sağ elime aldım ve odamdan çıkıp dış kapıya ilerledim. Üstüme siyah bir mont geçirip evden çıktım ve kapıyı arkamdan bir defa kilitleyip anahtarı cebime attım.
Siyah botlarımı giydikten sonra Almanya’nın soğuk ve cansız sokaklarında yürümeye başladım. Bir amacım yoktu. Gidecek bir yerim yoktu. Sadece yürüyordum.
Kulaklığımda çalan müzikler artarda çalarken adımlarımı hızlandırdım. Yağmurlu kaldırımları koşarak geçtim. Derin bir nefes aldım. Tekrar koştum. Banktaki kediyi gördüm ve başını okşadım. Daha hızlı koştum.
Bir anda kulaklarıma ilişen şarkıyla adımlarım durdu. Dudaklarımda tatlı bir tebessüm oluştu. Sanki bir anda güneş doğmuş, olumsuzluklar yok olmuş gibiydi…
‘’Gecenin bana oyununa bak,
Gülüşünde gizlenmiş tüm yıldızlar.
Belki kötü bir başlangıca son oluruz.’’
Dedi ‘Perdenin Ardındakiler’ grubu. Bense Berlin’ in ruhsuz sokaklarında huzurlu huzurlu ‘Ankara’yla bozuşuruz’ dinlemeye devam ettim.
Telefonumun titreşmesiyle kaşlarımı çattım. Ekranı görebileceğim seviyeye getirip baktığımda boğazıma bir yumru oturdu. Bilmediğiniz bir diğer şey benim bu Alp ile tanıştığım uygulamada son dinlediğimiz şarkıların görünüyor olması…
‘’Bozuşmayalım Ankara’yla be küçüğüm.’’
Gözlerim doldu. Almanya’nın sokakları yağmur suyuyla ıslanırken benim yanaklarım ise gözyaşlarım ile ıslandı.
‘’Ankara son durak... Ama kırgınım Ankara’ya.’’
Bunu neden mi yazmıştım? Bende bilmiyorum.
‘’Böyle giderse Ankara son durak bile olamayacak.’’
‘’Kendini mahvediyorsun. Kes şunu.’’
Kaşlarımı çattım. Öyle mi yapıyordum. Yapıyorsam da ona neydi?
‘’Ben memnunum halimden. Sen niye uyanıksın?’’
Bana yazması garipti. Ama bunu sorgulayacak kadar zamanım olduğunu sanmıyordum.
‘’Burada saat 08.00’’
Sonuç olarak Türkiye ve Almanya arasında 2 saat olduğunu öğrenmiştim.
‘’Neler yapacaksın bugün?’’
Sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışıyordum.
‘’Seni düşüneceğim.’’
‘’Gitar çalacağım. Sonra yine seni düşüneceğim.’’
‘’Yazmak isteyecek ama yazmayacağım.’’
‘’Aptalsın.’’
Kıkırdadım. Belli etmemeye çalışıyordu ama heyecanlı olduğu belli oluyordu.
‘’Sensin Aptal.’’
Kaşlarımı çattım. Odun musun be adam?
‘’Ben aptal değilim.’’
Cevap fazla bekletmedi ama içimi ısıttı.
‘’Evet aptalsın. Ama benim aptalımsın.’’
Anonim birine. Kilometrelerce uzaktan kalbimi ısıtan bu adama milyonlarca kez teşekkür ederim. O gün bana yazdığı için, bana değer verdiği ve bu kadar tatlı olduğu için. Onu kaybetmekten deli gibi korkuyorum.
Çünkü onu kaybetmek okyanusun ortasında haritasız kalmak, doğduğunda nefes alamamak, gece karanlıkta kaybolmak gibi... Çaresizim ve ne yapacağımı bilmiyorum. Tek bildiğim ona ihtiyacım var. O istese de istemese de…
Kim tahmin edebilirdi ona böylesine bağlanacağımı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.04k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |